37. Bölüm

37.BÖLÜM

Sedef Özçelik
sedefozclkk

37.BÖLÜM

ÖZEL BÖLÜM

 

-Mardin-

 

 

 

Hava soğuktu. Yaz gelmeyecek gibi dumanlıydı hava. Çiçekler filizlenmemeye yemin etmiş gibiydi . Ellerinde ki çantaya sıkı sıkı sarılsa da gönlü rahat değildi Ruşa'nın.

 

Birazdan ulaşacağı yere hızlıca gitmek istiyordu. Vakti yoktu. Evden zorla çıkmıştı. Azad'dan zor kaçmıştı. Elinden tutan minik ellere sıkı sıkı sarıldı.

 

Antep'e gelmişlerdi. Muğla'dan 3 gün önce dönmüşlerdi. Taksi bekliyordu.

 

Artık dayanamıyordu Ruşa. Olanlarla, olacaklara gücü kalmamıştı. Zaten kimsesiz doğmuştu. Dayısı Saffet ağaların yanında büyümüştü. Bir kaç kişi omuzunu sıvazlasa da kimse içine sarmamıştı Ruşa'yı. Küçük yaşta kaybetmişti babasını, annesini. Tek çocuktu. Dayısının yanında büyümek zorunda kalmıştı. Mardin'i hiç bilmezken oranın yöresinde büyümüştü. Tek dostu vardı. O da Nare'ydi. Küçüklüğünden bu yana gizlice onun yanına kaçardı.

 

Nare, onun can dostuydu. En sevdiği bebeğini, yemeğini, ailesini paylaşan tek kişiydi. Ailesi ona ayakkabı aldığında gizli gizli Ruşa'ya da getirirdi.

 

Aralarında ki dostluk çok başkaydı.

 

Büyüdüler. İkiside büyüdükçe güzelleştiler. Dikkat çekmeye başlamışlardı. Liseye gitmeye başladıklarında ise Nare, Hasan diye birine aşık olmuştu. Çok iyi biriydi Hasan. İyi yürekliydi. Tüm Mardin tanırdı Hasan'ı. İyi kalbinden bahsederlerdi.

 

Nare onunla uzaktan uzağa bakışsa da görüşememişlerdi.

 

Liseyi bitirecekleri zamanlar yakındı. Nare, Hasan'la görüşmeye başlamıştı. Hasan sürekli okul çıkışlarına geliyordu. Ruşa'da mecburen onların yanında durmak zorunda kalıyordu.

 

Yağmurlu bir günde okuldan çıktılar, Ruşa ile Nare. Nare gözlerini ağaça doğru çevirince hemen anladı Ruşa Hasan'ın geldiğini. 'Hadi Ruşa. Sende gel bugün benimle.' Dedi.

 

Ruşa şaşırmıştı. 'Nereye gidiyorsunuz? Ağacın arkasına gitmeyecek misiniz? Bekliyorum sizi burada'

 

'Okulun arkasına pastane yapıldı. Hasan oraya çağırdı beni. Yanında arkadaşları da olacakmış. Ruşa'yıda getir dedi.'

 

"Yok Nare. Olmaz. Dayımları biliyorsun. Zaten okutmak istemiyorlar. Niyetleri beni evlendirmek. Biriyle görürlerse valla kırarlar bacaklarımı.'

 

'O sümüklü Ferman'a, gitsin Feride'yi alsınlar. Aynı evde büyüdüğün kuzeninle evlenilir miymiş hiç?'

 

'Bende diyorum ama dinlemiyor dayım beni. Sen git valla bekliyorum seni burada. Ben gelemem.'

 

'Sadece bugün Ruşa. Gel he de. Bir günde biz gezelim şu Emine'ler gibi. Kim görecek? Hem bilmez misin bugün Ardıç'ların kınası var. Bütün ağalar orada. Kim görecekmiş bizi?'

 

'Öyle mi dersin ?'

 

'Gel sen benimle Ruşa. Hadi. Bak bekliyorlar bizi.'

 

Tereddüt etse de adım attı Ruşa. Arkadaşını tek bırakmak istemiyordu. Bu zamana kadar kimseyle konuşmamış, görüşmemişti. Aşkı sadece kitaplardan okumuştu. Birine gönlünü açmayı çok istiyordu.

 

Birlikte meydana ilerlediler.

 

Küçük ve arada kalan sokakta ki Pastaneye girdiler. Zambak Pastanesiydi burası. Gençlerin buluşma yeriydi. Emine gili sürekli burada görürlerdi. Özenirdi Ruşa. Zengin olmasına rağmen kuzenleri hiç getirmezlerdi onu. Birlikte gezer dururlardı.

 

Pastanenin önüne geldiklerinde camın içinde üç adam gördüler. Birini tanıyordu Ruşa. Hasan'dı. Şahmer Ağanın oğluydu.

 

Yakışıklıydı Hasan. Uzun boyluydu. Esmerdi ve yeni çıkan sakallarını sürekli traş ediyordu. Heyecanlanıyordu Nare'yi görünce. Yanında ise iki kişi daha vardı. Biri Şahmer Ağayla yaşayan Behram Ağanın oğlu Azad'dı. Diğerini ise tanımıyordu. Azad hakkında az çok bir şeyler duymuştu. Emine'yle de takılmıştı bir ara ama Emine ve arkadaşları Onun sapık ve hasta olduğunu söylemişlerdi. Tüm köy onlar hakkında sürekli yeni şeyler uyduruyorlardı. Behram Ağayla, Şahmer ağanın birlikte yaşaması herkese tuhaf gelmişti çünkü her iki ailenin de durumları oldukça iyiydi. Ruşa'nın onlar hakkında bildiği tek gerçek ise okumuş olmalarıydı. İkiside okuyup üniversiteyi tutturmuşlardı. En büyük hayaliydi Ruşa'nın ama dayısının izin vermeyeceğini biliyordu.

 

Azad Ve Hasan ise Yaşları genç olmasına rağmen şirket kurmuşlardı.

 

Yanında ki adama baktı Ruşa. Ne Kumral denilecek kadardı, ne de sarışın denilirdi bu adama. Herkeste vardı kahverengi göz ama ilk defa böylesini görmüştü. Çok uzun sayılmazdı ama yinede boyunu aşıyordu Ruşa'nın.

 

Pastaneye girdiklerinde ilk o kalktı ayağa. Alacalı adam. Daha sonra ise Azad ve Hasan kalktılar.

 

İki küçük önlüklü kıza bakıyordu üçüde. Heyecanlanmıştı Ruşa. Bilmiyordu böyle ortamları.

 

Hasan, Nare'nin elini tuttuktan sonra öpmüştü. Nare'de hemen gülümsemişti.

 

'Hoşgeldin Ruşa.' Dedi Azad.

 

'Hoşbulduk.' Dedi Ruşa. Çekimserdi. Onunla konuşmaya korkuyordu. Nare bilmiyor muydu Azad hakkında denilenleri?

 

Sonra ise alaca adam uzattı elini. 'Ben Sami. Sami Dereli.' Dedi. 'Memnun oldum.' İlk defa sesi güzel bir erkeğe rastlamıştı Ruşa. Ellerini tutmaya korktu. Utandı. Kalbi hop inip hop kalktı.

Titreyen ellerini uzattı yavaşça.

'Ben de Ruşa.' Dedi. Sesi titremişti. Kimsenin anlamasını istemedi Ruşa.

 

'Çok güzelmiş.' Dedi Sami.

 

'Efendim?' Dedi Ruşa.

 

'Yani isminiz. Çok güzelmiş. Anlamı ne?'

 

'Annem koymuş. Ruşen'den gelir Ruşa. Osmanlıca da 'aydınlık' demekmiş. Evimize aydınlık getirsin demiş annem.' Dedi Ruşa. Her zaman anlattığı hikayeyi ilk defa utanarak anlatıyordu.

 

'Anlamı da en az sizin kadar güzelmiş.' Dedi Sami.

 

'Teşekkürler.' Dedi Ruşa.

 

'Ee Hadi. Oturmuyor muyuz?' Dedi Hasan. Yanına Nare'yi almıştı. Ruşa'da Azad'ın yanına oturacakken Sami eğildi yanına. Yanında ki sandalyeyi çekip 'buyrun' deyince oraya oturdu Ruşa.

 

O gün orda saatlerin nasıl geçtiğini anlamadı Ruşa ve Nare. Eve gidince duyacağı azarı bir kenara bıraktı Ruşa ve Sami denen o alaca adamla konuştu. Kitaplardan, şarkılardan, savaşlardan bahsettiler. Herkes birbiriyle konuşurken Azad sessiz kalmıştı. 'Sen ne olmak istersin?' Dedi Ruşa ona.

 

'Her şey' dedi Azad.

 

'Her şey olmak isterim.' Diye devam ettirdi. Ruşa ürkmüştü yine. Hiç sormamayı dilerdi. Hasan şakaya vurup yine ortamı yumuşatmıştı.

 

O günden sonra Sami, Ruşa ile Hasan'da Nare ile görüştüler. Birlikte tüm Mardin'i gezdiler. Arabayla bile dolaştılar. Hiç olmadığı kadar mutluydu Ruşa. Evdeki stresten kurtulmuştu.

Birbirlerinin her şeyi olmuşlardı. Acılarını birbirleriyle unutuyorlardı. Sami'nin Mardin'li olmadığını biliyordu Ruşa. Ailesini ise hiç bilmiyordu. Sami açmıyordu konusunu. Yalnız olduğunu söylüyordu. Azad ve Hasan'ın şirketlerine Sami'de ortaktı. O şirket için gelmişti buralara.

 

Birbirlerine olan aşkları günden güne büyümüştü. Her şeyi olmuştu Sami, Ruşa'nın.

'Kaçalım.' Demişti Sami.

 

'Kaçalım.' Demişti Ruşa'da.

 

Kaçmaya niyet ettikleri gün Erkenden kalktı Ruşa. Okula gitmek için çantasını hazırladı. Annesinin tarağını, ve eşyalarını da aldı yanına. Konaktan çıktı ve Nare'nin konağına gitti. Nare'nin konağına gittiğinde polisler vardı. Korkmuştu Ruşa. Elinde ki çantayı olduğu yere bıraktı ve kaçtı.

 

Nare'nin annesinin yanına girdiğinde hepsi bağırarak ağlıyordu.

 

'Nerede Nare? Ne oldu size?' Dedi Ruşa. Kimse cevap vermemişti. Arkadan bir el tuttu Ruşa'nın omuzlarından. Polis üniforması vardı üzerinde. 'Nare'nin arkadaşı mısın sen?' Dedi. Kafa salladı Ruşa.

 

'Nare'yi en son ne zaman gördün?' Dedi Adam.

 

'Dün.' Dedi Ruşa. 'Okulda gördüm. Ne oldu ona?'

 

'Kayıpmış.' Dedi adam.

 

'Kaçmak istiyor muydu Nare? Görüştüğü biri varmıydı?' Dedi polis. Utandı Ruşa. Kafasını eğdi çünkü etrafta çok adam vardı. Nare'nin akrabaları da buradaydı.

 

Tuttu polis Ruşa'nın omzundan. 'Gel bakayım sen böyle.' Dedi ve konağın dışına çıkardı Ruşa'yı.

 

'Anlat bakalım. Sevdiği biri var mıydı Nare'nin? Kaçtılar mı yoksa?'

 

'Sevdiği vardı.' Dedi Ruşa. 'Ama kaçacaklarını bilmem. Kaçmaz Ruşa. Annesinin o adama vereceğini bilir. Niye kaçsın?'

 

'Kimdi bu adam?' Dedi polis.

 

'Kayaların oğlu Hasan.'dedi Ruşa. 'Şahmer Kaya'nın oğlu Hasan mı?'dedi polis. Kafa salladı Ruşa. Polis anladım dedikten sonra eve yolladı Ruşa'yı ama Ruşa gitmedi eve. Nare'yi aradı sokak sokak. Gizlice gittikleri göle bile gitti. Hiçbir yerde yoktu Nare.

 

Ağlamaktan içi çıkmıştı Ruşa'nın.

 

Günlerdir hemde.

 

Sami'yle bile kaçmamıştı. Sami ara sıra görüyor. Ruşa'nın haline üzülüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.

 

Nare'nin ortaya çıkmayalı 14 Gün olmuştu. Hasan'da sürekli arıyordu onu. Nereye gittiğini kimse bulamıyordu. Kamera kayıtlarında bile çıkmamıştı. Yer yarılmış içine girmişti sanki.

 

Hayalet gibiydi Nare. Sanki hiç hayatımıza girmemiş gibiydi.

 

Hasan'ında Ruşa'dan farkı yoktu. İşi gücü bırakmış Nare'yi arıyordu. Ruşa okula bile gitmekten vazgeçmişti. Lise neredeyse bitecekti. Nare'siz hiçbir yere gitmek istemiyordu. Hoş, kuzeni Ferman'da onu rahat bırakmıyordu. Sürekli taciz ediyordu. Köşe bucak kaçıyordu Ruşa ondan. Korkuyordu. Artık o evde de kalamayacağını biliyordu.

 

Sokakların ardında Nare'yi ararken Azad'ı gördü gözü. Elinde beyaz bir poşet salına salına yürüyordu. Gizlendi Ruşa.

İçinden bir his Ruşa'ya Azad'ın iyi biri olmadığını söylüyordu.

 

Takip etti Ruşa onu. Evlerinin orayı epeyce geçmişti. Karşıda mezarlık vardı. Dağın yamacında ise küçük bir kulübe vardı. Azad içeri girdi. Ruşa dışarıda onu beklese de sıkılmıştı. Yavaş adımlar atıp kulübeye ilerledi. Camdan içeri baktığında kimsenin içeride olmadığını gördü ama az önce Azad buraya girmişti.

 

Kapıyı açıp içeri adım attıktan sonra etrafına baktı. Askıda ki elbiseyi görünce ağzını kapattı. Nare'nin okul önlüğü buradaydı.

 

Şaşkınlıkla geriledi. Etrafta bir iz aradı. Gözü yerdeki kırmızı halıya deyince kaldırdı halıyı. Orada bir ip vardı. Onu ileri geri ittirdi ve derin bir mağara gördü.

 

Azad buraya resmen hapishane yaptırmıştı. İçeriden nem kokusu geliyordu. Küçük değildi bu mağara. Kocamandı.

 

Tahta merdivenlerden yavaşça indi Ruşa. Elbisesini katladı.

 

Küf ve nem kokusunu hiç sevmezdi Ruşa. Dayısının ona kızınca sakladığı mahsende böyle kokardı. Unutmaya çalışıp yola devam etti.

 

Mağaranın karanlıklarında inleme sesi duydu. Adımlarını o tarafa çevirdi ama artık daha ıssız ve karanlıktı.

 

Sesi duyduğu yöne vardığında şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.

 

Nare elleri zincirlenmiş bir şekilde ayakta asılıydı. Koştu hemen ona.

 

"Nare!"

 

"Nare ne oldu sana?"

 

"Nare!"

 

"Canım arkadaşım! Kim yaptı bunu sana?"

 

Nare'nin ağzı gözü kan içindeydi. Karanlıktan göremiyordu ama vücudunda sadece iç çamaşırı vardı. Tecavüze uğramıştı.

 

"Allah belanı versin!" Dedi Ruşa, Nare'yi çözmeye çalışırken.

 

Nare'yi sarsıyor ama cevap alamıyordu. Hemen alıp gitmek istiyordu arkadaşını.

 

Az önce içeri giren Azad ise şimdi ortalarda yoktu. Gördüğü yerde boğacaktı onu.

 

"Nare, bana bak. Konuş benimle. Ne yaptı sana?"

 

Nare ağzı burnu kan içinde sadece bakıyordu. Hissizleşmişti.

 

Arkasında adım sesleri duyduğumda olduğu yere sindi Ruşa. Nefes almayı bile bırakmıştı.

 

"Ruşa. Bırak Nare'yi." Dedi tanıdık bir ses.

 

Onun sesiydi. Sami'nin.

 

"Sami, sen misin?"

 

"Benim Ruşa. Bırak Nare'yi. Gelecekler şimdi."

 

"Kim geliyor Sami? Burada bırakmam arkadaşımı. Gel kurtaralım onu."

 

"Olmaz Ruşa. Üzgünüm. Gel buraya. Onun artık yaşamaması lazım."

 

"Ne diyorsun sen Sami? Ne demek yaşamaması lazım?"

 

"Ruşa! Yalvarırım bırak o kadını. Onun ölüm emri verildi. Bizi de öldürürler. Hadi gidelim burdan!"

 

"Ne diyorsun sen! Bırakmam ben onu. Sen git! Ben buradayım. Onu alana kadar gitmeyeceğim."

 

"Anlamıyorsun. Bak eğer gelmezsen, seni de öldüreceğim."

 

Ruşa duyduklarıyla şoka uğradı. Sevdiği adam onu öldürmekten bahsediyordu. Bir iki adım öne geçti. "2 gün önce sevdiğim kadın diye seviyordun beni. Ne oldu Sami? Bugün öldürmekten mi bahsediyorsun?"

 

Gözünden bir damla yaş aktı Sami'nin. "Mecburum Ruşa'm. Nare'yi öldürmezsem seni öldürürler. Peşimizi bırakmazlar. Bırak öldüreyim onu."

 

"Hayır!" Dedi Ruşa. "Hayır! İlk önce beni öldür o zaman. Nare yaşayacak!" Dedi.

 

"Yalvarırım geç Ruşa'm! Ne olur git buradan!"

 

"Bana Ruşa'm deme! Bu kadar kötü kalpli olan birinin benim kalbimde yeri olamaz!"

 

"Sus!" Dedi Sami.

 

"Ne oldu? Gerçekleri duymak zoruna mı gitti? Hangi sebep arkadaşının sevdasını öldürmeye gerekçe olabilir? Hangi?! Söyle!"

 

"Sus Ruşa!"

 

"Susmayacağım! Söyle! Beni nasıl kandırdın. Olmayan kalbine beni nasıl sığdırdın söyle!"

 

"Sana sus dedim! Bak sen benim en özel yanımdın Ruşa. Ben senin kadar kimseyi sevmedim. Ben pislikten doğdum. İyi nedir bilmem. Yanından büyüdüğüm insanlar beni sevgiyle de eğittiler. En büyük imtihanımı değer verdiğim insanlarla denediler ama sen o sevginin bile önüne geçtin! Sen bildiğim her şeyi unutturdun bana! Ama artık yeter! Gözüm kara. Beni büyütenlere sözüm var. Onların sözünden çıkamam!"

 

"Nefret ediyorum senden!" Dedi Ruşa. Sami'nin elinde silah olmasına rağmen ona doğru yürüdü.

 

"Gelme! Yaklaşma Ruşa."

 

"Seni sevdiğim güne lanet olsun."

 

"Deme öyle! Deme bak. Beni sevmekten vazgeçme!"

 

"Hastasın sen. Kimseyi sevemezsin Sami."

 

"Hayır hayır! Seni seviyorum ben."

 

"Beni öldür." Dedi Ruşa. "Nare'ye dokunma. Onun ailesi var. Beni öldür."

 

"Git buradan Ruşa. Seni alacağım gittiğin yerden. Kaçacağız söz veriyorum ama git buradan!"

 

"Gitmiyorum! Vur beni!" Dedi silahın önünde duran kadın.

 

Sami, Ruşa'yı kollarından tutup yanına çekerken Nare'ye sıkmak istedi. O sırada arkadan gelen biri Sami'nin kafasına vurdu.

 

Olanlarla birlikte Ruşa kafasını sakladığı yerden çıkardı. Gelen kişi Azad'dı.

 

"Azad." Dedi sessizce.

 

"Gidin buradan." Dedi Azad.

 

"Sen.. sen kaçırdın sandım."

 

"Gidin buradan. Sami'nin kaçırdığını kimseye demeyin. Azad kaçırdı de Hasan'a. Çağırın alsın Nare'yi. Onu öldürmek istiyorlar. Gidin buradan." Dedi Azad.

 

Sami'nin cebinden anahtarı çıkardı Azad. Nare'nin zincirlerini çözdü. Genç kadını yukarı kadar taşıdı. Nare yürüyemiyordu. Yolun yarısından sonra Ruşa'yı Nare aldı. Azad ise sessizce gözlerine bakıp gitmişti Ruşa'nın. Neler olmuştu bilmiyordu ama olanlar hiç iyi değildi.

 

Köyün yolunun girişinde karşı komşusunun oğlu Mustafa'yı gördü. Hasan'ı çağırmasını söyledi. Ağacın altına oturup Nare'nin güzel yüzünü okşadı. Her yerini morartmışlardı. Bunu Sami'mi yapmıştı?

 

Aşık oldum dediği adam.

 

İnanamıyordu Ruşa.

 

Bu kadar cani oluşuna inanmıyordu.

 

Hasan'ı gördü. Koşarak yanına geliyordu Ruşa'nın.

 

Nare'yi görünce durdu Hasan. İki elini ağzına kapattı.

 

"Nare! Nare ne hale getirmişler seni."

 

"Nerede buldun onu? Kiminleydi? Ne yapmışlar ona?" Dedi Hasan.

 

"Bilmiyorum." Dedi Ruşa. Satamadı ne Azad'ı, ne Sami'yi.

 

Tüm köy Nare'yi kaçıranın Azad olduğunu sandı. Behram Ağa aldı kaçtı oğlunu buralardan ama Ruşa gerçeği biliyordu. Sami yapmıştı.

 

Sevdiği adam yapmıştı.

 

Ne olursa olsun Sami'yi sevmekten vazgeçemedi Ruşa. Günlerce onu düşündü. Aşık olmaktan ilk defa nefret etti.

 

Nefret etti aşk sözcüklerinden. Nefret etti aşk kitaplarından.

 

O günden sonra Nare'yi yanına aldı Hasan. Tüm köyün ne dediğimi umursamadı. Evlendi onunla. Birlikte başka bir dünya inşa ettiler. Taşındılar Mardin'den.

 

Ruşa ise yalnız kalmıştı. Sami'yi bir daha hiç görmemişti. Ona hesap sormak istiyordu. Görüştükleri ağacın altında sürekli beklese de gelen yoktu.

 

Hasan'a sormuştu Ruşa. Bir topluluktan bahsetti Hasan. Oradan çıkmak isteyince Nare'yle tehdit etmişler Hasan'ı. Çok bahsetmese de iyi şeyler olmadığının farkındaydı Ruşa.

 

Evde ise durumlar daha kötüydü Ruşa için. Ferman ağanın sözlü tacizleri artmıştı. Evlenmek istiyordu Ruşa'yla. Ruşa ise kaçmak istiyordu oradan ama kurtuluşu bulamıyordu. Dayak üstüne dayak yiyordu.

 

Aylar geçti. Günlerden bir gün Azad, Ruşa'nın yanına geldi. Onunla evlenmek istediğini söyledi. Ruşa ise kabul etmedi. Korkuyordu Azad'dan. Nare'yi kurtarsa da bir gariplik hissediyordu. Evlenmek istemedi onunla. Reddetti Azad'ı.

 

Azad ise durmadı. Her gün gizli gizli takip etti Ruşa'yı. Mektuplar bıraktı çantasına.

 

Hasan'ın Mardin'e geldiğini duyunca heyecanlandı Ruşa. Nare'yi görecekti. Can dostuydu o. Çok özlüyordu onu.

 

Nare'nin evinin kapısını çaldığında Hasan açtı kapıyı. "Hoşgeldin Ruşa."

 

"Hoşbulduk." Dedi Ruşa. "Nare iyi mi? Tedavisi bitti mi?"

 

"Bitti." Dedi Hasan. "İçeride. Geç istersen." Dedi.

 

Ruşa hemen geçti içeriye. Nare oturmuş tek bir noktaya bakıyordu. "Nare."

 

Hemen kafasını çevirdi Nare. Korkmuştu. "Nare. Ben geldim."

 

Konuşmadı Nare. Bir iki kelimeden fazla konuşmadığını biliyordu Ruşa. Sarıldı hemen ona. "Nasılsın? Evlilik nasıl gidiyor?"

 

"Emine gili duydun mu? Feyyaz'a almışlar. İyi oldu ona. Sümüklü feyyazın elinden kaçamaz artık."

 

Gülümsedi Nare. Özlemişti Ruşa'yı. Elini sıktı arkadaşının.

 

"Bende seni çok özledim." Dedi Ruşa. Nare'nin ne anlatmak istediğini biliyordu Ruşa. Gözlerinden anlıyordu arkadaşını.

 

Hasan girdi içeriye. Konuştular uzun süre. Nare tepkisiz kaldı. İlaçlarını içti ve hiç haraket etmedi. Hasan tabure alıp karşısına oturdu Nare'nin.

 

"Nare. Azad seninle evlenmek istiyormuş doğru mu?"

 

"Doğru ama ben kabul etmedim vallahi."

 

"Duydum." Dedi Hasan. Ellerini ovaladı. Bir şey demek istiyordu Ruşa'ya.

 

"Bir şey mi diyeceksin Hasan?"

 

"Diyeceğim, diyeceğim de. Nasıl diyeceğimi düşünüyorum."

 

"De bana. Ben anlarım sizi. Kimle ilgili?"

 

"Seninle ilgili Ruşa." Dedi Hasan. Devam etti sonra da. "Evlen Ruşa. Azad'la evlen."

 

"Ne? Ne diyorsun Hasan?."

 

"Azad'la evlen diyorum Ruşa. Bak hemen hayır deme. O adamdan korktuğunu biliyorum. Nare'yi bu hale getiren sana ne yapmaz değil?"

 

Diyemedi Ruşa. Azad yapmadı diyemedi.

 

"Korkuyorum ben Azad'dan. Ne diye evleneceğim onunla?"

 

"İntikamımızı almak için." Dedi Hasan.

 

Nare hemen kafasını kaldırdı. Gözlerini açtı. Bu kadar mı istiyordu intikamı?

 

"Ruşa. Sami ve Azad'ın üye olduğu topluluğu bitirmek istiyorum. Ben ne yaptıklarını, Nasıl cani olduklarını biliyorum ama kanıtlayamıyorum. Çocukları satıyorlar. Teroristlere silah üretiyorlar. Kadınları pazarlıyorlar. Kara para haklıyorlar. Uyuşturucu satıyorlar. Gençleri ağlarına düşürüyorlar. Pisliklerini saymakla bitiremem Ruşa. Kurtarmamız lazım o kadar insanı."

 

"Ben nasıl yapacağım? Anlamam ki ben o işlerden."

 

"Uzun sürecek Ruşa. Güvenini kazanacaksın. Yaptığı her işi yazacaksın. 6 yıl bizimle görüşmeyeceksin. 6 yıl sonra büyük patlamaya dahil olacaklar. O günden önce bize tüm delilleri vereceksin. Bak polis bir arkadaşım var. Gizliden gizliye bize yardım edecek. Kendini koruyacaksın Ruşa. Onların işine çomak sokmalıyız. Ne olur güven bana. Bak beni tam bırakmış sayılmazlar. Her an öldürebilirler. Ben ölsem bile. Nare'ye vereceksin o evrakları. Ben halledeceğim. Ne olur Ruşa. He de şu işe. Sami'yide, Azad'ı da senden öte kandıracak kimse yok. İkisinin de sana olan aşkını en iyi ben biliyorum."

 

Ayağa kalktı Ruşa. "Ne diyorsun sen?! Metreslikte mi yapacağım! Olmaz! Ben öyle bir şey yapamam."

 

"Ben senin kalbini biliyorum Ruşa. Ülkemiz için. Çocuklar için, kadınlar için."

 

Bir şey demedi Ruşa. Gözleri doldu. "Eğer evlenirsen anlarım kabul ettiğini." Dedi Hasan.

 

"10 Şubat, 1999 yılında Antep'le Mardin yolu arasında bir kastel var. Adresi bu kağıtta yazıyor.Orada buluşuruz. Ya benimle, ya başkasıyla. Olur mu?" Dedi Hasan.

 

Kafa salladı Ruşa. Aldı elinde ki kağıdı Hasan'dan. Nare'ye kocaman sarıldı ve çıktı oradan.

 

 

O günden sonra Azad'la kaçtı Ruşa. Evlenmek istememişti ama evlenmişti onunla. Her gün yatağına girmekten iğreniyordu. Her gün onunla ilgili öğrendiklerini not tutuyordu. Duvarda saklıyordu delilleri. İlk zamanlar her şey güzel geçse de Azad dövüyordu Ruşa'yı. Evden çıkarmıyordu. Kıskançtı. Sorunları vardı Azad'ın. Ruşa'yı hapiste gibi saklıyordu.

 

Öyle ki Ruşa yıllardır Muğla'da yaşadığını bile bilmezdi. Kaçmak istediği bir gün öğrenmişti nerede olduğunu.

 

 

Azad yatağına zorla girerdi Ruşa'nın. Her gün Sami'yi mi bekliyorsun diye daha çok döverdi Ruşa'yı. Tecavüz ederdi Ruşa'ya. Korunurdu Ruşa ama dayaktan ayağa kalkamadığı bir gün ilaç içmeyi unutmuştu ve hamile kalmıştı Ruşa.

 

Bir erkek evladı olmuştu Ruşa'nın. Çağrı koymuştu adını. Evladına sarılarak dayak yiyordu artık.

 

Daha çok delil toplamıştı Ruşa. Label topluluğu hakkında her şeyi biliyordu artık. Her duyduğu şeyle daha çok korkuyordu ama daha daha da çok hırslanıyordu. Bitirmeliydi bu işi.

 

Çağrı yavaş yavaş büyüyordu. Öyle ki, 5 yaşına bile gelmişti.

 

10 Şubat'a çok az kalmıştı. Ruşa kurtulacaktı bu eziyetten. Kaçacaktı Azad'dan. Ölmediğine şükür ediyordu. Tek korkusu Çağrı'ydı. Onunla nasıl kaçacağını bilmiyordu. Kime sığınacağını bilmiyordu. Hasan korur muydu yavrusunu? Zaten babasını her gördüğünde dayak yiyordu Çağrı. Suskun bir çocuktu.

 

Azad 3 ayda eve 3 kere gelmişti. Hasan'ın söylediği büyük patlamaya az kalmıştı. Bir sürü masum insanı öldüreceklerdi. İzin vermeyecekti Ruşa.

 

7 Şubat'ta geldi Azad eve. Ruşa ne yaptı etti. Behram babalara gitmek istediğini anlattı Azad'a. 'Sıkıldım. İnsan yüzü göreyim. En azından baban gile götür.' Demişti Azad'a. Kabul etmişti Azad. Antep'e doğru yola koyuldular. Sıkı sıkıya sarıldı Çağrı'ya.

 

İçinde bir korkusu daha vardı Ruşa'nın. Bir evladı olmasından daha korkuyordu. Adeti gecikmişti. Bir aydır korkuyla yaşıyordu. O canavardan bir evlat daha istemiyordu ama hamile olduğunu da anlıyordu. Sabah kalkınca midesi bulanıyordu. Ara sıra başı dönüyordu. Hiç normal değildi.

 

Antep'e vardıklarında nedense rahat nefes aldı Ruşa. Valizini sıkı sıkıya tuttu. Azad içini görsün istemezdi.

 

Behram baba ve Ayşe anneyi gördüğünde aklını yitirecekti Ruşa. İnsan yüzü görmemişti. Çağrı'yı çok sevmişlerdi. Azad'a göre iyi insan olduklarını düşündü Ruşa. Hiç görmemişti ama kötü niyetleri olmadığını ilk gördüğünde anlamışlardı.

 

8 Şubat olduğunda Azad gitmişti. İş yolculuğu demişti annesine ve babasına. Ruşa biliyordu ama ses etmedi.Konuşmuyordu pek zaten.

 

Behram baba hüzünlüydü. Ruşa'yla çok konuşmazdı. Gelinin gözünde ki morlukları görünce bilirdi oğlunun yaptığını. Utanırdı. Garajında saatlerini geçirirdi. Kapıda binlerce koruma olmasına rağmen kapıyı 4 kez kilitletiyordu. Çağrı'yı da yanında götürüyordu garaja. Onunla konuşurken mutluydu ama Ruşa'yla çok konuşmuyordu. Anlam verememişti ama tedirgindi Behram Yılmaz.

 

Ayşe anne ise sakindi. Gelinlik yapmadığımdan bahsetse de insan gördüğü için mutluydu Ruşa. Kaynanaya bile ihtiyacı vardı. Birlikte pazara bile gitmişlerdi. Hiç görmediği kadar insan görmüştü. Korumalardan başka kimseyi görmezdi evde. Antep'e gelmek iyi hissettirmişti Ruşa'ya.

 

Pazara gittiği gün ise hamilelik testi aldı Ruşa. Bir kaç vitamin almayıda ihmal etmedi.

 

Eve gelip lavaboda işini hallettikten sonra hamilelik testini kaldıkları odaya götürdü. Çağrıda orada uyuyordu.

 

Heyecanlıydı Ruşa ama korkuyordu da. Böyle bi durumda bir çocuğu daha nasıl büyütecekti?

 

Hamilelik testine baktığında ise o iki çizgiyi gördü gözleri.

 

Hamileydi.

 

2. Kez..

 

Ağlamaktan uyumadı o gece Ruşa. Özür diledi binlerce kez karnında ki yavrusundan.. Nasıl hayatı olacaktı bilmiyordu ama şimdiden mahvolacağını biliyordu. Çağrı neredeyse büyümüştü. Kurtaracaktı kendini ama karnında ki küçük kalacaktı bu hayata.

 

Ya bana bir şey olursa diye düşünce aklına Hasan geldi. Ona diyecekti. Yavrularına bakmasını isteyecekti onlardan.

 

 

10 Şubat olduğunda ise heyecandan uyuyamadı Ruşa. Sabah erkenden kalkıp gidecekti. Tüm delilleri sakladığı çantayı aldı. Maskeli girdikleri o masanın fotoğrafını bile bulmuştu. Bu delillerle kurtulmaları imkansızdı.

 

Tüm isimlere ulaşamasa da çoğunu yazmıştı Ruşa. Bu kadarını kendi bile beklemiyordu ama iyi iş çıkarmıştı.

 

Yıllardır bu anı bekliyordu. Kurtuluyordu artık bu hayattan. Özgür nefes alacaktı. Azad'dan kaçacaktı.

 

 

Çağrı kumral saçları ve buğday teniyle parlıyordu. Çok akıllı çocuktu Çağrı. Ruşa gurur duyuyordu onunla. Ellerini kafasına attı Çağrının, terlemişti. Uykusunda sürekli ağlıyordu. Dayanamıyordu şiddete. "Kurtulduk." Dedi Ruşa. Uyandırdı Çağrı'yı. Giydirdi üstünü ve herkes uyurken sessizce çıktı evden. Korumalardan kaçması zor olmadı. Hepsi uyukluyordu.

 

Elinde bir çanta vardı. Hayatında hiç taksiye binmemişti. Saat sabah'ın altısıydı. Gün yeni ayıyordu. 6 yıl önce Hasan'ın verdiği adresi çıkardı cebinden. Hazine gibi saklamıştı bu kağıdı. Artık zamanı gelmişti.

 

Bugün 10 Şubattı.

 

İleriden bir taksi çevirdi. Çağrı'yıda kolundan tutup taksiye bindirdi. Elinde ki adresi takside ki adama verdi ve kaçtı oradan.

 

Yol neredeyse 3 saat sürmüştü. Ormanlık alandaydı. Taksici vardığını anlatan bir ifadeyle durmuştu. Ruşa korkuyla etrafına baktı. Su sarnıcı görememişti.

Taksici arkasını döndü.

"Merdivenden inince görürsün abla Sarnıcı." Dedi.

 

Kafa salladı Ruşa. Parayı uzattı. Tam inecekken taksici tekrar seslendi. "Buralar ıssız olur abla. Bekleyeyim mi seni?"

 

"Yok." Dedi Ruşa. "Siz Gidin." Dedi.

 

Çağrıyı aldı ve indi taksiden.

 

Çantasına sıkı sıkı sarıldı ve merdivenlerden teker teker indi. Birinin varlığını hissetmişti. Çağrı'yı da yavaş yavaş indirdikten sonra. Özlediği o iki arkadaşını gördü.

 

Gözleri doldu. Uzun zaman olmuştu.

 

Nare ve Hasan Buradaydı. Yanlarında Çağrı'nın yaşlarında bir erkek çocuğu vardı.

 

"Nare!" Dedi Duşa.

 

Koştu sarıldı arkadaşına. "İyi misin?" Dedi Nare.

 

"İyiyim." Dedi Ruşa. "Artık daha iyi olacağım."

 

Gözlerini elledi Nare, Ruşa'nın. "O mu yaptı?" Dedi. "Beni dövdüğü gibi senide mi dövdü?" Nare.

 

Kafasını eğdi Ruşa. Nare hala Azad yaptı sanıyordu ama Azad'ında o canavardan farkı yoktu. O yüzden savunmadı onu. Yanında ki küçük çocuğu gördü Ruşa. Eğildi ona. "Nare! Çok yakışıklı bir çocuğun olmuş." Dedi. "Merhaba delikanlı. Adın ne senin?" Dedi.

 

Küçük çocuk hemen babasının ayaklarına sarıldı. Korkmuştu. "Boran." Dedi.

 

Ruşa evladını gösterdi. "Bak Buda benim oğlum." Dedi. "Çağrı. Sana arkadaş olacak." dedi Ruşa.

 

Küçük çocuklar birbirine bakarken Hasan konuştu. "Hoşgeldin Ruşa. Hallettin mi?"

 

"Hallettim. Her şey bu dosyada. Kaçtığımı her an anlayabilirler. Çabuk olmamız lazım. Gidecek yer bulacağım." Dedi Ruşa.

 

Nare atıldı. "Ölsem de bırakmam seni Ruşa. Sen bizim için hayatını mahvettin. Seni tek bırakmam. Bizle geleceksin."

 

"Aynen öyle." Dedi Hasan. "Sana da çocuğuna da bakarım evelallah. Bir kurtulalım şu işten. Ondan sonrasına bakarız."

 

"Olmaz." Dedi Ruşa. Karnını gösterdi. "Hamileyim. Nasıl yaşarım sizin yanınızda?"

 

Ağzını kapattı Nare. "Sana da mı zorla?" Dedi Nare. Devamını getiremedi.

 

Kafasını eğdi yine Ruşa.

 

"Ona da bakarım Ruşa. Gel bizimle." Dedi Hasan.

 

"Çocuğum kimsesiz olacak Hasan. Kimin nüfusuna alırım bu yavrucağı?"

 

"Kimliğini sonra hallederiz Ruşa. Hadi bak gidelim buradan. Dosyayı teslim edelim gerisi kolay." Dedi Hasan.

 

Kabul etti Ruşa. Başka çaresi yoktu. Gidecek yeri yoktu. Kimsesizdi Ruşa.

O günden sonra Nare, Ruşa, Hasan, ve çocukları kastelin arkasına yaptırdıkları köşkte yaşadılar. Hasan onlar için orayı ayrı bir Dünya haline getirmişti. Kendi ekip biçtiklerini yiyorlardı. At çiftliği bile vardı. Çağrı ve Boran için boks ringi bile kurdurmuştu. Boranın çok ilgisi yoktu. Müzik aleti çalmak istediğini söylüyordu ama dövüşmeyi öğrenmeleri gerekti. Hayat kötüydü. Ne olacağı bellisizdi. Kendilerini korumaları gerekiyordu.

 

Yinede söz vermişti Borana. En yakın zamanda gitar alacaktı Hasan.

 

Ruşa ise kızı Çağla'yı doğurmuştu. Mutluydu. Hiç olmadığı kadar huzurluydu. Nare eskisi kadar neşeli olmasa da hep yanyanalardı. Atakları vardı Narenin. Haftada bir kaç kez sakinleştirici alıyordu. Yine de iyiydi Nare. Ruşanın yanında olmasına en çok o seviniyordu.

 

Ruşa doğurduktan sonra Nare'de hamile kalmıştı. Hastaneye gitmiyorlardı. Hasan ebeyi bile eve getiriyordu. Bu dünyaya çok alışmışlardı.

 

Çağrı ve Boran iyice büyümüşlerdi. Küçük kardeşleri Çağla ve Ali'ye çok iyi bakıyorlardı. İyi anlaşıyorlardı.

 

Ruşa, Çağla'yı yürütmek için dışarı çıkmıştı. Defne ağacının altında oturan Boran'ı gördü. Çöp kutularını ters çevirmiş davul çalıyordu. Müziğe ilgiliydi. Okula gitmek istiyorlardı çocuklar ama gidemiyorlardı. Hasan, Ruşa'yı ve çocuklarını Azad'dan köşe bucak kaçırıyordu. Öyle ki bir gün plan yapmak zorunda bile kalmışlardı. Başka yerde yaşıyor gibi yapıp Ruşa'nın yanlarında olmadığını göstermişlerdi. Ruşa kendini suçlu hissediyordu. Çocuklar okumuyordu. Onlar artık kaçmıyordu çünkü Hasan dosyalarla birlikte kendi ve ailesinin canını tehlikeden kurtarmıştı. Polise vermemişlerdi dosyayı. Zamanı var diyordu Hasan.

 

Peki ama Ruşa'ya ne olacaktı? Yük değilsin diyordu Hasan ama öyle hissetmiyordu Ruşa.

 

Ruşa kucağında kızı Çağla'yla birlikte Boran'a yürüdü. "Ne yapıyorsun Burada?" Dedi Ruşa.

 

"Beste yapıyorum." Dedi küçük çocuk. Ela gözleri vardı. Kızı Çağla hemen atıldı Boran'a. Onu gördüğü an ışıldıyordu Boran'ın gözü.

 

"Adını buldun mu bestenin?" Dedi Ruşa.

 

Kafasını hayır anlamında salladı Boran. Çağla'yı tutuyordu bir yandan da.

"İsim nasıl bulunur ki?" Dedi Boran.

 

"Elini kalbine koyarsın ve yaşadığın anıların hikayesi canlanır gözünde. İlk aklına gelen ve hikayene en yakışan ismi verirsin yüreğindekine." Dedi Ruşa.

 

"Sen Çağla'nın ismini böyle mi verdin Ruşa teyze?"

 

O an yüreğinde bir sızı hissetti Ruşa. Sami'yle karar vermişlerdi bu isime. Oğulları olursa Çağrı, kızları olursa Çağla koyacaklardı. Hiç tereddütsüz bu isimleri vermişti çocuklarına. Oysa ki şu an hissediyordu pişmanlığını. Kötü birinin hayallerini saklamak en az o adam kadar acı vericiydi. Çağrı'nın adını artık değiştiremezdi. İyice büyümüştü Çağrı ama Çağla küçüktü. İsmini değiştirebilirdi.

 

"Öylesine bir isim verdim ona. İstersen yeni bir isim bulabiliriz. Hikayesi olan." Dedi Ruşa.

 

"Ben mi?" Dedi Boran.

 

"Evet." Dedi Ruşa. "Seni çok seviyor. Eminim senin verdiğin ismi de çok sevecektir."

 

O sırada Çağla, Boranın gözüyle ve kulaklarıyla oynuyordu. Gülümsedi Boran. Büyük bir görev üstlenmişti.

 

"Ben iyice düşüneyim o zaman." Dedi Boran.

 

"Düşün bakalım." Dedi Ruşa.

 

Sessizce izledi Boran'ın gidişini. Elinden tuttuğu minik kız ile birlikte yürüyorlardı. İçi titredi Ruşa'nın. O an gönülden diledi Allah'a.

"Biz olmasak bile birbirlerini korusunlar. Hiç ayrlmasınlar." Dedi.

 

 

Günler geçti. Çağrı ve Boran hastalanmıştı. Nare ise yine krize girmişti. Hasan ise geçici olarak işlerini halletmeye Mardin'e gitmişti.

 

Boran'da, Çağrı'da içleri çıkana kadar öksürüyorlardı. Islak bezi soğuk suda kurulayıp sırayla başlarına koyuyordu Ruşa.

 

"Size bokstan sonra soğuk su içmeyin demiştim. Gördünüz mü hasta oldunuz."dedi Ruşa.

 

"Büyük adamlar hasta olmaz dedi Hasan amca. Yalan mı söyledi anne?" Dedi Çağrı.

 

Boran ise kızarmış yanaklarıyla hemen Çağrı'ya döndü. "Babam yalan söylemez!" Dedi.

 

"Yalan değil ama yanlış söylemiş" dedi Ruşa. "Büyük adamlar da hasta olur ama çabuk iyileşir."

 

"Ben iyileştim bile." Dedi Boran.

 

"Yalan söyleme." Dedi Çağrı.

 

"Yalan söylemiyorum." Dedi Boran.

 

"Söylüyorsun." Dedi Çağrı.

 

Ruşa baktı onlara. Arada tartışsalarda çabuk barışıyorlardı. Kızı Çağla'nın uyandığını görünce aldı kucağına. Yanında ki beşikte Ali yatıyordu. Uyandırmamak için hızlı davrandı. Boranla, Çağrının odasına getirdi.

"Çağla'yı tutun size çay yapayım. Büyük adamlar sıcak çay içmeden iyileşemez." Dedi Ruşa ve kucaklarına oturtturdu Çağla'yı.

 

Bahçeye çıktı ve Defne ağacının yapraklarını topladı. Tohumlarını mutfakta iyice temizledikten sonra kaynattı. Süzgeçten geçirdikten sonra bardaklara doldurdu ve çocuklara götürdü. Giderken Nare'ye baktı. Ölü gibi yatıyordu. İlaçlarını içtiğinde hep böyle oluyordu.

 

Çocuklara çayı uzattı. Çağla'yı, Boran'ın kucağından almaya çalıştı ama kızı Ruşa'ya gelmedi.

"Hadi kızım gel. Çay içecek onlar."

 

Yeşil gözlü, kumral kızı gitmedi Ruşaya. Gözlerini ovuşturup, kafasını hayır anlamında sallıyordu.

"Kalsın Ruşa teyze. İçmem zaten bu çayı. İğrenç kokuyor."dedi Boran.

 

"Ben de içmem anne. Ne var bunun içinde? Ebe teyzenin yaptığı ilaçlar gibi kokuyor."

 

"Ayıp ediyorsunuz ama. Koskoca Defne ile Apollon'un hikayesini bilmiyor musunuz siz?"

 

"O ne ki?" Dedi iki çocukta.

 

"İçmezseniz anlatmam." Dedi Ruşa.

 

İki çocuk birbirine baktıktan sonra yavaş yavaş içmeye başladılar. Yüzlerini ekşittiklerinde güldü Ruşa.

Okulda duyduğu bu hikayeyi tek çırpıda anlattı çocuklara.

 

"Eski zamanlarda sulara şifa veren, insanları iyileştiren, güzelliğiyle ışık saçan bir tanrıça varmış. Adı Defneymiş. Defne aşık olmamaya, görevini ömrünün sonuna dek sürdüreceğine dair tanrıya çok büyük yeminler etmiş ama ışık tanrısı Apollonu gördüğü an ona aşık olmuş. Birbirini uzun zaman uzaktan izlemişler. Defne her gün onu gördüğü Nehir'e gelip yüzüyor, Apollon ise onu izlemek için işini gücünü bırakıp nehire geliyormuş. Artık dayanamadıklarında birbirlerinin karşılarına çıkmaya karar vermişler ama tanrıları ikisinin de insanlara yardım etmediklerini ve Defnenin yeminini bozduğunu anlayınca Defneyi ağaca çevirmiş. O gün Apollon, Defne ağacının altında gün boyu ağlamış. Gözyaşları bu ağaça sihir katmış. İnsanlar gel zaman git zaman bu ağacın büyüsünü fark etmişler. Dallarından, krem. Yapraklarından çay, filizlerinden ise sabun yapmışlar."

 

"Defneyle Apollona ne olmuş anne?" Dedi Çağrı.

 

"Bir daha hiç kavuşamamışlar."

 

"Gerçekten bu çaylar sihirli mi?" Dedi Boran.

 

"Evet." Dedi Ruşa. "Sihirli."

 

Düşündü Boran. Her zaman ki gibi Kucağında uyuyakalan Çağla'ya baktı.

 

"Ruşa teyze." Dedi.

 

"Efendim oğlum?"

 

"Onun adını buldum. Bize sihirli olacak." Dedi.

 

"Neymiş?" Dedi Ruşa.

 

"Defne." Dedi. "Tıpkı o masaldaki gibi. Sihirli olan."

 

"Defne." Dedi Ruşa. Gülümsedi. Hoşuna gitmişti.

 

"Defne" dedi tekrar.

 

Kulağına eğildi minik kızın "Onun adı Defne."

 

"Onun adı Defne."

 

"Onun adı Defne."

 

 

 

BÖLÜM SONU

Bölüm : 14.01.2025 10:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...