
Günler birbirini kovalarken Sinan ve Bahar çoktan ev arayışına başlamıştı. İkisi de mahalleden uzaklaşmak istemiyordu ama mahallede de içlerine sinen bir ev bulamıyorlardı. Bugün mahallenin muhtarı Yakup amca onlara bir yer daha söylemişti şimdi istikamet orasıydı hem restorana da yakında Sinan için kolaylık olacaktı belli ki... Tabii eve beğenirlerse. Apartmanın kapısının önüne geldiklerinde Bahar'ın deyimi yerindeyse içi açıldı. Etrafı demirlerle örülü 4 katlı çokta yeni olmayan sıradan bir apartmandı ama o demirleri saran sarmaşıklar, araya karışan minik kırmızı güller o kadar güzel görünüyordu ki.
"Sinan ne güzel görünüyor baksana..."
"İnşallah içi de güzeldir Bahar'ım. Hadi gel..." dediğinde muhtarın ona vermiş olduğu anahtarları cebinden çıkarıp el ele binaya girdiler. Onların bakacağı daire en üst kattı, önü açık bir apartman olduğu için sahili kolaylıkla görebilirlerdi. Bahar'ın içi nedense kıpır kıpırdı şimdiden ısınmıştı bu apartmana.
Sinan evin kapasını açtığında ağır adımlarla içeri girdiler. Bahar hemen oturma odasına yöneldi, zaten kapının karşısındaydı. Büyük bir oturma odasıydı, oldukça ferah görünüyordu ve camdan gözüken manzara... Bahar heyecanla sevdiği adama döndü.
"Aşkım bu evin manzarası harika." dediğinde Sinan gülümseyerek kadına sarıldı.
"Gel diğer odalara da bakalım." dedi ve sırayla tüm odalara baktılar. Mutfağında güzel bir balkonu vardı, Bahar şimdiden o balkonu kafasında dizayn etmişti bile. İki yatak odası vardı ikisi de genişti.
"Bu oda çocuk odası olur." dedi Sinan.
"Aman aşkım ona sıra gelene kadar..." diyen Bahar diğer odaya geçecekti ki Sinan kolundan yakaladı ve onu duvarla arasına sıkıştırdı.
"Şöyle sana benzeyen güzeller güzeli bir kızımız olsa... Adını Vuslat koysak."
"Vuslat mı?" dedi Bahar şaşkınca.
"Kavuşmamızın nişanesi."
"Hmmm güzel isim, ben bunu bi' düşüneyim." diyen Bahar gözlerini kısarak Sinan'a baktı. "Sen bu ismi nerden buldun?"
"Yavrum şimdi kıskançlığın sırası mı? Bi' yerden bulmadım. Vuslat işte ne bileyim öyle aklıma geldi yani."
"İyi bakalım dua ette mahallede Vuslat adında biri olmasın valla oyarım seni Sinan."
Sinan duyduklarıyla kahkaha attı.
"Yok artık yaa. Bahar'ım sen neyi, kimi kıskanıyosun kurban olayım?"
"Bilmiyorum ben uyardım seni, ona göre."
"Senden başkasına körüm ben kör. Senin ağzını yüzünü yerim ne güzel kıskanıyosun sen öyle?" dediğinde kızın dudaklarına uzanıp uzun soluklu bir öpücük bıraktı.
"Seni çok seviyorum güzel sevgilim." dediğinde nefesleri birbirlerinin yüzüne vuruyordu.
"Bende seni çok seviyorum aşkım." diyen Bahar yeniden etrafa göz gezdirdiğinde kalbi taşacak gibiydi.
"Hala inanamıyorum Sinan, yakında evleneceğiz."
"İnansan iyi olur ne kaldı ki düğüne..." dedi Sinan çapkın bakışlarla. Bahar kıkırdadı.
"Bak yaa, konuyu açtım tabii sana da gün doğdu."
Sinan kuvvetli bir kahkaha atıp yeniden öptü sevdiğini.
"Eee ne diyosun ev için?"
"Çok beğendim Sinan, eğer sende beğendiysen bence kaçırmayalım."
"Tamam o zaman ben Yakup amcayı arayayım da ev sahibinin numarasını versin görüşeyim adamla, tutalım bu evi."
"Sen normalde burada ki herkesi tanırsın aşkım, ev sahibini nasıl tanımıyosun?"
"Evi 2 sene önce satın almış adam. Gelip görmemiş bile. Zengin kodomanlardan biridir heralde yatırım amaçlı almıştır."
"Sevgilim, o zaman sen burdan doğru iş yerine geç bende size uğrayacağım. Ordan da okula geçerim."
"Ben bırakırım seni."
"Bir sokak aşağısı Sinan. Ben yürüyerek giderim, hadi git sen."
"Bi' kere daha öpeyim."
"Yaa Sinan..." diyen Bahar'ın kıkırdamasını öpücüğüyle bastıran Sinan, bir kez daha ne kadar şanslı olduğunu fark etmişti. Dünyada cenneti yaşatıyordu bu kadın ona. İçinden binlerce kez şükürle Bahar'ı uğurlayıp oda dükkana geçmişti.
Elçin ise sabah kahvaltısını sevdiceğiyle sahil kenarında yapıyordu. Keyfine diyecek yoktu kısacası.
"Beğendin mi burayı?"
"Evet çok güzelmiş, sık sık gelelim buraya Tahir lütfen."
"Geliriz güzelim şu koşuşturmacalar bitsin, bi' evlenelim de bol bol gezeriz. Yeni yerler keşfederiz birlikte."
"Tahir konusu açılmışken balayı için gideceğimiz yeri belirleyip rezervasyon yaptırmamız lazım şimdiden."
"Nereye gitmek istersen orası olsun güzelim. Bana fark etmez biliyosun."
"Olur mu öyle? Senin hiç mi gitmek istediğin bi' yer yok aşkım?"
Tahir gülümsedi.
"Seninle cehenneme bile giderim."
Elçin duyduklarıyla mest olmuştu bile.
"O zaman Kapadokya'ya gidelim. Çok merak ediyorum orayı."
"Olur yavrum, kahvaltıdan sonra birlikte otellere bakar, beğenir rezervasyon yaptırırız."
"Valla geç kalırsak yer bulamayız yaz da geldi millet deli gibi rezervasyon yaptırıyodur."
Tahir sevdiği kadının eline uzandı. Onun böyle panik hallerini bile çok seviyordu ama kendini yok yere strese sokuyordu işte ona kıyamıyordu.
"Güzelim sakin ol, böyle paniklersen olmaz ki ama. Sen bana lazımsın stresten uzak kal."
"Tahirciğim, evlenecek olupta stres yapmayan bir insan evladı var mıdır acaba? Bence sen anormalsin. Baksana o kadar rahatsın ki heyecanlanmıyosun bile." dedi Elçin tripli bir şekilde.
"Haydaaaa..." diyen Tahir elinde ki çayı yeniden masaya bırakıp Elçin'e döndü. "Sevgilim, ben sana kavuşmak için günleri zor sayıyorum konuşturma beni şimdi. İlla detay istiyosan detay verebilirim ama..." derken suratında şeytani bir sırıtma belirdi.
"İyice sapık oldun zaten başıma." derken kahkaha atmamak için zor duruyordu Elçin.
"Beni aşkından sapık edenler utansın ne diyeyim." dedikten sonra, kızın yanağına uzanıp makas aldı Tahir.
"Ayy hiç de utanmıyorum, gurur duyuyorum valla." diyen Elçinle ikili kahkahayla kahvaltıya devam ettiler.
•
"Kadir gerçekten saçımı başımı yolucam yaa, sen iyice raydan çıktın bak!"
"Güzelim ne yapayım ama ya, sen sandım kadını aynı eşofman takımını giymişsiniz saçlarınız da aynı."
"Nasıl ben sanabiliyosun ya? Allah'ın öküzü! Ben seni iki kilometre öteden bile tanırım."
Kadir hatalı olduğunun bu kez farkındaydı. Karıştıran kafasını kırmak istiyordu şu an.
"Haklısın Zülal'im çok haklısın. Eşeklik ettim. Ama sen benim kalbimi tanırsın. Vallahi bile isteye yaptığım bi'şey değildi."
"Bi' de kadına aşkım deyip arkadan sarıldın, yanağından öptün!"
"Yavrum vallahi sen sandım, niye anlamak istemiyosun? Özür dilerim tamam. Hayvanım ben kabul."
"Tutsana şu poşetleri."
"Ne?" diyen Kadir yine de poşetleri eline almıştı ama karşı taraftan gelecek hamleyi beklemiyordu tabii. Zülal adamın kasıklarına bir tekme attı.
"Ahhh kızım napıyosun kafaya mı yedin? Bizim geleceğimizi heba ettin. Nesillerimizi kuruttun vicdansız kadın... Ahhhh!"
"Bi'şeycik olmaz. İşte şimdi rahatladım. Poşetleri uzatabilirsin canım." derken poşetleri eline aldı. "Teşekkür ederim, ben şimdi bunları eve bırakıp size geçicem. Sana da hayırlı işler beyiiiim." diyerek lafı tamamladığında sesi oldukça alaylıydı. Daha sonra içi sızlasa da, arkasına bakmamaya çalışarak eve doğru yol aldı. Geriye sancıyla kıvranan bir Kadir kalmıştı e o da yavaş yavaş restorana doğru yol almıştı.
Ömer ise oturduğu yerde kendi kendini yemekler meşguldü o sıra. Dükkana gelen müşteri Miray'a bir tuhaf bakıyordu sanki. Şimdi çıkıp bir yumruk geçirse Miray'ın gözünde suçlu ilan edilecekti ama böyle oturunca sinirden patlayıp kendini imha edecekti yani az kalmıştı. Off! Bu kız çok güzeldi... Nasıl baş edecekti bu güzellikle, ona baktıkça kendi başı dönüyordu, böyle genç adamlar nasıl bakmasındı? Ne demek nasıl bakmasındı? Bakmayacaklardı ulan?! Azgın ergen köpekler! Ömer, adamı katlayıp ikiye bölecekti şimdi. Vallahi tutamıyordu kendini!
"Koçum sen alıcı değilsin heralde? Ama bizde birazdan yemeğe çıkıcaz. Sen git, daha sonra geldiğinde bizzat ben ilgenicem söz!"
"A-aa Ömer n'olu..." Miray cümlesini tamamlayamadan Ömer söze girdi yeniden.
"Bi'şey yok aşkım öğle yemeği saatimiz geldi ya hani aç kalmayalım." dediğinde aşkım kelimesinin canına okumuştu öyle bastıra bastıra söylemişti ki sözde karşısında ki gence ayar veriyordu.
"Aşkım mı? Siz?" Ömer bu sefer de genç adamın lafını böldü.
"Aynen kardeşim biz nişanlıyız. Hadi sende yengeni fazla oyalama bünyesi zayıf zaten yemek yemesi lazım görüyosun."
Miray olan biteni şaşkınlıkla izliyordu sadece.
"E ama yüzük falan göremedim ben." diyen gence bir anda parlayan Ömer sonradan toparladı çünkü Miray onu parçalayacak gibi bakıyordu.
"Lan!" deyip sakinleşmeye çalıştı ve gülümseyerek cümleye devam etti. "Canım kardeşim, herkes yüzük takmak zorunda mı? Biz böyle seviyoruz... Ayrıca çok oyaladın bizi bak. Yemek yiyemedik senin yüzünden. Hadi kardeşim hadiii..." derken gencin yanına yaklaşıp bir eliyle omzunu delercesine bastırdı ve onu deyimi yerindeyse dışarı attı. Arkasını döndüğünde şaşkın ve öfkeli gözler onu seyrediyordu.
"Hadi yemek söyleyelim."
"Kızlar Gülsüm anne de toplanacak, bende oraya gidiyorum. Sana afiyet olsun." dedi ve çantasını askılıktan alıp hızla dükkandan çıktı. Arkasında ise ne yapacağını bilmeyen kararsız bir Ömer bırakmıştı.
"Kızım ne var bunda adam seni kıskanmış işte." diyen Elçin yaptıkları pizzadan bir dilimi koparıp, ısırık aldı.
"Ama çok kötü davrandı adama. Dükkandan bir çıkarışı var görmeniz lazım."
"Sebebi çok açık değil mi Miray?" Dedi Zülal.
"Ne olabilir ki? Bana hiç mi güvenmiyo yani?" dediğinde yüzü düşmüştü genç kızın. O sırada Bahar söze girdi.
"Sen ondan yaşça çok küçüksün. Kendini yetersiz görüyo demek ki... E bi' de maşallahın var bi' bakan bi' daha bakıyo. Adam n'apsın? Tamam, onun yaptığı da doğru değil ama deli gibi korkuyo seni kaybetmekten."
"Bu açıklamanın altına imzamı atarım kuzen." diyen Zülal devam etti. "Daha önce de bi' kayıp yaşadı biliyosun, ikincisini yaşamaktan korkuyo. Senlik bi' durum değil aslında, biraz psikolojik maalesef."
Miray düşündükçe sevdiği adama haksızlık ettiğini hissediyordu. Yaptığı hareket elbette ki doğru değildi ama Ömer'in durumu çok farklıydı biraz anlayış gösterebilirdi. Aniden ayaklandı.
"Kız n'oldu?" dedi Elçin, Miray öyle bir ayaklanmıştı ki korkmuştu.
"Ben Ömer'in yanına gidiyorum kızlar size afiyet olsun."
"E ama annem içerde senin için pişi yapıyodu?"
"Bırak gitsin, aşıklar kavuşsun. Biz ona ayırırız akşama yer." diyen Bahar'ın ardından Miray çoktan evin bahçesinden ayrılmıştı.
Dükkanın kapısına geldiğinde Ömer'in tek başına yemek yediğini gördü, suratı asıktı. O an, deyimi yerindeyse içi sızım sızım sızlamıştı adeta. İçeriye adım attığında Ömer kafasını kaldırdı, Miray'ı görünce bakışları suçlu bir çocuk halini aldı tabii. Miray şu an onun yanaklarını sıkmak istiyordu, o kadar tatlıydı ki...
"Afiyet olsun."
"Sağol. Sen yedin mi? Çabuk döndün."
"Seninle yemeye geldim." diyen Miray'la birlikte Ömer'in dudakları yukarı kıvrıldı.
"Tamam ben sana da yemek söyleyeyim o zaman ne istersin?"
"Ömer..."
"Efendim?"
Miray Ömer'in karşısında ki koltuğa oturdu. Aralarında ki tek engel masaydı şu an.
"Sana söz veriyorum, ben seni hiç bırakmıycam sevgilim." dediği anda Ömer yerinden kalkıp Miray'ın önünde diz çöktü ve ellerine uzandı.
"Kurban olurum ben sana..."
"Ömer, ben seni o kadar çok seviyorum ki yani nasıl tarif edeyim bilmem ki... Böyle seni her gördüğümde kalbim ilk gün ki gibi çarpıyo, sevgim daha da artmaz dediğim her gün çığ gibi büyüyo. Senden sadece bana inanmanı ve güvenmeni istiyorum olur mu?"
Duyduklarıyla, sevdiği kadının avuç içlerine öpücükler sıralayan Ömer söze girdi.
"Bende seni çok seviyorum güzelim. Ben sana zaten çok güveniyorum ama bazı şeyler elimde değil. O kadar güzelsin ki..." dediği an yutkundu, bunu söylemek bir erkek için oldukça zordu ama Ömer söylemeyi başarmıştı. "Çok korkuyorum."
O anda Miray'ın gözleri doldu, o da Ömer gibi yere eğildi şimdi yüzleri birbirine çok yakındı.
"Ben senden başkasını sevemem. Sen benim için nefes demeksin. Kalbimi açıp görebilsen bu korkunun yersiz olduğunu anlardın aşkım." dediğinde bir eliyle Ömer'in yüzünü okşamaya başladı. Sevgili olduklarından beri Miray ilk kez bu kadar cesurca hareket ediyordu. Normalde utanır, kendini geri çekerdi ama artık bu olay kendini tamamen sevdiği adama açmasını sağlamıştı.
"Sende benim nefesimsin... İyi geldin minik kadınım iyi ki varsın." diyen Ömer'in ardından birbiri için yanıp tutuşan dudaklar sonunda muradına ermişti. Aşk hem çok güzel, hem de çok korkutucu bir duyguydu. Onlar da zamanla bununla baş etmeyi öğreneceklerdi.
•
Gün geceye karıştığında Sinan'ın içi içine sığmıyordu. Bu gece çifte bayram yaşayacaktı yeminle. Heyecanla Bahar'ların apartmanına girip kapıyı çalmış hiç bir açıklama yapmadan kızı restorana getirmişti.
"Sinan... Bu saatte neden beni restorana getirdin?"
"Sabır Bahar'ım sabır."
Masaların arasından ilerlerlerken, cam kenarında ki son masayı gören Bahar şaşkın bir şekilde arkasını dönüp Sinan'a baktı.
"Sinan?"
"İyi ki doğdun kadınım." dedi adam gülümseyerek. Bahar hemen sarıldı sevdiğine. Kendi doğum gününü bile unutmuştu iyi mi? Gerçi doğum günü yarındı ama olsun.
"Nasıl? Ben sana doğum günümü hiç söylemedim ki."
"E bizimde kendimize göre öğrenme yöntemlerimiz var Bahar hanım."
"Sinan, çok teşekkür ederim sevgilim."
"Hadi teşekkür edeceğine önce mumları üfle ve güzel bi' dilek tut."
Bahar heyecanla masaya geçtiğinde, Sinan da karşısına oturmuştu. Gözlerinden sızan aşkla Sinan'a bakan kadın gülümsedi.
"Benim dileğim kabul oldu." dedi.
Sinan duyduklarıyla sevdiği kadının eline uzandı ve yavaşça öptü.
"Benim de kabul oldu çok şükür. Hayatımda olduğun için şükürler olsun. Söz veriyorum son nefesime kadar kalbim senin için atacak."
"Off! Çok fena oldum yaa." diyen kız elleriyle dolan gözlerini yelliyordu. "Neyse bu güzel anı bozamam, ağlamıycam. Bende söz veriyorum, yaşlanıp huysuz bir dedeye de dönüşsen yine de hep aşkla bakıcam gözlerine."
Sinan duyduklarıyla ufak bir kahkaha attı.
"Ben hiç de huysuz bi' dede olmam bence."
"Pamuk gibi olmayacağın bi' gerçek ama."
"E o kadar da kahrım çekilmesin mi be?"
"Bir ömür razıyım sevgilim."
"O zaman sırası geldi..."
"Neyin?" diyen Bahar durumu sorgularken Sinan cebinden yüzük kutusunu çıkardı. Oldukça heyecanlıydı çocuk gibi eli ayağı titriyordu valla.
"Bahar'ım... Söze nasıl başlıycam bilmiyorum aslında günlerce bu konuşmaya çalıştım ama insan bu anı yaşayınca farklı oluyomuş."
"Sinan..." diyen Bahar bu sefer gerçekten ağlamaya başlamıştı. Kutuyu açan Sinan, sevdiği kadının gözlerinin içine baktı.
"Ben fark ettim ki, her şey hızlı gelişince sana bi' evlenme teklifi bile edemedim. Her ne kadar nikahamıza 1 aydan az bir süre kalmış olsa da..." derken gülüyordu. "Sonunda kafama dank etti. Sana mükemmel bir hayat vaat edemem belki ama seni ömrüm boyunca hep seveceğimin, gözünden bir damla yaş aksa dünyayı yanabileceğimin sözünü verebilirim. Ben seninle yaşlanmak, seninle anılar biriktirmek istiyorum. İstiyorum ki, sensiz bir günüm geçmesin. Kokunla uyuyup, kokunla uyanayım. Ben sevginle o kadar güçlüyüm ki, seninle çıkıp dünyayı bile feth ederim. O yüzden diyorum ki Bahar'ım evlensen ya benimle?"
Bahar artık hem ağlıyor hem gülüyordu, şu an o kadar mutlu hissediyordu ki... İçinden bir sesin ona, Sinan'ın onu yalnızca mutluluktan ağlatacağının garantisini veriyordu sanki. O doğru adamı çoktan bulmuştu. Ne kadar şükretse azdı.
"Evlenelim aşkım, seninle bir ömür yaşlanmaya aşşşırı hazırım." dediğinde ikisi de gülümsedi ve Sinan kutudan çıkardığı yüzüğü, diğer boş parmağına taktı.
"Ohh miss iki tane tek taşım var, bi' kadın daha ne ister." derken oldukça eğleniyordu Bahar.
"Sen iste ben sana yüz tane de alırım."
"Yaa sen nasıl bi' adamsın? Bayılıyorum sana."
"Bende sana bayılıyorum güzelim benim."
Çiftimizin keyfi gayet yerindeydi pastayı kestikten sonra güzelce sohbet ederek yediler. Dünyanın en huzurlu anını yaşıyorlardı resmen. Ama tabii ki bu durum çokta uzun sürmedi çünkü Sinan'ın telefonu çaldı.
"Efendim Ömer? Ulan şurda nişanlımla biraz vakit geçirelim dedik hissetmemiş gibi başladınız aramaya." dedi gülerek ama ardından surat ifadesi değişti ve yüzünün rengi deyimi yerindeyse attı.
"Ne..nasıl? Şaka mı yapıyosun?" derken yutkundu. "Kim yapmış? Hangi şerefsiz? Durumu nasıl şimdi? Geçtiniz mi hastaneye? Tamam tamam geliyorum bende." dediğinde yaşadığı şokla bir anda ayağa kalktı hali allak bullak vaziyetteydi.
"Sinan... Ne olmuş? Sevgilim korkutma beni..." diyen Bahar'ın kalbi korkuyla çarpıyordu.
"Kenan'ı vurmuşlar..."
"Ne?"
EVVVVEEET BÖLÜM SONUNA GELDİK. KENAN'I KİM NEDEN VURMUŞ OLABİLİR SİZCE? YORUMLARINIZI MERAKLA BEKLİYORUM.💘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |