4. Bölüm

4. Bölüm

Sedef Özçelik
sedefozclkk

 

 

4.BÖLÜM

 

KABULLENİŞ

 

|•|

 

Yıllardır yarama bakıp durdum. Bana bir sır vermesini diledim. Şimdi ise o yara karşımdaydı. O yara yıllardır Boran'da saklıydı.. Ben tek bir bilgi öğrenmek için çırpınırken o yara benim karşıma çıkmıştı. Annemle babama karşı tek bildiğim evin içinde yanarak ölmeleriydi. Şimdi ise onlarla ilgili çok farklı şeyler öğrenmiştim. Törenin T'sinden bile anlamazdım. Filmlerden veya dizilerden ne gördüysem o kadar düşünebiliyordum ve ilerisi bende yoktu..

 

 

Ne Büyükbabam ne de Babaannem hiç bahsetmemişti. Bunca yıl kandırılmış mıydım? Büyükbabam beni bu yüzden mi burada bırakmıştı?

 

Neye inanmalıydım?

 

Pekala.. bu soru yanlış bir soruydu ama doğru neredeydi?

 

Kimdim ben?

 

Bu kadar yanlışın içinden doğruyu nasıl seçecektim. Kendini çok iyi tanıyan ve ayakları yere sağlam basan bir kız olarak tanımlamıştım Defne'yi... Yanılmış mıydım? Özgüvensiz değildim ama bu duyduklarım bir anda özgüvenimi kırmıştı. Yürüdüğüm yolda bile yabancı olduğumu hatırlatmıştı. Eksik olduğumu vurgulamıştı..

 

Kafamda milyonlarca sorular vardı ama hiçbiri birbirini tamamlayacak cevaplara ulaşamıyordu. Allak bullak olmuştum. Geçmişim bana aitken ben geçmişime ait değildim. Karşıma geçip benim geçmişim ile ilgili kararlar veren adama baktım.

 

"Anlamıyorum.. Peki ama Beni neden koruyorsun?" Gerçekten anlamıyordum..

 

Sessizce geriye yürüdü. "Babamın ölmeden önce ki tek isteği seni korumamdı."

 

Gözlerimi kırptım. Babasının benim hikayemle ne bağlantısı olabilirdi ki? Bunu mutlaka sonra araştırmalıydım. "Kaç senedir yanımdasın?"

 

"ilk seneler adamlarımız yanındaydı. Sonra ben geldim. Neredeyse 6 senedir seninleyim. Sana araba çarptığında, Çantan çalındığında, üniversite sınavına girdiğinde, saçını kestirip ağladığında, her sabah yarana bakıp krem sürdüğünde. Her anında.."

 

Hayatım ile ilgili bu kadar şey bilmesi beni şaşkına uğratmıştı. "Hayatını benim için mahvediyorsun Boran. Baban neden böyle bir şey istesin ki?"

 

Uzun bir şey konuşacağını anlamış gibi koltuğa oturdu. Ben ise hala ayaktaydım. "Çünkü...Çünkü baban, babam için kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptı. Suçunu üstlendi. Yıllarca kızdım Babama. Bizimle ilgilenmek yerine senin peşindeydi. En güzel zamanlarımı onsuz geçirdim. Şimdi ise onu çok iyi anlıyorum. Töre'ye baş kaldırmak kolay değil. Babalarımız bunu çok iyi biliyordu.. Ona rağmen ikisi de aşkından vazgeçmedi. Yani.. en azından benim bildiklerim bu kadar.."

 

Cevap vermedim daha fazlasını kaldıramayacağımı biliyordum. Ağladım. Sessizce ağladım.

Konuşunca geçmeyecekti. Defne diye sığındığım hayatın soğukluğu vurdu yüzüme.. Hiç tanımadığım bir aileden geliyordum. Geçmişte ailemle bir arada olan insanları neredeyse hiç görememiştim. Tek hissettiğim.. duyduklarım ve duyacaklarım bunlarla kalmayacaktı.. Daha fazlası vardı ve ben öğrenmek istiyordum.

 

 

Hastanede işlemleri çok kısa sürede hallettik. Boran'ın benim için getirdiği eşofmanları giydikten sonra arabasına kadar yürümek istedim ama Boran ısrarla reddedip tekerlekli sandalyeye bindirmişti. Ona hayır demek neredeyse imkansızdı. Kararları keskindi. Ona bazen gerçekten gıcık oluyordum.

 

Odamda ki resim malzemelerimi almak istediğimde ise ısrarla reddetmişti. Her an nerede gıcıklık yapacağı gerçekten belli değildi.

 

Hastaneden çıktıktan sonra ise arabaya bindik. Yolda ikimizde konuşmadık. Hastanede geçmişimizle yaptığımız konuşma ikimize de ağır gelmişti.

 

Uzun süren yolculuktan sonra Kocaman bir eve gelmiştik. Dışı siyah renkteydi. Dışarıdan bakılırsa 2 katlı gözüküyordu. Bahçesinde karanlıkta gördüğüm kadarıyla futbol ve basketbol sahası vardı. Güzel bir bağ evine benziyordu ama kesinlikle büyükbabamın bizim için "şehir dışı" olarak adlandırdığı evimiz kadar güzel değildi.

 

Sessizce Boran'ı takip edip içeri girdim. Yavaş haraket ediyordum çünkü yaram hala sızlıyordu. İçeri girdikten sonra sağda mutfağın olduğunu gördüm. Kocaman salonun ortasında merdiven vardı. Merdiven başında durdu ve bana döndü. Ne yapacak diye beklerken belimden ve dizimden tutup kucağına aldı. Şaşkın gözlerle ona baktım.

 

"Dikişlerini patlatıp başıma bela olma Defne.."

 

Gözlerimden alev çıkarırcasına başka tarafa bakmaya çalıştım ama yapamadım. Yakından inceledim. Alnı genişti ama absürt durmuyordu. Koyu kumral olarak gördüğüm saçları yakından daha açık tonluydu. Gözleri çekikti ve çenesiyle aynı hizada olmak ister gibi yukarı kalkıktı. Binlerce kirpiği vardı. Bazı kızların bu kirpiğe sahip olmak için her şeylerini vereceklerine emindim. Yanaklarında yeni çıkan sakalları vardı. Şaçları gelişi güzel arkaya atılmıştı. Kokusu ise onu ilk gördüğümde ki gibiydi. Sandal kokusu.. Odunsu, okyanus.. Tarif edemiyordum ama ona çok yakışıyordu. Ona baktığımı anlamaması için yüzümü çevirdim. Daha fazla bakmamalıydım..

 

Kesinlikle her detayını bilmeme gerek yoktu.

Yanağının altında ufak bir kesik izi olduğu beni ne ilgilendirirdi ki?

 

Yukarı çıktıktan sonra 2 odanın yan yana olduğunu farkettim. İlk odaya girdik ve beni yavaşça ortada ki iki kişilik yatağa bıraktı. Sonra gözlerime baktı.

 

"Sorun çıkarma Defne."

 

Kafamı salladım. Yapacak başka bir şeyim yoktu. Boran odadan çıkınca odaya göz gezdirmek için ayağa kalktım. Siyah yatağımın karşısında boydan boya pencere vardı. Onun önünde ise Şövale, resim kağıdı, fırçalar ve boyalar vardı. Demek ki hastanede ki boya malzemelerini bu yüzden getirmemişti.

 

Odanın Benim için döşendiği belliydi. Gülümsememe engel olamadım. Sağ tarafımda küçük bir odaya giriyordum. Kocaman bir giyinme odasının köşesinde ise banyo vardı. Dolabın içi bedenime uygun kıyafetlerle doldurulmuştu. Hemen duşa girmek istedim. Kıyafetlerimi çıkarıp kendimi suya attım.

 

Suyun altında nefes aldığımı hissediyordum. Yıkanmayı özlemiştim.Uzun zamandır duş almamıştım.

 

Anın tadını yaşarken unuttuğum tek bir şey vardı.

 

Karnımda ki kurşun yarası..

 

Acıma hissiyle ellerimi uzattığımda sıvı bir şeyle karşılaşmıştım.

 

Karnımda ki acı ile iki büklüm oldum. Yaram kanıyordu. Bağırmama engel olamadım. Kapı açıldı ama aklıma gelen gerçekle suratımı buruşturmuştum.. Bir dakika.. Ben çıplaktım ama ya... Şimdi gelip bir sürü laf söyleyecekti. "Rahat dur demiştim Defne.. Başıma bela olma demiştim Defne.." hep aynı gıcıklığı yapan birine yine bir koz verecektim ama acıya daha fazla dayanamayacağımı biliyordum. Kapıyı tutup bir yandan da acıma engel olmaya çalışıyordum. Boran'ın ise adımları yaklaşıyordu.

 

"Boran.. Sakın.. Sakın içeri girme."

 

Yaklaştığında banyomun dışında ki buğulu cama sertçe tıklattı. Resmen ödümü koparmıştı. "Sana uslu dur demedim mi? Ne işin var banyoda!"

 

Gerçekleri söylemekten başka çarem yoktu. "Banyo yapmak insanın mutlak ihtiyacı Boran."derken dudağımdan "Aahhhh.." nidaları döküldü.

 

"Çocuk gibisin Defne! Arkamı döndüğüm her an kendine zarar veriyorsun. Başıma bela mısın?" Derken sesi uzaklaşıyordu. Büyük ihtimal bana kıyafet getiriyordu.

 

"Defne al şu elbiseleri çabuk aç şu s*ktiğimin kapısını!"

 

"Tamam ya.. Niye küfür ediyorsun ki şimdi?"

 

Cevapsız kalmıştım. Boran burnundan soluyordu ve duşa kabinin kapısını açtığımda gözlerime Aslan gibi bakacağına neredeyse emindim.

 

Elbiselerimi duşa kabinin üstünden fırlatmıştı. O kadar acım vardı ki sadece iç çamaşırlarımı giymekle yetindim. "Giyindin mi?"

 

Cevap vermedim çünkü canım yanıyordu.

"Sana diyorum.. Yeni bir belayla uğraşmıyorsun değil mi?"

 

"Tamam aç." Dedim.. Dermansız kalan ayaklarımın üstünde zor duruyordum. Kapıyı açmasıyla beni kucaklaması bir oldu. Tam tahmin ettiğim gibi gözleri yavrusunu yeni yakalamış Kaplan gibiydi.

 

Yatağın üstüne yavaşça indirdiğinde acım azalmış gibiydi ama kesinlikle geçmemişti.

 

"Dikişlerin iyi ama zorlamışsın Defne.. Neden bu kadar dik kafalısın? 2 dakika lan sadece 2 dakika yalnız kaldın."

 

Bana söylenmeye çalışırken karnımla ilgileniyordu.

 

Yakışıklı ve hiç tanımadığım bir adam karnımda ki kurşunla ilgileniyordu.

 

1 ay önce ki Defne'ye bunu söylesem kesinlikle şaka yaptığımı söylerdi ama şu an her şey gerçekti..

 

Hemde hiç olmadığı kadar..

 

"Tamam Boran, Uzatma. Duş almayı özlemiştim."

 

Bir anda bana bakıp gülmeye başladı. Ne oldu der gibi baktım. Elini göbeğimden çekmişti. Akşam güneşi neredeyse tüm vücuduna vuruyordu ve yakışıklı duruyordu.

 

İnanılmaz yakışıklı duruyordu.

 

"Defne?"

 

"Efendim Boran? Ne gülüyorsun ne oldu?"

 

"Kafanda daha köpükler duruyor. Gel buraya." Beni tekrar kucakladı ve istikameti banyoydu. Vücudumu sudan uzak tutarken sadece saçlarımı durulayıp havluya sardı. Onu sessizce izledim. O ise saçlarımı.

 

Benimle yeni doğmuş bir bebek gibi ilgilenmesi hoşuma gitmişti..

 

Yani, birazcık..

 

Üstüme pijama getirip dikkatlice giydirdi. Yaz gününde kalın pijama mı giydirdi o bana?

 

"Boran bu çok kalın. Havayı görüyor musun sen?"

 

Cevap vermeyince tekrar konuştum. "Heey? Biz Antep'te yaşıyoruz farkında mısın?"

 

"Hasta olmanla uğraşamam Defne. Zaten çabuk hastalanıyorsun."

 

Doğru söylüyordu. Yağmura yakalansam hemen hasta olurdum. O yüzden sessiz kaldım.

 

"Bak ben şimdi aşağıya iniyorum. Lütfen bu sefer uslu dur ve beni uğraştırma."

 

Bu sefer çok ciddiydi. Bende anlamıştım zaten. Uyumak istiyordum. Boran çıktıktan sonra yorganı başıma çekip uykuya daldım..

 

 

 

 

Gözümü açtığımda üşüdüğümü hissetmiştim. Hava iyice kararmıştı. Yorgana sarılarak aşağıdan gelen yemek kokusunu takip ettim. Merdivenlerden usulca indim. Yarama dikkat ediyordum. Bir aksilik daha olsun istemiyordum.

 

 

Mutfağın önünde durdum. Önlüğüyle mutfakta yemek hazırlıyordu. Önündeki sebzeleri ustalıkla doğruyor, tencereye hazırlıyordu. Bu işi yaparken ne kadar iyi göründüğüne baktım. O gerçekten yakışıklı bir çocuktu.

 

Ne diyorsun Defne? İç sesim beni gaza getiriyordu. Hiç sırası değildi. Ben iç sesimle savaşırken Boran beni görmüştü.

 

"Beni izlemekten sıkılmadın mı?"Dedi, en hınzır gülümsemesiyle.

 

"Ben sana bakmıyordum ki Tencereye bakıyordum." Ne diyorum ben? Saçmalıyordum resmen!

 

İkimizde bu sohbeti hastanede yapmıştık. Şimdi ise tam tersi olmuştu. Gözlerimin içine baktı.

 

"Makarna yaptım. Hemde bol soslu."

Sevdiğimi biliyordu. Tesadüf olması imkansızdı.

 

"Çok severim. Onu da mı biliyorsun, yoksa tesadüf mü?"

 

"Seninle ilgili aldığım hiç bir karar tesadüf değil Defne."

 

Arkasını döndü. Tenceredeki yemeği iyice karıştırıp altını söndürdü. Masada ki tek eksik olan tencereyi de yerleştirdikten sonra Ela gözleriyle bana baktı.

 

"Ee hadi Defne, gözünü benden ayıramıyorsun biliyorum ama yemek yemen lazım."

 

"Ne.. Ne bakması ben sana bakmıyordum bile."

 

Usulca masaya oturdum. Boran karşımda en gıcık haliyle sırıtıyordu. Sessizce yemeğimizi yemiştik. Kendine kola doldururken bana sadece su doldurmuştu. Soru sormak için yüzüne baktım. Keskin çenesi, koyu renk kaşları, hafif esmer teni, kumral saçları ve ela gözleri onu özel kılıyordu. Soru soracağımı anlar gibi ellerini kaldırdı.

 

"Hayırdır Defne? Ne söyleyeceksin?" Her hareketimi nasıl bu kadar iyi bilebilirdi?

 

"Ben.. Şey.."

 

"Ee sen? Şey?" Ben konuyu uzattıkça o kestirmemin bir yolunu buluyordu.

 

"Ben Beril'i görmek istiyorum." Dedim hızlıca. Yavaş söylersem söyleyemeyecektim çünkü.

 

Gözlerini devirdi.

 

"Olmaz." Dedi en net haliyle.

 

"Neden? Ailemden zaten uzak kaldım. Bir anda tüm sevdiklerimi nasıl bırakabilirim? Başımda hangi belanın olduğunu bile bilmiyorum."

 

"Olmaz Defne. Atlas'a yerimizi söyleme ihtimali var." Cümlesini kurarken makarnasını yiyordu.

 

 

"Sen beni töreden mi, Atlas'tan mı koruyorsun?" Konumuzun Atlas'la ne alakası vardı?

 

" Her şeyden." Dedi sessizce. Devam etmesini beklemesem de tekrar konuşmuştu. "Ben olmasaydım Atlas şerefsizi duracak mı sanıyordun? Yıllarca hayatına saçma erkekleri alıp durdun. Hiçbirine bir şey hissetmediğin halde mutlu gibi göründün. Sinema da elini tuttuğun çocuğa, otobüste ki o gerizekalıya, Lisede ki arkadaşın Sercan'a çok fazla güvendin Defne. Biraz fazla değil mi bu güven?"

 

"Ne diyorsun sen be? Yıllarca görmedim bile onları. Hepsi bir anda hayatımdan defolup gitti. Bunları söylemek zorunda mısın?"

 

Sırıtmaya başlamıştı. Anlamadığımı ve sinirlendiğimi belli edecek şekilde konuştum.

 

"Yine ne oldu Boran? Neye gülüyorsun?"

 

Makarnamdan bir çatal daha aldığımda aklıma gelen şeyle susmuştum.

Aklıma gelen şeyle ise daha çok sinirlendim. Yoksa onları.. onları Boran mı çıkarmıştı hayatımdan? Yıllarca sorunu kendimde aramıştım. Anladığımı anlayınca açıklamaya başladı.

 

"Hepsi şerefsizin tekiydi. Şerefsiz Mıknatısı gibiydin Defne. Bende çöpleri çöp kutusuna attım." Çok sakindi ve bu sakinliği sinirimi bozuyordu.

 

İçimden homurdanarak; "Senden belli oluyor zaten" dedim.

Duymadığını anlatırcasına;

"Efendim? Duyamadım."Dedi.

 

"Boran bunu yapmaya hakkın yoktu. Yıllarca sorunu kendimde aradım. Hiç kimseyle arkadaşlıktan ötesine gidemedim. Şimdi öğreniyorum ki bunun sorumlusu ben değilmişim."

 

"Sorun sende zaten.. Sen hep yanlış kişiler seçiyorsun."

 

"Yanlış veya doğru bu seni ilgilendirmez!" Beni nasıl böyle sinirlendirebiliyordu?

 

"Yanlış... İlgilendirir. Başına gelen her belayla ben uğraşıyorum. O şerefsizler seni üzecekti. Başına belki de bela gelecekti. Hatta belkide törenin adamları seni kandıracaktı. Bende buna izin vermedim."

 

"Nesin sen? Stephan Hawking Felan mı?"

 

" Yakında o adamın romanlarının içinde olacağız. Hiç merak etme."

 

" Sen biraz abartıyor olabilir misin acaba?"

 

Boran son lokmasını alırken ciddileşti. " Töreyi asla hafife alma Defne.."

 

O yıllardır beni tanırken ben onun hakkında hiç bir şey bilmiyordum. O 1-0 öndeydi. Benimle yıllardır tanışıyormuş gibiydi. Oysa ki ben, yabancı olduğuna inandığım kişiyle akşam yemeği yiyordum. Tepki vermedim, cevap vermedim. Sustum. Onun için de kolay değildi. Ömrünü benimle harcıyordu. Oysa ki en güzel yaşındaydı. Ben olmasam belki de evlenmişti bile. Kendimi suçlu hissederek kaşlarımı çatmıştım. Acaba birini seviyor muydu? Beklediği biri var mıydı? Aklımın bir köşesine not edip sonra mutlaka soracaktım. Şimdi tek istediğim makarnamı yemekti ve öyle de yaptım. Makarnamızı yedikten sonra sofrayı birlikte kaldırmıştık.

 

 

Salona doğru yürüyen Boran 'ı takip ettim. Kocaman televizyonu gördüğümde Netflix olup olmadığını kontrol etmek istedim.

 

Tam tahmin ettiğim gibi. Netflix vardı ve film izlemeye bayılırdım. Heyecanıma yenik düşerek eğlenceli vakit geçireceğimizi düşünmüştüm.

 

 

"Film izleyelim mi Boran? Bak yeni çıkan korku filmini gerçekten merak ediyorum. Beril korkuyor onunla izleyemedim belki birlikte izleriz. Sen seviyor musun bilmiyorum ama? Seversin bence. Korku filmi sevilmez mi? Bak Stephan Hawking romanlarının filmleri de var. Belki seversin. Ha bu arada? Hangi tür film seviyorsun? Hiç bahsetmedin." Derken bir yandan da kumandayı almış film seçiyordum.

Boran'a baktığımda yüzü gerilmiş. Birden çok farklı bir adama dönüşmüştü. Ne olduğunu anlamadan bağırmaya başladı.

 

"Defne çık yukarı!" Ne olduğunu anlamamıştım ama çok tepki vermişti.

 

"Ne oldu Boran? Niye bağırıyorsun?"

 

"Sana çık yukarı dedim. Ben senin arkadaşın değilim, sevgilin hiç değilim! Hiç bir zaman eğlenceli vakit geçirebileceğin biri olamayacağım." Ellerini sakallarına geçirdi. " Senin uğruna ömrümü harcıyorum. Hayatım yıllardır pamuk ipliğine bağlı. Sana kendimi yanlış mı tanıttım bilmiyorum ama masalın içinde değiliz. Ben senin sadece ama sadece güvenliğinden sorumluyum."

 

Gözlerime bile bakmadan konuşmuştu. Az önce bana makarna hazırlayan ince ruhlu adam gitmiş yerine kaba ruhlu, sert ve öfkeli bir adam gelmişti. Beni tanımıyordu. Hayal dünyam beyaz olabilirdi ama burda saf bir kızı oynamayacaktım. Güçlü olduğumu biliyordum. Ağlayıp odama kapanacak biri değildim. Boran yanılıyordu. Sakinliğimi koruyup yavaş yavaş üzerine yürüdüm. Gömleğinin yakasına dokunurken kulağına yaklaştım.

 

"Ben senin neyinim Boran?"

 

Afallamıştı. Beklemiyordu.

 

"Ko..Koruyucun, Koruman artık ne olarak adlandırırsın bil...bilemem." Dedi.

 

"Bende öyle düşünmüştüm. Başka ne olacaktı sanki?"

 

Daha çok yaklaşmıştım Boran'a. Kokusunu içime çektim. Sadece onda hissettiğim kokuyu tekrar kokladım. Gözlerimi açıp ona baktım. Kendini zor tuttuğu belliydi. Çenesi kasılmıştı. Gözlerime bakmamakta ısrarcıydı.

Gözlerimi gözlerine getirdim.

"Dur Defne.."

 

"Durmazsam ne olur Boran?"

 

"Sana dur dedim Defne!" Sesi kısılmıştı.. Etkilenmemesi imkansızdı.

 

Ellerimi saçlarına dolamıştım. Yakınımda olduğundan kokusunu daha net alabiliyordum. Ortamın büyüsünden dönüp kalmıştık ama bu acımasızlığı o istemişti. Hiç beklemediğim bir tepkiyle saçlarıma usulca dokunup dudaklarımdan öpmüştü. İlk önce afallasamda sonradan kendimi toparlayıp yüzüne bir tokat attım.

 

 

"Kendine gel! Sen benim sadece ama sadece güvenliğimden sorumlusun."

 

 

 

 

 

 

Uzun bir bölüm oldu💕🙏 Beğendiniz mi? BORAN ÇOK KAŞINDI BENCE ;) Haddini bildirdik

Bölüm : 14.11.2024 10:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...