
13.BÖLÜM
HEYECAN
Dizlerimin beni serbest bırakmasını bekleyip, dışarı koşmaya çalıştım. Hakan önüme geçip beni durdurmaya çalışsada pes etmedim. Kapıyı açıp göreceklerimle yüzleştim. Boran kapıdaydı ve önünde adamlar vardı. Hepsi birbirine silah doğrultmuştu. Boran'ın ayakta olmasına şükredip etrafa baktım. Arkalarda daha çok adam vardı. Kafamı sağa çevirdiğim de ise gördüğüm görüntüyle ruhum çekilmişti. Bir adam kanlar içerisinde yerde yatıyordu.. Hemen koştum adama. İsmini bile bilmiyordum. Nefes alıp almadığına baktım. Nefes alıyordu. Oturduğum yerden Boran'a baktım. Gözleri sabit bir şekilde adama kitlenmiş, alnından akan terle kalbi ritim tutmuştu. Boran donuk ifadesinden sıyrılıp bana döndü.
"Defne gir içeri."
"Bor..Boran bu adamı sen mi vur..vurdun?"
"Defne sana içeri gir dedim."
Hakan gelip beni çöktüğüm yerden kaldırdı. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Artık kimseye bir şey olsun istemiyordum. Hakan ve Beril beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı ama ben Dünya ile ilişkiyi kesecek kadar kötüydüm. Kulaklarımda ki uğultu, hiç geçmeyecek sızı.. Nefes alamadığımı hissetmiştim. Kalbim hızla çarpıyordu. Boynumda ki damarlarımdan kan akışını hissettim. Sıcaklığıyla beni hapsediyordu. Elim, ayağım, bedenim bana ait değildi sanki o an. Görünüşüm bulanıklaşıyordu. Kalbim hızla atıyor, ölecekmiş gibi hissediyordum. Hem üşüyor, hem sıcaklıyordum. Bana ne oluyordu böyle? Elimi kalbime götürüp kalbimi yavaşlatmaya çalıştım ama olmuyordu. Herkesi duyuyor ama cevap veremiyordum. Bedenimi ben kontrol edemiyordum. Nefes alışverişlerim hızlandıkça ben daha da kötü oluyordum. Sonra o sesi duydum. O mükemmel sesi.. Sanki küçükken bana ninni söyleyen sese benziyordu.
"Defne.. Defne.. iyi misin güzelim? Defne? Nefes almaya çalış. Duyuyor musun beni? Geçecek bak bu sadece seni korkutacak ama geçecek."
O an yavaşladı kalp atışlarım. Bana iyi geleceğini düşündüğüm an elimi kaldırmak istedim. Haraket edemeden bilincimi kaybetmiştim.
|•|
2 gün sonra
Olaylarla dolu nikahımıza tam 2 gün olmuştu. O günden sonra kendime gelememiştim. Beni hastaneye götürdüklerin de psikolojik destek almam gerektiğini söylediler. Oysa ki ben huzur istiyordum. Boran'ın ailesine ait olan konaktan ayrılmıştık. Başka bir eve geçmiştik. Şehirden baya uzaktı. Boran o günden sonra neredeyse gelmemişti. Hakan sürekli buradan gitmemiz gerektiğini söylüyordu. Töre'de hüküm verilmiş
Piroğlu Mirza ile Yılmaz Defne evlenecek denmiş. Ben Boran'la evli olduğum için adıma direkt ölüm emri verilmiş.
Boran nikah günümüz de, o adamı vurduktan sonra bana açıklama yapmamıştı. Hoş.. niye yapsın ki? O buna çoktan alışmıştır. Hassas olan bendim. Kabullenmeyen, güçsüzleşen, eriyen bendim. Kapının çalmasıyla yatakta doğruldum. Beril hala buradaydı. Kapıda Beril'in yüzünü görmek isterken o sert ifadeyle karşılaştım. O gelmeden kokusu geliyordu. Odaya girip yanıma yürüdü. Usulca yatağa oturup alnımdan öptü.
"İyi misin?"
İyi olabilmem mümkün müydü? Sadece kafamı salladım.
"Benimle konuşmayacak mısın?"
Ona sadece baktım. Uzun uzun..
"Defne.."
Sesim kısık çıkmıştı. Günlerdir konuşmuyordum çünkü..
"Boran.. benim yüzümden, kaç kişi öldü?"
"Defne. Senin yüzünden değil. Töre yüzünden."
"Ben ölmüş olsaydım, bu kadar insana zarar gelmezdi. Belki de sen üniversite okuyor olurdun kardeşlerin gibi.. Normal bir hayatın olurdu."
"Eğer içinde sen olmayacaksan o hayatın bana hiç bir anlamı olmazdı."
"Boran.."
"Defne, güzelim. Çık bu havadan. Her şeye rağmen yanımda olduğuna şükrediyorum. Çok şeyle uğraşıyorum. Sende böyle yapma bana."
Yanıma yaklaşıp alnımdan öptü. Kendimi geri çektim.
"Anlat o zaman. Ben de ortak olayım sorunlarına."
"Olmaz. Ben bu yükü tek başıma kabullendim. Sen bu hayatı yaşayan olacaksın. Ben ise yaşatan.."
Cevap vermeyeceğimi anlayınca konuştu.
"Yarın sabah gidiyoruz buradan."
"Nasıl? Bizi bulacaklarını söylüyordunuz?"
"Bulamayacaklar. Gerekirse hepsini öldürürüm ama sana dokunmayacaklar."
"Boran yeter! Kimsenin canına zarar gelsin istemiyorum artık! Görmüyor musun ne haldeyim ya görmüyor musun?"
Artık dayanamıyordum. O beni anlamadıkça daha da dayanılmaz hale geliyordum.
"Defne alış artık buna!"
Boran'ın söylediklerinden sonra gözlerim dolmuştu.. Ben daha olanları tartamazken o alışmam gerektiğini söylüyordu.. Orada daha fazla kalamadım. Yatağımdan kalkıp odadan çıktım. Kapıyı sertçe kapattım. Mutfağa inip kendime kocaman su doldurdum. Arkamdan Boran gelmişti.
"Defne! Ne bu çıkıp gitmeler? Ne oluyor kızım sana?"
"Boran ben artık senin eline silah almanı istemiyorum."
"Lan ne diyorsun sen? Seni nasıl koruyacağım o zaman."
"Koruma! Beni koruma. Bu töre benim ölmemle bitecekse öldürün beni bitsin!"
"Defne ne diyorsun sen? Yıllardır bu kadar emeği boşuna mı verdik?"
"Boran bu sorumluluğu kaldıramıyorum. Anlıyor musun?" Gözlerim dolmuştu.
"Dayanamıyorum Boran.."
O an içeri Hakan ve Beril girmişti. Beril direk gelip bana sarıldı. Hakan'da ne oldu der gibi bakıyordu. Boran hemen açıklamaya başladı.
"Ne olacak abi ya? Silah tutmamı istemiyormuş, adam vurmamı istemiyormuş."
"Boran sakin ol kardeşim. Defne haklı. Bu oyun gerçekten sıkmaya başladı."
"Hakan ben ister miyim böyle olmasını? Ben çok mu meraklıyım sanki?"
"Haklısın abi, haklısın. Sakin ol."
Boran yüzüme bakmadan konuşmuştu.
"Defne.. İyice toparlan yarın sabah yola çıkacağız."
"Boran çok tehlikeli olacak kardeşim. Nasıl çıkmayı düşünüyorsun?"
"Gerekirse hepsini öldürmeyi düşünüyorum
Karşımda ki adama baktım. Merhametli adama. Onun bu cani yönünden nefret ediyordum. Hakan'da benim gibi düşünmüş ki tepki göstermişti.
"Ohoo. Boran olmaz ki böyle kardeşim. Sen kardeşine sormamışsın ki planın hası burada."
"Ne planı Hakan? Töreyle plan mı olur?"
"Çok güzel olur hemde."
"Ne geçiyor senin aklından anlat bakayım."
"Bak şimdi Boran. Saffet ağanın ve diğer ağaların adamları peşimizde değil mi?"
"Evet peşimizdeler."
" Defne ve Beril'i kalabalık bir yere götüreceğiz. Bunlar bir şaşıracaklar. Beklemezler çünkü Defne'yi evden çıkarmanı. Onlar çarşıya gidip kalabalığa girdiği an bir yere saklanacaklar ve onların yerine onlarla aynı kıyafeti giymiş, aynı gözüken insanlar dışarı çıkacak. Bu sayede ne olacak? Ağaların adamları, yanlış insanı takip edecek. Sonra ise biz ambulansla binaya yanaşacağız. Bayılan biri varmış gibi sedyeyle Defne'yi ve Beril'i alıp gideceğiz buralardan. Zaten ambulans olduğu için durdurmazlar bizi. Sonrası kurtuluş, özgürlük! Ee ne diyorsunuz?"
Boran gergin gergin bakarken cevap verdi.
"Hakan sen çok film izliyorsun kardeşim, olmaz. Ben kimseden kaçmam bu arada."
"Olum ser şu gururunu yerlere. Şu tavrından ödün ver kardeşim. Hem eğlenceli hem de temiz iş olacak."
"Eğlenceli mi? Defne'yi tehlikeye atıyoruz Hakan!"
Bu olaya bir son vermeliydim. Boran tek başına karar vermemeliydi. Onun karşısında dik durmalıydım. Onun bu cihanda ne kadar sözü geçiyorsa benimde onda o kadar sözüm geçmeliydi. Ben artık Defne Kaya olmuştum.
Boran'a ufak ufak yaklaşıp gömleğinin yakasını tuttum. Hafifçe silkeleyip yüzüne baktım.
"Boran Kaya. Bu iş bu yoldan hallediliyor. Tamam mı?"
"Allah Allah. Kim karar verdi buna?"
"Ben karar verdim. Defne Kaya."
Ben ona yaklaştıkça o dengesini kaybediyordu sanki. Gözleri kırpılıyor. Vücudu titriyordu.
"Seni koruyan benim Defne. Karar veren de benim."
"Ama ben senin karınım değil mi? Soyadın bende. Kararları bundan sonra tek başına veremezsin. Bu iş bu yoldan bitecek!"
"Öyle mi Defne Hanım
"Öyle Boran bey!"
Aramıza giren Beril olmuştu.
"Yeter be! Valla darlandım. Boran kabul et gitsin işte. Denemekten zarar gelmez. Kimse zarar görmeyecek. Hem benim sevgilim düşünmüştür ayrıntıları."
"Ya Boran kardeşim sen bana güvenmiyor musun be? Ben ne zaman yarı yolda bıraktım seni."
"Hakan ben sana kendimden daha çok güveniyorum kardeşim. Ama Defne.."
Bana çocuk gibi davranmasından sıkılmıştım.
"Boran.. Ben böyle istiyorum."
Boran hepimizin gözlerine baktığında içinden derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı.
"Tamam, siz nasıl istiyorsanız öyle olsun."
Hakan gülümseyerek bize baktı. Mutluluğu yüzünde belirmişti.
"İyi o zaman. Ben gideyim malzemeleri alayım. Ambulans, hemşire kıyafeti, size benzeyen oyuncular. Ohooo daha çok işimiz var. Boran sen kızların yanında dur kardeşim hemen halledip döneceğim."
"Halledemezsen ara."
"Sen merak etme."
Hakan son cümlesini uzaklaşarak kurmuştu.
"Beril sen ne yapacaksın?"
"Defne ben bir duş alayım ya. Koktum kızım."
"Tamam birazdan gelirim o zaman.."
Biz Beril'le konuşurken Boran çoktan yanımızdan ayrılmıştı. Nereye gitti yine bu?
Odama çıkıp üstümde ki Boran'ın tişörtünü fırlattım. Temiz havlu alıp banyoya girdiğimde Boran'ın da banyoda olduğunu gördüm. Hemen ellerimle gözümü kapattım.
"Boran pardon, ben görmedim burada olduğunu. Hemen çıkıyorum hemeen."
"Defne istersen çıkma güzelim.. Burada sana da yer var."
"Boran ne diyorsun ya? Kapını kilitlesene."
"Kendi odamda kapıyı kilitlemeye gerek duymadım."
"Duyacaksın. Ben giriyorum odaya.
"Defne az önce aşağıda bastıra bastıra söylediğin şeyi unutuyorsun."
"Neyi?"
"Karım olduğunu..;)"
Gözlerim kapalı olsa da o gıcık gülüşünü suratına yerleştirdiğini hissedebiliyordum.
"Boran ne diyorsun sen ya?"
"Defne ellerin iki saattir gözünde. Düşeceksin şimdi. Ya gir ya çık kızım."
"Tamam tamam çıktım."
Odaya geri dönüp kapıyı kapattığımda ellerimin titreşimini hissedebiliyordum. Kalbim hızla çarpıyordu. Yerde ki tişörtü alıp tekrar üstüme giydim. Yatağa uzanıp telefonumla uğraşmaya başladım. Boran banyodan çıktığında o tarafa hiç bakmadım. Kalbim heyecanla çarparken ben bakmamakta ısrarcıydım. Konuşmasıyla yüzüne baktım.
"Defne sana kıyafet getirttim, hala benim tişörtlerimi giyiyorsun."
Boran'ın üstü çıplak altında da havlu vardı. Bişey yok Defne.. sakin ol.
"Bo.Boran.. Ben şey onları şey yapmam."
"Ne yapmazsın?"
"Boran giyemem onları sıcakta. Yöresel kıyafetler mi aldırdın bana?"
"Bacaklarını kapatmak zor mu geldi?"
"Ne alakası var? Sıcakta onları nasıl giyeyim?"
"Bence çok yakışırdı. Sen de tam Mardin havası var."
"Ne demek o?"
"Mardin havası işte. Geçmişi hüzünlü gibi dursa da güçlü duran.."
Boran'ın yüzüne uzun uzun baktım. Bir an aklım düşüncelere dalsa da kendimi toparladım.
"Sen git giyinsene ne geziyorsun böyle?"
"Hayırdır ona da mı sen karar vereceksin?"
"Aynı odada kalıyorsak birbirimize saygı duymalıyız."
"Tamam. Sen istediğin gibi gezebilirsin odamızın içinde. Ben karışmıyorum ki..."
Sırıttı. Oysa ki şu an onu boğabilirdim çünkü çok yakışıklıydı!
"Ben çıplak gezmiyorum ama."
"Gezebilirsin."
"Boraaannnn!"
Boran gülümseyip bir kaç eşyasını alıp tekrar banyoya girdi. Üstü giyinik çıktığında ise üstünde siyah bir tişört siyah bir pantolon vardı. O çıktıktan sonra eşyalarımı alıp banyoya koştum. Kendimi suya atmam gerekiyordu. Suyun altında oyalanmadan çıkıp kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı tarayıp kuruladım. Daha sonra odadan dışarı çıktım. Konağımızın kalabalık olduğunu görünce anlam veremedim. Boran korumaların içinde hararetli bir halde konuşuyordu. Gözleri beni bulunca kaşlarını çattı. Yine ne yapmıştım acaba? Oyalanmadan Beril'in odasına geçtim. Beril duş almış yatakta uzanıyordu. Oda camdan bakarak dışarıdaki korumalara anlam vermeye çalışıyordu.
"Defne kim bunlar?"
"Bilmiyorum, belki de korumalarıdır."
"Kızım niye buradalar?"
"Bilmiyorum Beril. Boran bir şey anlatmıyor ki."
"Aranız nasıl? Hala kızgın mısın ona?"
"Kızgınım çünkü her şeyi tek başına yapmak istiyor. Yükleri tek başına omuzlanıyor."
"Kolay değil Defne. Anlamaya çalış. Hem babasının emanet ettiği birisin hem de aşık olduğu kadınsın. İkisi birden kolay sorumluluk değil."
"Haklısın.."
"Hayattaysan yaşamalısın Defne. Yarın ne olacağı belli değil. O yüzden Boran'a ne hissediyorsan öyle davran."
"Ne hissettiğimi bilmiyorum."
"Tamam o zaman oyun oynayarak seni anlamaya çalışacağım hazır mısın?"
Beril her zaman böyle yapardı. Gözünden bir şey kaçmadığı gibi ağzından alamadığı her lafı hafızandan almaya çalışırdı. Seni savunmasız bırakır ve dilinin çözülmesini beklerdi. Bu haline ister istemez gülümsedim çünkü beni kırmadan olanları anlamaya ve bana da göstermeye çalışıyordu.
"Ya ne oyunu Beril? Hayatımız kaymış. Şu ortama bak." Şakaya vurmaya çalışmam kesinlikle şaka değildi.
"Ya bırak o ortamı. Dinle sen beni."
"Off Beril.. Tamam dinliyorum." Ona asla ama asla hayır diyemiyordum.
"Boran deyince ilk hissettiğimizi ikimizde aynı anda söyleyeceğiz tamam mı?"
Kafamı sallamıştım. Ne yapmaya çalıştığını pek anlamasam da sonucunu şimdiden görüyordum. Beril saymaya başladı. Aklıma ilk geleni söyledim.
1...
2...
3!
"HEYECAN!"
"ENİŞTE!"
Heyecan diyen ben, enişte diyen ise Beril olmuştu. Beril gülümsemişti.
"Devam ediyoruz Defne. Bu kelimeden sonra ilk aklına geleni söyleyeceksin tamam mı?"
Kafamı salladım. Beril yine saymaya başladı.
1..
2..
3!
"ELA!"
"TÖRE!"
Ela deyişime gülen Beril'e baktım. Bana resmen kahkaha atıyordu.
"Tamam Beril ya. Ben oynamıyorum kızım."
"Tamam tamam gülmeyeceğim. Bu son. Tamam mı?"
"Tamam. Hazır mısın?"
Kafamı salladım o ise saymaya başlamıştı.
1..
2..
3..
"KARMAŞA
"MARDİN!"
Beril yine katıla katıla gülmeye başlamıştı. Ayağa kalktım.
"Beril ne gülüyorsun kızım ya? Bu kadar komik olan ne acaba?"
"Kızım hala anlamadın mı? Bak ben birbirini tamamlayan şeyler söylerken sen aşkın tanımını yaptın Defne.. Düşün bir; "HEYECAN, ELA, KARMAŞA!" Bunların hepsi aşkın diğer adları. Sen çoktan aşık olmuşsun Defne. Hemde ela gözlü Boran'a.."
"Beril bu ne saçma oyun? Ne alakası var?"
"Çok alakası var canım. Sen kabullensen de kabullenmesen de ona aşık olmuşsun."
Kafamda konuşup içimde ki sesin konuştuklarını bugünlük kendime saklayacaktım. Zira Boran'ı üstü çıplak gördüğümde ki heyecanımı Beril'e anlattığım an aşkımı anlatıp duracaktı. Gözlerime bakıp anlamış gibi konuşmaya başladı.
"Defne ne oldu? Bir şey olmuş? Bak içinden bir şey düşündün. Çabuk anlat ne oldu?"
"Beril senden korkuyorum gerçekten. Kızım sen benim iç sesimi duyuyor olabilir misin?"
"Bakışından anlarım. Çabuk anlat."
"Bir şey yok ya öyle. Az önce Boran duştayken yanlışlıkla banyoya girdim. Ve sonra o üstü çıplak bir şekilde yanıma geldi."
"Ee ne var bunda?"
"Beril salak mısın? Biz gerçek karı koca değiliz farkındaysan.."
"Defne salaksın cidden. Kızım siz çoktan alevlenmişsiniz de haberin yok."
"Beril tamam bak yeter bu konu hakkında konuşmayalım."
Yüzümü devirip tekrar konuşmaya başladım.
"Beni geçen gün kim aradı biliyor musun?"
"Kim Salih mi? Yoksa Atakan mı?" Bir kaç gün konuşup arkasına bile bakmayan flörtlerimi ben unutmuştum ama Beril unutmamıştı. Kankalık görevini sürdürüyordu.
"Kızım onlar kim hatırlamıyorum bile." Diye bir yalan uydurdum.
"Vardı ya cafe de sana numarasını gönderen Çocuk ve onun arkadaşı. İkiside birbirinden haberi olmadan sana numara vermişlerdi ya."
İşte şimdi hatırlamıştım. "Hiç söyleme ya. Tam salaklardı. Kayboldular birden ortalıktan. Yüz vermeyeceğimi anladılar galiba."
Sonra ikimizde düşündükten sonra aynı tepkiyi vermiştik.
"BORAN!"
"Beril galiba onları da Boran halletti."
"Tamam ya sen boşver onları. Kim aradı seni?"
"Atlas aradı. Ben senin arkadaşınım felan deyip durdu."
"Şerefsiz ya. Bu seni niye arıyor hala?"
"Bilmiyorum ama Boran'ın Atlas'a olan nefreti beni korkutuyor.." Gerçekten de Atlas'ı adını ağzıma aldığım an geriliyordu. Gözler yerinden çıkacak gibi oluyordu. Hayatımda ki diğer erkeklere bu kadar sinirli olduğunu sanmıyordum. Atlas'a karşı ayrı bir siniri vardı. "Neyse beni boşver Hakan'la nasılsınız?"
"İyiyiz. Hemde çok. Umarım ileride de böyle olur. Hakan anlayışlı biri. Sadece çok sıkıyor."
"Beril hep demiyor muydun? Beni çok sıksın. Tek benimle görüşsün falan filan.. İstediğin oldu."
"Diyordum da, zor oluyormuş kızım. Hem annemi idare ediyorum hem Hakan'ı."
"Niye ki?"
"Beni evlendirmek istiyor. Komşumuzla." Bu şimdi olan bir şey değildi. Yıllardır Beril'i isteyen bir karşı komşusu vardı ve annelerin anlaşmasıyla evlilik isteniyordu. Beril baştan belli karşıydı bu duruma.
"Hala mı ya? Söylemedin mi Hakan'ı? Belki yakından severdi."
"Defne. Biliyorsun annem Mardinlileri çok sevmez. Babasının akrabaları buralıymış. Ne zaman Mardin lafı açsam, Allah onlardan uzak tutsun felan diyor. Ne yapacağım kızım ben ya?"
"Hiç canını sıkma. Gülsüm teyze Hakan'ı bir tanısa çok sever. Bence söylemelisin."
"Öyle mi diyorsun?"
"Öyle."
Ben lafımı bitirirken kapı çalmıştı. Beril içeri girme izini verdikten sonra karşımda Hakan ve Boran'ı görmüştüm. Boran'ın kaşları hala çatıktı. Hakan tüm işleri ayarlamanın mutluluğuyla Beril'e sarıldı.
"Sevgili kardeşlerim ve aşkuşum Beril. Hakan Kardeşiniz her şeyi ayarladı."
Ellerinde ki poşetlerin içinden bize vereceği eşyaları çıkarıp kucağımıza fırlatıyordu.
"Defne, Beril bunlar sizin. Boran bu da seninle benim kardeşim."
"Hakan bizi tüm Mardin tanıyor. Biz neden Ambulans görevlisi oluyoruz acaba?"
"Kardeşim tanımayacaklar maske takacaksın."
Boran sıkıntıyla iç geçirdi. Sonra biz Beril'le elbisemizi değiştirmek için Odada ki banyoya girdik. Üstümüze giydiğimiz elbiseler renk renkti. Banyodan çıkıp Boran'ı ve Hakan'ı gördüğüm an gülme krizine girmiştim. Boran bu kıyafet içinde o kadar mutsuzdu ki..
"S*kecem böyle işi. Ben gidiyorum!"
Hızlıca koşup kapıdan çıkmaya çalışan Boran'ı durdurmak için önüne geçtim.
"Boran, dur. Söz verdin."
"Defne bu iş hem tehlikeli, hem saçma, hem de yorucu. Maskara olacağız lan tüm Mardin'e!"
"Boran seni böyle kimse tanıyamaz. O yüzden bu plan tutar. Kimin aklına gelir koskoca Boran ağanın ambulans görevlisi kılığına girdiği..."
Boran düşünür gibi yapmıştı. Gözlerinde bir an olumlu bakışları görsem de dili aynı şeyi söylemiyordu.
"Sen de kendi ağzınla dedin. Boran ağaysam ağa gibi davranacağım. Palyaço gibi değil!"
Hakan dayanamayıp yanımıza yürüdü.
"Boran inadın yüzünden Defne'yi kaybedeceğiz olum. Yıllarca ağa gibi davrandın da ne oldu? Kır şu inadını ya."
Boran tereddüt edip benim yüzüme baktı. Benim ona yalvaran gözlerime çok fazla dayanamayıp tekrar odanın ortasına doğru yürüdü. Sonra Beril ve beni boydan aşağıya inceledi.
"Lan Hakan bu kızlar niye bu kadar renkli? Ne kadar dikkat çekiyorlar farkında mısın?"
"Bilerek aldım abi. Beril'e sarı renk çok yakışıyor. Yengeminkini de rastgele aldım."
"Ulan Hakan. Başka kıyafet mi kalmadı bu ne?"
Araya girip ortamı düzeltmeliydim..
"Tamam tamam sakin olun. Renkli giyinmemiz daha iyi olacak. Adamların göz takibinden kaybolmamış oluruz. Şimdi plan ne? Bize anlatın."
Hakan ellerini kalbine koyup o iş bende der gibi konuşmaya başladı.
"Şimdi kızlar, siz birazdan bizim şoförlerimizle Midyat çarşısına gideceksiniz. 10-15 dakika mağazaları gezmeniz gerekiyor. Adamların şüphelenmemesi için. Daha sonra bizim bir arkadaşımızın pasajın içinde kuyumcu dükkanı var. Orada oyalanacaksınız ve kızlarla o kuyumcunun merdiveninde karşılaşacaksınız. O pasaj zaten çok karmaşık. Bir sürü de çıkış noktası var ama biz yolların dar olduğu araba geçişinin olmadığı yere gireceğiz Boran'la. Ambulans'ta olduğumuz için giriş izni verilecektir. Sizde o kuyumcunun lavabosunda kızlarla yer değiştirdikten sonra pasajın arka tarafına geçeceksiniz. Beril bayılmış gibi yaptıktan sonra biz onu sedyeye koyacağız sende onu çok merak eden arkadaşı olacaksın Defne.
Beril çok heyecanlanmıştı.
"Ay çok heyecanlı. Hiç böyle düşünmemiştim. Film gibi."
Boran homurdanıp içinden bir küfür sallamıştı.
Ben ise gülümsemeye başlamıştım.
"Kolaymış bu plan ya. Biz benim babaannemden kaçarken daha çok zorlanıyorduk."
Boran gözlerime kızgın bir şekilde baktı.
"Defne. Bu töreyi asla hafife alma. Üzülen biz oluruz." Temkinliliği asla elinden bırakmayan erkek🤝her şeyi hallederiz diyen kız.
"Boran tamam ya. Şaka yaptım."
Boran yanıma yaklaşıp elimi tuttu.
"Defne kimseyle sohbete girme. Saniyelerle savaşmamız gerekiyor. Kuyumcuda oyalanmamayın. Eğer zaman uzarsa adamlar durumu erken fark edebilir. Bu yüzden dikkatli olmanız gerekiyor. Asla ama asla kimseyle konuşmayın. Burada herkes Saffet ağayı tanır. Muhtemelen hemen haber uçacaktır."
"Beni nereden tanıyacaklar ki?"
"Seni burada herkes tanır. Benim de bu zoruma gidiyor zaten."
Boran'a bakıp ellerini tuttum. Onu biraz olsun sakinleştirmek istiyordum.
"Boran.. biraz sakin ol. Her şey güzel olacak inan bana.. Ambulansın içine koşa koşa geleceğim ve gideceğiz buradan.."
"Umarım Defne.. umarım."
Hakan Beril'e kocaman sarılıp öptü.
"Hayatım.. Beril, yapın şu işi gelin. Tamam mı? Size güveniyoruz."
"Merak etme Sevgilim. Geri döneceğiz. Birlikte Paris'e gideceğiz unuttun mu?"
"Unutmadım."
Vedalaşıp çanta, gözlük ve şapkalarımızı alıp çıktık. Boran çıkmadan önce ellerimi son defa tutmuş ve dudaklarına götürmüştü. Heyecandan ölecektim. Bu kalbimin hızlanmasına engel olacak bir teknoloji çıkmış mıydı acaba?
Düşüncelerden uzaklaşıp Beril'le arabaya binmiştik. İkimizin de heyecanı yüzünden belli oluyordu. Arabada birbirimize sarılıp iyi geçmesi için dua ettik. Belli etmesekte ikimiz de çok korkuyorduk. Bu bizim sonumuz olabilirdi. Bir daha geri dönemeyebilirdik. İçimden kötü enerji göndermek istemediğim için başka şeyler düşünmeye başladım. 15 dakikalık yoldan sonra Beril'le arabadan indik. Birlikte kol kola yürüyüp çarşıyı gezdik. Adamların arkamızda mı olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyordu.
"Defne Geliyor mu adamlar? Nasıl bakacağız kızım?"
Cebimden telefonumu çıkarıp kendimizi çekiyor gibi yapmıştım. Arkayı geniş alıp ekrana dokundum. Sonra ise Beril'e uzatıp yakınlaştırmasını bekledim.
"Defne.. bu adamlar mı? Emin miyiz?"
"Sağda ki esmer adamı Saffet ağanın evinde görmüştüm. Diğer at hırsızı kılıklıyı ise O adamın vurulduğu gün bizim kapının önündeydi. Muhtemelen onlar."
"İyi o zaman yemi yuttular."
"Ne zaman pasaja girelim?"
"Gelelimiz 10 dakika oldu. Girelim mi?"
"Bence yavaş yavaş girelim."
Birlikte pasajı arayıp bulduktan sonra içeri girdik. Telefonumun mesaj sesiyle telefonuma baktım. Mesaj Boran'dan gelmişti.
*Defne bir terslik var. Burada çok fazla Saffet ağanın adamları var. Çabuk olmanız gerekiyor.
Beril bana bakıp ne oldu der gibi baktı. Kafa sallayıp durumu anlattım. Hızlıca kuyumcuya girdik. Beril altınları incelerken ben arka kapının yerini arıyordum. Kapı ve duvar aynı kaplama olduğu için bulmakta zorlanıyordum. Bulduğum küçük açıklıkla kapıyı ittim. Kapıyı ittiğim an beni bir el kendine doğru çekti. İşte orada tüm kalbimin heyecanla attığını hissetmiştim..
Karanlıkta göremediğim gözler.. Kime aitti?
-Bölüm sonu-
Uzun bir bölüm oldu💕
Yorum yazmayı unutmayın.
💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |