
Bölüm şarkısı~Pera/Sevdiğim Kadın
33.BÖLÜM
PARILTI
Silah sesinin geldiği yöne baktığımda ise rahatlamalı mıydım, yoksa daha mı çok korkmalıydım bilememiştim.
Boran'la göz göze geldiğimizde neler olduğunu anlamış gibi birlikte ayağa kalkıp koşmaya başlamıştık. Silah sesinin geldiği yöne doğru koştuğumuzda yaşlı bir teyzeyle karşılaşmıştık.
Elinde silah olan bir teyze..
Boran silah seslerinin arasında bağırmaya çalışsa da nafileydi. Teyze sadece bağırıyor ve silah sıkıyordu.
" Teyze.. Teyze sakin ol bak.. Ver o silahı bana.. Hadi teyzem.. Hadi ver bana o silahı."
Boran'ın sesini duymuş olacak ki gözlüklerinden aşağıya doğru bize bakış atmıştı. " Rasim.. sen misin evladım? O Selma'yı kaçırdım deme bana vallaha vururum seni."
" Teyzeciğim Selm.."
" Lan köpek.. Annene teyze mi diyorsun? Bunlar hep Selma'nın doldurmaları değil mi? Ben anlarım.. Oyyy oğlum bana teyze diyor.. Oğlum beni annesi saymıyor.."
Boran, teyze diyecekken onu dürtmüştüm. "Estagfurullah yani ben.."
Elinde silah olan teyze gözlüklerini yukarı kaldırıp bana baktığında silahı bana doğrultmuştu. Korkudan ellerimi kaldırdığımda Boran'da bana yaklaşmıştı.
" Selma sen misin yoksa? Sana oğlumun peşini bırak demedim mi ben? Köylerden buraya kaçtık. Yine bırakmadın peşimizi. Oyyy sümüklü Perihan'ın kızından gelin mi olur bana oyyy.."
Boran korkmuş olacak ki benim önüme atlamıştı. "Anne.. Bak beni dinle."
" Seni de vururum bak Rasim. Bu kızı alma demedim mi?"
" Anne bak o selma değil."
Kadın şaşırmış gibi silahı indirmişti. "Nasıl değil? Kim o zaman?"
"Iıı şey. Bu benim yeni sevgilim, Ayşe."
Boran'a ne diyorsun sen diye baktığımda kaşlarını eğip ne yapayım der gibi bakmıştı.
" Selma'dan vaz mı geçtin yani? Oyy güzel kızım hoşgeldin. Kusura bakma benim kafa bazen gidiyor. Ee içeri geçin öyleyse. Ne duruyorsunuz dışarıda?"
Rahatlamış gibi nefes aldığımda Boran'ında aynı nefesi verdiğini görmüştüm. Kadın resmen beni gelini sanıyordu. Yanıma yaklaşıp elimi tuttuğunda korkudan resmen titremiştim. Elinde ki silahı alan Boran'a baktım. Her şey yolunda der gibi bakıyordu. İçeri girdiğimizde küçük bir oda ve mutfakla karşılaşmıştık. Konteyner evde kalıyorlardı.
" Ee Ayşe.. Hadi bize bir çay koy bakem. Gelinimin ellerinden çay içem."
Teyzeye baktığımda yerine oturmuş, eline tesbihini almıştı. Ne çok uzun, ne de çok kısa olan boyu koltuğun üstünde kısacık görünüyordu. Kınalı saçları eşarbının altından gözüküyordu. Gözlükleri vardı ve az önce uykudan yeni uyandığını gösterir derecede yamulmuştu. Gözlerinin altından da bana bakıyordu. " Rasim, sende çıkar ceketini."
" Yani, evet tamam."
Boran şaşkındı ve bu şaşkın hali hoşuma gitmişti ve ufaktan kıkırdamıştım. Koskoca aşiret ağası Boran Kaya.. Hakan'ın deyimiyle 'aşiretin gülü.' Şu an birine iyilik yapmak için rol yapıyordu.
Güldüğümü gören teyze kızmıştı. " Ne gülüyorsun kız? Çay koy demedim mi?"
"Kusura bakmayın Teyzeciğim. Ben gidem çay koyem o zaman."
Teyzenin şivesiyle konuştuğumda Boran şaşırmış gibi bana bakmıştı.
Mutfağa ilerlediğimde çay malzemelerini bulup işimi hallettikten sonra çayları koymuştum. Tepsiye düzüp içeri getirdiğimde ilk önce teyzeye vermiştim. "Ayşe. Kızım senin bu saatte burada ne işin vardı?"
Tepsiyi masaya bıraktıktan sonra bende oturmuştum. " Çok güzel soru teyzeciğim. Şimdi şöyle oldu. Iııı...Şey oldu."
" Ney oldu?"
" Bora.. Ay yani Rasim anlatsın teyze. O daha iyi anlatır."
Boran yapma der gibi baksada topu ona atmıştım. Teyze de dönüp ona bakmıştı.
" Şimdi şöyle oldu. Iıı.."
"Hı? Ne oldu anlatsana be oğul."
Boran ne anlatacağımı bilememiş gibi kafasını kaşıdı. " Ayşe evinin anahtarını unutmuş."
"Ee?"
" Ayşe'de beni aradı. Bende gittim aldım onu." Boran sahte bir gülüş atıp devam etti. " Aynen.. Aynen böyle oldu."
"Her anahtarını unuttuğunda buraya mı getireceksin kızı? İstesene babasından."
" Tabii. En yakın zamanda isteyeceğim."
Boran'ın bu haline gülmemek elde değildi. Ne gülüyorsun diye baktığında daha çok gülmüştüm. "Rasim!"
" Efendim?"
" Yarın ilk iş gidiyoruz sana Ayşe'yi istiyoruz. Tamam mı oğlum?"
" Tamam yani olur."
Boran sıkıntıyla cevap veriyordu ve yalan söylerken resmen zorlanıyordu.
Bir süre sonra Teyzenin uyuduğunu gördüğümde Boran'ın yanına gitmiştim. Telefonunu bırakıp beni sıkıca sarmadan önce kokumu içine çekmişti. Teyze arada uyanıyor bir şeyler söyleyip tekrar uyuyordu ama ne söylediği anlaşılmıyordu.
" Boran? Biz burada ne yapıyoruz?"
" Bilmiyorum ki.. Olaylar nasıl buraya geldi hiç anlamadım."
"Bence çok normal bir gündü."
" Öyle mi dersin?"
" Bence öyle." Gülümsediğimde o da gülümsemişti.
" Hep böyle gül olur mu? Sen gülünce her şey çok daha çekilir oluyor."
" Güldürenim sen olmazsan, biraz zor görünüyor."
" Öyle mi Defne Hanım?"
" Öyle Boran Bey.."
"Diyorum ki.. Dönme dolapta yarım kalan şeyi burada mı tamamlasak?"
Güldüm ama hemen toparlandım. "Boran saçmalama. Bu kadın öldürür bizi."
"Umrumda mı? Sen yeter ki beni öp be güzelim."
Boran gülümseyip sıkıca sardığında ise gülüşlerimin sesi yükselmişti ve teyzenin uyanmasını sağlamıştım.
" Kimsiniz siz? Rasiiimm! Neredesin oğlum? Ananı kaçırıyorlarrrrrr."
Boran ayağa kalkıp ellerini kaldırdığında konuşmanın nafile olduğunu anlamamış gibi laf anlatmaya çalışıyordu. " Hayır teyzeciğim.. Bak biraz önce buradaydık ya biz. Hatırlamadın mı?"
Teyze eline ne geçerse bize atıyordu. Kendimizi korusakta bir süre sonra neredeyse imkansız hale gelmişti. Kafamı kaldırdığımda sürahinin gözümün üstüne doğru geldiğini gördüğüm. Durdurmaya çalışsam da engel olamamıştım. Başımdan gözüme doğru akan sıvıyı görmezden gelip kapıdan girene baktım. Sonunda o çocuk gelmişti. Rasim..
" Ana.. Ana ne oluyor? Ne yapıyorsun ana?"
" Rassiiimmm beni kaçırmaya gelmişler evlaaaddııımm.. Kurtar beni."
Rasimin arkasında utangaç bir kız vardı ve etrafa şaşkın şaşkın bakıyordu. Boran ellerimden tuttu ve Rasim'in arkasına koştu. " Oğlum madem psikopat annen var. Ne diye bizi yalnız bırakıyorsun? Ölüyorduk lan!!"
"Kusura bakma ağabey. Siz kaçın. Allah razı olsun sizden."
Boran'la dışarı çıktıktan sonra ayağa kalkmıştım ve Boran başımın kanadığını görmüştü.
" Defne. Başına ne oldu? Ne zaman oldu bu?"
" Sorun değil ya. Az önce kafama sürahi yedim."
" Lan.. bütün aksilikler beni mi bulur ya! Hadi gidiyoruz. Baktıralım şu kaşına."
" O kadar önemli bir şey değil ya."
" Gidiyoruz dedim."
Boran'ı kararından vazgeçirmenin imkansız olduğunu anladığımda çaresizce kafamı salladım. O da telefonda birilerine yanımıza gelmesini söylüyordu.
"Hani etrafımızda kimse olmayacaktı?"
"Onlar abinin adamları. Telefonlarını almıştım. Acil durumlar için."
Şaşırmıştım. Abim ikimizide koruyordu. Peki ama ne zamandır?
Geldiğimiz yere baktığımda Kaya Klinik'te olduğumuzu görmüştüm. Boran elimden tutup beni indirdiğinde ilk geldiğim anı ikimizde hatırlamış gibi gülümsemiştik. Boran'la ilk kez yakınlaştığımız yerdi burası. Büyükbabam beni Boran'a emanet edip gitmişti. O zamanlar çok kızsam da şimdi anlıyordum.
İçeri girdiğimizde başımın döndüğünü hissettiğimde Boran'a tutunmuştum. Bizi hemen bir odaya aldıklarında ise saati görmüştüm. Saat sabahın altısı olmuştu.
2 Mayıs 06:12..
Oturduğum sedyede Boran'ın ısrarlarıyla uzanmıştım. Bir şeyim yok desemde inanmamıştı. Röntgenimi çektirmek için tekerlekli sandalye getirselerde binmedim. Yürüyerek gittim. Odadan çıkarken hemşire, kan vermemin de sağlıklı olacağını söylediğinde kan odasına gidip kan verdim. Resmen herkes benim için ayaktaydı çünkü daha mesai başlamamıştı. Kan verdiğim odada biraz oturduktan sonra yavaşça ayağa kalkmıştım.
Sakince odama yürüdüğümde Boran'ın da arkamdan geldiğini gördüm.
" Ne oldu? Bir sorun yok değil mi?"
" Ya Boran ne sorunu olacak Allah aşkına?"
" Ne bileyim? Kafan kanıyor hala. Niye kimse bize bakmıyor. Nerede herkes??"
" Boran herkesi bizim yüzümüzden ayağa dikmişsin zaten. Yeterince ilgileniyorlar. Sakin olur musun artık?"
Konuşarak neredeyse kaldığım odama kadar varmıştık.
" Sakinim Ben."
" Değilsin. Hadi git su al bana."
" Tamam bizim çocuklara söylerim getirirler."
" Hayır Boran. Sen getir suyu. Hava al ve gel."
" Defne.."
" Boraaan.. Hadi dedim. Bir kerede beni dinle ya!"
" Neyse tamam. Uzan ama burada tamam mı?"
" Merak etme.. Hadiii."
Boran gülümseyip kapıdan çıktığında sedyenin üzerine oturup pencereden dışarı bakıyordum. Gün yeni doğuyordu ve bizim en normal günümüz hastanede bitmişti.
Kapının çaldığını duyduğumda " Gir.." diye seslenmiştim. İçeriye, vurulduğumda tanıştığımız Murat girmişti. Boran'ın doktor arkadaşıydı ve tanıdığım kadarıyla çok iyi biriydi.
" Merhaba Defne.. uzun zaman oldu."
" Evet Murat.. Gerçekten öyle."
" Seni daha iyi gördüm ama.."
" Evet buraya bile gelmeme gerek yoktu ama Boran'ı biliyorsun."
" Bilmez olur muyum? O her zaman temkinlidir. Hastane satın alacak kadar hemde. Neyse dosyana bakalım.. Kaşına dikiş atmamız gerekiyor. Hımm Sonra.." Murat dosyaya baktıktan sonra yüzüme bakmıştı. Bir terslik varmış gibi davrandığında ne olduğunu anlamamıştım. " Bir sorun mu var Murat?"
" Yani bence sorun değil ama bir şey var evet."
" Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?"
Murat yarım ağız gülümseyip tek elini beline koydu.
" Boran'ın en büyük hayalini görmek bana nasip oldu. Duygulandım bak.."
" Murat ne oldu?"
Merakımdan çatlayacaktım. Murat'ın konuşmasını beklerken kalbim atmıyordu.
" Defne.. Hamilesin."
Duyduğumla düşündüğüm şeyler birleştiğinde resmen karmaşanın içerisinde kalmıştım.
Hamilesin..
Defne Hamilesin.. diye tekrarlıyordu içimde ki siyah ve beyaz.
Hamileyim!
Ben!
Ben Hamileyim!
|•|
Murat'a yalvarmalarım sonucu Boran'a hiç bir şey söylememiştik. Bir yandan ikimize ait bir bebeği içimde taşımanın verdiği mutluluk, diğer yanda ise halimizin ne olacağını bilemediğim bir duygu karmaşası içerisindeydim.
En son korunmam gerektiğini söylediğimde bebek için çok ısrar etmese de ilaç kullanma demişti.
Hapı almayı ise resmen unutmuştum! Günler geçmişti ve ben hamileydim.
Normal bir hayatımız olsaydı bu kadar dert edinmezdim ama şu an ne mutlu olabilmiştim, ne de üzgün..
Boran'a söylemememin tek nedeni ise bunu benden duymasıydı. Daha uygun bir zaman da ve belki de her şey düzeldiğinde. Bu kararı ilk önce kendimle tartışıp daha sonra Boran'ın bilmesi belki de en doğru olanıydı.
Boran'ın bağ evine gelmiştik ve Mert, Hakan hatta Beril bile buradaydı. Önemli bir şey olduğunu anladığım için odama gitmemiştim. Onların olduğu odaya girdiğimde ise derin bir sessizlik oluşmuştu. İlk önce Beril'e kocaman sarıldım ve Koltuğa otururken sesimin heyecanlı tonda çıkmamasını önleyerek konuştum. " Ne o? Herkes ben gelince sustu."
Kısa bir bakışmanın ardından Boran yanıma gelip elini omzuma koydu. " Zaten susmuştuk güzelim."
"Ne konuşuyordunuz ki?"
Boran'ın elinde ki çaya uzandığımda Defne çayı içtiğini gördüm. O kadar güzel kokmuştu ki elinden alıp içmeye ben devam etmiştim. Çayı yudumlarken Mert'e baktım çünkü konuşmaya o devam etmişti. " Defne biz silahların yeri hakkında ilerleme kaydettik."
Bugün ki hamilelik ve normal günün ardından gerçek hayatıma dönmüştüm. Abim.. silahlar ve diğerleri..
" Ne oldu?"
Boran öksürdüğünde ise Mert susmadı. Nedense onu susturmaya çalıştığını düşünmüştüm.
"Dedenin bağ evi.. Orda ki toprağın altında bir gariplik var."
Hakan lafa girdiğinde ise uzun zamandır onun konuşmadığını fark ettim. " Evet toprağın bir kısmı sonradan eklenmiş. Mert'e kalsa önemsiz bir detaydı ama Boran'ın isteğiyle biraz daha kazdığımızda şifreli bir kapıyla karşılaştık."
Mert önemsemese de Hakan önemsemişti ve Boran, Hakan'ı desteklemişti. Boran ve Hakan, Mert'e sert bakışlar gönderse de Mert aldırmadı. "Dostum o kapının ardında patlayıcı bile olabilir. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabiliyorsunuz?"
" Mert haklı bu arada." diyen ise bendim. Umursamaz göründüğümün farkına vardım ve belimi dikleştirdim. Gerçekten bugün hiçbir şeyi önemseyemiyordum.
Boran fark etmiş olacak ki şüpheyle kulağıma eğildi. " Sen iyi misin? Kafan acımıyor değil mi?"
İyiyim der gibi kafamı sallamıştım. Boran ise tereddütle bakmıştı. Onun bana daha fazla bakmasına dayanamadığım için boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım. " Madem kapıyı bulduk açalım o zaman."
Mert konuştu. " Kapı şifreli."
Hakan ise yanıma yaklaştı ve bir anda ses tonunu inceltti. " Deden şifreyle ilgili bir şey söyledi mi?"
" Yani evet bir şeyler biliyorum." Çayımı yudumlamıştım. Boran umursamazlığım karşısında şaşırmış gibi bakıyordu.
" Eğer söylersen silahları teslim edebiliriz." Diyen ise Boran'dı. Gözlerimden anlam çıkarmaya çalışır gibi bakıyordu.
"Cık.." ladım ve çayımdan bir yudum daha aldım. " Olmaz... çünkü ilk önce Şahmer dedenin nereye gömdüğünü bulmamız gerekiyor. Onun şifresini ben bilmiyorum."
Boran anlamsızca yüzüme baktı. "Güzelim ilk başta bu silahları teslim etmeliyiz. Her şey sırasıyla gelecektir."
"Olmaz."
Boran şaşırdı. Ben ise hala çayımı yudumluyordum. " Ne demek olmaz?"
"Abimin beklediği bir şey var. Onu bulmadan silahları teslim etmek istemiyorum."
Hala yüzüme baktı. " Defne.. Abin ortalığa hiç çıkmayabilir. Hangi suçların içinde olduğunu bilmiyoruz. Tüm yeraltı patronları abinin peşinde. Seninle hiçbir zaman ittifak olmayabilir."
"Öyleyse silahları hiçbir zaman teslim etmeyeceğiz demektir." Kararımda kesindim. Abim bir şeyler planlıyordu ve ben onu bulmadan silahları teslim etmek istemiyordum.
Boran ise sinirlenmişti. "Defne.. Bu fikrin bizi yavaşlatmaktan öteye geçmez. Abini silahları bulduktan sonra da bulabiliriz. Onun ne kadar gücü olduğunu hepimiz biliyoruz."
Sakin tavrım yavaş yavaş kayboluyordu. "Siz ne yaşadıklarımızı unuttunuz galiba. Abimin peşinde aç bir ayı sürüsü geziyor. Sami Dereli'nin bizden önce onu bulması demek hepimizin sonu demek. Ona edeceği işkenceler bile tüylerimi ürpertiyor. Ona ulaşacağım zaman şifreyle ilgili bildiklerimi hepinizle paylaşacağım ama şimdi değil!"
Çayı masaya bırakıp kalkıp gittiğimde duyduğum tek şey Boran'ın tıslamasıydı. "Siktir."
Ne acelesi vardı anlamıyordum. İlk önceliğimizin abim olduğunu düşünüyorken o şimdi abimi plandan çıkarmış gibi davranıyordu. Odamın kapısını sertçe kapattığımda yatağa uzandım. Sakin olmalıydım.. en azından karnımda ki minik Defne için..
Bu gerçekle yüzleşince sinirli suratım hemen yumuşamıştı. Bu gerçeği bilmek içimi okşuyordu.. Neler olacağını bilmesem de iyi hissettiriyordu. Boran ve benden bir iz..
Dünyada daha güzel ne olabilirdi ki?
Ben elim karnımda gülümserken Boran'ın içeri sinirle girdiğini gördüm.
" Defne, senin derdin ne?"
Gözleriyle beni baştan aşağı süzmüştü. Anlamış mıydı yoksa? " Boran.. Benim bir derdim yok. Asıl senin derdin ne?"
" Silahları bulmamı istiyordun. Bulmuş olabilirim ama şu an bahane üretiyorsun."
" Bahane üretmiyorum. Abimi korumaya çalışıyorum. Bu işte yalnız değiliz Boran. Unutma onun yardımlarıyla olayları çözdük. Onsuz karar almak istemiyorum. Ona ulaşırsak şifreyle ilgili detayları vereceğimi söyledim."
Gözlerini kırptı. Şaşırmıştı. Aklında takılan şeyler vardı. "Bana güvenmiyorsun..."
Yataktan kalktım ve yanına yürüdüm. Üstümde hala dün geceki elbisem vardı. Yırtmacım açılmıştı. Kapatmaya çalışmamıştım. "Sana sonsuz güveniyorum Boran.. sadece bu işte abim de bizimle. Onu unutmamalıyız."
Bir süre sessizlik oluştuktan sonra ilk konuşan o oldu. " Peki. Sen nasıl istersen." Nedense uzatacağını düşünmüştüm ama o konuyu kapatmak istemişti.
Ellerini yüzüme getirdi ve kaşımdaki yarayı okşadı. " Hastanede önemli bir şey olmadığına emin misin?"
Şaşırmıştım. Murat söylememişti değil mi?
"Yok.. Yok yani neden sordun?"
"Geldik geleli tuhaf davranıyorsun."
Bahane uydurmalıydım. Heyecanımı belli ediyordum.
"Yok sadece dün çok güzeldi ve ben hala etkisinden çıkamadım."
Gülümsedi ve beni kendine bastırdı. Özlemiştim.. Ona sarılmayı gerçekten özlüyordum. Dünya'yı iki elime almışım gibi hissettiriyordu.
"Kafanın yarılmasına sebep olmasaydım sana bir süprizim olacaktı ama biraz geç kaldım."
Bana sarıldığından yüz ifadesini göremiyordum. Yavaş yavaş geri çekildi ve ben çırılçıplak kalmış gibi hissetmiştim. Kapıyı açıp dışarı çıktığında olduğum yerde onu bekledim. İçeriye girdiğinde elinde Yavru vardı.. Emir'in haber gönderdiği yavru.. Onu en son Yunanistan'da görmüştüm..
" Burada seni özleyen bir yaramaz var."
" Boran.. Ben gerçekten sana soracaktım ama o kadar şey oldu ki.." yavruyu elime alıp sevdiğimde yüzüne tatlı tatlı gülümsedim. Yavru da bana gülümsemişti. Beni özlemiş gibiydi ama yorgun gözüküyordu. " Teşekkür ederim.. Her şey için."
" Sen güldüğünde bana zaten teşekkürü vermiş oluyorsun. Teşekkür etmek yerine gülmeniz yeterli Defne Kaya.."
" Yılmaz diyecektin.. Pardon veya Dereli.. İnanmıyorum 1 sene içerisinde resmen 3 soyadı aldım."
Boran gülümsedi. "Defne.. Öyle güzel gülme yoksa bu odadan çıkamayacağım."
Hainlik yapma sırası bendeydi. Yavruyu yere bıraktım ve ona bir adım daha yaklaştım. " Nasıl gülüyormuşum ki?"
" Böyle işte.."
" Hmm.. Nasıl işte?"
Beklemediğim bir anda belimden tuttu ve bir kuş misali beni havada süzdürdü.. Yatağa düştüğümüzde ben altında o da üstümde kalmıştı. "Özlediğimin farkında değil misin Defne.." dudaklarıyla omzumu, boynumu öpüyorken; elleriyle saçlarımı okşuyordu.
"Her an yanımdayken sana dokunamamak beni delirtiyor."
"Boran.."
"Defne.. sus yoksa kendime hakim olamayacağım ve abini bulamayacağım."
"O zaman kalk hadi. Senden bir şey isteyeceğim."
"Eğer seni öpmemi istiyorsan, hemen."Dudaklarıma yaklaşmışken kafamı geri ittirdim.
"Boran ben ciddiyim."
Belini dikleştirip, yüzünü astı. Sert çehresi yine ve yine Boran'ı buldu.
"Söyle."
"Abimin mezarını bulman gerekiyor. Onunla iletişime geçmeliyim."
Kafasını çevirdi. "Acele ediyorsun."
"Boran.. bunun acelesi mi kaldı? Abimi bulmak seni neden bu kadar rahatsız ediyor?"
"Çünkü seni benden almasını istemiyorum. Onunla gidersen yine elim kolum bağlanacak."
"Bu sefer öyle olmayacak. Birlikte olacağız. Sana söz.."
"Peki.. Ben araştırayım o zaman."
Dudağıma öpücük kondurup gittiğinde öylece kalakalmıştım. Bundan sonra ne olacağını bilmiyordum. Silahları bulmak üzereydim ama abim hala ortalarda yoktu.
Kapım tıklatıldığında içeri girenin Beril olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Elinde üzüm dolu tabakla odaya girdiğinde kocaman gülümsedi.
"Gelebilir miyim?"
"Tabii, gel otur."
Yanıma gelip oturduğunda tabağında ki üzümlerden bir kaç tane de ben aldım.
"Nasılsın Beril? Bebek nasıl?" Elimi karnına götürdüm. Şimdiden kilo almıştı bile.
"İyiyiz. Sadece seni özlüyoruz."
"Annenler ne yaptı öğrenince?" Asıl merak ettiğim buydu çünkü en son hatırladığım kadarıyla Gülsüm teyze, Mardinlilerden nefret ediyordu.
"Hakan tanışmıştı annemle ve babamla ama hamile olduğumu söyleyemedim ilk başta. Hakan'ın niyetinin ciddi olduğunu gördüler. Annem biliyor babamın da öğrenmesi an meselesi. Haftaya nikahımız kıyılacak."
"Gerçekten mi?"
"Evet Defne. İnan pişman değilim biliyor musun? Yine olsa yine hamile kalırdım. Hakan çıldıracak çocuğum olacak diye."
"Tabii ki de olma. Birbirinizden eminseniz gerisinin bir önemi yok."
Peki biz?
Ben Boran'dan emin miydim?
"Ee cinsiyeti ne?"
Beril heyecanla ağzına bir üzüm daha attı. Her üzüm yediğinde benimde canım istiyordu.
"Bilmiyorum. Nikahta öğreneceğim. Çok heyecanlıyım."
İçimden geçeni tak diye söyledim. "Bence erkek."
"Ciddi misin?" Dedi gözlerini ayırıp.
Kafamı aşağıdan yukarıya salladım.
"Hakan çıldırır. Çocukları zaten çok seviyor ama erkek olması.. Duygulandım Defne ya. Okula gittiğimiz günlerden bu günlere nasıl geldik biz?"
"Bende bilmiyorum Beril ama artık eskisi kadar güçsüz hissetmiyorum kendimi. Artık bir şeyler parıldıyor içimde. Küçük ama sağlam parıltılar.."
Anlamaz şekilde yüzüme baktı. "Boran'ın aşkı mı onlar?"
Söylemek istesem de söylemeyecektim. Zamanı vardı.
"Hıhı."
"Uzun zamandır seni ilk defa böyle görüyorum Defne. Hep çok dalgındın. Çok üzülüyordum seni öyle görünce."
Ellerimi ellerinin üstüne koydum. "Merak etme Beril. Her şeyi düzelteceğim ama önce kendimi."
Gülümseyen Beril'e baktım. Karnımdakini söylememek için resmen kıvranıyordum. "Boran'la nasıl gidiyor?"
Düşündüm.
Düşündüm.
Boran'la nasıl gidiyordu?
'İyi' demek yeterli mi bizim ilişkimize?
Boran'ın bana davranışında sorun yoktu ama olaylarla ilgili davranışlarında sıkıntı vardı. Abimin bahsettiği şey aklımı kurcalayıp duruyordu. Boran, intikam mı almak istiyordu?
"İyi." Dedim.
"Emin misin?"
Kafamı evet anlamında salladım.
"Sana bir şey söylemek istiyorum ama emin değilim Defne."
Söyle der gibi baktım.
"Boran.. Sizin için ev yaptırıyor. İnşasıyla sürekli Hakan uğraşıyor."
"Ciddi misin? Bunu neden yapıyor ki? Zaten bizim bir evimiz var."
"Belki tekrar denemenizi istiyordur."
"Bilmem. Belki de."
"Neyse Defne. Ben birazdan eve döneceğim. Haftaya kadar görüşemeyiz. Nikaha gel tamam mı? En azından şahidim olarak."
"Merak etme orada olacağım."
Sarıldıktan sonra ayağa kalkıp giden Beril'i izledim. Kapıdan çıkacağı sırada konuştu. "Sen iyi misin?"
"İyiyim. Neden sordun?"
"Bilmem yorgun gözüküyorsun sanki."
"Evet. Yorgunum." Dedim gülümsemeye çabalar bir halde.
"Dikkatli ol. Aklım hep sende." Dedi. En içten haliyle.
Kafamı salladım ve arkasından gidişini izledim.
Üzerimi değiştirip askılı pijamamı giymiştim. Hava artık çok soğuk sayılmazdı.
Ellerim karnımda ne yapacağımı düşünürken istemsizce uyuyakalmıştım. Dışarıdan gelen sesleri ilk defa umursamamıştım. Boran'sız uykuya dalmak benim için büyük bir lükstü ve uyumuştum..
Uyandığımda gece yarısı olmuştu ve yeni bir mide bulantısı ile baş başaydım. Banyoya gidip midemde ne var ne yok çıkarmıştım.
Bir yerden sonra boğazımdan gelen sesler gittiğinde doğruldum. Ellerimi ve yüzümü yıkamak için eğildiğimde saçlarımda yüzüme gelmişti. Toparlayacakken arkamda birinin varlığını hissetmiştim. Ani haraketle korksam da ezbere bildiğim tanıdık o koku her yanıma yayılmıştı.
Saçlarıma uzandı ve bana baktı. Yüzümü yıkadım. Kafamı kaldırdığımda saçlarımı bıraktı ve havluya uzandı.
"Uyumuş olmana sevindim. Bitkin gözüküyordun." Dedi.
"Evet. Çok yorgundum."
Yüzümü kuruladığım havluyu yerine astım. Yüzümü inceliyordu. Ne diyeceğine emin değildi.
İçeri doğru yürürken baş dönmesiyle birlikte adımımı yavaşlattım. Boran'a çaktırmamak gerçekten zor olacaktı çünkü her adımımı dikkatle izliyordu.
Yatağa oturduğumda oda yanıma geldi ve beni kucağına aldı. Kokumu içine çektiğin de ben de rahatlamıştım.
Huzur burasıydı.
Tarif edilemeyen o huzur dolu yer olduğum yerdi.
"İşler yoğun olacak." Dedi sessizliği bozmak istemese de.
"Ne kadar zaman?"
"Belki 1 ay. Belki 1 sene. Zaman gösterecek."
"Bu işler.. Abim, silahlar gibi mi? Veya şirketle ilgili mi?"
"Her ikiside.."
Gözlerine bakamadığım için ne hissettiğini anlamıyordum. Sarıldığı kollarının arasından ayrıldım ve gözlerime bakmak için döndüm.
"Ne planlıyorsun? Aklında bir şeyler var ama benimle paylaşmıyorsun."
"Düzlüğe çıkmaya çalışıyorum Defne. Annemi, seni, hayatımızda ki herkesi korumaya çalışıyorum."
"PekiKendini?
Kendini koruyor musun bu savaştan Boran?"
Gözlerini kırptı ve olduğu yerde dikleşti. "Ne demek istiyorsun?"
"Başka dünyan yok diyorum Boran. Aşık olduğun kadını bile bu dünyanın içerisinden seçtin. Her şey bittiğinde bir planın var mı?"
"Ben... Yani."
"Ben söyleyeyim. Yok. Ben sürekli burada mı kalacağım Boran? Sen ne zaman mafya dolusu evlerde kalmaktan vazgeçeceksin? Hayatımız düzene girecek mi sence?"
"Senin hayatın için elimden geleni yapıyorum. İleride mesleğini korkusuzca yap diye. Mutlu yaşa diye elimd.."
Susturdum onu.
"Mutlu yaşa diye değil! Mutlu yaşayalım diye çabala istiyorum Boran. Bensiz gelecek planı kuruyorsan şimdi söyle. Sonradan bunu kaldıramayabilirim."
Gözlerine baktım.
Bana bir şey söylemesini bekledim.
Karnımdaki minik bir kalp ile hemde..
Boran bir şey söylesin ki inanalım diye bekledik.
Siyah ve beyaz bile sustu.
Onlar bile bekledi.
Ama Boran konuşmadı.
'Yanındayım.' Demedi.
'Seninleyim.' Demedi.
Ellerini belimden çözdü ve hızla dışarıya çıktı.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama Boran'ın ne yapmak istediğini artık biliyordum.
|•|
Sabah uyandığımda Boran'ı beklediğim için koltukta kalkmıştım. Belimde ki ince bir sızı beni dürtse de aldırış etmedim. Ciddiye alman gereken daha önemli şeyler vardı.
Boran odaya hiç gelmemişti. Sabaha kadar gelmesini beklesem de gelmemişti.
Canını hiçe sayıyordu ve intikam ateşiyle yanıyordu.
Bebeğinin olduğunu öğrenince de aynı intikamı devam ettirebilecek miydi?
Üzerime giydiğim siyah, düz ve salaş elbisenin ardından saçlarımı taradım. Uzun zamandır aynada bile kendime bakmadığımdan dağınık görünüyordum. Göz altlarım morarmıştı, göz bebeklerim ise kızarmıştı.
Hamile olduğumu doktordan duymasam asla inanmazdım çünkü günden güne yok oluyordum.
Bu kadar acının içerisinde mutlu bir bebek yetiştirebileceğime inancım var mıydı?
Bilmiyordum.
Odamdan dışarı çıktığımda ilk olarak mutfağa geçtim.
Normal zamanda hemen kahve yapardım ama bu sefer bitki çaylarına yöneldim.
Mutfağa sonradan giren Sultan ablayla karşılaştım. Biz nereye gidersek o da oraya geliyordu. İçtenlikle gülümsedi. "Günaydın kızım."
"Günaydın Sultan Hanım."
Uzandığım bardağı gelip aldı. "İyisin inşallah? Sağlığın nasıl?"
"İyiyim. Yani iyi olmaya çalışıyorum. Yorgunum biraz."
Ellerini beline koyup, koyu renk saçlarını eşarbının altından düzeltti sultan hanım. Hafif kiloluydu ve yanakları tombuldu.
Anlamsız bakışlarla gözlerime baktı.
Ne oldu dercesine bende baktım. "Ne oldu?"
"Sen.. Sen bak bakim bana."
Gözlerime baktığında bende baktım.
"Ay valla öyle hissettim."
"Ne oldu Sultan Hanım?"
Beni kolumdan tutup masaya oturttu. Musluğu açıp su ısıtıcısına su koyup fincanlara uzandı. Konuşurken iş yapıyordu ve ben hiç bir şey anlamıyordum. "Senin yorulmaman lazım. Ayaklarını uzatıp dinlenmen lazım. Bak çok önemli şeyler bunlar."
Sonunda önümde durduğunda bende ayaklandım. "Anlamadım?"
"Kız hamilesin sen."
Nasıl anlamıştı? Elimi karnıma mı götürmüştüm? Bunu nasıl çözebilmişti?!
"Ne? Ne hamileliği?" Dedim gözlerimi kaçırarak.
"Kirpiklerin üst üste binmiş. Yorgun gözüküyorsun. Saçlarında kabarmış. Kız valla hamilesin. Test yaptın mı? Boran beyimin haberi var mı? Ayy çok mutlu olur o."
Söylemekten başka çarem kalmamıştı. Ellerimle susması için işaret yaptım. "Şş. Sessiz olun sultan hanım. Lütfen kimseye söylemeyin olur mu?"
"Öyle şey olur mu? Babasının da bilmesi gerek. Yazıktır günahtır."
Sultan abla haklıydı ama bende haklıydım. "Söyleyeceğim. Sadece.. süpriz yapmayı bekliyorum."
"Kız bu en büyük süpriz zaten. Ne gerek var öyle şeylere? Beyim mutluluktan havaya uçacak. Vah Nare Hanım vah.. Torunun olduğunu bile öğrenemeyecek kadın."
"Nare?"
"Boran beyimin annesi işte."
Adının Nare olduğunu yeni öğrendiğim kadının başına belayı açan bizzat benim babamdı. Kendimi suçlu hissediyordum. Bir ara yanına uğrasam iyi olacaktı.
"Nerede şimdi Nare Hanım?"
"Konakta, Antep'te. Benim akrabalar onun yanında çalışıyor. Nereye gitse oraya geliyorlar. Ordan biliyorum bende. Önceleri iyiydi. Boran beyim gitti gideli daha kötü oldu diyorlar. Sürekli bağırıyormuş. Çok kötü kadının hali. Bir de kendisini görsen. Bir içim su. Çok güzeldir maşallahta, kaderi güzel değil işte ne yapacan?"
Cevabını bilsem de sormak istediğim o soruyu sordum. "Peki nasıl bu hale gelmiş?"
Yüzüme baktı acılı acılı. "Caninin biri odunluğa kitlemiş. Olmadık işkenceler etmiş bekarken. Kanı kurusun. Ne iğrenç adamlar var böyle."
Cani adam.
Cani adam, benim babamdı.
"Öyle." Dedim sessizce. İçimde ki siyah bağırdı.
Sen o caninin kızısın Defne. Babanın pislikleri seni elbet bulacak.
Sultan Abla zorla önüme kahvaltı hazırlayıp koymuştu. En azından onun haberi olduğu için azıcık da olsa rahatlamıştım ve kahvaltımı yapabilmiştim.
Boran ise hala ortalıklarda yoktu. Cebimden telefonu çıkarıp baktığımda 2 yeni mesajla karşılaştım.
*Günaydın,
Kahvaltını yapmayı unutma.(08:47)
Mesaja baktığımda Boran'ın mesajı 1 saat önce gönderdiğini gördüm. Gıcıklık yapmak istiyordum. Yanıma gelmemesinin intikamı alınmalıydı.
*Kahvaltı felan yapmayacağım. (10:02)
Telefonu cebime koymadan yeni bir mesaj geldi.
*Az önce balını sıyırırken böyle demiyordun. (10:03)
Bir mesaja bir de Sutlan ablaya baktım. Bu evde her şey bu kadar çabuk duyulmak zorunda mıydı?
Rezil olmuştum.
*Sen benimi izliyorsun? (10:04)
*Evet. Bir sakıncası mı var?(10:04)
*Var. Özel hayat gizliliği diye bir kanun var. (10:05)
*Bizim özel hayatımız için geçerli değil o kanun.(10:06)
*Nedenmiş diye saçma bir soru sormayacağım. Boran Kaya ve kuralları değil mi? (10:06)
*Öyle. (10:06)
Cevap vermemiştim çünkü sinirlenmiştim. Gece yanıma gelmemiş olması, benden sürekli bir şeyler gizliyor olması beni çıldırtıyordu. Bende birazcık onu çıldırtmalıydım.
Odama geçip hazırlandım. Nereye gideceğimi bende bilmiyordum ama inat uğruna da olsa dışarı çıkmak istiyordum. Hormonlarım tavan mı yapmıştı yoksa ben mi öyle hissediyordum?
Siyah mini bir etek ve blazer giyip saçlarımı özenle topladım. Yüzümü gözümü ufak düzelttikten sonra gözümün ucuna ilişen kırmızı ruja baktım.
Şansımı zorluyordum ama denemeliydim.
Boran ve kırmızı takıntısı.
Kırmızı.
Kırmızı ruj takıntısı..
Tereddüt etmeden dudaklarıma götürdüm ruju. Tereddüt edersem süremeyecektim çünkü.
Kırmızı ruju taşırmadan sürdükten sonra kendime baktım.
İşte şimdi olmuştum.
Şimdi planın 2. Aşamasındaydım. Dışarı çıkıp adamlara görünmem yeterliydi.
Çantamı koluma takıp karnıma dokundum. 'Hazır mısın Nehir? Babanı akıllandırmamız gerekiyor.'
Odadan çıktığımda dış kapıya doğru yöneldim. Kapıda ki adamlar durmuş çay içerken bana bakıyorlardı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
"Buyrun Defne Hanım. Bir isteğiniz mi var?"
"Yok. Dışarıya çıkacaktım. Taksi çağırır mısınız?"
Adamlar birbirine bakıp konuştu.
"Boran beyin haberi var mı Defne hanım?"
"Ne demek onun haberi var mı? Dışarı çıkarken izin alacak yaşta mıyım? Bakın bir bana."
"Üzgünüz Defne Hanım. Boran beye bildirmeden sizi buradan gönderemem."
"Bildir o zaman." Dedim umarsızca. Zaten bende bunu istiyordum.
Kapıda beklerken pencerenin önünde bir ileri bir geri giden Mert'i gördüm
Telefonla konuşuyordu. Yanına ilerleyecekken telefonuma gelen aramayla durdum.
Arayan Boran'dı.
Cevapladım.
"Efendim?"
"Beni çıldırtmak mı istiyorsun sen?"
Güldüm. "Ne alaka şimdi?"
"Senin kırmızı ruj sürüp dışarı çıkman ne alakaysa benimki de o alaka."
"Bir dakika. Kırmızı ruj sürmem mi sorun oldu yoksa dışarı çıkmam mı?"
"Her ikiside Defne!"
"Dışarı çıkacağım Boran!"
"Defne. Arkamızda aç kurtların beklediğini hatırlatmamı ister misin? Ne oldu sana böyle?!"
"Uzaktan konuşmak kolay Boran Kaya! Sıkıldım burada. Kolaysa gel sen çıkar beni çünkü ben bugün dışarıya çıkacağım!"
Telefonu kapatacağım sırada konuşmaya devam ediyordu. "Lan. Dur tamam. Mert'le çık en azından."
Duymamış gibi yapıp aramayı sonlandırdım. Her zaman onun mu istediği mi olacaktı?
Mert'e yürüdüğümde çok hararetli bir konuşma gerçekleştiriyordu. Telefonda ki kişi kimse Mert'i baya geriyordu. Yanlarına gitmeden önce kulak misafiri olmuştum. Duymaya çalışıyordum.
"... Ne planı var bilmiyorum. Kimseyi yanına almıyor. Hakan'ı da benide."
....
"Defne durdurdu onu."
...
"Defne'ye söylemeliyiz. Bize ancak o yardım eder."
...
"Şimdi tam sırası Güney Dereli. Yapacağını şimdi yap. Sonrasına ben bırakmayacağım çünkü."
..
Güney Dereli..
Sami Dereli'nin oğlu.
Amcam olan Sami Dereli..
Peki ama Mert'le ne gibi bir alakası vardı?
Büyük bir gürültü koptu içimde.
Hissettim o an ki ağırlığı.
-BÖLÜM SONU-
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |