3. Bölüm

3. Bölüm

Sedef Özçelik
sedefozclkk

 

3.BÖLÜM

 

KAÇIŞ

 

 

 

Boran'ın ağzından..

 

Koruyamamıştım onu. Kollarımda yığılıp kalmıştı. Yıllardır yapmam gereken tek şey onu korumaktı ama ben yapamamıştım.

 

Yıllardır onunlaydım ve ona alışmıştım. Beni tanımasa bile hayatında bir rolüm olması beni heyecanlandırıyordu. Okuduğum okulu, sevdiğim her şeyi bırakıp buraya gelmiştim. ilk geldiğimde nefret ettiğim bu kıza ise aşık olmaktan çok kez kaçmış ama becerememiştim.

 

Ela gözlerine ve altın rengi saçlarına aşık olmuştum.

 

Burnun üstünde ki çillere... (ki sadece güneşte gözüküyorlardı ve cildiyle bütünleşecek kadar mükemmeldi.)

 

Sol gözünün yeşilinde ki küçük siyah noktaya..

 

Her sabah krem sürdüğü yanık izine bile aşık olmuştum.

 

İlk zamanlar kabul etmesem de takip ettiğim Instagram sayfasından deli gibi fotoğraflarını izliyordum. Bir gün bizi Yanyana görmeyi diliyordum.. Fotoğraflarda baktığı kamerayı bile kıskanıyordum. Ben küçüldükçe aşkım büyüyordu ve katlanması artık çok zor olmaya başlıyordu.

 

 

Onu yakından görmek için her şeyimi verecektim. Oysa ki şu an yakınımdaydı ama yaklaşamıyordum. Benim yüzümden vurulmuştu. Ela gözleri yaşadıklarının yorgunluğuyla kapanalı 3 gün geçmişti. 3 gündür Defne uyanmamıştı. Doktorumuz Murat durumunun çok kötü olmadığını ve kurşunun sıyırdığını söylese de ben çoktan deliye dönmüştüm.

 

Kimseye söyleyemedim. Bildirmem gereken tek bir kişi varken onu arayamadım çünkü cesaretim yoktu. Tek başıma bekledim başında. Tekrar uyanıp umut saçmalıydı bana. O olmazsa ne benim varlığımın bir önemi kalırdı, ne de bu hayatın.. Telefonumun çalmasıyla irkildim. Açmak için tereddüt etmemde açmam gerektiğini biliyordum. Telefonda ki ses öğrenmiş olmalıydı. "Boran.. Oğlum. Doğru mu duyduklarım?"

 

Seslice nefes verdim. Daha fazla gizleyemeyeceğimi biliyordum. "Doğru Azad amca. Koruyamadım onu. Vurdular yanımda. Son anda öğrendim onu bulduklarını."

 

Saffet ağa ve adamlarının Defne'yi bulduğunu biliyordum ama böyle bir hamleye geçeceklerini tahmin etmiyordum. Bara girdiklerinde locadaydım ve karşıdan gördüğüm pencerede fark etmiştim silahlı lavuğu. Defne'yi götürmek istesem de geç kalmıştım. "Nasıl? Nasıl son anda öğrendin Boran? Yıllardır bu kızlasın sen. Etrafında olanlardan senin haberin olacaktı. Benim değil!"

 

Sesi çok şiddetli geliyordu. "Biliyorum Azad amca. Olaydan 1 hafta önce beni gördü. Adımı öğrendi. Uzaklaşmak iyi olur diye düşünmüştüm."

 

Telefonda ki ses ise en az benim kadar meraklanmıştı. "Sana tek başına karar almamanı söylemiştim Boran!! Eğer Defne'ye bir şey olursa seni hiç bir zaman affetmem!!! Duydun mu beni?"

 

Ses veremedim.. "DUYDUN MU BENİİİİİ??!!!"

 

Daha fazla kaçamazdım. "Duydum Azad amca."

 

Telefon kulağımdayken kapanma sesiyle kendime gelmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum ama öfkeyle doluydum. Defne'nin hayatından çaldıkları her bir günü onların ömründen çalacaktım.

 

Ayağa kalktım. Camdan onu izliyordum. Her zaman onu uzaktan izlerdim. O hep bir yol bulurdu. Güçlüydü. Yine kazanırdı. Biliyordum ya da inanmak istiyordum. Kafam allak bullak olmuştu.

 

 

Telefonumu çıkarıp çocukluk arkadaşım Hakan'ı aradım. Onun konuşmasına izin vermeden konuşmaya başlamıştım. O da şaşkındı çünkü böyle bir hamleyi ikimizde beklemiyorduk. "Hakan o köpekleri bana getireceksin. Bu sefer benden kaçamayacaklar. Sıçarım onların Törelerine! Duyuyor musun beni? Onları bul ve getir."

 

Hakan'ın sesi yorgun geliyordu. 3 gündür o da buradaydı ve işleri halletmek için bugünlük onu şirkete yollamıştım. "Sakin ol Boran. Halledeceğiz kardeşim. Sen sakin olmazsan hiç bir anlamı yok. Duyuyor musun beni?"

 

"Hakan sakin olmamı bekleme kardeşim. Defne bu hikayenin en masumu. Ona bir şey olmamalı. Anlıyor musun?"

 

" Anlıyorum kardeşim. Anlıyorum.. Sadece tek anlamadığım, neden vurdukları. Yani insan berdel yapacağı kızı vurdurtur mu? Belki de onlar değildir."

 

Düşündüğümde Hakan'a hak veriyordum ama bugün gerçekten düşünecek günümde değildim. "Sen demedin mi Saffet ağalardan Azad burada diye?"

 

" Dedim kardeşim.. ama.."

 

"Aması yok Hakan.. Benim haberimi götür onlara. Boran sizden korkmuyormuş ve tüm intikamını alacakmış de.. Bu iş burada bitmedi!"

 

 

Cevap vermeden telefonu kapattım. Karşımda yatan kıza baktım. Masum duran yüzü beni daha çok kahrediyordu. Uyanmasını istiyordum. Şimdi olmazdı. Uyanması gerekti.

 

Arkadaşım ve aynı zamanda doktor olan Murat yavaş yavaş yanıma yaklaştı ama ben gözlerimi Defne'den ayıramıyordum. "Boran?"

 

"Murat Allah'ını seversen iyi haber ver."

 

Murat elinde ki dosyalara bakarken konuşuyordu. Ne dediğini anlamayacak kadar kafam dalgındı. "Defne buraya geldiğinde çok kan kaybetmişti kardeşim. Karnında ki sıyrığı temizledik. Her hangi bir risk olmaması için 24 saatlik uykudan sonra onu uyandıracağız. Şu anlık durum stabil. Merak etme yenge iyi olacak. Sekreterliğe de gitmeyi unutma."

 

"Tabii.. Ben hemen hallederim. Onu görmek istiyorum Murat. Mümkün mü?"

 

Murat gülümsedi. "Normal odaya alacağız. O zaman girebilirsin kardeşim."

 

"Sağol Murat. Bu iyiliğini hiç bir zaman unutmayacağım."

 

"Ne demek kardeşim. Hastane senin." Deyip, göz kırpmıştı.

 

İmzalar için aşağıya indim. Çabucak halledip Defne'nin yanına gitmek istiyordum. Kâğıt işleri bittiği an ikişer ikişer merdivenlerden çıktım. Yetişemeyecek gibi hissediyordum. Odanın numarasını öğrenip usulca girdim odaya.

 

Yorgun gözüküyordu. Yavaş yavaş yaklaştım ona. İlk defa bu kadar yakın duruyordum. On yaklaşmanın heyecanı tüm bedenimi sarsmıştı. Her şeye Aslan kesilirdim ama Defne'ye karşı susamış bir Yavruya dönüşüyordum. Bakışıyla bile beni yerle bir edebiliyordu. 26 yaşıma kadar kurduğum tüm hakimiyeti yıkabilirdi.

 

 

Onun bende ki yeri çok farklıydı. O yürüse ben ilerliyordum. O gerilese ben geriliyordum. Oysa ki şimdi.. Nefesini hissedecek kadar yakındım. Ay gibi parlayan teni, uzun kumral saçları ve onu değerli kılan anlamlı ela gözleri.. Ahh Defne. Uyan. Savaşmamız lazım. Daha öğreneceğin çok şey var. Elini tuttum, Soğuktu. Üşümüş müydü? Ellerimin arasına aldım minicik ellerini. Usulca öptüm. Kafamı yatağının kenarına koyup saatlerce izledim onu. Kaç saat geçti bilmiyordum. Hakan'ın mesajıyla irkildim.

 

Hakan: Kardeşim Saffet ağanın itleri burada.(13:44)

**Geliyorum. Sakın bırakma onları.(13:45)

 

Korumalardan birini yukarı çağırıp odanın kapısına yerleştirdim. Bu sefer ona bir şey olmasına izin veremezdim.

 

1 Gün Sonra

 

Defne'nin ağzından..

 

Tüm vücudum sızlarken gözlerimi zar zor açmıştım. Burnuma gelen tanıdık kokusuyla yanımda olduğunu düşündüğüm Boran'ı aradı gözlerim. Yoktu. En son hatırladığım ise yine onun kollarında olduğumdu. Aklıma gelen anıyla elimi karnıma götürdüm. Dokununca daha çok sızlamıştı. Neredeydim ben? Neden kimse yoktu yanımda? Kaç gündür yatıyordum burada? Büyükbabam ve babaannem neredeydi? Beril? Beril'e bir şey olmuş muydu? Korkuyla gözlerim kapıya kaydı. Kalkmak istedim. Kalkamadım. Tekrar denemek isterken içeri hemşire geldi.

 

"Ne yapıyorsunuz Defne Hanım? Kalkmayın yerinizden. Yaranız daha iyileşmedi. Dinlenmek zorundasınız."

 

Gözlerimi acıdan kırptım. Haraket edince acıdığını hissetmiştim. "Ne oldu bana? Kaç gündür buradayım ben?"

 

Hemşire elinde demirden bir tepsi tutuyordu ve içinde iğne, pamuk gibi eşyalar vardı. "4 gün oldu Defne Hanım. Sizi buraya Boran Bey getirdi. Geldiğinizde çok kanamanız vardı. Ama şimdi iyisiniz." Güler yüzlü, 25'li yaşlarda olduğunu anladığım genç kız iğneyi serumuma değdirdiğinde gülümsüyordu. " Boran Bey başınızdan hiç ayrılmadı. Tüm hastane olarak aşkınıza hayran kaldık. Onu ilk defa böyle görüyoruz."

 

Başımda beklemişti.. Gitmemişti.. Aşkınıza mı?

 

Aşkınıza hayran mı kaldık demişti o?

 

Sesimi çıkarmadım ve aklıma ilk gelen şeyi yaptım. "Telefonunuzu kullanabilir miyim?"

 

Hemşire başını salladıktan sonra Ezbere bildiğim Beril'in numarasını tuşladım. 3. Çalıştan sonra korkuyla telefonu açtı. "Alo.. Beril. Ben Defne. İyi misin?" Konuşurken ise zorlanıyordum. Anlaşılan yaram hala kapanmamıştı.

 

"Defne.. Defne! Defne telefonda! Kızım asıl sen iyi misin? Günlerdir büyükbaban, babaannen, Atlas hepimiz seni arıyoruz tüm hastanelere baktık. İyi misin? Atlas yaralandığını söylüyor doğru mu?"

 

"Hastanedeyim. Hangi hastane olduğunu bilmiyorum." Hemşire gülen yüzüyle " Kaya Klinik" dedi.

 

O yüzden bulamamışlardı beni. Burası özel bir yerdi. Telefonda ki Beril'e seslendim. "Kaya Klinik."

 

Beril heyecanlıydı. Ne diyeceğini bilemeyeceği zaman kelimelerin sonlarını hep yutardı ve yine öyle yapmıştı. "Tamam biz hemen geliyoruz."

 

Telefonu kapatıp hemşireye uzattım. Yarama pansuman yaptıktan sonra gözden kaybolmuştu. İlacın etkisiyle uzun bir uykuya dalmıştım.

 

 

Gözlerimi açtığımda ise kalabalıkla karşılaştım.

"Uyanıyor uyanıyor." Diyen Beril'di. Korkulu gözlerle babaannem atladı ellerime.

 

"Defne'mm ne oldu böyle sana güzel kızım?"

Gözlerim dolmuştu. Onları özlemiştim. Vurulduğumda aklıma ilk gelen onlar olmuştu çünkü onların çok üzüleceğini biliyordum.

 

Gözlerimi kırptım ve canımı acıtmamak adına sessizce konuştum. "İyiyim babaanne."

 

"Kalbim duracaktı Defne. Seni bulamadık 3 gündür kızım. Kim getirdi seni buraya?" Dedi büyükbabam. Her zaman ki temkinli sorularını sormakta ısrarcıydı ama bu sefer benim bir cevabım yoktu. Yalan söylemek istemiyordum ama bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

 

"Hatırlamıyorum büyükbaba.."

 

Lafa giren Atlas oldu. Ne yüzle buradaydı o?

 

"O şerefsiz ne zaman ortaya çıksa sana bir şey oluyor Defne. Nerede o? Bize niye haber etmedi."

Demesiyle Boran odaya girmişti. Atlas zaman kaybetmeden Boran'ın üstüne yürümüştü. Boran'ın gözleri bana kaydığında gözlerimin açık olduğunu görünce dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme yakalamıştım. Beni görünce mutlu mu olmuştu o? Kafasını Atlas'a çevirdiği an kıyamet bakışını yerleştirdi gözlerine.. Atlas'ı yok sayıp büyükbabama baktı. Ona yaklaştı ve ellerini öptü.

 

"Behram Bey dışarıda konuşabilir miyiz?"

 

Büyükbabam sinirle bakıp dışarı çıkmıştı. Ben ise olaylara hiç tepki vermiyor sadece onları izliyordum. Beril 3 gündür beni çok merak ettiğini anlatıyordu. Babaannem ise zayıfladığımı. Atlas sessizce uzaktan izliyordu.

 

Büyükbabam'la Boran içeri girdiler. Büyükbabam'ın yüzü sararmıştı. İlacını içmişti değil mi?

 

Yavaşça içeri girdi. Benzi sapsarı olmuştu. Adım attığında ne konuşacağını bilemiyor gibi sakallarını okşamıştı. "Ayşe Hanım Defne iyi. Kalk biz eve gidelim."

 

"Ne? Ne diyorsun sen Behram Bey. Kızımı burada bırakıp nasıl giderim?"

 

Şaşıran ise ben olmuştum. Beni Boran'a mı bırakıyordu. Bu ne demek oluyordu şimdi? "Büyükbaba.. büyükbaba. Sen benim arkadaşlarımda bile kalmama izin vermezsin. Nasıl emanet ediyorsun tanımadığın birine?"

 

" Boran senin için özel doktor tutmuş. Benim bile yapamayacağım şeyleri yapmış. Seni koruyor. Ona güven."

 

" Ne demek güven büyükbaba? Beni bırakıyor musun?"

 

Büyükbabam, babaannemin elinden tutmuştu. Neden böyle yaptığına anlam verememiştim. Ayaklandığımda karnım acımıştı ama onları durduramamıştım. Ağlamaya başlamıştım. "Büyükbaba.. sana yanlış bir şey mi yaptım? Beni bırakıyor musun? Büyükbaba.."

 

Ağlıyordum.. Neler olduğunu anlamıyordum. Arkasını dönmüş gidiyordu.. Hemde bana tek kelime anlatmadan.

 

"BÜYÜKBABAAA!"

  

En son ki bağırışımda durdu. Babaannemi kapıda bırakıp yanıma yürüdü. Beni alacağını sandım ama o kulağıma eğildi. "Boran sana her şeyi anlatacak. Bilmediğin şeyler var Defnem.. Kavuşacağız.. sana söz.. Tekrar kavuşacağız.."

 

Sesimi çıkaramadım. Diyecek hiç bir sözüm kalmamıştı.

 

Babannem gitmek istemiyordu. " Behram Bey.. kızın hali ortada. En azından bugün yanında kals.."

 

Büyükbabam tuttuğu elimi yavaşça bırakıp önüne döndü.. kimsesiz kalmıştım sanki. "Sana gidiyoruz dedim. Sual etme!"

 

Neden gidiyorsun büyükbaba diyemedim. Size ihtiyacım var diyemedim. Sadece gözlerimden damlalar aktı. Bir şeyler olduğunu anlıyordum ama çözemiyordum. Babaannem ellerimden tutup sıkıca öptü. Gözyaşları dinmek bilmedi. Ellerimle sildim..

 

"Tekrar geleceğim kızım. Seni bu soğuk odalar da bırakmam."

 

Babaanneme kocaman sarıldım.Beril'le vedalaştıktan sonra Atlas yanıma gelmişti. Sol yanımda duran Boran'a baktım. Gözlerini dikmiş Atlas'ı inceliyordu. Atlas;

 

"İyi misin Defne? Ben hep buralarda olacağım. Eğer bir sorun olursa beni her zaman arayabilirsin."

 

Kavga çıkmaması adına Atlas'ı sadece başımla onayladım. Herkes gitmişti. Odadan çıkana kadar gittiklerine inanamamıştım ama büyükbabam arkasına bile bakmamıştı. Şimdi ise Onunla yalnız kalmıştım. Yanımdaki koltuktan kalkmıyordu. Bir sürü soru sormak geldi içimden ama sadece bakınmakla yetindim. İçimi okurcasına seslendi.

 

"Bana soru sorma Defne. Cevaplayamam.."

 

"Neden? Neden böyle yapıyorsun. Beni yıllardır tanıyorsun belli. Neden yapıyorsun bunu?"

 

"Seni korumam gerektiğini bilmen gerek. Bundan ötesi senin iyiliğin için bende kalacak."

 

"Ne olacak buradan çıkınca?"

 

"Benimle geleceksin." Dediğinde Gülümsemişti. Benim yanında olmama seviniyor muydu? Anlamaz gözlerle bakınca açıklama gereği duydu.

 

"Yıllarca uzaktan takip ettim. Yordun beni Defne. Artık ben ne istersem onu yapacaksın."

 

Duyduğum kelimeler sinirlenmeme yeterli olmuştu. "Ben senin kölen değilim! Seninle gelmeyeceğim. Unut bunu!"

 

"Zorundasın Defne..Kendi iyiliğin için zorundasın." O ise gayet sakindi.

 

Sadece ağlamakla yetindim. Yanıma yaklaştı. Ellerini yüzüme getirdi. Gözyaşlarımı tekrar sildi. O soğuk sesiyle kulağıma eğildi.

 

"Bir daha ağladığını görmek istemiyorum."

 

Tepkisiz kaldım. Şu an sığınacak başka kimsem yoktu. Hayatım son bir ayda çok farklı yöne kaymıştı. Büyükbabam bile beni bu adamla bıraktıysa bir bildiği vardır diye düşünmeden edemiyordum. Gözlerimin içine baktı. Bir şeyler düşünüyormuş gibi ayağa kalktı ve gitti. O gittikten sonra kendimi uykuya teslim etmem uzun sürmedi..

 

Ne kadar uyudum bilmiyorum. Uyandığımda hava hala karanlıktı. Yanımda beni izleyen Boran'a baktım. Siyah tişört, siyah jean giymişti. Bileğinde siyah bir saat vardı. Saçları dağınıktı. Onu ilk gördüğüm de ki kadar parlayan göz hareleri beni inceliyordu. Gözlerini kırpmadan beni inceleyişi ellerimle üstümü örtmeme sebep oldu. Sonuçta onu tanımıyordum ve odada yalnızdık.

 

"Beni izlemekten sıkılmadın mı?" Dedim konuyu değiştirmek ister gibi.

 

Aniden gözlerinin bebeklerini büyülttü. Afallamıştı. "Sana bakmıyorum Defne. Cihazlara bakıyorum. Kalp atışlarına."

 

Ona inanmadığım bir yüzle bakmıştım. O ise kafasını çevirip ayağa kalktı. "Doktorla konuştum. Yemek yiyebilirmişsin. Günlerdir açsın."

 

Yüzümü onun olmadığı tarafa çevirdim. "Canım istemiyor. Kalsın."

 

O ise ayağa kalkıp baktığım tarafa yürüdü. "Canına soran oldu mu Defne?"

 

Yanıma yaklaştı elinde ki yemekleri yatağımın tepsisine dizerken çok dikkatliydi. Üzerinde çorba, Kaşık ve ekmek bulunan tepsiyi üzerime doğru itti. Yatağımın başlığını kaldırıp beni dikleştirdi. Bana tıpkı bir bebek gibi davranıyordu. "Hadi Defne, bu çorbayı bitir."

 

Ellerimi kaldırıp kaşığı tutmak istesemde zorlanıyordum. Hemen yanıma oturdu. Kokusu keskinleşti. "Bebek gibisin Defne. Ağzını açacaksın sadece."

 

Sersemlemiştim. "Senin de karnında kurşun yarası olsa görürdün."

 

Gözlerini gözlerime getirdi.

 

"Keşke.." dedi. "Keşke yerinde ben olsaydım."

 

Cevap vermedim. Hayatımdan kaçtığım gibi sorulardan da kaçıyordum. Çorbayı bitirine kadar yedirmeye devam etti.

 

"Kaç yaşındasın?" Dedim.

 

Sorduğum soruyla birlikte anlamsız ifadeyle bana bakıyordu.

 

"Ne bakıyorsun? Koruyucumun kim olduğunu bilmem gerekiyor." Bu ona karşı attığım ilk adımdı.

 

"26 yaşındayım." Dedi kaşığı uzatırken.

 

"Nerelisin?" Dediğimde ise gözlerime baktı. Ne yani? Tek soruyla bitireceğimi mi düşünmüştü?

 

"Mardin."

 

"Annen, baban.. Ner..." diyecekken susturdu.

 

"Bu kadarı yeter Defne. Benim seni tanımam yeterli. Fazlasına gerek yok."

 

Sinirlenmiştim ve ağzımı açmamıştım. "Heykel misin sen? Duygularını başka birine mi devrettin?"

 

"Hayırdır güzelim? Beni şekillendirmek mi istiyorsun yoksa?"

 

Yanaklarım kızarmıştı. Güzelim demesi damarlarımda ki sıcak kanlarımın akışını bile hissettiriyordu. Sanki içimde ki kelebeklerle bende uçuyordum. Ne oluyordu bana..

 

"Su.. Su ver." Dedim sessizce.

 

"Ne dedin duymadım?" O kadar sessiz konuşmuştum ki.. duymamıştı bile.

 

"Su istiyorum. Su içmek istiyorum." dedim. Gözlerimi kaçırdığımı anlamıştı. Suyu verip odadan çıktı.

 

 

—————————————————————————

 

 

Günler hızla birbirini kovalarken Hastanede ki 6. günüm bitmişti. Sürekli gelip giden Boran, kapının önünde ki korumalar, hemşireler derken zaman geçip gitmişti. Dün uyandığımda baş ucumda şövale, resim kağıtları, boyalar ve fırçalarla karşılaşmıştım. Boran sıkıldığımı anlamıştı. Her gece yanımda ki koltuğa gelip uyuyor her sabah ise telefonları çaldığı an gidiyordu. Gerçekten sıkıcı olmaya başlamıştı.

 

Kalktım resim çizmeye başladım. Odaklanamıyordum. Aklım karmakarışıktı. 1 ay öncesine kadar hayatımda ki her şey çok normaldi. Şimdi ise tam tersi. Akşam olmadan odaya Boran girdi. Yatağımda beni göremeyince gözlerinde ki korkuya şahit oldum. Kafasını sağa çevirdiğinde beni görmüştü.

 

"Resim çizeceğim diye dikişlerini zorlama Defne. Bir de onunla uğraşmayalım."

 

"Başka ne ile uğraşıyorsun Boran Bey? Ben bilmiyorum mesela." Ona alışmaya başlamıştım ama hala büyükbabamın beni neden bıraktığını anlamamıştım.

 

"Bilmeni gerektiren bir durum yok Defne. Sana kıyafet getirdim. Artık buradan çıkıyorsun."

 

"Ne demek çıkıyorum? Nereye? Evime mi?"

 

"Hayır Defne. Şehirden uzakta bir evde kalacağız. Bizim için 1 haftada hallettim. Ondan sonrasına bakacağız."

 

"Peki Babaannem ve büyükbabam? Beril?"

 

"Üzgünüm Defne. Onları bizimle birlikte tehlikeye sürükleyemeyiz. Bu duruma alışsan iyi edersin."

 

"Ne diyorsun sen ya? Kimden kaçtığımızı bile bilmiyorum. Neden tehlikedeyim? Sen kimsin bilmiyorum! Bu durumdan sıkıldım artık."

 

 

Ellerimde ki fırçaları yere fırlattıktan sonra Boran'ın üstüne yürüdüm.

 

"Ya bana her şeyi anlatırsın, ya da ben senden kaçmanın bir yolunu bulurum."

 

"Benden kaçışın yok Defne. Ben senin sabah kalktığında ilk önce yarana baktığını, Öğlen uykularını çok sevdiğini ve tek başına yürümenin seni mutlu ettiğini bile senden daha iyi biliyorum. Ben her yerdeyim Defne. Benden kaçamazsın..."

 

Beni ezberlemişti. Bu savaşta kazanamayacağımı biliyordum. Gözlerim doldu.. Usulca daha da yaklaştım.

 

"Boran dayanamıyorum. İşini zorlaştırmamak adına tek bir şey söyle. Lütfen.."

 

Gözlerime baktı. Beni ilk gördüğünde nasıl bakıyorsa şimdi de öyle bakıyordu. Yine ve yine gözyaşlarımı sildi.

 

"Annenle baban Töreye rağmen evlendiler Defne. Anneni zorla evlendirmişlerdi. Baban buna dayanamadı. Evlendiği gün anneni kaçırdı. Sonra ise öldü haberleri geldi. Karar veren ağalar bu ölüme inanmadılar. Sonra karar çıktı. Sonuç.."

 

Gözlerini yumdu. Boğazında bir şey varmış gibi yutkunmaya çalıştı. Söyleyeceği şeyin onu üzdüğü belliydi.

 

 

"Bu töre sen ölmeden bitmeyecek.. Ve ben canım pahasına seni koruyacağım. Kimse sana zarar veremeyecek!"

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

 

Sol alttaki yıldızı parlatmayı unutmayın💚

 

İ Y İ O K U M A L A R•

Bölüm : 14.11.2024 10:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...