31. Bölüm

31.BÖLÜM

Sedef Özçelik
sedefozclkk

 

Bölüm şarkısı- Yüzyüzeyken Konuşuruz/ Son seslenişim 🎶

 

 

31.BÖLÜM

MATEM

 

 

 

Aklıma gelenler, yüreğimden geçmemişti.. İlk defa neler olduğunu anlamış ama bunu açıklayacak cesareti bulamamıştım. Boran'ın "Bu ne demek Defne?" Sorusuna cevabım yoktu. Çünkü aklımdan geçenleri dilimle söylersem gerçek olurdu..

 

 

"Defne.. Bu ne demek?"

 

"Bilmiyorum.."

 

 

 

Boran'ın arkamdan çekildiğini gördüm. Odada tek başıma kalmıştım. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Büyükbabamın "çocuklarım birbirine düşman oldu."sözlerini hatırladım.. Olduğum yere çöktüm. Gerçekler bu kadar ağır olmak zorunda mıydı?

 

 

Orada kaç saat oturdum, kaç saat ağladım bilmiyorum ama ne ben eski Defneydim, ne de tanıdığım ailem, eski ailemdi..

 

Bilmediğim, gitmediğim, görmediğim kaç yol kalmıştı? Kaç acıyı daha içimde hissedecektim. Kaç acıya daha isim bulacaktım..

 

Gerçekleri ilk gün ki kadar öğrenmek istemiyordum artık çünkü öğrendiğim her gerçek içimde yeni bir acı oluşturmuştu.

 

Beril'e, Boran'ı ilk anlattığım da film gibi demişti. Keşke film olsaydı ve ben birazdan o saçma sinema koltuklarından koşup uzaklaşsaydım.

 

Oysa ki gerçek farklıydı.. Babam ve kardeşi yıllardır birbirlerinin kardeş olduklarını bilmeden birbirlerine ilk önce dost daha sonra ise düşman olmuşlardı. Birbirlerini dolandırmaları yetmemiş ülkeye en çok zararı onlar vermişti.

 

En kötüsünü şimdi hissediyordu yüreğim..

 

Sami Dereli, az önce öz babasını öldürecekti.. Büyükbabamın yüreği bunu kaldıramamıştı.

 

 

Büyükbabam, onları gerekli yerlere teslim etmem gerektiğini söylemişti. Peki ben ne yapacaktım? Onları polise teslim ettikten sonra bana ne olacaktı?

 

Bu acıyla yaşayabilecek miydim?

 

 

Elimdeki kağıdı sallarken, duvarda ki fotoğrafa kaydı gözlerim.. Üstümde en sevdiğim pembe elbisem, taşlı tacımla gülümsüyordum. Önümde pasta, yanımda ise babaannem ve büyükbabam vardı. O partiye Aslı'da gelmişti. Büyükbabam hiç istemese bile beni kıramamıştı.

 

Mutluydum...

10 yaşıma giriyordum ve annemin, babamın geri döneceğine inanıyordum. Ailemin yokluğundan şikayet etmiştim yıllarca.. Şimdi ise Amcam, abim hatta belki de kuzenlerim vardı ama ben yalnızdım.

 

10 yaşımda kalabalıktım.. 22 yaşımda ise daha bomboştum.

 

 

O günü hatırladım. 19.09.2009 yılıydı o fotoğrafı çekildiğimizde.. Şimdi ise 2022 yılındaydık.. Yılbaşını bile unutmuştum. Hangi maceranın peşindeyken yeni yıl gelmişti, hatırlayamadım..

 

Doğum günümü ise hatırlamamıştım bile.. Tüm özel günler de eski kalabalıklığım gibi silinip gitmişti..

 

İşte o an aklıma bir şey geldi.. Büyükbabam, "Bana bir şey olursa kasamın şifresi 19091999"demişti. Eskiden olsa bunu hiç önemsemezdim çünkü içinde para olduğunu düşünürdüm, geleceğim için..

 

Şimdi ise öyle değildi. Kafamın karışıklığını aydınlatacak veya silahların yerini söyleyecek bir ipucu olabilirdi..

 

 

Tek isteğim, silahların yerini bulmak ve suçluları polise teslim ettikten sonra çekip gitmekti.. Abim meselesi ise en zor olanıydı.. Umarım bu işten onu da kurtarabilirdim.

 

 

Dışarı çıktığımda Boran, Mert ile konuşuyordu. Beni görünce hepsi öksürmeye başladı. Bir şeyler çevirdiklerini anlamıştım ama bunu önemseyecek zamanım yoktu.

 

"Boran, merkezdeki eve gidebilir miyiz?"

 

" Tabii gidelim."

 

Arabalara bindiğimizde Mert ve Hakan'ın bizimle gelmediğini gördüm. " Onlar nereye gidiyorlar?"

 

" Cenaze işlemlerini halletmeye."

 

" Anladım."

 

Ne Boran konuştu, ne de ben.. Çünkü biliyorduk ki sessizlik bizi yenecekti. Konuşacak bir şey kalmamıştı.

 

Evin önüne geldiğinde durakladım. Apartman şeklinde ki evimiz çatıyı da sayarsak 3 katlıydı ve ben genellikle çatı katında olurdum. Aşağıda ise gizli bir bodrum katı vardı. Büyükbabam orada sürekli tamir edecek bir şeyler bulurdu. Dışı gri renkli binaya baktım. Sağlam gözüküyordu. Evimiz yandıktan sonra buraya gelmiştik ama diğer evimizi çok fazla hatırlamıyordum. Büyükbabam en başından beri tehdit alıyordu ve bu evi hiç bulamamışlardı.

 

 

Ayaklarım korksa da eve yürümek için adım attım. Boran'ın sesiyle irkildim. "Başladığımız yerdeyiz.."

 

" Başladığımız yerdeyiz Boran.."

 

Arkamı dönmeden konuştuğumda yürümeye devam ettim. Kilitli olan kapının anahtarı bende yoktu. Boran'ın yüzüne baktım.

 

"Tamam, tamam bu iş bende ama aramızda kalacak."

 

Anlamayan gözlerle ona baktığımda saçıma uzandı. Saçımda ki tel tokayı alıp ucunu kıvırdı. Kapıyı açacaktı.

 

" Mert'e teşekkür borçluyum çünkü bunu öğrenmeyi hiç istememiştim ve zorla öğretmişti. Yani bence Hakan daha iyi yapıyor ama şimdilik benimle idare edeceğiz."

 

Boran üzgün olduğumu biliyordu ve ne kadar kalabalık cümle varsa hepsini önüme döküyordu.

 

Yinede gülümsedim ona.. Babam, babasını öldürtmüş olsa da bırakmamıştı beni.. Bu acı bile içimde bir şeylerin sökülmesine neden olmuştu. Bir yandan ise Hala midem bulanıyordu ve nasıl geçeceğine dair hiç bir fikrim yoktu.

 

Tık sesini duyduğumda ise Boran'ın bakışıyla karşılaştım. İçeriyi işaret ediyordu. Yavaşça önünden yürüdüm. Onun ise silahını çıkardığını duydum. Temkinliydi.. Her zaman ki gibi.

 

İlk katlarda durmadan kendi odamın olduğu kata çıktım. Babaannem istemese de büyükbabam zorla odamın yanında ki odada kalmak istemişti. O yüzden çatı da ikimizinde yatak odası vardı.

 

Odama girmeden sağda kalan mutfağa baktım. Orada kahve içmeyi o kadar özlemiştim ki buraya gelmesem bu hissi anlayamazdım.

 

 

Eskiden buraya girdiğimde güvende hissederdim. Şimdi ise korkunç hissediyordum. Bu evin büyükbabamsız bir anlamı kalmamıştı. Duvarları gülen evin, tavanları solmuştu. Bu ev artık sıcak bir yuva değil buzdan bir ev olmuştu..

 

 

Boran konuşana kadar arkamda olduğunu görmemiştim. " Buraya neden geldik?"

 

" Büyükbabamın kasası burada. Şifresini söylemişti. Belki bir şeyler öğreniriz diye."

 

" Nerede olduğunu biliyor musun?"

 

"Hiç görmedim. Hiç de merak etmemiştim."

 

Büyükbabamın odasına girdiğimde perde hala açıktı.. " Aç perdeyi Ayşe Hanım.. Nefessiz kaldım." Büyükbabamdan sürekli bu cümleyi duyardım. Onun küçükken nefessiz bir yerde yaşadığını düşünmüştüm hep..

 

İçeriye girdiğimizde odayı aradık ama kasaya ait bir şey bulamamıştık. Boran'da farkında olacak ki, benden önce sordu.

 

" Başka odası var mı?"

 

"Alt katta Tamirat odası var ama oraya çok fazla inmezdi."

 

"Oraya bakalım istersen."dedi aklımı okurcasına.

 

Kafamı salladıktan sonra ikimizde aşağıya inmiştik. Odama girecek cesareti bulamamıştım çünkü tüm anılarım oradaydı. Eğer oraya girseydim eski Defne'yi özleyecektim ve bunun hiç sırası değildi.

 

Tamirat odasına indiğimizde L şeklinde ki ahşap masanın üstünde bir sürü eşya vardı. Demirden Makineler ve ne olduğunu anlamadığım hırdavatlar.

 

" Büyükbaban silah üretmeye buradan devam etmemiş değil mi? Şu malzemelere bak.."

 

"Yani, ben hiç merak etmemiştim. Onun hobisi olduğunu düşünmüştüm."

 

Tüm heryere baktıktan sonra ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum. O kadar çok araştırmıştık ki ikimizde yorulmuştuk ve olduğumuz yere çökmüştük. Sırtımız tuğla olan duvarda yaslıydı.

 

" Sanırsam burada değil Defne.."

 

"Büyükbabam burada olduğunu söylemişti."

 

 

Gözlerime bakarken Duvarda ki resmimi gördü ve ayağa kalktı.

 

" Ne yapıyorsun?"

 

"Eğer dedenle, dedem gerçek dostsa kafaları aynı çalışıyordur."

 

" Yani?"

 

" Yani.. Kasa duvarın içinde olabilir."

 

Boran Fotoğrafı indirdiğinde duvara yavaş yavaş vurmaya çalıştı. Bir yandanda bir hikaye anlatıyordu. " Küçükken babam oyuncak silah alırdı bana.. Dedemse hepsini saklardı. Mardin'de ki evimizin duvarlarının neredeyse çoğu gizli bölmelerle dolu. Benim oyuncak silahlarımla. Zaten pekte fazla sevmezdim silahları. Ali daha çok severdi."

 

İlk başta hiç bir şey olmasa da kare bir kutunun izi çıktı. Kutuyu yavaş yavaş çeken Boran'ın yanına ilerledim. Heyecanla içinden çıkana baktım. Kâğıt, anahtar ve kimlikler vardı.

 

Kimlikleri elime aldığımda büyükbabamın ve babaannemin resmiyle karşılaşmıştım. Kimliklerin üstünde yazan isim ise benim büyükbabamın ismi değildi. Behram yerine Fırat yazıyordu. Babaannemin ismi İse Ezda'ydı.

 

Fırat Dereli

Ezda Dereli

 

Altta kalan kimliklere baktığımda ise benim kimliğim vardı.. Fotoğrafsızdı. Çağla Dereli. Yıllarca sahte isim ve soyismi ile yaşamıştık. Son kimliği elime aldığımda ise fotoğrafsızdı. Abimin olmalıydı.. Mektupta yazan Baş harfleriyle uyumluydu .

 

Çağrı Dereli..

 

Tüm hayatının, hatta isminin bile yalan olduğunu anlasanız ne yapardınız?

 

Ben hiçbir şey yapamadım. Beni artık hiç bir şey şaşırtmıyordu. Gözlerimin dolduğunu gören Boran elime uzandı. " Bence Çağla hiç olmamış. Defne, sensin.. Ben Defne deyince başka birini hayal edemem mesela."

 

Ben hiç edemem Boran.. diyemedim.

 

Kutunun içinde ki kağıda baktım. Mektubu elime aldım.

 

Açmaya korkuyordum..

 

Okumaya korkuyordum..

 

 

Çağla ve Çağrı..

 

Bu mektubu bulduysanız, gerçek isminizi öğrenmişsiniz demektir ve ben bu Dünya'dan çoktan göçüp gitmişimdir..

 

Hiç üzülmeyin.. Ben bu Dünya'dan gittiğime hiç pişman olmayacağım çünkü ben bunu çoktan hakettim..

 

Çağla'ya destek oldum ama Çağrı'nın bana sinirli olduğunu biliyorum.. Affet beni çağrı.. Seni o zalimlerin elinden alamadım.

 

Annenizi korumayı çok istedim inanın bana.. Babanızın gözü dönmüştü. Sami'ye olan kıskançlığından kaçırdı annenizi.. Engelleyemedim. Onun hasta olduğunu biliyordum ama kabullenemedim.

 

Çağrı.. ölmediğini biliyorum oğlum.. Yıllarca sana mektuplar yazdım ve o mektupları alan sendin..

Biliyorum.

Neredesin? Ölmeden önce kokunu içime çektim mi bilmiyorum ama umarım iyisindir. Unutma ki, Babanın, seni ve anneni yaktığı evde bende yandım.. Defne'yi kurtaran babanın, seni bilerek kurtarmadığını biliyordum ama evlatlarıma toz konduramadım.

 

 

Boran'la tanıştığını biliyorum Defne.. Bugün seni eve o getirdi. Kaza yaptığını söyledi. Seni bir şeylerden koruyor belli. İlk gördüğümde inanamadım. Onu baban tuttu ama Boran gerçeklerin farkında değil. Baban onu kendi çıkarları için kandırıyor. Sana 6 yılını veren birinin gerçekleri umursamayacağından artık eminim. Seni, abini bulana denk ona emanet ediyorum. Bu mektubu yazmak için onun senin karşına çıkmasını bekledim çünkü sizin kaderiniz aynı yolda..

 

 

Yıllarca silah üretimi yaptım. Ruhsatlı silahlar ürettim. Mardin'de hatta Irak'ta ve doğu ülkelerinde meşhur oldum. Silahımı herkes almak istedi. Boran'ın dedesi Şahmer Kaya'yla birlikte daha büyük ve daha öldürücü silahlar ürettik.. En sonunda kabul edilmemesi mümkün olmayacak bir iş ve parayla geldiler kapımıza. Silahları Kuzey Irak'ta üretecektik ve bize haddi hesabı olmayan para vereceklerdi.

 

Gözümü boyadılar. Evler, Arabalar.. Lüks demek az kalıyor yanında..

 

Şahmer ve Ben fabrika sahibi olmuştuk. Bizim bulduğumuz icatla 3 kurşundan birini bomba atan silah üretmiştik. Adını da " Matem" koymuştuk bu silahların. Matem'in, masum insanların canını yakacağını bilmiyordum..

 

İlk başta her şey iyiydi. Daha sonra ise Şahmer'de, ben de sıkılmıştık. Ülkemize dönmemiz yasaktı ama ikimizde eşlerimizi özlemiştik. Neredeyse 5 yıl yaşadık orada. Ben sürekli babaannenize para yolluyordum. Konuşacak telefon felan bulamasak da ben onlara sürekli mektup yazıyordum ama o cevap yazmıyordu.

 

Gizlice konuşmak için Mardin'de bazı ağalara ulaştım. Ezda'yı yani babaannenizi çağırmalarını söyledim. Onlar da sağolsun yaptılar.

 

Ezda'nın sesini duyduğumda yüreğim titredi.. Bu özleme daha fazla katlanamazdım. Sonra Ezda, ben gittikten sonra çocuklarımızın olduğunu söyleyince iyice kor oldu yüreğim..

İkiz olmuş çocuklarımız..

İkisi de erkek.. Biri Sami, Diğeri Azad olmuş.

4 yaşına basmışlar bile..

Öyle heyecanlandım öyle heyecanlandım ki anlatamam..

 

 

Daha sonra Silahların teröristlere aktığını işittik Şahmer'le.. O günden sonra her ürettiğimiz silah, kalbimize saplandı. Ben ülkemi severim. Ne işim olur terörle diye yıllarca yedim bitirdim kendimi.. Şimdi ise onların elinde ki silahların çoğunu ben ürettim, biliyorum.

 

Kaçmak istedik Şahmer'le. Gençlikte her şey basit geliyor.

Basit geldi bize de..

Kaçtık kaçmasına da...

 

Sonrasında olacakları tahmin etmemiştik. Yıllarca tehdit ettiler bizi. Kaç kere evimizi yaktılar sayamadım. Şahmer'le ikimiz sahte rapor çıkardık. Alzeihmer raporu..

 

Unuttuğumuza inansınlar istedik. İnandılarda..

Bıraktılar peşimizi..

 

Daha sonra ise Sami'yi benden aldılar. Evladımı benden aldılar. Hiç benim çocuğum değilmiş gibi gösterdiler. Soy ismimi değiştirince komple ayrıldım oğlumdan.

 

Kurtaramadım onu.. Ben kaçtım. Azadı yakaladım ama onu almışlardı.

 

 

Kaçtıktan sonra hepimizin kimliğini değiştirdim. Fabrikadan aldığımız paraları ve kaçırdığımız tüm silahları ülkemize getirdik. Hepsini farklı farklı yerlere sakladık. Kolay olmadı ama en güvenilir böyle olacağını düşündük. Yıllarca sakladım ama o paralara hiç dokunmadım. Polis'e gitmeye cesaretim yoktu. Keşke gitseydim...Böyle daha çok acı çektim..

 

 

 

Sonra Azad büyüdü. Sami'den ses gelmedi. Yıllarca aradım ama bulamadım. Baban büyüdükten sonra doğduğum topraklara geri döndüm. Mardin'e.. Şahmer'le uzun süre aynı konakta kaldık. Hasan'la, Azad arkadaş oldular.

 

Azad, o yaşta bile deli dolu bir çocuktu. Sürekli bir şeyleri çalıyordu ve dürüst değildi. Biliyordum.. Yine de sesimi çıkarmıyordum. Hasan'da farkındaydı ama kardeşi gibi görüyordu bizim oğlanı. Birlikte büyüdüler. Aynı okullara gittiler. Bir gün duydum ki Hasan, aşık olmuş. Sınıf arkadaşıymış. Aynı kıza bizim oğlanda aşık olmuş.. Az çok oğlumu tanıyordum. Elde edemeyeceği şeyleri zorla kaçırıyordu. Hırsız gibi çalıyordu. Aynısını kıza da yapmaya çalışmış. Kızı günlerce kömürlükte tutmuş. İnanamadım. Çıkardım kızı oradan.. Çıkardım ama kız çoktan delirmişti.. Kafayı yemişti ama yinede Hasan, vazgeçmedi ondan.. Evlendiler hatta. Sonra ise Azad'ıda alıp çıkıp gittim o evden.. Onlar hiç bir zaman bizim oğlanın yaptığını bilmediler.. Çok utandım.. Sakladım her şeyi dostumdan.

 

Daha sonra ise kazandığımız helal paraları bizim oğlanlar belli bir yaşa gelince onlara verdik Şahmer'le..

 

Ortak şirket açtılar. Güzelde ilerliyordu. Sonra bir adamla tanıştıklarını söylediler. Sürekli namından bahsediyorlardı ama ismini, soy ismini demediler bana. Öğrendiğimde ise kendi oğlum Sami olduğunu anlamak zor olmadı. Bana karşı, benim oğlumu kullanacaklardı. Yıllarca onu kötü şeylerin içinde yetiştirmişlerdi ve silahların yerini öğrenmek için bizim oğlanların içine bilerek göndermişlerdi..

 

 

İlk başta Hasan, Sami ve Azad iyi dostlardı. Ben korkmaya başlamıştım çünkü Sami, evimizin içine kadar giriyordu..

 

Özlemiştim oğlumu ama onu yönetenler başkaydı, kötü adamlardı ve niyetleri belliydi..

 

Silahlar..

 

 

Gerçekleri söyleyemedim..

Söylersem bir daha gelmezdi.. Sesimi çıkaramadım.

 

Sami'nin bizim oğlanlarla tanışması elbette tesadüf değildi ama Sami'nin benden ve Azad'ın ailesi olduğundan haberi olmadığını en baştan biliyordum. Onu yetiştirenler benim elimdekini almak için göndermişlerdi.

 

Masum işlerine devam ettirdiklerini düşünmüştüm. Ta ki Hasan gelip her şeyi anlatana kadar. Böyle bir işe devam etmek istemediğini söyledi bana.

 

Sami, tehdit etmiş Hasan'ı. Elinde, ellerinde ne varsa almış bunların. Mecbur bırakmış kendisine. Silah kaçakçılığı, gizli boks maçları, mafya ve uyuşturucu felan her şey var. Hasan'ın en son bahsettiği şey ise Azad'ında, Sami'ninde aynı kadına aşık olduğu..

Ruşa'ya..

 

İşte o an yandı yine yüreğim...

Oğlum yine aynı şeyi yapacaktı ama bu sefer öz kardeşine. Ne yapacağımı bilemedim. Azad'ı kaçırttırdım çare olmadı. Ruşa'ya para verdim kaçsın diye, Sami'yi bırakmadı. En sonunda Azad bulmuştu Ruşa'yı.. Her şeyi elde etme hastalığı olduğu gibi Ruşa'yı da zorla almıştı.

 

Ruşa'yı amcasının oğluna vereceklermiş, Bizim Azad'da, seni Sami'ye götüreceğim diyip kandırmış kızı. Sonra ise kaçtılar. Bir süre ortalıkta görünmediler. Sami'yle tüm ortaklığı bozmuşlar. Hasan'la ortak olduk bizde. Azad ve Sami'yi durdurmak için bir sürü planlarına çomak soktuk. Bu sırada Çağla Ve çağrı doğmuş Milas'ta. Bir süre sonra Azad geri geldi. Ruşa'da vardı. Elimi öptüler. Çocuklarını gösterdiler. Ruşa çok akıllı biriydi. Azad'ı da hiç sevmedi. Gönlü Sami'deydi. Kaçmak istemiş bir gün. Sami'nin evine.. Kaçmış da..

 

Azad, Sami'yi önemli bir iş var deyip dışarı çağırmış. Daha sonra ise olanlar olmuş..

 

Azad'ın gözü dönmüş. İhaneti kabul edememiş. Anneninde, Çağrı'nın da ellerini bağlamış daha sonra ise ateşe vermiş oraları.

 

İlk başta Çağrı'dan ne istediğini anlamamıştım. Meğerse Hasan, küçüklükten aşılamış çocuğu. Baban kötü işler yapıyor. Onları bulmalıyız felan diye. Çağrı'nın her şeyi bildiğini öğrenince onu da yakmak istemiş Azad.. Çağrı o evden kurtuldu biliyordum. Hissediyordum..

 

Yürek işte..

 

Benim yüreğim kor oldu evlatlarım. Azad'ın sizi yaktığı o evde, ben de yandım.

 

Hasan'la her şeyi konuşacağımız gün vardı. Beni arayıp, "bu iş bitti Behram amca.. Hepsini yakalayacağım." dediği gün bir daha konuşamadık. Bunu söylemek yüreğime ağır geliyor ama Azad vurdurdu onu da sanırsam..

 

Hasan'ın; Defne'yi korumak için Boran'ı tembihlediğini elbette biliyordum. Hasan bütün hayatını bize harcadı. Ona çok şey borçluyum.

 

 

Daha sonra Sami'nin, Çağla'yı koz olarak kullanmaması için adını değiştirdim. Defne yaptım.. Annesi ona Defne diye seslenirdi çünkü. Hiçbir zaman. Çağla demedi. Bir nedeni var mıdır bilmem.

 

Silahların yerini burada bile söyleyemem..

Sizden beklediğim orayı kendiniz bulmanız..

2 şifre var. Birisini Defne biliyor. Diğerini ise ben bile bilmiyorum.. Şahmer sakladı ve onu nasıl anlayabilirsiniz inanın bende bilmiyorum..

 

Burada iş biraz Boran'a düşüyor..

 

Azad ve Sami yıllardır bu silahların peşinde. Ben koruyacağım kadar korudum. Sıra sizde. Gerekli yerlere verin o silahları. Kötü adamların eline geçmeden toplayın hepsini. Daha fazla masum insan ölmesin bizim yüzümüzden..

 

 

Unutmadan.. Beni bağ evimin toprağına gömün.. O kadar kazandığım parayı yüreğimi kabarta kabarta harcayamadım. Orası benim o parayla yaptırdığım cehennemim.. Huzur içinde yatamayacağımı biliyorum. Allah günahlarımı affeylesin.

 

Babaannenizin ben ölürsem diye göndereceğim adresleri var. Onu tembihledim. İşler düzelene kadar, düzenini bozmayın. O güvende.

 

 

Af dilemeye yüzüm yok ama bu duruma gelmemiz benim hırslarım yüzünden.. Beni hepiniz affedin.. Hakınızı helal edin. Hepinizin hayatını mahvettim..

 

 

 

 

Sizi çok seven Dedeniz Fırat Dereli

 

 

Mektubun sonunda bile büyükbabamın ne kadar üzgün olduğunu anlamıştım. Küçükken ona neden dede değil de büyükbaba diye seslendiğimi sorduğunda " Büyükbabalar gerçek babalara denir. Dedeler işte sahte babalara." Demiştim. Kendini dede yerine koymuştu çünkü babalığı kendisine layık görmemişti.

 

 

 

Boran gözlerinde ki yaşları silip önüne baktı.

 

" Biz doğmadan çizmişler kaderimizi.."

 

Ben ise hala inanamıyordum. "Tüm bunlar..

Çok fazla..

Ben hiç bir şeyi birleştiremiyorum. Kafam çok karıştı."

 

" Her şey ortada Defne.. Yıllarca beni tehdit etmeleri şifreyi bildiğimi sandıklarından ötürü.. Seni de bu yüzden kaçırmak istiyorlardı işte. Azad ve Sami birbirlerine gövde gösterisi yapıp silahları arıyorlar."

 

 

"Ama büyükbabamın silahları ürettiğini biliyorlar mı?"

 

"Bence başta bilmiyorlardı ama şimdi biliyorlar."

 

" Ne yapacağız Boran?"

 

" İlk önce abine öğrendiğimiz her şeyi bildirmemiz gerekiyor."

 

"Gerekiyor ama Nasıl?"

 

" Defne abin yıllarca büyükbabanla nasıl iletişim kurmuş?"

 

Ufak bir düşünmeden sonra bulmak zor olmamıştı. "Mezarında.."

 

" Aynen öyle.. Bizde onun mezarına mektup bırakacağız."

 

" Ya işe yaramazsa.."

 

" Başka bir yol buluruz."

 

Aklıma gelen şeyle durakladım. " Şifreyi sen biliyor musun?"

 

" Defne.. Ben gerçekten bilmiyorum.. Yani dedem çok gizli kapaklı bir adamdı ama bana böyle ısrarlı şekilde anlattığı bir şifre yoktu."

 

" İyi düşünmen gerekiyor."

 

" Mardin'e gitsem iyi olacak. Ancak orada düşünebilirim."

 

 

Ayağa kalktığımızda içimde merak ettiğim o soruyu sormak zor gelmişti. Boran'a annesiyle ilgili ne zaman soru sorsam geçiştiriyordu. Geçmişle ilgili ona soru soralım dediğimde ise sinirlenmişti. Çünkü annesinin akli dengesi yerinde değildi..

Benim babam yüzünden..

Benim babam onu kaçırmıştı ve o hale getirmişti. Hasan Kaya ise aşkından vazgeçmemişti. Delirse bile..

 

Boran'ın dışarı çıktığını görsem bile ben çıkamadım. Düşüncelerim beni olduğum yere saplamıştı.

 

Boran'ın tüm bu olanlara rağmen yanımda kalması şansımdı. Kendimi suçlu hissediyordum.. Suçluluğumu bir şekilde geçiştirsem de borçlu hissediyordum. Her şeye rağmen dimdik ayakta duran Boran'a karşın, sürekli ağlayan bir Defne vardı.. Yada Çağla..

 

İsmimin bile sahte olduğuna hala inanamıyordum. Tüm bunların büyükbabamın yanlışından ve hırslarından gelmesine ise hiç inanamıyordum. Ben bir şekilde yaşamayı başarmıştım ama abimin ne şartlar altında yaşadığını düşünmek beni gerçekten korkutuyordu. Babam nasıl olurda ona hiç acımamıştı?

 

Evden çıkıp kapıyı kapattığımda, Boran arabada telefonuyla uğraşıyordu. Benim bindiğimi farkettiğinde ise kaşlarını çattı.

 

" Cenazeye başlanması gerekiyormuş. İstiyorsan yarına da alabiliriz."

 

"Beklemeye gerek yok."

 

Boran kafasını sallayıp telefonuna tekrar dönmüştü.

 

Yolda ilerlerken Boran'ın düşüncelerini çok merak ediyordum. Ona ne soracağımı ise bilmiyordum. Ne sorulurdu ki böyle konularda?

 

Neyse ki ben sormadan Boran konuşmaya başlamıştı. "Hayır Defne.. O aklından geçenleri sil. Babanın yaptıklarını sana ödetmeyeceğim."

 

"Ben.. Ben böyle bir şey söylemedim."

 

" Böyle düşündüğünü biliyorum."

 

Açık konuşuyordu. Bende açık olacaktım.

"Pekala. Hiç kızmayacak mısın bana? Babanın ve tüm yaşadıklarının sebebi olarak görmeyecek misin?"

 

" Eğer babanın kızı Çağla olsaydın, belki ama sen Defne'sin.. Benim Defnem."

 

 

" Boran ben.. Ben bir gün sevgimizin bu ilişkiye yetmeyeceğini düşünüyorum."

 

Boran ani fren yaptığında ikimizde ön camdan dışarı fırlayacağız diye ödüm kopmuştu.

 

" Defne.. Bir daha böyle bir şey deme çünkü ben hiç bir zaman sana baktığımda bana yapılan kötülükleri hatırlamıyorum. Sen benim masum yanımsın ama eğer karşında sürekli bunları konuşan, aşkı unutan bir adam görmek istersen de ona da yok demem. Bu kadar olayın içinde seni sevmeye çalışıyorum. Bunun anlamını düşündün mü hiç?"

 

 

" Ben aramızda ki bu bağın bozulmasını istemiyorum."

 

" Eğer sen de ben de istemezsek bozulmaz. Bunlar geçecek.. Emin ol biz baş başa kalacağız."

 

Boran, gözlerimin içine baktığında yine umut dolmuştum. Büyükbabamın cenazesine gidiyordum ama o bana hayallerden bahsediyordu. Yine de ona gülümsemek istedim..

 

Çok zor olsa bile..

Gülümsediğimde buzdan yapılmış olan yanaklarının yumuşadığını gördüm.

 

" Ne zaman normal insanlar gibi sinemaya gideriz? Veya evde birlikte yemek yaparız? Veya ne zaman klübe gidip dans ederiz?"

 

" Çok uzak Değil Defne.. İyileşeceğiz. Hemde birlikte."

 

Boran arabayı sürdüğünde mektubu binlerce kez okumuştum. Büyükbabamın el yazısı..

 

Asla unutamazdım. Hafif eğik ve kalemi bastırarak yazardı. Bunu yazmak için Boran'ın; beni, Atlas'tan koruyup eve getirdiği günü seçmişti. Çünkü günün birinde beni koruyan o kişinin Boran olacağını biliyordu.

 

Kim ne derse desin, bunun adı kaderdi. Onu daha ilk gördüğüm gün hissetmiştim bu olacakları. Gözlerinde ki o Opia hissi doyumsuz gelmişti bana..

Doymamıştım. İlk cümlesini hatırlıyordum..

Bunca olaydan sonra bile. "Adım Boran."

 

Kucağında uyuyakalmıştım ve babaanneme kaza yaptığımı söylemişti. O zamanlar ne kadar basitti her şey.. Dışarıda ne yaşarsam yaşayayım eve gelip resim çiziyordum, gülümsüyordum büyükbabama ve ne olursa olsun sofrayı topluyordum.

 

Günlük rutinlerimi bile özleme derecesindeydim..

 

 

Büyükbabamın bağ evini gördüğümde kalabalığa inanmadım. Arabadan inerken bu kadar tanışımız olduğunu gerçekten düşünmemiştim.

 

" Boran bu insanlar kim?"

 

" Behram dede, çok sevilen bir insandı. Sabah ezanında Mert, selasını verdirmiş Mardin'de. Duyan gelmiş."

 

"Ben bu telaşta unutmuşum. Mert'e bir teşekkür borçluyum."

 

" Sonra halledersin. Hadi girelim."

 

İçeri girdiğimde arka bahçede bir sürü insan vardı. Bu evi hiç kalabalık görmediğimden tuhaf hissetmiştim. Babannemin odasına girip tülbent aldığımda ise aynada ki yansımamda takılıp kalmıştım. Ağlamaktan gözleri şişmiş, saçlarını günlerdir taramayan, üstünde hala yırtık kıyafetleri olan bir Defne vardı.

 

 

Kıyafetim ıslansa dünyayı yakardım ben.. Şimdi ise yırtık tişörtle günlerdir dolanıyordum. Bir ara Boran üstüme kendi ceketini atmıştı. Mart ayındaydık ve Türkiye, Yunanistan kadar sıcak değildi. Ondan beri de bu siyah deri ceket üstümdeydi.

 

Babaannemin odasında ki banyoda yüzümü yıkadım ve üstüme bir kazak geçirmek için dolabı açtım. Elime ilk ne gelirse giymiştim.

 

Kapı tıkladığında ise kim olduğuna bakmak için kapıya eğildim. Araladığımda Boran'ı gördüm.

 

" Uzun zamandır odadan çıkmayınca, bir şey oldu sandım."

 

" Yok, yüzümü yıkadım."

 

"İyi yapmışsın ama bir şeyi unutmuşsun."

 

İçeriye girip kapıyı örttüğünde aynanın önünde ki tarağı alıp beni arkama döndürdü.

 

"Saçlarını taramayı.."

 

Ben konuşmayınca o konuşmaya devam etmişti.

 

" Annem.. Çok fazla saçını taramaz.. Unutur mu yoksa aklına mı gelmez bilmem ama hep babama taratırdı. Elinde tarağıyla saatlerce babamın işten gelmesini beklerdi."

 

Bunun ona ne kadar ağır geldiğini ses tonundan hissetmiştim.

Devam etti.

 

"Babama, annemin saçını ben tararım dediğimde 'Onun istediği şey saçını taraman değil oğlum.. Onun istediği sevgi.' Derdi."

 

Bir yandan saçlarımı tarıyordu. Bir yandan ise konuşmaya devam ediyordu. "Babam öldükten sonra annem saçlarını hiç taratmadı. Her sene birbirine dolaşan saçları, annemi uyutup kestirdik. Uyandığında ise babam geldi sandı. Saçlarına dokunup onunla o anı yaşamış gibi mutlu oldu. Onu öyle gördüğüm an tükendim ben Defne."

 

Boran Kaya'yı aylardır tanıyordum ve beni ilk defa acılarıyla tanıştırıyordu.. "Ben bu Dünya'dan gitsem bile, sana sevgi veremeyeceğimi düşünme olur mu?" Ellerime uzandı. " Ellerinle her taradığında benim ellerimmiş gibi hisset çünkü ben senin tam kalbindeyim Defne.."

 

" Anneni çok iyi anlıyorum.. Seni kaybetmeyi düşünmek bile bana bu kadar kötü hissettiriyorsa, Kaybettiğimi bilmek neler hissettirir anlatamam."

 

 

Saçlarımı taramayı bıraktı. "Ya hiç aşık olmasaydık? Ya hiç tanımasaydık birbirimizi? Ben babamın görevini üstüme alınmasaydım da başkasına verseydim?"

 

"Yine arar bulur aşık olurdum sana Boran.."

 

" İşte ben de onu diyorum.. Aşkın sadece benim yanımdayken aşk olmasın.. Ben yokkende aşkını, ben varmışım gibi yaşa olur mu?"

 

Dönüp sarılmıştım. " Boran gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?"

 

"Seni bırakıp gitmeyi hiç bir zaman düşünmedim."

 

" O zaman şimdi sus. Birini daha kaybetmek istemiyorum."

 

Boran sustu. Bende ellerimi ondan çözdüm. Saçlarımın üstüne Tülbenti attığımda ikimizde dışarıya çıktık. Bir sürü tanımadığım insanlar baş sağlığı diledi. Hepsi bahçede ağırlanıyordu. İçeriye kimseyi almamışlardı. Mutfakta ise Sultan ablayı gördüğümde gülümsedim. O gerçekten iyi bir kadındı ve Boran neredeyse o da arkasından geliyordu. Ailesi nerede kalıyordu acaba?

 

 

Dışarıda otururken Mert bir yanımda, Boran ise diğer yanımdaydı. Tüm misafirler aralarında konuşuyordu ve sürekli benim yanıma geliyorlardı.

 

Hakan'ı göremeyince Boran'a sordum. "Merak etme Beril biraz rahatsızlanmış onu kontrol edip gelecek." Demişti. Telefonumdan bir ara Beril'i arasam iyi olacaktı.

 

 

Mert'e baktığımda ise iyice gergin duruyordu. Onu üzecek bir haber mi almıştı?

 

" İyi misin?" Dediğimde ise sorduğumu bile fark etmemişti.

 

Israrla bir kaç kez daha sorduğumda Boran'ın, Mert diye seslenmesine ayılmıştı. "Efendim?"

 

" Defne sesleniyor lan."

 

" Mert, iyi misin?" Dedim sessizce.

 

" İyiyim. Önemli bir şey yok."

 

" Evine git istersen. Dinlen biraz."

 

" Yok sağolun Defne Hanım."

 

" Mert, Bir daha bana Defne Hanım dersen Boran'ın hemen cebinde ki silahı kafana dayarım. Yapmışlığım var hatırlarsan."

 

Boran güldü. " Yapar, ben inanıyorum."

 

Mert ise durgundu. " Tamam Defne Hanım. Yani Defne."

 

Mert'e bakıp önüme döndükten sonra etrafa bakmıştım. Her yer kalabalıktı ve bahçede ki toprak eşiliyordu. Oraya dönüp baktığımda ise midemin yine bulandığını hissetmiştim. Hızlıca kalkıp içeri girdikten sonra babannemin odasında ki duşa kendimi zor atmıştım. İçimde hiçbir şey olmamasına rağmen çıkarmaya ve böğürmeye devam ediyordum.

 

Nefes alamadığım bir noktada durmuştum. Ellerimi ve yüzümü yıkadığımda ise banyo taşlarında oturup ağlamaya başlamıştım.

 

Telefonuma bir mesaj geldiğinde cebimden çıkarmıştım. O mesajın geldiğini görmem ise şanstı. Çünkü bir sürü cevapsız çağrı ve mesaj vardı. Yabancı numaranın üstünde ki mesaja tıkladığımda ise gördüklerime inanmadım..

 

 

 

.....

 

 

 

Olanları ne ben kaldırabiliyordum, ne de midem. Şu an ne yaşadığımın farkında bile değildim. Büyükbabam ölmüştü, bilinmeyen bir numaradan gelen mesaj ne yapmam gerektiğini söylüyordu ve birazdan hiç sevmediğim bir manzarayla karşılaşacaktım..

 

 

Ellerim yüzümde, ağlamalarım yavaşlarken kapı sesi işittim. Ayaklarımı kendime çekip cenin pozisyonuna geçtim. Ellerimi ise ayaklarıma sarmıştım.

 

Kapıdan giren Boran'dı. Elinde Fincan vardı ve üstünden sıcak duman çıkıyordu. Beni görünce yine kaşlarını çatmıştı.

 

"İyi misin?"

 

"100 defa soracaksın değil mi?"

 

" Evet.. Hadi sıcak ıhlamur yaptım sana. İç biraz."

 

" İstemiyorum."

 

" Defne, neredeyse 2 gündür hiçbirşey yemedin ve miden bulanıyor. Bu normal değil."

 

 

Sessizlik çöktükten sonra söylediğim ilk cümlenin konuyla alakası yoktu.

 

"Büyükbabam, abimi göremedi."

 

" Ama seni abine bıraktı."

 

" O gözü açık öldü."

 

" Onun yarım kalan hikayesini sen tamamlayacaksın Defne."

 

" Kendimi o kadar güçlü hissetmiyorum."

 

" Hissedeceksin. Bizim için.. Annen için, abin için. Hadi iç bunu."

 

Daha fazla direnmeyip çayı içmiştim. Ayağa kalkıp beni yatağa oturttuğunda sıcak çayın iyi geldiğini hissetmiştim.

 

Dışarı bakıp kazılan toprağın olduğu alanı gösterdim. " Ne zaman başlıyor?"

 

" İkindi namazı bekleniyor."

 

" Anladım."

 

" Eğer dayanamayacaksan gidebiliriz. Mert her şeyi halleder."

 

"Yok ben.. Ben büyükbabamın yanında olmak istiyorum."

 

Boran'ın telefonu çaldığında pantolonun cebinden telefonunu çıkarmıştı. Kaşlarını yine çatmış, esmer yüzü gerilmişti. Gözlerinin ne kadar çekik olduğunu şimdi görüyordum. Onu incelemeyi bile özlemiştim.

 

Bir insan yanında ki insanı özleyebilir miydi?

 

O, ise benim onun Dünyasında gezindiğimden bir haber telefonla konuşuyordu.

 

" Efendim..

Ne?..

Ne yüzle gelmişler lan?..

Oyala orada.. Ben geliyorum."

 

Telefonu kapattığında ne olduğunu anlamak için fincanı bırakmıştım.

 

" Ne oldu Boran?"

 

" Azad'la, Sami.. Buraya gelmişler."

 

"Neredeler?" Şaşırmamıştım. Çünkü onları bekliyordum.

 

" Defne, Mert'e sadece başsağlığı dileyip gideceklerini söylemişler. Ben şimdi gidip defolmalarını söyleyeceğim!"

 

Boran arkasını dönüp gidecekken durdurdum.

" Boran.. Dur."

 

" Ne? Ne duru Defne? O Sami denen şerefsiz büyükbabanın ölmesine neden oldu. Baban ise onları hiç önemsemedi."

 

"Büyükbabam olsaydı evlatlarını burada isterdi."

 

" Defne.. Onları burada görmeye hazır değilim."

 

" Bende değilim Boran."

 

" O zaman büyükbabanın katillerinin burada ne işi var Defne!?"

 

" Ve babanın katilleri.. Annenin sebebi.."

 

" Ben öyle bir şey demedim."

 

"İçinde sakladıklarını tutma Boran! Onlara karşı nefret içinde olduğunu biliyorum. Senin amacın ne?"

 

" Defne.. Bunları sonra konuşacağız."

 

" Hayır Boran. Şimdi konuşacağız!"

 

" Defne.. Bak hiç sırası değil."

 

" Onları öldürme planın olduğunu bana ne zaman söyleyecektin Boran?! Bu işte beraber olduğumuzu sanıyordum!"

 

" Defne, senin meselen ayrı! Benim meselem çok ayrı!"

 

" Hayır Boran! İkiside aynı mesele! Söylesene, yarın onlara pusu kurduğunu söylesene bana!"

 

" Sen.. Nereden biliyorsun?"

 

 

Telefonu elimde tuttuğumda, odaya girdiğimde gelen mesajı Boran'a gösterdim. Bu mesaj abimden gelmişti.

 

*Bilinmeyen Numara

Üzgün olduğunu biliyorum. Bugün yanında olacağım sen farketmesen de.. Büyükbabamızla hiç vakit geçirmesem de onun öldüğüne gerçekten üzüldüm. Ona daha soracağım çok hesap vardı. Gönlümü alması gereken çok zaman lazımdı bize..

Bu arada haberin var mı bilmiyorum ama Boran, yarın bizimkileri çağırmış. Azad ve Sami'yi. Silahların yerini söyleyecekmiş. Ne yapmak istediğini az çok anlıyorsun değil mi? Onları pusuya düşürüp öldürmek istiyor.

Bu meseleye onu daha fazla karıştırmamalıyız Defne. Bu planı bozmasına sadece sen engel olabilirsin.

(14;47)

*Bilinmeyen Numara

Bu arada az sonra Sami, Azad ve Camiadaki adamların bir çoğu oraya gelecek. Cenazeye. Onları kovma. Oradaki yüz ifadelerini görmek istiyorum. Onlar sayesinde bende oralarda biryerler de olacağım.

Başımız sağolsun Defne."

(14:52)

 

Boran mesajı okuduğunda ise olduğu yerde donup kalmıştı.

 

" Defne.. Bugün değil belki yarın da değil ama intikamımı alacağım."

 

" Boran.. Bu işi birlikte çözeceğiz. Bana söz verdin."

 

"Defne.. Ben annemi her gördüğümde onu bu hale getirenlerden intikam alacağıma söz verdim! Babamı öldürenlerden intikam alacağıma söz verdim! Bu acıyı anlıyor musun sen?"

 

" Anlıyorum ama onlara onlar gibi karşılık verme. Benim için. Bu olaylardan kaçmak için en doğru olanı yapalım. Lütfen Boran.. Sen gidersen benim kimsem kalmaz.."

 

" Defne.. Ben bu yükü artık taşıyamam."

 

" Boran.."

 

" Neyse Defne.." Gözyaşını siliyordu. Onu ağlarken görmek benim içinde çok zordu. "Dışarı çıkalım sonra konuşuruz."

 

" Boran, Söz ver bana."

 

" Defne, söz veremem anla beni."

 

Hiç bir şey söylemeden kapıyı çarpıp çıkan Boran'a baktım. Haklıydı. Diyecek hiçbir sözüm kalmamıştı.

 

Arkasından dışarı çıktığımda ise onları görmüştüm.

 

Babam Azad Yılmaz'ı..

 

Amcam Sami Dereli'yi..

 

Ve kuzenim Güney Dereli'yi..

 

 

 

 

 

 

-Bölüm Sonu-

Bölüm : 14.01.2025 10:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...