
Bölüm şarkısı- Suffle/Lakin
34.BÖLÜM
ÇIĞLIK
Binlerce hayal kırıklığı içerisinden en acısını seçmiştim. Kime güveneceğimi şaştığım, hangi hayatımın gerçek olduğunu bilmediğim bir dönemdeydim.
Kendimi toparlamak bir anlığına da olsa güzel gelmişti ama sonu öyle değildi.
Sonuç aynıydı.
Güvensizlik,
Hissizlik,
Acı.
Ben üçünüde atamıyordum üstümden. Ben unutsam da hatırlatıyordu acım bağıra bağıra yerini. İzin vermiyordu onsuz yaşamama. Bende onu sorgusuz sualsiz buyur ediyordum yaşamıma..
Mert, aylardır Boran'ın yanındaydı. Asi ve sert duruşlu biriydi Mert. Boran'ın yakın arkadaşlarından biri olduğu için ondan hiç şüphelenmemiştim ama şimdi kim olduğunu bile bilmiyordum.
Onu ilk gördüğüm an dün gibi hatırımdaydı. Ondan kaçıp, Emir'in verdiği adrese gitmeye çalışmıştım ama zekasıyla beni alt etmişti.
Boran, Mert'ten bahsederken babamın arkadaşının oğlu demişti. Okulunu bıraktığını ve yanında güvenlik şefi olarak çalıştığını hemde onu kardeşi gibi gördüğünden bahsetmişti. Yıllardır Boran'ın kuyusunu mu kazıyordu?
Adım attım ve Mert'e yaklaştım. O ise konuşmaya devam ediyordu.
"Tamam birazdan görüşürüz." Dedi.
Sesimi çıkarmadan bir kaç adım geriye gittim. Uzaktan gördüğüm arabasının bağajını gözüme kestirdim ve aklıma gelen ilk şeyi yaptım.
Mert'e görünmeden arabasına bindim.
Gerçekleri öğrenmek için vücudum ilmek ilmek alarm veriyordu. Artık bir yanılgıya daha şahit olmayacaktım.
Mert'e güvenmiştim.
Beni geçtim. Boran Mert'e güvenmişti ama o şimdi Güney Dereli'nin yanındaydı.
Kızgınlıkla ellerimi yumruk yaptım. Hormonlarımdan kaynaklı ekstra gergindim ama şimdi bir çığdan düşen buz kütlesi kadar agresiftim.
Arabanın bagajına dolduğumda iki büklüm olmuştum. Biraz bekledikten sonra telefonumu sessize almayı unutmadım. Boran'dan gelen mesajları ise görmemezlikten geldim.
Mert arabasına geldiğinde üstünü değiştirmişti. Siyah kot pantolon ve siyah kazak giymişti. Her zaman ki gibi siyahlar içerisindeydi. Boran'la birbirlerine uyum sağlıyorlardı. Hakan ise tam tersiydi. Pembe hariç diğer tüm renkleri görmüştüm üzerinde.
Onu ufacık bir noktadan görüyordum. Nefes bile almamaya çalışıyordum ama zorlanıyordum. Dar alanları her zaman sevmezdim.
Müziğin sesini açan Mert'e baktım. Sigara yakıyordu. Arka fonda ise Neşet Ertaş
çalıyordu.
"Derde düştüm dermanını aradım
Derdimin dermanı yar imiş meğer."
Büyükbabamın en çok dinlediği türkülerden biriydi.
Sigarasını söndürmeden attı. Sürekli dikiz aynasından arkaya bakıyordu. Birinin onu takip edip etmediğinden emin olmak istiyordu.
Geldiğimiz yere varınca arabayı durdurdu ve etrafını inceledikten sonra torpidoyu açtı. Şapka taktığını görmüştüm. Kimse tarafından tanınmak istemiyor gibiydi.
Arabadan indiğinde kapıları kilitlememişti. Bu da benim işime yararken aynı zamanda düşünmemi sağlamıştı.
Mert'in uzaklaştığından emin olduğumda yavaşça arabadan çıktım. Kalbim çok hızlı atıyordu çünkü kapalı yerde kalmıştım. Sakinleşmeyi deneyip arkasından yürüdüm.
Geldiğimiz yere baktığımda şaşırmamıştım. Dereli Holding'teydik.
Her şehirde şirketleri mi vardı?
İnanılmaz bir para demekti bu.
Ana kapıdan girmek yerine garaja ilerliyordu. Muhtemelen gizli bir yerden gidecektik. Umarım beni fark etmezdi.
Garajdan girdikten sonra bir kaç basamak merdiven çıkmıştı ve bir kapının önünde durmuştu. Arkasına baktı ve tekrar önüne döndü. Kapıyı açtıktan sonra içeriye girdi. Biraz bekledikten sonra bende aynısını yaptım ama içeriye girdiğimde asansörle karşılaşmayı beklemiyordum.
Asansörün düğmesini aradım ama bulamadım. Her tarafa bakmaya başladım. Sıkıntıyla nefes verdiğimde ise ne yapacağımı düşündüm. Ellerim saçlarımda kara kara düşünüyordum.
Asansörün kenarlarına dokunduğumda hiç beklemediğim ve umudumu yitirdiğim an asansörün kapısı açıldı.
Hemen adımımı attım ve hangi kata çıkacağımı bilemeden düğmelerden birine bastım. Kahverengi yoğunluklu asansör resmi değil aksine spordu. Her tarafında dövüş sporları yapan insanların fotoğrafları vardı. Panik atak olmama rağmen hiç bir şekilde kalbim çarpmamıştı çünkü oldukça geniş bir alandı.
Asansör hızla yukarı çıkarken bastığım Kata değilde 7. Kata çıktığını gördüm. Düğmelere baktığımda ise 7 işareti yoktu. İstemsizce bu kata gelmiştim.
İndiğimde ise beni yine o boğuk hava karşıladı. Uzun ve geniş bir boşluk vardı. Boşluğun arkalarında ise odalar. Yan taraftaki odaların kapısı açıktı ve en karşıda ki odanın kapısı hem kapalı hemde kocamandı. Üstünde ise bir işaret vardı.
G.D
Burası Güney Dereli'nin odası olmalıydı.
O odalara girmeden önce diğer odalar açık olduğu için göz gezdirdim.
Odaların tam karşısı balkon şeklinde dizayn edilmişti ve balkonun önünde müthiş rahat koltuklar vardı. Kenarda ise içki şişelerinin ve bardaklarının olduğu bir bar masası vardı.
Diğer odalara baktığımda ise farklı hiçbir şey görmedim. Yavaşça İşaretli olan kapıya yürüdüm. Hafifçe açtığımda oda boştu ama bu oda diğerlerine göre çok çok büyüktü.
Hiç tereddüt etmeden içeri girdim.
Burada da diğer odalarda ki gibi balkon vardı ve tek farkı daha büyük olmasıydı.
Balkondan aşağıya baktığımda ise neredeyse küçük dilimi yutuyordum. Kocaman bir ring vardı. En az Ketrikteki kadar büyüktü ve bana orayı anımsatmıştı. Büyük ihtimal burası bu ringin locasıydı. Güney Dereli'nin de yönettiği bir boks liginin olduğunu elbette biliyordum ama bunu gerçekten beklemiyordum.
Koltuklar ve bar masası da aynıydı.
Koltukların arkasında kalan 3 tane kapı gördüm. Hepsini tek tek kontrol ettim. Birinde yatak odası, birinde banyo ve diğerinde ise ne olduğunu bilmiyordum çünkü kartla giriliyordu. Etrafa baktığımda ise hiç bir şey göremedim.
İçeriden sesler geldiğinde ise ne yapacağımı bilemeyerek bar masasının altına saklandım. İçeriden gözlüklü ve kalem etekli bir kadın çıkmıştı ve arkasından ise takım elbiseli insanlar. Kadın kızgın gözüküyordu ve sürekli bir şeyler anlatıyordu.
"Aptal mısınız siz? Bizim kurallarımızı biliyorsunuz. Ne diye arkası güçlü bir adamın bahis oynamasına izin vermiyorsunuz!"
"Güney Beye dua edin. Ben olsam affetmezdim. Kaybolun şimdi buradan!"
Kadın kapıdan çıkarken kapı kapanacaktı ve giriş şansım olmayacaktı bu yüzden bar masasının altında bulduğum küçük tahtayı ses çıkarmamaya çalışarak kapının arasına attım. Kadın ve adamlar durup etrafı dinlerken beni görmemeleri için dua ediyordum.
"Benim duyduğum sesi duydunuz mu?" Dedi gözlüklü kadın.
"Ne sesi abla?" Dedi iri ve takım elbiseli adam.
"Neyse hadi akşam ki organizasyonla ilgilenin." Dedi ve benim girdiğim asansöre bindi.
Etraf tekrar sessiz olduğunda kapının kapanmasına engel olan tahtaya doğru yürüdüm. Kapıyı ses çıkarmadan açıp içeriye girdim.
Diğer odaların 3, vazgeçtim hatta 5 katı olan bir odaya girmiştim. Burası bir ev kadar büyüktü ve yine odalar vardı. Kocaman bir çalışma odasının ucunu gördüğüm de ilerleyecektim ki Mert'in koca sırtını görmemle olduğum yere sindim.
"Bu iş çok sıktı artık." Diyordu Mert.
"Boran bu işe bir son vermeli. Sana binlerce kez durdurman gerektiğini söyledim. Halletseydin bu kadar uzamazdı." Dedi yüzünü bile görmediğim ama sesinden tanıdığım Güney Dereli.
"Silahların yerini biliyor ama söylemiyor. Defne'nin bildiği yeri zaten biliyorduk elimizde hiç bir öncelik kalmadı. Boran bizden bir adım daha önde."
Güney Dereli ise ayağa kalktı. Adım seslerini duyuyordum ama duvarın arkasında olduğum için beni görecek diye korkuyordum.
"Sami Dereli'nin liginde oynaması bize zaman kaybettirdi. Bu zamana kadar çıktığı tüm maçları da yendi."
Mert, Boran'ın rakiplerini öldürmediğini söylememiş miydi?
"Boran, Boks maçlarında her zaman iyiydi Güney. Bu zamana kadar gizliden gizliye boks maçlarına çıktığını hepimiz biliyoruz. Kod adı ve maske kullansa da Sami Dereli, Boran'ın boks yeteneğinin farkındaydı."
"Sami Dereli'nin amacı çok farklıyken şimdi Boran üzerinden milyonlar kazanıyor. Kod adı Pençenin amacı farklı. Babasının ve annesinin intikamı. Benim tek derdim Defne."
Güney Dereli'nin benimle ne derdi olurdu ki? Babasının aksine benimle dost olduğunu düşünmüştüm ama kimse dostum değildi.
Ben düşünürken Güney Dereli konuşmaya devam etti.
"Onu kendi tarafımıza çekmeliyiz. Enver Saraç, Yılmaz Benek, Onur Saydam ve diğerleri. Tüm silah ve uyuşturucu kaçakçılarını Boran yakaladı. Eli çok kuvvetlendi. Her boks maçından sonra yeni bir isim elde ediyor. O isimlere biz önce ulaşmalıydık. Babam gücü Boran'a vererek Çağrı Dereli'yi bulmak istiyor. Boran Çok hırslı ama bu hırsı onu canından edecek. Buna engel olmalıydın Mert. Görevini son zamanlarda aksatıyorsun."
Mert'in sigara yaktığını gördüm. "Sende benden farksız değilsin. Öyle değil mi? Ne bu aşk işleri? Ciddi değilsindir umarım."
"Bu beni ilgilendirir."
"Aklında bir şeyler var Güney. Bu hikayeye kadınlar ve çocuklar dışarıda kalacaktı. Anlaşmamız böyleydi. Masum kimsenin canını yakmayacaktık. Eğer Helin'le ilgili oyun oynuy.."
Duyduğum şeyle dondum.
Helin..
Boran'ın kardeşi olan Helin..
Güney ise lafını böldü.
"Kes şunu. Oyun oynadığım felan yok. Bu konuyuda siktir et. Bu tamamen kişisel!"
"Ne yapmayı planlıyorsun? Anlat amına koyayım ya. Her boku sonradan öğreniyorum!"
"Sakin ol şampiyon. Her şey sırasıyla gelecek. Benim tek korkum Boran'ın düşündüğüm şeyi yapacak olması. Bu hikayenin sonunu engellemelisin Mert. Düşündüğümüz şeyler olmamalı."
"Bunun yolu Defne'den geçiyor. Onun artık öğrenmesi gerek. Bizimle anlaşma içinde olursa her şey daha kolay olur."
"Yanlış. Defne, Boran'ı satmayacak kadar çok seviyor. Böyle bir anlaşmayı bana rağmen kabul etmeyecektir."
"Defne, abisi ve kuzeninin olduğu yerde Boran'ı seçmez diye düşünüyorum. Öyle değil mi Defne?"
Duyduklarımın gerçek olup olmadığını anlamak için bir kaç kez göz kırptım. Mert'in söylediği son sözler..
Abim ve kuzenim mi?
Ben olduğum yerden adım atamazken Güney Dereli oturduğu masadan bir hışımla ayağa kalktı.
"Mert, ne diyorsun lan?"
"Kuzenimin kendisine soralım diyorum."
Bir iki adım atıp olanları anlamaya çalıştım ve olduğum yerden çıkıp beni görmelerini sağladım.
"Sen.. Sen bana oyun mu oynadın Mert?"şaşkındım. Buraya beni bilerek getirtmişti. Arabayı bilerek kitlememişti. Asansörü 7 numaraya ayarlamıştı. Duymamı istemişti.
Yanında ki kişiye bakamıyordum. Cesaretim uçmuştu.
"Oyun felan yok Defne. Sana bir ışık yaktım. Sende o ışığı takip ettin."
Karşımda büyük patlama olmuş gibi gözlerim ayrılmıştı. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
Güney Dereli, uzun boyu ve geniş vücuduyla karşımda duruyordu. Ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. Onu her zaman gördüğüm gibi resmî değildi. Kumral saçları dağınıktı. İlk defa takım elbise giymemişti ve bakışları daha insancıldı.
Bana açıklama yapmak için bir adım öne atıldığında bende bir adım geri adım attım.
"Yaklaşma bana."
Kan kırmızı olduğuna emin olduğum gözlerimle Mert'e yaklaştım. "Mert ne diyorsun sen? Ab.. Abim ve kuzenim derken kimi kastediyorsun?"
Mert sadece sigarasını içiyordu ve yine duygusuz bakıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordum. İçimde ki savaş başlamıştı.
"Hoşgeldin canım kuzenim." Dedi Mert duygusuzca. Bu cümle duygu barındırmalıydı ama o, bu duyguları çoktan gömmüştü.
Güney Dereli ise ne yapacağını bilemiyordu. "Defn.."
"Sus."
"Bak, ben."
"Sen.."
İçinde bulduğum an beni mahvetmişti. Tüm vücudum sızlamıştı ve damarlarım çekilmişti..
Güney Dereli'yi ise ilk defa bu kadar darmadağın görüyordum. Sadece gözümün içine bakıyordu ve olduğu yerde donmuştu. Adım atmadı, hareket etmedi ama ben ne yapacağımı çok iyi biliyordum.
Bir iki adım atıp yaklaştım ona..
Aklımda ki gerçeği kendi gözlerimle görmem gerekiyordu.
Güney Dereli'nin üstünde ise siyah bir kazak vardı. Ne yapacağımı anlamamış gibi baksa da kazağını tek bir hamlede yırttım.
Görmek istediğim koluna uzandım.
Sol koluna..
Gözlerim yaşarmıştı ve net göremiyordum ama o yanığı görmüştüm.
O yanık izini görmüştüm. Bendekinin aynısıydı.
Güney Dereli benim abimdi.
Gözyaşlarım istemsizce akıyordu artık. Gerçekleri tartamayan beynimin içi zonkluyordu. Kabullenmek bilmeyen ben ise yerimden kıpırdayamıyordum.
Şaşırmak, sarılmak, hareket etmek benim için bitmişti. Duygularım yavaş yavaş ölüyordu.
Peki ben?
Ben yaşayabilecek miydim duygusuz?
Hemde karnımda ki minik bir canla.
Bana orada araba çarpmamıştı ama kemiklerimin bile kırıldığını hissetmiştim. Bir yerim kesilmemişti ama oluk oluk kan akıyordu her yerimden. Yangında değildim ama alev alıyordu vücudumun her milimi.
"Def.."dedi o sesiyle. Kalındı sesi. Tanıdık gelen bir tınısı vardı.
Susturdum onu.
"Sus.
Sus sen benim abim olamazsın!
Sus!"
Ellerim kulaklarıma gitti. Duymak istemiyordum.
"Defne anlatacağım her şeyi."
"Neyi anlatacaksın? Neyi anlatacaksın! Ben sana anlatayım mı?"
Sonunda tepki verebilmiştim.
Ellerimle göğüsüne vurdum ve sendelemesini sağladım. Koca boyuyla sadece bir kaç adım geriye gitti.
"Gözlerinin önünde Sami beni öldürmek istedi. Saçlarımı yoldu! Elinde içkinle beni izledin! Ne kadar acı çektiğimi gördün! Gözlerime baktın. Sen benim abim olamazsın!"
"O seçimde yanlış hatırlamıyorsam beni değil, Boran'ı seçmiştin."
"Aynı şey değil."
"Defne.. Bazen oyunlar oynarsın ve sonuçlarına katlanman gerekir."
"Sonuçları bu mu? Duygusuz bir piç olmak mı?!"
Mert yerinde kıpırdadı. "Alev alacak buralar." Dediğini duydum.
"Yavaş ol Defne. Anlıyorum şu an şoktasın. Neler olduğunu anlamaya çalışıyorsun ama ben o gün seni kurtarsaydım. Her şey biterdi. Her şey yarım kalırdı."
"Yanlış! Sen benim seçimimin sonucunu bekledin. Kimi seçeceğimi merak ettin! Öyle değil mi?"
"Defne.."
"Ne diyeyim sana? Güney mi? Çağrı mı? Abi mi? Seç! Ne dememi istersin! Ben bu kadar acıyı çekerken soğuklanlılıkla bekleyen bir abim var! Ne uğruna bu kadar acıyı yaşadım ben?!"
"Annemiz için Defne! Yanarak ölen annemiz için! Peşime kimleri taktım senin haberin var mı? Ölmem için gün sayıyorlar. Kim olduğum anlaşılsaydı bu yaşlara gelir miydim sanıyorsun?"
Öfkeli tavrını geride bırakıp derin bir nefes aldı. Sakin olmak istiyordu ama ben istemiyordum. Burayı yakmak istiyordum.
"Bak sakin ol. Ben sadece Doğru zamanı bekliyordum."
"Doğru zaman bu muydu?" Dedim.
"Değildi." Dedi.
İkimizde dönüp Mert'e baktık. "Bana hiç bakmayın. Ben halletmesem bu yavşağın sana söyleyeceği yoktu."
Yüzümü ona döndüm.
Abime..
"Doğru mu?"
"Yokluğuna alışmış birinin varlığına alışamazsın Defne. Belkide biz birbirimizin yokluğuna alışmışızdır."
Mert sigarasını söndürürken konuştu. "Siktir lan!"
Olduğum yerde durdum. "Her şeyi bilmek istiyorum! Her şeyi! Boran'ın arkasından çevirdiğiniz, ulaşmaya çalıştığınız her şeyi bana tek tek anlatacaksınız!"
Ellerim titriyordu ve saçlarımı geriye atarak sakinleşmeye çalışıyordum.
Ben koltuğa otururken Çağrı ayakta kaldı. Üstündeki kazağı bir çırpıda çıkardı ve kaslarıyla kaldı. Dolabı açıp siyah bir tişört çıkarırken bana bakmıyordu. Kendine düşünmek için zaman vermişti. Tişörtü bir çırpıda giydi ve tekrar bize döndü. Boyu neredeyse 2 metreydi. Bende çok kısa bir kız sayılmazdım ama onun yanında minicik kalmıştım.
Çağrı'nın gözleri bal rengiydi. Saçı hafif dalgalıydı ve boynunda kolye vardı. Bu zamana kadar nasıl anlamamıştım bilmiyorum ama gözlerinde ki ifade büyükbabama benziyordu. Kulağının arkasında ise o işaret vardı. İki çizgi arasında ki nokta. Mert'e çevirdim bakışlarımı.
"Önce sen başlamak ister misin Mert?"
"Konu ne ara bana geldi amına koyayım ya."
"Küfür etme lan." Dedi Çağrı.
"Defne. İlk önce o alev alan yeşil gözlerini üzerimden çek." Kollarını açtı. Kocaman bedeni vardı. Kasları benim iki bacağım edebilirdi. "Öncelikle gel ve kuzenine sarıl."
"Kes şunu. Gerçekleri duymak istiyorum."
Çağrı yürüdü ve çalışma masasının arkasına geçti. Ağır bir duruşu vardı.
Bakışlarını üzerimden çekmiyordu. Ona sarılmamı beklemişti ama yanılmıştı.
"Duyduğun gibi. Mert, Sami Dereli'nin gerçek oğlu." Dedi Çağrı.
"Peki Neden? Neden böyle bir şey yaptınız?"
"Biz yapmadık." Dedi Mert.
"Hasan Amca yaptı." Dedi Çağrı.
Düşündüğüm her şey kafamda yerine oturuyordu. Hasan amca intikam almak için abimi, Sami'nin içine yerleştirmişti ve Mert'i de kendisi büyütmüştü.
"Bakma öyle. Benimde haberim yoktu." Dedi Mert.
"Okulu bu yüzden mi bıraktın?" Dedim bir çırpıda.
"Çağrı okula gelmişti. Gerçekleri anlattığında çıkmak zorunda kaldım. Boran'ın yanında olmak için."
Abime baktığımda ise sigara yakıyordu. Arkasına yaslanmıştı ve sadece beni izliyordu.
"Peki şimdi? Şimdi ne istiyorsunuz Boran'dan?"
"İntikam almayı bırakmasını Defne."
"Sizde aynısını yapıyorsunuz." Dedim abime bakarak.
"Ben zaten kötülüğe battım. Bir kaç adam daha öldürmek beni daha kötü yapmaz."
Abim yıllarca bu iğrenç hayatı yaşamıştı. Neler yaşadığını tahmin etmek hiç de zor değildi.
Mert konuştu. "Ee planımızı anlatayım mı?"
"Ne planı?" Dedim
"Boran'ı sen durduracaksın. Boks maçları karşısında aldığı isimleri bulacaksın ve bize getireceksin. Bizde ondan önce onların tepesine çökmüş olacağız."
"Bunu neden yapayım? Boran'la bunu açık açık konuşabiliriz."
Abim ayağa kalktı. "Boran'ın gözü senden ve intikamdan başka bir şey görmüyor Defne. Ben onu çok kez uyardım. Durmadı! Beni bulmanız için işaret gönderdim. Sana verdi mi? Vermedi! Ne seni kaybetmek istiyor, ne gücünü, ne de intikamını."
"Onun senin kadar güçlü olmasını kabullenemiyorsun." Dedim içimde ki gerçeği kusarken.
Güldü ama bu histerik bir gülüştü. "Hasan amca oğluyla da alabilirdi bu intikamı Defne. Neden ben biliyor musun?"
Anlamaz gözlerle baktım. Sigarasından bir nefes daha aldı. "Çünkü ben Boran'ın aksine kötülüğe doğdum."
Mert ise dahil oldu. "Aynen öyle. Hasan amcanın ikimizden istediği tek şey Boran'ı bu kötülüklerden uzak tutmaktı ama o durmadı."
Boran, benimleyken hırs içinde değildi ama bana göstermediği bir yüzü daha vardı.
"Defne bak. Boran silahların yerini baştan belli biliyor. Sana söylemedi çünkü ilk önce bizim dedemizin silahları sakladığı yeri istiyordu. Buldu ama şimdi de şifre peşinde. Sana açık açık soramıyor ama bulması an meselesi."
"Bulursa ne olacak ki? Polislere teslim edeceğini söyledi."
"Boran büyük bir katliam yapacak Defne. Kendisine de zarar vermesinden korkuyoruz." Dedi abim yüzüme bakmamıştı. Arkasını dönüp içki doldurmaya gitmişti.
"Bunu engelleyecek tek kişi sensin Defne. Boran'ın sana zaafı var. Onu bu kuyudan kurtarmalısın." Dedi Mert. İlk defa bu kadar içten konuştuğunu duymuştum.
"Defne karışmayacak. Onu bu meseleden uzak tutacağız Mert!"
"Boran, Defne'den başka kimseye güvenmiyor Boran. Bana, hatta Hakan'a bile şüpheyle yaklaşıyor artık."
"Senin başarısızlığını Defne tamamlamayacak Mert!"
"Başarısız mı oldum şimdi amına koyayım!"
"Başlatma şimdi bak."
"Başla Lan!" Dedi Mert.
"Mert." Dedi abim. E harfini uzatarak.
"Susun artık!" Dedim ve kavgalarını böldüm. "Benden köstebek olmamı mı istiyorsunuz?"
"Ben istemiyorum. Senden hiç bir şey istemiyorum Defne."
"Ben istiyorum. Şirkette çalışmanı istiyorum. Boran'a daha yakın olmanı istiyorum." Dedi Mert abimin aksine konuşarak.
"Boran'a bunu yapmak istemiyorum. Ona ihanet etmek istemiyorum." Dedim.
"Boran yaptı ama." Dedi Çağrı.
"N-ne?"
Mert ayağa kalktı Çağrı'ya doğru yürüdü. "Sussana lan."
"Neden susayım? Doğruları bilmesini istemiyor muydun Mert? Madem her şeyi açık oynuyoruz ona her şeyden bahsetmeliyiz."
"Çağrı. Siktirtme belanı. Her şeyin bir zamanı var."
"Defne'nin öğrenmesi gerekenlerin de zamanı vardı. Sen ne yaptın?"
"Ben doğru olan şeyi yaptım."
Elimi saçlarıma götürdüm. İçimde her şeyi düşünmem için zamana ihtiyacım vardı.
"Tek derdiniz Boran'ı korumak. Öyle mi?" Dedim.
"Evet." Dedi Çağrı.
"Hayır." Dedi Mert.
"Doğru düzgün cevap verin bana!"
Çağrı elinde ki içkisini dibine kadar içtiğinde ayağa kalktı. Artık ikiside ayaktaydı. "Label Topluluğu. Onların deyimiyle dünyanın yönetildiği iyiliği amaçlayan bir kuruluş. Yalan. Pisliğin, iğrençliğin ta kendisiler. Kumar, silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, teröristlerle iş birliği. Her türlü pislik var. Bir sürü üyeleri var. Yaşlı ve genç heyeti diye ikiye ayrılıyor ama tek bir yöneteni var. Kimse kimseyi tanımıyor. Herkes toplantılara maskeyle katılıyor. Biri birinin maskesini çıkardığı an ikiside öldürülüyor. İçeriye sadece parmak iziyle giriş yapılıyor. Boran, bu kuruluşun başında ki kişiyi öldürmek istiyor çünkü Azad'ın, babanı öldürme emrinin o masadan çıktığını biliyor."
"Bu neden seni bu kadar ilgilendiriyor? Boran'ın istediği şey çok normal değil mi?" Dedim.
"Çünkü Masayı Çağrı yönetiyor." Dedi Mert.
Ayaklandım. "N-ne?! Hasan amcanın öldürme emrini sen mi verdin?!"
"Hayır tabiiki de Defne. Ben o zaman çocuktum. Ben masayı yöneten kişinin yerine geçtim. Hem ben yeniyim o masada. İşlerine çomak sokuyorum. Parmak izlerini temsil ederek orada ki pislikleri yok ediyorum. Tıpkı Boran gibi. Sami ve Azad'dan da intikam alıyorum."
"Boran'a bunu anlatalım. Eğer sen olduğunu bilirse vazgeçer."
"Böyle bir konuda intikam için yanıp tutuşan birine güvenemem. Dışarıda beni öldürmek isteyen bir sürü akbaba var. Onlara yem atmış olurum."
"Çağrı. Rahat durmuyorsun ki amına koyayım. Defne'nin abisi olarak aranıyorsun. Neden? Silahların yerini bildiklerini ve uyuşturucuları sakladıklarını düşünüyorlar. Ki yalan da değil. Sami'nin oğlu diye aranıyorsun çünkü şerefsiz baban (babam) herkesin canını yakmış. Label'in üyesi olarak aranıyorsun çünkü planladıkları her şeye çomak sokuyorsun. Bu nasıl bir döngü lan."
"Bu bir soru muydu Mert?"
"Yok. Ben sana soru sormuyorum artık."
"Bende öyle düşünmüştüm." Dedi ve bana döndü. "Defne, bak kabul etmek zorunda değilsin. Boran'ı ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Kabul etmesen bile bu söylediklerimiz aramızda kalsın istiyorum senden. Artık başka bir yük yüklemek istemiyorum omuzlarına. Sen her zaman bizim en masumumuz olarak kalacaksın. Annem gibi."
Bunu söylerken sesi bile titrememişti. Yıllar onu duygusuz birine dönüştürmüştü.
"Ne yapacağım?" Dedim önüme bakarak.
"Kabul ediyor musun?" Dedi Mert.
"Düşüneceğim. Artık hiçbirinize güvenmediğim için ilk önce kime inanacağıma karar vermem lazım." Dedim öfkeyle.
"Boran'ın boks maçlarında kazandığı isimleri ve bir sonra ki adımını planlaman yeterli. Gerisini biz hallederiz." Dedi Çağrı. Çekmecesinden küçük bir telefon çıkardı. Daha önce böyle bir telefon görmemiştim. "Buradan ulaşabilirsin bana. Yıldız'a 3 kere bastığında beni arayacaktır. Mert seni eve bıraksın." Diye devam ettirdi Çağrı.
Ayağa kalktım. Ona söylemek istediğim çok şey olsa da söyleyemedim. İkimizde hazır değildik.
"Ben gideyim o zaman." Dedim. Neden tüm vücudum titriyordu?
Arkamı döndüm. Mert, çoktan odanın dışına çıkmıştı.
Onunla konuşmaya hazır değildim. Aylardır bu anı bekliyordum ama hazır değildim. "Şifreyi biliyor musun?" Dedi hiç beklemediğim bir anda. Yüzümü tekrar ona döndüm.
"Ne şifresi?"
"Büyükbabam sana elbet şifreden bahsetmiştir."
"Biliyorum ama karar vermeden kimseye söylemeyi düşünmüyorum."
"Anladım." Dedi. Israr etmemişti.
"Görüşürüz."dedim ve bir kaç adım attım.
Neden yabancıydık? Oysa ki o benim abimdi. Kanımdı, canımdı.
"Defne."
Az önce ki duygusuzluğunun aksine duygu yüklüydü bu cümlesi. Bu anı bekliyormuş gibi döndüm.
"Biz.. en azından.. Yani Sarılsak olur mu? Ben yıllardır bu anı bekliyorum." Gözleri dolmuştu. Az önce kötülüğün içinden geliyorum diyen adam neredeyse çocuk gibi ağlayacaktı.
Kafamı aşağı ve yukarı salladım. Bu evet demekti. Kuruyan gözlerim yine yaşarmıştı.
Uzun boyuyla bir kaç adımda yanıma ulaştı. Adımları acelesiz ve yavaştı. Beni korkutmak istemiyordu.
İki elleriyle kocaman sarıldığında minicik kaldım. Ona sarılırken yabancı hissetmedim. Kimsesiz hissetmedim. Yalnız değildim. Kalabalıktım.
"Annem gibi kokuyorsun." Dedi daha çok ağlamama neden olurken.
Ellerim havada bekliyordum.
Neyi bekliyordum. Bende ona sarılmak istiyordum ama yapamıyordum. Eksik olan neydi?
Eksik olan bendim.
Her şeye rağmen kaldırdım kollarımı. Ağırlaşmıştım. Yavaşça sarıldım ama sıkmadım. Varlığımı hissetsin istiyordum.
İkimizde konuşmuyorduk ama susmuyorduk biliyorum. İçimizde bir yerlerde ikimiz de çığlık çığlığa kalmıştık.
Bu hikayede yananlardan biride oydu.
Abim..
İkimizinde geri çekilmeye niyeti yoktu. Ben ağlamaya, o sarılmaya devam ediyordu. Yıllarca bu anı bekliyor gibiydik.
Ondan uzaklaştığımda ise gözlerine baktım. Kızarmıştı ve küçülmüştü. Her zaman gördüğüm Güney Dereli gibi bakmıyordu. Bu hali ondan çok farklıydı.
Alkol kokuyordu. Çok mu fazla içiyordu?
"Görüşürüz." Dedim ve hızlıca çıktım odadan.
Kapılardan çıktığımda asansörlerin orada beni bekleyen Mert'i gördüm. Telefonla konuşuyordu. Yanına ilerlediğimde kaşlarını çattı.
"Yanımda." Dedi telefondaki kişiye.
Sonra ise telefonu bana uzattı. Telefonu elime aldım.
Telefonun ucunda ki kişiyi tahmin etmek elbette zor değildi.
Bir anda dışarı çıkışım ve telefonlara cevap vermeyişim Boran'ı delirtmiş olmalıydı.
"Efendim?" Dedim sesimin net çıkmasını sağlayarak.
"Bizi öldürmek isteyen aç kurt sürüsünü bir tek ben önemsiyorum galiba. Bu telefonlarım neden açılmıyor benim? Siz beni çıldırtmak mı istiyorsunuz?"
"Neden çıldırıyorsun ki? Mert'te yanımda zaten. Korkacağın bir şey yok."
"O yavşağa ayrı soracağım zaten. 10 dakika içerisinde evde olun."
"Tamam." Dedim ve cevap vermesini beklemeyerek kapattım.
"Bizimki yine çıldırmış. Şu adamın telefonlarını aç Defne."
"Ne yapayım? Abimin yanındayım. Al onunla mı konuş deseydim?"
"Mesaj atman yeterliydi."
Ellerimi dalga mı geçiyorsun der gibi kaldırdım. "Pardon ya. Ben her gün abim ve kuzenimle ilk defa tanışıyorum zaten. Allah bilir kaç tane akrabam var."
"Senin en önemli akraban biziz. Gerisini siktir et." Dedi önemsizce.
"Mert ben anlamı.." konuşacakken susturdu. Bir şeyler duymaya çalışıyordu. Kafasını asansörün kapısına yasladı.
"Ne oldu?" Dedim. Hala asansörü dinliyordu.
Elimden çektiği gibi beni asansörün yanında kalan odaya itti.
"Neler oluyor?" Dememe fırsat vermeden eliyle ağzımı kapattı. Gözleriyle dinle der gibi işaret yaptı.
Ayak sesleri duyduğumda sesimi çıkarmamaya özen gösterdim. Kapının ucundan görünen oydu ki Adil Rendeli gelmişti.
Kertik'te gördüğüm adam.
Sami Dereli'nin sağ kolu.
Boran'a sen beni iyi tanıyorsun demişti. Babasından dolayı tanıdığını düşünüp araştırmamıştım ama bundan sonra bilgi toplamak benim için de iyi olacaktı.
Adım sesleri kesildiğinde vücudumu dikleştirdim ve Mert'in haraket etmesini bekledim.
"Hadi çıkalım şu lanet yerden."
Birlikte çıktığımızda asansöre bindik. Sessizliği bölen ben oldum. "Adil Rendeli'nin ne işi var burada?"
"Sami'nin ayakçılığını yapıyor. Araları kötü olsa da Güney yani Çağrı diğer mekanları da yönetiyor. Sami'nin onun beynine ihtiyacı var. Adil Rendeli'de arayı düzenli tutmayı sağlıyor."
"Hiç üzülmüyor musun?"
"Ne için?"
"O senin baban. Ona resmen pusu kuruyorsun."
"Seninde amcan."
"Amca göz ardı ediliyorda, baba farklı Mert. Siz aynı kandansınız, aynı soydansınız."
"Hatırlatma. O şerefsizin kanını taşıdığım için yıllarca kendimden nefret ettim. Bir yerden sonra ise o bağı önce kalbimden, sonra beynimden sildim. Artık o benim hiç bir şeyim."
"Nasıl bu kadar nefret edebildin. Ben.."
"Sen nefret edemedin Defne. Biliyorum. Sen Azad'dan nefret edemedin çünkü küçük çocukları teröristlere verdiğini görmedin. O çocukların tecavüze uğradığını, işkence gördüklerine şahit olmadın. Masum insanların canını yakan ve buna gram üzülmeyen sikik beyinli birini baba olarak kabul görmeyi bırakalı uzun zaman oldu . Tavsiye ederim." Dedi göz kırpıp asansörden inerken.
Onunla ilgili çok şey kaçırmıştım. Mert, göründüğünden çok daha fazlasıydı ve çok acı çekmişti. Umursamaz tavrıyla ise bu yönünü saklıyordu ve başarılı da oluyordu.
Arabaya ilerlediğimizde ön kapıyı açtım. Mert ise şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı.
"Boran'ın şirketinde işe nasıl gireceğim?"
"Babanın hisselerini devralacaksın."
"Babamla karşılaşmak istemiyorum." Dedim içimdekileri söyleyerek. Onunla karşılaşmayı bırak aklımdan geçirmek bile istemiyordum.
Babamın bana ulaşmak istediğini biliyordum. Her yerden arıyordu ve evde kaldığım günlerde bir kaç kez kapının önüne gelip korumalara bağırıp gitmişti. Ben ise her şeye rağmen onun yüzünü görmemek adına dışarı çıkmamıştım.
Mert'in söylediklerinde haklılık payı vardı. Vicdanında yer edinmeyen biri, kalbinden de yavaş yavaş siliniyordu.
"Babanla karşılaşmayacaksın. Sahte bir vekaletname vereceğim." Dedi.
Her şey düşünülmüştü. Unuttukları ve bilmedikleri tek bir şey vardı ki, ben hamileydim ve kendi canımdan önce karnımda ki canı korumalıydım. Mert'e söylesem bana yardımcı olabilirdi. Hastane kontrollerine gitmem gerekecekti ve elbet birine söylemeliydim.
"Mert, sana güvenebilir miyim?"
"Bilmem. Sen bilirsin." Dedi umrunda değilmiş gibi yaparak.
"Risk almak istemiyorum. Söz ver. Kuzen sözü."
Ağzına sigarayı alıp yakarken güldü. "O ne lan? Kuzen sözü ne amına koyayım."
"Ne bileyim bizim Beril kuzenlerine hep böyle söylettirirdi. Herkes için geçerli değilimiymiş bu söz?"
"Defne. Siktir et. Sen bana güvenme."
"Ya ama Mert."
"Risk almayı öğrenmelisin Defne. Risk al ve karşıdakinin adımını önceden öğren ve harakete geç. Tüm kural bu. Şimdi ise dökül."
Hızlı konuşması ve nasihatı duraklamama sebep olmuştu.
"Ben.."
"Ee sen?"
İçimdekileri söylemeye ağzımı açmıştım ki silah sesleriyle durakladım. Camların kırılma sesi ve Mert'in kafamı eğişiyle donmuştum
"Neler oluyor?" Diye bağırıyordum ama Mert'in beni duyduğuna şüpheliydim.
"Ne olacak? Boran'ın peşinde ki aç kurtlar. İntikam almak istiyorlar ve en büyük yıkımı seni kaybederek yapacaklarını biliyorlar. Eğ Defne şu kafanı."
Bir yandan bağırıyor, bir yandan sigarasını içiyor, bir yandan silah sıkıyor ve diğer yandan ise araba sürmeye çalışıyordu. "Direksiyonu tut." Dedi.
"Ne? Ne diyorsun? Nasıl tutacağım?"
"Düz gitmemizi sağla yeter ve kafanı da kaldırma!"
"Bunu nasıl başarabilirim?! Kaç elim var sanıyorsun?"
Bu sırada ise ortamızdan kurşun geçmişti. Ön camlar tamamen kırılırken ellerimle kafamı korumaya çalışıyordum.
Direksiyonu tutarken Mert'in arkasında ki diğer silahı aldım. Tek elimle direksiyonu tutup diğer elimle bende ateş etmeye çalışıyordum.
"Ne yapıyorsun?" Dedi hayretle.
"Yardım etmeye çalışıyorum!"
"Silahı sıkmıyorsun amına koyayım. Tetiği çekmemişsin!"
"Nerden bileyim ben! En son 15 yaşındaydım bu şeyi kullandığımda."
Büyükbabam küçükken sık sık silah sıkmayı öğretirdi ama nefret ettiğimi bildiği için detaylı eğitim vermemişti.
"15 yaşında silah elinde ne geziyor lan?"
"Konumuz bu mu?" Dedim gözlerimi kırparak."
"Çek şu tetiği ve sık artık Defne!"
Tetiği çekip sıktığımda tek odaklandığım arabanın tekerleriydi. Adamlara sıkacak kadar cesaretli değildim ama arabayı durdurarak da atlatabilirdik.
İlk kurşunu sıktığımda ise heyecandan bağırdım. Mert şaşkın şaşkın baksada sıkmaya devam etti.
"Mert Hamileyim ben!" Anın büyüsüne kapılıp söylediğim şeye ben bile şaşırmıştım.
Mert silah sıkmayı bırakıp yüzüme baktığında alık alık bakıyordu. 2 saniye içerisinde arabamızın tüm tekerliği patlamıştı ve araba sağa sola zikzak çekerek durmuştu. "Bu şimdi mi söylenir amına koyayım!" Dedi Mert şok olmuş bir halde.
"Senin için süpriz parti düzenlememi beklemiyordun herhalde."
Mert şok olmuştu ve ne konuşacağını bilmiyordu.
Ben ise anın heyecanıyla elimde silahla bekliyordum.
"Ne yapacağız?" Dedim arkamda ki adamları gördüğümde.
"Bekle tehdit edip gidecekler. Sana zarar veremezler. Abinden korkuyorlar."
"Peki ya sen?" Dedim korkarcasına.
"Ben bir yolunu bulurum."
Adamlar her yeri delik olan arabanın kapısını açtıklarında bizi zorla indirdiler.
Dizimin üstüne çöktüğümde Mert'i de yanıma getirmişlerdi.
Bize saldırı yapan arabanın arkasında bir araba durdu. İçerisinden ise Boran kadar genç, sarışın ve uzun boylu bir indi. Kafama dayatılan silah yüzünden mi, Yoksa hamileliğimden midir bilmem başım dönüyordu.
Takım elbiseli sarışın adam yavaş yavaş yanımıza yürüdü ve gözlüğünü indirdi. Gözlüğünü indirdiğinde kahverengi gözlerini üzerimize dikti.
"Selam gençler. Ne işiniz var burada?"
"Asıl senin ne işin var lan Egemen piçi."
"Mert senin bu cesaretini her zaman takdir etmişimdir. Kafana silah dayasakta söyleyeceğin şeyden vazgeçmiyorsun. Bana katılmayı düşünür müsün?"
Kahkaha atıyordu ve yakışıklı yüzüne rağmen iğrenç gözüküyordu. Gözlerini üzerime çevirdiğinde ise açıkta kalan bacağıma baktı. Sonra yavaş yavaş süzerek yüzüme döndü. İğrenç bakışları vardı. Neredeyse kusacaktım.
Neredeyse değil. Gerçekten kusacaktım.
"Bakın burada kim varmış. Boran'ın Hazinesi."
Boran'ın hazinesi.
O kişi ben oluyordum ve bu iğrenç ortamda bile içimde ki beyaz bu betimlemeye seviniyordu.
"Günlerdir dışarı çıkmanı bekliyoruz ve Defne. Boran seni iyi koruyor ama benden değil. Benden kimse kaçamaz."
Yavaşça saçlarıma eğildi. Bu mafyaların saçlarımla alıp veremediği neydi böyle?!
"Seni öldürmeyeceğim Defne. Seni süründüreceğim. Seni kucağımda inletirken Boran'a izleteceğim." Dedi kulağıma tıslayıp. Duyduklarımla gözlerim ayrılırken Mert'i tutmakta zorlanıyorlardı.
"Midemi bulandırıyorsun. Uzak dur benden!" Dedim. Yüzümü dik tutmaya çalışıyordum. Ezik ve korkak gözükmek istemiyordum.
"Egemen Zorlu Karşındakinin kim olduğunu biliyorsun değil mi?" Dedi Mert gülerek.
"Bilmez olur muyum? Çağrı beyimizin kız kardeşi. İnan ki yıllardır hasretinizle yanıp tutuşuyoruz Defne Hanım."
"Bilmen güzel. Hiç bir sik yapamayacağının da farkındasın o zaman. Labeldekiler senin canını önemsemezler ama Defne'yi önemseyebilirler. Öyle değil mi Egemen?"
"Mert. Bazen çok sıkıcı oluyorsun dostum." Dedi ve hiç beklemediğim anda Mert'in omzuna sıktı. Silah sesi patladığında kafamı eğdim. Görmeye cesaret edemediğimde oradan yok olmak isterdim ama yine yok olamamıştım. Oradaydım ve o anı yaşıyordum.
Mert kolunu tutunca bağırdım.
"Dur! Dur ne yapıyorsun?"
"Senden intikam alamadığım için yanındakilere zarar veriyorum." Dedi pislik herif.
"Dur lütfen tamam. Kimseye zarar verme. Ne istiyorsun söyle?"dedim. Bağırırcasına. Mert hala canıyla uğraşıyordu.
"Defne konuşma şu adamla." Dedi Mert. Tıslayarak konuşmuştu.
"Dinleme onu. Konuş benimle Derdin ne!"dedim.
Egemen yanıma diz çökmüştü. Ellerini saçlarıma getirdiğinde kafamı geri çektim. Bana Boran'dan başka birinin dokunması saçma geliyordu.
"Babamın intikamını istiyorum Defne. Babamı istiyorum. Öldüyse bile cesetini istiyorum. Boran'ın acılar içersinde ölmesini istiyorum. Ha birde kaçırdığı mallarımızı."
"Boran'a bir şey yapmayacaksınız. Abimle iletişim içerisindeyim. Ona bir şey yaparsanız.."
Mert kızdı. "Defnee!"
"Ha öyle mi?" Dedi egemen. "Bak bak bak. Gökte ararken yerde buldum ama ben. Anlat bebeğim. Ben sen de abini arıyorsun sanıyordum. Yanlış ata mı oynuyordum yani?"
Mert hala bağırıyordu. " Sus Defne! Sus!"
Egemen gözleriyle adamlarına işaret etti. "Arayın şu sürtüğün üstünü."
Eğer üstümdeki telefonu bulurlarsa abime ulaşırlardı ve bu bizim için hiç iyi olmazdı. Adamları engellemek için çırpındım. Var gücümle onları ittirmeye çalıştım. Yanıma eğilen birine ayağımla tekme atmıştım. Diğerine ise kafa atmıştım.
"Durun, durun! Bizim kız haşin çıktı. Ee babası Azad, abisi Çağrı. Ne bekliyorduk öyle değil mi? Eğer abinle nasıl iletişim kurduğunu söylersen seni hemen bırakabilirim. Yok söylemezsen istemeyeceğin şeyler yapmak zorunda kalacağım."
"Hayır! Bırakın beni."
"Hadi ama Defne! Sinirleniyorum artık!"
Egemen tekrar saçlarımı tuttuğunda hızla bir arabanın yaklaştığını duydum. Egemen şok içersinde saçlarımı bıraktı.
"Abi Boran Kaya yaklaşıyormuş. Bizimkiler aradı." Dedi zayıf ve çapsız gözüken bir adam.
"Görüşeceğiz Defne Yılmaz. Kendine çok cici bak olur mu? Kucağıma çıkacağın günün hasretiyle yanacağım."
Söyledikleriyle midem daha çok düğümlendi.
Mert ise bağırdı. " Siktir git lan. Seni kucağıma ben alacağım. Hiç merak etme."
Egemen'in adamları ise hala bizi tutuyordu. Egemen 3 korumayla arabaya binip hızla kaçtığında beni ve Mert'i tutan korumaların teker teker öldüğünü gördüm. Sesimi çıkaramadım. Direkt Mert'e koştum. Kan kaybediyordu.
Yanımıza gelen Boran ise nefes nefeseydi. Etrafımda ki tüm adamları öldürmüştü.
"Defne, Defne! İyi misin?"
"Sen.. bizi nasıl buldun?"
"Mert haber verdi." Bilekliğini gösterdi. Hiç dikkat etmemiştim ama aynısından Mert'te de vardı.
"Acil bir haber olunca kırmızı yanıyor."
"İyi ki geldin Boran.." kafamı omuzlarıma yasladım.
"Umurunuzda olur mu bilmem ama vuruldum lan. Şu an benimle ilgilenmeniz gerekiyordu!"
Boran beni kollarının arasından çıkarıp Mert'e eğildi. Kazağının içinden omzuna bakmaya çalıştı. "Mermi içinde değil. Sıyırmış. Kimdi gelen?" Dedi Mert'e.
"Egemen pici." Dedi Mert omzunu tutarak.
"Defne'ye bir şey yaptı mı?" Dedi.
"Boran. Şimdi bunun zamanı mı? Mert'i hastaneye götürelim. Hadi."
"Hastane olmaz." Dedi Mert. "Kaya kliniğe gidelim."
Boran kafasını sallayıp Mert'i kaldırmaya çalıştı. Birlikte kalkıp Boran'ın arabasına ilerledik. Boran'la birlikte bir sürü koruma da gelmişti. Onlar da bizimle birlikte arabaya bindiler.
Arabaya dikkatlice otururken Mert'le ben arkadaydık. Boran ise öne oturmuştu. Yol uzarken konuştu.
"Şart mıydı bu dışarıya çıkma işi."
"Bunaldım Boran."
"Ölmekten daha iyidir Defne."
"Beni kimse öldüremez. Abimden korkuyorlar." Dedim.
"Seni öldürmezler ama seni bana koz olarak kullanabilirler Defne ve emin olabilirsin ki her şeyimi feda edebilirim senin için. İşte o zaman ne plan kalır, ne ben."
Söylediklerinde haklı olduğu için sesimi çıkarmadım ve Mert'le ilgilenmeye başladım.
Kliniğe vardığımızda Mert'i direkt odaya almışlardı. Kurşun içinde olmadığı için şanslıydı ama yine de dikiş atılmasından kurtulamamıştı. İlaçların etkisiyle ise uyuyakalmıştı.
Boran yanımda otururken başımı omzuna yasladım ve gözlerimi kısa bir anlığına yumdum.
Kaç saniye geçmişti bilmiyorum ama Boran üzerinde ki uzun siyah ceketi çıkarıp üstümü örtmüştü. Bir eliyle bacaklarımı tutuyor, diğer eliyle ise saçlarımı okşuyordu. Arada saçlarımı öpmesi ise bana hiç hissetmediğim kadar iyi hissettiriyordu.
"Yoruldun mu?" Dedi mayhoş sesiyle.
"Hıhı." Dedim aynı mayhoşlukla. Gözlerimi açıp elini tuttuğumda yaralarının olduğunu gördüm. Aynı yaradan kaşının üstünde de vardı. Bana söylemiyordu ama boks maçlarında zorlandığını biliyordum.
"Küçükken boks yapıyor muydun?"
"18 yaşıma kadar profesyonel boks maçlarına çıkıyordum."
"Benim yanıma gelince mi bıraktın?"
"Bırakmam gerekiyordu. Nereden çıktı bu boks?"
Abimle konuştuğumu anlamaması adına lafı değiştirdim. "Bilmem. Her geldiğinde kaşında, dudağında veya bir yerlerinde yara görüyordum. Nedense bana boks maçlarına çıkıyormuşsun gibi geliyor."
"Bazen bu kadar zeki olman beni yoruyor."
"Sami'nin pis liginde maça çıkmak zorunda değilsin. Abimi bulursak halleder.."
Lafımı bölmüştü. "Abini bulmak ve silahları teslim etmek senin yolun Defne. Benim yolum çok başka."
"Boran.. senin yolun bendim. Çiçekler ektiğini söylemiştin. Ne değişti?"
"Hala öyle. Benim tek çiçek ektiğim yolum sensin ama diğer yollarım cehennem Defne. Yangın yeri o yollar. Seni o yollarda yürütmeyeceğim."
"Yine başlıyorsun.."
Baş parmağını dudağıma kapattı. Sus demekti. Gözlerini gözlerime denk getirdi.
"Yoruldum Defne. Sadece biraz kokunu solumama izin verir misin? Sana ihtiyacım var."
Gözlerine baktıktan sonra ellerimi mükemmel sakallarında gezdirdim. Her gün yeniden traş oluyordu ama sakalları minik minik gözüküyordu. Onun bu halini seviyordum. Kokusunu seviyordum. Bakışını seviyordum. Gözlerinin rengini seviyordum.
Ben onu seviyordum.
Tüm imkansızlığımıza rağmen onu seviyordum.
"Bu normal değil. Nefesini duymak bile beni heyecanlandırıyor. Bu normal olamaz." Dedi gözlerime bakarken.
"Unuttun mu? Biz hiç normal olamadık."
Kafasını salladı. Artık birbirimize daha yakındık. "Sende ne var böyle? Hem alevlendiren, hem okyanuslardaymış gibi ferah hissettiren.. Nesin sen Defne? Kimsin?"
"Beni en iyi sen bilirsin Boran. Benden bile iyi bilirsin beni."
"Senden bile iyi bilirim seni, hissederim."
Daha çok yakınlaşmıştık. İkimizde birbirimizi özlemiştik. Dudaklarıma uzandığında kendimi geri çekmedim. Usulca ve yavaşça beni öpmesine izin verdim. Tek eli belimdeydi ve diğer eli hala bacağımdaydı. Farkettirmeden eteğimi sürekli aşağıya çekiyordu.
Kapı birden açılınca ikimizde geri çekilmiştik ve iki suçlu gibi kalakalmıştık.
Murat girmişti odaya. Doktor olan Murat. Bana hamile olduğumu söyleyen Murat.
Boran sinirle ayağa kalktı.
"Hassiktir. Kapı çalmak gibi bir lütufta bulunur muydunuz acaba doktor Murat?"
"Arkadaşımın olduğu odaya girerken gerek duymadım." Dedi eğlenir halde.
"Muraat."
"Tamam tamam. Mert'e bakacaktım ben. İyi gözüküyor." Sonra ise bana döndü. Korktuğum başıma gelecekti. "Defne? Sen nasılsın? Yorgun gözüküyorsun. Kadın doğum kliniğimizden sana randevu almamı ister misin?" Dedi dosyasını incelerken. Her şey mahvolacaktı. Boran ayaktayken bir bana, bir de Murat'a bakıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Bir saniye.. Kadın doğum.. Ne alaka?"dedi ve o anı durdurmak istedim. Benden duyması gerekiyordu. Onu bu intikam ateşinden kurtardıktan sonra söyleyecektim ama şimdi öğrenecekti.
Öğrenmemesi gerekiyordu.
Bölüm Sonu
Bölümü nasıl buldunuz? Defne'nin güçlü olması gerekeceği çok an var ama artık abis yanında. Çağrı'yı bundan sonra ki bölümlerde daha çok göreceğiz. Çok heyecanlıyım!❤️🔥🌸
Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.48k Okunma |
675 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |