
Keyifli okumalar 💞
OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN 💖
Kuruyan boğazımı yutkunurak yumuşatmaya çalışırken, titreyen gözlerimi çevrede gezdiriyordum. Elime bulaşan kanın ıslaklığı midemi alt üst ederken gözleri kapalı kocama seslendim.
"Şehzat! Ses ver nolur."
Kendinden geçmiş adamdan ses alamayınca korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Yaşadığım aşırı adrenalinden dolayı arkamdaki hareketlenmeyi sonradan farkettim. Civanmert elindeki silahla bize saldıran adamın başına çökmüş, yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyordu. O adamı ben vurdum sanıyordum ama asıl vuran Civanmertti. Olaylar o kadar hızlı yaşanmıştıki hiçbir şey anlamıyordum. Oğlumun ne ara gelip beni kurtardığını anlamamıştım. Ona seslenip yanıma çağırdım.
"Oğlum buraya gel. Babanın durumu çok kötü. Hastaneye götürmeliyiz."
Civanmert sözümü dinleyip kanlar içinde yatan adamın yanından ayrılıp yanımıza geldi. Babasının halini görünce sertçe yutkunup hemen yanına diz çöktü. Yarasını kontrol ederken bana dönüp konuştu.
"Bana yardım et de babamı arabaya taşıyalım. Çok kan kaybetmiş."
Oğluma tamam deyip ayaklandım. Şehzat'ın yarasına dikkat ederek onu arabaya taşıdık ve dikkatlice yatırdık. Bir an önce hastaneye gitmeliydik ama bir sorun vardı. Yerde bir ceset vardı. Cansız yatan adamı Civanmert'e gösterip:
"Bu adam ne olacak Civanmert?" dedim.
Oğlum beni kollarımdan tutup şoför koltuğuna ilerlettiğinde, ona anlam veremeyerek bakıyordum. Benim sorularla dolu gözlerimi okuyup konuştuğunda, endişeden ne yapacağımı şaşırdım. Hayır olmazdı. Buna müsaade edemezdim.
"Anne, babamı hastaneye sen götüreceksin. Ben burada kalıp polisi arayacağım. Bu işi resmi yoldan çözeceğiz."
"Olmaz oğlum. Seni tutuklarlar. Buna müsaade edemem Civanmert!"
Civanmert beni dinlemeyip telefonuna sarıldı. Polisin numarasını çevirdiğini görünce hızla elinden almaya çalıştım ama başarılı olmadım; çünkü Civanmert benden daha hızlı davranıp telefonu kaçırmıştı. Ona yalvararak bakarken konuştum.
"Oğlum yapma nolur! Babanın usulüyle çözelim bu işi. Bizden başka kimse görmedi. Seni ipe yollayamam oğlum!".
Civanmert olamaz dercesine başını sallayıp bana karşı çıktı.
"O şekilde başımız daha çok belaya girer. Hem biz nefsi müdafaa yaptık. Bize ilk saldıran o oldu. Ruhsatlı silahımızla müdahale ettik. Kendimizi korumak için bunu yaptık."
Her ne kadar onun haklı olduğunu bilsemde yüreğim buna el vermiyordu. O zaman adamı benim öldürdüğümü söyleyecektik. Civanmert'i ateşe atamazdım. Bu düşüncemi ona da söyledim ama şiddetle karşı çıktı.
"Adamı ben öldürdüm. Sen üstüne almayacaksın."
Tekrar diretecektim ki Civanmert beni zorla şoför koltuğuna oturttu.
"Tartışmaya lüzum yok. Babam kan kaybediyor!"
Kalbim acıya acıya son kez oğluma bakıp, arabanın kapısını kapattım ve arabayı çalıştırdım. Arabayı süratle sürerken içimdeki savaşla mücadele ediyordum. Bencilce davrandığımın farkındaydım ama oğlumu ateşe atma düşüncesi canımı yakıyordu. O haklıydı. Bu meseleyi usulüne uygun bir şekilde çözmemiz gerekiyordu. Burada asıl suçlu biz değildik o adamdı. Civanmert imdadımıza yetişmesiydi her şey daha da kötü olabilirdi. Belki o zaman ben katil olurdum. Hatta başta öyle zannetmiştim. Civanmert'in geldiğini fark etmediğim için katil olduğumu zannetmiştim.
Şehzat'ın aklı bir defa daha bizi kurtarmıştı. Eğer o takip edildiğimizi anlayıp Civanmert'in aramasaydı durum daha farklı olacaktı. Şehzat'ın vurulması bütün işi karıştırmıştı. Gözlerim sürekli onun hareketsiz yatan bedenine kayıp duruyordu. Yaradına tampon yapamadığım için kan kaybı daha da atmıştı. Bir an önce onu hastaneye yetiştirmem gerekiyordu.
Hayat ne kadar garipti. Daha günler öncesinde, ölse bir yudum su vermem dediğim adamı, ölmesin diye hastaneye yetiştirmeye çalışıyordum.
Ne yaparsam yapayım geçmişi unutmak güçtü. İnsan iki yüzüne gülünüldüğünde kendisine yapılan kötülükleri unutamıyordu. Şimdi ölse ondan ebediyen kurtulmuş olmaz mıydım? Hastaneye gidene kadar belki ölürdü kim bilir?
Bu düşünceler çok caniceydi ama beynimde dönüp durmalarına engel olamıyordum. İntikam duygusu bela bir şeydi. İnsan bir anda kalbinden söküp atamıyordu. İçimdeki kötü ses bir türlü susmuyor beni delirtmeye çalışıyordu. Aklıma mukayyet olmalıydım. O adama bir şans vermiştim ve bu ağızdan çıkan bir sözdü. Onu ölüme terk etmek ihanet etmek demekti. Ben böyle bir yanlış yapamazdım. Oğlumu ve kızımı babasız bırakamazdım. Gaza daha çok yüklendim. Şezhat ölmemeliydi. Bana verilmiş sözü vardı. Ona verilmiş bir sözüm vardı.
Hastane tabelasını görmemle derin bir nefes almam bir oldu. Gelmiştik ve o kurtulacaktı. Senadan hızla inip hastanenin içine koştum. O heyecanla yardım istedim. Doktor ve hemşireler sedyeyle beraber arabaya koltuklarında uzaktan onları izlemekle yetindim. Şehzat'ı arabadan çıkartıp sedyeye yatırdılar ve hızla önümden geçtiler. Zaman algım kaybolmak üzereydi. Üstüm başım, ellerim Şehzat'ın kanıyla kaplanmıştı. Şimdi ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum. Sanırım iyi değildim. Uyuşmaya başlayan ayaklarıma güçlükle hakim olup en yakın oturaklardan birine oturdum.
Yanımdan insanlar geçip gidiyordu ama ben elimdeki kuruyan kanları, tırnaklarımla kazımakla uğraşıyordum. Bedenimde güç kalmadığı için yıkamaya da gidemiyordum. Tüm gücüm bedenimden çekilmiş gibiydi. Bu yaşananlar bünyeme fazla gelmişti.
Aklım hala Civanmertteydi. Telefonum da yanımda olmadığı için arayıp soramıyordum. Beklemekten başka çarem yoktu. Şehzat'ın vurulduğu haberi Asgari ailesine çoktan ulaşmış olmalıydı. Birazdan buraya damlarlardı. Gücümü toplamalıydım. Cavidan Asgariyle uğraşırken çok efor sarf edecektim. Bir süre gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalıştım. Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum ama bana seslenen kadınla gözlerimi açmak zorunda kaldım. Bir hemşire önümde durmuş bana sesleniyordu.
"Hanımefendi Şehzat Asgari'nin neyi oluyorsunuz."
Yerimde kıpırdanıp kuruyan dudaklarımı ıslattım ve hemşirenin sorusuna yanıt verdim.
"Eşiyim, durumu nasıl?"
Hemşire başını sallayıp konuştu.
"Eşiniz çok kan kaybetmiş, acil kan takviyesi yapmamız gerekiyor. Arh+ kana ihtiyacımız var."
Benim kan grubumla uyuşmuyordu.
"Benim kan grubumla uyuşmuyor hemşire hanım. Uyuşan birini bulmak gerekiyor bana biraz müsaade eder misiniz?"
Hemşire sıkıntıyla gözlerini açıp kapattı.
"Acele etmelisiniz."
Hemşire yanımdan geçip gitti. Arkasından bakarken sıkıntıyla nefes aldım. Aranan kanı bulmam gerekiyordu. Çocukların kanları da uyuşmuyordu. Telefon açsam iyi olacaktı ama telefonum da yanımda değildi. En son arabada bırakmıştım. Oturduğum koltuktan kalkıp hastaneden çıktım. Arabaya doğru yürüyüp kapısını açtım ve çantamın içindeki telefonu elime alıp Cavidan Asgari'yi aradım. Hazel kötü olacak zamanı bulmuştu. Cavidan Asgari'yi aramak benim için ölümden beterdi.
İsminin üzerine tıklayıp aradım. Telefon ilk çalışta hemen açıldı.
"Katil! Oğlum senin yüzünden ne hale geldi. Eğer o ölü-"
Kadının telefonu açar açmaz beni tehdit etmesiyle histerik bir kahkaha atmadan duramadım. Bu kadının ben nefreti bazen beni çok güldürüyordu ama şimdi sırası değildi. Oğlunun yaşamasını istiyorsa susup dinleyecekti.
"Bağırıp çağırmayı kes Cavidan Hanım! Oğlunun ölmesini istemiyorsan Arh+ kan bul."
Onun bir şey söylemesini beklemeden telefonu kapattım. Hiç çekilesi bir kadın değildi. Zaten büyük ihtimalle yoldaydılar. Arkadan gelen seslerden öyle anlaşılıyordu. Buraya gelince yeterince kafamı ütüleyecekti. Onu düşünmeyi bırakıp kuruyan dilimi damağımı yumuşatmak için, Şehzat'ın özel yaptırdığı küçük dolaptan su çıkarttım. Öyle çok susamıştım ki suyu kana kana içiyordum. Onca aksiyondan sonra bu kaçınılmazdı.
Hâlâ hayret içerisindeydim. Mirşah denen o adamın beni unutamayıp peşimden adam göndermesini doğal olarak beklemiyordum. Onca derdin arasında bir de bu çıkmıştı başıma. Hangi biriyle uğraşacağımı şaşırmış durumdaydım. Şehzat'ın o ameliyattan sağ çıkıp çıkmayacağı da meçhuldü. Hiç şüphesiz ölmemesi gerekiyordu lakin ecel diye de bir gerçek vardı.
Şişedeki suyu sonuna kadar içmiştim. Çöpü, hemen arabanın yanındaki çöp kovasına attıktan sonra arabayı kilitleyip hastanenin bahçesinde yürüdüm. Burada en son Şehzat'la yürümüşüm. Beni hastanelik ettikten sonra bir de refakatçım olmuştu. Hatırladığım geçmişle derin bir iç çekmeden edemedim. Kolay şeyler yaşamamıştım. Ne kadar hatırlamamaya çalışsam da geçmiş bir zehir gibi beynimi ele geçiriyordu.
Yine o bataklığa saplanmamak için Civanmert'i aramaya karar verdim. Gerçi polisler geldiyse onu çoktan götürmüş olmalılardı. Ona nasıl ulaşacaktım ki? Yine de denemeye karar verdim. Onun ismine tıklayıp aramayı başlattım ve telefonu kulağıma yasladım. Uzun süre çalan çağrılarıma herhangi bir karşılık alamayınca içim sıkıntıyla doldu. Telefona cevap verecek durumda olmadığına göre polislerle birlikte olmalıydı. Sanki bir el kalbimi sıkıyordu. Civanmert'in başı belaya girerse kendimi asla affetmezdim.
Gözlerim dolunca gökyüzüne baktım. Ağlamak çözüm getirmezdi. Aklımı kullanıp bir şeyler yapmalıydım. Önce Şehzat için kan bulunmalıydı. Cavidan Asgari'nin çevresi genişti muhakkak birini bulurdu. Onu arayıp sormam gerekiyordu ama hiç içimden gelmiyordu. Kendimi zorlayarak telefondan ismini arattım. Tam çıkan isminin üzerine tıklayacaktım ki gelen çağrıyla telefonda beliren isme tek kaşımı kaldırarak baktım. Firuze beni neden arıyordu ki?
Evine bıraktığımız zaman ona telefon numaramı vermiş ondan da onun numarasını almıştım. Önemli bir durum olmasa Firuze beni aramazdı. Merakla çağrıyı yanıtladım.
"Efendim Firuze, bir sıkıntımı var?"
Firuze'nin güzel naif sesi kulaklarımı doldurdu. Bu kıza içim ısınmıştı. Genelde herkese karşı yakınlık kuramazdım.
"Hümeyra Hanım, saldırıya uğradığınızı duydum geçmiş olsun."
Firuze'ye teşekkür ettim.
"Şehzat Bey'in durumu nasıl? Kana ihtiyacı olduğunu duydum."
Firuze'nin boş bir kız olmadığını ilk gözlerine baktığımda anlamıştım. Muhakkak bizimle alakalı bilgi alıyordu.
"Henüz durumu belli değil hâlâ ameliyatta. Kanı da henüz bulamadık. Cavidan Hanım soruşturuyordu."
Firuze bir süre sessiz kaldı. Onun bu sessizliğin altında tereddüt olduğunu anladım. "Bir şey demek istiyorsun sanırım." dedim.
Firuze benden aldığı cesaretle konuştu.
"Size bir şey söyleyeceğim ama hemen kızmayın. Cihanla yoldayız, hastaneye geliyoruz. Şehzat Beyle Cihan'ın kanları birbirleriyle uyuşuyor. Tek sıkıntı var Cihan da kendisinde değil."
Firuze'nin ne yapmak istediğini anlamdıramıyordum. Öfkelenmeden edemedim ama sakin olmaya çalışarak konuştum.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Firuze? Amacın ne?"
Firuze derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.
"Şehzat Bey'e kanı Cihan Bey verecek."
Onun bu söylediğiyle gülmeden edemedim. Şehzat, kardeşinin katilinin kanının, vücudunda dolaşacağını bilse, beni de Firuze'yi de vururdu.
"Bu istediğin olamaz Firuze! Asgari ler, Şehsuvar'ın katilinin kanına kalmadı. Cihan'ı hiç boşuna buraya, ölüme getirme."
Firuze inatçılığını koruyarak konuştu.
"Gerçek bildiğinizden çok başka Hümeyra Hanım. Şehzavur'ı öldüren Cihan Hanzade değil. Ona ihanet eden adamı, Şehsuvar'ı vurdu."
Bu söylediğine inanıp inanmamak konusunda kararsız kaldım ama neden yalan söylesin ki?
"Buna ben inanırım da diğerlerini inandırman güç Firuze. Ben gelin desem de Cavidan Asgari sorun çıkarır."
Firuze arkadan biriyle konuşup bana döndü.
"Hastaneye geldik. Yüz yüze konuşalım."
Ona tamam deyip çağrıyı sonlandırdım. Bu iş başımı çok ağrıtacaktı. Sıkıntıyla şakaklarımı ovup hastane bahçesine giren aracın yanına gittim. Firuze vakit kaybetmeden arabadan inip yanıma geldi. Lakin benimle konuşmak yerine bir adamla konuşuyordu.
"Ağabey sen doktorla irtibata geç Cihan Bey'i güvenli bir yere alsınlar."
Adam onu dinleyip harekete geçtiğinde, Firuze bana döndü.
"Merhaba Hümeyra Hanım."
Ona merhaba dedim. Gözlerim yeşil gözlerinden geçenleri anlamak istercesine ona bakıyordu.
"Firuze istediğini yapmak benim başımı çok ağrıtır. Tehlikeli bir işe kalkışıyoruz."
Firuze rüzgarın esintisiyle yüzüne yapışan siyah saçlarını eliyle itip, kararlı ses tonuyla konuştu.
"İnanın bana hiçbir sorun çıkmayacak Hümeyra Hanım. Kocanız daha fazla kan kaybetmeden dediğimi yapalım."
Karar vermekte zorlanıyordum. Çok sıkıntılı bir durum içerisindeydim. Daha fazla düşünmek istemeyerek konuştum.
"Tamam kabul ediyorum. Lakin Cihan'ı aklama işi sende. Benden gizli bir oyun çevirirsen seni yakarım Firuze!"
Firuze başta isteğini kabul ettiğim için sevinmişti ama sondaki tehdidimle adeta buz kesti. Yutkunurak kendisini açıklamaya çalıştı.
"Merak etmeyin herhangi bir oyun söz konusu bile değil."
Ona başımı sallayıp, arabayı gösterdim.
"Bu arabayı ortadan kaldır. Plakadan Hanzadelere ait olduğunu anlarlar."
Firuze beni dinleyip arabayı gönderdi. Şimdi sıra Cihan'ın kanını Şehzat'a aktarmaya gelmişti. Firuzeyle beraber hastaneye girip gerekli işlemleri hallettik. Cihan'ın kanı alınıp ameliyathaneye gönderilmişti. Stresten ellerimle oynarken Firuzeyle beraber ameliyathanenin önünde oturuyorduk. Telefonumun sesiyle sıkıntıyla nefes alıp verdim. Cavidan Asgari arıyordu. İsteksizce çağrıyı yanıtladım.
"Nerede kaldınız?"
Bu sefer o konuşamadan ben konuştum. Aksi bir ses tonıyla cevap verdi.
"Hastaneye geldik sayılır. Akrabalardan kanı uyanları da alıp geldiğimiz için geç kaldık. Oğlum nasıl?"
"Merak etme ölmedi, hâlâ yaşıyor."
Bu söylediğimle köpürecekti ki telefonu yüzüne kapattım. Bu kadına tahammül edemiyordum. Sesine dahi dayanamadığım kadının, birazdan yüzünü görecek olmak canımı sıkıyordu. Yanımda oturan Firuze'ye dönüp sırıtarak:
"Birazdan cümbüş kopacak hazır ol." dedim. Firuze Cavidan Asgari'nin geleceğini anlayıp tedirginlikle yerinde kıpırdandı. Onu rahatlatmak için elini sıktım.
"Kendini kasma, ben varken sana hiçbir şey yapamaz."
Firuze başını tamam dercesine sallayıp önüne döndü. Ben de ayağa kalkıp hastanenin çıkış kapısına doğru yürüdüm. Büyük bir efor sarf edip Cavidan Asgari'ye karşı üste çıkmalıydım.
Hastanenin önünde üç tane siyah araba belirdiğinde omuzlarımı dikleştirdim. Cavidan Asgari arabadan inip ağır adımlarla hastaneden içeri girdi. Düşmancıl gözlerini gözlerime kenetleyip, zehir saçan dilini konuşturdu.
"En sonunda oğlumun başını yaktın. Rahata erdin mi!"
Ona aldırmayıp sağ omzumu silktim.
"Ben bir şey yapmadım. Kafanda kurup durma."
Cavidan Asgari, bana biraz daha yaklaşıp hadsizce konuşmaya devam etti.
"Sen yapmadın da ne oldu. Kırıkların oğlumun canını almaya çalıştı! "
'Kırıkların' lafını işitir işitmez bedenimi bir alev topu ele geçirdi. Bana bu hakareti eden kadına dişlerimi sıkarak cevap verdim. Bu defa çok ileri gitmişti.
"Hadsizliğe lüzum yok Cavidan Asgari! Ağzından çıkan sözlere dikkat et! Yaşına başına bakmam incitirim seni. Bir oğlun toprağın altına girdi akıllanmadın, diğeri girmenin ucuna kadar gelmiş hâlâ da akıllanmıyorsun! Şezhat ölürse seni elimden kimse alamaz. Bir kaşık suda boğarım seni!"
Sözlerimle zehirli dili susmuş, fal taşı gibi açılmış gözleriyle bana bakıyordu. Bu sefer cevabını iyi almıştı. Beni daha fazla sinirlendirirse daha da beter sözler söylerdim. Hastane koridorunda tartışmaya devam etmemek için, yanından geçip ameliyathanenin önüne yürüdüm. Arkamdan geldiğinin farkındaydım. Bana cevap verememenin hıncını yaşıyor olmalıydı.
Firuze'nin yanına geldiğimde arkamdaki adımların kesildiğini anladım. Cavidan, Firuze'yi görmüş olmalıydı. Yeni bir tartışmanın eşiğinde olmanın bilinciyle sıkıntıyla iç çektim. Cavidan Firuze'ye yaklaşıp:
"Senin burada ne işin var?" diye sordu.
Firuze'nin yerine ben cavep verdim.
"Şehzat'a kan verecek olan kişiyi getirdi."
Cavidan kimmiş o diye sorgulayan gözlerle bakarken umursamazca cevap verdim.
"Yine iyisin Cavidan Asgari. Cihan, oğluna kan vermek için gönüllü oldu."
Cavidan kriz geçiriyormuş gibi kalbini tutup ne dedin sen dedi.
"Duymadın herhalde, dedim ki Cihan oğluna kan verdi. Aranan kan Cihanda bulundu."
Cavidan sertçe yutkunup elini kaldırdığı gibi yüzüme savurdu. Bir anlık boşluğuma geldiği için onu durduramamıştım. Yana savrulan yüzüm sızlarken dudağımın patladığını anladım. Öfke bedenimi ele geçirirken tezatlığımı konuşturdum. Sakin bir şekilde dudağımın kenarında biriken kanı elimle silip, Cavidan Asgari'nin gözlerinin içine bakarak, elime bulaşan kanı onun şalına sürdüm.
Yaptığım hareketle tiksinerek şalına bakarken istifimi bozmadan konuştum.
"Firuze'yi dinle! Şehsuvar'ın ölümü bizim bildiğimiz gibi değil."
İnatçı kadın inanmamak için direniyordu.
"Hepiniz yalancısınız. Şehzat'ın durumunu kullanıp Cihan'ı aklamaya çalışıyorsunuz. Senin kadar hain bir kadın yok Hümeyra. Kocan canıyla cebelleşirken senin yaptığına bak."
"Sana yalan borcum yok Cavidan Hanım! İster inan ister inanma. Lakin durumu kabullensen iyi edersin. Cihanın kanı, Şehzat'ın kanına çoktan karıştı."
Cavidan ayakta zor durarak kendini koltuğa attı.
"Bir oğlumun canını aldı şimdi diğerine can mı veriyor?"
Ne dersek diyelim bize inanmayacaktı. Ben çoktan pes etmiştim. Yerime Firuze açıklama yapmaya başladı. Cavidan Asgari ona da başta inanmadı ama Cihan'ın da o gece yaralandığını, durumun görünenden daha farklı olduğunu ısrarla anlatınca sonunda ikna olabildi. Ben sabaha kadar anlatsam inanmayacak kadın, Firuze'nin iki ısrarıyla inanmıştı. Bu duruma gülmeden edemedim. Beni sevmediğini biliyorum ama bu kadar kindarlıkta ne bileyim çok garipti. Neyse ki onunla duygularımız karşıklıydı. O beni günahı kadar sevmezdi ben de onu.
Ameliyathanenin kapısı açılıp, içeriden doktorun çıkmasıyla hepimizin odağı ona yöneldi. İlk önüne ben geçtim. Hemen peşimden de Cavidan geldi. İkimizin arasında adeta gizli bir yarış vardı. Hızla doktora sordum.
"Ben Şehzat'ın eşiyim durumu nasıl?"
Doktor yüzündeki teri silerken konuştu.
"Kocanız hastaneye gelen kadar çok kan kaybetmişti. Ona uygun kan gelene kadar elimizden geleni yaptık. Kurşun karın boşluğuna geldiği için herhangi bir hasar oluşmadan çıkarttık. Durumu şu anda stabil. İyi olacağını umuyoruz. Kan kaybından dolayı güçsüz düştü. Bir kaç haftaya kendisini toparlayacaktır."
Doktora teşekkür edip yanımızdan gidişini izledik. Şezhat bu sefer de şanslı çıkmıştı. Anlaşılan onunla geçirecek daha çok zamanımız olacaktı. Buna önceden olsa üzülürdüm ama şimdi nedense içimde beliren garip bir sevinç vardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.92k Okunma |
941 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |