38. Bölüm

38.BÖLÜM

Sedef Özçelik
sedefozclkk

BÖLÜM ŞARKISI/Tan Taşçı- Yalan

 

 

 

38.BÖLÜM

EĞRELTİ

 

 

 

Nare Hanım buradaydı.

Karşımda.

Bana bakıyorlardı ama hareket etmiyorlardı. Ayaklarımı onlara doğru attığımda yaklaşmıştık.

 

Keskin yüz hatları, yeşil gözleri ve uzun saçları hala aynı olsa da fotoğrafta gördüğüm kadın değildi.

 

Yaşlanmıştı.

 

Beni görünce ayağa kalktı. Ellerime uzandı. Yorgun gözüküyordu. Uzun ve dalgalı Saçlarının taranmadığı belli olsa da çok kötü gözükmüyorlardı. Gözlerini kırpıp açtı ve canımı yakacak o kelimeyi söyledi.

 

"Ruşa?"

 

"Sen mi geldin?"

 

Cevap veremedim. Beni annem sanmıştı. Ne yapacağımı bilememiştim ama zaten ağlamaktan kurtulamamış göz pınarlarım yeniden hareketlenmişti.

 

"Kurtuldun mu o adamdan? Evlenmedin değil mi onunla da?"

 

O adam..

 

Onunla da..

 

O adam diye bahsettiği benim babam mıydı? Peki diğeri kimdi?

 

"Ne oldu Ruşa anlatsana? Niye gelmedin kastel'e? Bekledim ben seni."

 

Neyden bahsediyordu? Birlikte kaçacaklar mıydı?

 

"Ben.." diyebildim sesimin çıktığına emin olmadığım bir noktada.

 

"Kurtuldun mu o psikopattan Ruşa? Söyle?"

 

"Ben Defne.." diyebildim sonunda ama bu konuşmayı bölen biri olmuştu.

 

Boran uyanmış ve yanımıza koşarak gelmişti. Ben ona bakarken o annesine bakıyordu. "Boran.. Ne zaman geldin oğlum?"

 

"Şimdi geldim anne. İyi misin sen?"

 

Boran tereddüt ederken bana bakıyordu. "Sizi tanıştıracaktım ama siz benden önce davranmışsınız."

 

"Ruşa'yı mı tanımayacağım? Dip diri karşımda. Yandı demişlerdi değil mi Zilan?" Yanında ki kadına bakıyordu. O kadın ise donmuş bir şekilde bir bana bir de Boran'a bakıyordu.

 

"Anne o Ruşa teyze değil." Boran, anneme teyze diye mi hitap ediyordu?

 

"O Defne." Dedi ve ellerime uzandı. "Benim karım."

 

"Bahsettiğin kız mı? Güzel olan?"

 

Konuşamıyordum. Nare hanım yüzüme bakıyordu. Gülümsemek istiyordum ama yapamıyordum.

 

"Evet anne. Güzel olan."

 

"Zilan." Dedi gözlerimin içine bakarken.

 

"Efendim hanımım?"

 

"Ne kadar çok Ruşa'ya benziyor değil mi?"

 

"Öyle hanımım."

 

"Ben Ruşa'nın kızıy.." diyecektim ki Boran müsade etmemişti.

 

"Hadi anne yorulmuşsundur. Sen geç eve. Bizde geliyoruz birazdan."

 

"Tanıştığıma memnun oldum kızım." Dedi ellerini uzatarak. "İsmini demedin bana."

 

"Defne." Dedim sessizce. Neler olduğunu anlamak için Boran'a bakıyordum.

 

"Defne.. bizim oğlanın her yere Defne ağacı dikmesinin bir sebebi varmış Zilan. Gördün mü? Bildiydim ben zaten."

 

Yanında ki kadın ellerini tutarak Nare hanımı yürüttü. Birlikte gözden uzaklaşana kadar hiç arkalarına bakmadılar. Gölün karşısına doğru yürüyorlardı.

 

Onlar uzaklaşana kadar hiç konuşmadım. Göz ile görülmediklerinde ise az önce oturduğum yere doğru yürüdüm. Yerde ki kağıtları alıp Boran'ın yüzüne fırlattım.

 

"Alfabeyi sadece ben biliyorum öyle mi!?" Kağıtların hepsi havada uçuşuyordu. İçimde öyle bir sinir vardı ki.. azalmıyordu.

 

"Şifreyi sadece ben çözebilirim değil mi Boran?!"

 

Cevap vermiyordu.

 

"Biliyordun Değil mi? Büyükbabamın anlattığı o hikayeyi sen baştan belli biliyordun!"

 

Hala konuşmuyordu. Sadece yüzüme bakıyordu.

 

"Ne kadar salağım ya! Sorgusuz sualsiz inandım sana! Gel dedin geldim!"

 

Gözlerimle ateş açıyordum. Durmaya niyetim yoktu.

 

"Git dedin gittim!"

 

"Karşıma bilerek çıktın. Beni kendine bilerek mi aşık ettin?" Dedim.

 

Ağlıyordum.

 

En çokta kendime ağlıyordum.

 

Güldüm ama Sahte bir gülüştü bu. "Ulaştın mı emellerine? Babamı yanına getirmek için evlendin değil mi benimle? Babam buraya gelsin istedin çünkü sadece telefonla konuşuyordun. İntikamını almak için nerede olduğunu bilmen gerekiyordu! Değil mi? Hadi konuş!" Omzuna vurdum. "Konuş dedim sana!"

 

"Benimle evlendiğini duyunca nerede olursa olsun geleceğini biliyordun. Her şeyi planlamıştın. Milas'a bilerek götürdün beni. Babamın beni orada bulacağını biliyordun." Yere çökmüştüm. Ayakta duracak halim kalmamıştı.

 

"Saffet ağaların da kaçıracağını biliyor muydun? Bilerek mi vurdurdun beni?" Artık yüzüne bakmıyordum çünkü ağlamalarım çığlığa dönüşmüştü.

 

"Asla! Bu hikayede sana azla zarar verdirtmedim! Bunu ancak baban alçağı yapar!"

 

"Sus artık! Sus! Bana yalan söyledin!" Ayağa kalkmıştım.

 

"Aşkın da mı yalandı? Aylin'i seviyorsun değil mi?! Anlat! İntikamın bitince ne yapacaksın? Gidecek misin onunla?"

 

"Defne. Sakin ol bak her şeyi anlatacağım sana."

 

"Ne zaman?" Ellerimi omzuna vurdum. "Ne zaman! Birimizden biri ölünce mi? Ne zaman Boran!"

 

"Sen kendini hazır hissettiğinde."

 

"Hazırım. Anlat artık! Tüm yalanlarını anlat. Nefret etmek istiyorum senden!"

 

"Defne. Şimdi değil.. Bak her şeye yalan diyebilirsin ama aşkıma asla. Ben sana aşığım Defne."

 

"Yalan söylüyorsun. İnanmıyorum sana!"

 

"Defne.. yalan değil. Sana aşığım. Sana aşık olduğum için bu kadar derine indi bu konu. Yoksa.."

 

"Yoksa ne?"

 

"Hadi Defne. Sakinleş. Gel biraz dinlen. Konuşacağız. Söz."

 

Koluma uzandı ama çektim hemen.

 

"Bırak!"

 

Bir daha uzandı.

 

"Bırak dedim sana! Neydi amacın? Label'e girmek mi? Abime ulaşmak mı?"

 

Aklıma gelenlerle güldüm. "1 saniye ya. Sen zaten abime ulaşmıştın. Helin'in bilip senin bilmemen imkansızdı değil mi?"

 

Ellerimi saçlarıma geçirdim. "Allah'ım ne kadar aptalmışım! Her şeyi nasılda safça kabul ettim!"

 

Artık Boran'la değil kendimle hesaplaşıyordum.

 

"Label'i nereden biliyorsun?" Dedi.

 

"Bu mu? Konumuz bu mu!"

 

"Defne. Bak ben hiçbir zaman yanında bu konuyu konuşmadım! Bu topluluğun adını geçirmedim! Nereden biliyorsun?"

 

"Boran.. Senin bildiklerinin yanında benim bildiklerim çok az kalır. Emin ol benimki daha az can acıtır."

 

Gözlerini kapattı ve açtı. "Son kez soruyorum Defne. Label'i nereden biliyorsun?!"

 

"Üzgünüm Boran! Senin sakladıklarına karşılık benim sakladıklarım! Bana sakın bir daha sesini yükseltme. Götür beni buradan! Kalmak istemiyorum!"

 

Arkamı döndüm ve ağaç eve çıkmak yerine kulübeye yürüdüm.

 

"Defne!"

 

"Dur 1 saniye."

 

"Sana diyorum."

 

"Beni dinler misin?"

 

Boran'ın bağırmaları yavaş yavaş azalıyordu çünkü ben hızlı adımlarımla uzaklaşmıştım ondan.

 

Gözyaşlarım istemsizce çoğalıyordu. Bu hikayede ki hor görülen bendim. Boran ulaşmak istediği her şeyi benimle elde etmişti. Ben onun aşkından sarhoş olurken o yapmak istediği tüm planları yapmıştı.

 

Amacına ulaşmıştı.

 

Ona aşık olmakla kalmamıştım.

 

Onun çocuğunu taşıyordum.

 

Bu acıyla baş başa kalmak kalbimi daha da acıtmıştı.

 

Vurulduğum andan itibaren yanımdaydı. Yıllardır beni takip ettiği bile yalan olabilirdi.

 

Beni Ketrik'e götürdüğünde ilk defa gitmiş gibi yapıyordu ama orayı adı gibi biliyordu. Adil Rendeli'de böyle dememiş miydi? "Beni tanıyorsun Boran. Yanılıyor muyum?"

 

Benimle bilerek gitmişti çünkü Sami, Boran'ı değil ama beni çok iyi tanıyordu. Yalnız gittiğinde bir önemi olmayacaktı ama benimle gittiğinde abiminde, Sami'ninde başımıza çökeceğini biliyordu.

 

Her şeyi kuralına göre oynamıştı.

 

Bu kuralda ki eğrelti duran bendim.

 

Basamaktım ben. Ali'yi öne sürmüştü ama onunla başarılı olamamıştı.

 

Oynamıştı bana. Kumar borcunu bile bilerek yapmış olabilirdi. Her şeyi yalandı. Belki de aşkı bile..

 

Boran bana güvenmiyordu ama aşık olduğunu söylüyordu. Ben bunca olanlardan sonra bile ona hem güvenip hem de aşık olmuştum.

 

Bu hikayede ki eğrelti duran bendim.

 

Emir'in geldiği gün Kenan ve Berfin'le konuşmuştum. Boran'ı teslim et demişlerdi. Boran beni test etmişti. Onu satıp satmayacağımı anlamak istemişti. Abime mi yoksa Boran'a mı daha çok güvendiğimi anlamak istemişti.

 

Bu acımasız senaryoda ki en eğrelti duran bendim.

 

Emir'le git demişti. Sonra ise vazgeçmişti. Abimi denemişti. Beni yem yaparak abime ulaşmıştı.

 

Gözünün önünde Sami saçlarımı çekmişti. Abim karşımda içkisini yudumlarken o abimin kim olduğunu biliyordu.

 

Bana anlattığı o boks hikayeside adım gibi eminim ki yalandı. Karşısında ki adamın abim olmadığını biliyordu çünkü abimin Güney olduğuna emindi.

 

Bendim o.

 

Eğrelti.

 

Bendim.

 

 

Kulübeye geldiğimde kendimi direkt banyoya attım. Yüzüme binlerce kez su çarptım. Ağlamaktan kızaran burnumu ve gözümü binlerce kez sildim. Ağlamak istemiyordum. Güçlü olmak istiyordum.

 

Banyodan dışarı çıktığımda Boran hala eve gelmemişti.

 

Gelmesini bekleyen de yoktu zaten.

 

Eşyaların yanında arabanın anahtarlarını ararken oldukça sinirliydim. Arabaya binip gitmek istiyordum buradan!

 

Tüm her yeri ararken kapının kilitlendiğini duydum. Hemen kapıya yönelsem de Boran camın önünden geçip gitmişti. Beni buraya kilitlemişti.

 

Ellerimle saçlarımı yolup canımı acıtabildiğim en acı noktaya kadar çektim. Karnımda bir sızı hissediyordum. Elimi karnıma götürdüm ve yere oturdum. Sırtımı kanepeye yasladım.

 

Sakinleşmek istiyordum.

 

Büyükbabamın öğrettiği bir teknik vardı aklımda. Ne zaman Sakinleşmek istesem bunu yaptırırdı bana. O zamanlar saçma gelirdi ama şimdi onu yapmaya bile çok ihtiyacım vardı.

 

İnsan bazen inanmadığı şeylerin bile kölesi olabiliyordu.

 

'Büzük dudak solunumu' adı böyleydi.

 

Burundan nefes alırken 10 saniye bekleyip ağzını büzüp hızlıca nefes verme tekniğiydi.

 

Sakince uygulamaya çalıştım.

 

İşe yarıyor muydu bilmiyorum ama beynim uyuşmaya başlamıştı.

 

Bu teknikler boştu çünkü amaç uyuşmaktı.

 

Bir kaç kez tekrarladığımda daha iyiydim. Daha rahat nefes alıyordum.

 

Sakinleşmiştim.

 

Aklıma gelen ilk şeyi yaptım o an.

 

Abimin verdiği telefonu çıkardım valizden. Telefonda kayıtlı tek numarayı seçtim. Onun dediği gibi 3 kez yıldıza bastım ve telefonu kulağıma götürdüm.

2. Çalışta açtı.

 

"Defne. İyi misin? Başına bir şey mi geldi? Bak ben sana ulaşamıyorum. Boran bir anda gözden kayboldu. Neredesiniz?"

 

"Sana bir şey soracağım." Dedim. Sorduğu onca soruyu ve sesinde ki telaşı yok sayarak.

 

"Tabi,sor."

 

"Boran'ın her şeyi bildiğini biliyor muydun?"

 

Sesi cızırtılı geliyordu. Burada çekmiyor olmalıydı.

 

"Defne bak.."

 

"Soruma cevap ver." Dedim. Abi demeye cesaretim yoktu.

 

"Biliyordum. Her şeyi planladığını biliyordum."

 

"Buna nasıl izin verdin? Ben ona aşık oldum."

 

...

 

Cevap gelmedi.

 

"İzin verdin çünkü intikamını alması senin de işine geldi. Sami'yi ve Azad'ı saklandığı delikten çıkardı. Öyle değil mi?"

 

"Üzgünüm Defne."

 

"Bende. Bende çok üzgünüm ama size inandığım için." Dedim ve kapattım. Daha fazla dinlemek istemiyordum.

 

Kendi yolumu çizmek istiyordum. Nehir'e mükemmel bir hayat verip defolup gitmek istiyordum.

 

Bu yaşadıklarımın hiç birini haketmiyordum.

 

Büyükbabam söylemişti. "Kimseye ihtiyacın yok." Demişti. Şimdi anlıyordum. Benim ne Boran'a, ne Mert'e, ne de abime ihtiyacım vardı.

Benim güçlü olmam gerekiyordu.

 

Artık kullanılmak istemiyordum. Kimsenin maşası olmayacaktım. Yıkılmamıştım. Tökezlemiştim ve daha güçlü adımlar atacaktım.

 

Oturduğum yerde dizlerimi kendime çektim ve sakince düşündüm. Karşımda duran çerçeveleri görünce ayağa kalktım. İlk resimde Boran, Aylin ve Buse vardı. Okulun kampüsünde olmalıydılar. Boran gülerek Aylin'e bakıyordu. Aylin ise Boran'a. İçtendi gülümsemesi.

 

Benim yanımda ki hırçınlığı yoktu. Masumdu.

 

Diğer yanda ise babasıyla fotoğrafı vardı. Küçüktü. Babasının omuzlarındaydı. İkisi de Beşiktaş forması giymişti.Beşiktaşlı olduğunu bile yeni öğreniyordum. Onunla ilgili hırslarından başka bir şey bilmiyordum.

 

Çekmeceyi açtım.

 

Bir sürü dosya vardı. Birini elime aldığımda büyükbabamla ilgili tutulmuş bilgileri gördüm. Sonra ise babaannemi, Beril'i, Atlas'ı. Komşumuz Ayşen ablayı, Gülsüm teyzeyi. Herkesin ismi vardı burada. Bakkal Ahmet abi bile vardı.

 

Dosyayı kaldırdım ve altından bir sürü fotoğraf çıkmıştı.

 

Hepsi bendim.

 

Hayatımın sıkıcı olduğunu düşündüğüm dönemlerim ve ben..

 

Elime aldım ve inceledim. Birinde yürüyordum, birinde odamdaydım, çiziyordum. Diğerinde otobüse biniyordum. Birinde Atlas'a gülüyordum. Beril'le konuşuyordum.

 

Her anımın fotoğrafı vardı.

 

Beni takip etmiyordu. Benim fotoğraflarımı çektiriyordu.

 

Daha sonra diğer çekmeceyi açtım. Burada çok bir şey yoktu. Notaların olduğu kağıtlar vardı.

 

Tekrar resimleri aldım ve yere oturdum. Hepsini tek tek incelerken ağladım.

 

'Büyükbaban bile Boran'a güvendi.' Dedi içimde ki beyaz. İntikam almak istediği için her şeyi gün yüzüne çıkarmıştı. Biliyordum.

 

İçim dışıma çıka çıka ağladım.

'Biliyordun' dedi siyah. 'Biliyordun. Bu hikayenin böyle sonlanacağını biliyordun. Senin de kafana oturmayan şeyler vardı. Biliyordun Defne.'

 

Biliyordum.

 

Ben her şeyi biliyordum.

 

Her şeyi biliyordum ama düşünmemiştim bile. Cesaret edememiştim.

 

En büyük korkak bendim.

 

Hıçkırıklarım arasında kaybolmuştum. Ne zaman uyuduğumu ve uyandığımı anlamadığım bir anda gözlerimi araladım.

 

Hava kararmıştı ve içeri Boran girmişti. Karşımda oturmuştu. Ben ise fotoğrafların arasında elim koltuğun üstünde uyuyakalmıştım.

 

"Annem bizi bekliyor." Dedi. Hiçbir şey olmamış gibi.

 

"Tekrar yalanlar söylemek için mi gideceğiz?"

 

"Yalan yok."

 

"Yalan yok mu?" Güldüm ama normal gülüşlerimden farklıydı. Öfke vardı. "Neden Ruşa'nın kızıyım dememe izin vermedin?"

 

"Geçmişten gelen bir anıyla atakları yükseliyor. Senin geçmişle alakalı olduğunu anlarsa gece uyuyamayacaktı. Tekrar o anları yaşasın istemedim. Özür dilerim."

 

Ayağa kalktım. "Boran. Sen benden özür dileme. Sen bundan sonra gözlerini bile çevirme üzerime." Dedim ve lavaboya yürüdüm.

 

 

Valizden eşyalarımı alıp yanından geçmek için haraket ettiğimde beni durdurdu. Öfkeli gözlerimi üzerine çevirdiğimde yapması gerekeni anladı ve kolumu çekti.

 

Cebinden bir kutu çıkardı ve usulca parmağıma geçirdi.

 

"Annem evli olduğumuzu biliyor. Şüphelensin istemiyorum. En azından bugünlük tak." Evden getirdiği yüzüğü parmağıma doğru uzatmıştı.

 

Nare hanımı üzmek istemediğimden tereddütsüz takmıştım ama kızgınlığım geçmiş sayılmazdı.

 

Yüzüne bile bakmadan banyoya geçtim. Yüzümü yıkayıp saçlarımı düzelttim. Siyah düz bir elbise giydikten sonra hazırdım. Şu an bu yaptıklarım bile fazlalıktı ama ilk defa tanıştığım bir kadının masasına dağınık gitmek istemiyordum.

 

Banyodan çıktığımda boran yerdeki fotoğrafları toplamıştı. Üstünü değiştirmişti. Ben çıkınca beni baştan aşağı süzüp kafasını çevirdi.

 

Kafasını sallayıp önümden yürürken evin kapısını kilitlemedi. Ormana giden yolda yürümeye başladı. Bende arkasından sessizce ilerliyordum.

 

Dönüp dönüp arkasına baksa da ona bakmaya niyetli değildim. Olanları sindirmeye çalışıyordum.

 

"Böyle devam edecek misin?"dedi.

 

"Şüphen mi var?"

 

"Kesinlikle yok."

 

"Olmasın zaten." Dedim.

 

Tekrar sessizliğe gömülmüştük.

 

Benim soracağım onca soru varken susuyordum. Onun anlatması gereken bir sürü cevap varken konuşmuyordu.

 

Ağaçların arasına girdiğimizde tahta yola girmiştik. Ayağımın tahtaların arasında sıkıştığı bir anda ise dengemi kaybetmiştim. Düşeceğim sırada Boran tutmuştu. Mecburen yakınlaşmak zorunda kalmıştık.

 

Hemen toparlandım. Kızgın gözlerimi gözlerine dikip yürüdüm. O ise yürümeyi bırakmıştı.

 

"Defne."

 

Cevap vermiyordum.

 

Yolu bilmiyordum ama ilerliyordum.

 

"Defne.."

 

Yürüyordum.

 

"Defne.. bak beni dinleyebilir misin?"

 

Arkamı dönmüştüm. Artık uzaktan birbirimize bakıyorduk.

 

"Neyi dinleyeceğim? Yalanlarını mı?"

 

Yanıma yaklaştı.

 

"Bak yalan felan yok tamam mı? Yalan yok. Sadece senin iyiliğin için senden bazı şeyleri gizledim. Olanları bu kadar büyütmeli miyiz sence?"

 

"Büyütmek mi?"

 

Sinirlendim ve bir adım öne atıldım.

 

"Büyütüyor muyum Boran?!"

 

Etrafıma baktım. "Büyütmek öyle mi?"

 

Güldüm. "Nereye gidiyoruz biz?"

 

Yanına yaklaştım. "Annenin yanına! Giyinmiş, süslenmiş, hiçbir şey olmamış gibi evlilik taklidi yapmaya gidiyoruz. Bu mu benim büyütmüş halim!?"

 

Kafasını çevirdi ve derin nefes aldı.

Beklemediğim bir anda kollarımdan tuttu ve beni tekrar kulübeye götürdü.

 

Hızlı yürüdüğü için yetişmekte zorlanıyordum. "Ne yapıyorsun? Annene gitmeyecek miydik?"

 

"Gideceğiz ama ilk önce kızgın bakan o gözlerini söndüreceğiz."

 

İkimizde hızla yürüyorduk. Kulübeye ulaştığımızda Boran benim açtığım çekmecenin tam yanını açtı. Orayı açmak aklıma gelmemişti.

 

Kağıtlar ve fotoğrafları elime tutuşturdu. Şaşkınca bir ona bir elimdekilere bakıyordum.

 

"Bak! İyi bak! Sami'nin babanı tehdit etmek için seni kaçıracağı mesajlar! Bana bunları kim yolladı biliyor musun?!"

 

Cevap vermedim ve o konuştu. "Büyükbaban!"

 

"Nasıl? Mezuniyet günü kaçırılacağımı biliyor muydu?"

 

"Biliyordu! Beni bilerek peşine taktı. Abinden tüm haberleri alıyordu. Çağrı, Behram amcayı ve seni korumak için ona içeriden bilgi sızdırıyordu."

 

Elime bir kağıt tutuşturdu. Dada alfabesiyle yazılmıştı. "Al oku!"

 

Yavaşça aldım. Sakince okumaya çalıştım. "Yakalanmak üzereyim. Sana artık içeriden haber veremeyeceğim. Defne'yi ona ver." Yazıyordu.

 

"Okudun mu? Seni bana onlar verdi. Bak, bana seni uzaktan izlemek yetiyordu. Seninle hiç konuşmasam bile iyi olduğun için mutluydum." Yanıma yaklaştı. "Sana sarılma umuduyla yansam da, umutluydum Defne."

 

"Büyükbabam.." dedim titreyen nefesimle. "Büyükbabam hastanede beni sana mı emanet etti?"

 

"Aynen öyle oldu. Azad'dan uzaklaştırmamı söyledi. Çağrı'ya teslim edemedi çünkü başının belada olduğunu biliyordu." Dedi.

 

"Senin de başın beladaydı. Beni sana nasıl verdi?"

 

"Biz bu dünyadan uzaklaşmıştık Defne. Sende ki silahları da alıp kaybolacaktım ben. Kaçacaktık. Yeni bir hayat kuracaktık."

 

Kuramamıştı çünkü ben yanında olduğum için babamın düşmanları başına çökmüştü.

 

"Benim için mi girdin bu cehenneme?"

 

"Ben zaten buradaydım. Tıpkı senin de burada olduğun gibi."

 

Konuşamadım. "Defne.. bak büyükbaban seni korumam gerektiğini söylediğinde kararlıydım. Sana aşık olduğumu söylemeyecektim. Tüm yolları ateşe verirken seni çiçeklendirmek istedim. O yangının içine seni katmak istemedim. Seni o yüzden yanıma aldım. O yüzden tüm olanları sakladım. Abine vermedim çünkü seninle benim aramdaki iletişimi seninle kursun istemedim."

 

Tüm yolları ateşe verirken seni çiçeklendirmek istedim.

 

Konuşamadım ama o konuşmaya devam etti.

 

"Bak yapamadım ama! Ne yaparsam yapayım aşkımı yaşamaktan vazgeçemedim! Seni bu ateşli yollara katmaktan engel olamadım. Ben, seni bu olaylardan geriye çektikçe sen içine düştün."

 

"Büyükbabam anlatmasaydı, bana tüm olanları anlatacak mıydın?"

 

"Her şey bittiğinde, evet! Evet! Anlatacaktım ama bu kadar yara almamış olacaktın."

 

"Her şey bittiğinde? Nasıl bitecek?" Dediğimde cevap vermeye niyeti yoktu.

 

"Defne. Etrafına bak. Neredeyiz biliyor musun? Benim dünyamda. Kimseyi bu dünyaya almadım. Burada ben tüm geçmişimi koruyorum Defne. Burada ben seni bile koruyorum. Senin geçmişini bile koruyorum. Her şeyi öğrenmenden korksaydım seni buraya getirir miydim?"

 

Gözlerim karıncalandı. Ağlamak üzereydim. Burada ben seni bile koruyorum derken kastettiği neydi?

"Defne. Bu karanlık dünyada ki tek aydınlığım sensin. Çok savaştım seni sevmemek için. Çok uğraştım tenine dokunmamak için. Yapamadım. Benim hayatımda yalnızca sen vardın. Gözümü açtım seni gördüm. Bu yaşımdayım hala seni görüyorum. Evet! Allah kahretsin ki başka insanları aldım hayatıma. Denedim. Sana aşık olmamayı, unutmayı denedim!"

 

Beni konuşturmamaya kararlıydı.

 

"Eğer evlenme konusuna gelirsek, Evlendim evet çünkü gerçekten istiyordum. Evlenmem gerekiyordu o ayrı bir konu evet ama istiyordum. Ben istiyordum, Seni istiyordum!"

 

Ellerimi tuttu. "Ben seni ilk gördüğüm andan bu yana seviyorum Defne."

 

Ellerimi kalbine götürdü. "Sen alev almış bu kalbi çiçeklendirdin. Her gün suladın. Beni suyundan mahrum etme."

 

Gözlerime dokundu. "Beni bu yanan sönen, ışığa göre hareket eden gözlerinden mahrum etme. Seni sevmek için bile bu kadar uğraşmışken, yanındayken nefret etme benden. Ben çıkmazdayım. Çocukluğum, hayallerim, aşkım. Çıkmaz sokaktayız Defne. Yarın ne olacağını bilmiyorum. Sadece azıcık sevilebilir miyiz? Ne olur?"

 

Farketmemiştim ama içmişti. Belkide o yüzden bu kadar cesaretli konuşuyordu.

 

Bana sarıldığında cevap veremedim. Beni bu kadar çabuk kandırması hoş değildi ama kokusu, elleri ve sarılışı çok hoştu.

 

Yavaşça sıyrıldım kollarından. Artık yüzüne bakıyordum.

 

"Canım acıyor." Dedim sessizce.

 

"Biliyorum." Dedi. "Her zerremde hissediyorum o acıyı."

 

"Geçecek mi?"dedim.

 

"Geçmeyecek ama alışacağız."

 

"Yalan söylesen olmaz mı?" Dedim.

 

Dudağı titredi. Ağlamamak için zor duruyordu. "Geçecek." Dedi.

 

Tekrar sarıldı bedenime. Çiçekler açtırdı yine.

 

"Gözümü açtım seni gördüm dedin. Neyi kast ediyorsun. İlk sevgilin miyim?" Dedim hala sarılırken.

 

Geri çekildi. "İlk sevgilim değilsin. İlk aşkımsın."

 

"Aylin'e de o hisleri hissettin. İlk ben olmuyorum ki."

 

"Ondan önceydin. Her zaman ilktin."

 

"Ne demek istiyorsun Boran?"

 

"Anlayacaksın. Anlatacağım. Söz veriyorum." Dedi ve elleriyle daha yeni fark ettiğim köşkü gösterdi.

"Annemi bekletmeyelim. İlaç saati geçmesin"

 

Kafamı salladım. Yine geçiştiriyordu beni. Gözlerimi sinirle çevirdim. Saçlarımı okşadı. "Sakin ol minik kaplumbağa."

 

"Vazgeç şunu söylemekten."

 

"Vazgeçmeyeceğim." Dedi gülümserken.

 

Tekrar el ele tutuştuğumuzda köşke yürüdük.

 

"Telefonun yanında mı?" Dedi Boran.

 

"Çantamda. Neden ki?"

 

"Buraya girerken kapatmanı istiyorum." Dedi.

 

"Neden?"

 

"Küçük bir önlem. Abartılacak bir şey değil."

 

Kafamı salladım ve telefonu kapattım. Bu kadar olay olmuşken ona hala güvenmek çok saçmaydı.

 

Kapıdan içeri girdiğimizde yine parmak okutmuştu. İçeri gireceğimizi sanarken gözlerime baktı. İşaret parmağıma ulaştı.

Gözlerini kırpıp işaret parmağımı makineye uzattı.

 

Benim parmak izimi kaydettiğini düşünürken makine yeşil ışık verdi. "Parmak izi tanındı!"

 

Şaşkınlıkla Boran'a baktım. "Bu.. bu nasıl mümkün olabilir? Ben.. ben buraya.. daha önce gel.. Gelmedim ki."

 

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım.

 

"Tesadüf." Dedi gözlerini kırparken.

 

Çok pis olay çıkarmak üzereydim. Hormonlarım gün yüzüne çıkıyordu ve ben az önceki duygularımı sakinleştirmişken yeni duygularla baş başa kalıyordum.

 

Kapıdan içeri girdiğimizde sol tarafımızda aynalı dolap vardı. Dolabın yanında bir sürü resimler asılıydı.

 

Yavaş yavaş oraya ilerlediğimde artık şaşırmıyordum. Annemin, Nare Hanımın, Hasan Bey'in ve sadece Boran'ı tanıdığım bir sürü çocuk resmi vardı.

 

Ellerimi uzattım. Uzun saçlı ve sarışın diyebileceğim kadar açık kumral kadının elinden tuttuğu küçük kızla çekilmiş fotoğrafını aldım. Yavaşça okşadım. Bebeğin arkası dönüktü. İlk adımları olduğu belliydi. Saçları açık kumral ve dümdüzdü.

 

Benim gibiydi.

 

O an tanıdık bir sesle durdum ve arkama baktım.

 

"En yakın arkadaşım Ruşa ve kızı Çağla."

 

Nare Hanımdı.

 

"Çok güzeller değil mi?"

 

Kafa salladım.

 

O resimde ki bendim.

 

Çağla veya Defne. Hangisiydim bilmiyorum ama O bendim. Annemle Yanyana olduğum ilk fotoğraftı.

 

Gözlerim doldu. Yıllarca bu fotoğraflara ulaşmaya çalışmıştım ve hiç tahmin etmediğim yerde görmüştüm.

 

"Hoşgeldin Defne." Dedi Nare Hanım.

 

"Yemekleri soğutmayalım." Diye de ekledi.

 

Salona doğru yürürken arkasından isminin Zilan olduğunu bildiğim kadın yürüdü. "Hoşgeldiniz." Dedikten sonra Nare Hanımın arkasından yürüdü.

 

Boran'a kafamı çevirdiğim de 'Neler oluyor?' Bakışı attım.

 

"Buraya ilk gelişin değil." Dedi kısaca.

 

"Ne demek o? Hatırlamıyorum bile!" Fısıldamıştım.

 

"Anlayacaksın. Gel annemi bekletmeyelim."

 

Beni belimden tuttu ve mıhlanmış ayaklarımı ilerletti. İçimde korku oluşmuştu.

 

Adlandıramıyordum.

Kelimelere dökemiyordum.

 

İsim bulamıyordum içimde ki acılara.

 

Ben kimdim?

 

Salona adım attığımda baş koltukta oturan Nare Hanımın yanında oturanlara baktım. Helin ve Ali.

 

Helin kısa ve siyah saçlarıyla ellerini bağlamış ve önüne bakıyordu.

 

Ali ise sandalyede iyice yaslanmış sert ve kalın kaşlarıyla annesine bakıyordu.

 

Boran ve ben içeri girdiğimizde sadece Helin ayağa kalktı. Yavaş yavaş onlara doğru yürüdüğümde heyecandan ayaklarımın titrediğini farkettim.

 

Nare Hanım oturduğu yerden yanını işaret etti. "Gel kızım."

İlerledim ve tam Helin'in karşısına oturdum. Ali eskisi gibi öfkeyle bakmasa da gözleri hala alev saçıyordu. Boran sandalyemi düzelttikten sonra oda yanıma oturmuştu.

 

Helin konuştu. "Bizde kadınların yeri her zaman baş köşedir." Dedi. "Hoşgeldin Defne."

 

"Hoşbulduk." Dedim. Sesimin titremediğine emin olduğum bir anda.

 

Boran, Ali'ye bakarken aralarında bir şeyler olduğunu anlamıştım. "Hoşgeldin." Dedi.

 

Kafamı aşağı yukarı salladım ve gülümsemeye çalıştım. Zilan Hanım salona girip yemekleri doldurduğunda salonu inceledim. Kahverengi ağırlıklıydı. Kocaman pencereleri ve pahalı olduğunu gösteren mobilyaları vardı. Her yerde çerçeveler vardı. Normal değildi. Haddinden fazla resim vardı.

 

"Hasan." Dedi Nare. "Çok severdi Resim çekmeyi. İyi ki de severmiş. Bana rotamı gösteriyor."

 

"Bir sürü fotoğrafınız olması çok güzel." Dedim Nare Hanıma bakarken. "Benim hiç yok. Evimiz yandığında hepsi kül olmuş." Dedim. Bu hikayenin doğruluğunu bilmiyordum ama gerçekten hiç resmim yoktu.

 

Bir saniye. Belkide artık vardı.

 

"Kötü olmuş. Resimler 3 saniye de olsa mutlu olduğumuz anıları kapsar. Çok resim, çok mutluluk demek." Dedi Nare Hanım. Ali'ye bakarken. " Öyle değil mi Ali?"

 

"Öyle Anne."

 

Boran önünde ki tabağı düzeltirken ilk defa konuştu. "Geçmişi unutmamak yorucu ama her anlamda yararlı da. Annemin ve bizim yolumuzu kaybetmememizi sağlıyor."

 

"Hasta ve bunak olmak böyle şeylere ihtiyaç doğuruyor kızım."

 

"Estağfirullah." Dedim güzel gözlerine bakarken. Yaşlanmıştı ama bir zamanlar güzelliğinin büyülü olduğunu da saklamıyordu. Kilo almamıştı. Hala formundaydı ama gözünün yanında ki çukurlar ve saçında ki aklar ben yaşlandım diye bağırıyordu.

 

"Ne yaşlılığı Nare Hanım? 18'lere taş çıkarırsın." Dedi Helin. Her zaman açık uçuk tarzı vardı. Ciddi ortamlar da bile böyleydi.

 

Sadece baktı Nare Hanım. Sonra ise kafasını yavaşça bana döndü. Hareket ederken oldukça yavaştı. Konuşurken bazen zorlanıyordu.

 

"Buyrun başlayın. Afiyet olsun." Dedi.

 

Herkes tabağında ki çorbaya benzeyen yemeğe başlarken ben biraz bekledim. Kaşığımı alıp başladıktan sonra yavaşça karıştırdım. Tüm yemekler getirildiğinde çok fazla yediğimi anladım. Hamilelik beni çok acıktırıyordu. Yemek bittiğinde Nare Hanım kafasını bana döndü.

 

"Ne işle uğraşıyorsun kızım?"

 

"Resim okudum ama şu anlık çalışmıyorum."dedim.

 

"Neden?"

 

Boran benden önce davrandı. "Dinleniyor anne. En yakın zamanda başlayacak inşallah." Dedi.

 

Kafamı salladım. O da "Anladım." Dedi.

 

"Eğer bir hayatın varsa onu bekleyerek harcama. Eminim dışarı da ki hayat çok güzeldir." Dedi Nare Hanım.

 

"Yani. Galiba öyle."

 

"Aylin'den sonra ilk defa dışarıdan biri geliyor bize." Dedi Nare Hanım.

 

"İlk defa geliyor sayılmaz." Dedi Helin. Net duymamıştım ama buna benzer bir şeyler söylemişti.

 

"Bir şey mi dedin Helin?" Dedi Nare Hanım.

 

"Yok anne. Bir şey demedim." Dedi.

 

Kafamı hemen Boran'a çevirdiğimde gülümsedi.

 

"Tatlı.." dedi Nare. "Tatlı yapmıştım ben. Nereye koydum ki?"

 

Boran bir Helin'e. Bir Nare hanıma baktı.

 

"Tatlı yapmıştım ben. Zilan." Dedi bağırarak. "Zilan!"

 

Elinde havluyla, saçları örülü o kadın geldi. "Efendim Hanımım."

 

"Tatlı yapmıştım ben değil mi? Nerede tatlılar?"

 

"Hanımım bugün tatlı yapmadık."Dedi kısık sesle. Bir şeyler oluyordu.

 

"Hayır Tatlı yapmıştım ben. Nerede? Hasan'da yiyecekti. Gelmedi bak yine."

 

Neler oluyordu? Boran'a baktığımda ayaklanmıştı. "Anne." Dedi.

 

Zilan hanımsa yanına gelmişti. "Ben hemen yaparım şimdi hanımım."

 

"Hayır! Hasan sadece benim yaptığımı yer. Bilmiyor musun?"

 

"Biliyorum hanımım ama.."

 

"Aması ne. Yine gelmeyecek değil mi?"

 

"Anne. Bana bak."

 

"Bıktım buradan! Cehennem oldu burası! Ruşa da gitti! Çağrı'yla, Çağla'da yok! Siz de yoksunuz! Babanda yok! Boğuluyorum burada!"

 

"Anne. Sakin ol.."

 

"Tatlıyı yaptım. Yemediniz! Hasan'da yemedi. Gecikmezdi o."

 

"Anne bana bak. Bak nefes al."

 

Ayakta dikilmiş onları izliyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.

 

"Ruşa gibi yaksaydı beni de! Niye kurtardı beni? Bu hayata niye döndürdü beni!"

 

Duyduklarımla buz gibi olmuştum. Nare hanım kriz geçiriyordu ve sürekli annemden bahsediyordu.

 

"Ya beni, ya onu öldürün! Dayanamıyorum artık!"

 

Ya beni, ya onu öldürün..

Ya beni, ya onu öldürün..

 

Bahsettiği kişi babamdı. Azad Yılmaz'dı.

Nare hanım çırpınırken ben olduğum yerde kaldım. Boran, Helin ve Ali annesini götürürken arkalarından baktım. Yavaşça ilerlediğimde yatağa götürmüşlerdi.

 

Helin, eline iğne aldığında kadının kolunu tuttular. İğneyi yerleştirdikleri yere sapladığında 1-2 dakikalık çırpınıştan sonra Nare hanım uykuya geçmişti.

 

Ali öfkeyle ayağa kalkıp yüzüme baktığında omzuma vurdu ve yanımdan geçti. Boran hemen sertçe bağırdı. "Ali! Buraya gel! Konuştuk bunları!"

 

Helin ise abisine baktı. "Zamanı değildi! Sana söyledim. Beklememiz gerekiyordu!"

 

"Neyi bekleyeceğiz? Annem, babamla ilgili hatırladığı her detayda böyle oluyor bunu sende biliyorsun Helin! Defne'yle bir alakası yok!"

 

Helin sinirle yüzümüze bakıp Ali'nin arkasından o da dışarı çıkmıştı.

 

Nihayet konuşabildiğimde kalbimi tuttum. "Be.. Benim yüzümden mi.. Bu halde?"

 

Boran ayağa kalktı ve ellerimi tuttu. "Bana bak."

 

Bakamadım.

 

"Bana bak Defne."

 

Kafamı tuttu ve kendine bakmamı zorladı.

 

"Senin yüzünden değil. Hiç bir şey senin yüzünden değil."

 

"Benim babamın yüzünden. Babam yaptı. Nare hanımı babam bu hale getirdi."

 

Sarıldı bana. Sessizdi.

 

Boran'ın yüzüne baktım. O ise annesinin yatağına tekrar döndü. Orada fazlalık gibi hissettiğimde dışarı çıktım. Hiçbir yere bakmadan doğruca kapıya çıktım. Geldiğimiz yöne doğru yürüdüm. Hava kararmıştı. Aydınlatmalar vardı ama yeterli değildi. Her köşede adamımız olduğu için rahattım.

 

İçim soğuyana kadar yürüdüm. Adımlarım hızlıydı.

Vücudumda ki her milim pare pare yanıyordu. Yeni bir yangın başlamıştı.

 

Alev alıyordum.

Anlatamıyordum içimde ki alevlere. Soğutamıyordum bu yangını.

 

Bir ağacın altına oturduğumda hissizleşmiştim. Ağlamıyordum. Artık gözlerim kurumuştu. Bacaklarımı kendime çektim ve düşündüm.

 

Olanları ve olacakları düşündüm.

Babam ölse biter miydi bu acılar?

Label topluluğunu patlatsam son bulur muydu kötülükleri?

Nasıl geçerdi bu yaralar?

Nasıl mutlu olacaktık biz?

 

Sorularım cevapsızdı. Bildiğim her şey yalandı.

 

Boran arkamdan yaklaştığında haraket etmedim. O ise ayakta durmak yerine yanıma çöktü. Elinde hırka ile gelmişti. Üstüme örttüğünde anladım üşüdüğümü.

 

Ben hissizleşiyordum. Kafamı çevirdiğimde Boran'ın tek gelmediğini anladım. Helin ve Ali'de buradaydı.

 

Helin ayakta ayağıyla toprağı eşelerken Ali'de arkada sigarasını yakıyordu. Boran yanında ki bir taşı ona fırlattığında kafasını eğdi. "Şu elindekini yanımda içme demedim mi?"

 

"Gizli mi içeyim abi?" Dedi sigarasını üflerken.

 

Boran'ın içinden homurdanmasını duydum ama tepki vermedim. "İyi bana da ver o zaman." Dedi Boran.

 

Ali sigara ve çakmağı da ona uzattığında Boran tek hamlede yakaladı.

 

Ali yanıma yaklaştığında karşımda ki ağaç kovuğuna yaslandı. "Ben, Boran abim kadar duygusal değilim. Her zaman da olmamayı tercih ettim. Boran abimin aksine babamla çok vakit geçiremedim. Abim geçmişimizle ilgilenirken ben Helin ve Annemle kaldım. Olayları bilmem, hiç de sikimde değil. Tek umrumda olan şey ailem. Bana olayları yeni yeni anlattı Helin. Bu olaydan anladığım tek şey senin babanın şerefsizlikleri. Elbette sana ödetecek değilim. Yıllar önce burada kardeş gibi büyüdüğümüzü de biliyorum ama ben hiçbir şey yaşanmamış gibi davranamıyorum. Annemi her gün bu halde görürken bunu benden beklemeyin. Boks maçına da böyle başlamaya karar verdim. Eğer ben onların içine girersem abim senin yerine bizim yanımızda kalır diye düşündüm. Bu saçmalıkları bırakır hepsini öldürür gideriz sandım. İntikamı bırakırız sandım ama abim senin yanında kalmasının tek nedeni geçmişimiz değilmiş. Sen zaten hep bizim hayatımızdaymışsın Defne."

 

Kafamı Boran'a çevirdim. "Ne demek bu?"

 

"Yıllar önce Annen, babanla ve label topluluğuyla ilgili tüm bilgileri babama getirdi. Getirdikten sonra da bu dünyayı inşa ettiler. Çağrı'yla gelmişti annen. Bende Çağrıyla hemen hemen aynı yaştaydım. Buraya geldiğinde sana hamileydi annen. Annemde, Ali'ye. Uzun süre burada yaşadık. Babam Çağrıyla, bana burada boks eğitimleri verdirtti. Burada eğleniyorduk. Burada koşuyorduk. Tüm hayatımız burada geçiyordu. Küçükken aklımız ermiyordu Çağrıyla. Okula gitmek istiyorduk ama dışarıya adımımız attığı an bizi bulurlardı, biliyorduk. Azad amca deli gibi bizi arıyordu. Sami'de öyle. Tüm kağıtları, delillerin bizde olduğunu öğrenmiş Sami. Ruşa teyzeyi tehdit etmiş. Nasıl ulaştı bilmiyorum. Oysa ki Burada sinyal kesici bile var. Bizden habersiz kuş bile uçmaz ama Ruşa teyzenin Sami'ye karşı olan zaafını hepimiz biliyorduk.

 

Bir gün uyandığımızda Ruşa teyze sizi de alıp gitmişti buradan. Babam o gidince annemin ısrarlarıyla Mardin'e tekrar döndü. Normal yaşamaya başladık. Okula bile gidiyorduk. Ruşa teyzede Sami'yle kalıyordu. Mutlu muydu bilmem ama Sami'yle anlaşma yapmış. Toplulukta çoğunluğu tehdit edip Hasan Kaya ve ailesini korumaya aldırtmış. Dosyanın hala bizde olduğunu söyleyip onları ikna etmiş." Dedi Boran.

 

Soluksuz konuşuyordu. Elinde ki sigarayı söndürdü.

 

"Daha sonra ise annen Sami'den de kaçmak istemiş. Annemle konuşmuşlar. Anlaşıp tekrar buraya gelmek istemişler ama tam o sırada Azad intikam almak için anneni kaçırmış. Sami'yle bir arada olmalarına dayanamamış. Senide, Abinide, annenide bir odanın içinde yakmaya çalışmış. Babam kurtarmaya gitmiş gitmesine de. Annen çoktan zehirlenip ölmüş. Babam hepinizi çıkardığında senin ve abinin yaşadığını farketmiş. Sonra ise bize getirmiş. Daha sonrasını ise bilmiyoruz. Uzun süre Çağrı ve sen bizimle yaşadınız. Babam Çağrı'nın kaçtığını söyledi hep ama hiçbirimiz inanmadık. Plan yaptığını biliyorduk. İntikamını onunla bitirecekti. Allah var buna gönlüm hiç razı olmadı. Elimden gelse Çağrı'yı o çukurdan alır kendimi koyardım. Baban Seni biraz büyüttükten sonra büyükbabana verdi. Ömür boyu da seni korumamızı istedi. Özellikle de benden. Annem seni hiç vermek istemedi ama mecbur kaldı. Başımıza neler geleceğini bilmiyordu. Daha sonra ise.."

 

Boran'ın konuşmasını Helin böldü. "Daha sonrası yok. O kurul babamın öldürülmesini emretti ve babanda gözünü kırpmadan babamı öldürdü." Dedi Helin sinirini gizlemeden.

 

"Babam..babam öldükten sonra annemi yine buraya getirdik. O günden beri de burada. Babamdan sonra daha da kötü oldu. Krizleri çoğaldı. Sürekli eski günleri hatırlıyor. Bazen o günü yaşıyor. Bazen ise unutuyor. Her şeyi hemde." Dedi Boran.

 

"Daha sonra ise büyüdük. Bir ara bu İşlerden hepimiz sıyrılmıştık ama tehdit mesajlarıyla birlikte yine aynı hayata döndük. Tehdit mesajlarında sen bile vardın. Azad Yılmaz'a ulaştım. Babamı ve tüm kötülüklerini bilmiyormuş gibi yaptım. Seni tehdit ettiklerini ve korumam gerektiğini söyledim. Bir anda Rolcü baba kesildi. Seninle ilgili tüm bilgileri istedi. Bu sayede yakın oldum. Ne planladığını anlamaya çalıştım. Babamın planladığı şeyleri ben üstlendim. Seni korumam gerektiğini zaten biliyordum. Hiç gocunmuyordum da. Abinle seni yanıma aldıktan sonra iletişime geçtik. Töre yüzünden kaçırıldığında.

Abin bana, Babanla ilgili bilgiler de veriyordu. Ne yapmak istediğini de anlatıyordu. Senin yanında olmamın karşılığı dedi ama ben o istediği için değil senin yanında olmak istediğim için kaldım. Baban veya Sami seni bize koz olarak kullanmasın istedim."

 

Şimdi her şeyi daha net anlıyordum. Her şey o kadar planlıydı ki, tek saf olan bendim.

 

"Neden vurulduğunda gittin? O zaman niye bıraktın beni?"

 

"Baban engel oldu. Seni yanına aldığında belki iyi bir baba olur dedim. Kızının hayatını düşünür dedim. Seni benden daha iyi korur dedim. Son bir şans verdim ona da, bize de ama o durmadı. Silahların, dosyaların peşindeydi. Seni, Sami'ye bile satmıştı Defne. Sırf o toplulukta yeniden koltuk kazanmak için. Büyükbaban bunları öğrenince tekrar beni aradı. O arada da ben gerçekten Ali'yle uğraşıyordum." Gözlerini Ali'ye dikti ve devam etti. "Önce senin yanına geldim eğer gelmek istemezsen gerçekten seni o gün Ketrik'e götürmeyecektim ama gitmek isteyince izin verdim. Sami benden korksun istedim. Seninle beni yan yana görsün ki bu hikayede masum insanların nasıl canavara dönüştüğünü anlasın istedim. Her şeyden önemlisi sana dokunmasın istedim."

 

"Gövde gösterisi yaptın." Dedim.

 

"Onun adımlarını ondan önceden tahmin ettim diyelim. Mert'in seni abine götürecek adımı tahmin ettiğin gibi. Abini hiç yakından görmedim. Hep telefonla veya yazışmalarla iletişime geçmiştik. Yüz yüze hiç görüşmedik. Abinin, Güney Dereli olduğunu ise bugün öğrendim. Helin sayesinde." Dedi Boran.

 

Abime gittiğimi biliyordu. Mert'in Sami'nin oğlu olduğunu biliyor muydu?

 

Omzunu silkti Helin. Abisinden gizli iş yapmıştı. Boran'ın sesinin tınısından bunu anlamıştım. "Dosyaların ve silahların yerini Ruşa teyze'de kayıtlı olduğunu biliyorlar. O yüzden sen demek altın bilgi demek. Tüm her şeyden haberin var sanıyorlar. Baban bile o yüzden yanında tuttu seni. Güvenini kazanıp her şeyi öğrenmek için." Dedi Helin. Boran'dan daha sert konuşuyordu benimle.

 

"Amcanız ne? Ne yapmayı planlıyorsunuz?"

 

Telefonlar çaldı. Telefonlar diyorum çünkü Ali'nin, Helin'in ve Boran'ın ki aynı anda çalmıştı.

 

Hepsi birbirine bakıp telefonu açtıklarında aynı surat ifadesi vardı. 'Şaşkınlık'

 

Hepimiz ayağa kalktığımızda Boran ellerimden tuttu ve hızlıca yürüdü. Arkamızdan Helin ve Ali'de geliyordu.

 

"Neler oluyor?" dedim kimsenin beni duymayacağını bilsem de.

 

"Boran. Yavaş." Ağaçların arasından geçtiğimizde bir ağacın önünde durduk. Boran çimenle kaplanmış yeri bir deftermiş gibi kaldırdığında şok olmuştum. Parmak iziyle bastığında çıkan görüntüye ise şok üstüne şok olmuştum.

 

Resmen gizli bir yol açılmıştı. İçeri böyle mi giriliyordu? Buraya girerken uyuduğum için farketmemiştim ama şimdi ağzımı kapatmakta zorlanıyordum. Bilim kurgu filimlerinin tam ortasındaydım ama film olmayacak kadar gerçekti.

 

Aşağı yoldan dümdüz gittiğimizde tekrar parmak izi okuttu. Dışarı çıktığımızda ise şokların üstüne daha çok şok yaşamıştım.

 

 

O gelmişti.

 

Hepimiz aynı anda konuşmuştuk ama farklı sözcükler telaffuz etmiştik .

 

"Çağrı." Dedi Helin.

 

"Güney Dereli." Dedi Ali.

 

"Abi." Dedim bende.

 

Ona ilk abi deyişimdi ama hatırlamayacak kadar şaşkındım.

 

Arabasından inmiş takım elbiselerle gözlerimize bakıyordu.

 

Yalnız gelmişti.

 

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

 

HELLÖÖÖ! Ben geldim. Finale adım adım ilerlediğimiz için içim birazcık buruk. Çok amatör başladığım bu işe şu an daha olgunlukla ilerliyorum dersem inanmayın. İçimden ne gelirse yazıyorum işte sjsjsjsjjs

 

Lütfen yorum yapmayı ve kalpcikler atmayı unutmayım.

Okunmak güzel bir his.Beni aydınlığa ulaştırın!

 

Bu arada Buyrun efendim sosyal medya adreslerim 📺

Instagram- @sedefkizilcikk

TikTok- @sedefozclkk

Bölüm : 14.01.2025 10:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...