
25.BÖLÜM
NİNNİ
Sabah uyandığımda dünün şokunu atlatamamıştım. Emir bana okumam için not göndermişti..
Buluşmaya gidecek miydim? Bilmiyordum..
Boran'a söyleyecek miydim? Bilmiyordum..
Boran'a ve korumalara görünmeden evden çıkabilecek miydim?
İşte onu hiç bilmiyordum..
Sürekli benden sakladığı bir şeylerin olduğunu biliyordum. Boran 3 konu varsa sadece birini anlatıyordu. Babamı bile söylememişti.
Peki ben ne yapmalıydım?
Bu kağıdı Boran'a verecek miydim?
Gözlerimi ovaladım. Gece gerçekten uyuyamamıştım. Günün aydınlandığını gördüğümde ise ufacık bir uykuya dalmıştım. Şimdi ise yatağımda kendimle cebelleşiyordum. Beril ortalıkta gözükmüyordu. Yorganı başımın üzerine çekip büyük bir offlama anı yaşamıştım. Yorganı indirdiğimde ise Kapıda dikilen Boran'ı gördüm.
Ellerimde ki kağıdı yatağa atıp ayağa kalktım. Muhtemelen şu an çocuklar gibi saçı başı dağınıktım. Bu arada yataktan prenses gibi kalkanların insan olmadığına hepimiz hemfikiriz değil mi?
"Uyuyabildin mi?" Dedi. En jilet haliyle. Siyah tişört ve siyah pantolon giymişti her zaman ki gibi. Kaslarının üzerine gelen kolları ise kaçmak için yer arıyor gibiydi. Ona baktığımı anlayınca konuşmaya başladım.
"Evet yani.. Birazcık."
Birazcık ne Defne ya? Birazcık ne kızım?
"Bugün benim bir işim var. Sen Beril ve Hakan'la merkeze ineceksin. Kıyafet ve ne ihtiyacınız varsa alın.. Uzun bir süre tekrar merkeze gidemezsiniz. Bu arada.."
Sessizce telefonuna uzandı. Bir şeyleri açmaya çalıştıktan sonra bana gösterdi. Telefonda kumral, çekik gözlü ve kaslı biri vardı. Gözlerinin içinde ki tehditkar bakışı kaşlarıyla anlamlanmıştı. Kaşları yoğun olmasa da şeklinden çıkmamıştı. Kaşının üstünde ki kemikler de onu olduğundan da sinirli gösteriyordu. Saçları ise düzdü ve dağınık bırakmıştı. Boynundan yukarısını görebiliyordum ama yüzünde ki kaslı görüntüyü anlayabiliyordum.
"Bu Güney Dereli.. Sami Dereli'nin oğlu.. Babasıyla uzun zamandır görüşmüyorlarmış.. Onun da yönettiği bir boks ligi var.. Aracılarım sayesinde bugün Lig kutlamalarına katılacağım. Parti gibi bir şey düzenleyeceklermiş."
"Biz gidecek miyiz?"
"Ben gideceğim ama sizin gelmemeniz daha iyi. Orada ne olacağını bilmiyorum."
Zaten gidecek havamda değildim..
"Ne yapacaksın orada? Seni tanımazlar mı?"
"Büyük ihtimal hayır.. Güney'in babasıyla arası bozuksa, onun düşmanlarıyla da ilgilendiğini sanmıyorum. Sami Dereli'nin tüm yakınları orada olacak.. Ali'nin telefon konuşmalarından duydum."
"Anladım."
"Dikkatli ol Defne.. Eskisinden çok çok daha dikkatli ol. Çünkü ben düşmanlarımızı tanımıyorum."
Onu ilk defa bu kadar güçsüz görüyordum.
Hayır.. O kesinlikle güçlü olmalıydı.
"Boran.. Neden bu kadar umutsuzsun? Ben seni hep güçlü görüyordum ama şimdi.."
"Ama şimdi Defne.. Çok farklı bir durum. Ali orada, Annem ve kardeşim tehdit altında.. Adamın seninle ilgili bir bağlantısı var. Tek derdi bana zarar vermek ve ben tek kişinin bile zarar görmemesi için her şeyi yaparım."
"Düşündüğümüzden de büyük bir olayın içerisindeyiz değil mi?"
"Düşünemeyeceğin kadar büyük.
Neyse Defne.. Emir ile ilgili ya da herhangi bir olayla ilgili tüm düşündüklerini bana söyle.. Aklına gelen, gelmeyen, bildiğin ya da bilmediğin bir şeyleri gizleme. Özellikle babanla ilgili olanları."
"Bana güvenmiyor musun?" Dedim bir çırpıda.
"Defne.. Ben güvenimi 15 yaşımda Mardin'de bıraktım."
Boran bana güvenmiyordu..
Gerçekten güvenmiyordu. Peki ama ben ona ne diye güveniyordum ki?
"Güvenmediğin birini neden koruyorsun?"
"Senin için.. Sana zarar gelmesin diye. Güven meselemi kişisel algılama. Bugün yaşıyorsam kimseye güvenmediğimden.. Ben kimseye güvenmem Defne."
Olduğu yerden arkasını döndü ve yavaş yavaş odadan çıktı. Ona gerçekten ne diyeceğimi bilmiyordum.
Haklıydı..
Kimseye güvenmemem gerekiyordu.
Peki ben?
Ben ne yapacaktım?
Gidecek miydim Emir'in yanına?
Soracak mıydım bunların hesabını?
Üstümü giyinip dışarı çıktığımda herkes hazırdı. Önce birlikte kahvaltı yapacaktık. Boran ondan sonra bizden ayrılacaktı. Beril gözlerimin içini gördükten sonra yanıma geldi. "Sen yine hiç uyumadın dimi?"
Kafamı hayır anlamında salladım.
"Kızım ne yapacaksın bu uykusuzluğu? Hayır o bu değil, düşüp bayılacaksın bir yerlerde. Ondan korkuyorum."
"Merak etme. Merkeze indiğimizde ilaç alırım."
"Defne. Dün gece bir şey mi oldu? Boran sordu da."
"Ne? Ne alaka ? Boran ne zaman sordu?"
"Sabah sordu. 'Defne iyi mi? Gece bir şeyler mi oldu?' Dedi. Bir şey mi oldu?"
"Yok..yani bir şey olmadı."
"Emin misin?"
"Evet Eminim. Beril.. Bugün beni idare etmen gerekiyor. Bir ara yalnız kalmam lazım."
"Neden?" Beril durdu ve kafasını sağa doğru çevirdi. " Tamam.. Bir şey sormuyorum ve sana güveniyorum.."
Beril'le birbirimizi uzun zamandır tanıyorduk.. Eğer birbirimize söylememek istediğimiz bir şey olursa anlayış gösteriyorduk. Yine o anlardan birindeydik ve Beril bana yine anlayış gösteriyordu..
Arabalara binmeden önce yavruyu orada bırakacağımız geldi aklıma.. Burada tek başına ne yapacaktı o? Herkes dışarıda beni beklerken ben dışarı çıkamıyordum. Yavru beni kapının önünde bekliyordu. Ayağımı dışarı attığım an o da geliyordu. Bir günde nasıl alışmıştı bana?
Ben eğilip başını severken küçük, tatlı hırıltılar çıkarıyordu.
"Sende mi gelmek istiyorsun bizimle?"
Tüylerini okşarken başucumda ki gölgeme baktım. Boran gelmişti.
"Defne hepimizin seni beklediğinin farkındasın değil mi?"
"Boran o burada tek başına ne yapacak?"
"Defne bugüne kadar tek başınaydı. Hadi gel."
"Ama Boran.."
"Defne.. Hadi bak tasmasını felan aldıktan sonra götürürsün her yere. Hakan'ı gördün mü? Çıldırmak üzere."
Arabanın önünde kaşlarını çatmış olan Hakan'ı gördüm. " Neye sinirlendi o?"
"Sen acıkmıyor olabilirsin ama insanlar aç Defne.."
Uzaktan duyduğum Hakan'ın sesiyle kafamı çevirdim. "Yenge az daha gelmezsen bu kayalıkları yemeye başlayacağım. Lan gelin artık."
Tekrar Boran'a döndüm. " Evet gerçekten sinirli.. Yavruya bir şey olmaz değil mi?"
"Yok merak etme. Adamlara söyleriz suyunu verirler. Sizde merkezden gerekli eşyalarını alırsınız."
Kafamı salladım ve Hakan'ın çok sinirli olduğunu yok sayarak arabanın arka koltuğuna oturdum. Beril normalde yanımda oturuyor olurdu ama bugün yanımda Boran vardı. Boran ve o sandal kokusu.. Gerçekten Sandal kokusunu çok arıyor muydu? Daha önce bu kokuyu hiç kimsede koklamamıştım.
Kokuyu hissettikçe uykum geliyordu. Resmen koku sarhoşu oluyordum. Belki de akşam yatarken Boran'ın parfümünü bulursam rahat uyuyabilirdim. Tabii bu sadece küçük bir ihtimaldi. Yine de ilaçlarımı unutmamalıydım. Hoş ortada bir psikolog olmadığına göre, psikolojik ilaçlarda olmayabilirdi.
Merkeze indiğimizde sahil kenarında kahvaltı yapmıştık. Hakan yemek yiyene kadar hiç konuşmamıştı. Yemek yedikten sonra ise çok mutlu gözüküyordu. Borana döndü ve konuştu. " Boranım canım kardeşim.. Ee ne yapıyoruz şimdi?"
"Ne oldu lan? Açıldı mı gözün?
"Açıldı tabii lan. Sizin yanınızda yaşasak ölürüz açlıktan. Hiçbirinizin midesi konuşmuyor mu abi ya? Siz hiç açlık hissetmiyor musunuz?"
"Sus lan.. Mızmızlandın durdun kız gibi."
"Boranım, Bor madenim benim. Asil kardeşim, aşiretimin gülüüüü. Söyle ne yapıyoruz?"
Hakan'ın "Aşiretimin gülü"dediğini duyar duymaz gülmeye başlamıştık. Boran ise gerçekten gülmüyordu.
"Hakan uzatma."
"Ne dedik olum? Sen aşiretimin gülü değil misin? Söyle?
"Sana diken olacağım ama şimdi."
"Oovvv Boran şov tamam sustum."
Boran kafasını çevirip saçlarını düzeltti. Günde kaç kere karıştırıyordu o saçını? Daha sonra masaya yaklaştı ve ellerini birleştirdi. Bana doğru bakmadan konuşmaya başladı. " Sami Dereli'nin oğlu Güney Dereli'nin bize yardım edeceğini düşünüyorum. O yüzden bugün onun verdiği davete katılacağım. Tek başıma gidecektim fakat bunun çok dikkat çekeceğini düşündüm. Yanımda bir kadın olması şart."
Konuşma sırası Hakan'daydı. " Defne'de mi geliyor kardeşim?" Hala ağzına bir şey tıkmakla meşguldü. Beril ise onun bu hallerini hayranlıkla izliyordu.
"Hayır. Defne'yi yeterince bu olayın içine çekmeye çalışıyorlar. Ben de daha fazla dahil edemem.
"Kiminle gideceksin?" Dedi Hakan.
Boran kafasını benden yana çevirip baktı. Kısık sesle. " Berfin'le." Dedi.
Karısıyla gidecekti. Olabilirdi.
'Berfin onun karısı.. Tabii ki de onunla gidecek.' Dedi siyahlar içinde ki.
'Sahte karısı' diye ekledi beyaz olan.
Ben ise ikisini de duymak istemedim.
Hakan ise hoşnut değildi. " Boran Defne'yi götürmen daha sağlıklı olabilir. Berfin'in de daha sonra korunması gerekebilir. Onu bu tehlikenin içine atacak mısın cidden?"
"Adımı araştıranlar karımın Berfin olduğunu görmeyecekler mi sanki?"
Hakan sinirlenmişti. " Berfin'i paravan olarak kullanma Boran. Defne'yi korumak için Berfin'i feda edemezsin. "
"Hakan. Defne'yi tanıyorlar. Onu daha fazla riske atamam."
"Ha.. Berfin'i atabilirsin yani?" Hakan neden gerilmişti ki?
"Ben öyle bir şey demedim."
"Tam da öyle dedin kardeşim. Sağlıklı düşün Boran. Sağlıklı düşün."
Boran ayağa kalkıp ellerini ceplerine koydu. O Haraket ettikçe kokusu dans ediyordu kulaklarımda.. Şimdi ise konuşmuştu. Dans bitmişti.. Kokusunun dansını, sonlandıran sesini dinledim..
"Defne gelmeyecek.. Nokta."
Sessizce girdim konuşmaya. Artık karar yetkimin olduğunu düşünmüyordum. "Benim için sorun değil Boran. İstiyorsan gelebilirim."
"İstemiyorum Defne."
Kafamı çevirdim. İçimdeki siyah bağırıyordu. " Sen git karını çağır Boran Kaya" diyordu. Ben dillendirmiyordum ama içimde ki siyah, dillendirmekten hiç çekinmiyordu. Beyaz olan ise sinmişti içimde bir yerde. Yada kaçmıştı ayaklarını tepe tepe.
Sessizliğin ortasındayken Boran konuştu.
"Merkezde dikkatli olun. İşinizi çabuk bitirin ve sakın ama sakın Hakan'ın ve korumaların yanından ayrılmayın. Hakan bir baksana kardeşim."
Oturduğu sandalyeden kalkan Hakan'ı izledim. İlk önce Beril'i öptü. Daha sonra sessizce kapıya yöneldiler. O sırada ellerimi başıma götürüp sessizlik istedim. Bugün Emir'in yanına gidecek miydim Hala kararsızdım. Beril ise halimden anlamıştı.
"İyi misin?"
"Bilmiyorum Beril.. Artık kendimi bile hissedemiyorum."
"Boran çok gergin. Bu gerginlik ona hata yaptıracak."
"Boran önlemini almadığı hiçbir işe girişmez ama bu olay onun kafasını karıştırıyor."
"Bir an önce toparlanması lazım."
"Bu olay çözülmeden, toparlanmayacak."
"Umarım çözülür."
"Umarım Beril."
İçer giren Hakan'ı izledim. Boran çoktan gitmişti. Hakan ise tüm tatlı haliyle seslendi.
Hakan, Boran'dan daha anlaşılırdı. En kötü durumlarda bile şakalarından ödün vermiyordu. Kendini ve etrafını hep eğlendiren biriydi. Neyse ki içimizden birini böyle görebiliyorduk.. Yoksa ölecektik ruhsuzluktan.
"Evet kızlar. Hazır mısınız? Çok fazla dolaşmayın bakın ben hiç sevmem alışverişi."
Beril ise sinsi sinsi gülümsedi. " Tabii hayatım sen hiç merak etme."
Hakan ellerini başına koyup dertlenmeye başlamıştı. " Lan ben bu gülüşü tanıyorum. Beril sakın hayatım bak ben çok yorgunum."
"Tamam Hakan ya. Valla çok dolaşmayacağım. Söz."
"Senin söz diyen dillerini yerrriii..."
Susturdum onları.. " Şşş.. Burada aile var."
"Kıskandın mı kız?"
Hakan gıcık sorusuyla gülümsüyordu. "Ne kıskanacağım be. Aile içinde yapmayın bari."
"Neyse Berilgülüm bu Defne kıskandı bizi. Hadi kalk kem gözlerden kaçalım."
Ayağa kalkan Beril ve Hakan'ın peşinden yürüdüm. Korumalarda bizimleydi. Şu an sayamıyordum ama her köşede bizim adamlarımız vardı. Peki ben bu kadar adam içerisinden nasıl kaçacaktım?
Arabaya binip kısa bir yolculuk yaptıktan sonra Beril'le ne lazımsa denemeden aldık. Ben her zaman alışverişe pek hevesli değildim ama Beril çok severdi. Bugün görüyordum ki onun da çok hevesi kalmamıştı. Mağazadan çıkarken Beril'le plan yapmıştık. Yan taraflarda bir kuaför vardı. Korumalardan birini yanıma alıp onu atlatmalıydım. Daha sonra ise bir yolunu bulup Emir'in verdiği adrese gitmeliydim. Geldiğimiz mağazada ki kadınların neredeyse hepsi Türkçe biliyordu. Yine de ilk girdiğimizde İngilizce konuşmuştuk. Mağazadan çıkacakken telefonla konuşan bir kadın beni durdurdu.
"Defne Hanım, siz misiniz?"
Yine de konuştuklarında Türkçe'yi sonradan öğrendikleri anlaşılıyordu.
"Evet, Benim."
"Bu elbise sizin. Boran bey yolladı."
Beril'le birbirimize bakmıştık. Kutunun içinde kırmızı, saten bir elbise vardı. Boran'ın kırmızı takıntısı olabilir miydi? Ne zaman elbise önerse kırmızıya denk geliyordum.
Beril ise çok şaşkındı. "Akşam sen gidiyorsun galiba Defne.. Ay çok güzel bir elbise bu."
"Bırak Beril ya. Gitsin o karısıyla. Dalga geçiyor benimle baksana.."
"Kızım ne dalgası? Bu elbiseyi Evin içinde giy diye almadı herhalde.. Yani öyle istiyor olabilir mi?"
"Hadi Beril.. Gidelim buradan. Sıkıldım.. Hakan görmeden çıkmam lazım."
Yanaklarımın kızardığına emindim ama şu an düşünmem gereken daha önemli bir şey vardı..
Emir'in bana ne söyleyeceği...
Yan taraftaki kuaföre girdiğimde Arkamda ki sarışın, kaslı ve asla ama asla mimik yapmayan koruma benimle gelmişti. Ben adım attıkça oda atıyor, ben durdukça o da duruyordu. Ben içeri girerken kadının Türkçe bilmediğini farkedip İngilizce konuştum. Ne istediğimi bilmediğimi şu an düşünmek istediğimi söyledim ve oda anlayışla karşıladı.. Ben oturunca başımda bekleyince sinirlenmeye başlamıştım bu korumaya..
"Adın ne senin?"
"Mert." Dedi kısaca. Gözlerini benden kaçırıyordu. Boran'ın bahsettiği arkadaşı değil miydi bu çocuk? Bana en güvendiği adamları veriyordu demekki.
"Git, kahve felan iç istersen. Benim işim uzun sürer."
"Gidemem. Boran'dan talimat aldım."
"Bende şimdi talimatı değiştiriyorum. Git kahve iç."
"Israr etmeniz gereksiz bir eylem olacaktır."
Sıkıntıyla ofladım. Bunun gideceği yoktu. Boran tembihlemişti..
Düşün Defne..
Düşün..
Şimdi düşünme vakti..
Derin derin düşünürken önümden geçen kadına baktım. Üstünde Önlük başında Saç bonesi, yüzünde de maske vardı. Büyük ihtimal bu kadın ağda yapıyordu. Tabii ya..
Ağda..
Müthiş fikrimle ayağa kalkarken benimle birlikte yürüyen Mert'e baktım. Ağda odasının kapısına geldiğimde onu durdurdum.
"Hey, hey ne yapıyorsun sen?"
"Ne yapıyorum?"
"Burası Ağda odası. Buraya da mı gireceksin?"
"Ben.. Bilmiyordum."
"Tamam artık biliyorsun."
Mert kafasıyla işaret edip kuaförün ortalarına doğru yürüdü. Ben ise Ağda odasına girip içeride birinin olup olmadığını kontrol ettim. Kimse yoktu. Kapıları açıp odalara girdiğimde ise bir odanın arka caddeye çıkışını gördüm. Allahım bugün gerçekten şanslı günümdeydim..
Kapıya doğru çıkıp caddeyi gördüğümde hızlı olmam gerektiğini biliyordum.
Caddeye çıkıp taksiye bindiğimde ise rahatlamıştım. Taksiciye adresi anlatıp yolun bitmesini bekledim. Sürekli telefonumu kontrol ediyordum. Mert beni fark edip Boran'ı aramış mıdır? Belki de hiç haberi bile olmamıştır..
Emir'in ne diyeceğinden çok yüz ifadesini merak ediyordum. Bana yalan söylemişlerdi. Yunanistan'da ki şirket yalandı.. Bunu nasıl yapmışlardı hala anlamıyordum. Adrese varınca ilk önce hesap soracaktım. Beni kandırmak ne demekti görecekti o.
Adrese vardığımızda buranın Deniz kenarı olduğunu gördüm. En azından nefes alabileceğim bir yerdi. Zira ben uzun zamandır nefes alamıyor gibi hissediyordum.
Ciğerime gelen hava deliyordu sanki orada bir yerleri.. Engelliyordu rahat nefes almamı ama belki şimdi bir daha hesabı daha sorsam rahatlayacaktım.
Arabadan indiğimde Emir oradaydı. Ona doğru yürürken oda bana doğru yürümüştü. Ben konuşmasını beklerken o çantamı alıp aramaya başladı. Üstümü, kıyafetimi hatta saçlarımı bile..
Ne olduğunu anlayamamıştım.
"Emir??! Emir ne yapıyorsun sen? Dur dedim sana."
"Defne. Ben üzgünüm bunu yapmak zorundayım."
"Emir sen mi üzgünsün? Bana o kadar yalanları söylerken üzülmedin de şimdi mi üzülüyorsun. Hadi be oradan!"
"Defne.. ben buna mecburdum. Sonradan vazgeçmek istedim. Ama çok geçti."
"Sen beni kandırdın, sen ve kardeşin beni kandırdınız.."
"İsteyerek yapmadık. Lütfen inan bana."
"Neyse Emir.. Geç bu konuları.. Neden çağırdın beni.Benimle derdin ne? Anlatacaksın her şeyi ve benim zamanım yok. Gördüğün gibi taksi bekliyor. Hemen gideceğim. "
"Defne.. bunu yaptığım duyulursa adımı bile silerler.."
Emir'e artık hiç inanmasam da bugün gerçekten üzgün duruyordu. Sakalları uzamıştı ve dağılmış gibiydi. Sağ kaşının üstünde ise kızarıklık vardı. Dayak yemiş olabilir miydi?
"Emir kim bu adamlar? Ne istiyorlar benden, senden, Boran'dan? Ne oluyor Emir ne oluyor ben aklımı yitireceğim.."
"Defne olanları duysan.. Asla dayanamazsın. Bu hafife alınacak bir şey değil. Lütfen dikkatli ol. Tek istedikleri Size zarar vermek."
"Kim bunlar Emir?"
"Defne onu söyleyemem ama.."
"Ne ama Emir ne?"
"Boran'ın çıkacağı maçlar, birbirini öldürmek için. Kim ölmezse o devam edecek.."
"Ne? Bu nası.."
Lafımı böldü.
"Bu intikam Defne.. Hemde çok acı bir intikam."
"Neyin intikamı? Ne istiyorlar bizden?"
"Anlayacaksın. Her şeyi anlayacaksın. Defne.. Sana söylemem gereken asıl şey bu değildi.."
Daha ne olabilir diye düşündüm içimden. Daha kötü ne olabilir? Ne?
"Defne. Boran'ın karşısına çıkan rakiplerden biri.. Senin abin olabilir."
Senin abin olabilir..
Senin abin olabilir.
Senin abin olabilir..
Yankılanıyordu beynimde.. Susmuyordu sanki.. tekrar ediyordu.. Biraz daha zorlasa şarkı notası bile olabilirdi.. ama olmadı..
Beynimi kemiren acı bir ninni oldu sadece..
"Be.. Benim abim yok ki.."
"Var Defne.. Yani ben öyle duydum.. Yıllar önce intikam karşılığı verilmiş o adamlara.. Üzgünüm Defne.. Sana sadece bunları söyleyebilirim. Ne yaparsın bilmem. Ama beni bir daha göremeyebilirsin.. İnan bana.. Bu sana ilk ve tek doğrumdu.."
Hiçbir şey demedim..
Kimsenin yanında ağlamak istemiyordum artık.. Emir'de buna dahildi..
Arkamı döndüm..
Gözyaşlarımı saklamak adına arkamı döndüm ve elveda bile demeden uzaklaştım oradan..
Emir doğru söylüyor olabilirdi.. ama Boran'la abimi ölüm çukuruna getireceklerdi..
Amaç Boran değildi, bendim.. çünkü bu savaşı kim kazanırsa kazansın ben kaybedecektim.
Ya Boran'ı..
Ya abimi..
Tabii öyle bir abim varsa.. En yakın zamanda babama sormalıydım bunu..
Hoş onlar bana ne zaman doğruyu söylediler ki?
Taksiye bindiğimizde baya bir ilerledikten sonra siyah bir Porsche'un bizi takip ettiğini, hatta sıkıştırdığını gördüm. Taksici sinirlenmişti. İngilizce söylenip duruyordu. Çareyi durarak bulan taksici inmiş çoktan küfürünü yerleştirmişti bile. Arabadan hiç inmeyen Porsche sahibi camını indirdi... Olduğum yerde kaldım ve arabadan inip oraya doğru yürüdüm ve camın önünde durdum..
Beni görünce taksiciyle irtibatı kesmişti.
Boran...
"Bin arabaya." Dedi en kızgın haliyle.
Olduğum yerde donup kaldığım için hareket edemedim.
"Hadi Defne. Bin şu siktiğimin arabasına!"
Olayın şokundaydım. O nereden biliyordu? "Boran sen.. Sen nasıl?"
"Bir daha sakın benden bir şey gizleme, sakın."
"Ben o korumayı atlattığımı düşünmüştüm."
"Beni sadece ben istediğim için kandırabilirsin. Binecek misin artık?"
Kapıyı açıp ön koltuğa oturduğumda hala şoktaydım. Boran elinde ki kağıdı sallıyordu. Emir'in gönderdiği kâğıt..
"O şerefsizin düşmanımız olduğunu söyledim sana.. Nasıl cesaret edebilirsin?"
"Ben bizim için bilgi toplarım diye düşündüm."
Boran sinirliydi. "Düşünmee!Bilgi toplamayı Düşünme!"
"Bağırma bana!"
"Sana zarar verebilirdi, seni kaçırabilirdi!"
Arabayı çalıştırmış hatta hızla ilerliyordu. Arabalara resmen makas atıyordu. Boran iyi değildi.
"Zarar vermedi! Kaçırmadı! Boran! Buradayım, burada! Yavaşla lütfen. Sana yavaşla diyorum."
"Neden kimseye güvenmediğimi şimdi anladın mı? Herkes çok sevse bile ihanet eder. Bunu asla unutma.."
Ona ihanet ettiğimi mi düşünüyordu. Ne saçmalıyordu bu?
"Ne diyorsun Boran? Ne ihaneti?"
"Sevgilisin değil mi onunla? Hatta belkide Ajanı.. Bizim içimizdeki bilgileri sen söylüyorsun. Belki de dün kaldığımız evi sen söyledin. Nereden bilebilirim? Sana nasıl güvenebilirim!?"
Beni ihanetle suçlayan adama baktım.. Ben onu mu sevmiştim gerçekten? Aşk diye yüreğime yangın mı yetiştirmiştim.. Beni çok sevdiğine inandığım adam benim ona ihanet ettiğimi mi düşünüyordu.
Ben kendi adımı bile yakıştıramıyordum o kelimeye..
İhanet etmemiştim ama aşık olmuştum.
-Bölüm sonu-
Emeğime karşılık Yorum yapmayı unutmayın..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |