
12.BÖLÜM
ADIM
"Defne.. Belki çok ani olacak biliyorum ama her ihtimali düşünmeliyim. Bugün töre yeni bir karar alacak. Seni evlendirmek istiyor olabilirler. Seni başka kimseye veremem, anlıyor musun? Karım olursan her şey daha güzel olur. Hem benim için hem senin için. Seni ömür boyu seveceğime yemin edebilirim.. Gözyaşının sebebi olmayacağım.. Seni mutlu edeceğim Defne.. Kabullenmek zor oldu ama ben seni çok seviyorum Defne.. Sen beni bu hayata bağlayan tek şeysin. Evlen benimle, kıyalım bugün nikahı. Her şey hazır.."
Ne dedi o?
Her şey hazır mı dedi?
Kıyalım bugün nikahı mı dedi?
Ben yanlış mı duyuyorum?
Biz.. evlenecek miydik?
"Bor..Boran nasıl olacak o? Bugün, hemen.. Biraz acele değil mi?"
"Defne beni duymuyor musun güzelim? Töre bugün karar verecek diyorum ya."
"Ama boran.."
"Defne. Sen benimle evlenmek istiyor musun? İstemiyor musun?"
"İstiyorum ama şimdi değil."
"Güzelim bak bende her şey usulüne göre olsun isterim ama ikimizinde bu töreden sıyrılması lazım. Bizim için. Geleceğimiz için.. Seni her şeyden daha çok seveceğim Defne.. Üzülmene izin vermeyeceğim. Güven bana.."
Usulca çiçeği elime verip bana kocaman sarıldı. Baharımsı o müthiş kokusu yine burnuma doldu. Ne olursa olsun onun beni sevdiğini hissediyordum. Ona hayır demek mümkün değildi..
"Defne tereddüt ettiğini biliyorum. Kaç kere dedim sana Gerçek bir evlilik olmayacak. Sadece kâğıt üstünde. Ha benim için gerçek o ayrı mesele."
"Boran.."
"Ne? Aşık olduğum kızı nikahıma alıyorum. Benden mutlusu var mı lan bu Dünya'da?"
Onun heyecanına karşılık kocaman sarıldım. Ağlayacaktım neredeyse. Düğün meselesini hiç düşünmemiştim ama sevdiklerim bile yanımda olamamıştı. Gözlerim dolmuştu, Beril yanımda olsaydı daha güzel olurdu. Tek kalmıştım sanki..
Boran gözlerime baktı.
"Defne! Sana ağlamak yok dedim.."
"Mutluluktan onlar.. Bırak dökülsün."
Arkamızdan bir kadın yaklaştı.
"Boran bey gelini artık hazırlamamız lazım. Müsaade eder misiniz?"
"Ederim ama etmeden önce bir şey vermem gerek."
Yüzüne baktım. Ne verecekti ki bana?
Kapının önünden kutu getirip bana uzattı. İçini açıp baktım.. Bembeyaz ve sade gelinlik, takılar ve dosya. Gelinliğe bakmadan dosyayı aldım elime. Dosyada maddeler belirtilmişti. Boran'a bir şey olduğunda ki mal varlığının bölünmesi ve benim gizlenebilmem için bir kaç evi yazdırmıştı. Gözlerim doldu. Bana bir şey olmasından çok korkuyordu, biliyorum.
"Boraan.. ben bunları istemiyorum. Yanımda sadece sen kalsan.."
"Defne.. ben hep yanındayım ama olurda bir gün ayrı düşmek zorunda olursam.. Onun için işte. Ayarlamak lazım."
Aklıma gelen şeyle durgunlaşmıştım.
"Boran.. Annen.. en azından o gelebilirdi veya kardeşlerin? Onları çağırdın mı?"
" Annem gelemez Defne.. Kardeşlerimin de işleri vardır diye düşündüm. Küçük bir şey olacak merak etme."
"Annen neden gelemez Boran? O iyi mi?"
"Neyse Defne. Sen boşver şimdi bunları. Hadi keyfine bak."
Boran bu konunun üstünü mü kapatmıştı yoksa bana mı öyle gelmişti? Beni annesiyle tanıştırmak istemiyor muydu yani?
Ona tekrar baktığımda ise Gözleri dolmuştu. O sinirli, gergin ve agresif adamın içinden sempatik biri nasıl çıkıyordu böyle? Ona kocaman sarıldım. Bırakmayacak kadar çok..
"Ee hadi sen hazırlan daha süprizim var.."
"Daha ne yapacaksın Boran? Her şeyi düşünmüşsün."
"Daha bir şey görmedin Güzelim.."
Boran gülümseyip arkasını dönüp gitti. Olduğum yerde ona bakakaldım. Elinde maşa olan kadın beni dürttü.
"Defne Hanım buyurun buraya oturun."
Kadının gösterdiği yere oturdum. Hemen hazırlığa başladılar. Abartı olmaması için uyardım. Zaten konakta olacaktık. Ağır makyajla uğraşamazdım Mardin sıcağında..
Çocukken evlenmenin kötü bir şey olduğuna o kadar inanıyordum ki.. Asla evlenmeyeceğim nutukları çekiyordum. Bu hale geleceğimi asla düşünemezdim. Hayatım sıradan ilerlerken birden buralara nasıl gelmiştim ben? Rüya mıydı yoksa tüm bunlar? Gözlerimi kırptım. Duruşumu düzelttim. Artık eskiden nasıldım yerine ileride nasıl olacağım diye düşünmeliydim. Bazı şeyleri kabullenmem gerektiğini biliyordum. Boran iyi biriydi. Bu işin kâğıt üstünde olduğunu söylese de ileride bir gün karı koca olacağımızı biliyordum. Ya da öyle istiyordum.. ama kendimi kaptırmamam gereken konular vardı. Boran'ın benden sakladığı şeylerin olduğunu hissediyordum. Boran'ı iyice tanımadan ona kendimi tamamen açmayacaktım. Ona dayanamasam bile..
Aynadan duran yansımama baktım. Küçük bir çocuk gibi gözlerim dolu dolu aynaya bakıyordum. Babannem görse bir sürü gözyaşı dökmüştü şimdi.. Büyükbabam ise alnımdan öperdi. Ya Beril? Her şeyi planlardı şimdi. O gerçekten iyi bir planlayıcıydı..
Kuaför kadın bitti dediğinde gelinliğimi giymek için banyoya girdim. Uzun, balık ve sade elbiseydi.. Tam bana göreydi. Gösterişsiz ve zarif.. Üzerime giydiğimde tam olmuştu. Bu çocuk her zaman bedenimi nasıl tutturuyordu böyle? Arkada kalan fermuarımı çekmek istesem de çekemedim.. Dışarı çıkıp yardım istemenin iyi olacağını düşündüm. Kapıyı açıp seslendim.
"Bakar mısınız? Yardım eder misiniz? Kapatamadım da."
Arkam dönük üstümle ilgilenirken sırtıma biri yaklaştı. Soğuk elleri sırtıma değdi. Aynadan baktığım da Boran olduğunu gördüm. Takım elbisesinin içine sonunda siyah değil beyaz gömlek giymişti. Çok yakışıklı görünüyordu. Fermuarımı yavaş yavaş çekerken sırtıma değen soğuk elleriyle üşümem gerekirken yanıyordum.. Heyecandan ellerim terlemişti. Defne kendine gel kızım. Bu kadar belli etme!
Önüme döndürüp ellerimde ki çiçeğin üstüne ellerini koydu. Kulaklarıma o müthiş sesiyle ilgiye boğdu..
"Beni töre değil, senin güzelliğin öldürecek Defne.."
O an bizi birinin çektiğini gördüm. Kameraman bile tutmuştu. Hiç bir detayı atlamıyordu. Boran Kaya..
Ellerim tutup beni aşağıya indirdi. Konağın içini beyaz çiçeklerle süslettirmişti. Bu kadar kısa zamanda bunları nasıl halletmişti bu çocuk? Daha dün tartıştık biz...
Avlunun ortasına masa ve sandalyeler konulmuştu. Etrafını süsleyen beyaz çiçekler ve mumlar.. Tepemizde ise sarı ışıklar çok hoş duruyordu. Boran'ın ellerinde etrafa bakarak yürüyordum. Beni koltuğa oturttu ve telefonuna baktı. "Zaman geldi Defne, Hazır mısın?" Dediğini duydum. Kafamı sallayıp içeri girecek olan nikah memurunu bekledim. Kapıya bakarken gözlerim şaşkınlıkla mutluluk arasında kalıp yerlerinden fırladı sanki..
"BERİL.. Beril.. Can dostum.."
Kapıdan girdiğini gördüğüm an gözlerim dolmuştu. Onun bana koşmasıyla ayaklarımı hareketlendirip koşmaya başladım.
"Defne, prenseslerden bile daha güzel olmuşsun.."
Sarılırken konuşmuştum. İçimden geçenleri bir anda söyleyiverdim. Gerçek bir evlilik olmasa bile dostumu her anımda yanımda istiyordum. "Beril.. yanımda olamayacaksın diye çok üzülmüştüm."
Daha sonra sarılmayı bırakıp Boran'a döndüm. Boran bize gülümseyerek bakıyordu.
"Büyükbabanı ve babaanneni getiremezdim. Onları tehlikeye atmak saçma olurdu ama burada kimse Beril'i tanımıyor. O yüzden Beril'i buraya getirttim."
"Boran.. çok teşekkür ederim." Hakan'a döndüm. "Ee Hakan bu işin neresinde?"
Beril heyecanla konuştu.
"Kızım beni evde sanıyor. Saatlerdir arıyor. Sakın çaktırma tepkisini merak ediyorum."
Ağzına yemek atarak bize gelen Hakan'ı gördüğümde konuştum. "Beril bence saklan çünkü Hakan geliyor."
Beril heyecanlanıp saklanacak yer ararken kapının arkasına geçti. Hakan elinde telefon, sinirli bir şekilde bize doğru yürüdü. Kafasını telefondan kaldırmadan bizimle konuştu.
"Boran, ben gidiyorum kardeşim Hadi görüşürüz."
Hakan'ın elinde meyve vardı ve çok telaşlı gözüküyordu.
"Lan, Nereye? Bizim az sonra nikahımız var. Nikah şahidimsin sen."
"Boran duramıyorum kardeşim. Beril'in telefonumu açmadığı tam 5 saat oldu. 5 saat ne yapıyor olabilir bu kız? Yok kesin başına bir iş geldi."
"Hakan sakin ol. Kızı bi sal olum ya.."
"Olum niye salayım kızı? Zaten zor elde ettim. Hadi ben kaçtım. Eyvallah."
"Hakan, dur. Gidemezsin kardeşim."
Boran Hakan'ın ellerinden tutmuştu.
"Boran bırak Allah'ını seversen. Git Şükran teyzeyi şahit yap olum."
Beril arkadan usulca yaklaştı. Hakan'ın arkasında durdu.
"Gidemezsin çünkü Beril tam da arkanda duruyor kardeşim."
Hakan şok olmuş bir şekilde arkasına bakarken Beril'i görünce geçirdiği şoka bizzat şahit olduk. Onlar çok güzeldi. Hakan ve Beril birbirine sarılırken Boran konuştu.
"Lan yeter ya. Bırakın sarılmayı. Bugün gün, Defne ve benim için. Rol çalmayın."
"Boran bırak onları. Aşklarını yaşasınlar."
"Konuş yenge be."
Hakan'a gülümsedim. Yenge demesine şu an kızamamıştım.
"Yenge, sen ne güzel olmuşsun be."
"Beni yeni mi görüyorsun Hakan ?"
"Pardon yenge farketmemişim." Deyip Beril'e sarıldı.
Hepimiz gülerken içeriye hiç tanımadığım insanlar girmeye başladı. Ellerinde bohçalar vardı. Korktuğum için Boran'ın ellerinden sıkıca tuttum.
"Defne korkma güzelim.. Onlar bizim akrabalarımız. Gel tanıştırayım seni."
Boran önümde yürüyüp ellerimi tutuyordu. Beni de yanında götürüp ilk önce yaşlı bir amcanın ellerinden öptürdü.
"Defne bu Seyit Dayım. Bu da karısı serpil."
Boran'ın gösterdiği kişilere baktım. İri yarı hafif kilolu ve kumral yüzlü bir adam ve onun yanında çok kısa durmayan baş örtülü bir teyze vardı.
Ellerinden öptüm. " Memnun oldum Efendim."
"Bizde memnun olduk kızım." Dedi Seyit Dayı. Sonra karısı girdi lafa.
"Pekte güzelmiş maşallah Boran, su gibi.."
Boran gülümseyip konuşmaya devam etti.
"Bu da kuzenlerim Serhat ve Emine."
Serhat uzun boylu, esmer ve iri bir çocuktu. Yüzüne baktığım da hiç bir ifade yoktu. Boran'la aralarında bir şey mi olmuştu acaba? Boran konuşmaya devam etti.
"Bu da Emine. Benim bacımdan hiç bir farkı yok. Ha Helin, ha Emine."
Gülümseyip elimi uzattım. Emine ise direk lafa girdi.
"Valla Defne biz seni o kadar uzun zamandır görmek istiyoruz ki. Bugün heyecanla geldik buraya. Helin'de olsaydı keşke Boran abi."
"Keşke Emine. Durumları biliyorsun."
Boran lafına devam etmeden Serhat konuştu. Sessiz konuşuyordu.
"Hakkında bir şeyler duydum Boran. Doğru mudur?"
"Ne duydun Serhat? Söyle de biz de bilelim."
"Dilan.. Dilan'ı karın yapacakmışsın. Ona el sürmüşsün."
Çocuk, Dilan'dan bahsettiği an gözleri dönmüştü. İşte o an anladım ki Serhat'da Dilan'a yanıktı. Bu kız illa bizim içimize girecek miydi ya?
"Serhat, Bana sormadan elalemin lafına ne zaman inanır oldun kardeşim?"
"İnanmadım Boran, sana da sormak istedim."
"Sana haber uçuranlar eksik uçurmuş Serhat. Öyle bir şey olmadığını belgeleriyle sundum. Dilan'da yalan olduğunu itiraf etti."
"İyi madem. Öyle olsun."
Serhat'ın yüzüne kan gelmişti resmen. Diğer içeri girenlerle tanışıp uzun bir süre konuşmuştuk. Burada ki herkes beni tanısa da ben onların hiç birini tanımıyordum. Kendimi resmen Uzaylı gibi hissediyordum.
Nikah memurunun gelmesiyle Boran, ben, Beril ve Hakan nikah masasına geçtik. Boran nikah memuruna teşekkür ettikten sonra nikah memuru bize döndü. Heyecandan kalbim küt küt atıyordu. Masanın etrafında ki insanlar susmuş sadece bizi izliyorlardı. Nikah memuru geleneğini sürdürüp herkese sorduğu soruları bize de sordu. Hepimize tek tek adlarımızı sordu. Daha sonra ise genel konuşmalara başladı.
• İyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta Azad kızı Defne'yi eşin olarak kabul ediyor musun?"
Gözlerime kısa bir bakış attıktan sonra oldukça ciddi bir şekilde cevap vermişti.
•Evet!
Herkesin içinde ağa gibi davransa da benim yanımda gerçek Boran oluyordu. Galiba bu haraketine ömür boyu düşecektim.
Nikah memuru yüzünü bana döndü.
•İyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta Hasan oğlu Boran'ı eşin olarak kabul ediyor musun?"
Boran'ın gözlerine baktım. Işık saçıyordu resmen bana. Gözlerimde ki korkuyu hissettiği gibi ellerimi tuttu. Biliyordu, korkuyordum. Biliyordu, bu hikayenin tek masumu bendim. Boran'a hissettiğim şeyler gerçekti ama hayatımız böyle olmasaydı bu kadar acele eder miydim bilmiyordum.
Ona güvenmem gerektiğini biliyordum. Bu yaşadığımız şeylerin altında çok olayların yattığını biliyordum. Bir uçurumdaydım sanki. Ayağımı atsam düşecekmişim ama geri de dönsem beni iteceklermiş gibi hissediyordum..
Nereye sürüklensem harcanıyordum sanki.. Bu masaya ne zaman geldim ben? Bunları ne zaman düşünür oldum? Şimdi kalabalığın içinde ailemden birilerini arıyordum. Yoklardı.. en çok onları istemiş olsam bile..
Gözlerimin dolduğunu hissettim. Artık bir cevap vermem gerekiyordu. Mikrofonu kaldırdım. Boran'ın elleri terlemişti. Onu ilk defa bu kadar stresli görüyordum. O an için herkesi unutup Boran'a baktım. Gözlerinin elasında kaybolup onu ilk gördüğüm günü hatırladım. Bir yerlerde okumuştum. Biriyle ilk göz göze geldiğin an da yoğun hisle karşılaşıyorsan buna "o p i a" denirmiş. Ben ela gözlerinde ki opia'yı sonuna kadar hissetmiştim... Ellerimde ki elini sıkıca sardım. Gözyaşlarımın arasından mikrofonu tutup kaldırdım. Sesim kısık ama güçlü çıkmıştı. Bundan sonra daha kolay olmayacaktı ama ben ne istediğimi artık biliyordum.
• Evet!
Herkes alkışlamaya ve ıslık çalmaya başladılar. Boran gülümseyip bana baktı. İkimiz de yaşayacağımız zorlukları şimdiden hissediyorduk. Bu daha bir başlangıçtı.
Nikah memuru şahitlerimize seslendi. Birbirine aşkla bakan şahitlerimize..
"Sizler de şahit misiniz?"
"Evet."
"Evet."
Beril gülümseyip ellerimi tuttu.
Daha sonra ise imzaları attık.
"Midyat belediyesinin bana verdiği yetkiyle sizi karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsiniz."
Herkes alkış çalıyordu. Boran beni yavaşça ayağa kaldırdı. Nikah memuru elimize evlilik cüzdanını verdi. Boran beni kendine döndürüp alnıma küçük bir öpücük kondurdu. İşte o an gözyaşlarımı tutamadım. Boran gözyaşlarımı silip elimi tuttu.
"Ağlamak yok güzelim.. Seni artık benden kimse alamaz."
Herkes tek tek yanımıza gelip bizi tebrik ettikten sonra altın ve para takmaya başlamışlardı. Gerçekten bu ortam çok sıkıcı olmaya başlamıştı. Ne zaman bitecekti bu tantana. Beril'e kaş göz yapıp yanıma çağırdım. Misafirler tebrik ve takı için yanıma gelip duruyorlardı. Beril yanıma geldiğinde gözlerimi onun üstünde ayırdım.
"Beril beni seviyorsan kurtar beni bu azaptan. Bu ne kızım bayılacağım şimdi."
"Kızım böyle azaba can kurban. Şu üstündekiler ne kadar ediyor sen biliyor musun?"
"Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Kaçır beni buradan."
Beril'e Boran'ı işaret edip konuşmasını söyledim. Bir yandan da tebrik eden insanlara teşekkür ediyordum. Boran bizi farketmişti.
"Ne oldu?"
"Enişte. Bizim lavaboya gitmemiz gerekiyor."
"Tamam. Bende geliyorum."
"Nereye geliyorsun enişte? Lavaboya mı?"
"Evet lavaboya. Karımı lavaboya ben götürebilirim değil mi Beril?"
Gözlerimi devirip Boran'a baktım.
"Boran abartma Allah aşkına. Biraz hava almam lazım anlayış göster."
Boran ellerini yüzüme getirip konuştu.
"Defne.. kocanla güzel konuş ve böyle bakma. O zaman hayır diyemiyorum."
"Hayır deme o zaman."
"Tamam çabuk dönün. Korumalardan uzaklaşmayın."
Beril çantasını alıp koşarak yanıma geldi. Merdivenlerden yukarı çıkıp beni izleyenleri es geçtim. Birlikte bizi kimsenin göremeyeceği yere kadar yürümüştük. Beril konuşmaya ve sigarasını yakmayla uğraşırken ben üstümdeki serveti çıkarıp yanıma fırlattım.
"Kızım ne yapıyorsun sen?"
"Beril sus Allah aşkına. Boğuluyorum diyorum sana."
"Tamam, tamam bir şey demedim."
"Beril bi tanede bana versene
"Ne vereyim Defne? Anlamadım."
Cevap vermesini beklemeden sigara paketini alıp içinden bir tanesinin dudaklarımın arasında yanmasına izin verdim. Beril beni izliyordu.
"En son sigara içtiğinde seni terk eden flörtlerin vardı. Şimdi ise evleniyorsun."
"Beril, onlar beni terk etmemiş. Boran'ın gazabına uğramışlar sadece." Umursamadan konuşmuştum çünkü artık gerçekten umrumda değildi.
"Ne? Kızım yıllarca sebep aradık ya biz."
"Bende aynısını dedim Boran'a."
"Aşka bak be. Bu kadar yıl nasıl gizli yaşamış bu çocuk aşkını?"
"Yaşayamamış. O yüzden şimdi bu kadar aceleci ya."
"Defne. Daha ne istiyorsun Allah aşkına?"
Sigaramdan bir duman çekip ne istediğimi düşündüm.
"Bilmiyorum Beril. Bu kadar acele olmasını istemiyordum. Töre beni kimseyle evlendirmesin diye evlenelim diyor ama.."
"Ee aması ne?"
"Beril, Boran benden bir şeyler saklıyor. Sürekli gizli gizli birileriyle konuşuyor."
"Defne. O seni koruyor. Her şeyi de bilmene gerek yok değil mi?"
"Ama ben her şeyden habersiz yaşıyorum. Ölü gibi resmen.."
"Geçecek Defne. İnan her şey geçecek."
Sigaramdan duman çekerken merdivenden birinin geldiğini gördüm. Boran sansam da Boran değildi. Boran'ın aksine hafif sarıya dönen saçları, mavi ya da yeşil olduğunu tahmin ettiğim gözleri, kaslı görüntüsünü kapatan takım elbisesiyle bize yaklaşıyordu. İyice yaklaştıktan sonra gözlerimi çattım. O ise ellerini uzattı.
"Merhaba Defne."
"Kimsiniz? Çıkaramadım."
O ise şaşkın gözlerle beni inceliyordu.
"Hiç değişmemişsin Defne. Hala çok.."
Derken lafı yarım kalmıştı. Boran merdivenlerden çıkıp gülümseyerek yanımıza gelmişti. Ellerimi tutup bana baktı.
"Tanıştınız mı? Bende sizi tanıştırmaya geliyordum."
Adını bile bilmediğim adam ellerini uzattı.
"Merhaba Defne. Ben Derviş Akgöz."
Ben sormadan Boran açıklamaya başlamıştı.
"Defne; Derviş, bizim iş ortaklarımızdan biri. Ayrıca babamın öldüğü ilk zamanlar sana o göz kulak oldu."
Beni nereden tanıdığını anlamıştım. Bu adamdan hiç iyi elektrik alamamıştım. Gözleri farklı bakıyordu sanki. Ufak bir tebessüm belirttim.
"Memnun oldum."
"Bende memnun oldum Defne
Araya giren Beril oldu.
"Ben sevgilimin yanına gidiyorum. Geliyor musunuz?"
Boran işaret yapıp siz gidin anlamında konuştu. Onlar gittikten sonra bana döndü. Elimde ki sigarayı alıp dudaklarına götürdü. İçine bir nefes çekerken konuşmaya çalıştı.
"Seni bu dumanın zehirlemesine izin vereceğimi mi düşünüyorsun?"
"Senden izin isteyen olmadı Boran."
"Az önce evlendik biz Defne Yılmaz.. Pardon Defne Kaya..;)"
"Doğru ya unutmuşum. Kocam olduğun için içime çekecek zehiri bile senin karar vermen lazım değil mi?"
"Yok öyle değil."
"Nasılmış?"
Daha da yakınlaşmıştı ama bu kadar yakınlık benim içimde ki kelebekler için hiçte iyi değildi.
"Şimdi sen bu sigarayı eline alıyorsun ya.."
"Evet.."
Daha da yakınlaşıyordu.. Daha da yakın nasıl oluyor desem de beni heyecanlandıracak yakınlığı hep buluyordu.
"Dudaklarına götürüyo..."
Olmazdı. Olmamalıydı. Şimdi değildi yani en azından..
"Ayy. Boran. Misafirler. Misafirlere bakmamız lazım değil mi? Çünkü düğün bizim. Biz olmazsak düğün olmazdı değil mi? Evet. Evet biz misafirlere bakalım."
Boran'ın yaklaştırdığı mesafeyi iyice açıp bir adım öne gittim.
"Defne ne yapıyorsun acaba?"
"Aşağıya iniyorum."
Boran gülümseyip kafasını sağa sola çevirip yanıma geldi. Daha sonra ellerimi tuttu.
"Bunun rövanşı var unutma. Defne Kaya."
Bana bu soyadıyla ilk seslenişiydi.
İlk..
Defne Kaya..
Yılmaz değil. Kaya.
"Unutmam Boran Kaya."
Aşağıya indiğimizde yemeğini bitiren misafirler tek tek toparlanmaya başlıyorlardı. Nikah masamıza oturup tebrikleri kabul ettik. Çok fazla insan olmadığından çoğu insan hemen hemen gitmişti. Boran'ın dayısı Seyit Dayı ve ailesini sevmiştim. Emine güler yüzlü bir kızdı. Hatta giderken numarasını vermişti. "Mardin'den sıkılırsan bana gel sana farklı şehir yaşatayım." Dediğinde Boran ölümcül bakışlar atmıştı. Bende sadece gülümsemiştim. Neyse ki güzel geçiyordu. Herkes yavaş yavaş çıkarken korumalar Boran'ın kulağına eğilip bir şeyler söylediler. Boran bana dönüp seslenmişti.
"Geliyorum güzelim. Buradan ayrılma. Tamam mı?" Demişti. Bende onu beklerken tebrikleri kabul ediyordum. Yanımda kimse kalmadığı an ayağa kalkıp üstümü düzelttim. Gerçekten çok yorulmuştum. Eğilip topuklu ayakkabımı çıkardım. Tekrar doğrulduğun da ise gözlerim şaşkınlıktan açık kalmıştı. Karşımda Devran'ı görünce korkmuştum.
"Korkuttum mu?"
"Ee, biraz."
"Kusura bakma korkutmak istemedim
"Yok, sorun değil."
O kadar duygusuz konuşuyordum ki oda bunun farkındaydı. Ellerini uzattı.
"Tebrik ederim. Umarım mutlu olursunuz."
"Teşekkür ederim."
Ellerimi ellerinden kurtarmak istesem de buna izin vermedi. Tuttuğu elimden beni kendine yaklaştırıp kulağıma eğildi ve yukarıda yarım kalan cümlesini tamamladı.
"Hala çok güzelsin."
Ne diyeceğimi bilememiştim. Karşımda Boran 'ın arkadaşı vardı ve biliyordum ki bana asılıyordu. Kaşlarımı çatıp bu durumu başından kesecektim.
"Sen ne diyors.." cümlem tamamlamadan hava da silah sesleri patlamıştı. Olduğum yerde kalmıştım. Kafamı kapıya çevirip dizlerimin beni ayağa kaldırmasını bekledim. O an ki yaşadığım korku tüm Dünya'ya bedeldi..
Boran...
-Bölüm sonu-
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |