50. Bölüm

💙 Bedenlere Tutsak 49 💙

Sedef Yılmaz
sedefyyy5252

Hümeyra'dan:

Güneş ışıklarını İran'ın dört bir yanına sarmış her evin penceresinden içeriklere doğru sızmıştı. İnsanlar güne başlamanın heyecanıyla işlerine koyulurken ben uykumdan daha yeni uyanıyordum. Perdenin kapanmayan o küçük kısmından odaya sızan ışık direk gözlerime vuruyor, beni rahatsız ediyordu. Yeni uyanmanın verdiği mahmurlukla esnerken bedenime sarılan güçlü kolların varlığıyla irkilmeden edemedim.

Bu kolların sahibi elbetteki Şehzat'tan başkası değildi. Uzun zaman sonra yine onun kıskacına girmiş halde buldum kendimi. Boynuma değen ılık nefesiyle, dün gece aramızda geçenler aklıma üşüştü. Verdiğim kararın neticesinde ona şartlar sunmuştum ve o da kabul etmişti. Sonrasında ise her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Ne ara bu işin sonu yatakta bitti hatırlamıyorum ama neticede bitmişti. Anlaşılan Şehzat yine beni manipüle etmenin bir yolunu bulmuştu. Şu an ise bundan pişman olmamak için direniyordum. Boşanmayı düşünürken, işler bir anda bu tarafa evrilince bende alak bullak olmaktan kaçamıyordum.

Şehzat'ın belime doladığı kolunu tutup indirdim ve üzerimdeki yorganı kaldırdım. Bir an önce kıyafetlerimi giysem iyi olacaktı. Askılığa asılı sabahlığımı bedenime sarıp, yatakta halinden memnun bir şekilde uyuyan adama baktım. Yine işlerin, dönüp dolaşıp onun istediği gibi olmasına içten içe kurulmuyor değildim. Kendimden taviz vermenin öfkesi içimde git gide büyürken, gözlerimi onun yüzünden çekip banyoya doğru yürüdüm. Sıcak bir duşun beni rahatlatacaktığına inanmak istiyordum.

Hızlı bir duşun ardından üzerime bornozumu geçirip odadan çıktığımda, Şehzat'ı uyanık bir şekilde bulacağımı az çok tahmin ediyordum ve öyle de oldu. Keyifle ışıldayan gözlerini bana sabitleyip yatakta biraz gerindi.

"Sabahın aydın olsun güzel karım."

Onun neşeyle şakıyan sesine nazaran, daha durgun çıkan sesime engel olamadım.

"Senin de sabahın aydın olsun."

Şehzat, durgun çıkan sesimle neşesini kaybetmemeye çalışarak tekrar konuştu.

"Pişman mısın? Sabaha mutlu uyanmamış gibisin?"

Saçlarımın ıslaklığını küçük havluyla almaya çalışırken, makyaj masamın karşısına geçtim. Şehzat'ın gittikçe düşen suratının yansımasını, aynada gördükten sonra ona cevap vermem gerektiği hissiyle konuştum.

"Pişman olacağım bir şeyi yapmadım. Lakin mutlu olduğumu söylersem de yalan olur."

Şehzat sözlerimle sevinse mi üzülse mi bilemeyerek bana bakarken yataktan çıktı. Onun aynada yansıyan yarı çıplak bedeniyle gözlerimi kendi yansımama çekip saçımı kurutmaya devam ettim. Bu sırada Şehzat yanıma doğru geliyordu.

"Bana iyi bir şey mi dedin, kötü bir şey mi dedin, tam olarak kestiremiyorum Türkmen kızı. Ama ben iyi olanı kabul ediyorum."

Bana yaklaşmasıyla istemsizce gerilmeden edemedim. Dün tüm sınırları aşmış, bedenlerimiz arasındaki mesafeyi sıfıra indirmişken şimdi böyle hissetmem normal miydi bilmiyorum. Aslında tüm bu olanlar normal mi tartışılırdı.

Sıcak bedenini incecik bornozumun üstünden hissederken titremeden edemedim. Kollarını belime sarıp beni bedenine yasladığında, ona engel olmadım. Kulağıma fısıldamasıyla çıldırma noktasına geldiğim sırada, söyledikleriyle durdum.

"Dün gece bana dünyaları bahşettin Hümeyra. On beş yıl gençleştim sanki."

On beş yıl demesiyle aynadaki yansımasına öfkeyle bakarken, çıkışmadan edemedim.

"On beş yılı ortaya karıştırma Şehzat! Pek iyi anılarımız yok hatırlatırım."

Şehzat gülümsemesini gizlemeye çalışırken bana cevap verdi.

"Tamam yeniden doğmuş gibi oldum nasıl?"

Ona göz devirip:

"O zamanda anandan doğduğun güne lanet ettiğim zamanlar geliyor aklıma." dedim.

Şehzat yalancıktan oflayıp beni kendine çevirdi.

"Ne dersem diyeyim kabahatli çıkacağım değil mi?"

İnsanın kendisini bilmesi ne kadar güzel şeydi. Bunu ona da söylemeliydim.

"Kendini iyi tanıyorsun Şehzat."

Bu sözümle keyifli bir kahkaha atıp alnımdan öptü.

"Ne dersen de, ne yaparsan yap, şu anki keyfimi kaçıramazsın Türkmen kızı."

Onun dudaklarının değdiği alnımı sıcak basmaya başlarken, bu anı sonlandıracak sözleri söyledim. Bugünlük bu kadar temas benim için çok fazlaydı. Şehzat farkında değildi ama içimde büyük bir savaş veriyordum. Ona pişman olmadığımı söylemiştim ama bundan emin değildim. Yıllardır ördüğüm duvarı bir gecede yıkıp geçmek kolay değildi. Ben bu zamana kadar ikimize hiç şans vermemiştim. Şimdi ise bir anda kendimi onun kollarında bulmak garibime gidiyordu. Bir şeyleri yanlış yaptım düşüncesi, içimi kemirip duruken bu anı sonlandırmak için konuştum.

"Aşağıya inelim mi artık?"

Şehzat benden bir kaç adım uzaklaşıp üzerimize baktıktan sonra konuştu.

"Giyinelim de inelim. Aramızdaki buzların erimesine en çok annem sevinecek."

Onun bu sözleriyle içten gülüşüme engel olamadım. Cavidan Asgari'yi bozguna uğratacağımdan emindim. Bugün hayatının en büyük yenilgisini alacaktı. Ben keyiften sırıtırken, dudaklarımdan gözlerini çekmeyen adamla, ona yöneldi bakışlarım. Onun gözlerinde gördüğüm mutluluk her zaman şahit olduğumdan çok farklıydı. Öncekilerin hepsinin sahte olduğunu şimdi daha iyi anladım. Şehzat artık Cavidan Asgari'nin tahakkümü altında olduğu zamanki gibi bakmıyordu. Tüm duyduklarını gözlerine baktığımda en net şekilde görebiliyordum. Bilmiyorum ama artık ona eskisi kadar inatçı yaklaşamıyordum. İtiraf etmeliyim ki onda beni etkileyen bir şeyler vardı. Belki bana olan aşkı aklımı karıştırıyor, belki de gözlerinde parıldayan umudu, sevinci... Her ikisi de benim için tehlikeliydi. Bu da en net bildiğim bir gerçekti.

Bana yaşattıklarını unutamayacağımı biliyordum ama onlarla yaşamaktan da çok yorulmuştum. Bir yük gibi omuzlarımı çökertiyorlardı. Bende artık mutlu olmak, değer görmek istiyordum. Ona karşı bu yumuşaklığımın sebebi şimdilik, Cavidan Asgari'yi alt etmekten dolayıydı. Duygularıyla oynuyormuş gibi hissediyordum. Bu sebeple şu an bir karar veriyorum. Ona gerçekten bir şans vermeyi deneyeceğim. Sever miyim bilmiyorum ama deneyeceğim. Çünkü artık bende gardımı indirmek, rahatlamak istiyorum. Bir an önce bu yükten kurtulmak istiyorum.

Beynimde dönüp duran düşüncelerimi susturup Şehzat'ın yanından geçtim. Bir an önce kıyafetlerimi giysem iyi olacaktı. Dolaptan çıkarttığım kıyafetlerimi elimde tutarken nerede giyeceğimi düşündüm. Banyoda giymeyi istesemde Şehzat'ın beklenti dolu gözlerinden kaçamadım. Yanında giyinmemi istiyordu. Kalbimin hızla atan sesini işitirken nefesimin düğümlendiğini hissettim. Geçmişin kara silüeti zihnime sızarlen gözlerimi sımsıkı kapatmadan edemedim. Onun önünde giyinmeye hazır değildim. Yıllardır zihnimde bıraktığı tahribatlar tekrar gün yüzüne çıkmışken olmazdı.

Şehzat benim içler acısı halimi anlayarak hızla konuştu.

"İkimizinden biri banyoda giyinsin istersen. Daha rahat hissedersin."

Bornozumun yakalarını sıkıca sıkarken ona başımı salladım. Konuşacak mecalim yoktu. Bir anda tüm enerjim çekilmişti. Elimdeki kıyafetleri göğsüme yaslayıp onun yanından geçtim ve banyoya girdim. İçeri girer girmez tekrar nefes aldığımı hissettim. Geçmişte yaşadıklarımı nasıl atlatacaktım bilmiyordum. Tireyen ellerime hakim olamadığım için kıyafetlerimi güçlükle giyindim. Kendime gelmem gerekiyordu. Aşağıya inerken iyi görünmeliydim. Üzerimi ve saçlarımı iyice düzelttikten sonra bordo şalımı saçlarımın üzerine örttüm. Bir kaç derin nefesten sonra banyodan çıktığımda karşımda hazır bir şekilde bekleyen Şehzat'ı buldum. Bana endişeyle bakan gözlerine aldırmayıp yanına yaklaştım.

"İnelim artık."

Başını sallayıp beni onayladı ve iri elini narin elimi sardı. Onu eskisi gibi engellemedim, itmedim de. Sadece ayak uydurdum. Odasına ilk o peşi sırada ben çıktım. Merdivenleri inerken istemsizce heyecenlanmadan edemedim. Heyecabım dışarıdan belli oluyor muydu bilmiyorum ama ellerimin terlemesinden Şehzat'ın anladığını gayet iyi biliyordum. Bana dönüp konuşmasıyla da bunu tasdiklemiş oldum.

"Heyecan mı yaptın sen?"

Onun sırıtarak sorduğu soruyla yüzümü buruşturup cevap verdim. Sonuna kadar inkar edecektim.

"Ne münasebet! Niye heyecenalanayım ki?"

Şehzat tabi dercesine bana alayla bakarken ondan gözlerimi çektim. Şimdi onun takılmalarıyla uğraşamazdım. Son merdiven basamağını da inip salona doğru yürüdük. İçeriden Cavidan Asgari'nin seis duyulacak kadar yaklaştığımızda dudaklarıma bir tebessüm kondurdum. Bizi el gördüğünde vereceği tepkiyi görmek için can atıyordum.

Salon kapısından geçip ieçirye girdiğimizde bizi tek fark eden çalışanlarımızdan Esma oldu. Kahverengi gözleri faltaşı gibi açılmış, kenetlenmiş ellerimize bakıyordu. Şehzat geldiğimizi belli edercesine öksürüp dikkatleri üzerimize çekti. Masada zaten hepi topu üç kişi vardı. Cavidan ve Hazel'in çocukları. Hazel bir kaç gündür yemek masasına inmiyordu. Onun yemeklerini odasına gönderiyordum.

Şehzat'ın öksürüğüyle bize bakan Cavidan, elindeki çatalı sertçe yere düşürdü. Nutku tutulmuş gibiydi. Onun bu hali beni öyle mutlu etmişti ki anlatamam. Şehzat beni peşinden ilerletip önce benim sandalyemi arkaya çekip, beni oturttu sonra da kendi oturdu. Bu sırada Cavidan hiçbir kelam etmeden bize bakıp duruyordu. Şaşkınlığını henüz atlatabilmiş gibi değildi.

"Ne bu haliniz sizin? Neler oluyor Şehzat?"

Şehzat keyifli sırıtışını bozmadan, çayını karıştırırken ona cevap verdi.

"Ne görüyorsan o anne. Biz boşanmaktan vazgeçtik. Hümeyra bu evliliğe bir şans verdi."

Cavidan, fenalık geçirir gibi elini yüreğine koyup dehşetle konuşunca gülümsedim. Onun bu halini izlemek öyle keyif vericiydi ki.

"Olamaz! Bu kadın kesin bir işler çeviriyor oğlum. Birdenbire fikrini değiştirmesi normal değil."

Onun bu ithamına karşı sessiz kalamadım. Bu evde beni en iyi tanıyan belki de bu yaşlı kadındı.

"İnanmakta zorluk çekmeniz normal Cavidan Hanım. Lakin gerçek bu. Bu zamana kadar inat ettim ve elime hiçbir şey geçmedi. Artık savaşmak değil mutlu olmak istiyorum."

Cavidan Asgari inanamaz gözlerle bakıp, başını sağa sola salladı. Adeta hiddetinden kuduruyordu. Keyifle çayımı alıp yudumladım. İstediği kadar itiraz edebilir, bize inanmayabilirdi. Bu saatten sonra onun sözünün hiçbir hükmü yoktu.
Onun sandalyesinin sesiyle gözlerim titreyen yaşlı bedenini buldu. Yüzü kızarmış, gözleri faltaşı gibi açılmıştı.
Hiç istifini bozmadan çayını yufumlauan oğluna gözlerini dikip hiddetle konuştu.

"Sen iyice aptallaştın Şehzat. Firuze ne olacak?"

Şezhat, Firuze ne alaka dercesine bakıp ağzındaki lokmasını çiğnedi ve konuştu. Onun söyledikleriyle ağzımdan kaçan kıkırtıya engel olamadım. Onun bu vurdumduymazlığı ilk defa hoşuma gitmişti.

"Ne olacakmış Firuze'ye? Evine yollarız. Sanki bana güvenip mi getirdin kızı."

Cavidan elini sertçe masaya vurup oğluna bağırınca, sırtımı sandalyeme yasladım. Şimdiden her şey çok güzel olmaya başlamıştı. Demek ki bazen inadı bırakmak işe yarayabiliyordu. Annesinin hiddetine maruz kalan kocam, ağzına götürdüğü çay bardağını dudaklarından uzaklaştırıp, tek kaşını kaldırarak annesine baktı.

"Yeter artık anne! Firuze bu evden gidecek ve ben karımla çocuklarımla beraber yeni bir hayata başlayacağım."

Cavidan Asgari'nin, oğlunun sözleriyle kaşları yukarı kalktı. Anlaşılan takıldığı bir nokta vardı.

"Karın ve çocuklarınla yeni bir hayat demek. Peki oğlum ben bu hayatın tam olarak neresinde olacağım? Anlaşılan beni de bu evden göndermeyi düşünüyorsunuz?"

Şehzat keyfini kaçırmak üzere olan annesinin yüzüne soğuk ifadesiyle bakarken konuştu.

"Yok tam olarak öyle düşünmüyoruz. Bu evden gitmeyeceksin, gidecek olan biziz. Bunu şimdi söylemeyecektim lakin beni çok fazla zorluyorsun anne."

Cavidan Asgari kalp krizi geçiriyormuş gibi eliyle göğsünü sıkarken oğluna hayalkırıklığıyla bakıyordu. En nihayetinde güvendiği dağlara kar yağmıştı.

"Bunu bana yapamazsın Şehzat! Şehsuvar'ın yokluğuna daha alışamamışken senin yokluğunla ölürüm oğlum."

Şehzat durumu dramatize eden annesine bıkkınlıkla bakarken konuştu.

"Ölüme gitmiyorum anne, yeni bir hayata adım atıyorum. Bir kere olsun bana engel olmazsan olmaz mı? "

Cavidan ayakta zor durduğu için, bedenini sandalyesine atıp ağlamaya başladı. Onun bu timsah gözyaşlarına ne ben ne de Şehzat kanardı.

"Oğlum senin aklını bu kadın çeldi değil mi? Sonunda seni avucunun içine almayı başarmış. Bu kadının oyunlarına kanma oğlum! Beni senden uzaklaştırıp istediği gibi at koşturabilecek."

Şezhat annesini hiç dikkate almayıp bana döndü ve dudağına kondurduğu tebessümle konuştu.

"Hazırlanmaya başlasak iyi olur Hümeyra. Yakında yeni evimize taşınacağız. Sana büyük bir sürprizim var."

Onun sözleriyle heyecanlanmadan edemedim. Sonunda bu evden ve bu kadından kurtulabilecektim. Gözlerimin ışıldadığına emindim. Şehzat bu durumdan hoşnut bir yüz ifadesiyle oturduğu sandalyeden kalkıp bana elini uzattı. Onun hevesle bakan gözlerine şaşkınlıkla bakıp elimi elinin üzerine koydum. Tenim tenine değdiğinde tarif edemediğim bir duygu beni esir aldı. Bu zamana kadar hissetmediğim bir duygu olduğu kesindi. Yutkunmadan edemedim.

Onun elini tuttuktan sonra ayağa kalkıp yüzüne baktım. O ise annesine bakıp "Bize mutluluklar dilemeyi unutma anne." dedikten sonra yürüdü. Onu takip ederken keyfime diyecek yoktu. Cavidan Asgari'nin bozguna uğramış yüzünü gördüm ya ölsem gam yemezdim artık. Şehzat'ın peşinden yürürken sormadan edemedim.

"Şehzat nereye gidiyoruz?"

Şehzat başını bana çevirip iç çekti.

"Annemin radarının ulaşamadığı bir yere."

Bahsettiği yer neresiydi bilmiyordum ama ilk defa Şehzat'ı sorgulamadan onunla gidecektim.

✨✨✨✨

Arabanın sıcağında bunalan adam sıkıntıyla ofladı. Günlerdir Asgarileri izleyip duruyordu. Aklı fikri sevdipindeydi. O şeytanın Farah'a zarar vermesinden ödü kopuyordu. Eğer Hümeyra'yı ona götürmezse Mirşah ikisini de yaşatmazdı. Buz zamana kadar eline hiç fırsat geçmemişti. Kadın evden dışarı çıkmıyordu. Kapıdaki korumaların dikkatini çekmemek içinde eve yaklaşamıyordu. Bir çare bulmalıydı. Zamanı tükeniyordu.

Gözlerini ağaçlarla çevrili malikaneye dikmiş gözetlerken telefonun titremesiyle bütün bedeni gerildi.
Telefonu eline alıp baktığında ise gördüğü isimle sertçe yutkundu. Şeytan arıyordu. Cesaretini toplayıp aramayı cevaplandırdığında işittiği alaylı sesle öfkeyle yumruğunu sıktı.

"Faris! Sen aramayınca ben arayayım dedim."

Faris derin bir nefes verip konuştu. Yüreği çığlık çığlığa bağırırken sakin çıkan sesine hayret etmeden duramadı.

"Henüz bir gelişme olmadığı için seni rahatsız etmek istemedim Mirşah Komutan."

Karşı taraftan tekrar şeytanın sesi kulaklarını doldurdu.

"Vaktin tükeniyor Faris! Kadınına kavuşmak istiyorsan o kadını bana getireceksin. İki günün kaldı haberin olsun. İki gün sonra o kadın benim kollarımda olmazsa Farah'ı kollarımın arasına alırım bilmiş ol."

Faris, Mirşah'ın sözleriyle korkudan atan kalbini sakinleştirmeye çalışırken konuşmaya çalıştı lakin Mirşah telefonu çoktan kapatmıştı. Öfkeyle yumruğunu direksiyona geçirip bağırdı. Bir şeyler yapmalıydı. Farah'ı kaybetmeye dayanamazdı. Bütün bunlar o kadın yüzünden olmuştu. Sevdiği kadın Hümeyra denilen o kadın yüzünden esir hayatı yaşıyordu. Bunun hesabını verecekti.

Malikanedeki hareketlilikle yerinde doğrulup dikkatle izledi. Ağaçların arasından görünen kadınla belindeki silahın kabzasını sıktı. Mirşah onu sağ istemeseydi çoktan ona sıkmıştı. Kadının malikaneden çıkması gerekiyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Kendisini tehlikeye atmadan hu işi halletmenin bir yolunu bulmalıydı. Gözleri Hümeyra'nın üzerindeyken yanında beliren adamla kaşlarını olabildiğince çattı. Şehzat Asgari hayattayken karısını kaçırmanın imkanı yoktu. O halde ilk önce onu aradan çıkarması gerekiyordu.

İkilinin görüş alanından çıkmasıyla adeta nefes almayı bıraktı. Demir kapının açıldığını ve bir arabanın çıktığını görmesiyle yüzünde şeytani bir gülüş belirdi. İşte aradığı fırsat ayağına gelmişti. Şehzat Asgari sürdüğü arabayla yanından geçerken başındaki şapkayı gözlerini örtmek istercesine aşağıya indirdi. Korumaların gelip gelmediğini kontrol ettikten sonra, sorun olmadığını görüp arabayı çalıştırdı ve önündeki arabayı takip etmeye başladı. Planı basitti. Şehzat Asgari'nin icabına bakacak sonrada Hümeyra'yı kaçırıp Mirşah'a götürecekti. Mirşah'a hiç güvenmiyordu. Kalleş adamın tekiydi. Hümeyra'yı götürse bile Farah'ı barakacağı meçhuldü. Fakat yine de Hümeyra'yı götürmekten başka çaresi yoktu.

Önündeki araba normal seyrinde ilerledikten sonra bir konağın önünde durunca Faris'te takip mesafesini koruyarak durdu. Planını uygulamasına az kalmıştı. Hümeyra ve Şehzat arabadan inmişti. Yanlarında bir kız daha vardı. Faris onu ilk defa görüyordu. Üçü birden korumalarca korunan kapıdan girip ortadan kaybolunca Faris dudaklarını kemirmeye başladı. Adrenalin bütün hücrelerine yayılmıştı. Bu iş bir önce bitseydi ne olurdu ki diye içinden geçirdi. Beklemek can sıkıcı bir hale geldiğinde bekleneler konaktan çıktı. Faris saatine baktığında gelmelerini üzerinden yarım saat geçtiğini gördü. Onun için bu yarım saat, saatler gibi geçmişti.

Karı koca arabaya binip yola çıkınca o da hemen peşlerinden arabayı sürdü. Birazdan bu iş bitecekti. Yollarını kesecek uygun bir yer bulana kadar bekledi. O uygun vakit geldiğinde ise silahını belinden çıkarıp derin bir nefes aldı. Penceresini sonuna kadar açtıktan sonra sarkıp önündeki arabanın tekerleğine sıktı. Şehzat Asgari'nin arabası zikzaklar çizerek durduğunda Faris arabanın kapısını açıp peş peşe ateş etti. Öndeki arabadan da Şezhat Asgari ona kurşun sıkıyordu. Bu çatışmanın sonunda birinin kanı dökülecekti ama bu kan kime ait olacaktı meçhuldü.

Faris son kurşunu da attıktan sonra şarjörünü yenilemek için harekete geçti. Tam bu sırada kolunda aniden beliren acıyla acıyla sızlanmak zorunda kaldı. Şehzat onu vurmuştu. Bu işin çok uzadığını düşündü ve ateş ederek arabanın arkasına geçti. Şehzat Asgari onu eski yerinde ararken bir anda ortaya çıkıp onu gafil avladı. Silahından müthiş bir hızla çıkan kurşun Şehzat'ın karnına saplanmıştı. Onu iki büklüm hale getirdiğinde keyifle sırıttı. Bu iş bitecekti. Karşı taraftan silah seis kesilene kadar olduğu yerde bekledi. Ses kesildiğinde ise temkinli adımlarla arabanın arkasından çıkıp Asgari çiftine yaklaştı. Hümeyra'nın sesini işitebiliyordu. Kocası için ağlıyor olmalıydı. Tam arabanın önüne kadar gelmişti. Çifte daha fazla yaklaşmadan Hümeyra'ya seslendi.

"Hümeyra ortaya çık!"

Karşı taraftan bir hareketlenme olmayınca bu sefer öfkeyle bağırdı. Artık sabrı kalmamıştı.

"Sana ortaya çık dedim kadın!"

Hümeyra yine onu dinlemeyince öfkeli adımlarla ona yaklaştı. Onu önceden gördüğü yere gittiğinde bulduğu tek şey bilincini kaybetmek üzere olan Şehzat Asgariydi. Hümeyra'yı göremediği için telaşlı gözlerle etrafa bakınırken sırtında hissettiği baskıyla yutkundu. Aradığı kadın arkasındaydı ve sırtına tabanca dayamıştı. Az sonra da kararlı sesini iştti.

"Hemen silahını yere bırak!"

Faris onun istediğine, alay içeren gülüşüyle karşılık verdi.

"Bırakmazsam ne yaparsın Hümeyra?"

Bu sözleriyle sırtındaki silahın baskısı daha fazla artmıştı.

"Seni vururum!"

Faris kadının bu dediğini yapamayacağını düşünüyordu lakin Hümeyra'yı hiç tanımıyordu. Onun neler yapabileceğinin farkında bile değildi.

Faris alaycı tavrını sürdürdü.

"Bana bak kadın, işime çomak sokmaya çalışma. Uslu ol canını yakmayayım."

Hümeyra ona cevap olarak tetiği çekti. Silahtan çıkan kurşun Faris'in silah tutan elini parçalayıp geçti.

"Benim şakam yok! Derhal dizlerinin üzerine çök!"

Faris kadının deli olduğuna kanaat getirip onun dediğini yaptı. Dizlerinin üstüne çöktüğünde kurşunun parçaladığı eline baktı. Acıdan iki büklüm olmamak için direnirken kafasına dayanan silahla nefesini tuttu. Hümeyra onun elinden düşen silahı ayağıyla arabanın altına ittikten sonra konuştu.

"Kimsin? Ne istiyorsun bizden?"

Faris kurduğu tuzağa düşmenin öfkesini yaşarken sinirle konuştu.

"Benim sizden özel bir isteğim yok. Mirşah seni ona götürmemi istedi. Eğer götürmezsem sevdiğim kadına kötülük edecek."

Hümeyra onun sözleriyle bir süre sessiz kaldı. Sone ise bu sessizliği bir soruyla bitirdi.

"Mirşah benden ne istiyor ki?"

Faris bu soruyla histerik bir gülüş sergiledi.

"Seni kadını yapmak istiyor. Eğer seni götürmezsem Farah'ı kadını yapacak."

"Yazık olacak size desene. Çünkü sen beni Mirşah'a götüremeyeceksin."

Faris onun bu sözleriyle sağlam elini kullanarak Hümeyra'nın bacaklarına sarıldı. Amacı onu yere düşürüp etkisiz hale getirmekti ama bedenine giren kurşunla bütün hareketleri durdu. Hümeyra onu göğsünden vurmuştu. Bedeni yere serildiğinde canı çok acıyordu. Puslu gözlerle kendisini vuran kadına baktığında onun şok içerisinde elindeki silaha baktığını gördü.

Faris gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Yolun sonuna geldiğinin farkındalığıyla pişmanlıkla iç çekti. Farah'ı kurtaramayacaktı. Sol gözünden akan bir yaş yanağından aşağıya akarken ruhunu teslim etti. Bu hayattaki serüveni son bulmuştu.

O canından olurken Hümeyra Şehzat'ın yanına çökmüş yarasına şalıyla tampon yapıyordu. Şehzat'ın gözleri tamamen kapanmıştı. Yarasından şala bulaşan kanı durmaksızın akıyordu. Belki onun da serüveni son bulmak üzereydi.


 

Bölüm : 09.07.2025 22:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sedef Yılmaz / Bedenlere Tutsak / 💙 Bedenlere Tutsak 49 💙
Sedef Yılmaz
Bedenlere Tutsak

11.63k Okunma

875 Oy

0 Takip
51
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...