17. Bölüm

17.BÖLÜM

Sedef Özçelik
sedefozclkk

17.BÖLÜM

DİRİLİŞ

 

 

 

(2 yıl öncesi)

 

Aralık, 2021

 

Merhaba..

 

İçimde sürekli savaş verdiğim Siyah ve Beyaza..

 

Yüreğimde ki dinmek bilmeyen sızıya..

 

Güneşli günde bile ıslatan yağmura..

 

Benim hayatım nerede başlayıp nerede bitti çok kontrol edemedim. Beni buraya hangi deniz sürüklemişti? Ben ne ara bu kadar ruhsuz biri olmuştum?

 

Ağlarken gülmeyi, gülerken ağlamayı özlüyordum. Tüm dengesizliklerime rağmen yaşamaya devam ediyordum.. Buna yaşamak denilir mi? Bilmiyordum..

 

İçimde tarif edilemez bir acı donmuştu.. Üstelik öyle üşümüştü ki sıcağa alsam hipotermi olurdu. İnatla düzeltmiyordum bu karmaşayı. Belki savaşsam yenecektim ama istemiyordum.. Hayatın beni sürüklediği yerden devam ediyordum. Sürekli savaşan siyah ve beyaz yanım susmuyor, ben onlara inat konuşmuyordum.. Eğer güneş olsaydım doğamazdım. Yağmur olsam yağamazdım. Şu an ne için bile yaşadığımı bilmiyordum. Yukarılarda ki yaratıcıdan şüphem yoktu ama beni neden gönderdiğini merak ediyordum.. Acı içinde kıvrandığım geceleri, gözyaşlarımın tükendiği günleri hiç mi görmemişti? Bu sınav çok uzun sürmemiş miydi?

 

Herkesin başarısız ve güçsüz hissettiği dönemleri elbet olurdu ama bu öyle bir şey değildi.. Bu yenilgiydi.. Hayata karşı..

 

 

 

Sorguladığım gözlerle etrafımı izlerken elimde ki fırçanın yere düşüp her yeri sarı renge boyadığını fark etmem çok uzun sürmedi. Fırçaları almak için eğildiğimde beyaz dantelli elbisemin sarıyla karıştığını gördüm.. Ellerinde tabakla sofrayı kuran babaanneme baktım. Bahçemizde ki müthiş mavi sofrayı kuruyordu. Bana gülümsediğini farkettiğim de ona gülmek istedim. İçimde ki bir ses engel oluyordu gülüşlerime.. Babanneme dikkatli baktığımda yaşlandığını gördüm.. Onu Gaziantep'te bırakıp gittiğim günden bu yana çok değişmişti. Kaşları beyazlaşmış.. Göz kenarları kırışmıştı.. Her şeye rağmen çok güzeldi. Yanıma yaklaştığını farkettiğim de hafif ona dönük kafamı ona tamamen döndürdüm. Uzaktan gelen deniz sesini içimde bastırıp saçlarımda dolaşmasına izin verdim.

 

"Yemek yedin mi kızım?"

 

Ona evet anlamında kafamı salladım.

 

"Defne yapma kızım böyle. Bak baban da bende çok üzülüyoruz bu haline."

 

Cevap vermedim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Neredeyse 3 aydır ne diyeceğimi bilmiyordum.

 

 

Aralık ayında olmamıza rağmen ılık hava yüzünü gösteriyordu. Burası Yunanistan'ın en güzel körfezlerinden biri olan kassandraydı. Buraya geldikten sonra dönmek için çok çabalamıştım. Adanın neredeyse tamamında babamın korumaları yaşıyordu. Bu cennetten çıkmak imkansızdı. Çok kez deneyip başarısız olduğum kaçışların sonu babamın Boran'ın resmini göstermesiyle son bulmuştu. Fotoğrafta Boran atını seviyordu. Üstü çıplak ve bedeni sargı bezleriyle sarılıydı. Etrafa bakılırsa Mardin'e geri dönmüştü. Uzun boyu, uzayan sakalı ve saçıyla hala çok yakışıklı görünüyordu. Gözlerinin altında ki morluktan uyumadığı anlaşılıyordu. Yorgun gözüküyordu. Onu hiç görmediğim kadar yorgun görüyordum. Peki hala nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyordu?

 

 

Onu özlediğimi hissettim. Ona hem çok kızgındım, hemde.. çok seviyordum.. Bu ikisini Yanyana nasıl getirebiliyordum? Bilmiyordum..

 

 

Resim çizerken açtığım radyoyu hatırladım. Türk bir radyo kanalı bulmak için epey uğraşmıştım ve yardımıma psikoloğum Emir gelmişti. Sanki o an başlamış gibi bir şarkı doluştu kulaklarıma.

 

Ve sil gözünün yalnızlıklarını, o an fısılda duvarlara adımı..

 

Kalbimin alev içinde yanışını dinlerken çoktan acının inine yerleşmiştim. Bu çıkmaz sokaktan çıkabilir miydim?

 

Bin bıçak var sırtımda, Biniyle de adaşsın, hepsi hayran sana..

 

Kaçıyordum bu yalnızlıktan.. Hep yakalanıyordum. Ne zaman güçlü biri olmaya çalışsam yine aynı yere varıyordum. Yıllardır tek isteğim annemi babamı görmekti. Babam yanımdaydı. Peki sorun neydi? Boran mı? Yaşadıklarımız mı? Töre mi?

 

Sorunumu bende bilmiyordum. İçimde yaşadığım duygu karmaşası bir hayalet gibi süzülüyordu her gece yanıma.. Beni uykusuz bırakıyor. Halsiz düşürüyordu. Uyuyamadığımı anlayan babam ise durumu psikoloğa ve psikiyatriste giderek çözmeye çalışmıştı. 1 aydır düzenli olarak eve gelen doktorlara hiç konuşmamıştım. İlacımı düzenli olarak getiren psikolog ise çoktan benden umudu kesmişti. Psikiyatristim ise hala dayanıklıydı. Dışarıdan bizim eve doğru yürüyen psikiyatristim Emir'e baktım. Sarışındı.

İlk gördüğümde manken sanmıştım. Ben doktorum dediğinde ise epey şaşırmıştım. Benden sadece bir kaç yaş büyük olmalıydı. Bazen o kadar sıkılıyordu ki sürekli kendini anlatıyordu. Ailesini, şirketini, babasını vs. Ben ise hiçbirini dinlemiyordum. Bazen o anlatırken ben instagrama girip Boran'ın profil resmini izliyordum. Hala biz vardık. Değiştirmemişti...Emir ise sorularına cevap bulamadığı için seslice kitabını okuyup gidiyordu ama bugün elinde kocaman bir poşetle bana doğru yürüdüğünü gördüm. Yanıma geldiğinde yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Ve tek hareketle;

 

"Hadi gel benimle." Dedi. Sessizce onu takip ettim. 3 ay içerisinde Boran haricinde ilk defa bir şeyi merak ediyordum. Peşinden yürüdüm ve büyük rang roverın ön koltuğuna oturdum. Bu Emir'le ilk kes dışarı çıkışımız değildi. Daha öncede terapiyi açık alanda yapmalıyız deyip Deniz kenarına, parka da götürdüğü olmuştu. Elinde ki poşetleri arkaya bırakan Emir, sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. Her gün aynı şeyleri yapan doktorum bugün bana farklı davranıyordu. Belki de yöntem değiştiriyordu. Düşüncelerimi bozan Emir'in konuşmasını dinledim.

 

"Doktorluğu bırakıyorum." Dedi. Benim her şeyi konuşmadığımı bildiği için nasılsın, iyi misin, bugün ne yaptın gibi soruları artık sormuyordu. Direkt konuya başlıyordu. Bugün de öyle bir gündü.

 

Ona anlamsız gözlerle baktım.

 

"Hayır. Senin yüzünden değil. Bana başarısız bir doktor olduğumu hatırlatmıyorsun, Hayır öyle bakma." Gülmüştü. Bende güldüm ama konuşmaya devam eden o oldu. "Babamın işlerini devralacağım."

 

Sessizce önüme döndüm. Ne sormak istediğimi anlar gibi konuşmalarına devam etti.

 

"Mimarlık ve Tasarım şirketimiz var ve babam artık devam edemeyecek kadar hasta. Şirketin batmaması için ortak bulmak zorundayım. Bunları bana neden anlatıyorsun deme. Çünkü bende bilmiyorum. Sanırsam ilk defa cevabından korkmadığım içindir. Bana çok şey kattın Defne. Bu seninle bir seans değil birbirlerini son defa gören arkadaş buluşması gibi bir şey."

 

Kafamı salladım.

 

"Bencilsin sen."

 

Sola dönüp ona baktığımda ise kaşlarımın çatıldığına emindim.

 

"Şu an doktor değilim ve içimden geçenleri söylemek istiyorum. B E N C İ L S İN. Babanın, babaannenin acısı olduğunu bile bile onları cezalandırıyorsun. Etrafında ki herkesi ve en önemlisi sürekli kendini suçluyorsun. Yaşama adapte olmak yerine uzaktan izleyip kendine acı yaratacak şeyler arıyorsun. O unutmadığın adam seni bu kadar düşünüyor mudur sence? Belki de evlenmek üzeredir. Veya birine gönlünü kaptırmıştır bile. Aptallık etme. Bu ilaçlardan ve seanslardan kurtul. Ben gitsem bile baban benim yerime yenisini getirecektir. O yüzden kendi doktorun kendin ol."

 

Konuşmak için ağzımı ıslatma gereği duydum. Uzun zaman sonra cümle kurmayı düşünmek beni yormuştu ama bu doktor çok fazla olmaya başlamıştı. Sinirlensem de bağıramadım. Sadece mırıltı çıktı ağzımdan.

 

"B.. Bor.. Boran öy.. öyle bir.. şey yapmaz." Eskiden çok güzel Türkçe konuşsam da şimdi kekelemeye başlamıştım. Ne yani? Konuşmayı mı unutuyordum?

 

"Sonunda başrolümüz yaşamaya dair bir ışık verir. Sağol Defne ya. Ben giderken mi konuşasın tuttu?"

 

İşte o zaman.. uzun zaman sonra ilk defa birinden yardım almak istedim. Kendimi çaresiz hissediyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Babamı eskisi kadar çok sevemiyordum. Sürekli telefonda konuşmalarını duyuyordum. Dışarıya karşı acımasız olduğunu görüyordum. O benim hayal ettiğim kadar mükemmel bir adam değildi ve ben hayal kırıklığına uğruyordum.

 

Büyükbabam ise artık hiç konuşmuyordu. Evin içinde ikimiz de hayalet gibiydik. Babannem ise sürekli ara bulmaya çalışsa da bir terde yoruluyordu. Biz aile olamıyorduk.

 

Babam'a, Boran'ı sen mi vurdurttun dediğimde defalarca aynı şeyi söylemişti. "Saffet ağa yaptırdı."

 

Neden ona artık inanamıyordum? Büyükbabamda farklı değildi. Oda inanmadığına dair gözlerini küçültmüştü. Babamla hiç konuşmuyordu. Aralarında kesinlikle bilmediğim şeyler vardı. Bir şeyler dönüyordu ve hepimizin hayatıyla ilgili olduğunun farkındaydım.

 

 

Güçlü olmak istiyordum. Savaşmak istiyordum ama Boran'sızlık beni güçsüz kılıyordu. Lise de dalga geçtiğim kızlara dönmüştüm. Neredeyse bayılıp ambulansla gidecektim hastaneye. Onları o kadar çok küçümserdim ki... Bir erkek için ne hale geliyorlar deyip kızardım. Şimdi yaptığım neydi? Ben de mi öyle olmuştum yani?

 

Boran'ın neden böyle yaptığını ise anlamıyordum. Son gecemizi birlikte geçirdiğimizde beni bırakmayacağına inanmıştım. Şimdi ise o duyguları hissedemiyordum. Onu özlüyordum ama ona artık güvenemiyordum.

 

Defalarca kez ulaşmaya çalışmıştım. Bu adadan binlerce kez kaçmaya çalışmıştım. Onun yüreği bana uzak gelmişti ama yürüyerek bitiremez miydim? O kadar mı uzaktı artık bana.

 

Şimdi ise adımlarımı büyültmek istiyordum. Birinden yardım almak istiyordum. Babama güvenmiyordum. Büyükbabam ise kendi derdindeydi. Hakan'ı aramayı düşünsem de vazgeçmiştim. Kötü olduğumu Boran'a hemen söyleyebilirdi çünkü. O yüzden böyle hissettiğim ilk anda Emir vardı. Emir'e sormak istedim. Aylar sonra ilk defa yardım istedim.

 

"Ne yapmalıyım?" Dedim ürkekçe. Eski güçlü Defne'yi özlüyordum.

 

"Ne mi yapmalısın? Mis gibi üniversite okumuşsun. Gir bi işte çalış." Mantıklıydı. Kasiyerlik, garsonluk felan bile yapabilirdim. Artık hayata dair bir ışık göstermeliydim. Ben düşünürken o konuşmaya devam etti. Heyecanlanmış mıydı? "Dur yada bir dakika.. Sen.. çizim okumuştun değil mi?"

 

Kafamı evet anlamında salladım. Cebinden bir kartvizit çıkarıp elime tutuşturdu. Araba sürdüğü için tek eli direksiyonu hükmediyordu. Bu zamana kadar onun yüzüne bakmadığımı farkettim. Sarışın ve ela gözlü bir çocuktu. Kızların ilgi duyacağı ama benim kesinlikle gözümün görmediği biriydi.

 

Kartviziti elime aldığımda üstünü okudum. "Riva mimarlık ve tasarım" yazıyordu. Kartvizitin üstünde yazan Ahmet Riva yazısından babası olduğu düşüncesine vardım.

 

"Gel bizim şirkette başla."

 

O an içimi kara bulutlar basmıştı. Boran'dan sonra kendimi normal hayata alıştırabilir miydim? Bu ona haksızlık olmaz mıydı? Kullandığım ilaçlar, sürekli elimin titremesi, panik atak krizlerim.. Biliyordum. Bunların hepsi bir engeldi. Kafamı çevirip Emir'e baktım.

 

"Kabul etmek istiyorum ama.." ellerimi gösterdim. Titremeye devam ediyordu.

 

"Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Biraz düşün. Kendini başka şeylerle oyalamak sana çok iyi gelecek inan bana. Hem ben senin doktorunum sana bir şey olduğunda önlem alabilirim değil mi?"

 

Ani karar vermemek adına yeni bir öneri sundum. "Ben biraz düşünmeliyim."

 

"Tamam sen bilirsin. Zorlama yok." Gülümsedi ve konuşmaya devam etti. "Nereye gittiğimizi merak etmiyor musun."

 

"Bu yol benim hep yürüdüğüm yol."

 

"Evvet tam da orası. İşte geldik."

 

Emir beni her gün beslediğim köpeklerin yanına getirmişti. Muhtemelen poşetlerde mama gibi şeyler vardı.

 

"Buraya her gün geldiğimi nereden biliyorsun?"

 

"Her seanstan sonra buraya yürüyorsun. Bende bu yoldan evime gidiyorum

 

"Anladım."

 

"Gel hadi. Bizi bekleyenler var."

 

Emir arkadaki poşetleri alıp bir yandan da bana gel diyordu. O gerçekten iyi biriydi. Ben sustuğumda susuyor. Konuştuğumda ise konuşuyordu. Beni hiçbir şey için zorlamıyor, Hastalığıma anlayış gösteriyordu.

 

Poşetlerdeki mama kabını çıkardığı an adını gümüş koyduğum köpek geldi yanımıza. Bacaklarıma koyduğu patisine bakarken eğilip kucakladım onu.

 

"Defne sen gülebiliyor muydun ya? Ben sen böyle programlandın sanıyordum."

 

Ona tatlı bir ters bakış atıp önüme döndüm. Tüm köpekleri besleyip onlara su kabı bıraktığımızda çok mutlu hissediyordum. Emir'le arabada binip eve dönüş yoluna kadar hiç konuşmadık. Sessizliği bozan Emir oldu.

 

"Yakışıyormuş." Dedi. Gümüşü kucağımdan indirip konuştum.

 

"Anlamadım?"

 

"Gülmek diyorum. Yakışıyormuş."

 

"Teşekkür ederim." Dedim yüzüne hiç bakmayarak.

 

"Asıl bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim. Teklifimi değerlendirmeyi unutma." Dedi.

 

Ona kafamı sallayıp gülümsedim. Bu benim ona özel ilk gülümsememdi. Onu tanıdığım günden bu yana ilk kez. Eve vardığımda ise babam çoktan eve dönmüştü. Babaannemle konuşurlarken Onun adını duyunca kapının arkasında kalakalmıştım.

 

"Bugün buraya gelen yarın evimize de gelir oğlum."

 

"Boran saygılı biridir anne. Bizim iznimiz olmadan yaklaşmaz Defne'ye merak etme."

 

"Ya karşılaşırlarsa? Defne'ye bak, toparlanamadı hala. Tek kelime etmiyor."

 

"Merak etme anne. Boran buraya iş için geldi. Amcasının şirketinin başına geçmiş. Amcasıyla bizim de küçük bir ortaklığımız var ama halledeceğim."

 

Boran'ı yürüdüğüm yollarda sürekli görsemde o görüntülerin hayal mi gerçek mi olduğunu çözememiştim. Büyük ihtimal kullandığım ilaçlar sürekli onu hayal etmememe neden oluyordu ama şimdi burada olduğunu öğreniyordum. Tam içeri girecekken duyduğum şeyle orada dikili kaldım.

 

"Evlendiğini biliyor mu Defne?" Dedi babaannem. Sesi acı doluydu.

 

"Hayır anne. Sakın söyleme. Beşik kertmesiyle evlenmiş Boran. Şirketi birle......"

 

Sonrası yoktu. Sonrasında içim kanamıştı. Bir yanım kopmuştu. En son üç ay önce Dilan'dan duymuştum onun beşik kertmesini.. Gerçekten onunla mı evlenmişti? Nasıl unutabilmişti bizi? Yıllardır bana aşık olduğunu söylemişti. Ben hayatımı, işimi, her şeyimi onsuz kaldığım için yaşayamazken o kaldığı yerden devam mı ediyordu?

 

Yavaş yavaş odama yürüdüm. Sıkışan kalbimi umursamayarak yatağa uzandım. Anlayamıyordum artık. Bitmişti gözyaşlarım. Bir yanım "ağla rahatla" diye söylenirken bir yanım "Asla onun için ağlama! Sen onun için bir duraktın uğradı ve gitti." Diye söyleniyordu. Susmuyordu içimde ki siyah ve beyaz. Ben yok oldukça onlar konuşuyordu. Beyaz olan sürekli Boran'ı savunuyor, Siyah olan ise sürekli Boran'ın hatalarını sayıyordu.

 

Telefonumu elime aldım. Instagrama girip Boran'ın adını yazdım. Yine ve yine aynı yerdeydim. Ona defalarca kez mesaj atsam da hiçbirini yanıtlamamamıştı. 3 aydır benim onunla çekildiğim ( bizi gizlice Hakan'a çektirdiği) fotoğrafı hala profil resiminden indirmemişti. Adının yazdığı Profile girdim ama artık orada bizim fotoğrafımız yoktu. Fotoğrafımızı kaldırmıştı. Başka bir fotoğraf eklemek yerine orayı boş bırakmıştı. O an aklıma geldiğin de gözümün ıslandığını farkettim.

 

"Boran.."

 

"Efendim Defne."

 

"Bizi profil resmi mi yaptın?"

 

"Ben seni almış karım yapmışım senin mutlu olduğun şeye bak. Gerçekten tuhafsınız ya."

 

"Çok mutlu oldum."

 

"Defne.. o kadar küçük şeylere mutlu oluyorsun ki, büyük şeyleri kaçırıyorsun. Seni ne kadar sevdiğimi görmüyorsun. Seni kalbimde sakladığımı, üstüne titrediğimi.."

 

Gözümden damlayan bir iki yaşı uzun zamandır beklediğimi farketmiştim. Ağlamak istiyordum hemde bağıra çağıra..

 

1 ay boyunca hiç dinmeyen gözyaşlarım artık çok zor akıyordu. Ağlamak güçtü ve ben artık başaramıyordum. Çantamda ki kartviziti elime aldım. Yapabilir miydim? Bu hayata devam edebilir miydim? İşte o an ilk defa cesaretle dolmuştum. Bu benim aylar sonra ki ilk dirilişimdi.

 

Telefonumu elime alıp Emir'in adının yazdığı mesaj kutusuna girdim. Bazen bana buradan kitap ismi gönderen Emir'in mesajlarına hiç bakmadığımı farkettim. Gözyaşlarımı sildim ve yazmaya başladım

 

*Ben bahsettiğin işi denemek istiyorum. ( 15:47 )

 

Biraz bekledikten sonra telefonumun sesiyle ekrana baktım.

 

* Aramıza hoşgeldin Defne. Yarın seni arabayla aldıracağım. ( 15:52)

 

Cevap vermeden yatağıma uzandım. İçimde yanan ateşi kora çevirip uykuya daldım.

 

Uyandığımda telefonuma baktım. Beril'den gelen komik videoları es geçip saate baktım. Saat 01:57 olmuştu. İlaçlar garip bir şekilde uyutuyordu ki ben çok zor uykuya dalıyordum. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp camdan baktım. Havanın karanlığı içimi ürpertse de her şeyi gizliyordu. Canlıları, denizi hatta kötüleri bile..

 

 

Biraz üşümüştüm. Üzerime hırka aldım. Ayağa kalkıp mutfağa yöneldim. Susamıştım. Babamın çalışma odasının ışığının yandığını farkettim. Odanın önünde durup telefonda konuşmasını dinledim.

 

- Şirketlerimiz ortak. Bizim bir şekilde açığımızı kapatmamız gerekiyor.

......

Evet anlıyorum ama Kaya holding artık bizim prensiplerimize uygun değil ve biz Yeni bir tasarım şirketiyle anlaşmak üzereyiz.

......

Görüşmeyi kabul etmiyorum. Yarın yeni şirket anlaşmamız olduğunu lütfen patronunuza bildirin ve Boran Bey'e söyleyin bir daha beni bizzat kendileri arasın.

 

"Boran beye söyleyin beni bizzat kendileri arasın.." Bu kadardı benim hayata karşı direnişim.. Onun adını duyana kadardı.. Siyah ile Beyazın savaşını bile susturan kalp kırıklığım ve ben yine baş başa kalmıştık..

 

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Uzun bir aradan sonra tekrar buradayım. Dinlendiğim süre boyunca Boran ve Defne'nin hikayesini düşündüm durdum.

Nereye varacağını bende çok merak ediyorum. Artık daha çok kitlelere ulaşmak istiyorum.

Bölümleri uzun tutsam da bazen yetmiyormuş gibi geliyor. Benimle fikirlerinizi paylaşmayı unutmayın. Hikayemi anlamakta zorluk çekmiyorsunuz değil mi?

Yorum yazmaktan ve yıldızlarımı çoğaltmaktan lütfen çekinmeyin❤️‍🔥

HOŞÇAKALIN✨

Bölüm : 14.01.2025 10:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...