
Bölüm şarkısı- Feridün Düzağaç/ Alev Alev
36.BÖLÜM
HAZ
Işıklar açıldığında Boran ellerini belime attı ve kalabalığın içine ilerletti.
Kalabalığa baktığımda tanıdığım ve tanımadığım bir çok insan buradaydı.
Hakan, Beril, Helin ve Kenan yuvarlak bir koltuğun etrafında ayaktalardı. Onlara değil ama yanlarında ki Berfin ve Kenan'a şaşırmıştım. Polis olduklarını biliyordum ve Boran'ın yaptıklarını bilmelerine rağmen hala arkadaşlar mıydı?
Yine benim bilmediğim olaylar dönüyordu.
Kafamı biraz çevirdiğimde ise Helin'in yanında duran hiç tanımadığım insanlar vardı. Biraz ilerlediğimizde Boran'ın Mersin'de gördüğü kızlardan biri olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Uzun boyu, incecik fiziği ve esmer tenine kırmızı bir elbise giymişti. Adını anımsamaya çalıştığımda Buse olduğunu hatırlamıştım. Boran'ın şirket ortaklarından birinin kızıydı. Yani en azından Boran öyle söylemişti.
Boran herkesle selamlaşırken bende gülümsemeye çalışıyordum. Mert hemen solumda, Boran'da sağımdaydı. Doktor Murat'ın yanında ki şirin kız ise elini benden önce uzattı. Onu daha önceden tanıyor gibiydim.
"Merhaba, Ben Elif."
"Merhaba. Ben de Defne diyeceğim ama tanışıyor muyuz?"
Murat atıldı. "Klinikten. Sen vurulduğunda seninle o ilgilendi. Hemşiremiz."
Onu hatırlıyordum. Adını sormamıştım ama Beril'i aramamı sağlayan oydu. Kafamı Boran'a çevirdiğimde beynimde düşündüklerimi anlamak istiyor gibi bakıyordu.
Elif hemşiremdi ama Ailemi hastaneye getirmemi sağlamıştı. Telefonunu bana vermişti. Neden bilmiyorum ama Boran hastaneye ailemi bilerek getirtmişti. O zaman bunu hiç düşünmemiştim ama büyükbabamla ne konuşmuşlardı?
"Hatırladım." Dedim gülümseyerek.
Biraz ilerlediğimizde Buse ve arkadaşlarının arasına gelmiştik. Ellerinde bardaklar vardı. Beni hiç umursamadan hepsi Boran'ın omzuna atıldı.
'Hayır, kıskanmıyorum. Onlar Boran'ın arkadaşları.' Dedim içimde ki siyaha.
'Ben bir şey demedim ki.' Dedi o da masumca.
O dememişti ama beynimde ki tilkiye, 'Hayır kıskanmıyorum!' Diye bağırasım geliyordu.
Nihayet Boran'a sarılmaları bittiğinde Buse öne atıldı. "Hoşgeldin Defne. Seni görmeyeli uzun zaman oldu. Solmuşsun sanki."
Solmak mı? Hayatım kaydı.
"Merhaba Buse." Dedim son söylediği cümleyi duymazdan gelerek. Gerçekten en son uğraşacağım şey birinin laf sokmalarıydı.
"Bu Ceren. Üniversiteden arkadaşım."Dedi Boran. Kumral ve burnunda hızma olan kızla selamlaştım.
"Bu da Eren." Kıvırcık ve kumral uzun boylu çocuk elini uzattı ve tokalaşmıştım. Cerenle sevgili gibi gözüküyorlardı. Ceren'in arkasında duran sarışın kız ise geldiğimden bu yana hiç gülmemişti.
"Buda.." dedi Boran ama o hiç gülmeyen kız lafını kesti. "Aylin." Dedi. Boran çok fazla yüzüne bakmıyordu. O elini uzatmadığı için bende uzatmadım.
"Uzun zaman oldu Boran."dedi adının Aylin olduğunu öğrendiğim kız.
"Öyle." Dedi Boran.
"Nasılsın?" Dedi Aylin. Bizi görmüyorlar mıydı?
Boran beni belimden tuttu ve kendine çekti. "İyiyim." Gözlerime baktı. "Çok çok iyiyim."
"Anladım." Dedi. Bozulmuştu.
"Ne zaman döndün İngiltere'den?" Dedi Boran.
"Bu sabah." Dedi. "Her zaman ki gibi."
Ne yani özellikle bugün için mi gelmişti? Her sene Boran'ın doğum gününde buraya mı geliyordu?
Yüzümü asmamaya çalışsam da engel olamıyorum. Buradan hemen kurtulmalıydım. "Hayatım sen arkadaşlarınla ilgilen ben bir Beril'e bakacağım." Dedim. Daha sonra Boran'ın arkadaşlarına dönüp "İyi eğlenceler." demeyi ihmal etmedim.
Gözlerime baktı. Hareketlerimi inceledi. Yanağımdan öptükten sonra belimde ki elini bıraktı.
Ayaklarımı kontrol ederek adım attım. Beril'in yanına oturduğumda masamızda duran su şişelerinden birini aldım ve kafama diktim. Beril şaşkınca bana bakıyordu.
"Bir sorun mu var?"
Gülümsedim. "Yok canım. Ne sorun olacak?"
Hakan eğildi ve bize baktı. "Her şey yolunda mı?"
"Siz birbirinize tam yakışmışsınız." Dedim ellerim titrerken. "İyiyim diyorum ya."
"Ellerin aynı şeyi söylemiyor ama." Dedi Beril.
Hakan'a gözlerimle işaret ettim. "Boran'ın oturduğu masa da ki, sarışın kızı görüyor musun?"
"Evet. Aylin."dedi Hakan.
"Kim o?"
"O şey ya. Bizim üniversiteden arkadaşımız."
"Onu biliyorum." Dedim. "Neden her sene bugün geliyor?"
"Şimdi yenge şöyle ki."dediğinde başımda dikilen birini görmüştüm.
Helin.
"Hoşgeldin Defne."
Ayağa kalktım. "Hoşbulduk Helin."
"Konuşalım mı biraz?" Dedi.
"Olur."
Ayağa kalktığımda Boran'ın bakışlarının üzerimde olduğunu hissetmiştim. O tarafa bakmadan bar masasına doğru yürüdüğümüzde Helin'in konuşmasıyla ona döndüm.
"Nasılsın?"
"İyiyim galiba. Sen?"
"İyi gözükmüyorsun. Aylin'le mi alakalı?"
"Aylin? Anlamadım Aylin'le ne alakası olacak?"
"Abimin eski sevgilisi. Rahatsız olmadın değil mi?"
'Eski sevgilisi olduğunu anlamıştım' dedi içimde ki siyah. Beyaz olansa 'adı eskiyse çokta şey yapmamak gerekiyor.' Diyordu.
"Korkma Abim tüm imkansızlığa rağmen hala senin yanındaysa gözünün Aylin'i göreceğini sanmam."
"Nereden tanışıyorlar?"
"Üniversiteden. Abim o zamanlar çok gençti. Her şeyi yeni yeni üstleniyordu. Babam ölmüştü. Aylin o zaman çıktı karşısına. Yaralarını sardı. Abimin sevilmeye ihtiyacı vardı ve Aylin buna hazırdı. Uzun bir süre birlikte oldular. Annemi bir gün intiharın eşiğinden kurtardı Aylin. O günden bu yana da abim için özel biri. Sevgili anlamında olmasa bile."
"Neden bunları bana anlatıyorsun?"
"Gözlerin Defne. Gözlerin seni hep ele veriyor."
"Benden nefret etmiyor musun? Tıpkı Ali gibi."
Boran'ın kardeşi olan Ali'nin benden delicesine nefret ettiğini biliyordum.
"Eğer birini nefret edecek kadar suçlasaydım bu kişi sen olmazdın Defne. Ali bu olayların çok dışında. Ona anlatılanların dışında çok bir bilgisi yok."
"Boran gibisin Helin. Açık konuşmuyorsun."
"Sen konuşuyor musun? Abime her şeyi anlatıyor musun Defne?"
Helin küt saçlarıyla uyumlu kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Dış görünüşü sertti ama oldukça alımlıydı. Abimle ne alakası vardı bilmiyordum ama Helin güzel bir kızdı.
Neyden bahsettiğini ise biliyordum abimle aralarında bir birliktelik vardı hissediyordum. Ki abimi gizlice dinlediğimde Helin'den bahsederken ses tonunun değiştiğini bile duymuştum. Benim abimi bulduğumu ve ortak olduğumu ise Helin'de öğrenmişti.
"Madem biliyorsun. Neden söylemiyorsun abine?" Dedim en yüksek cesaretimle.
İçkisinden bir yudum aldı. "Sevdim seni. Zekisin. Abimi şimdi anlıyorum düşmanımızın kızını neden içinde beslediğini."
Helin, Boran'ın bildiği o masum kız değildi. O olayların tam içindeydi. Peki ama tam olarak hangi taraftaydı?
"Peki sen? Neden düşmanının oğluyla berabersin?"dedim. Abimden bahsederken.
"Beraber?"
"Aranızda bir şeyler olduğunu hissediyorum. Yanılıyor muyum?"
"Cinsel istekten ötesi değil. Çağrı içinde. Benim içinde."
"Boran'ın aradığı kişiyi nasıl olur da sen daha önceden bulmuş olabilirsin Helin?"
Güldü. "Anlamıyorsun Defne. Gerçekten anlamıyorsun. Anlayacaksın ama bir gün. Seninle bu konuşmanın sonuçlarını yaşayacağız. O günü heyecanla bekliyorum."
Tekrar içkisini yudumladı ama artık bana bakmıyordu. Orada kendimi fazlalık gibi hissetmiştim. Ayağa kalktım ve tekrar Beril'in yanına ilerledim.
Bu sırada ortada boş muhabbetler dönüyordu. Hakan her zaman ki gibi Mert'e sallıyordu. Mert ise etrafı kontrol ediyordu.
Meyve suyu kokteyllerinin içinde içki olmadığına emin olduğum bir bardağı aldım ve yavaşça yudumlamaya başladım. Yanımda ki Hakan sürekli beni dansa kaldırmaya çalışsa da kalkmadım ama bir yerden sonra o kadar ısrar etmişti ki dayanamamıştım.
Ayağa kalktığımda haraketli bir pop çalıyordu. Sahnede dj vardı ve ortam çok kalabalık olmasa bile bu kadar insanın coşkusu yetiyordu.
Hakan'la İleri geri hareket ederken çok oynamıyordum. Gözüm sürekli Boran ve arkadaşlarının masasındaydı. Onu kıskandırmak gibi bir derdim yoktu ama içimde ki siyah 'dikkatini dağıt!' Diye bağırıyordu.
Sadece küçük bir an için bulanıklaştırdım etrafımı. Tek başıma ve ayna karşısında dans ettiğimi hayal ettim. Vücudumun her yerini oynatmaya çalıştım. Kalçalarımı sallayıp yüzüme düşen saçlarımı tuttum. Hakan'ın, Beril'in, Buse'nin, Ceren'in Elif'in ve hatta Murat'ın bile bize katıldığını gördüm.
Etrafımda yuvarlak oluşturduklarında Hakan'ın ıslıkları çınlattı her yeri. Elif'de bana katıldığında artık beynimde ki her şeyi silebilirdim. Delicesine dans ediyordum. Etrafımda ki herkes de alkışlarla ritim tutuyordu. Kahkahalarımı gizleyemezken Hakan'ın Mert'e para yapıştırdığını görünce iyice saldım kendimi. Beril çok hareket etmese de yavaş yavaş bize katılıyordu. Doktor Murat ve başkomiser Kenan ise ortaya yanıma gelmişlerdi. Doktor Murat 'yavaş ol.' Der gibi işaret yaptığında hiç takmadım. Ben Elif'le oynarken onlarda arkamızda saçma haraketler yapıyorlardı. Elifle birlikte kıvırdığım anların birinde iyice etrafıma döndüm. Saçlarımdan ve her yerimden ter fışkırıyordu. Ellerim, kalçalarım ve kafam bile ritim tutuyordu. Etrafımda tam tur dönerken onu gördüm. Arkalardaydı. Ayağa kalkmıştı. Direğin kenarına yaslanmış içkisini yudumluyordu ve bana bakıyordu.
Bana.
Karnında çocuğunu taşıyan Defne'ye.
Onu görünce yavaşlamak yerine hızlandım. Artık daha hızlı haraket ediyordum. Ona bakmamaya çalışıp daha çok kahkaha atıyordum.
Beyazın seslenişini susturuyordum. Şu an oynamamı isteyen siyahtı ve ona izin veriyordum. Kafamı çevirdiğimde ise Boran gitmişti. Masalara baktığımda yoktu. Etrafımda aradım ama yoktu. Tuhaf olan bu değildi. Tuhaf olan masada Aylin'in de olmamasıydı.
Masadan çantamı aldıktan sonra Beril'e lavaboya gittiğimi söyledim.
Lavaboya ilerlediğimde Boran'ıda, Aylini'de görememiştim. Dışarı çıkmak istesem de vazgeçmiştim. Lavaboya girip kabinlerden birine girdim. Klozetin kapağını kapatıp üstüne oturdum. Nefes almaya ve yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.
Kıskanmamı gerektirecek bir durum yoktu ama böyle hissetmeme engel olamıyorum.
Sebepsizce gözlerim dolmuştu. Ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarıma engel olamıyordum. Hormonlarla alakalı olabilir miydi?
Klozette işimi halledip çıkacakken içeriye birisi girmişti. Çıkmak yerine bekledim. Ayağımı yerden kaldırdım. İçeriye giren bir kadındı. Musluklara sertçe vuruyordu ve ufak mırıldanmalar duyuyordum. Daha sonra ise biri daha girdi.
"Ne oldu? Konuşabildin mi?" Dedi Buse. İçeriye giren oydu.
"Konuştum. Umrunda bile olmadım. Bir daha buraya gelmememi söyledi. Kafam almıyor Buse. Bu adam nasıl böyle değişebildi?"
"Üzgünüm Aylin. Sana aralarında gerçek bir aşkın olduğunu söylemiştim."
"Diğer insanlardan koruduğu için onu yanında tutuyor sanıyordum."
Bahsettikleri kişi bendim. Nefesimi tutmuş onları dinliyordum.
"Bizde ilk başta öyle sandık ama gördüğün gibi değilmiş."
"Bana benim için önemlisin diyor ama daha sonra Defne daha önemli diyor. Aklım almıyor. İkimizi de mi seviyor yani?"
"Boran sana ömür boyunca saygı duyacak Aylin. Sen onun annesini kurtardın."
"Beni bunun için mi sevdi yani? Gerçek aşk dediğini Defne'de mi yaşayacak?"
"Belki de yaşıyor bile."
"Allah kahretsin. Nefret ediyorum o sürtükten. Onu korumaya gittiği günden belli başımıza gelmeyen kalmadı. Nefret ediyordu ondan nasıl aşık olabildi? Onun yüzünden ayrıldı benden biliyorum!"
Boran beni tanımadan önce benden nefret mi ediyordu?
"Aylin. Boran'ın ne hissettiğini bilemem ama ben ikinizinde aşkını yakından gördüm. Seninle üniversitedeyken beraberdi evet ama o her zaman ruh gibiydi. Mersin'de onları yan yana gördüğümde Boran, boran gibi değildi. Çocuksuydu."
"Buse sus! Bak sırf abimle birlikte olmadın diye beni inciteceğini düşünme sakın!"
"Ne?"
"Sen mutlu olmadın diye canımı bilerek acıtmana izin vermeyeceğim O sürtükten hevesini aldıktan sonra bana dönecek biliyorum! Ve sizde benim yanımda olmadığınız için çok pişman olacaksınız!"
"Aylin Sana destek olmaya gelmiştim. Sen eskiden böyle değildin. Kötüleşmişsin kızım sen. İyi niyetin uçmuş gitmiş. Boran bu yönünü görseydi çok daha önceden bırakırdı seni. Şimdi o kötü kalbinle yalnız kal. Bir daha da beni arama!" Diyen ise Buse'ydi. Aylin tek kalmıştı. Bense korkusuzca kabinden dışarı çıkmıştım. Beni gören Aylin neredeyse küçük dilini yutacaktı. Aynadan bana bakıyordu. Bir kaç adım attığımda yüzünü bana döndü.
Umursamazca elimi yıkamaya yöneldim. Ellerimi kuruttuktan sonra saçlarımı düzeltmeye başladım.
"Ben az önce öyle demek istemedim." Dedi.
"Hangisinden bahsediyorsun? Sürtük dediğinden mi?"
"Hayır bak yanlış anlıyorsun. Ben seninle yarışmak istemem."
"Biz seninle yarışamayız Aylin. Neden biliyor musun?
Ben bir erkek için hemcinsimi aşağılayacak kadar ucuz değilim."
Aylin yüzüme bakarken ben arkamı dönüp çoktan çıkmaya hazırlanmıştım ama sesi durdurdu beni.
"Defne, bak Eğer ikimizin arasında olanları duysaydın şimdi ki sinirimi anlayabilirdin. Biz birbirimizin her şeyiydik."
Ne olabilirdi ki aralarında?
"Haklı olabilirsin ama şimdi değil."
"Evet şimdi değiliz. Buraya belki olabiliriz diye gelmiştim ama.."
Ben konuşmayınca devam etti. "Olamayacağımızın farkındayım. Onu üzme olur mu? Hiç kolay şeyler yaşamadı."
"Hoşçakal Aylin." Dedim ve çıktım lavabodan. Daha fazla konuşmak istemiyordum. Kapının önünde Boran bekliyordu. Burada olduğumu biliyordu. Aylin'inde burada olduğunu biliyordu.
"İyi misin?" Dedi.
"Neden iyi olmayayım? Eski sevgilin bana bir şey yapacak diye mi korkuyorsun?"
"Aylin böyle bir şey yapmaz." Dedi.
Ona güvendiği kadar bana da güveniyor muydu?
"Ben yapar mıyım Boran?"
"Defne ne diyorsun sen?"
"Bana güveniyor musun?"
Ona bu soruyu en son, ona ihanet ettiğimi düşündüğünde sormuştum. 'Ben kimseye güvenmem' demişti. Oysa ki Aylin'e güveniyordu.
"Defne."
"Boran sadece soruma cevap vermeni istiyorum."
"Aylin'le yaşadığım dönemde hayallerim vardı. Kötü insanlarla tanışmamıştım. Müzik okumak istiyordum. O Mardin'den de, babamın pis arkadaşlarındanda kurtulmak istiyordum. Ben kaçtıkça beni buldu bu hayat Defne. Ben en son Aylin'e güvendim çünkü hayalleri olan Boran onunla öldü. Yeniden seni görüp doğduğumda ise kimseye güvenmedim."
"Bana da mı?"
"Sana da Defne."
Kırılmıştım. Güven konusunu aşamıyorduk. O hiç bir zaman bana güvenmiyordu.
"Ama eğer.." dediğinde susturdum. Amasını dinlemek istemiyordum.
"İçeri geçelim mi?"
"Olur." Dedi kafasını sallayarak. Bu konuyu uzatmak istemiyordum ama içimde biryerler kırılmıştı. Yalnız kalmıştı.
İçeri geçtiğimizde ışıklar loş hale getirildi. Mekanın tam ortasına pastanın getirildiğini görmüştüm. Sadece beyaz bir pastaydı. Bizim önümüze geldiğinde herkes etrafımıza toplandı. Dj kabininde ki tanımadığım müzisyenler Boran'a seslendi. "İyi ki doğdun Boran!" Diyorlardı. Boran elleriyle teşekkür ediyordu. Onları tanıyor gibiydi.
Boran pastanın başına geçtiğinde yine elini belime attı.
"Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. Geçen sene hepiniz ölmenin eşiğinden dönsenizde bu sene de yanımdasınız. Bu çok onure eden bir şey."
Herkes alkışlarken kafasını bana döndürdü. "Bu yıldan ise tek istediğim belli." Dedi dudaklarıma yapışırken. Küçük ve nazikti öpüşü.
'Az önce söylediklerini ne çabuk unuttun?' Dedi siyah tarafım. Yine ve yine dinlemedim.
Tekrar pastaya döndü ve kulağıma fısıldadı. "Geçen sene burada karar verdim karşına çıkmayı. Beni sevmeni dilemiştim."
Sakince mumu üfledik herkes ıslık çalarken ona sarıldım.
"İyi ki doğdun tüm acılarına rağmen yanımda olan adam." Kulağına fısıldadığımda dondu. Yanağımdan öperken geri çekildi.
Herkes ona atılırken o kimileriyle sarılıyor kimileriyle tokalaşıyordu. O sırada dj kabininden bir ses yükseldi.
"Yıllarca herkesi gönderdin ve tek başına müzik yaptın aşiret ağası. Şimdi ise hepimiz duymalıyız o sesini. Yap bir güzellik be! Boran Kaya şarkı söyle!"
"Boran Kaya şarkı söyle!"
Herkes hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyorlardı.
"Boran Kaya şarkı söyle!"
"Şarkı söyle!"
Eğildim ve ben de fısıldadım. "Bana Muğla'ya giderken bir söz vermiştin. Tutmak ister misin?"
Gülümsedi ve ceketini çıkararak standa bıraktı.
Sahneye yavaş yavaş çıkarken kollarında ki gömleği sıvazlıyordu. Gitarcıdan gitarı aldığında onun için sandalye koymuşlardı.
Gitarını alıp yüksek sandalyeye oturduğunda mafya babası değilde üniversiteye giden ve akşamları sahne alan heyecan dolu bir gence benziyordu.
Keşke hayatı öyle olsaydı. Benimle tanışmak zorunda kalmasaydı dedim içimden.. Bunu sesli söylemeye hiçbir zaman cesaret edemeyecektim çünkü bana bakması bile hoşuma gidiyordu.
Mikrofona eğildiğinde ise konuşmaya başladı. "Hepinize merhaba. Defne'ye sözüm olduğu için buradayım. Yoksa bunu yapacak cesareti bulabileceğimi sanmıyorum."
Hakan aralardan bağırdı. "Biz yap desek yapmazsın lan."
"Doğru yapmam." Dedi Boran mikrofona konuşarak.
Elinde ki gitarla ritim tuttuğunda yavaş yavaş oturdu. "Uzun zaman oldu çalmayalı."
Sonra gözlerime baktı. "Öncelikle bir şey söylemek istiyorum."
Tekrar gözleri beni buldu. "Drama olarak algılamayın ama Küçükken bu kadar acımasız ve huysuz değildim. Daha eğlenceli bir hayatım olsun isterdim. Babam ise başka bir hayatımız olursa gerçek olabileceğini söylerdi. Hayatımız nasıl değişir dediğimde de sihirli değneğe ihtiyacımız var demişti. Eğer babamın bahsettiği sihirli değnekler gerçek olsaydı o değnekle kazanacağım tek bir amacım olurdu. Tekrar güvenimi kazanmak isterdim. O güveni ise sadece senin için harcardım Defne."
Herkesten alkış sesleri yükselirken ben haraket edemiyordum. Ayaklarım yere mıhlanmıştı. Boran'ın hiç tanımadığım yüzüyle tanışıyordum.
O böyle doğmamıştı o böyle olmak zorunda bırakılmıştı.
Gitarı çalmaya başladığında sadece bana bakıyordu. Yalnız kalmıştık Griea'da..
Bu bana söylediği ilk şarkı değildi ama her zaman ilk defa duymuş gibi hayran kalıyordum.
Şarkıya girdiğinde ise tarif edemeyeceğim bir his kapladı içimi. Sesi inanılmaz derecede güzeldi..
Alev alev yanıyorum.
Buzlarım çözülüyor aşka..
Oysa Üşüyordum yıllardır. Nasıl ısıttın beni alevinle?
Gardım düşüyor, tutamıyorum.
Korkuyorum bakışların çarpınca bana.
Bıraksan o gardını, düşürsen maskeni. Kaçsak buralardan? Kurtulur muyuz sahi?
Birbirimize bi'kaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık.
Hep yanlış gidenlerin ardından yorulmasaydık.
Geç değil Boran Kaya. Tut ellerimden.
Yükseldi sesi. Tekrar düştüm o uçurumdan.
Alev alev yandığım doğru..
Küllerimden doğar mıyım sana doğru?
Kendimi arıyorken, olmaktan korktuğun yerdeyim, sendeyim.
Al beni. Ne yaparsan yap..
Tekrar ve tekrar.
O şarkıyı her söylediğinde tekrar düşüyordum.
Yorulmuyordum.
Dizim kanıyordu ama acımıyordu.
Ki Ben onunla acısına bile vardım.
Gözlerime baktı. Bir şeyler anlatmak istiyordu.
"Sen ışığını arayan güzel günebakan..
Ben tozuna dumanına hasret bir enkaz.."
İyileştiremez miyim seni?
Saramaz mıyım yaralarını?
Enkazdan sağ çıkamaz mıyız biz?
Şarkıyı bitirdiğinde ise herkes alkış çalıyordu. Sahnede tokalaşıp aşağıya indikten sonra yanıma geldi.
"Boran.. büyülendim. Çok güzeldi."
"Sen mi, ben mi? Öyle baktığını görünce şarkı söylemeyi unutuyordum."
"Beni tanıştırmadığın kaç insan var o kalbinde?"
"Sadece sana aşık olanını bilsen yeterli." Dedi.
Sarıldım ona. Yavaş müzik çalarken dans etmek yerine oturmuştuk.
"Aylin'le ne konuştunuz?" Dedi. Benim konuyu açmamı beklemek yerine.
"Neyi merak ediyorsun Boran? Onun senin için önemli biri olduğunu biliyorum."
"Anlamadığın bu işte Defne. Herkes karanlıksa, sen aydınlıksın benim için. Aylin önemli ama sen daha önemlisin. Kendini bende gördün mü hiç?"
"Boran."
"Kıskandın sanki ha?"
"Saçma ergen tripleri gibi değil. Bana ilk defa böyle hissettiğini söylemiştin."
"Hala öyle." Dedi gözlerime bakarken.
Dudaklarıma yaklaştığında Mert'in sesiyle ayrıldık.
"Mert bak 2 oldu. Artık bilerek yaptığını düşüneceğim lan."
"Araba hazır." Dedi o hiç umursamayarak.
Boran ayağa kalktı. Ellerini uzattı. "Gidelim mi?" Dedi.
"Ama daha bitmedi. Herkes burada."
Mert konuştu. "Boran hiçbir zaman partinin sonuna kalmadı. Herkes bu duruma alışık."
Boran'ın ellerini tuttum ve kimseyle vedalaşmadan çıktım Griea'da . Kapının önünde Boran'la geldiğimde gördüğüm kızı görmüştüm.
Esra.
Selamlaştıktan sonra dışarı çıktık ve arabanın gelmesini bekledik.
Araba gelince Boran benden önce davrandı ve kapımı açtı. Son model Porshce'na yerleşirken mutluydum. Gideceğimiz yeri merak ediyordum.
Oda sürücü koltuğuna oturduğunda yola koyulmuştuk. Arkamızda bizi takip eden korumalar vardı. Mert'inde orda olduğunu görebiliyordum. Uzun bir süre radyoyla oynadım. Güzel şarkı çalana kadar devam ettim.
Boran ara sıra elleriyle yüzümü okşadı ve ellerimi tuttu. Daha sonra ise yoluna devam etti.
Onu izlemeyi seviyordum. Onun ne düşündüğünü tahmin etmeyi seviyordum. Onun her mimiğini ezberlemeyi seviyordum. Ben onu seviyordum.
Boran'ı..
Varacağımız yer şehirde değildi. Şehiri çoktan çıkmıştık ve ormana giden bir yola girmiştik. Uzun bir süre devam ettik. "Nereye gidiyoruz diye sorabilir miyim?" Dedim en sonunda.
"Çocukluğuma.." dedi. Tek heceyle. Çocukluğunu Mardin'de geçirmemiş miydi?
Sonra benim cevap vermeme fırsat vermeden frene bastı ve durduk. Önümüzde heybetli ve lüks bir Jip vardı. Boran indikten sonra bende indim. O arkadan eşyalarımızı alırken ben onu izliyordum. Mert ve diğerleri de bizimle birlikte durmuşlardı. Boran bana bekle burada der gibi işaret yapıp Mert'in yanına ilerledi.
Onlarla konuştuktan sonra Mert ve arkasında ki 3 araba daha arka arkaya döndü ve u çektiler. Geldiğimiz yöne tekrar gitmişlerdi.
Boran bana yaklaşırken konuştum. "Neler oluyor?"
"Bir şey olduğu yok. Araba değiştiriyoruz. Bu arabayla devam edemeyiz."
"Korumaların gelmeyeceği kadar özel bir yer mi?"
"Kimsenin görmemesi gerekecek kadar özel bir yer."
Merak etmiştim. Nereye gidecektik bilmiyorum ama Boran için önemliydi.
Jip'e bineceğim sırada Boran yanıma geldi. "Sen sürmek ister misin? Bu yol genellikle boş olur."
"Ben mi?"
"Ehliyetin var ama hiç sürmeyi denemiyorsun Defne. Korkuyor musun?"
"Ehliyetim olduğunu nereden bili.." düşündüm ve konuşmayı kestim. Tabiiki biliyordu. Yıllardır peşimdeydi.
"Büyükbabanla deneme sürüşlerine gittiğini görmüştüm."
"Evet." Aklıma gelenlerle susmuştum çünkü araba sürmeyi öğrenirken büyük bir kaza geçirmiştik. Virajlı yolda arkamdan araba sıkıştırdığı için direksiyonu kırmıştım ve başka bir arabaya çarpmıştım. Ben ufak tefek yaralar almıştım ama büyükbabamın ayağı kırılmıştı. Onun için çok korkmuştum. Karşı tarafın sürücüsünü ise arabada bulamamıştık. Araba öğrenme sürecim büyük bir depresyonla son bulsa da cesaretimi toplayıp tekrar ehliyet sınavına yazılıp sınavı almıştım ama hiç araba kullanmamıştım. Yanımda biri olduğu sürece ise araba kullanmamaya yemin etmiştim. Bugün yeminimi bozmak istemiyordum.
"Ben sürmek istemiyorum. Sen geç." Dedim elinde ki anahtara bakarken.
"Defne. Başımıza ne geleceği belli değil. Böyle küçük bir travmayı birlikte atlatabiliriz."
"Travma?"
"Evet travma."
Demekki biliyordu. O kazanın olduğu yerde o da vardı. "Karşı tarafın sürücüsü belki de benim yüzümden öldü Boran."
"Ölmedim ama Buradayım bak."
Ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Ne?"
"Evet Defne. Geç şu şaşırma nidalarını. O bendim ve gördüğün gibi çok sağlıklıyım."
"Boran ben günlerce o sürücüyü aradım. Başına bir şey geldi sandım."
"Sana yakalanmak istemedim. Kimliğim ortaya çıkabilirdi. Ayrıca benden değil ama Mert'ten özür dilemelisin. Çünkü onun da kolu kırılmıştı. Haftalarca silah kullanamadığı için saatlerce sövdü." Gülümsemişti. Bende gülümsememe engel olamamıştım.
"Hadi Defne. Aşalım şu travmayı. Benim olmadığım zamanlarda araba kullanmalısın. Kimseye ihtiyaç duymadan."
Haklıydı. Bende her zaman bu korkumu yenmek istiyordum.
"Tekrar hata yaparsam ve yine birine bir şey olursa çok üzülürüm Boran."
"Hata yapmayacaksın Defne çünkü o zaman da hata yapmamıştın. Seni sıkıştırmışlardı. Babanın düşmanları yani. Senin elinde olan bir şey değildi."
"Kontrollü kullanmadım. Heyecanlanmıştım. Frene basmak yerine gaza bastım Boran."
Boran ellerimi tuttu. "Söz veriyorum. Müdahale edeceğim. Bu yol genellikle boş. İnan bana."
Haklıydı. Geldiğimizden bu yana hiç araba geçmemişti.
Elindeki anahtarı uzattığında tedirginliğimi bir köşeye fırlatıp aldım. Sürücü koltuğuna geçerken aklımda sadece o an vardı.
Kaza yaptığım an.
Unutmaya çalıştım ve elimi karnıma götürdüm. "Bana şans dile Nehir."
Koltuğa oturduğumda ilk önce koltuğu kendime göre ayarladım. Sonra ise direksiyonu. Arabanın heryeri dijitaldı ve tek düğmeyle hallediliyordu.
Boran ilk defa yan koltuğuma oturuyordu. Ona baktım ve gözlerini kırpınca arabayı çalıştırdım.
Hazır mıydım bilmiyorum ama heyecanlıydım.
"Çalıştı." Dedim sankince
"Çalışmasa mıydı?" Dedi gülerken.
"Destek olacağım demiştin." Dedim kafamı sallarken.
"Köstek mi oluyorum?" Dedi.
"Destek de olmuyorsun ama."
Nefes aldı ve yanıma eğildi. "Pekala. Arabayı nasıl süreceğini biliyorsun zaten. Işıklarını yak. Heyecanlanma. Sakin ol. Araba diğer arabalara yaklaştığı zaman otomatik olarak frenliyor. Saat sabahın 4'ü. Bu saatte buradan kimse geçmez. Korkacağın hiç bir şey yok. Yol boş ve en önemlisi ben yanındayım."
"Evet. Yol boş ve sen varsın."
"Evet yol boş ve sen varsın."
"Evet yol boş ve sen varsın."
"Evet yol boş ve sen varsın."
Bir kaç kez tekrarımın sonucunda ayağımı yavaşça gaza götürdüm. Tüm ayarlamaları yapıp. Sakince gaza bastım. Yavaşça ilerlemeye başlamıştık.
"Sakin ol." Dedi Boran Ne kadar heyecanlı olduğumu bilmeden..
"Sürüyorum." Dedim içimde hissettiğim heyecanla.
"Sürüyor musun? 20'le gidiyoruz. Altında ki arabanın farkında mısın? Bunu mu hak ediyor sence?"
"Hızlı gidemem. 20 iyi."
"Defne dalga mı geçiyorsun? Gideceğimiz yere 10 günde varırız böyle gidersek."
"Benim için sorun yok. Geç olsun, güç olmasın derdi babannem. Senin benden önemli işin mi var?"
"Tabiiki yok ama.."
"Aması yok. Hızımız iyi." İleride ki yol ayrımını gördüğümde elimle orayı işaret ettim. "Sağ mı sol mu?"
"Sağ." Dedi. Sonra ise devam etti. "Yok ya ben seni gözümde fazla abartmışım." Dedi.
"Ne?" Dedim ona bakarken.
"Yok gerçekten senin korkusuz olduğunu düşünmüştüm. Yanlış düşünmüşüm. Sen çek sağa. Ben devam edeceğim."
"Ne demek istiyorsun? Ben beceriksiz ve korkak mıyım?"
"Bilmem. Ben demedim sen söyledin. Öyle misin?"
"Boran. Bak ben istesem dudaklarını uçuracak kadar hızlı gidebilirim. Sadece sen korkma diye böyle yavaş gidiyorum."
"Hadi ya. Bak şu prensese. Yesinler senin hızını. Minik kaplumbağa."
İçimde ki sinirle ellerimde ki direksiyonu sıkı sıkıya sardım. Yoldan gözümü ayırmadan Boran'a doğru seslendim. "Kemerini bağladın mı?"
"Ne dedin?" Dedi.
Radyodan çalan bir müziğin sesini açtım ve gaza bastım.
Hızlanmamın ve müziğin eşliğiyle eşsiz bir haza doymuştum.
Araba hızla ilerliyordu ve Boran'a asla bakmıyordum.
Araba ilk önce 80'e çıktığında sağımdaki ve solumda ki ağaçları görebiliyordum. Etrafta hiç araba yoktu. Biraz daha hızlandım.
Artık 100'le gidiyorduk. Gaza abandıkça daha fazlasını istiyordum.
120'lere çıkmıştım. Artık ağaçlar yavaş yavaş görünmemeye başlamıştı.
Vücudumu adrenalin sarmıştı. Boran'a bakmadım. Kafamı çevirirsem yine o kazayı yaşayacakmış gibi hissediyordum.
150'lere varmıştım bile. Ağaçlar artık hiç görünmüyordu ve yol topraklı bir yola dönüşmüştü. Keskin virajlar vardı ve ben çılgınlar gibi araba sürüyordum. Beni o teşvik etmişti. Durmayacaktım.
"Kaplumbağa yavaşlasan mı?" Diye bir ses duydum Boran'dan.
Güldüm ve bağırdım. "Efendim? Duyamadım?" Dedim.
"Çok gaza geliyorsun. Yavaşlasan mı? Diyorum."
İkimizde müziği kısmak yerine bağırıyorduk. "Korkak lafını geri alırsan neden olmasın?" Dedim bağırarak.
"Korkak mı dedim ki?"
"Demedin ama ima ettin."
"Demediğim bir şeyi nasıl geri alabilirim?" Dedi. Bu sırada derin bir viraja girmiştim. Boran koltuğuna neredeyse yapışmak üzereydi.
"Onu da sen bulacaksın!" Dedim hızımı arttırırken. Artık sayaca bakmıyordum.
"Arabanı yeni almıştım. İlk günden hurdaya dönecek!"Dedi Boran bağırmalarının ardından.
Duyduklarımla ayağımı gazdan çektim ve frene bastım. Hızlı bastığım için ikimizde öne gidip gelmiştik.
"Ne dedin sen?" Dedim nihayet durduğumuzda. İkimizin de kalbi deli gibi atıyordu.
"Hurdaya dönecek dedim." Dedi nefes alıp verirken.
"Hayır ondan önce ne dedin?" Dedim.
"Demediğim bir şeyi nasıl geri alabilirim dedim?"
"Hayır ya. Ondan sonra ne dedin? Araban mı dedin?"
"Ha evet. Bu arabayı sana aldım ama Sürmene izin verir miyim orasını bilmiyorum."
"Ne demek bana aldın? Neden şimdi böyle bir şey yaptın?"
Sevinmem gereken yerde neden içim düğüm düğüm olmuştu? Bana neden şimdi araba alma gereksinimi duymuştu?
"Araban olmalı Defne. Her yere taksiyle gidemezsin. Herkese güvenmemen gerektiğini biliyorsun."
"Sen varsın. Taksiye ihtiyacım yok ve bu arabaya da."
"Benim olmadığım zamanlarda bu ar.."
Susturdum. "Senin olmadığın zamanlarım olacak mı?"
"Defne. Başımıza ne geleceği belli değil. İşim çıkabilir. Bir şey olabilir. Önlem alıyorum."
"Alma Boran." İkimizde neyden bahsettiğimizi biliyorduk. Boran hep benim için plan yapıyordu ama o planlara kendisini hiç dahil etmiyordu.
Kapımı açıp inerken oda çoktan buraya gelmişti. Sürücü koltuğunun yanına oturduğumda oda sürücü koltuğuna oturmuştu.
"Yedek anahtarı torpidoda. Araba da senin, benim ve Mert'in parmak izi var. Bazı özel özellikleri var. Parmak izinle kullanabilirsin. Dışı ve camları kurşun geçirmiyor. Herhangi bir soruna karşı hazır." Dedi.
"Boran bunları bana anlatmana gerek yok." Dedim.
"Var." Dedi.
"Dinlemeyeceğim seni. Hep yanımda olursan bunları öğretmene gerek kalmaz."
"Öğrenmek zorundasın Defne. Kendini korumayı öğrenmelisin. En yakın zamanda silah ve boks eğitimi de alacaksın."
Sessizleştim. Ne yapmak istediğini anlıyordum ama kabullenemiyordum. İlk defa yanlış hissetmeyi diledim. Cama baktım ve gideceğimiz yeri bekledim. Bu konuşma burada bitmişti çünkü ben bir gün neler olacağını biliyordum.
Uzun bir araba yolculuğu yapmıştık. Nerede olduğumuzu bilmiyordum. Sormaya da niyetim yoktu. Uyku göz kapaklarımı ısrarla kapatmak istiyordu. Dayanamayacağımı anladığım bir noktada kendimi uykunun derinliklerine çekmesine izin verdim.
Uyandığımda öğlen olmuştu. Boran durmuş ve beni izliyordu. Kafasını benden yana çevirmişti. Gözlerimi araladığımda etrafıma baktım.
"Neredeyiz?"dedim
"Benim dünyamda."
"Buranın bir ismi yok mu?"
Kafasını iki yana salladı ve 'cık'ladı.
Kafamı kaldırdığımda etrafımızda bir sürü ağaç vardı. Ağaçların yanında ise ucunun nereye gittiğini görmediğim bir göl vardı.
Boran kafasını göle doğru çevirdi ve derin nefes aldı. "Dünya'nın en huzurlu yeri burasıydı. Ta ki seni görene kadar."
Sonra ise arabadan indi. Bir şey demesine gerek duymadan bende indim.
Gölün etrafında sayamadığım kadar çok adam vardı. Her biri bir köşeye konumlanmıştı. Gölün arkasında ise küçük ve tahtadan yapılmış bir kulübe vardı.
İndiğimde üstümde ki kısa elbiseden dolayı üşümüştüm. Ellerimi koluma sardığında Boran üstüme hırka atmıştı.
"Çok güzel." Dedim önümde ki manzaraya bakarak.
O ise bana bakıyordu. "Çok çok güzel." Dedi.
"Neyi koruyorsun burada? Çok adam var."
"Benim dünyamı."
"Beni meraklandırıyorsun."
"Meraklanman gerekiyor." Benim sustuğumu anlayınca o konuştu. "Etrafı dolaştırayım mı sana?"
"Olur." Dedim. Boran elimi tutmuştu.
"Tabiiki de bu kılıkla değil. Arabadan kıyafetleri alıp benim kulübüde değiştirelim." Dedi.
Kafamı salladım ve gösterdiği yöne doğru ilerledim. Ağaçların arasında, çok da lüks olmamasına rağmen şirin ve ağaçtan bir kulübeydi. Boran'ın diğer lüks villalarının yanından bile geçmezdi ama benim için burası eşsizdi. Kapıya ulaştığımızda bir kaç basamaktan çıkmıştık çünkü yol eğimliydi.
Boran cebinden anahtar yerine çip çıkarmıştı. Kapının altında ki halıyı kaldırıp önce orada ki sisteme dokundurdu. Daha sonra ise parmak izini okuttu ve orada küçük bir boşluk açıldı. Anahtarı burada saklıyordu. Anahtarı alıp içeri açıldığında çok büyük olmayan bir alan vardı. Ev sadece bu alandan oluşuyordu. Ufak bir mutfağı, Sobası ve koltuğu vardı. Oldukça şirin gözüküyordu. Duvarlarda gitarın her türlüsü vardı. Güzel ve şirin bir yerdi. Pencerenin olduğu bir alanın arkasında ise paravan vardı.
"Kıyafetlerini buraya koyuyorum. Üstünü değiştir istersen." Dedi.
Kafamı salladım ve valizden bir kaç bir şey aldım. Tayt ve sweatshirtümü üstüme giydim. Boran bu sırada mutfakta bir şeylerle uğraşıyordu. Çıkardığım uzun deri ceketimi üzerime geçirdim ve spor ayakkabımla uyumlu çoraplarımı taytımın üstüne geçirdim. Dünki toplu saçlarımı açtım ve ellerimle düzelttim.
Boran'ın yanına doğru mutfağa ilerlediğimde ise Boran'ın bardak termoslara çay yaptığını gördüm. Birini benim elime uzattı. Kapıya doğru ilerlediğimizde boynuna bir atkı geçirdi. Yanında ki siyah atkıyı ise benim boynuma sardı. "Buralar çok soğuk olur. Üşütme." Dedi.
Kafamı salladım ve ellerimi tuttu. Birlikte dışarı çıktığımızda üşümediğim için daha rahattım. İlk önce gölün etrafında yürüdük. İkimizde sessizdik. Daha sonra ise bir ağacın önünde durduk. Bu normal bir ağaç değildi çünkü üstünde ağaç ev vardı. Boran ağaç oyuğundan anahtar alıp basamaklara çıktı. Bende arkasından sorgusuz sualsiz devam ettim.
"Burayı küçükken Ali'yle çok istediğimiz için babam yaptırmıştı. Her şey bu ağaç evden sonra oldu zaten. Buraya sürekli gelirdik. Babam bizi görmeye geldiğinde Mardin'de kalmak yerine buraya gelirdik. Bize de bu ağaç evi inşa ettirmişti."
Hem konuşup hemde kapıyı açmaya çalışıyordu. İçeri girdiği an koca bir toz bulutuyla karşılaşmıştık. O kadar tozluydu ki nefes alınmıyordu. "Buraya en son ne zaman geldin?" Dedim öksürürken.
"Kulübeye geliyordum ama ağaç eve gelmeyeli 10 sene olmuştur." Dedi. Babası ölmeden önce gelmişti.
Küçük ve ufak pencereleri açtı. Duvarlarda resimler vardı ama en çok biri çekti dikkatimi. Boran'ın aile fotoğrafı. Esmer ve göz şeklinden Boran'ın kim olduğunu ilk bakışta anlamıştım. Ali ise ortalarındaydı. Helin de diğer taraflarında. Helin'in kollarına sarılmış uzun saçlı kadın ise Nare Hanımdı. Gülümsüyordu ama acıyla gülümsüyordu. Kumral ve yeşil gözlüydü. Boran annesine çok benziyordu. Babasına benzeyen ise Helin'di. Esmerdi ve onun gibi yuvarlak gözleri vardı. Ali ise ikisinin karışımıydı. Hasan amcayı daha önce görmemiştim ama onu gördüğümde ki tanıdık hissi ilk anda hissetmiştim.
Ellerimle resimi gösterdim. "Çok güzel gözüküyorsunuz." Dedim.
"Öyleydik." Dedi.
Öyle miydik Boran?
Daha sonra ise küçük bir masa vardı. Üstünde bir sürü kağıtlar vardı. Boran pencereleri açmakla uğraşırken ben kağıtları inceledim. Kağıtların üstünde çizilmiş çizgi film karakterleri vardı hepsi savaşa hazırlanmış gibi çizilmişti. "Çizim yaptığını bilmiyordum." Dedim.
"Benim değil Ali'nin. Eskiden çok karalardı. Büyüyünce bıraktı."
"Yazık olmuş. İyi çiziyormuş."
"Belki tekrar çizer." Dedi.
"Belkide." Dedim.
Kağıtları incelerken arada küçük bir kağıt düştü. Alfabeler yazılıydı ama farklı bir alfabeydi.
Uzanıp alacağım sırada büyükbabamın alfabesine çok benzediğini hayal meyal görmüştüm. Net bakacağım sırada ise Boran benden önce davrandı ve kağıtların arasına koydu.
Aklım karışmıştı. Abimin mektubunda yazdığı şifreyi anlamam için Boran beni beklemişti ama şifreyi benden önce mi çözmüştü?
Bu alfabeyi o da mı biliyordu?
Bu soruları sonraya bırakıp Boran'a eşlik ettim. Anladığımı anlamış mıydı bilmiyorum ama oda konuşmuyordu.
Boran elinde armut şeklindeki minderleri ağaç evin küçük terasına taşıyordu. İki tanesini de taşıyıp battaniye aldıktan sonra göl manzaralı ağaç evimizin terasında çay içiyorduk.
Birbirimize sarılıyken sessizdik. Bu sessizliği ise ben bozdum.
"Hadi bana Boran'ı anlat. Burada yaşayan Boran'ı."
"Mutlu olanı yani."
"Şimdi mutlu değil misin?"
"Senin yanın dışında, hayır."
"Eğer her şey normal olsaydı. Boran Kaya nasıl bir genç olurdu sence?" Dedim aklıma ilk gelenlerle.
Birbirimizin yüzüne bakmıyorduk. İkimizde göle kilitlenmiş kalmıştık.
"İstanbul'da konservatuvarı bitirmiş ve her şehirde müzik atölyesi işleten biri olurdum. Müzik yapmayı hiç bırakmazdım. Her şehiri gezdiğim için de dere tepe dolaşıp yine seni bulurdum." Dedi. Gözlerime bakıyordu.
"Bunun için hala geç değil." Dedim.
"Her şey için çok geç Defne. Elim gitar değil silah tutuyor. Aklımda notalar değil planlar var. Kulağımda müzik değil sela sesi var. Ben o hayal ettiğim adam hiçbir zaman olamayacağım."
"Boran.. Her türlü kötülükten beni uzak tutuyorsun. Bildiğimden fazlasını bildiğini biliyorum. Belkide her şeyi benden önce biliyordun ama artık bu savaşta beraberiz. Birlikte olmalıyız. Kendini öne atmaktan ne olur artık vazgeç. Yaşarsakta birlikte, ölürsekte. Anla artık bunu."
"Defne. Ben öne atılmadım. Ben zaten oradaydım." Dedi.
Karşılık vermedim. Ona daha çok sarılıp anın tadını yaşamak istedim. Bir anlığına kaçmak istedim. Olanlardan, abimden, babalarımızdan, günahlarımızdan. Her şeyden. Kaçmak istedim ve başardım da. Onun kollarında uyuya kaldım..
Uyandığımda hala gün aydınlıktı. Akşam olmak üzereydi. Boran ise yanımda uyuyordu. Kaç gündür uyumuyordu bilmiyordum o yüzden onu uyandırmadan kalktım. Üzerimde ki battaniyeyi de Boran'ın üstüne örttüm.
İçeri girdim ve Boran'ın benden sakladığı kağıtların olduğu dosyayı aldım. Dışarı çıktım. Basamaklardan inip gölün yanına yaklaştım. Boran'ı uzaktan izlediğim bir yere oturdum.
Sakince dosyayı açtım. Ali'nin çizdiği resimleri es geçip arkasında ki yazıları okudum.
Büyükbabamın öğrettiği DADA Alfabesiydi. Boran defalarca kez aynı alfabeyle ismini yazmıştı. Helin'in ve Ali'nin de adını yazmayı unutmamıştı. Bu alfabeyi yeni yeni öğrenirken yaptığı alıştırmalardı.
Her şeyi önceden biliyordu. Alfabemiz bizim değildi belki de. Bir çok insan tarafından biliniyordu. Salak Defne. Büyükbabanın yanına bile bilerek götürdü seni. O gün Sami'nin oraya geleceğini biliyordu. Abinin de orada olacağını biliyordu. Boran her şeyi planlıyordu.
Aklımda çözdüklerimle gözyaşlarıma engel olamadım. Bu yoldan bana çıkış vermesini diledim sadece. Bu yolun sonu iyi bitmeliydi.. başka çaresi yoktu.
Kafamı çevirdiğimde siyah elbise giymiş saçları uzun kadın ve kalem etek ve kazak giymiş 2 kadın bankta oturuyordu. Hayal görmediğimden emin olmak için gözlerimi kırpıp açtım.
Ayağa kalktım ve yavaşça onlara yürüdüm.
Ben yaklaştığımda yüzlerini bana çevirmişlerdi.
Onu gördüğüm ilk an tanıdım. Yaşlanmıştı ama hala güzeldi..
-BÖLÜM SONU-
Hellöööö! Bu bölümü sevdiniz mi? Sevdiyseniz hemen kalbin üstüne tıklayabilirsiniz. Lütfen bu detayı unutmayınız.
Bu bölümde Boran ve Defne'yi nasıl buldunuz?
Defne'nin gördüğü o iki kadın sizce kim?
Bu bölümü yazarken hem çok üzücü hemde çok sevindirci haberler aldım. Duygumun da hikayeye yansıdığını biliyorum ama hikayenin seyrinin değişmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Canlarım buraya Instagram hesabımı normalde bırakmıyorum. Amacım çok tanınmak değil. Bir kaç kişi Instagram hesabını da eklememin hikayeme yararlı olacağını söyledi.
Çok sanmıyorum ama yinede söz dinlemeliyim.
Buyrun burada.
📺@sedefkizilcikk
Diğer bölümde görüşmek üzere..
Hoşçakalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.5k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |