
BÖLÜM ŞARKISI- EMRE FEL / Veda Türküsü
39.BÖLÜM
GÜÇ
Abimi karşımda gördüğümde şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Başımın döndüğünü sandığım anda Boran omzumdan tuttu.
"Şu şaşırma faslını geçelim mi? İnanın bana çok sıkıcı." Dedi Güney Dereli veya Çağrı Dereli.
Helin bir bize, bir ona baktı. "Bu kadar çabuk geleceğini düşünmemiştim."
"Çağırdın.." dedi abim.
"Geldim." Diye de devam ettirdi.
"Gelmese miydim?" Diye ise saçma bir soru sordu.
"N'oluyo lan?" Dedi Ali aralarında ki ilişkiyi bilmeden.
"Sahi. Ne oluyor Helin? Güney Dereli'nin burada ne işi var?" Dedi Boran. Onunda haberi yoktu.
"Her şeyi açığa kavuşturacağınızı duydum. Bensiz olmaz diye düşündüm." Dedi Çağrı.
"Ben sana adresi vermedim ki." Dedi Helin. Kekeliyordu. İki abisi de yanındayken konuşmakta zorlanıyordu. Oysa ki bana 'cinsel istekten ötesi değil' derken çok rahattı.
"Yarı yola kadar Defne'yi takip ettiriyordum. Ee ondan sonrasını hislerime bıraktım. Sonuçta tüm çocukluğum burada geçti." Dedi elini cebine koyarken.
"Peşinde birileri olabilir. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabiliyorsun?" Dedi Boran. Haklıydı.
"Şu an başlarına açtığım belayı çözmeye çalışıyorlar. Akıllarına geleceğimi sanmam."
"İşimizi ne zaman şansa bırakır olduk Çağrı?" Dedi Boran.
"İkimizde hiç olmaması gereken kişilere aşık olduk olalı Boran." Dedi abim korkusuzca. Helin'i seviyordu ve itiraf etmekten çekinmiyordu.
"Laan." Dedi Ali, abimin yakasına yapışırken.
"Lan beyin hücrelerimi siktiniz lan! O ona aşık, bu buna aşık. Yeter lan sikecem aşkınızı!"
Helin ise şaşkınlığı bırakmış sonunda Abime yürümüştü. Aliyi kolundan tutup çekmeye çalışıyordu.
"Sen gerizekalı mısın? Geç şuradan! Koskoca Güney Dereli o!"
"Oradan sikimde gibi duruyor mu?" Dedi Ali.
"Senin küçük beyin hücrelerin neyi önemsedi ki?!"
"Helin! Bak hem suçlusun hem güçlü! Ne zamandır bu adamlasın sen?"
"Sanane!"
"Lan ne demek banan.." diye soracaktı ki Boran susturdu.
"Susun!"
Boran, Çağrı'ya doğru yürüdü. Ali de kenara çekilmişti. "Tekrar hoşgeldin.." dedi Boran. Tokalaşmak için elini uzattı.
"Evimize."
Ben sert tepki vermesini bekliyorken Boran resmen duygusallaşmıştı.
Abim ise tokalaştığı eline baktı.. baktı.. baktı ve elinden tutup erkekçe sarıldı. Birbirlerini özlemişlerdi. Biz aynı evinde büyüyen yaralı çocuklardık. Bunu şu an fark ediyordum.
Gözlerim doldu. Onlar tüm anılarını hatırlarken ben hiç bir şey hatırlamıyordum. Bu da benim sınavımdı.
"Bana kızgınsın sanıyordum." Dedi Çağrı.
"Öyleydim. Hala öyleyim. İntikamımızı birlikte alacaktık. Tek başına kaçtın buralardan."
"Senin hayallerin vardı Boran."
"Senin yok muydu Çağrı?"
Kafasını salladı. "Yoktu." Sonra ise Helin'e baktı. "Artık var."
Helin gözleri yaşarmış bir şekilde başka yöne bakarken Boran, Çağrı'ya yürüdü.
"Çağrı Çocukken yediğin yumrukları özlüyor gibisin. Ne bu aşk işleri? Hemde kardeşimle."
Ali ise sonunda der gibi nefes verdi. "Sonunda lan! Sonunda! Duygusallığı bırakıp adam gibi soru soran oldu!"
"Küçükken çok sakin bir çocuktun Ali. Ne kadar sinirli olmuşsun görmeyeli." Dedi Çağrı.
Ali ağzının içinden homurdandı. Sonra ise Çağrı devam etti.
"Sır yok, gizlilik yok. Küçükken de böyle anlaşmadık mı? Aşık olursak ilk birbirimize söyleyecektik. Ben sözümü tuttum Boran. Sen tuttun mu?"
Boran gözlerime baktı ve tekrar Çağrı'ya döndü. Konuşacaktı ki Çağrı susturdu.
"Sen biz bir karışken bile Defne'yi seviyordun. Söylemedin. Sözümüzü tutmadın. Bak ben buradayım. Sözümü esirgemiyorum. Söz verdiğim gibi kardeşine açık açık aşık olduğumu anlatıyorum."
Bir karışken mi? Küçükken mi?
'İlk aşkımsın.' Dediği anı şimdi anlıyordum.
"Aynı şey değil." Dedi Boran.
"Aynı şey." Dedi Çağrı.
Sonra araya girme ihtiyacı hissettim. "Devam edecek misiniz? Ben üşüdüm de." Dedim saçma bir bahane bularak.
Helin ise 'çok sağol.' Der gibi bana bakıyordu.
"Defne Haklı. Anneme de bakmıyoruz uzun zamandır. İçeri girelim abi." Dedi Helin.
Boran kafasını salladı ve benim elimden tutup tekrar o yer altına girdi. Biz yola tekrar yürürken Abim orada kalmıştı. Ben şaşkın gözlerle durup ona bakınca Boran'da durmuştu. Arkasını döndü ve seslendi.
"Ee gelmiyor musun?" Dedi.
Gülümsedi abim. Elini cebinden çıkardı arabasını kitledi ve bize doğru yürüdü. Yer altından geçerken biz adım attıkça sıra sıra ışıklar yanıyordu. Arabanın geçeceği kadar büyük olsa da boğuktu. Nem kokuyordu.
Helin'le abim arkada tek kalınca Ali yine homurdandı. Boran ise umursamadan önünde döndü ama boynunda ki o damarı her sinirlendiğinde olduğu gibi kabardı.
Parmak izi okutmaya gelindiğinde ise abim önümüze geçti.
"1 saniye. Bunu yapmayı gerçekten özledim. Hala olacak mı merak ediyorum." Dedi ve işaret parmağını makineye uzattı.
Makinede parmağı biraz bekledikten sonra "Parmak izi tanındı!" Dedi ve yeşil ışık yandı.
Kapılar kendiliğinden açılırken abim gülümseyerek Boran'a baktı.
"Buraya daha önce gelmeliydim." Dedi.
"Gelmeni bekledik." Dedi Boran.
"En çokta annem bekledi." Dedi Helin.
Abim durakladı. "Nare teyze. İyi mi?" Dedi. Bir anda ciddileşmişti.
"Senden sonra iyice kötüleşti. Artık çoğu şeyi unutuyor."
"Nasıl yani Alzheimer gibi mi?"
"Travma sonrası hafıza kaybı." Dedi Helin.
"Biz küçükken en büyük servetiniz hatıralarınız derdi." Dedi Boran. Daha sonra devam ettirdi. "Annem servetini kaybediyor ve bizim elimizden hiç bir şey gelmiyor."
"Elimizden gelen şeyler var aslında." Dedi Helin.
"O şerefsiz topluluğu yok etmek." Diye de devam etti.
"Tüm sorun bu zaten Helin." Dedi Boran.
"Biz bu işleri çok basit gördük. Tüm planlarımızda bunun basitliğindeydi. Silahları almak, dosyaları teslim etmek ve kaçmak. Bizim planımız en başından yanlıştı."
"Boran Haklı." Dedi Çağrı. "Biz Küçükken Hasan Kaya bile teslim etmedi Dellileri. Aslında Kenan ve Berfin'in babası Halil Yıldırım denedi. Polis'in üst üyelerine verdiler kopyayı ama delil karartıldı. Kaybettiler. Üzgünüm ama bu toplulukta ki üyelerin çoğu emniyete de sızdı. Adliye, Hastane, özel şirket, yiyecek, giyecek. Tüm sektörlerde elleri ayakları var. Siyasette her türlü varlar. Elleri ayakları çok uzun. Bu işi basite almamak gerekir." Dedi Çağrı.
"Babamın yanlışı buydu." Dedi Boran.
"Hasan Amcanın tek yanlışı Azad ve Samiyle dostluk kurmaktı." Dedi Çağrı. Babasından bahsediyordu.
Babamızdan.
Nasıl bu kadar ruhsuz olabiliyordu?
"Nasıl yapıyorsun bunu?" Dedim. Kimse konuşmamı beklemiyordu. Abimde beklemiyor olacaktı ki şaşırdı ve kafasını sonunda Helin'den bana döndürdü.
"Neyi?" Dedi tereddüt ederek.
"Babanın yanında babana düşman olmayı. Nasıl göstermiyorsun gerçek yüzünü? Kaç kimliğin var?"
Ben bile kendimden emin olmadığım kadar sinirlenmiştim.
Ellerini cebine attı. Ortam gerilmişti. "Bunu sana gösterdiklerimden sonra açıklamak en doğrusu küçük Dafi."
"Evet. Şu sikik muhabbetleriniz bittiyse yukarı çıkalım. Anneme bakacağım." Dedi Ali.
Herkes kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra sessizce köşke yürüdük. Eve girdiğimizde abim duygusuzca resimlere baktı. Gözlerinde ufacık bir duygu kırıntısı aradığımda ise yüzünü sertçe diğer taraf çevirdi.
Nare teyzenin odasına geldiğimizde hepimiz durakladık. Abim bir adım öne atıldı ve direkt yatağının yanına geçti.
"Ne kadar yaşlanmışsın Nare teyze." Dedi ellerini saçlarına geçirirken.
"Hala annem gibi kokuyorsun." Dedi hafifçe sarılırken.
Gerçekten aramızda ki ilişki bu kadar yakın mıydı?
"Neden uyanmıyor?" Dedi. Kimsenin konuşmaya niyeti yoktu. Helin cevap verdi.
"İğne yaptık. Sabaha kadar uyanmaz."
"Keşke konuşabilseydim."
"Başka zamana." Dedi Boran.
Çağrı kafasını salladı ve Nare teyzenin ellerinden öptü. Yavaşça odadan çıktığımızda Boran kapıyı kapattı.
Ali duvara yaslanmış, Helin kollarını önünde bağlamıştı. Boran ise abimin duygularını ölçüyordu. Ben ise onların tam aralarındaydım.
"Kod adı pençe? Küçüklük maçlarında olduğun gibi kaybettiğinde ağlıyor musun hala?"
Boran güldü. Kısa bir gülüştü. Ellerini cebine koydu ve cıkladı.
"Ağlamıyorum çünkü kaybetmiyorum."
"Öyle mi?" Dedi Çağrı.
"Öyle." Dedi Boran. "Gösterebilirim." Diye de ekledi.
"Çok isterim." Dedi abim.
Ne yani maça mı çıkacaklardı? Sami'nin yaptığı plan geldi aklıma o an. Abimle, Boran'ı aynı maça çıkarıp birinden birinin ölmesini sağlayacaktı.
Ya da en başından belli bahanesi buydu. Beni bununla kandırmıştı.
Boran elimden tuttuğunda kapıdan çıkmaya çalışıyorduk. Arkamızdan gelen adım seslerini duyuyordum. Abim ise Helin'le gizli bir şeyler konuşuyordu.
Tahtalı yoldan geçerken bu sefer çıkış yönünün tam tersine yürümüştük. Köşkü gözle göremeyecek kadar yürüdüğümüzde inşa edilen yeni bir köşk gördüm.
Boran'a orayı işaret ettiğimde gözleriyle gülümsedi. "Orası ne için?"
"Bizim için. Senin için. Eğer bir gün evlenirsek burada kalmak istersin diye düşündüm."
Beril'in bahsettiği ev burasıydı. Boran benim için ev inşa ettiriyordu.
"Tamam ama bizim bir evimiz var zaten. Ne gerek vardı?"
Bir yandan yürümeye çalışıyorduk. "Orası çok ulaşılabilir. Burası daha güvenli. Eğer ben bir yere gidecek olursam seni buraya getiririm. Ben olmadığımda burada kalırsın."
Durdum. Ayaklarım yine çakıldı oraya. Yine onsuzluktan bahsediyordu. Yine tek kalmamdan bahsediyordu.
"Senin olmadığın zamanlarım olacak yani?"
Oda durdu ve tekrar yanıma yürüdü. Abim gil bizi geçmiş gidiyordu.
"Olmayacak. Sadece olursa diye. Küçük bir önlem."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten." Dedi.
İçimde ki siyah bağırdı. 'Yalan söylüyor! Biliyorsun. Yalan söylüyor.'
Bense susturdum onu. İnanmaya ihtiyacım vardı. Bazı şeyleri duymamak istiyordum.
Tekrar yürümeye başladığımızda midem bulanmıştı. Kontrol etmeye çalıştığımda ise daha kötü bir hal almaya başlamıştı. Umursamamaya çalışarak devam ettim.
Biraz daha ilerlediğimizde dışarıdan fabrika gibi görünen binaya girdik. Tek katlıydı. İçeri girdiğimizde bizi Ketrik'tekine benzeyen kocaman bir ring karşıladı. Etrafında sandalyeler çok fazla yoktu ve Ketriktekinden tek farkı ise daha az lüks olmasıydı.
"Burası.. Hep var mıydı?" Dedim. Gördüklerime inanmak zordu. Spor salonundan bile daha çok malzeme vardı. Burayı ayrı bir dünya haline getirmişlerdi.
"Hep vardı." Dedi abim.
"Babam yaptırmıştı. Bizi eğitmek için." Dedi Boran.
"Küçükken sevmezdin burayı. Şimdi ringlerden inmiyorsun." Dedi Çağrı.
"Mecburiyet Çağrı. Bunu en iyi sen biliyorsun."
"Mecbur değilsin Boran. Hala geri dönebilirsin."
Boran kahkaha attı. "Sen buna gerçekten inanıyor musun?"
"Neden inanmayayım? Bırak bu savaşı. Kazanan olmayacak çünkü." Dedi abim.
Neyden bahsediyordu?
"Kazanmak isteyen kim?" Dedi Boran.
Çağrı ise güldü. Helin'e baktı. Tişörtünü çıkardı ve arkamızda duran masadan kendine bir kutu aldı. Diş için takılan bir plağa benziyordu.
Abim kot pantolonuyla kaldığında Boran tepkisiz ona bakıyordu. Karşıda ki alana yürüyüp boks eldivenlerini aldığında 2 tanesini abime uzattı.
Boran'da tişörtünü çıkardığında o da sadece siyah kot pantolonuyla kalmıştı. Plağını takıp eldivenlerini giydiklerinde eldivenli elini abime vurdu.
"Pençe'yle maça çıkmak onurdur." Dedi abim. "Altın Kaya ile maça çıkmak ise daha büyük onur." Güldü. Boran şaşırmış ona bakıyordu.
İkiside ağızlarında ki plaktan dolayı garip konuşuyordu.
"Altın Kaya mı? Sen olduğunu tahmin etmeliydim. Kim senin kadar sola çalışıyordu ki?"
"Önceden anlarsın dedim ama anlamadın."
"Tek başına açtığın savaşı alevlendirmekle meşguldüm." Dedi Boran.
Kesinlikle aralarında ne konuştuklarını anlamıyordum. Farklı bir stilleri vardı.
Birlikte yumruklarını birbirlerine çaktıklarında ring iplerini havaya kaldırıp sahneye çıktılar. Başlayacaklarını anladığım bir zaman da Helin bağırdı.
"Bir dakika, bir dakika. Hep bunu yapmak istemiştim."
Hızla yürüdü ve abim ve Boran'ın arasına girdi. Nereden aldığını bilmediğim siyah bir bayrakla dimdik durdu.
Siyah pantolonu, siyah crobu ve yeşil bomber ceketi ile sahneye gayet uyumluydu.
Ben ve Ali ise tam tersiydik. İkimizde bu dünyanın 'd'sinden bile anlamıyorduk. Birbirimize baktık. Ben tebessüm edecektim ama Ali buna izin vermeden kafasını çevirdi. Beni kabullenmek istemiyordu anlıyordum ama ikimizinde bu hikayede suçsuz olduğunu anlamıyor muydu?
Abim ve Boran birbirine baktığında sessizliği Boran bozdu.
"İddiasız olmaz. Sonucunda ne kazanıyoruz?" Dedi Boran.
"Hayatımızı." Dedi Çağrı.
"Merak etme Altın Kaya. Seni öldürecek değilim."
"Yanlış anlıyorsun Pençe." Dedi abim. "Ben kazanırsam..." dedi ve bana baktı.
"Ben kazanırsam..Defne'yi de alıp gideceksin buradan."
Söylediği sözlerle kalbim çarpmaya başlamıştı. Abim, Boran'ı savaştan mı koruyordu? Yoksa gücünü mü paylaşmak istemiyordu?
Boran konuştu. "Ben kazanırsam. Sen gideceksin o zaman."
Abim güldü. "Adil değil. Helin'i alır giderim o zaman."
Helin ellerini beline koydu. "Bana ve Defne'ye sorma zahmetine girecek misiniz? Oradan mal gibi mi gözüküyoruz?"
Helin haklıydı. Bize sormadan karar almaları güzel değildi. İlk defa biri duygularıma tercüman olmuştu.
"Kesin şu salak iddianızı." Dedi Ali.
Oda haklıydı.
Bu sırada ise Helin iki elini de yukarı kaldırdı. Çağrı'ya döndüğünde göz kırpışını yakaladım. Ciddi boyutta cilveliydi. Abimin onda ne bulduğunu anlayabiliyordum. Peki ama Helin, abimde ne buluyordu? Ona karşı bir şeyler hissediyor muydu?
Hiç beklemediğin anda bayraklı elini ve diğer elini çapraz şekilde indirdi. Bu sayede maçları başlamış oldu.
Abim altın kaya ve Boran Pençe karşı karşıyaydı. İki ellerini göğüs hizalarında tutmuş bir ileri bir geriye sallanıyorlardı. İkiside atağa geçmedi.
Bu sırada benim mide bulantım artmaya başlamıştı. Arkamda ki merdivene yaslandığımda Helin kulağıma eğildi. "İyi misin?"
Kafamı salladım. Karşıyı izlediğimde Boran'ın ilk hamleyi yaptığını gördüm.
Abime sert bir yumruk geçirdiğinde abim elleriyle yüzünü korudu. Abim de ileri atıldığında Boran geriye yürüdü. Ayağını kaldıran ise Boran oldu.
Hırçındı. İlk adımı atmaktan çekinmiyordu. Onu hırslı görmeye alışık değildim. Her zaman bu yönünü gördüğümde şaşıracaktım.
Maç başlayalı 5 dakika olsa da ikisinin de kaslı vücutlarından terler akıyordu. Hırslılardı ama benim bakmaya gücüm yoktu. Sarardığıma emindim. Yemek mi dokunmuştu, yoksa hamilelikten miydi?
Abim, Boran'ın yüzüne sert bir yumruk geçirdiğinde Boran'ın ağzından çıkan kanı gördüğüm an ise iyice kötü oldum. Oradan uzaklaştım. Fizik olarak yerimde sayarken ruhen oradan uçmuştum. İlk önce Helin kayboldu gözden. Sonra ise ring. Sonrasında Boran'ı hatırlıyorum hayal meyal. Sonrası ise yok.
Derin bir boşlukta kalmıştım. Zor bile dayanmıştım. Günlerdir yorgundum. Haftalar önce öğrenmiştim hamileliğimi ama kontrole bile gitmemiştim. Bebeğimin durumunu bilmiyordum. Kaç aylık olduğunu bilmiyordum.
Hayatımla savaşıyordum. Öğrendiklerimle savaşıyordum.
En önemlisi de..Kendimle savaşıyordum.
Uyandığımda yataktaydım. Sağ yanımda abim, sol yanımda Boran oturuyordu. Helin ve Ali ise ayaktaydı. Bilincim yavaş yavaş kendine gelirken birinin sesini duyuyordum. Boran kızıyordu. Gözlerim kapalıydı ama duyuyordum. "Hastaneye gitmeliyiz. Hala uyanmadı."
Ellerini belime koydu. "Sizi niye dinlediysem. Gidiyoruz biz."
Abimin ise durdurduğunu gördüm. "Yoruldu. Duydukları kolay değil. Normal. Bırak dinlensin. Biliyorsun Defne çocukken de hassastı."
"Durduk yere bayılması normal değil."
"Durduk yere mi?" Dedi Helin. "Kız çocukluğunu seninle geçirdiğini öğrendi. Geçmişiyle yeni tanışıyor. Salın şu kızı."
"Bir şey oldu. Benim bilmediğim bir şey oldu Defne'ye. Bir sıkıntısı var ben anlarım."
"Sıkıntısı var." Dedi Abim. "Sıkıntısı var. Bu tuzaklardan, geçmişten uzaklaşması lazım. Hepinizin uzaklaşması lazım."
"Bunu kendin neden yapmıyorsun?" Dedi Boran.
"Aynı değiliz Boran. Ben onların içinde büyüdüm."
"Bende senelerce senin başına ne gelecek diye düşünerek büyüdüm." Dedi. Sesi yüksekti. Saatler önce hesaplaşmadıkları konuyu şimdi açıyorlardı.
"Aynı şey değil." Dedi abim.
"Aynı şey! Ben doğduğumda da bu olaylar vardı. Sen doğduğunda da vardı! Ruşa teyze her şeyi öğrensin, delil toplasın diye babam zorladı. O pislikle evlenmesini sağladı. Bize yardım etti. Biz birbirimizin ailesiydik Çağrı. Sen beni yok saydın. Sözlerini tutmadın."
"Boran. Ben silahlara meraklıyken, sen notalara meraklıydın. Duygusaldın oğlum. Maça çıkmaktan nefret ederdin. Şarkı söylemek isterdin. Biz aynı değildik. Baban farkındaydı. Senin yerine beni gönderdi o pisliğe."
"Ben burada kalınca her şey düzeldi mi sanıyorsun? Bak sence bu eller gitar mı tutuyor? Hala silah tutuyorum. Hala dövüşüyorum. Hala kendimi ve ailemi korumak zorundayım!"
"Benimle gelseydin Koruyacak bir ailen de olmazdı. Defne'de olmazdı. Sen olmasaydın onlar yaşamıyor olurdu Boran."
Yavaşça gözümü açtığımda susun demek istedim ama diyemedim.
Helin yanıma koştu. "Susun.Uyanıyor."
Boran'da direkt geldiğinde heyecanlanmıştı. "Defne. İyi misin güzelim? Ne oldu sana?"
Kafamı salladım. Hala halsizdim. Uyumak istiyordum.
"Niye bayıldın? Yemek de yemiştin. Bir şey mi var?"
Bir şey var.
Bir şeyler var.
Çok şey var ama benim gücüm yok..
"Hastaneye gidelim mi? İyi hissetmiyorsan hemen gidebiliriz. Murat'ı aradım. Bizi bekliyor bile."
Sessizce cevap verdim. "Ge..Gerek yok. Dinlenirsem geçer."
Çağrı ise gözüme imayla bakıyordu. Hamile olduğumu biliyordu. Mert'in söylediğini biliyordum.
"Bizi biraz yalnız bırakır mısınız? Birazdan gideceğim. Yokluğum anlaşılsın istemiyorum." Dedi abim veya Çağrı. Ya da Güney.
Boran bana baktı. 'Çıkalım mı?' Diyordu gözleriyle. Kafamı salladım ve oda Ali ve Helin'le birlikte dışarı çıktı.
İkimizde arkalarından bakarken kapı kapanana denk aynı işlemi yaptık. Sonra ise abim önünde döndü.
"Hım.. Evet. Nereden başlayayım?"
Cevap vermedim. Bana bahsetmedikleri o kadar çok şey vardı ki.. Artık şaşırmıyordum. Ne olacaksa olsundu.
"Öncelikle karnındakini aldırmak istersen anlarım."
Kaşlarımı çattım.
"Aldırmamak istersen de anlarım."dedi.
"Ben sadece.." diye devam etti.
"Sen sadece?" Dedim. Halim yoktu. Çözmekle uğraşamazdım.
"Ben sadece şartlar ne olursa olsun arkandayım demek istiyorum. Her koşulda."
Gözlerimi açtım kapattım. Sessiz bir teşekkürdü bu.
"Oyunu sonlandırıyorum. Boran ile ilgili bana haber vermeni istemiyorum. Artık her şeyi açık açık oynayacağız. Helin'inde aynı şeyi yapmayacağına eminim. Birbirimizi kontrol etmeyeceğiz. Aramızda ki iletişimde seni yok etmeyeceğim."
"Bunu yeni anlıyor olman acı verici." Dedim tek nefeste.
"Defne.. Acı veren çok anın içine battım. Kimse elimi tutmadı ama şimdi annem sanki senin bedenine girmişte bana bakıyormuş gibi hissediyorum. Hayatta olduğunu bileyim yeter. Ne zaman olursa olsun o telefondan arayabilirsin beni."
Ayağa kalkıyordu. "Boran'ın planı ne? Anlatacak mısın artık bana?"
"Belki kendisi anlatır. Benim anlatmam çok doğru olmaz."
"Boran'ın anlatmayacağını biliyorsun. Aklında bir şeyler var. Biliyorum. Bana söylemiyor. Hayatımın ilerisi için kararlar alıyor. Tek kalacakmışım gibi düzen kuruyor."
"Belki de önlem alıyordur." Dedi.
"Böyle olmadığını sende biliyorsun."dedim.
"O toplulukta neler oluyor? Boran'ın onlarla ne alakası var? Oradakileri tek tek yakalayıp ne yapıyor? Biliyorsun anlat artık." Diye de devam ettim.
"Bilmiyorum Defne." Sessizce kulağıma eğildi. "Boran o kurulun başında benim olduğumu bilmemeli. Bunu ona sakın söyleme olur mu?"
"Öğrenecek. Biliyorsun."
"Öğrenene kadar istediğimi almış olacağım." Dedi.
"İstediğin ne?"
"Boran'ında, seninde, hatta kendiminde can sağlığı. Silahları ve delilleri onlara vermek."
Elimle ağzımı kapattım. "İnanmıyorum sana. Belki de bir sürü masum insanlar o silahlarla öldürülecek. Buna nasıl izin verirsin?"
"Çok denedim. Durduramıyorum. Bir kere de ben bencil olmak istiyorum. Aşık oldum ben Defne. İlk defa ölmek değil, yaşamak istiyorum. İlk defa sabah uyandığımda yaşama sebebim var. İlk defa uyurken küfür etmiyorum hayata. O topluluktan bile vazgeçtim. Elimde ki tüm yetkilerden vazgeçtim. Yıkılmaz o topluluk. Hadi Türkiye ayağını kapattık. Bir sürü ülkelerde aynı kuruluş var. Bizim gücümüz yetmez onlara. Üst düzey yetkililer var. Sen önlerini kessende bir şekilde işlerini döndürüyorlar. Yapamıyorum Defne. Onlarla savaşamıyorum."
"Boran nasıl savaşıyor?"
"Savaşmıyor. Savaştığını sanıyor. Canını ortaya koyuyor."
"Ne demek canını ortaya koyuyor? Ne demek istiyorsun?"
"Anlayacaksın Dafi. Konuşacağız bunları."
Ayağa kalktı. "Sizden bir şey öğrenmek istemiyorum artık. Bu sana son sorumdu. Güvenmemi bekleme. Bir anda abim olarak göremem seni."
"Öyle bir beklentim yok."
"Öyle bir beklentin var. Senin hissettiğin o bağı ben hissedemiyorum."
"Defne. Bunlara takılma. Sen ve karnında ki iyi olsun yeter." Bana yaklaştı ve alnımdan öptü. "Bundan sonra istediğin zaman bana gelebilirsin."
"Mert.. Onu biliyor mu Boran?"
"Az önce söyledim. Artık gizli, saklı şeylerle uğraşmak istemiyoruz. İkimizde."
Ayağa kalktı ve tekrar gidecek oldu. "Seni çok seviyorum Dafi. En yakın zamanda tekrar görüşmek umuduyla."
"Görüşürüz.." dedim sessizce.
"Abi." Diye de ekledim.
Gözlerini kaçırıp bana baktığında gülümsedi. Sevgiye açtı. İlk defa aşık oluyordu ki belkide. İlk defa birini koruyordu. Abim. Kendi gibi olamamıştı. Yaşadıklarımın bedelini ona ödetecek değildim ama beni, Boran'a yem olarak kullanması zoruma gitmişti.
Her şey olması gerektiği gibiydi. Sonuçlarına katlanmalıydık.
Odaya kimse girmediğinde tekrar uyuyakalmıştım. Normalde bu kadar basit dalmazdım ama yorgundum.
Uyusam geçer miydi?
⏳
Kaç saat uyuduğumu bilmiyordum ama uyandığımda sabah olmamıştı. Hala karanlıktı. Sağıma baktığımda Boran yanımda uyuyakalmıştı. Üstünü bile değiştirmemişti. Kendi üstüme baktığımda tanımadığım bir pijamanın içerisindeydim.
Ayağa kalktım ve yavaşça odadan çıktım. Ayaklarım çıplak zeminde ses çıkarmadan ilerliyordu. Tahta kapılı odaları geçtiğimde 2 odayı geçmiştim. Diğer odaya yürüdüğümde kapının açık olduğunu gördüm. Önünde durduğumda ise Nare Hanımı gördüm. Bu odanın onun olmadığını biliyordum.
Yatağın üstünde oturmuş karşısında ki cama bakıyordu. Yavaşça yanına yürüdüm. "Ruşa. Sen misin?"
Ses çıkarmadım. "Uyudu mu çocuklar? Ben yine bayılmışım. Ah bu ilaçlar."
Sessizliğime devam ettim. Nare hanım yine eskiye dönüyordu.
"O kadar yükümüzü taşıyorsun Ruşa. Allah razı olsun senden."
Ses çıkaramıyordum. Ruşa değil de kızı olduğumu anlarsa kızar mıydı?
"Sen de bıraktın aşkını. Gitmek istersin bilirim."
Bıraktın aşkını.
Aşkını.
Benim annemin aşkı kimdi?
"Ben.." diyebildim sadece.
"Bilirim Ruşa. Hala o adamı sevdiğini bilirim. Çekinme benden."
Devam etti.
"Hayat böyle Ruşa.. benim hayatımı mahvedenler senin hayatına ışık olabiliyor."
Cevap veremiyordum. Dinliyordum sadece. Karanlıkta ayın Işık tuttuğu yerde nefeslerimizden başka ses yoktu.
"Silahları bekliyorsun değil?"
Ne silahı diyecek oldum ama sustum.
"Silahların yerini bilirim Ruşa. Bugün çok düşündüm. Seni odanda gizli gizli ağlarken duydum. Söyleyeceğim silahların yerini."
Kafa salladım. Şahmer dedeye ait olan silahları alabilirdim. Abime verirsem bizim peşimizi bırakırlardı.
"Dosyayı da vereceğim. Öyle demiştin değil mi?"
Yine kafa salladım.
"Silahları teslim edince kaçacaksınız yani."
Sami mi? Annemle, Sami kaçacak mıydı?
Yine kafa salladım. "Utanma benden Ruşa. Aşkına engel olamazsın bilirim ama ben sensiz ne yaparım? Ya dediğin gibi olmazsa. Yine girerse o topluluğa. Çağla daha çok küçük. Çağrı desen intikam da intikam diyor. Çocuk daha 6 yaşında Ruşa."
Gözlerim doluyordu. Bu anı nasıl unutacaktım?
Annem çok acı çekmişti. Aşkına kavuşamamıştı. Ailesi yoktu. Çocuklarıyla sınanmıştı ve en kötüsü de babamla karşılaşmıştı.
"Hasan bi gelsin de konuşalım şu silah meselesini. Alıp gitmene göz yumacağım Ruşa. Senin için."
O an sesimi çıkartmak istedim.
"Ona söyleme.." dedim kısık sesimle.
"Utanma Hasan'dan. O anlıyor seni."
"Ona söyleme. Kimsenin haberi olmasın." Diyebildim.
Bana baktı. Uzun uzun bana baktı. Sonra ayağa kalktı. Sessizce arkasından yürüdüm. Tahtanın sesleri yükseldikçe adımlarımız daha da yavaşlıyordu. Oda kimse uyanmasın istiyordu, bende.
Odadan çıktık. Önce Boran'ın odasını geçtik. Sonra ise Helin'in. Hepsi uyuyordu. Çalışma odasını anımsatan bir yere geldik.
"Hasan bugün gelmeyecek belli. Yine de korktum bir an." Durdu. Çalışma masasının üstünden geçerken resimlere baktı. Uzun uzun inceledi.
"Ruşa." Dedi Resimlere bakarken.
"Ruşa. Ruşa değilsin sen. Nasıl onun gibi kokarsın? Beni mi kandırıyorsun?"
Gözlerimi kapattım. Yakalanmıştım.
"Nare Hanım. Ben.. Ben."
"Kimsin sen? Oğlum nerede? Çocuklarım nerede? Geçil." Dedi.
Önüne durdum.
"Ben Defne."dedim. İsmim onda bir etki yaratmamıştı. Beni tanımıyordu. Tekrar hareketlendi.
"Çağla.." dedim. Ayakları durdu. Sonra ise gözlerini bana çevirdi. Donmuştu.
Bana baktı. "Ruşa'nın kızı Çağla?"
"Evet. O."
Yanıma geldi. Ellerini saçlarıma uzattı. "Çağla.. bu yüzden annen gibi kokuyordun. Sana Defne.. Defne dediler." Dedi. Durdu düşündü.
"Ruşa kaçmadan önce.. Evet.. Doğru ya. Boran koymuştu ismini. Çağla eski adındı.." dedi. Yeni yeni aydınlanma yaşıyordu.
"Evet. Lütfen Nare hanım. O dosyaları bana verin."
"Ne dosyası?" Dedi. Az önce vereceği şeyi unutmuştu.
"Az önce verecektiniz. Annemin delilleri topladığı Dosyalar."
Düşündü. İlerledi ve uzun ve krem rengi geceliğinin kollarını sallayarak yere eğildi. Bir tahtayı sökmeye çalıştığında yardım ettim. Parmak izi makinesi çıktığında şaşırmadım. Nare teyze baş parmağını okuttuğunda çalışmadı. Ben denedim. Ve 3 saniye sonra açıldı. Kasanın içinde küçük bir haritadan başka bir şey yoktu.
Elime aldım.
"Burada dosya yok." Dedim.
"Evet. Annene vermiştim çünkü. Kaçarken istemişti. Kendini korumak için."
"Şimdi nerede?"
"Bilmiyorum ki." Dedi.
"Boran biliyor mu?"
"Bilse beni sorgular mıydı? Sorsa da söylemem ona. Bir delilik yapacak o. Çağrı gelseydi korurdu Boran'ı."
"Gerek kalmadı Nare Hanım. Artık hiç bir delilik yapamayacak."
Ellerimi tuttu. "Ne kadar güçlü bir kız olmuşsun. Oğlum sana aşık oldu değil mi?"
Kafa salladım. "Küçükken bile çok severdi seni. Siz birbirinizin kaderisiniz."
Göz yaşlarımı bastırdım ve sarıldım. Kokusu tanıdıktı. Yıllarca burayı özlemiştim sanki.
Haritayı aldı elimden. "Silahların yeri bu haritada. Yıllardır Çağrı gelir diye beklettim. Her şeyi unutmama rağmen bunun yerini unutmadım. Yatağımın yanında bile yazıyor. Ruşa yazmıştı" güldü. Yeni anılar hatırlıyordu.
"İleri görüşlüydü. Demişti bir gün. Çocuklarım kendini koruyamazsa bu silahlarla ne yapacaklarını iyi bilirler demişti. Haklıymış."
"Bitecek bunlar. Siz iyi olun. Ben yine yanınıza geleceğim." Dedim.
Eğildi ve saçlarımı öptü. "Boran'a dikkat et." Dedi.
Kapıdan çıktım ve arkama baktım gülümsedim. Artık kendimi unutsam da bu savaşta ki kadınları da masumları da unutmazdım.
Şimdi benim zamanımdı. Artık susmakta, ağlamakta yoktu.
Nare Hanımın, annemin, Helin'in ve bu topluluk yüzünden ölen herkesin ağırlığı vardı omuzlarımda. Artık güç bendeydi. Silahlar bendeydi.
Odama gidip çantamın en gizli yerine sakladım haritayı. O gün sabaha kadar uyumadım. Ne yapacağımı düşündüm.
Sabah uyandığımda ise hazırlanıp Beril ve Hakan'ın nikahına gittik. Boran'la bende sağdıçlarıydık. Beril'le Özlem giderip annesiyle konuştum. Uzun zaman sonra onları görmek iyi hissettirmişti. Sade bir törenle evlendiklerinde Boran'a yorulduğumu söyleyip eve geçtik. O ise işlerini halletmek için evden çıktı.
Odamda bir duş aldıktan sonra abimi aradım. 2. Çalışta açtı.
"Defne? Nasılsın?"
"İyiyim. Bebeğimi görmek istiyorum. Birlikte gidelim mi?"
"Ben.. ben çok mutlu olurum. Mert'e söylüyorum. Seni alsın."
Doğru ya. Mert neredeydi? Onunda benimle gelmesi lazımdı. Nedense en çok ona güveniyordum. Abim söylemek istemediğinde bile bana gerçekleri göstermişti.
"Tamam. Görüşürüz."
Üzerime dolaptan ne bulduysam giydim. Bugün çok fazla midem bulandığı için sarhoş gibiydim. Odamdan dışarı çıktığımda Boran'ı aramakla meşguldüm. Nedense telefonlarıma cevap vermiyordu.
Tek katlı evimizin içinde döndüm durdum. Mert'i arıyordum. Bulamamıştım. Korumalardan birinin yanına çıktım. "Buyurun Defne Hanım?"
"Mert nerede gördünüz mü?"
Adamlar birbirine baktı. Bir şeyler mi oluyordu? "Defne Hanım. Mert bey dün işten ayrıldı."
"Ne?" Boran gerçekleri öğrendikten sonra onu kovmuş muydu?
O Boran'ın işçisi değildi ki. Arkadaşıydı.
"Boran'a ulaşamıyorum. Nerede?" Dedim az öncekinin aksine sinirli bir sesle.
"Boran bey toplantıda."
"Sizde Mert'in telefon numarası var mı?"
Ses çıkartmadılar. Boran'dan izinsiz bir şey yapmak istemiyorlardı.
"Size diyorum. Verin şu numarayı!"
Gözlerine baktığımda çekinerek söylediler numarayı. Direkt aramaya çevirdiğimde içeri girmek yerine dışarı çıkmıştım. Hava artık iyice sıcaktı. Terlediğimi bile hissetmiştim.
2. Çalışta açmadı.
Bekledim.
3. Çalıştaydı.
Yine bekledim. Yine Açmadı.
Diğer çalışta erkeksi sesi yankılandı.
"Efendim?"
"Mert? Benim Defne."
"Sonunda ortaya çıktın mı?" Dedi.
"Ben ortaya çıktım ama sen yoksun."
Nefes aldı. "Boran gerçekleri öğrendi. Artık yanında tutmak isteyeceğini sanmam."
"Sana güvenmiyor mu?" Dedim.
"Bana uzun zamandır güvenmiyor. Artık resmileşti. Boran çok dikkatli."
"Boran'ın sana karşı farklı bir tutumu vardı sanki. Ben mi yanlış anladım?"
"Doğru. Beni babasından dolayı hep ayrı keseye koydu. Hakan'a bile güvenmedi. Beni ortaya attı çünkü Hakan'ın kaybedecek bir hayatı vardı."
Sessizleştim. Haklıydı. Bazılarımızın kaybedecek bir hayatı olmadan ölümü bekliyordu. Mert onlardandı.
Sesi kırgın geliyordu. İlk düşündüğümü söyledim.
"Ama yine de..." dedim. Devamını o getirdi.
"Ama yine de beni bir anda silmesini istemezdim." Dedi. Açık sözlüydü. Lafı dolandırmıyordu. Onun bu huyunu seviyordum.
"Bak beni dinle. Şimdi hazırlanıyorsun ve kaybedecek bir şeyin olmadığı bu hayatta yeğenini görmeye geliyorsun. 10 dakika içerisinde burada ol. Seni bekliyorum."
"Ne? Nasıl? Bebek görmek mi? Siktir ne anlarım ben bebekten?"
"Sence ben ve abim çok mu anlayacak?" Dedim.
"Abin mi? O da mı geliyor?"
"Seni aramadı mı?"
"O yavşağın telefonlarını açmıyorum ben. Benden habersiz iş yapıyor."
Mert, abime küsmüştü. Haklıydı da.
"Mert. Hani dayısı yanımızda olacaktı? İhtiyacım var sana. Lütfen." Dedim sesimi incelterek.
Ses gelmedi.
"Lütfen Mert.."
Sen yine gelmedi.
"Gelmezsen bulurum seni. Çok mu zor? Hamile hamile uğraştırmış olursun beni."
İyi ki bu konuşmayı evde yapmıyordum. Eminim ki dinleniyor olurdum.
"Hamile insanı yormaya utanmıyor musun? Yeğenini taşıyorum ben!"
Konuşuyordum ki susturdu. "Defne. Uzatma. Geliyorum 10 dakikaya."
"Bekliyorum." Dedim gülümserken.
Abime bile güvenmiyorken ona güveniyordum. Bir anda hayatımdan çıkmasına izin veremezdim. Hem aklımdakileri sadece Mert'e söyleyecektim. Mert'te, ben de ne abime ne de Boran'a güvenmemeliydik. Kendi yolumuzu çizmeliydik. En azından kendimiz için.
İçeri geçip dolaptan kiraz aldım. Normalde canım hiç meyve çekmezdi ama bu ara midemde kalmayacağını bilsem de yemek istiyordum.
İçimde ki büyüyordu.
Odadan çantamı aldığımda içinde ki haritayı kontrol ettim. Üstünde bilmediğim sayılar vardı. Belki de koordinatlarıydı ama emin değildim.
Çantamı alıp dışarı çıktığımda Mert kapının önündeydi. Kapıdan çıkıp arabaya binecekken korumalar durdurdu.
"Defne hanım. Boran beyin haberi var mı?"
Esmer olan konuşuyordu yine. Boyu uzun olduğu için en tepeye bakıyordum. Onunla konuşurken boynum ağrıyordu!
"Açsaydı olacaktı. Siz haber verirsiniz."
"Üzgünüm. Sizin Boran beyin haberi olmadan dışarı çıkamayacağınıza dair talimat var."
"Sen ne diyorsun ya?" Sinirleniyordum ki Mert indi arabadan.
"Cezmi. Defne benimle."
"Üzgünüm Mert Bey. Sizden artık emir almıyorum."
"Cezmi. Beni uğraştırma. Defne benimle dedim." Dedi Mert.
"Yanlış anlamayın. Bende emir alıyorum. İşimden olmak istemem." Dedi. Haklıydı.
Mert yüzüme baktı. "Boran'ı ben arayacağım.." dedi ve arabaya yürüdü. Bense çantamı ve kollarımı önümde bağlamış sinirli bir şekilde bekliyordum.
Hayır.
Beklemiyordum.
Çıldıracaktım!
'Sen ne ara bu kadar sinirli biri oldun?' Dedi beyaz tarafım.
'Bu hayat sana hiç yaramadı.' Diyen ise siyahtı. Onlara bile sinirleniyordum.
Kendi sesime bile katlanamıyordum.
Mert telefonu kapattığında yanımda ki Cezmi denilen adamın telefonu çaldı.
"Efendim?"
...
"Evet Boran Bey."
..
"Tamamdır. Yanımda."
Telefonu bana uzattı.
Kulağıma götürdüm. "Efendim?"
"Mert'le mi haber alacağım artık?"
"Telefonlarımı açsaydın haber verirdim. Ayrıca Mert'le mi derken? Tek güvendiğin adamın o olduğunu sanıyordum."
"Hala öyle ama onun bir ajan olduğunu bile bile seni onunla göndermek istemiyorum."
"Ajanlık hikayeniz bitti sanıyordum."
"Bitti ama ben bana yanlış yapanları yanımda asla tutmam defne."
"Mert sana yanlış yapmadı!"
"Her neyse. Nereye gidiyorsun? Bende geleyim mi?"
"Abimle konuşacağım. Tahmin edersin ki konuşacak çok şeyim var."
"Haklısın."dedi. Sesi düşmüştü.
"Kaçta dönersin?" Dedi.
"Bilmiyorum. Bir iki saate dönerim."
"Anladım." Dedi.
Ne olmuştu bu çocuğa böyle? Tüm modu yerlerdeydi. Ben konuşmayınca konuştu.
"Defne?"
"Efendim."
"Telefonun.." dedi.
"Evet?"
"Yanında olsun. Açık olsun yani. Sana ulaşabileyim."
Korkuyordu. Abimle gitmemden korkuyordu.
Boran beni kaybetmekten korkuyordu!
Babam gibi beni ondan uzaklaştıracak sanıyordu.
"İstediğin zaman arayabilirsin. Bir kaç saate dönerim eve." Dedim.
"Evimize.." dedi. "Bekliyorum."
İçimi gıdıklamıştı.
"Görüşürüz." Dedim ve uzatmadan kapattık.
Mert'in arabasına bindik. Kısa bir nasılsın sohbeti yaptıktan sonra susmuştuk. İkimizde gereksiz yere konuşmayı sevmiyorduk.
Ben en azından biraz hayat doluydum ama Mert hayattan nefret ediyordu.
Biraz sonra normal bir çocuk parkına geldiğimizde kıvırcık saçlı ve gözlüklü biri arabamıza yaklaştı. Kapıyı açıp arka koltuğa bindiğinde şaşkınlıkla ağzımı açtım.
"Merhaba kuzen. Merhaba Dafi."
Gözlüğünü çıkardığında abimi gördüm. Güney'i. Kılık değiştirmişti.
"Merhaba." Dedim gülerken. "Ne kadar komik gözüküyorsun."
"Tanınmak istemedim. İlk defa böyle bir kılığa giriyorum. Beğendin mi?"
Kıkırdadım. "Yani biraz tuhaf ama.."
"Bak sen şu Dafi'ye. Ben senin için şekilden şekile girdim. Koskoca Label başkanı yani kısmen sahte başkanı Güney Dereli senin için kılık değiştirdi. Sende kalkmış tuhaf diyorsun."
Mert homurdandı. Arabayı çalıştırıyordu. "Senin başkanlığını sikeyim.."
Abim kızdı. "Meert. Hala mı kızgınsın lan?"
"Siktir. Konuşma benimle. Defne için geldim."
"Lan. Ne yapsaydım? Nereye kadar gizleyecektin? Zaten şüpheleniyordu Boran."
"Lan en azından bana haber verseydin. Kendimi hazırlardım. En yakın arkadaşıma ihanet etmiş gibi gözüküyorum."
"Mert. Küçük detayları atla." Dedi abim.
"Küçük mü? Lan Boran benim bu hayatta ki tek dostumdu."
"Ben neyim?"
"Sen benim hiç bir şeyim değilsin." Dedi Mert.
"Siktir lan oradan."
Bu konuşmayı uzatmamak adına susturdum. "Susar mısınız? Karnımda ki rahatsız oluyor. Benimle ilgilenmeniz gerekmiyor mu sizin?"
Abimle, Mert sessizce yolu izlerken özel bir kliniğin önüne geldik. Biz daha inmeden kapılarımız açılmıştı.
Beni sıra bekletmeden direkt odaya almışlardı. Abimle odaya girsekte Mert dışarıda beklemişti.
"Ee sen gelmiyor musun?"
"Yok. Ben burada bekleyeyim."
"Hadi Mert. Gel işte." Dedim. Ellerinden tutarak.
Israrlarıma dayanamadığında benimle birlikte o da içeri girdi. Doktorla konuştuğumuzda kan değerlerime bakacağını söyledi ve beni ultrasona aldı.
Karnıma bir sıvı sürdüğünde heyecandan kalbim duracaktı.
Abim ve Mert ayakta karşımdalardı. Mert çok fazla bana bakmıyordu. Utanıyordu. Saygılı davranmaya çalışıyordu. Abim ise sadece gözlerime bakıyordu. Çok heyecanlıydı hissediyordum.
Doktor konuştu. Kel bir doktordu ama sevimliydi. "Evet.. miniğimiz nasılmış bir bakalım."
"Büyüklüğü iyi. Yavaş yavaş organları oluşmaya başlamış. Seni halsiz bırakmış ama bebiş iyi."
"Kaç günlük?" Dedim heyecanla.
"7 hafta 6 günlük." Dedi. Neredeyse 2 aylık olacaktı. Karnım büyüyecekti. Boran'dan nasıl saklayacaktım? Söylemek için neyi bekliyordum?
Doktor ekrana bakarken gözlerini çattı.
Abim hemen yaklaştı. "Ne oldu? Bir sorun mu var?"
"İzzet bey? Ne oldu?" Dedi abim tekrardan.
"Bir saniye." Dedi.
Korkuyla ekrana bakarken kaşlarımı çattım. Mert'te artık ekrana bakıyordu. Doktor bir düğmeye bastığında bir kalp sesi duydum.
Minik ama hızlı..
"İşte bebeğinizin kalp atışı..."
Abim gözlerini açtığında şaşkınlıkla ağzını kapattı. Mert ise ilk defa bu kadar şaşkındı.
Ben ise gözlerimin yaşlarını silmekle meşguldüm.
Çok farklı bir duyguydu. En yakın zaman da Boran'da duymalıydı..
"Çok güzel.." dedi abim.
"Çok güzel..." dedim bende.
Doktor ultrason fotoğrafını çıkarıp bana verdiğinde cinsiyetini sordum ama bunun için erken olduğunu söyledi.
Kan sonuçlarımın çıkmasını beklerken Mert ve abimle hastanenin içinde bir kafede oturmuştuk.
Kimse yoktu. Halbuki öğle saatlerinde böyle yerler kalabalık olurdu ama hastane de boştu.
"Niye her yer boş?"
"Biz geliyoruz diye." Dedi abim.
"Çok sıkıcı." Dedim.
"Katılıyorum." Dedi Mert.
"Canınızın sağ olduğunu şükretmelisiniz. Sıkıcılığı bırakın."
"Tehlike devam ediyor mu?" Dedim sessizce. Bu konuları konuşmak istemiyordum. Normal yaşamak istiyordum.
"Her zaman var. Silahlar ve deliller bulunmadan bizi rahat bırakmazlar. Zaten geçmişten gelen bir davamız var. Çok göze batmamalıyız. En yakın zaman da bitecek bu savaş."
"Sen mi bitireceksin? Lan onları sen yönetiyorsun?" Dedi Mert.
"Yerime geçmek isteyen birileri elbet olacaktır. Halledeceğim."
Mert güldü. "Komiksiniz amına koyayım. Ne istiyorsunuz ben daha çözemedim."
"Ben de." Dedim elimi havaya kaldırırken. Bir yandan da kahvemi içiyordum. Buzluydu. İyi geliyordu.
"Normal yaşamak istiyorum Mert. Kaçmadan, korkmadan yeğenimi de ailemi de yaşatmak istiyorum."
"Çağrı. 3 ay öncesine kadar bunların hiç biri umrunda değildi. Kendini öldürürcesine boks yapıp Sami'nin pis işlerini bozuyordun. Bak adamın tüm işleri tıkırında. Piyasa senin geri çekildiğini düşünüyor."
"Piyasa neden benim geri çekildiğimi düşünüyor acaba?"
Dişlerini sıktı Mert. "Çağrı."
"Mert tamam sus."
"Helin için değil mi? Beni de gözden çıkardın. Tüm planlar da iptal. O söz verdiğin kadınlar ne olacak? Çocuklar ne olacak? Boş mu verdik onları? Bak her şeyi bırak. Gülden Hanım ne olacak?"
Gülden Hanım.. o kimdi?
"Bak kadın sana güvendi. O topluluktan çıkaracağına inandı. Şimdi ne olacak?"
"Bir kere de ben bencil olayım Mert. Aşık oldum lan. Bunun senin için bir önemi yok mu?"
"Yok kardeşim! Biz duygularımızla da savaşmayı öğrenmiştik. Sen hepsini unuttun! Ben hiç birini unutmadım!"
Abim ayağa kalktı. "Ben gidip sonuçları alayım. Siz bekleyin." Dedi Mert'e ters ters bakarken.
Arkasından gidişini izledim. Sonra ise Mert'e döndüm.
"Gülden Hanım.. Label topluluğunda mı?"
Kafa salladı.
"Ne yapıyor orada?"
"Sanat tüccarlığı."
"O ne demek?"
"Sanat adı altında tarihi eser kaçakçılığı yapıyor. Devlete bile sahip çıkarmıyorlar. Devlet müzesinde ki Eserler bile bu piçlere ait."
"Kötü bir kadın mı?"
Kafasını sağa sola salladı. "Kötü değil. Kötülüğe mecbur bırakılmış. Güçlü ama artık dayanamıyor. Bu topluluktan gizli çocuk doğurmuş. Aslında yasak. Duyulsun istemiyor. Bir de.."
"Birde?"
"Siktir Et."
"Gülden Hanım.. Ben olsam ve..." düşüncelerle Mert'e baktım.
Bana baktı. "Hayır. Sakın aklından bile geçirme. Sakın."
"Geçirdim bile. Bana yardım edeceksin. Gülden Hanımla birlik olacağım. Hem abimi durduracağım. Hemde Boran'ın ne yaptığını bulacağım."
"Saçmalama. Sen... Defne. Hamilesin. Riskli."
"Mert. Görmüyor musun abimde Boran'da kendi dünyalarında. Onlara anlatmaktan yoruldum. Biz kendi yolumuzu çizelim. Düzeltelim her şeyi. Kurtulalım şu saçma sapan olaylardan."
"Oraya girmek kolay değil."
"Bizde kolaylaştırırız."
"Gülden Hanım kabul etmez. Canına karşılık bir bilgi ister."
Gülümsedim. Çantamdan haritayı çıkardım ve Mert'in önüne koydum.
"Bu ne?" Dedi.
"Hepinizin aradığı silahların yeri." Dedim gülerek.
"Hasssikkktirrr." Dedi...
Şaşırmamalıydı.
Artık kimse şaşırmasındı. Çünkü ben kendime şaşırmıyordum..
-BÖLÜM SONU-
Merhaba sevgili okurlar. Umarım kalbinize dokunduğum bir bölüm olmuştur. Bölümlerin uzunluğunu fark ettiniz mi?
Sıkılıyor musunuz? Yoksa böyle iyi mi?
Bu arada.. Finale son 4 bölüm kaldı!
Bunu söylemek benim için çok üzücü çünkü 1 senedir resmen bu hikayede yaşıyorum. Boran'ın intikamı, Defne'nin gözyaşları, Çağrı'nın acılı hikayesi, Nare'nin acıları, Helin'in dik duruşu, Behram Beyin pişmanlığı, Azad ve Sami'nin acımasızlığı bana bir yerden sonra gerçek gibi gelmeye başladı. Deliriyorum sandım ;)
Ama kafam yerinde. Her şeyin bir sonu olduğu gibi bu hikayenin de elbet bir sonu var. Kendimi böyle teskin ediyorum.
Kimileri için önemsizdir belki ama ben bu satırlarda geçmişimi yendim.
Travmalarımı unuttum. Yazdığım her kelime, her cümle benim alın terimden çıktı. Buraya başlarken kimse okumasa da kendim için yazacağım demiştim. İlk defa kendim için bir adım attım ve o adımı tamamladım.
Biliyorum ki burada son bulmayacak.. Zihinimi karıştıran çok hikayeler var. Beni yalnız bırakmayın..
Hissediyorum.. Buralar da bir yerlerdesiniz. Okuduğunuz her an kalbime dokundunuz. Şimdi de sol altta ki kalbe dokunur musunuz?
Tişikküürrleeeer efeniiimmm.
Öpüldünüz! 🫀🕯️💥
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.53k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |