16. Bölüm

16.Bölüm

Selcan Yazıcılar Kazdal
selcanykazdal

Selam arkadaşlar! O kadar heyecanla yazdığım bir bölümdü ki... Of! Sonlara doğru ne demek istediğimi anlayacaksınız. 😁 Kerim'e inanılmaz söven bir tayfa var... Haklı olduğunuz noktalar var ama bazı durumlar bizim insiyatifimiz dışında da gerçekleşebiliyor takdir edersiniz ki... (Yazar burada çocuğunu koruyor ashdjdjfj) 😁 Kıyamıyorum ne yapayım ama ya! 😁

 

Neyse sizi daha fazla bekletmeden bölümla baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar...💘

 

 

Ertesi gün Kerim gidince ben de fırsattan istifade iki gün boyunca Cemre’yle doya doya vakit geçirmiştim hatta Balım’ı da alıp Tahsin amcalara gittik bir akşam üstü. Barbaros duyar duymaz anne çorbası sevdasından peşimize takıldı tabii… Barbaros bizim mahalle de dedesiyle yaşıyordu ben küçükken. Babası annesini öldürmüştü, biri mezara, biri hapise girince bizimkine de dedesi sahip çıkmıştı ama yaşlı adam genç delikanlının peşinde ne kadar koşturabilirdi ki… Mahallede ki çocuklar da her fırsatta onu anne ve babasından vurup, dalga geçiyordu. O da kimseyle arkadaşlık etmiyordu o zamanlar. Benim de annem olmadığı için, saçım, üstüm başım hep karman çorman olurdu. Bana da pasaklı deyip ağlatırlardı. Yine öyle bir güne Barbaros denk gelince, hepsini bir güzel dövüp beni de kolumdan çekiştire çekiştire götürdü bir parka oturtturdu. Ben salya sümük ağlıyordum tabii…

 

‘’Bundan sonra seninle ben kardeşiz. Bir daha onlar yüzünden ağlarsan seni de döverim.’’ dediğinde önce bir afallayıp, sonra gülmeye başladığımda dayanamayıp oda gülmüştü. İşte bizim kardeşliğimiz böyle başlamıştı. Hep annesini özler, onu anlatırdı, annesiyle uyumayı çok sevdiğini, kokusunu, yaptığı yemekleri… Hatice teyzeyi de annesine benzetmiş olacak ki buraya gelmek, onun yemeğini yemek ona çok iyi geliyordu.

 

Hatice teyze ve Tahsin amca da onu bayılıyorlardı. Hatta o akşam kızlarından bahsedip içlenen Hatice teyzeye, ‘’Allah bir evladımızı bizden aldı ama bak şimdi bir sürü evlat verdi bize.’’ diyen Tahsin amcayla hepimiz çok duygulanmıştık.

 

Biz köksüz, bağsız çocuklardık… Bu yüzden kendi ailemizi, kendimiz kurmayı seçmiştik. Hiç birimize kader gülmemişti ama biz yine de bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştık. Kerim olmasaydı, Barbaros ve ben nasıl bir hayat yaşardık bilemiyorum. Bize bambaşka bir hayatın kapısını aralamıştı. Onun sayesinde okumuştuk ikimizde, bütün imkanlarını bizim için seferber etmişti. Bir gün parasızlık çekmemiştik. Bizim için yaptıklarını, fedakarlıklarını düşününce içimde taşan minnet duygusunun yanında vicdanımla da savaş haldeydim.

 

Onu çok seviyordum. Beni çok sevdiğini de biliyordum, ki zaten Kerim duygularını alenen yaşayan biriydi. Bana da bunu hep hissettirmişti ama benden sürekli bir şeyler saklamasından yorulmuştum. Hele son yaptığı, düşündükçe delirecek gibi oluyordum.

 

Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimi toz bulutuna çevirmeye çalıştığım esna da Şahin’in sesini duydum.

 

‘’Feride… Herkes çıkmış, sen ek mesai falan yapıyorsun heralde?’’ derken dalga geçtiği belliydi. Söylediğine gülüp bilgisayarı kapatmaya koyuldum.

 

‘’Kafamın içinde öyle bir mesai var ki, zaman algımı yitirmeye başladım artık.’’

 

‘’Her şey düzelecek merak etme…’’ dediğinde eliyle destek olmak ister gibi omzumu sıktığında devam etti. ‘’Kerim bu akşam dönüyor. Hallettim dedi ama detay vermedi, gelsin de bir öğreniriz.’’

 

Başımla onayladığımda ayaklanıp asansöre doğru hareket ederken aklıma gelenle ona döndüm.

 

‘’Balım nerede kaldı? Çıkışa yetişirim, eve hep birlikte geçeriz demişti.’’

 

‘’En son konuştuğumda annesiyle bir kafede oturmuş doğum gününü kutluyorlardı ama haklısın bana da oraya geleceğim demişti. Asansör gelmeden bir arayayım.’’

 

Ceketinin cebinden çıkardığı telefonla Balım’ı aradığında kısa süre sonra kafasını iki yana salladı. Yüz ifadesi endişeli bir hal aldığında söz girdi.

 

‘’Açmıyor.’’

 

‘’Belki duymamıştır, arabaya binince tekrar ararız.’’ dedim amacım paniklememesiydi ama içten içe ben de korkmaya başlamıştım.

 

O sırada açılan asansörle beraber Balım, tutunduğu asansör direğinden kafasını kaldırıp bize döndüğünde dağılan yüzüyle şoka girmişken, biten gücüyle düşmek üzereydi. O an da Şahin hızlı refleksiyle hızla onu yakaladı.

 

‘’Balım! Balım ne oldu sana?’’ dediğimde korkuyla çığlık çığlığa bağırmaya başladım.

 

‘’Kim yaptı bunu sana?’’ diyen Şahin panikle Balım’ın yüzündeki saçlarını geriye doğru iteliyordu. ‘’Abinler mi?!’’

 

Balım, hafifçe öksürüp zorla çıkan sesiyle yanıtladı.

 

‘’O adamın kapatması oldun dediler… Bekar adamın evinde ne işin var dediler…’’

 

‘’Allah belalarını versin!’’ dedim öfkeyle. ‘’Hastaneye gidelim Şahin.’’

 

Şahin beni onaylarken, dişlerinin arasından konuştu. ‘’Öldüreceğim onları! Elimden kimse alamayacak bu sefer!’’

 

Balım gözlerini zorlukla araladığında, korkusunu iliklerime kadar hissetmiştim.

 

‘’Olmaz… Hastane olmaz… Polis karışırsa, acısını annemden çıkarırlar.’’

 

O esnada Şahin’le göz göze geldik.

 

‘’Şahin o zaman sen eve doktor çağırırsın.’’

 

‘’Tanıdığım bir doktor arkadaşım var. Onun kliniğine gidelim. Polisi karıştırmadan hallederiz.’’

 

‘’Tamam…’’ dediğimde beklemeden Balım’ı kucakladı. Asansöre binip, otoparkın olduğu kata bastım. Gözlerim Şahin’i bulduğunda endişeyle Balım’ın yüzüne bakıyordu.

 

‘’Balım uyuma, sakın uyuma güzelim.’’

 

Güç vermek ister gibi koluna dokunduğumda, bakışlarını bana çevirdi gözlerinde ki korkuyu işte o zaman net bir şekilde gördüm.

 

Açılan asansörün içinden çıktığımızda gözlerini etrafta gezdirirken, otoparkın güvenliğine yaklaşıp bağırmaya başlayınca bir an için olduğum yerde sıçradım.

 

‘’Bu kadın kapıdan bu halde şirkete giriyor, siz de yalnız başına asansöre binmesine müsade ediyorsunuz! O giriştekilere söyle, yarın hepsiyle işim var!’’dedikten sonra açıklama yapmaya çalışan güvenliğe arkasına dönüp yürümeye devam ettiğinde ben de peşinden gittim.

 

Arabaya yaklaşınca cebinde ki anahtar sayesinde otomatik açılan arabanın arka kapısını açıp yerleştiğimde elimi ona uzattım.

 

‘’Kucağıma yatır.’’

 

Başıyla onaylayıp, kucağıma yatırdığı gibi hızla sürücü koltuğuna arabayı çalıştıdı ve hastanenin yolunu tuttuk.

 

Yol boyunca Balım’ın bilincini açık tutmak için onu konuşturmaya çalıştım. Ama kötü haldeydi… Korkuyla içimden dualar ediyordum. Umarım kötü bir şey olmazdı. O Allah’ın cezası abileri kızın yakasından bir düşmemişlerdi! Hayatını mahvetmeye yemin etmiş gibiydiler… Umarım Şahin onlara bu sefer unutamayacakları bir ceza verirdi.

 

Klinik dediği yer bir kliniğe göre oldukça lüks ve büyüktü. Zaten yoldayken aradığı için kapıda bir doktor ve iki hemşire sedyeyle bekliyordu. Araba durur durmaz, Şahin inip arka kapıyı açtı ve dikkatli bir şekilde Balım’ı kucağına aldığında hemşirelerin de yardımıyla sedyeye koydular. Bende peşinden arabadan çıktım. Hemşireler sedyeyle beraber içeriye girerken doktor da peşlerinden gidecekti ki Şahin doktoru kolundan yakaladı.

 

‘’Gözünü seveyim Hakan…’’ dediğinde sesi o kadar çaresiz çıkmıştı ki, o hali içimi sızlatmıştı.

 

‘’Merak etme dostum.’’ diyen doktorda gözden kaybolunca Şahin oturur pozisyonda yere çöktüğünde elleriyle yüzünü kapatmıştı, aynı şekilde yere çöküp ellerini yüzünden çektiğimde neredeyse ağlamak üzere olduğunu görünce gözlerim doldu.

 

‘’Bir şey olmayacak…’’ dedim sesimi kendimden emin tutmaya çalışarak.

 

Bakışlarını bana çevirdiğinde dudaklarını birbirine bastırdığında kendini zor tuttuğunu biliyordum.

 

‘’Olmasın…’’ dedi kısık sesle. Elimi ona uzatıp ayaklandığımda, uzattığım elimi tutup ayaklandı ve elini omzuma sardığında beraber çoktan içeriye girmiştik.

 

*

 

Çok zaman geçmemişti ki telefonum çaldı. Çantamdan çıkarıp baktığımda Barbaros’un aradığın gördüm. Şahin’in yanından uzaklaştığımda telefonu açtım.

 

‘’Efendim?’’

 

‘’Neredesin Çiroz’um? Şahin’in eve geldim kimse yok. Adamlarda bir şey bilmiyor.’’

 

‘’Konum atacağım gel… Abileri Balım’ı dövmüş. Şahin’in arkadaşının kliniğine geldik.’’

 

‘’Ebesini siktiklerim! Bitmiyor arkadaş bitmiyor! Bir rahat günümüz yok. Tamam konum at, geliyorum.’’ deyip cevap beklemeden kapatınca hızla konumu gönderip, telefonu çantama attım ve yeniden Şahin’in yanına geçtiğimde doktor geldi.

 

‘’Tomografi temiz. Yalnız kafatasında bir ezilme var. Muhtemelen güçlü bir darbe almış ama çok şükür şimdilik korkulacak bir şey yok.’’

 

‘’Şimdilik?’’ diyen Şahin ayaklandı.

 

‘’Ne olur olmaz bu gece müşahede altında tutalım. Bir şey olacağını sanmıyorum ama biz yine de tedbiri elden bırakmayalım.’’

 

‘’Tamam aldınız mı odaya?’’ dedi Şahin ama resmen öfkeden kabına sığmıyordu.

 

‘’Birazdan alırlar, Pelin hemşire size haber verecek.’’

 

Doktor gittikten sonra hiddetle bana döndü.

 

‘’Duydun değil mi? Kafatası ezilmiş! Bu şerefsizler kızı resmen öldüreceklerdi! Ulan deli olacağım! Paralarını verip, seslerini kestim daha ne istiyor bunlar? İlla gidip kafalarına sıkayım mı istiyorlar?!’’

 

‘’Namus bekçisi kesildiler başımıza ama bunun arkasında da yine o adam olmasın?’’

 

‘’Kim? Suphi mi?’’

 

Başımla onayladığımda, önce bir duraksadı sonra söze girdi.

 

‘’Olabilir… Onun varya içinden geçeceğim içinden. Şu kız şuradan bir sağ salim çıksın. Önce abileri, sonra Suphi pezevengi… Beni başlarına bela ettiklerine pişman olacaklar!’’ dedikten sonra içeriden çıkan hemşireden oda numarasını öğrenip hızlıca odaya geçtik yaklaşık bir beş dakika sonra Balım’ı getirdiklerinde Şahin oturduğu yerden deyimi yerindeyse fırladı. Bu adam kalbini çoktan sarmaşık misali sımsıkı saran aşka boyun eğmişti. Onun bu haline tebessüm edip içimden onların kavuşmaları için duaları sıraladığımda ben de ayaklandım.

 

‘’İyisin değil mi? Doktor ciddi bir şey yok dedi. Korkma tamam mı?’’ diyen Şahin’i başıyla onayladı Balım.

 

‘’Teşekkür ederim.’’ dediğinde elini Şahin’e uzatınca benim gözlerim kocaman açılmıştı. Şahin ilk şoku atlattıktan sonra Balım’ın uzattığı eli kavradığında sanki çöl, suya kavuşmuştu. Odanın bir anda, atmosferi bile değişti. Bu aşk bütün dünyaya diz çöktürürdü… Ne güzel şeydi.

 

‘’Hiç kimseden, hiç bir şeyden korkma… Ben hep senin yanındayım. Seni asla bırakmam.’’ dedi Şahin, o esnada ben duramayıp sırıtmaya başlayınca odadan çıkıp onları baş başa bırakmaya karar verdim.

 

‘’Geçmiş olsun birtanem… Ben bir hava almaya çıkayım, gelirim.’’ dediğim gibi odadan çıktığımda çoktan kliniğin bahçesinde bir ağacın dibinde oturmuş karanlık havanın soğuğunu içime çekiyordum.

 

Her yalnız kaldığımda olduğu gibi yine kendi derdimi hatırlayıp içimi karartmayı başarmıştım tabii ki… Halimiz ne olacaktı bilmiyordum. Onu çok özlüyordum. Gideli üç gün olmuştu… Kendini bana ispatlamak için elinden geleni yapıyordu ama her şey tam tersi de olabilirdi. Eğer bebek onunsa yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Hüznümü, acımı, aşkımı bavula koyup kendime yeni bir düzen kuracaktım. Aşkımdan ölsem de bu sefer böyle bir şeyi kabul edemezdim. Bir de diğer ihtimal aklıma geliyordu… O zaman içimi kuşatan umut, kalbimin atışını bile değiştirmeye yetiyordu. Umarım doğru olan ikinci ihtimal olurdu… Yoksa çürüyen bir kalp taşıyan, ruhsuz bir beden olacaktım.

 

Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan, Barbaros’un arabası oldu. Plakayı görür görmez ayaklandığımda yaklaşan arabanın yan koltuğunda Kerim de vardı. Kalbim heyecanla çarparken onlar çoktan arabadan inip yanıma gelmişlerdi.

 

Allah’ım! Çok özlemiştim.

 

‘’Çiroz’um ne oldu var mı bir gelişme?’’ diyen Barbaros’u yanıtlarken, Kerim’in bakışlarında da aynı özlemi görmek içimi bir kor gibi yakmıştı.

 

‘’Sonuçlar güzel. Ama kafatası ezilmiş. Kafasına sağlam bir darbe almış dedi doktor, ne olur ne olmaz diye de bu gece burada kalacak.’’

 

‘’Orospu çocukları!’’ diye dişlerinin arasından tıslayan Barbaros devam etti. ‘’Hadi içeri girelim, donmuşsun burada kız, burnun kıpkırmızı.’’ dediğinde burnumu sıkınca geri çekilip çemkirdim. ‘’Kaç kere şunu yapma dedim ya! Ayrıca giremeyiz, ben onları bilerek baş başa bıraktım. Eros’un okları havada uçuşuyor. Yalnız kalsınlar.’’ dedikten sonra Kerim’in söylediklerime güldüğünü gördüm.

 

‘’Kurt, sen bize çay kap gel.’’ dedi ama gözleri benim üzerimdeydi. Geldiğinden beri ilk kez konuşuyordu. O esnada Barbaros hızla gözden kayboldu. Özlemden sızlayan bedenim, soğuk havanın verdiği etkileyle titremeye başladığında halimi fark edip devam etti. ‘’Gel arabaya geçelim. Hasta olacaksın.’’

 

Gerçekten üşümüştüm, ama titreyen bedenimin sebebi yalnızca üşüme değildi ona emindim. İkiletmeden ön tarafa oturduğumda, Kerim de sürücü koltuğuna oturup klimayı açınca bir süre sessizce sadece ısınmayı bekledik.

 

‘’Ne zaman geldin?’’ diye konuyu açan ben oldum.

 

‘’Yarım saat önce. Balım’ı duyunca havaalanından direkt buraya geldik.’’ dediğinde ikimizde birbirimize bakmıyorduk. Deli gibi merak ediyordum, sonuçta Şahin’e hallettim demişti. Ama soramadım. Belki de cesaretim yoktu.

 

‘’Seni çok özledim.’’ dedi bir anda. Kalbim bu cümleyi bekliyordu sanki. Yine hızını alamıyordu, karnım karıncalanırken heyecandan dudaklarımı ısırdım. Cevap alamayınca devam etti. ‘’Her şeyi halletim Feride’m… Yarın akşam en şık elbiseni giy. Büyük bir davetimiz var.’’

 

‘’Ne daveti?’’

 

‘’Yarın görürsün.’’

 

‘’Kerim şifreli konuşma! Ne oldu? Sonuç ne?’’dediğimde bakışlarımı ona çevirmiştim. Kahretsin! O kadar güzel bakıyordu ki…

 

‘’Çocuk benden değil. Yarın herkes babasıyla tanışacak. Hande bile.’’

 

Sanki kalbimin üzerinde tonlarca bir ağırlık vardı ve bu cümleyle bir anda tuzla buz olmuştu. Farkında olmadan rahat bir nefes bıraktığımda elime uzandı.

 

‘’Feride’m kokunu özledim, biraz sarılsam?’’

 

Söyledikleriyle gözlerim yanmaya başladığında beni kendine çekti. Başını boynuma gömdü. Kokumu öyle bir çekiyordu ki içine, derin derin, yavaş yavaş. Ellerim omuzlarını sardığında gözlerimi kapattım. Akan yaşlar, çenemden aşağıya düşerken, boynuma bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

‘’Gözünden akan her damla yaş için Allah kahretsin beni!’’ dediğinde baş parmağıyla göz yaşlarımı siliyordu. ‘’Güya seni kötü olan her şeyden koruyacaktım ama en büyük kötülüğü ben yaptım sana. Özür dilerim sevgilim…’’

 

‘’Kerim… Bitti mi yani? Bu sefer kurtulduk mu o kadından?’’ derken hıçkırıklarımın arasından konuşmaya çalıştım.

 

‘’Bitmedi. Onlar tehlikeli bir aile güzelim. Ben onları bu dünyadan kazıyana kadar, sen her yere korumalarla gideceksin.’’ dediğinde başımla onayladım.

 

‘’Ama bitti.’’ dediğimde küçük çocuklar gibi ısrar edince gülmeye başladı.

 

‘’Bitti sevgilim. Sensizlik bitti. O kadar özledim ki kokunu. Haftalardır doğru düzgün uyku uyamadım. Çok yorgunum, kokunla uyumak istiyorum.’’

 

Söyledikleri kalbimi ateşe vermeye yetse bile o kadar yorulmuştum ki, bütün bu olanlar üzerime çığ gibi çökmüştü.

 

‘’Ben gelemem. Balım’ın yanında kalacağım. Bir şeye falan ihtiyacı olur. Sen eve geç ama Cemre iki gündür seni sayıklıyordu. Uyumadan yetiş bari.’’

 

Söylediklerime bozulduğu belliydi ama bir şey söylemedi.

 

‘’Tamam güzelim. Yarın geleceksin ama değil mi?’’ diye sordu yalnızca.

 

Onu onayladım.

 

‘’Geleceğim… Her şey ortaya çıktığında Hande’nin suratını çok merak ediyorum.’’ dedim hırsla.

 

O sırada Barbaros gelip kapımı açtı. Diğer elinde tepside çaylar vardı. Arabadan inip, çaylardan birini aldım.

 

‘’Kurt ben eve geçiyorum. Sen Feride’nin yanında kal. Ben çocukları yollarım yanınıza.’’

 

Barbaros şaşırsa da onayladı. Kerim de daha fazla beklemeden, arabayı çalıştırıp gözden kaybolduğunda beni alıp yine aynı ağacın dibine oturttu.

 

‘’Kavga mı ettiniz?’’ dediğinde çaydan bir yudum aldım.

 

‘’Hayır.’’

 

‘’Eee niye ikinizde böyle mutsuzsunuz? Dayım söylemedi mi? Çocuk başkasındanmış.’’

 

Bakışlarımı ona çevirdim.

 

‘’Hani bir sorun çözülene kadar kuyruğu dik tutarsın da, sonuçlanınca bütün gücün biter ya… Öyleyim Barbaros, çok yorgunum.’’

 

Elindeki çayı bırakıp elini omzuma sarıp, beni kendine çekti.

 

‘’Yorulmakta çok haklısın. Yaşadıkların, yaşadıklarımız kolay şeyler değil. Ama bu adam sana köpek gibi aşık. Bunu da unutma. Hande’ye, Mahir’e falan boşuna kafayı takmadı yani… Başka şeyler de var.’’

 

‘’Ne gibi şeyler?’’ dediğimde oturduğum yerde toparlanıp, tamamen ona döndüm.

 

‘’Dayım anlatacak sana hepsini. Yarın şu işi bir atlatalım da.’’

 

Sıkıntılı bir nefes bırakıp, içimdeki sıkıntıyla ayaklandım.

 

‘’Bitmiyor. Sırlar bitmiyor, dert bitmiyor. Ben gerçekten yoruldum ya!’’ deyince o da ayaklandı.

 

‘’Hayata bir sıfır yenik başladık bir kere… Bizim sırtımız kolay kolay doğrulur mu be Çiroz’um? Benim babam…’’derken yutkununca, acısını ta kalbimin ortasında hissettim ve gözlerimi kapadım. ‘’Babam… Annemi öldürdü. Dayım desen, o da aynı. Babasını bile sonradan öğrendi, küçük yaşta apar topar annesinden koparılıp, o insanlıktan nasibini almamış, vicdansız adamın yanına geldi. Adam ne oğluna acıdı, ne de anasına. Gitti kadını öldürttü.’’ deyip sıkıntılı bir nefes bıraktığında, bu gece geçmişin bütün hançerlerini ciğerimize batırmaya niyetliydi. ‘’Güzelleme yapmıyorum ama bu adam onca sevgisizliğin içinden çıkıp, bize sevgi verdi. İkimizde yuvasız kuştuk, bize evini açtı… Sen daha yeni, babanın öz baban olmadığını öğrendin… Normal bir hayata doğmadık ki, dertsiz bir günümüz olsun.’’

 

Kollarımı ona açtığımda, yamuk bir gülüşle beraber bana sarıldı.

 

‘’Neyse ki birbirimize sahibiz.’’ dediğimde bunu çok içten söylemiştim. Bu hayatta insan ailesini bile seçemezken biz birbirimizi seçme lüksünü yaşıyorduk.

 

*

 

Kıvrıldığım koltuktan, sırt ve bel ağrısıyla uyanacağımı zaten tahmin ediyordum ama resmen tutulmuştum. Gözlerimi aralayıp, kendime gelmeye çalışırken gördüğüm manzara ışık hızında ayılmamı sağlamıştı.

 

Şahin, elleriyle Balım’a kahvaltı ettiriyordu. Aklıma gelenle gülüp, ‘’Günaydın!’’ dedim neşeyle.

 

İkisi de birbirlerine o kadar odaklanmışlardı ki sesimi duyunca varlığımın farkına varıp, irkildiler ama ardından karşılık verdiler.

 

‘’Ne kadar şanslıyız değil mi Balım? Böyle ilgili bir patronumuz var. Öyle ki, seni elleriyle besliyor.’’

 

Balım’ın yüzü pembeleşmeye başlayıca bakışlarımı Şahin’e çevirdiğimde gülerek bana bakıyordu.

 

‘’Öyleyimdir ben.’’ dediğinde göz kırpınca, ikisi de içinde çok mutluydum.

 

‘’Kerim bu akşam davet veriyor. Söyledi mi sana?’’

 

‘’Haberim var. Bu akşam hep beraber orada olacağız değil mi?’’ derken beni ikna etmek ister gibiydi. Başımla onayladım.

 

‘’Tabii ki… O Hande’nin rezil oluşunu görmek için sabırsızlanıyorum.’’

 

‘’Ben gelemem.’’ diyen Balım çoktan dudak bükerek ağlama moduna geçmişti. ‘’Ya resmen böyle büyük bir anı kaçıracağım ama bu halde nasıl insan içine çıkılır ki?’’

 

Sesi sonlara doğru mahcubiyetle kısılırken, iki adımda yanına ulaştım.

 

‘’Ne demek gelemem? Beraber, el ele izleyeceğiz Hande’nin rezaletini.’’

 

‘’E ama yüzüm?’’

 

‘’Hallederiz.’’ dediğimde son harfi uzattım. O sırada Şahin de gülmeye başlayınca Balım’ın da modu yerine gelmeye başlamıştı.

 

‘’Ne zaman çıkacağız?’’ dedi Balım, Şahin’e dönerek… Bakışlarındaki o uçsuz bucaksız sevgi o kadar belliydi ki, acaba Şahin farkında mıydı? Gerçi insan aşık olunca kör oluyordu. Kendi alıklığından başka hiçbir şeyden emin olamıyordu ne yazık ki.

 

‘’Kahvaltını bitir, ben çıkış işlemlerini halledeceğim. Sonra çıkarız.’’ diyen Şahin ayaklanmıştı ki bana döndü.

 

‘’Sen de gelme bugün şirkete. Akşam için hazırlanın rahat rahat. Bu gece çok keyifleneceğiz gibi duruyor.’’

 

O keyifle sırıtınca, ben de güldüm. İçimde garip bir heyecan vardı. Sanki Kerim’e ilk defa kavuşacak gibiyidim. Heyecanımı bastırmak için sürekli kafamı dağıtmaya çalışıyordum ama mümkün değildi tabii ki… Belki o gece öyle içmeseydi, her şeyi hatırlıyor olsaydı, bunların hiçbirini yaşamayacaktık. O yüzden ona çok kızıyordum ama diğer yandan da bu konuda suçsuz olması yüreğime su serpmeye yetiyordu. Ama hala kırgın hissediyordum. Ayrıca kafamda soru işaretleri vardı. Bugün Barbaros’un söyledikleri içime bir kuşku düşürmüştü. Bu sefer göz ardı etmeyecektim. Kerim’in karşısına geçip açık açık soracaktım. Artık hayatımda sır istemiyordum.

 

Şahin işlemleri halledip gelince biz de çoktan hazırlanmıştık. Hastaneden çıkıp eve geçtiğimizde hızlı bir kahvaltı yaptık ve Şahin üzerini değiştirip beklemeden şirkete geçti. Balım uyumak istediğini söyleyince onaylayıp, ben de uzun bir duşa girdim. Sıcak su bedenimi öyle güzel gevşetmişti ki, akan suyla beraber sanki tüm kötülüklerden arınıyor gibiydim. Duştan çıkıp bütün bedenimi kremlemeye başladığımda Balım’ın sesiyle bornozlu bir şekilde odaya girdim. Elinde iki tane üst üste büyük kutu vardı.

 

‘’Bunlar ne böyle?’’ dediğimde muzır bir şekilde sırıttı.

 

‘’Kerim eniştem göndermiş.’’

 

Hitabına gülümseyip kutulardan birini elime aldığımda, yatağın üzerine bıraktım. Balım da bıraktıktan sonra fark ettiğim şeyle birlikte yatağın ucuna oturup kutuların üzerinde ki notlara baktım. Birinde Balım’ın adı diğerinde de benim adım yazıyordu.

 

‘’Ne kadar ince bir hareket. Beni bile düşünmüş. Kesin elbise var bunların içinde.’’ diyen Balım’la kutuları beklemeden açtık. Tahmini doğruydu. Kutuların içinde elbise ve bir de ayakkabı kutusu vardı. Benim elbisemin üzerine bir not daha yapıştırılmıştı. Telaşlanan kalbimle nota uzandım.

 

‘’Bu elbiseyi görünce sana ne kadar yakışacağını düşündüm meleğim.’’

 

Üç, dört kez tekrar tekrar okudum. Ardından ağır hareketlerde gece mavisi, saten elbiseye uzanıp kutudan çıkardığımda elbiseyi inceleme fırsatım oldu. Karnımda uçuşan kelebeklerle beraber aynanın karşına geçip üzerime tuttuğumda o kadar beğendim ki, elbiseye sarılıp dans eder gibi dönmeye başladığımda gözlerimi kapatmıştım. Balım bu hareketime güldüğünde gözlerimi aralayıp karşılık verdim.

 

‘’Benimki de çok güzel… Kerim bey çok zevkli bir adammış gerçekten.’’ dediğinde kendi elbisesini bana gösterdi. Onunki de inanılmaz güzeldi. Organze kumaş, mor mini bir elbiseydi, eminim Balım elbiseyi çok güzel taşıyacaktı. Kaldı ki zaten su gibiydi. Ona her şey yakışırdı. Şahin onu ilk kez böyle şık görecekti. Güzelliğinden kafayı yiyecekti kesin. Aklıma gelenle yatağın üzerine oturup, elimle yatağa vurdum.

 

‘’Otursana Balım. Sana bir şey soracağım.’’ dediğimde ikiletmedi, devam ettim. ‘’Biz kısa zamanda iki yakın arkadaş olduk. Sen benim hakkımda her şeyi biliyorsun. Ama sen bana kendinle alakalı bir şeyi anlatmıyorsun mesela…’’

 

‘’Ne gibi?’’ derken oldukça şaşkın gözüküyordu.

 

Lafı dolandırmadan, pat diye söyledim.

 

‘’Şahin’e aşık olduğun gibi…’’

 

Kurduğum cümlenin ardından kızaran yüzüyle dudaklarını ısırıp, mahcup bakışlarını bana çevirdi.

 

‘’Kendime bile itiraf edememiştim ki…’’ dediğinde saçlarını kulağının arkasına itelediğinde kabullenmiş ve çekingen bir edayla devam etti. ‘’Haklısın, Şahin’e aşık oldum. Ama o çok farklı, hem beni beğenmez ki…’’

 

Gözlerimi şaşkınlıkla kocaman açtığımda oldukça yüksek bir tepki verdim.

 

‘’Saçmalama! Sen güzelliğinin farkında bile değilsin… Seni neden beğenmesin? Bence o da sana karşı boş değil zaten.’’ derken gülümsüyordum. Şahin’in duygularını biliyordum ama açık açık söylemek bana düşmezdi.

 

‘’Nasıl anladın? Bir şey mi söyledi sana?’’ dediğinde telaşı görülmeye değerdi. Elimi elinin üzerine koydum.

 

‘’Orhan baba ne demiş?’’

 

‘’Ne demiş?’’dedi merakla.

 

Sırıttığımda mırıldandım.

 

‘’Sevenini halinden, sevenler anlar…’’

 

O da söylediğime gülünce beklemeden söze girdim yeniden.

 

‘’Hadi sen de git duşunu al da gel, makyajımızı yapıp hazırlanalım.’’ dediğimde gözüm masanın üzerinde saate kaydı. ‘’Saat dört olmuş.’’

 

‘’Tamam ama ben pek makyaj yapmayı beceremem. Bu morluklar falan…’’ derken lafını böldüm.

 

‘’O iş ben de merak etme.’’

 

*

 

Saat altıyı bulduğunda hazırdık. Bu kadar hızlı hazırlanabileceğimizi tahmin bile etmiyordum ama aynı odada birbirimize övgü dolu bakışlar atıp, iltifatları sıraladığımızda iyi bir iş çıkardığımızı anlamıştım.

 

‘’Kerim bey, sana yeniden aşık olacak…’’ diyen Balım elimi tutmuş beni döndürmeye başlamıştı ben ise o sırada kahkaha atmakla meşguldüm.

 

‘’Yapma, başım döndü.’’ derken tek gözümü kapatmış elimi alnıma bastırmıştım. ‘’Sen de su gibisin Balım. Şahin güzelliğin karşısında eriyecek. Bak net söylüyorum.’’

 

‘’İnşallah…’’ dediğinde derin bir iç çekti.

 

O sırada tıklatılan kapıyla Balım adına ben bile heyecanlandım. Gerçekten aşk, sevmeyi bilen her insana yakışıyordu. Umarım bir an önce itiraf edip, aşklarını doya doya yaşarlardı.

 

‘’Buyrun efendim…’’ dedim alayla.

 

Açılan kapıyla beraber içeri giren Şahin giydiği takım elbiseyle oldukça yakışıklı görünüyordu. Bakışlarını kısa bir an bana çevirip, ardından Balım’ı görünce kilitlenmiş gibi kalakaldı. Onları izlemek aşırı keyifliydi. Bakışlarımı Balım’a çevirdiğimde o da büyülenmiş gibi Şahin’e odaklanınca, ben müsaade isteyip çantamı da alıp aşağıya indim ama beni duyduklarına şüpheliydim tabii ki…

 

Oturduğum koltukta, çantamdan çıkardığım telefonuma baktığımda Kerim’den gelen mesajı görünce beklemeden açtım.

 

‘’Burada, bunca kalabalık var ama benim gözlerimin aradığı yalnızca sensin…’’

 

Okuduğum mesajın ardından kalp ritmim normalin üzerinde seyrederken, mutlu bir gülümseme dudaklarımı esir almıştı. Parmaklarım dokunmatik ekranı bulduğunda hızlıca cevap yazıp gönderdim.

 

‘’Birazdan oradayız.’’

 

Telefonu kapatıp çantama attığımda, duyduğum sesle kafamı arkaya çevirdim. Gördüğüm manzara çok güzeldi. Şahin tam bir centilmen gibi Balım’ın elini havada tutmuş sanki bir biblo taşıyordu. Ellerimi koltuğa yaslayıp çenemi de üzerine koyduğumda beni gördüler.

 

‘’Çok iyi ikili oldunuz.’’ derken Balım telaşla gözlerini bana doğru belertti ama Şahin halinden gayet memnundu.

 

‘’Hadi çıkalım.’’

 

Şahin’in sözüyle ayaklandım. Hep birlikte evden çıktığımızda siyah bir transporter’a bindik. Tabii ki onları yan yana oturtup karşılarına oturdum. Şahin bana bakıp, sırıttığında ben de aynı şekilde karşılık verdim ve yola çıktık.

 

Yol boyunca heyecanımı dizginlemeye çalışsam da hem Kerim’i yeniden görecek olmak hem de Hande’nin foyasının ortaya çıkacağını bilmek beni inanılmaz sabırsız bir insana çevirmişti. Hande’yi ne diyerek ikna etmişti acaba bu davete? Onu da ayrıca merak ediyordum ama neyse ki yalnızca davetlerde açık olan o görkemli kapıdan içeriye girdiğimizde sorularımın bütün cevaplarını bu gece alacaktım.

 

Arabadan inerken ayağım takılınca Şahin, hızlı bir hamleyle kolumdan yakaladı.

 

‘’Feride, yavaş.’’

 

Kafamı ona çevirdiğimde yüzümde mahcup bir gülümseme belirdi.

 

‘’Heyecandan elim ayağıma dolaştı ya.’’

 

Bu söylediğime ikisi de gülümsediğinde, Barbaros koşar adım yanımıza geldi.

 

‘’Nerede kaldınız ya? Sizi bekliyorum kapıda iki saattir. Dondum yeminle!’’ derken sesi isyankardı.

 

‘’Ne diye kapıda bekliyorsun ki? Geç içeride otur.’’ dediğimde sesim azarlar bir vaziyetteydi.

 

‘’Kabıma sığmıyorum valla.’’ dedi. Ben çoktan onun koluna girmiş eve doğru yol almıştım. Balım ve Şahin’de hemen arkamızdaydı.

 

‘’Sen de başka bir şey var.’’

 

‘’Serap burada.’’ dediğinde sesi kısıktı.

 

‘’O kim?’’ dedim ama bakışlarından durumu anlamam uzun sürmedi. ‘’He, şu aşiret paket. Adı Serap demek… Güzelmiş.’’

 

Çocuksu heyecanıyla anlatmaya başlarken içerideydik, benim gözüm bir yandan Kerim’i ararken, bir yandan onu dinliyordum.

 

‘’Ya öylesine davet ettim, gelmez sandım ama tamam dedi. Kız Çiroz, bu da bana yanık olmasın?’’

 

‘’Dua et öyle olsun, yoksa sen daha çok yanarsın canım kardeşim.’’

 

Cümlem bittiği anda bakışlarım, Kerim’in koluna girmiş kokteyl masasında misafirlerle sohbet eden Hande’yle çakıştı. Beni görünce yüzünün değiştiği yadsınamaz bir gerçekti. En sahte gülümsememle Barbaros’u çekiştirerek yanlarına gittim.

 

‘’Merhaba…’’ dedim. Bu sakinliğime inanamıyordum gerçekten. Normal şartlarda kadını şöyle yere yatırıp, saçını başını yolsam anca rahatlardım ama içimde ki çingeneye bugün sakinleştirici içirmişlerdi sanırım. Ya da günün sonunda ne olacağını bildiğimden, ciddi bir sabır stoğu yüklenmişti bedenime.

 

Kerim sesimle birlikte kafasını çevirip beni görünce, bakışlarıyla beni baştan aşağıya süzdüğünde hayranlığını beden diliyle oldukça belli etmişti. Hande gözlerini benim üzerime dikip, saldırıya hazırlandığı için Kerim’in bakışlarının farkında bile değildi kesin.

 

‘’Ferideciğim, senin geleceğini tahmin etmiyordum.’’ dediğinde sesinin tınısında iğne parmağımın ucuna bile değmedi. Çünkü artık onun nasıl bir kadın olduğunu çözmüştüm.

 

‘’Şaşırtmayı severim.’’ dediğimde bakışlarımı yeniden Kerim’e çevirdim. ‘’Bunu en iyi Kerim bilir.’’

 

Bıyık altı gülümseyip, başıyla onayladığında ben de keyifle gülümsedim. Hande gülümsememden rahatsız olduğunu belli eder bir vaziyette bana doğru eğilip sessizce konuşmaya başladı.

 

‘’Gerçekten gurursuzsun! Karnımda Kerim’in çocuğunu taşıyorum, bu organizasyonu da bebeğimizi ve evliliğimizi duyurmak için yaptık ama yüzsüz gibi süslenip buraya gelebiliyorsun hayret.’’

 

Demek Kerim, onu böyle ikna etmişti bu organizasyona… Başımı ciddi bir olayı dinler gibi salladığımda, yüzümü de aynı ciddiyete bürüdüm.

 

‘’Tebrik etmek için geldim Handeciğim… Benden bu kadar korkmana gerek yok.’’

 

‘’Ne korkacağım be? Sen kimsin de ben senden korkacağım?’’

 

‘’Süper… Bak böyle düşünmene çok sevindim. O zaman problem yok.’’ derken, gayet keyifli bir şekilde saçlarımı savurdum. ‘’Hepimize iyi eğlenceler.’’

 

Son cümlemi de söyledikten sonra Barbaros’la beraber yanlarından uzaklaştığımda Barbaros kahkaha atmaya başladı.

 

‘’Önünüzde eğilmek istiyorum kraliçem.’’

 

Ben de gülmeye başladığımda, gayri ihtiyari omzuna bir tokat savurdum. O sırada bizi uzaktan izleyen bir çift göz gördüm. Dünya güzeli esmer, genç bir kadındı.

 

‘’Bizi izleyen ve muhtemelen şu an bizi öldürmek isteyen bir kadın var. Bu senin aşiret paket olabilir mi?’’

 

Cevap vermeden bakışlarımı takip etti, ardından göz göze geldiğimizde gülerek ağır ağır başını salladı.

 

‘’Evet, o… Kıskandı mı o beni?’’ derken, hoşuna gittiği çok belliydi.

 

‘’Bizi tanıştırsana…’’ deyiverdim bir anda ve Barbaros’u çekiştirmeye başladım. Yanına gittiğimiz de biraz afallasa da kendini çabuk toparlardı. Gerçekten esmer güzeliydi. Kaşı gözü çizilmiş gibiydi. Elimi uzattığımda içkisini masaya bırakıp, elimi sıktı.

 

‘’Merhaba… Ben Feride.’’

 

‘’Serap…’’ dediğinde bakışları Barbaros’a kaydı.

 

‘’Feride benim manevi kız kardeşim. Biz beraber büyüdük.’’ dedi Barbaros. Onun cevabıyla gülümseyip bana döndü yeniden.

 

‘’Barbaros sizden bahsetmişti ama sadece isminizi biliyordum. Tanıştığıma çok memnun oldum.’’

 

‘’Ben de öyle… Anladığım kadarıyla artık daha sık görüşeceğiz gibi.’’ dedim ve bombayı ortaya attım. Serap’ın dudakları yukarı kıvrıldığında bakışlarını yeniden Barbaros’a çevirdi ama beni cevaplamayı da ihmal etmemişti.

 

‘’Bilmem… Onu zaman gösterecek.’’

 

Aslında Barbaros’a taş atıyordu, ben de çifte kumru olma yolunda ilerleyen bu çifti yalnız bırakmak adına yanlarından uzaklaşmaya karar verdiğimde bakışlarım Şahin ve Balım’ı aradı.

 

‘’Ben müsaadenizi isteyeyim.’’ dedikten sonra koskoca evin ve kalabalığın arasında onları aramaya başladım ama bu karmaşa başımı döndürmeye yetmişti. En iyisi lavaboya gidip makyaj tazeleyerek vakit öldürmekti. Adımlarımı alt katın banyosuna yönlendirdiğimde kapıyı açtığım gibi belimi kavrayan ellerle birlikte içeriye itildim. Aynı hızlı kapıyı kapatıp, kilitleyen kişi Kerim’di.

 

‘’Ödümü kopardın!’’ diye kızdığımda beni kapıyla kendi arasına sıkıştırmıştı bile.

 

Bakışlarında ki yangını o kadar net görüyordum ki, bedenimin her bir zerresi telaşlı bir edayla gıdıklanmaya başlamıştı bile.

 

‘’O kadar güzel olmuşsun ki, aklımı yitireceğim!’’

 

Burnunu boynuma gömüp, kokladığında bedenim bir ürpertiyle birlikte refleks olarak silkelendi.

 

‘’Kerim ne yapıyorsun? Biri gelecek şimdi. Ev çarşamba pazarı gibi.’’

 

‘’Kapıyı kilitledim. Kimse giremez içeriye…’’ derken koklamaya devam ediyordu. Farkında olmadan gözlerimi kapattığımda anın büyüsüne çoktan kapılmıştım.

 

‘’Bu davet bir an önce bitsin istiyorum.’’ dedim derin bir nefes bırakarak.

 

‘’Sen mi? Ben mi?’’

 

Boynuma öpücükler bırakmaya başladığında karnımda ki karıncalanma hat safadaydı. Ölüyordum!

 

‘’Kerim yapma… Hadi çık buradan.’’

 

Kafasını boynumdan kaldırıp, bakışlarını yüzüme çevirdiğinde gözlerim ve dudaklarım arasında mekik dokuyordu.

 

‘’Bu son sevgilim, bu akşam son… Bu saatten sonra senin kokun olmadan o yatağa yatana adam demesinler…’’

 

Kuyruğu dik tutmaya gayret gösterip, onu cevapladım.

 

‘’Benden sakladığın başka bir şey yoksa tabii…’’dediğimde bakışlarını kaçırsa da çabuk toparladı.

 

‘’Bir şey daha var… Ama benimle ilgili değil.’’

 

‘’Kiminle alakalı?’’

 

‘’Bu akşamı atlatalım, konuşacağız meleğim…’’

 

Memnun olmadığımı belli edercesine bıkkın bir nefes bıraktım.

 

‘’Tamam. Hadi çık artık.’’ derken elim kilide uzandığında elime uzanıp beni durdurdu. Gözlerini elimde tuttuğum çantama çevirip mırıldandı.

 

‘’Madem çantan yanında, rujunda çantandadır…’’ bakışlarını dudaklarıma çevirip beklemeden uzandı. Öptüğünde bütün uzuvlarım ateşe değmiş gibi yanarken dudaklarım uyuşmuştu. Sanki bütün sinir hücrelerim kendini kapatmış gibiydi. Gözlerimi kapatıp karşılık verdiğimde daha hoyrat bir şekilde öpmeye başladığında iş kontrolden çıkmak üzereydi ki son gücümle onu ittim.

 

‘’Kerim, git artık.’’

 

Geri çekildiğinde dudağına bulaşan rujumu fark edince, banyo dolabına uzandım, çıkardığım temizleme mendiliyle dudağına uzandığımda anca kendine geliyordu. Yaptığım şeyi fark edince sırıttı. Hızlıca temizleyip, elimi tekrar kilide uzattım ve çevirdim.

 

‘’Hadi…’’

 

Çıkmadan önce kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

 

‘’Bu geceyi iple çekiyorum.’’

 

Banyodan çıktığında, söylediği son cümleyle bir elimi lavaboya dayayıp, diğerini kalbime bastırdım. Bu adam beni mahvediyordu. Her anlamda.

 

*

 

Kerim elindeki kadehle merdivenin basamağına geçtiğinde Hande’de hevesle peşinden çıktı. Kapatılan müzikle herkes şimdi pür dikkat bakışlarını Kerim’e çevirmişti. Derin bir nefes alıp, omuzlarımı dikleştirdiğimde önümden geçen garsonu durdurup bir kadehte ben aldım. Bakışlarımı her iki yanımda bulunan dostlarıma çevirdiğimde Balım ve Şahin’de gülümsüyordu. Barbarosta koşar adım yanıma geldiğinde artık ekip tamamdı. Elini omzuma sarıp o da bakışlarını Kerim’e çevirmişti.

 

‘’Öncelikle davetimize icabet ettiğiniz için hepinize teşekkürler… Sizi buraya güzel bir haber vermek için çağırdık dostlarım.’’ dediğinde Hande cilveli bir edayla Kerim’e sokulduğunda Kerim geri çekildi. ‘’Sen söylemek ister misin Hande?’’

 

Hande başıyla onaylayıp, elini karnına götürüp okşadı.

 

‘’Biz bir bebek bekliyoruz. Ben hamileyim… Ve…’’ dediğinde Kerim cümlesini bitirmesine izin vermeden söze girdi.

 

‘’Bebeğin babası da burada. Aramızda…’’ deyince Hande afallasa da bozuntuya vermedi. ‘’James, come here please…’’

 

Kalabalığın arasından sarışın, renkli gözlü bir adam Kerim’lerin olduğu tarafa doğru yürümeye başladığında içimde ki zafer çığlıklarının haddi hesabı yoktu.

 

Hande telaşla Kerim’e bir şeyler söylerken, James çoktan yanlarına gelmişti.

 

‘’Handeciğim…’’ dedi Kerim, bedenini ona çevirmişti. ‘’Sperm bankasından hamile kalmayı planlamışsın ama benim bu işi ortaya çıkarabilecek gücüm olduğunu unutmuşsun. Hem bak, ben sana kolaylık sağlayıp bebeğin babasını da buldum. Belgeler ben de, Kurt!’’ diyerek başını kalabalığa çevirdi. Barbaros elini omzumdan çekip, ceketinin iç cebine uzandı ve çıkardığı dosyayı ilerleyip, üç dört adımda Kerim’e uzattı.

 

‘’İşte, al. Ben kanıtsız, ispatsız hiç bir iddia ortaya atmam. Bebeğinizi tebrik ediyorum. Sağlıkla kucağınıza alın.’’ dediğinde Hande put gibi donup kalmıştı, Kerim eline belgeyi zorla sıkıştırıp tekrar kalabalığa döndü.

 

‘’Parti bitti dostlar, hepinize iyi geceler…’’ dedikten sonra kalabalığın şaşkınlıkla olayı konuşmaya başlayıp hayret nidalarıyla toparlanmasını izlerken Kerim kısa sürede yanıma gelip elimi tuttu beni merdivenlere doğru götürmeye başladığında Hande’nin ağlayarak elindeki belgeyi incelediğini gördüm, yanında ki adam onunla konuşamaya çalışıyordu ama eliyle onu itip koşarak kapıya doğru gitti.

 

Bakışlarımı ondan çevirip Kerim’in yönlendirmesiyle merdivenlerden çıkıp, odamıza girdik. Kapıyı kapattığında ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıyordu, kafamı iki yana sallayıp, dudaklarımı yaladığımda gülmeye başladım.

 

‘’Ne sondu ama!’’ dediğimde oda gülmeye başladı. Boy aynasının karşısına geçip, kendimi incelerken elimi belime koyup, rahat ve sesli bir nefes bıraktığımda yaklaşıp belime sarıldı. Aynadan gözüken aksimizi incelerken çenesini omzuma koymuştu.

 

‘’O kadın yüzünden az kalsın seni kaybedecektim. Hayatım boyunca ilk kez bu kadar korktum. Sana yaşattığım kötü ne varsa, hepsi için özür dilerim sevgilim, sen benim aldığım nefessin, sensiz geçen her gün boğuldum, dibe battım, ölüyorum sandım.’’

 

Söylediği her cümle kalbime bir bıçak gibi saplanırken, gözümden bir yaş süzüldü.

 

‘’Çok canım yandı.’’ deyiverdim sadece.

 

‘’Keşke bütün acılarını şimdi söküp atabilsem, ama tek tek iyileştireceğim Feride’m söz veriyorum.’’

 

Başımla onayladığımda geri çekilip kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi.

 

‘’Evlenelim.’’

 

Söylediği kelimeyle bir an için afallayıp, şaşkın bakışlarımı gözlerine diktim.

 

‘’Ne?’’

 

‘’Evlenelim. Neyi bekliyoruz ki? Sana çok aşığım, tüm dünyaya bu kadın benim karım diye haykırmak istiyorum.’’ dediğinde son cümlesiyle eriyen kalbimi destekleyen bedenim zangır zangır titriyordu. Bakışlarıyla benden onay beklerken, gülümsedim.

 

‘’Daha güzel bir evlenme teklifi istiyorum.’’ deyince duyduklarıyla mutlu bir kahkaha attı.

 

‘’Söz sevgilim, söz veriyorum en güzelini yapacağım sana.’’

 

‘’Tamam o zaman, bekliyorum.’’ dedim, kısa süren bakışmanın ardından adımlarımı giyinme odasına çevirdiğimde elime uzandı.

 

‘’Nereye?’’

 

‘’Üzerimi çıkaracağım.’’

 

Kafasını iki yana sallarken, çapkın bir gülüş bıraktı.

 

‘’Ben çıkaracağım.’’ dediğinde nabzım şiddetle atmaya başlarken adeta göğsümü dövüyordu. Tuttuğu elimle beni yatağın ucuna getirdiğinde bakışları dudaklarıma kaydı.

 

‘’Seni çok seviyorum…’’ dediği an dudaklarıma uzandı. Öpüşlerindeki tutku bedenimi yangın yerine çevirirken, gücünü yitiren bedenimi iki eliyle kavramıştı bile. Bütün uzuvlarım heyecandan titrerken, kafamın içi uyuşmuş gibiydi. Beni nazikçe yatağa bıraktığında bu raddeye geldikten sonra bile gözlerinde ki izin isteyen bakışlara farkında olmadan gülümsedim. Cevabı aldığı gibi üzerime eğildiğinde yeniden dudaklarıma uzandı. Uzun bir öpüşmenin ardından elleri bedenimin belirli yerlerinde gezinirken geri çekilip, beni kaldırdı ve elbisenin fermuarına uzandı. Açtığı fermuarla birlikte tek hamlede elbiseyi üzerimden çıkarırken, karşısında yalnızca tek parça çamaşırla kalmanın utancıyla biraz gerilsem de onun da soyunduğunu görünce, içimde kaynayan şehvetle onu izlemeye başladım. O kadar acele ediyordu ki, bu hali beni bu halde bile güldürmeye yetmişti. Pantolonun kemerine uzandığında bana gelen deli cesaretiyle elimi kemere uzattım. Bu hamlem karşısında bir an duraksayıp bana baktı. Ardından öyle bir gülümsedi ki, bu bana büyük bir cesaret verdi. Elimle kemerini açarken artık bu gece tam anlamıyla birbirimize ait olacaktık. Ruhum zaten aradığını bulmuştu, şimdi sıra bedenimdeydi. Artık tam anlamıyla kavuşacaktık. Umarım bundan sonra başka bir sırla yerle bir olmazdık. Çünkü gerçekten bunun için ne sabrım ne de gücüm vardı…

Attachment.png

 

İşte böyle! ❤️‍🔥 Bizim kuduruklar sonunda kavuştu...🥳

Hande'nin mors oluşunu öyle keyifle yazdım ki... Kerim'e, bu hareketinden dolayı tezahurat bile ettim yani, o derece. 😁

Yorumlarınızı bekliyor, sizi öpüyorum. Yeni bölümde görüşmek üzere!💘

Bölüm : 26.11.2024 14:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...