
16.BÖLÜM
APOLLON
Her zaman iyi olacak diye başladığım her şeyde yarım kaldım.. Ne güvenebildim, ne de güvendirebildim.. Çocukluğumda bile ne yapacağı belli olmayan biriymişim.. Bir gün kabak yemeyip, diğer gün çok severek yermişim.. Bu kararsızlığımın tek nedeni hayatı kabullenmek istemememdi. Bir gün yaşamayı çok sevip, diğer gün ölmek isteyen ruhumla çok kez karşı karşıya geldik.. Beni yaralasa da öldüremedi.. Ben bu yaşlara gelmek için çok mücadele vermiştim ama en çok da kendimle..
İnsan en büyük savaşlarını kendi ruhuyla verir. Kimse bunun aksini söyleyemez.. Birileri ölür ve sen ona verdiğin değer kadar savaşırsın acınla. Değerin ne kadar büyükse üzüntün o kadar çok olur. En büyük savaşı karşındakine verdiğin değerler belirler.
Benim savaşım nerede başlayıp nerede bitti bilmiyorum.. Yıllarca bir fotoğrafını bile göremediğim babamın tam karşısında durduğumda hayat durmuştu. Ne iki adım öne yürüdüm, ne iki adım geriye. Kendimi güçlü sanarken, en güçsüz ben kalmıştım..
İçimde kalan yarım hatıralar canlandı gözümde, sürekli arkadan yürüyüşünü gördüğüm babam.. Kucağında sakinleşmemi sağlayan annem.. Fotoğrafları yoktu, ama hissiyatları hep benimleydi. Bazen bu anıların benim, beynimin yanıltması olduğunu düşünüyordum. Hayal gücüm olabilirdi ama şimdi bu koku.. Benim zihnimde çok iyi hatırladığım kokuydu.. Babamın sırtı dönük hatıralarını bugüne kadar getirmeyi başarmıştım.. O karşımdaydı.. Ne yapmalıydım şimdi? Koşup sarılmalı mıydım? Kaçıp gitmeli miydim buradan? Ölmemesine sevinip yaralarımı sarmalı mıydım? Yıllarca beni kandırdığı için hesap mı sormalıydım? Sen kimsin Defne? Gerçek Defne ne derdi bu duruma?
İçimde ki Defne ise bana ulaşamadı.. Ben tepki vermek yerine olduğum yere çakılmıştım. Benim aksine yıllarca yüzünü görmediğim babam koşup bana sarılmıştı..
"Defne'mm yıllardır hasretim sana.."
O, içimde ki Defne'ye ulaşmaya çalışıyordu ama aradığı Defne çoktan gitmişti buradan. Ayakta duran Defne sadece bir bedenden ibaretti. Boran'ı aradı gözlerim.. Burada tek tanıdığım, güvendiğim oydu. Belki o bana çıkar yol bulurdu. Adım attım ona..
"Boran.. Bir şey söyle. Bu adam kim? Beni mi kandırıyorlar? Beni kaçırmak mı istiyorlar? Yalvarırım bir şey söyle. Babam yaşasaydı sen bana söylerdin değil mi?"
Boran yüzüme bakıp hiç bir şey demeden boynunu eğdi. Ağlamalarım artmıştı. Ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Babam yanıma geldi. Babam...
"Defne, kızım, her şeyi anlatacağım.. Zamanı var. Birlikte gideceğiz buradan. Seni töreden kurtaracağım söz veriyorum."
"İnanamıyorum.. Benim annem ve babam öldü. Beni korumak isterken üzerime siper olup öldüler!"
"Defnee.."
"Konuşmayın artık yeter. Bu saçmalığa son ver artık Boran! Çünkü benim babam yaşasaydı zor günlerimde çıkar gelirdi!"
"Defne beni dinle kızım.. yıllarca ben seninleydim.. ama eğer senin yanında olsaydım ikimizde ölü olurduk.. Ben bizim için en iyisini yaptım kızım."
"İnanamıyorum size. Nereden bileceğim babam olacağınızı? Ya siz de töreden biriyseniz?"
Karşımda ki koyu saçlı, kahverengi gözlü ve iri olan adam gömleğini katlayıp kolunu açtı. Kolunun üstünde benimkine benzeyen yanık vardı.
"Bu yarayı ben açtım Defne.. Yıllardır kanıyor kızım.. Yıllardır her ağladığında benim canım yandı, sen güldün ben mutlu oldum, sen şaşırdın ben daha çok şaşırdım. Sen üzüldün, ben daha da çok üzüldüm. Benim için kolay mı sanıyorsun Defne'm.. Yıllardır hasretinle yaşıyorum.."
O.. yaşlanmıştı.. ve benim babamdı.. kendime inandıramasam da onun benim babam olduğunu biliyordum. Saçlarına beyazlar düşmüş, yüzünde onu çok yakışıklı gösteren kırışıkları vardı.
Bana kocaman sarıldığı an ağlamalarım artmıştı. Yılların hasretiyle ona karşılık verip sarılmıştım.
"Bitti kızım. Hasret bitti. Gidiyoruz artık. Seni götüreceğim. Bundan sonra ki hayatım sensiz geçmeyecek Defne'm."
Boran araya girmişti..
"Azad amca mantıklı karar vermemiz gerekiyor."
"Ne mantığı Boran? Sana kızımı koru dedim. Sen onunla evlendin."
"Başka yolu yoktu Azad amca. Mirza köpeğiyle evlense daha mı iyiydi?"
"Töre bitecekti Boran!"
"Yıllardır neden savaş veriyoruz o zaman biz Azad amca? Benim babam neden öldü öyleyse?"
Babam sessiz kalıp Boran'a yürümüştü.
"Boran hakkını ödeyemem oğlum ama Defne'yle evlenmen doğru değildi. Hakkını helal et. Bundan sonra hayatına bak."
"Sen ne diyorsun Azad amca? Benim tek hayatım Defne.. Ben onsuz yaşayamam."
"Yaşarsın oğlum. Bak baban olsa o da istemezdi. Şimdi Beşik kertmenle evlenmiştin bile. Yıllardır Defne'yi takip ediyorsun. Hislerin seni yanıltıyor. Hissettiğin şey doğru değil."
Bu konu artık saçma bir yere gidiyordu. Boran'a güvenmem gerektiğini söyleyen iç sesimi dinledim;
"Lütfen bi susun artık! Kimse bana ne istediğimi neden sormuyor? Bende buradayım."
"Kızım. Sen Benimle geliyorsun. Eksik yanlarımızı tamamlayacağız seninle."
"Gelmiyorum. Ben Boran'ın karısıyım. Onunla kalacağım!"
"Kızım ne diyorsun sen?"
"Duyuyorsunuz işte. Onunla kalacağım."
"Buna izin vermiyorum! Benimle geliyorsun Defne!"
"Size sormadım! Kendim karar verdim! Biz onunla evliyiz.."
"Kağıtları hazırlayacağım. En yakın zamanda bitiyor bu evlilik."
"Bana sordunuz mu? Hayır. Ben bitmesini istemiyorum."
Boran sessizce gelip ellerimden tuttu ve o yakışıklı çehresiyle konuşmaya başladı.
"Beni öldürmeden karımı benden alamazsın Azad amca."
Boran'ın ellerinde olan ellerime baktım.. Onun beni sevdiğine bir kez daha emin oldum. Benim de onu sevdiğimi...
"Bu evlilik devam etmeyecek Boran! Ben Defne'yi buradan götüreceğim. Sende Defne'nin yerini kimseye söylemeyeceksin."
"Yapamam Azad Amca."
Babam gelip ellerimi tuttu.
"Defne.. Sen daha çok gençsin. Boran'la her şeyi ortak yaptık ama bu evlilik her şeyi mahvetti. Burada tehlikedesin. Gitmemiz gerekiyor."
Boran gözlerime baktı..
"Defne.. Seni ömrüm boyunca korurum. Ömrüm boyunca severim de.. ama eğer babanla gitmek istersen sana kırılmam, kızmam."
Baba demeye çekiniyordum.
"Azad Bey, Boran. Beni dinleyin. Siz ne kadar iyi bir plan yapıp bunları düşünüyorsunuz bilmiyorum ama sizinle gitsem Boran'ın peşine düşecekler. Böyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyorum. Boran'la kalsam sizin Peşinize düşecekler. O yüzden birlikte kalmalıyız. Bunu düşünemiyor musunuz siz?"
Boran ve Babam birbirlerine bakmaya başladılar. İlk konuşan Boran oldu.
"Azad amca senin yerin bende farklı. Gel bende kal. Korurum ben seni."
"Sen kızımı koruyamadın beni mi koruyacaksın Boran? Artık sana güvenim yok."
Babam bana bakıyordu. Ona adım atmam gerektiğini biliyordum ama alışamamıştım.. Yine de yorgun bakışları kalbimi acıtmıştı.. Gözlerinin dolması beni boğuyordu sanki. Arkasını dönüp giden adama baktım.. Onu yeni bulmuştum ama kaybetmek istemiyordum. Bir adım attım ve o sözcükler beni yaralarken karşımda ki adamı sevindirdi..
"B A B A A.."
Babam suratını dönüp bana baktı.. Gözleri dolmuş, yüzü kızarmıştı.
"Kızım..Ne güzel yakıştı ağzına.."
"Gitmesen.. hep birlikte kalsak burada. İlla ayrılık yaşayacak mıyız? Ben senden yana eksiğim ama bundan sonrasında eksik yaşayacağım anım olsun istemiyorum.. Burada kalın.."
"Defne yapamam kızım.. Dönmem gerek. Sende düşün taşın yarın haber et bana.. Yeni bir geleceğimiz olabilir. Seni bu hayattan kurtaramam ama koruyabilirim."
Babamı dinliyordum. Onunla gidip onun kanatları altında yaşayacak olmak.. O kadar güzel hissettiriyordu ki. Kızlar için babaları çok özeldir. İlk aşklarıdır onlar. Ben babamı hiç görmedim ama o benim ilk aşkımdı.. o ne dese benim için en doğrusuydu sanki.. Sahi.. Babalar da yanlış yapar mıydı?
"Defne duyuyor musun kızım? Bana yarın haber et oldu mu?"
Kafamı aşağı yukarı salladım. Bu teklifi kabul etmeme Boran ne diyecekti bilmiyordum... Tek hissettiğim arkamdaki yorgun gözleriydi.
Babam ellerimden öpüp kapıdan dışarı çıktı. İçerde sadece Hakan, Boran ve ben kalmıştık. Başımın döndüğünü hissedip duvardan tutundum. Boran ellerimden tuttu.
"İyi misin Defne?"
"İyiyim, eve gidelim mi?"
"Gidelim.."
Yola çıkıp eve gelmiştik. Yol boyunca ne ben konuştum ne de Boran.. ikimiz de yorulmuştuk. Ona hesap sormak istiyordum ama yapamadım. O yıllarca benimle uğraşıyordu. Babam istediği için bana söylememişti. Onu anlıyordum..
Eve geldiğimizde üstümde ki beyaz takımı çıkarıp kendimi duşa bıraktım. Soğuyan suyu önemsemedim bile. İyi değildim. Yaşadıklarım çok ağır gelmişti.
Duştan çıktıktan sonda odada Boran'ı göremedim. Gözümü etrafta biraz daha gezdirirken balkonda olduğunu gördüm. Hava kararmaya başlıyordu. Boran ise sigarasını nefesliyordu. Ona o an çok alıştığımı hissettim. Babamla gitme düşüncesi güzel gelse de Boran'dan ayrı kalma düşüncesi güzel hissettirmiyordu.. bornozumla balkonun önünde durduğumu görünce kaşlarını çattı.
"Defne.. böyle dışarı çıkmayacaksın değil mi?"
"Tamam gidip giyineceğim. Seni merak etmiştim."
"Ben iyiyim."
Boran'a kafa sallayıp üstümü giyindim.
Şortlu pijama takımımı giyip parfümümü sıktım.. Boran'ın yanına yürümek için adım attım. Balkona baktığımda, Boran balkonda değildi. Nereye gitmişti bu çocuk yine? Balkona oturup dizlerimi kendime çekene kadar sıkıştırdım. Şu an ona çok ihtiyacım vardı..
Gün batımı.. Lila ve pembe renginde ki bulutlar. Havanın sıcaklığına inat vücuduma değen ılık rüzgar.. Boran'ın yanı hep böyle hissettiriyordu. Renkli.. onsuz hayatımın rengi gider miydi?
Okuduğum bir kitapta ki replik dönüyordu kafamda.. " Sen gidince renkleri de götürdün Mualla. Renksiz kaldım ben. Koca şehir gri oldu. Dönde renklensin dünyam."
Boran renkleri de götürür müydü birlikte?
Her şey bu kadar imkansız olmak zorunda mıydı?
Gözüm perdenin hareketlenmesine kaydı. İçeri girenin Boran olduğunu görünce rahatladım. Elinde kırmızı şarap ve 2 bardak vardı. Yanıma gelip oturdu.
"Hakan ve Beril dışarı çıktılar. Serhat ve Dilan'da onların peşinden gittiler."
"Anladım.."
"İçmek ister misin?"
"Bilmem, olur galiba."
Boran bardaklarımızı doldururken onu inceledim. Bugün yüzü asıktı. Kendine gelemiyordu. O sinsi gülüşleri yoktu.. Eğer gidersem en çok onu izlemeyi özleyecektim.
"Defne bana bakmasan mı artık?"
"Ne.. Yook.. sana bakmıyordum ki. Ben şişenin rengine bakıyordum."
"Kesin öyledir."
Bardağı uzatırken bana baktı. Sonra ise telefonundan şarkı açtı. Şarkıda ki kadın yavaş yavaş mırıldanırken şarabımı yudumladım. Boran'ın konuşmasını beklemiyorken konuşmasıyla kafamı çevirdim.
"Ne zaman çağırırsan çağır, gelirim."
"Efendim?"
"Gidersen yani.. Zaman farketmez. Ne zaman çağırırsan çağır gelirim."
"Boran gideceğimi nereden çıkardın?"
"Gitmelisin Defne. O senin baban. Siz.. siz yarım kaldınız."
"Sen.. sen yarım kalmayacak mısın?" Arkadaki kadının ses tonu konuşmamızı daha acıklı hale getiriyordu.
"Bizim kavuşamayacağımız bu hikayenin başından belliydi."
Ona baktım.. Üzgündü hemde çok.. konuşmaya devam eden Boran'ı izledim..
"Apollon ile Daphne'nin hikayesini biliyor musun?" Dedi şarabını yudumlarken.
Ona anlamaz gözlerle bakınca anlatmaya başladı..
"Yunan nehir tanrısı Peneus'un çocuğu olmuyormuş. Her gün Zeus'a yalvarıyormuş. Günlerden bir gün Yunan'ların tanrısı olan Zeus, Peneus'a bir evlat vermeyi kabul etmiş fakat tek bir şartı varmış; ömür boyu bakire kalacak ve Zeus için yaşayacak bir tanrıça olacakmış. Peneus kabul etmiş. Zeus bu aileye bir kız evlat vermiş.. "Daphne" yani.. Türkçe karşılığı olan "Defne". Güzeller güzeli su perisi Daphne.."
"Daphne büyüdükçe güzelleşen, etrafına güzel kokular saçan, iyileştiren bir kız olmuş. Babası ona çocukluğundan beri kimseye aşık olmaması gerektiğini tembihleyip durmuş. Dağ bayır dolanan Daphne, Nehir'e girmek için hazırlanmış.. Suyun güzelliğine güzellik katıp içinde yüzmüş.. O çok güzel bir kadınmış."
"Işığın Tanrısı Apollon ise yakışıklılığıyla ve gücünü aldığı kaslarıyla genç kızların gözdesiymiş. Bir gün şifa bitkilerinden toplamak için ormanda gezerken Daphne'ye rastlamış.. Onun güzelliğiyle büyülenmiş.. Sarı saçları, beyaz teni.. Gel-Git zaman Apollon, Daphne'yi sürekli o nehirden izliyormuş.. Sürekli Daphne'yi takip ediyor, ona aşık oluyormuş."
"Bekaret yemini eden Daphne ise işleri son zamanlarda iyi gitmiyormuş. Hastaları iyileştiremiyor.. Nehirleri kontrol edemiyormuş.. Apollon yine izlemeye geldiği bir gün Daphne'nin karşısına çıkmak istemiş. Daphne, Apollon'u görür görmez içini bir duygu kaplamış. Ona aşık olursa bu dünyada ki şifayı bulamayacağını bilen Daphne, Apollon'dan kaçmak istemiş. Apollon ise neden kaçmak istediğini anlamayarak ona yakınlaşmış. Apollon yakınlaştıkça Daphne kaçıyormuş.. Nehirden çıkmak zorunda kalan Daphne'ye, Apollon dokunduğu an Daphne bir anda Defne ağacına dönüşmeye başlamış. İşte Apollon'un asla kavuşamadığı son aşkıymış bu.."
"Sonra, sonra ne olmuş?"
"Apollon ne görevini sürdürebilmiş, nede yaşamayı becerebilmiş.. Her gün o nehre gelip gözyaşlarını Nehir'e akıtıp ağacın altında resimler yaparmış.. İnsanlar bu Nehir'in Hatay'da olduğunu düşünüyorlar.. Gel zaman git zaman Daphne'nin ağacının şifasını keşfeden insanoğlu; ağacından sabunlar, çaylar, kremler yapmaya başlamışlar.. Apollon ise insanoğlunu gördüğü andan itibaren o Nehir'e bir daha gitmemiş.. İnsanoğlu Daphne'den şifa bulurken, Apollon şifa bulamamış.. Bazen böyledir işte seni acıtan şey başkasına şifa olabilir.."
"Hikayeyi biliyordum.. Senden dinlemek çok daha güzeldi."
"Bizde böyleyiz Defne.. Apollon ile Daphne gibiyiz. Kavuşamayacağımızı, kavuşursak ikimiz içinde kötü olacağını biliyorum.. Belki de En doğrusu senin gitmendir."
Şarabından yudumladım.
"Gerçekten gitmemi istiyor musun?"
"Belki de en doğrusu budur Defne.."
Ayaklandım.. ve Boran'a döndüm. Daphne ile Apollon'un hikayesini en az 100 kere okumuştum. Onlar benim en sevdiğim Yunan tanrı ve tanrıçasıydı..
"Ayrıca yanlış bildiğin bir şey var.. Apollon, Daphne'ye dokunduğu için olmadı bu ayrıldık. Daphne, Apollon'a kavuşmak için ölümü göze almıştı. Onlar anlaşıp son gecelerini birlikte geçirdiler. Ömür boyu birbirlerine ait oldular.."
İçeriye girip yatağa uzandım.. Sinirlenmiştim. Ne olursa olsun beni bırakmayacağını düşündüğüm Boran pes etmişti. Vücudumda ki alkol sinyalleri açılmıştı. Kafamın uyuştuğunu hissediyordum. Gözlerimden akan damlalar yastığımı ıslatıyordu.. Boran'ın ayak seslerini duymama rağmen kıpırdamadım. O ise gelip arkamdan sarılmıştı.
"Seni bırakmak bana ölüm demek Defne.. ama yıllar sonra kavuştuğun babandan seni ayırmak istemiyorum."
Cevap vermemiştim.
"Bunu nasıl yapabilirim? Kendi bencilliğim için seni babandan ayıramamam." Dedi. İnce ruhluydu. İnkar etmeyecektim ama ilk rüzgarda beni bırakmasını beklemiyordum.
Yine sesim çıkmamıştı.
"Defne.. Güzelim cevap ver bana."
Yüzümü dönüp öfkeyle karşılık verdim.
"Neden sürekli benim adıma karar veriyorsunuz. Neden ya neden neden? Bıktım sürekli benim iyiliğim için haraket edip beni yalnız bırakmanızdan.."
"DEFNE BU SENİN İYİLİĞİN İÇİN. ANLIYOR MUSUN?"
"ANLAMIYORUM YA ANLAMAK İSTEMİYORUM. HER ANLAYIŞLI OLDUĞUMDA BİRİNİ KAYBEDİYORUM BEN!
SÜREKLİ BİRİNİ SEÇMEK ZORUNDA KALIYORUM. BANA AÇIK OLMUYORSUN. HEMEN PES EDİYORSUN. NE İSTEDİĞİNİ BİLMENE RAĞMEN GİTME DEMİYORSUN!"
"ÖYLE Mİ? NE İSTİYORMUŞUM BEN?"
"BENİ! BENİ İSTİYORSUN!"
Söylediklerimle afallamıştı.. Beni kolumdan çekip kendisine yaklaştırmıştı. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Bu mesafeden Boran'ı ciddiye alamıyordum.
"Defne.. seni.. seni çok istiyorum.. Seni öyle çok istiyorum ki.. Tahmin bile edemezsin."
Sessizleşmişti. Dudaklarıma daha çok yakınlaşmıştı. Ellerini vücudumun altına, belime yerleştirmişti. Bu mesafede ciddi konuşma yapmak hayli zordu.
"Boran.."
İşte beklediğim o cümleyi sihirli bir tanrı gibi kurdu..
"Defne.. gitme olur mu? Benimle kal.."
"Gitmemi istiyordun." Dedim hafif cilveli halimle. Yakından çok güzeldi.. Çok çok güzeldi.
"Sen babanla kalmak istersin diye.. kendimi senin gitmene hazırlıyordum.."
"Babamın yaşadığını bilmek bile farklı Boran.. ama ben, sensiz hayat düşünmek istemiyorum.."
Boran dudaklarıma yaklaştı.. Onu itmedim.. Hatta karşılık bile verdim. Boran saçlarımdan belime kadar indi. Dokunduğu her yer üşütüyordu beni. Dudaklarımı yavaşça öpüyor. İncitmek istemiyordu sanki.. Öpüşler hırçındı. Sanki bu anı uzun zamandır bekliyor gibiydi. Dışarıda ki ayın yatağımıza vurduğu ışık ise tam yüzüne yansıyordu. Tanrıların anlattıldığı kadar vardı. O normal biri değildi. O benimdi. Benim için doğmuştu..
Beni yavaşça yatağa yatırıp üstüme çıktı. Öpüşlerinin hızı artıyor vücudumda ki her noktaya dokunuyordu. Sırtına sarılıp öpüşünü hızlandırdım.. Aniden durdu.
"Defne.. eğer hazır değilsen.."
Normal zamanda söyleyemezdim ama şu an büyülenmiş gibiydim. Sarhoştum ama bunun az önce ki içtiğim şarapla alakası yoktu. Sihirli sözcükleri düşünmeden döktüm dilime..
"Boran, ben.. hazırım."
Boran bana gülümseyip yüzümü okşadı ve dudaklarıma tekrar yaklaştı. Bırakmak istemiyordu. Dudaklarımdan ayrıldığı an tekrar dönüyordu. O kadar naifti ki, o kadar istekliydi ki.. Yıllardır bu anı bekliyor gibiydi.. Ellerini belime sarıp üstümü çıkardı.. Tişörtümü çıkardığı an bedenime bakakaldı. Hayran gözlerle bakıyordu. Dudaklarından net olarak anlayamadığım bir inilti çıktı.
"Siktir..Siktir! Sen gerçek misin?"
Açıkta kalan göğüslerim ve belim üşümeye başlamıştı. Dudakları yavaşça göğsüme indi. Öpüşleri yavaşladı. Artık daha yavaş tanımak istiyordu bedenimi. Hafızasına kazımak istiyor gibiydi. Ellerimle belini kavradım. Beni öyle bir zirveye çıkarıyordu ki rahat duramıyordum. Altında sadece kıvranıyordum. Onun olmak istiyordum.
"Defne.. bu anı o kadar çok bekledim ki.."
Sesini duyduğum an dudağım kıvrıldı. Beni beğenmesi hoşuma gidiyordu. Dudağından bir inilti çıkınca kafamı geriye yasladım ve gözlerimi kapattım. Anında uyardı beni. "Aç gözlerini. Bize bak Defne.."
Elleri göğsümden yavaşça aşağıya iniyordu. Göbeğime dokunduğunda ürpermiştim. O ise minik bir öpücük kondurmuştu. Tek eli ise hala göğsümdeydi. Benden uzak kalmak istemiyordu. Şortuma uzandığında bana baktı. İzin istiyor gibiydi. Gülümsedim ve saçlarını çektim. İznini kabul ettiğimi anladı. Tek çekişte kurtuldu aramızda ki kumaş parçasından.
Beni yorgan gibi sarıp üşümemi engelliyordu.. Dokunduğu her nokta çiçekler açtırıyor gibi rahatlatıyordu. O gün anladım ki biz çoktan birbirimizin olmuştuk.. Şimdi ise bedenlerimiz de birbirine kavuşmuştu..
O gün kendimi sadece Boran'ın kıyısına bıraktım. Fazla ileriye gitmeyi Boran kabul etmemişti. Çırpınsa da kendine hakim olmak istemişti. Bunu daha özel bir ana saklamak istiyordu. Akıntıya sürüp gidiyordum ama bu akıntıdan kurtulmamak isteyen bendim.. O gün gecenin karanlığında kaybolmuştuk ve hayatımın en güzel kayboluluşuydu.
——————————————————————
Sabah uyandığımda Boran yanımda mışıl mışıl uyuyordu.. Onu uyandırmadan telefonuma gelen mesaja baktım.
*Kızım günaydın. Ben baban.. Bugün seni dünkü geldiğin evde bekliyorum. Bizi yeni bir hayat bekliyor. Söz veriyorum sana.. (07:43)
Cevabım şimdiden belliydi ama yinede babamı görmek istiyordum. Babama cevap vermeye gerek duymadan yataktan kalktım. Boran bugün çok derin uyuyordu. Normalde haraket ettiğim an uyanırdı, şimdi ise yanından kalkmama rağmen uyanmamıştı. Ayağa kalkıp yüzümü yıkamaya koştum. Dün ki alkolden olacak ki başım ağrıyordu. Üzerime uzun ve rahat kıyafetlerimi giyip, saçlarımı taradım. Telefonumu alıp, Boran'ı öpüp odadan çıktım. Merdivenden inerken babamın " Gelecek misin kızım?"mesajını görmüştüm. Bu işi artık halletmem gerekiyordu.
Merdivenlerden indiğimde mutfakta su içen Dilan'la karşılaştım. Her türlü yılanlığını yüzüne yansıtmış bana ters ters bakıyordu.
"Oo Defne Hanım.. Babanız gelmiş. Çeker gidersin artık buradan."
"Ne diyorsun Dilan? Sen nereden biliyorsun?"
"Dün arkadaşın sabaha kadar seni konuşup kafamızı şişirdi."
"Dinlemeseydin o zaman Dilan."
Dilan'ı duymamaya çalışarak bardak aldım. Suyumu doldururken çalan telefonumla telefona baktım. Arayan babamdı. Çok heyecanlı gelen sesine karşılık verdim.
"Efendim?"
"Kızım geleceksin değil mi?"
"Geleceğim."
"Ne zaman?"
"Şimdi çıkıyorum."
"Tamam kızım, bekliyorum. Ha bu arada sana araba gönderdim sakın taksiye felan binme."
"Tamam."
Telefonu kapatıp tezgaha koydum. Bardağı almak için döndüğüm an Dilan'ın yanıma yaklaşması bir oldu.
"Boran'ın hayatını mahvediyorsun. Babanı da al çek git buradan."
"Sana ne Dilan. Sen kendi işine baksana."
"Törenin tek sebebi senin ailen. Annende sende herkesin başına bela oluyorsun."
"Merak etme Dilan.. Bundan sonra töre umurumuzda değil. Kocamla birlikte sizden çok uzaklara gideceğiz."
Başka zaman olsa bu cümleyi kendime asla yakıştıramazdım ama Dilan hak ediyordu. Sinirlerimi mahvediyordu ve buna artık izin vermeyecektim.
Dilan'ın cevabını hiç umursamadan mutfaktan çıkıp kapıya yöneldim. Kapının önünde beni bekleyen arabanın içine bindim. Arabada 2 erkek vardı. Biri arabayı sürüyor diğeri de benim kapımı açmıştı. Dün ki gittiğim eve doğru ilerledik. Ev denize karşı bakıyordu. İçeriden dışarıya sallanan tül perdeleriyle, mavi kapısı ve mavi boyasıyla tam bir Muğla eviydi.. Muğla bu ülkenin bence en büyülü şehriydi.. Boran uyanmış mıydı acaba? Arasam mı diye düşünürken çantama baktım. Çantamda telefonumu ararken mutfakta unuttuğum aklıma geldi. Korumalardan arayacak olsam Boran 'un numarasını bilmiyordum. Neyse dedim içimden.. Nasıl olsa çabuk döneceğim..
Eve girdiğimde babam beni içeride bekliyordu. Ellerinde fotoğraflar vardı. İçeri girdiğim an gözleri doldu.
"Defne'mm hoşgeldin kızım."
"Onlar ne?"
"Fotoğraflarımız.. Bizim ailemiz.."
"Bakabilir miyim?"
"Tabiiki de. Sen bak diye getirdim."
İlk sayfayı açtığımda annemin fotoğrafını gördüm. Gözlerime inanamayıp tekrar baktım. Ben resmen annemin aynısıydım.. Altın rengi saçlarıyla, ela gözleriyle, beyaz teniyle, bakışlarıyla aynıydık resmen.. Diğer sayfaya geçtiğimde ise küçücük tombul bir kız çocuğu etrafında ise annem ve babam vardı. Annemin her fotoğrafta gözleri dolu doluydu. O bunun normal hali miydi? Babam hemen konuştu.
"Bu sensin.. kızım. Bu senin ilk doğum günün. Her zaman kaçtığımız için pastanı alamamıştık. Annende oyuncağının üstünde mumunu yakmıştı.."
"Annem nasıl öldü?" Dedim bir çırpıda. Benden daha neler gizleniyordu bilmiyordum ama Babamı içimde affedemiyordum. Ona karşı savunmasız kalamıyordum. Boran'a güvendiğim kadar ona güvenemiyordum.
"Defne.. bunları sonra konuşacağız kızım.. Benimle geleceksin değil mi?"
"Bakın ben de sizinle bu konuyu konuşacaktım. Ben sizinle anılar biriktirmek istiyorum ama Boran'ı bırakamam. Ben onu gerçekten seviyorum.."
"Kızım ne diyorsun sen? Yanılıyorsundur. Sürekli dip dibe olduğunuz için böyle hissediyorsunuz.."
"Hayır Ben eminim. O benim kocam ve ben onunla kalmak istiyorum. Sen de gitmesen.. birlikte karşı gelsek bu dünyaya?"
"Olmaz Defne.. Sen benimle gelmek zorundasın artık. Burada güveneceğim kimse kalmadı."
" Bu zamana kadar Boran'a güveniyordunuz ama.."
"Seninle benden habersiz evlenene kadardı o."
"Sevenleri en çok siz anlarsınız. Yine olsa yine kaçırmaz mıydınız annemi?"
Babam uzun bir süre gözlerime baktı. Yalan söylemek istemiyordu. Usulca konuştu.
"Kaçırırdım."
"O zaman beni en iyi siz anlarsınız. Eksik kalırım.. Beni yalnız bırakmayın. Yıllarca yalnız kaldığım yetmedi mi?"
"Olmaz kızım! Olmaz! Boran'a zarar verecekler. Bunu göze alacak mısın gerçekten?"
"Biz birlikte olursak kimse bize zarar veremez."
"Defne! Kızım çık şu hayal dünyasından! Görmüyor musun annenle benim yüzümden kaç insan öldü! Boran'ın babası benim yüzümden öldü Defne benim yüzümden! Ne kadar ağır biliyor musun? Ya Boran'ı da öldürseler bunu nasıl kaldırırız?"
"Hayır! Asıl o zaman yanında olmalıyız. Onu burada tek bırakamayız."
"Defne.. biz gidince sorunları bitecek emin ol bana."
İçeriye giren iki korumaya baktım. Babamın el işaretiyle üstüme geldiler. Ellerimi tutup beni ayağa kaldırdılar.
"Ne oluyor? Bunlar neden üstüme geliyorlar?HAYIR! Gitmek istemiyorum!"
Babamın son cümlelerini duyduğumda her şeyin çok geç olduğunu anlamıştım. Babam beni bilerek çağırmıştı. " Üzgünüm Defne'm. Hepimiz için bu ayrılık.."
Dışarıya çıktığımda ise arabaya bindirmekte zorlanıyorlardı. Ayağımı her yere vurmaya çalışıyor. Kaçmak istiyordum. Tanıdık bir ses duyuldu kulağımda. Boran'ın bağırma sesiyle kafamı çevirip sakinleştim.
"Defne.. Bırakın lan onu! Bırakın!" Beyaz tişört giymişti. İlk defa onu beyaz gömlekle görüyordum. Çok yakışmıştı.
"Boran.."
Boran yanıma gelecekken onu da tutan takım elbiseli insanlar gelmişti. Yanıma ulaşmak istese de ulaşamıyordu. Babam beni arabaya bindirmeye çalışıyor ben ise direniyordum. Boran adamlarla boğuşurken en sonunda kaçmayı başarabilmişti. Bana doğru koşarken kalbim hızla arttı.
"Defneeeee.."
"Boran.."
Ellerimi ellerine ulaştırmaya çalışırken bir ses duydum. Ne olduğunu anlamaya çalışsamda anlamıyordum.. Boran olduğu yerde durunca içimde bir çığlık koptu.. beyaz tişörtünde kan görünce dünyam yıkıldı. Ona koşmak istesem de babam bırakmadı. Olamaz olamaz diye bağırsam da bu an yaşanmıştı. Boran vurulmuştu.. Boran benim yüzümden vurulmuştu. Babamın yüzüne baktım.
"Defne hemen gitmemiz gerek.. bunlar Saffet ağanın adamları."
"Bırakın beni ben Boran'a gideceğim. Bir şey yapın! Onu kurtarın!"
Boran yere yığılırken içimde kopan acıyı en derinden hissetmiştim. Hayır bizim sonumuz böyle olmamalıydı. Biz daha yeni kavuşmuştuk.. BORAAN Kalk.. Kalk sevgilim.. sen benim koruyucumsun unuttun mu? Gözlerimden akan yaşlar beni eritmiş gibiydi. Hiçbir şey hissetmiyordum. Kafamdan tutup beni arabaya bindirdiklerinde ölüden farksızdım. Sadece ağlıyordum.. Araba ilerlerken yerde yatan Boran'a baktım.. Kanlar içindeydi. Oradaydı.. Babam telefonla konuşuyordu. Ne dediğini anlamasam da Boran'ın yanına adamlarını gönderdiğini anlamıştım. Lütfen sevgilim.. Lütfen benim için yaşa...
2 yıl sonra..
Hikayemin nerede başlayıp nerede bittiğini çok hatırlamasam da beni buraya nelerin sürüklediğini biliyordum. Kimseye kızamıyordum ama kırgındım. En çok da kendime.. Kendimi 3 yılın içinde nelere sürüklediğimi hatırladım.. O günler bitmesine rağmen ben hala o günlerdeydim. Acı içinde kıvranıyordum.. Ölüyordum ama kimse beni gömmüyordu.. Ağlayarak uyandığım gecelerin sonunu hatırlamıyordum bile. Bana kalan ise depresyon ilaçları, uykusuzluk ve boş anı.. Kimi suçlamalıydım bu hikayede? Sizce bu hikayenin en suçlusu kimdi?
Geçmişimle alakalı hiç bir şey bilmeyen biriyken daha mutluydum.
Bahçede beyaz elbiselerimle yürürken güneşli olan Almanya havasına baktım. Her zaman denk gelmezdi bu an.. Resim kalemlerimi çıkarıp çizmeye başladım. Eskisi kadar odaklanamıyordum. İçimde ki sızı her şeye engel oluyordu sanki..
Yanımda arkadaşlarım da vardı. Bana ve kızım Nehir'e yardımcı oluyorlardı. Her anımda bana destek oluyorlardı. Yalnızca o eksikti. Boran..
Resim çizmeye dalmışken arkamdan gelen minik ayakları duydum.. Daha tam konuşamamasına rağmen mırıldanmalarını anlıyordum. İşte bu an.. O benim artık hayata tutunmam için tek nedendi.. Bana kalan yadigardı.. Koşup bana geldiğinde onu sarmaladım. Cılız sesiyle konuşmaya başladı..
"Annniee Babam neyede?" Her zaman sorardı bu soruyu.. Her yeni güne aynı soruyla başlardık. Artık canımı yakmıyordu. Onun gelemeyeceğini kabullenmiştim. Buna alışmalıydım.
"Çok uzaklarda.." dedim.
"Hiç mi gelemez?" Dedi her zamanki gibi..
"Bilmem belki gelir.."
"Ama ben onu çok özlüyoyum annie."
Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Büyüdükçe her şey daha da zorlaşıyordu. Anne olmak zordu. "Her gökyüzüne baktığında baban seni oradan görecek Nehir. O gelene kadar resim çizelim mi?"
Küçük kızım eline boyaları aldığında unutmuştu her şeyi.. Onu kandırmak zor değildi ama kendimi nasıl kandıracaktım? Kaç resim daha çizmem gerekiyordu onun gelmesi için?
-S E Z O N F İ N A L İ-
Boran öldü mü sizce ?
Ana karakterlerimizin hayatı sizin ellerinizde. Oy vermeyi unutmayın. Ufak bir tatile çıkıp tekrar kaldığım yerden devam edeceğim.. Sonra görüşmek üzere?💕💕💕💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |