
20.BÖLÜM
GRİE ELİA
Boran'ın teklifini kabul etmesiyle birlikte hepimiz şoka girmiştik. Tabii ki Emir'de.
"Boran Bey yanlış anlamıyorum değil mi? Ortak işe başlıyoruz ve ortaklık teklif ediyorsunuz?"
"Evet Emir Bey. Tam olarak ondan bahsediyorum."
"Ama sekreterinizle gönderdiğiniz Mail'de.."
Boran, Emir'in sözlerini askıda bıraktı.
"Sabah öyle düşünüyorduk fakat buraya gelirken Ortağımla fikrimizi değiştirdik. Başkalarına güvenemeyiz. Türk'ün Türk'ten başka dostu yok. Öyle değil mi?"
Gözlerine bakmayı bırakıp üzerini incelediğimde kolunda ki düğmeye bakakaldım. Yuvarlak siyahın içinde gold işlemeleri yarısı ağaç yarısı insan bedeni olan kadın vardı. Bu muhtemelen Daphne'nin hikayesiydi. Kalbim acımıştı.
"Tabii. Bizim için de çok büyük bir şans. Hoşgeldiniz tekrar."
Emir ayaklanıp projeyi anlatmaya başladı.
"Pekala öyleyse başlayalım. Öncelikle neler istediğinizi ve sizin için önemli olan şirket planlarınız hakkında bilgi almalıyım. Konseptiniz ve işlemleriniz buna uygun düşmeli. Renk ve tasarım konusunda ise hiç şüpheniz olmasın. Kardeşim Nisa ve Defne bu işin üstesinden geleceklerdir."
"Emir Bey.. Belli ki bugün çok fazla hazırlanmamışsınız. Bugünü erteleyelim ve diğer toplantıyı bizim şirkette yapalım. Ne yapacağımıza birlikte karar veririz."
"Boran bey. Bize teklifi kabul etmediğinizi bildirdiğiniz için hazırlık yapmadık."
"Ortaklarım da en az benim kadar her şeye hazırlıklı olsunlar isterim Emir bey."
Emir'i ilk defa sinirli görüyordum. İşi isteyen o değil miydi? "Ortaklığı kabul ettiğimi söylemedim."
Boran ise ne söyleyeceğine hazırlıklı gibiydi.. "Tasarım işine başlamadan ortak olup olmadığınızı bana bildirmeniz gerekiyor. Kararlarımı buna göre almayı düşünüyorum."
Hakan ise olanlara hayretle bakıyordu..
"Emir Bey, Boran biraz acelecidir. İstediğini almadan da peşinizi bırakmaz. Siz en iyisi uzun düşünmeyin."
"Sadece Boran beyin istekleri yok öyle değil mi? Bizim de isteklerimiz var. Belgeler bildirilmeden sözlü bir cevap vermek istemiyorum."
Hakan huzursuz ortamı dağıtmanın yolunu bulmuştu.
"Nisa Hanım, Şirketimizin rengini siz belirleyecektiniz değil mi?" Hakan her zaman ortamı yatıştıran olurdu ve hala öyleydi. Onu bile özlemiştim.
"Evet.. Çalışma arkadaşlarım ile birlikte."
"O halde yarın sizi ve çalışma arkadaşlarınızı da toplantıya bekliyoruz."
Boran, Hakan'a onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. Beni istemiyor muydu yoksa? Boran ayaklandı.
"Yarın daha detaylı konuşabilmeyi umuyorum Emir Bey. Görüşürüz."
Emir'de görüşürüz dedikten sonra el sıkışıp odadan çıkan Hakan ve Boran'ı izledim. Burayı Mardin zannediyordu herhalde hödük! Her istediği olsun istiyordu resmen. Emir'e döndüğümde ise bana soru sormak için atıldı.
Savaş mı istiyordu? O zaman savaşırdık!
"Ben kaçayım o zaman." Dedim heyecanla. Hemen odama gidip bu travmayı atlatmam gerekiyordu. Savaşa sonra da başlayabilirdim.
"Dur bakalım Defne.. Bu teklifi kabul etmelerinde senin bir payın var mı yok mu?"
"Ne alaka ya?"
Nisa gözlerime bakıp konuştu.
"Kızım o aşiret paket çocuk gözleriyle savaş açtı sana. Havada bombalar uçuştu."
"Yesinler onun savaşını. Hiç bir şey yapamaz o artık bana."
Emir ise kimden bahsettiğimi anlamıştı. Gözlerime bakıp diğer şirket çalışanları gibi hızla odadan çıktı. Odada sadece Nisa ve Ben kalmıştık.
"Eskisi mi?"
"Hiç eski olmadı ki.."
"Defne ne yaşadınız bu kadar?"
"Ne ben anlatayım.. Ne de sen dinle."
O sırada Nisa'nın telefonu çalmıştı. Telefonu açıp konuşmaya başladı.
"Alo. Evet benim buyrun.
....
Kaç odalı?
...
Anladım..
...
Çok büyük olmasına gerek yok.
.....
Ne zaman?
....
..
Bugün uygunum evet..
..
görüşürüz.
Kızım ev aramak Dünya'nın en zor işi." Dedi telefonu çantasına sıkıştırırken.
"Eve mi çıkıyorsun Nisa?"
"Abim istemese de evet."
"Bende çıkmak istiyorum. Yakında arayışlara başlarım."
"Defne sen ciddi misin? Ben günlerdir ev arkadaşı arıyorum kızım. Benim Tüm arkadaşlarım İstanbul'da. Burada ise tam olarak arkadaş edinememiştim. Birlikte kalsak süper olur."
"Sen ciddi misin Nisa?"
"Kızım hemde hiç olmadığım kadar
"Şu an kira ödeyemem ki.. Daha maaşımı almadım."
"İlk ay bendensin. Sonralarına bakarız."
"Bilemedim. Nasıl olur ki?"
"Süper olur. İnan bana."
"Neyse ben bi bizimkilerle konuşup dönerim sana."
"Yarına kadar konuşmuş ol. Çünkü bugün beğenirsem yarın tutarım evi ona göre."
"Tamam tamam."
"Defne yarım saat sonra senin tasarım dersin var. Ebru hoca gelecek. Bende işlerimi halledeyim. Sonra görüşürüz olur mu?"
"Görüşürüz Nisa."
Gülümseyerek giden Nisa'yı izledim. Bir anda hayatım değişiyordu.. Ben değişiyordum.
Tek bir şey değişmiyordu.. Boran.. Ben kaçtıkça o geliyordu. Bilerek mi yapıyordu? Madem gitmeyecekti. Neden evlenmişti? Neden cevap vermemişti mesajlarıma? Neden ulaşmamıştı bana? Boran'ı anlamak gerçekten çok zordu..
Ellerimde bir şeyler karaladığımı farketmeden Boran'ın kol düğmesinde ki ağaca sarılı kadını çizdiğimi fark edememiştim. Bizi veya Bizim Hikayemizi andıran bir şeydi bu. Defne ile Apollon.. Son gecemizde anlatmıştı bunu bana.. Bizim onlar gibi kavuşamayacağımıza inanmıştı. Oysa biz o gece.. Birbirimizin olmuştuk. Hatırladıkça gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum.
O gün çok emindim ayrılmayacağımıza.. Şimdi ise bir yabancı gibiydik. O ise evliydi. Hemde başkasıyla.. Çizdiğim resmi öylesine karalamıştım ki, kâğıt yırtılma derecesine gelmişti. İçeri giren topuklu sesiyle kafamı kaldırdım. Esmer, uzun saçlı ve zarif bir kadınla karşılaştım. Baş ucuma gelip baktığında ayaklandım. O ise konuşmaya başladı.
"Merhaba, ben Ebru. Sen de Defne olmalısın."
"Evet benim."
"Sana Mimarlık ve tasarım hakkında her şeyi öğretmeye geldim."
Sonra ise çizdiğim kağıda baktı.
"İsminle çok uygun bir çalışma yapmışsın."
"Evet.. Daphne.."
"Seni Hatay'ın içinde yaşanan Mitolojik olaya sürükleyen neydi böyle?"
"Bilmem.. Başlarken bunun çıkacağını bilmiyordum."
"Öyleyse daha ilginç. İçinden geçeni çizmişsin. Peki Apollon?"
"Efendim?"
"Apollon nerede?"
"O korktu ve kaçtı."
"Hikaye burada bitmiyor Defne. Biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum.."
"Unutma her şey anını bekler. Sen sadece yaşamaya bak."
Kafamı salladım. Boran'dan dolayı şu an odaklanamayacaktım. Dersin hemen bitmesini umuyordum.
"Defne.. bugün tanışalım olur mu? Bunu bir ders değil de randevu gibi düşünelim. Benim için de böylesi daha iyi. Sabahtan bu yana okulda baya bir kafa çürüttüm."
"Evet. Böylesi çok çok daha iyi olur. Bende ilk dersten geride kalmak istemem."
"Öyleyse... Ben Ebru. Ebru Akın. Burada ki özel bir okulda Mimarlık ve Tasarım eğitimi veriyorum. 37 yaşındayım. Türkiye'de Liseyi bitirip Yunanistan'da Üniversite okudum. Emir ise babamın bir arkadaşının oğlu. Benden sana yardımcı olmam için Rica etti. Geçen sene de burada birini eğittim. Genelde gelirim bu şirkete. Benden bu kadar. Sen?"
Ne diyecektim şimdi? Neyi anlatmalıydım? En iyisi her şeyi resmî bir şekilde anlatıp susmaktı.
"Ben Defne.. Defne Yılmaz. 21 yaşındayım. Bu sene Resim Öğretmenliği bölümünden Mezun oldum. Gaziantep'te.. Pardon. Mardin doğumluyum. Buraya ise babamın isteğiyle geldim. Emir'de doktorumdu ve şimdi patronum. Bu kadar.."
"Tanıştığıma memnun oldum."
"Bende."
"Öyleyse derste nasıl ilerleyeceğimizi ve neler öğreneceğimizi konuşalım. Çok kolay. Çizimin ve renklerin içinde olduğundan çok zorlanmayacaksın. İnan bana. Öncelikle perspektif çalışmalar ve terminoloji dersleri olaca.."
Sonrası yoktu.. çok fazla dinleyememiştim. Çok fazla uzun sürmeden ders bittiğinde ise Başım resmen çatlıyordu. Hemen eve dönmek istiyordum. Dersten sonra Nisa'nın söylediği şirket işleriyle ilgilenmiştim. Aklım birazcıkta olsa dağılmıştı. Uykusuzluktan ve ilaçlarımı kullanmadığından ötürü ölü gibi gözüküyordum.. Kafamı masaya yaslayıp birazcık daha güç diledim. Kapının çalmasıyla kafamı kaldırıp gülen yüzüyle gelen Emir'e baktım.
"Birileri dünü saymazsak ilk iş gününü başarıyla tamamlamış."
"Dalga geçme ya. Ben hayata yeni alışırken bu tempoya nasıl alışacağım?"
"Abartma Defne. Bence gayet iyisin. Bugün ki ortaklarımızı da senin bağladığını düşünürsek."
"Benim hiçbir parmağım yok."
"Bilemiyorum Defne.."
"Gerçe.." derken lafımı yarıda bölmüştü.
"Hadi hadi.. günün yorgunluğunu atalım. Sahile inip kahve içmek şu an çok iyi bir fikir."
"Sahile inip, kahve içmek şu an için hiç iyi bir fikir değil."
O sırada ise heyecanla içeri giren Nisa'nın bizi duymasına gerçekten şaşırmıştım.
"Oha kim sahile inip kahve içiyor? Hemde bensiz?"
"Nisa sen nasıl duydun bunu?"
"Defne, Nisa biri dışarı çıkacak olursa duymaz, hisseder. Hatta emin olur."
"Abii.. çok kötüsün. Bensiz gitmeyi düşünmüyorsunuz değil mi?"
"Evet. tamda öyle düşünü.."
Emir'in lafını bölüp ben konuştum. Onunla baş başa kalmak şu an için iyi bir fikir değildi.
"Hayır Nisa. Sensiz asla gidemeyiz."
"Hadi öyleyse gidiyoruz."
Nisa'nın son lafıyla dönüp kalan Emir'e baktım. Hayretler içerisinde Nisa'yı izliyordu. Valede ki Emir'in arabasını alıp sahile indiğimiz de ise Kassandra'nın en güzel saatleriydi. Gün batımıydı..
Cafe'nin önüne geldiğimizde ise tabelayı okudum. Girea Elia yazıyordu. Bohem tarzda inşa edilen cafe'nin sahil gören bölümüne oturduk. Kahvelerimizi alıp içerken sohbetimiz baya koyulaşmıştı. Nisa sürekli ona taşınmam gerektiğinden bahsediyordu. Emir ise bu konu da sessiz kalmıştı.
"Defne herkes ama herkes benimle ev arkadaşı olmak ister. Senin şu haline bak. Kendine gel ve kiminle eve çıkacağını bir düşün. Şans gibi bir şey değil mi?"
Emir ise baygın gözlerle bakıyordu..
"Nisa her şeyi bu kadar abartılı yaşamak zorunda mısın?"
"Pardooonnn? Neyi abartmışım acaba?"
"Kendini diyorum. Kendini çok abartıyorsun."
Daha fazla didişmemeleri adına lafın tam ortasından girdim.
"Konuyu kapatmak için değil ama Mimari ve tasarım işini sanırım beceremeyeceğim."
Emir ise birden gülümsemesini soldurmuştu.
"Ne demek Beceremeyeceğim? İlk dersten mi karar verdin?
"Emir biliyorsun ben normal hayata daha alışamadım ve Mimaride çok detay var. Nisa bu mesleği okudu ve sende doğduğundan beri bu işin içindesin. Sizin kadar verimli olamam."
"Kim diyor acaba bunu?"
"Kimse demiyor ben diyorum."
Emir elini omzuma koyup gözlerime baktı.
"Defne sen çok zeki ve çalışkan birisin. Bize yetişip hatta geçeceğinden şüphem yok."
"Doktorum konuşuyor Nisa. Dinledin mi?"
"Defne abim haklı. Bazen içerisinden deli doktoru çıksada doğru konuşuyor. Pes etme."
Emir'in omzunda ki elinden nasıl kurtulacağımı düşünürken Emir elime uzandı. O tutmadan ise hiç olmayan bir şey oldu. Yangın alarmı çalmıştı ve her yerden duman çıkmaya başlamıştı.
Emir, Nisa ayrı bağırıyor ben onları duyamıyordum. Ne olduğunu bile anlamadan biri bileklerimden tutup beni zorla koşmaya zorlamıştı. Onun Emir olduğunu düşünmüştüm ama o koku sadece Ona aitti.. Boran'a. Baharat ve sandal kokusu teniyle bütünleşmişti ama bugün ilk defa bir şey daha fark ediyordum. Parfümün içinden ayrıştırdığım okyanus kokusu.. Onu tanıdığımdan bu yana parfümün içinde ki bu değişik kokuyu tamamlamaya çalışmıştım ama bunu bugün ilk defa başarıyordum. Parfümün etkisinden kurtulup elime baktım. Kolumdan tutup sahile kadar yürütmüştü. Sonunda zihnimi açıp düşünmemi sağladım.
"Boran,"
"Boran dur bi dakika."
"Dur diyorum sana! Ne yaptığını sanıyorsun?"
Boran durup yüzüme alev fışkırırcasına baktı.
"Ne? Ne??? Bana mı diyorsun bunu? Yanlış mı duyuyorum Defne Yılmaz! Bana mı söylüyorsun bunu?"
"NE DİYORSUN SEN YA?"
"DEFNE SENİN DERDİN NE? ÖNCE MİMARLIK OFİSİ, SONRA İSE BİZİM İŞLETTİĞİMİZ KAFEYE GELİP O SARI LAVUKLA DİP DİBE OLUŞ.."
İşte o an susturdum onu. Emir bizi bilerek mi oraya götürmüştü?
"BORAN! SENİ HİÇ İLGİLENDİRMEZ. BURAYA SONRADAN GELEN SENSİN! HAYATIMA KARIŞAMAZSIN."
"ÖYLE Mİ?"
"ÖYLE!"
Boran gözlerini kapatmış içinden küfür sayıklıyordu.
"DEFNE HEMEN EVE GİDİYORSUN HEMEN!"
"BİR DAKİKA YA? SENİ NEDEN DİNLİYORUM BEN?"
"DEFNE SANA EVE GİT DEDİM!"
"GİTMEYECEĞİM!"
"DEFNE!"
"NE YA NE? BANA KİM OLARAK EMİR VERİYORSUN SEN? KORKAK BORAN KAYA! HAYATIMA KARŞI HİÇ BİR ETKİN YOK! GİT VE KARINLA İLGİLEN."
Donup kalmıştı. Öğrendiğimi bilmiyor muydu yani? Cevap vermesini bekledim ama o susmayı tercih etti. Afallamış gibi duruyordu. Uzun süreden sonra ilk konuşmamız olduğu için ikimizde deli gibi nefes nefese kalmıştık. İkimizde 1 dakika boyunca susmayı tercih etmiştik. Sessizliği ilk bozan Boran olmuştu.
"Evlendiğimi nereden biliyorsun?"
"Duymamak mümkün mü? Koskoca aşiret ağası Boran Kaya evlenmiş. Hemde boşanmaya bile gerek duymadan!"
"Defne boşanma kağıdını bizzat evime yolladın farkında mısın? Mahkemeye bile gelmedin."
"Ne? Ben mi yollamışım?"
"Defne.. Boşanmayı ben istemedim. Ben sen istiyorsun sandım."
O an sustum. Muhtemelen bunu babam yapmıştı. Yurt dışında olduğumuz için evliliğimiz burada geçerli değil diye düşünüp Yılmaz soyadını kullanıyordum ama boşandığımızı bilmiyordum. O an bi bağımızın daha koptuğunu hissettim. Donmuştum. Üşümüştüm. 30 derece sıcakta resmen üşümüştüm.
"Defne iyi misin?"
"Sana ne Boran! Uzak dur benden."
"Az önce cafeme kendi ayağınla geldin, Ortak olacağım şirkette işe başladın. Ben mi uzak durmalıyım?"
"Teklifi reddedecektin. Önceden haber yollamıştın. Sen uzak durmadın. Sahi ya.. Neden karar değiştirdiniz Boran bey?!"
"Çünkü.. çünkü başka şirket bulmamız zor olacaktı."
Boran'a inanmadığımı belli edem gözlerle bakıyordum. O ise gözlerini kaçırıyordu.
"Defne o çocuktan uzak dur. Gözüm tutmadı onu."
"Sana ne Boran. Arkadaşlarıma karışma. Beni uzaktan takip eden Boran yok artık."
"Lan o nasıl arkadaş? Omzuna elini atan arkadaşım var mı hiç benim? Bak etrafıma."
Cafede elini omzuma atmasına kadar izlemişti. Elimi tutacağını da görmüş müydü? Yoksa.. yoksa yangın alarmını o mu çalıştırmıştı?
"Boran yangın alarmını sen açmadın değil mi?"
"Ne.. ne alaka. Yok ben değilim."
Ona cevap verecekken beni susturdu.
"Sus ve beni dinle. Çocuk değilsin artık. Kendini korumayı öğren. Çok boş bakıyorsun ve iş yerinde böyle insanlara asla yer vermezler. Sana imkan verdiklerinde ise senden yararlanmak isteyecekler."
"Ne diyorsun sen ya.."
"Sana sus ve beni dinle dedim. Bu ortamları çok masum sanıyorsun. Yaşadığın yere bak. Türkiye'de bile değilsin. Her zaman bana denk gelemezsin ve Atlas gibi şerefsizler bu dünyada çok. Anlıyor musun? Anlamıyorsun çünkü safsın. Sana anlattığım hiç bir şeyi anlamadın zaten."
Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Neden hala beni koruyordu? Çekip gitse, bağırsa belki daha kolay olacaktı. Nefret edecektim ondan. Oysa ki şimdi.. Gözlerim dolmuş onu izliyordum.. gözlerime derin derin baktıktan sonra arkasını döndü. İki adım atıp tekrar bana baktı.
"Şirketi kardeşime bırakıp gideceğim. Sadece 1 ay katlanacaksın. Ondan sonra yokum. Söz veriyorum sana.."
Hiç bir şey diyemedim. Öylece durdum orada. Güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Böyle olmak istemiyordum. Gelip bana hesap sormuştu sonra da gideceğinden bahsetmişti. Korkaktı. O çok büyük bir korkaktı. Artık buna Emin olmuştum. Bugün öfke duygum, üzüntümden daha çok öne atılmıştı.. duygularım beni ele sarmadan öfkeye teslim olmak daha iyiydi.. " Ondan sonra yokum." Demişti. Gerçekten gitmesini istiyor muydum? Bilmiyordum. Gerçekten artık kendimi tanıyamıyordum. Yapmam dediğim her şeyi yapmıştım. Yaparım dediğim hiç bir şeyi yapmamıştım. Hiç hatırlanmaması gereken şeyleri hatırlayıp ben o hatırada yaşıyordum sanki.. Şimdi ise beynimde aynı cümleler geçiyordu.
"Ya savaşamazsak, Ya onlar kazanırsa Boran?"
" O zaman biz de birlikte ölürüz.."
Sürekli aynı cümleler tekrarlanıyor, beynim susmuyordu. Bir şekilde beynimden gelen sesleri dinlemeyip Eve doğru yürüdüm. Boran'a veda bile etmemiştim. Ne diyeceğimi bilemeden yolumu değiştirmiştim.
Emir'e ve Nisa'ya iyi olduğuma dair mesaj yollamıştım. Bu adada hiçbir yer birbirine uzak değildi. O yüzden biraz yürümek zorunda kalmıştım. Yürümek iyi hissettiriyordu.
Eve vardığımda ise babannem sofra kuruyordu ve ona yardım etmiştim. Sofra masasında babam da vardı ve dalgındı. 1 hafta içerisinde Nisa'ya taşınacağımı söyleyince ilk önce hayır demişti fakat sonradan sessiz kalıp kararı bana bırakmıştı. Bana kızmıştı ama Ben ona daha çok kızgındım.
Sofradan kalkıp odama girip saatlerce şirket için çalıştım. Daha sonra ise uyuyakalmıştım. Sabah kalktığımda ise Doğruca hazırlanmaya başlamıştım. Mail gelmesiyle titreyen telefonuma baktım ve toplantımızın Boran gilin cafesinde olduğunu öğrenmiştim. Daha sonra ise Boş olan Kaya şirketine gidecektik.
Hazırlanırken çok hızlı davranıyordum ve bir an yorulduğumu düşünüp oturdum. Aynada ki yansımama baktım.. Bugün siyah giymiştim ve ruh gibi gözüküyordum. Dünün etkisini hala atamamıştım.
Sürekli ruh halime benzer kıyafetler giyiyordum ve bugün öyle yapmayacaktım. Hemen dolabımın önüne geçip renklenmeye karar vermiştim. Pembe kısa elbisemi elime alıp üstümde denedim. Şu an için iyi gibi dursa da uzun süre sonra renkli giyinmek benim için zordu.
Aynaya baktığımda ise o kadar da kötü durmadığını düşünüyordum. Beyaz bir ayakkabı ve beyaz bir Coute bag ile kombinimi bitirmiştim.
Su almak için odadan çıktığımda babam her zaman ki gibi çalışma odasındaydı. Eğilip onu dinlediğimde saçma telefon konuşmalarını sürdürüyordu. Tam dönecekken durdum.
"Matem silahlarını ondan önce bulmalıyız. Bunlar yeterli değil." Demesiyle durmuştum. Sürekli bir silah muhabbeti vardı ve ne olduğunu anlamamıştım. Babam nelerle uğraşıyordu böyle?
Suyu aldıktan sonra ise hızla odama girdim. Neler olduğunu zaman gösterecekti ama babama artık hiç güvenmiyordum.
Dışarı çıkıp taksi çağırmak için telefonumu çıkardığımda ise karşımda babam vardı. Arabasının kapısını açmış beni bekliyordu. Sesimi çıkarmadan arabaya bindim.
Biraz ilerleyip ikimizde konuşmadık. Babam ise daha fazla dayanamayıp konuşmuştu.
"Nereye gidiyoruz?"
"Sahile. Orada bir toplantımız var."
"Griea Elia'da mı?"
"Evet.. Sen nereden biliyorsun?"
"Boran'ın şirketinde bizim de hisselerimiz vardı. Orası kısmen de olsa bize de ait."
"Yani.. Emir'in şirketine de bir bakımda bizde mi ortağız?"
"Hayır. Boran'ın yeni kurduğu şirket farklı bir yapılanma.. Orada biz yokuz."
"Anladım."
Tekrar sessizlik çökmüştü. Babam ise bir şeyler anlatmak istiyordu. Farkındaydım.
"Baba ne söylemek istiyorsan söyle.."
"Boran evli. Beşik kertmesiyle."
Babam her zaman ki gibi canımı yakmak istiyordu. Bunu her zaman yapıyordu. Büyükbabamı bile kötülediği oluyordu. Bir kaç kere "hafızanda iyiymiş şeklinde saçma yorumlar yapmıştı ve büyükbabam masadan sinirle kalkmıştı.
"Biliyorum."
"Nereden öğrendin?"
"Sizi duymuştum. Boşanmadan evlendiğini düşündüm ama biri bizi hızlıca boşandırmış bile."
"Kızım.. sen iyi değildin ve ilaç kullandığın için vekâlet ile ben hallettim."
"Keşke bana da sorsaydın baba. Neyse artık bir önemi yok. Boran'ın evli olduğunu biliyorum ve ondan uzak duracağım. Merak ettiğin buysa söyleyeyim. Ayrıca beni kontrol etme baba. Lütfen.."
"Tamam kızım. Dikkatli olacağına söz ver sadece."
"Tamam baba söz."
"İş nasıl gidiyor? Mimarlık felan.."
"Öğrenmeye çalışıyorum."
"Sen yaparsın kızım. Eminim. Bu işte çalışmasan iyiydi ama.."
"Burada kalmak İstiyorum baba."
Cafenin önüne geldiğimizde ise babam durmuştu. Boran terasta Hakan ve tanımadığım bir kızla oturuyordu hatta gülüşüyorlardı ve önlerinde ki pastadan anladığım kadarıyla bir şeyi kutluyorlardı. Kız esmer, gür saçlı ve beyaz tenliydi. Onu daha önce hiç görmemiştim. Babamın konuşmasıyla ona kulak verdim.
"Boran karısından ayrı kalmamış baksana getirtmiş hemen Berfin'i."
"Berfin?"
"Boran'ın beşik kertmesi. Onunla evlenmiş."
Yutkunamadım.. Dilan'ın söyledikleri geldi aklıma..
" Beni süpürdün ama Boran'ın beşik kertmesi, Berfin'i nasıl çıkaracaksın hayatınızdan?"
Haklı çıkmıştı. Berfin hayatımıza daha yeni giriyordu..
- BÖLÜM SONU -
Yorum yapmayı ve yıldızlarımızı parlatmayı unutmayın..💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |