20. Bölüm

20.bölüm

Selcan Yazıcılar Kazdal
selcanykazdal

MERHABA ARKADAŞLAR, BUGÜN YOĞUN VE STRESLİ BİR GÜNDÜ. BÖLÜMÜ PAYLAŞMAYA ANCA VAKİT BULABİLDİM. UMARIM BEĞENDİĞİNİZ BİR BÖLÜM OLUR SEVGİLER…💘

 

 

 

Gözlerimi aralarken, yaşadıklarım bir kabus olsun diye dualar ederek kafamı çevirdiğimde karşımda gözleri kıpkırmızı olmuş bir şekilde beni izleyen Barbaros’u gördüğümde içimdeki acıyla ağlamaya başladım.

 

‘’Ölmedi değil mi? Ne olur yaşıyor de Barbaros… Ben dayanamam, nefessiz kalırım onsuz…’’ derken hıçkırıklarım göz yaşlarıma karışmıştı bile. Canım o kadar çok yanıyordu ki etimi lime lime doğruyorlardı sanki.

 

Parmaklarını gözlerine bastıran Barbaros ağlamamak için direndiğini çoktan belli etmişti. Kafasını sağa sola sallarken konuştu.

 

‘’Yaşıyor, yaşıyor ama durumu ağır… Doktor bu geceyi atlatamayabilir dedi.’’ derken dayanamayıp karşımda çocuk gibi ağlamaya başladığında kalbime saplanan sıkıntı bütün sinir hücrelerimde kol gezinirken boğuluyordum. Gerçeklik algım kaybolmuş gibiydi.

 

‘’Hayır ya hayır… Ben kaldıramam. Olmaz.’’ derken kendi kendime sayıklıyordum. Cehennem ateşi yüreğime pusu kurmuş harlandıkça harlanıyordu.

 

O sıra da odanın diğer ucundan varlığını bile fark etmediğim Serap ağlamaklı gözlerle yanımıza geldi. Barbaros’un önünde diz çöküp eline uzanırken bakışlarını bana çevirdi.

 

‘’Yapmayın lütfen… Kerim abi iyi olacak, inanıyorum ben. Sağ salim çıkacak oradan.’’

 

Kafamı iki yana sallarken inler gibi ağlamaya başladım.

 

Telaşla açılan kapıdan içeriye birileri girdi ama görecek halim yoktu. Sadece seslerinden tanıdım. Balım ağlayarak bana sarılırken, Şahin saçlarımı okşadı.

 

‘’Feride, toparla kendini… Kerim’in sana ihtiyacı var, yapma böyle güçlü olman lazım.’’ derken koskoca adamın bile sesi titriyordu. E onun da eski dostuydu tabii, acımız ortaktı.

 

‘’Ben yaşayamam, yapamam onsuz… Ne olur bir şey yapın, ne olur… Allah’ım dayanamıyorum…’’ diye ağlamaya devam ettiğimde Serap kısa süreli gözden kaybolduğunda bulanık bakışlarımı Barbaros’a çevirdim, oda eliyle yüzünü kapatmış bedeninin titremesinden ağladığını anlamıştım.

 

Serap’la beraber içerye giren hemşirenin neden geldiğini anlayınca kafamı ik yana salladım.

 

‘’Hayır uyumak istemiyorum ben. Kerim’i görmek istiyorum… Barbaros?’’dediğimde kafasını kaldırıp yaşlarını panikle silip elime uzandı.

 

‘’Söyle Çiroz’um?’’

 

‘’Beni Kerim’e götür yalvarırım…’’ dedim ama bakışlarındaki çaresizlik zaten cevabı çoktan vermişti. Bu sefer kafamı Şahin’e çevirdim.

 

‘’Yalvarırım Şahin…’’

 

‘’Tamam güzelim. Ben bir doktoruyla konuşayım ama söz veremem. Hastane onun iyileşmesi için seferber olmuş durumda. Doktor bey, yok derse de itiraz edemeyiz biliyorsun.’’

 

Başımla onayladığımda bir yandan içimdeki yangını bastırmaya çalışıyordum ama nafileydi. Kerim’in iyi olduğunu duyuna kadar ben iflah olmazdım. Aklıma Cemre gelince bir an panikle doğruldum.

 

‘’Cemre? Cemre görmedi değil mi babasını o halde?’’

 

‘’Yok merak etme Hatice teyzeyle, beybabayı yanına bıraktık onlar oyalıyorlar onu.’’ dedi Barbaros.

 

Şahin yanımızdan uzaklaşıp telefonu kulağına götürdüğünde doktoru aradığını anlamıştım, ısrar ettiği vücut hareketlerinden belliydi. Telefonu kapattığında göz göze geldik, kafasını iki yana salladığında çenem yeniden titremeye başladı. Ya onu son bir kez görmeden ölürse? Ölürse? Allah’ım neler düşünüyordum. Ölmeyecekti benim sevgilim. Ölmeyecekti! O ne beni, ne de kızımızı bırakmazdı!

 

‘’Bari yoğun bakımın önünde bekleyelim… Ona yakın olmak istiyorum. Beni hissetsin istiyorum…’’derken akan yaşlarımı hırsla silip ayaklandığımda serumu unutup kolumu çekince acıyla inledim. Hemşire yaklaşıp temkinli bir şekilde çıkarında kızlar koluma girdi, peşimizden Şahin ve Barbaros gelirken asansöre bindik.

 

Asansör aşağıya indiğinde açılan kapıyla Serap’ın babası ve abilerini görmeyi beklemiyordum. Şaşırsam da umursamadım. Şu an Kerim’den başka hiç kimse umurumda değildi. Azer ağa oturduğu yerden kalkıp bana yer verince başımla sessizce teşekkür edip oturdum. Kızlar başımda, erkekler karşı da bekliyordu. Bakışlarımı yoğun bakımın kapısına çevirince yaşadığımız kabusun gerçekliği yüzüme bir tokat gibi çarptı ve kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.

 

Bu nasıl bir kabustu? İnsanın sevdiğiyle sınanması ne büyük acıydı… Allah’a sığınıp bol bol dua edecektim. Sevdiğimi bana yalnızca o kavuşturabilirdi.

 

*

 

Gece yerini sabahın turuncusuna bırakırken okunan sabah ezanıyla ağlayarak dua ettim. Allah’a yalvardım, onu bana bağışlaması için ısrarla dua ettim. Zorla çıkarıldığım hastane bahçesinde bedenim ayazdan tir tir titrerken omzuma sarılan şalla kafamı kaldırdığımda Barbaros’u gördüm. Zaten beklemeden yanıma oturdu.

 

‘’Balım nerede?’’ dedi.

 

‘’Bana su almaya gitti.’’ dediğimde aklıma gelenle yeniden ona döndüm. ‘’Kim yaptı Barbaros?’’ sesim öyle öfkeli, öyle hırslıydı ki bir an için kendimden korktum.

 

‘’Mahir Sancaktar.’’

 

‘’Nasıl? O hapiste değil miydi?’’ derken şoku henüz atlamamıştım.

 

‘’Kaçmış!’’ derken küfür eder gibi söylemişti.

 

‘’Kerim onu o deliğe tıktı diye intikam almaya mı gelmiş! Allah’ın cezası!’’

 

Bakışlarını kaçırdı, başka bir şey olduğunu anlamıştım ama ben daha ağzımı açmadan başıyla beraber bakışlarını da bana çevirdi.

 

‘’Çiroz’um, biliyorum bunu şu an öğrenmek böyle üst üste ağır olacak ama bil istiyorum. Kemal baba, dayıma babanın kim olduğunu söylememiş sadece bizim camiadan biri demiş. Dayım da onu araştırıyordu, hatta şüphelendiği biri vardı.’’ dediğinde lafını kestim.

 

‘’Mahir Sancaktar mı?’’

 

Başıyla onaylayınca, şaşırsam da büyük bir tepki vermedim. Kerim’in acısı kadar canımı yakmamıştı… Belki de merak ettiğim öz babamın hayatımda hiç bir yeri olmayacağını içten içe çoktan kabullenmiştim.

 

‘’Dayım daha emin değildi ama bunun kulağına gitmiş ki, sorsan babalık yapıp seni evine götürmeye gelmiş.’’

 

‘’Kerim’in bana söyleyeceği son sır buydu demek ki…’’

 

‘’Evet, emin olur olmaz gelip sana söylemeyi planlıyordu.’’

 

‘’Nerede şimdi o aşağılık herif?!’’

 

‘’Tutuklandı.’’

 

‘’Hangi cezaevindeyse bana acil bir görüşme ayarla Barbaros.’’dediğimde sesim oldukça duygusuzdu. Gözlerini şokla kocaman açıp, bana bağırdığında eline uzandım.

 

‘’Saçmalama Feride!’’

 

‘’Barbaros sen dediğimi yap lütfen, seni ikna edecek ne gücüm ne de zamanım var. Sen yapmazsan Şahin’den isteyeceğim, o yapmazsa Azer ağaya kadar giderim.’’

 

Elleriyle yüzünü kapatıp, bir süre öylece bekledi. Düşünmeye başladığına göre kabul edeceğini anladım ağlamaktan şişmiş gözlerim acımaya başladığında gözlerimi kapatıp, açık havanın kokusunu içime çektim. Kerim iyileşecekti… Cemre’yi bırakmazdı, beni bırakmazdı. Biz… Biz daha yeni kavuşmuştuk birbirimize.

 

‘’Allah’ım ne olur, onu benden ayırma…’’ derken boğazımda biriken düğümü yutmaya çalıştım, yanan gözlerim ve sızlayan burnumla yeni bir ağlama tufanının kapıda olduğunu biliyordum.

 

Barbaros elini elime uzattığında sessizce akıttığım göz yaşlarımla çaresizce ona baktım.

 

‘’Tamam halledeceğim ama hemen olmaz önce savcıdan özel izin falan ayarlamak lazım. Ben sana haber veriririm.’’ dediğinde gözlerime baktı, onunda gözleri kızarmaya başladığında birbirimize sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladık. Belki de dakikalarca hiç susmadan… Acımızı bu şekilde paylaşıyorduk. İkimizin de kıymetlisi içeride yaşam savaşı verirken, elimizde ağlamak ve dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.

 

Kafalarımızı yan yana yaslayıp, doğan güneşi izlerken, ağlamaktan kuruyan göz yaşlarımız artık akmayı bırakmıştı.

 

‘’Son zamanlarda sanki başımıza gelecekleri bilir gibi, çok mutluyduk…’’

 

‘’Bu hikaye böyle bitmeyecek Çiroz’um, biz mutlu olacağız…’’ dediğinde gözümün ucuyla ona bakıp gülümsedim ve cümleyi ben tamamladım.

 

‘’Olmasa da olduracağız…’’

 

O da güldü.

 

‘’Olmazsak namertiz be!’’ derken coşkuyla söyleyince arkadan omuzlarımıza dokunan ellerle kafamızı çevirdiğimizde Balım ve Serap’ı gördük arkalarında da Şahin duruyordu. O da perişandı görüyordum, ağlamıyordu ama gözleri resmen ‘acı çekiyorum’ diye bağırıyordu… Eski dostuydu, bizden bile önceydi. Tam aralarında ki düşmanlığı bitirmiş yeniden kardeş olmuşken onu kaybetmekle karşı karşıyaydı.

 

‘’Otursanıza…’’ dedim ama bakışlarım Şahin’in üzerindeydi. Ellerini kabanının cebine sokmuş ağır ağır gelirken benim yanıma oturan Balım’ın hemen yanına geçti. Serap’ta Barbaros’un yanına oturunca beklemeden söze girdim.

 

‘’Kerim, ailemiz büyüdüğü için çok mutluydu. Bizi şimdi böyle görse eminim gururdan göğsü kabarırdı. Hepimiz bir aradayız, ama bir tek o yok…’’ derken titreyen dudaklarımla beraber ağlamamak için derin bir nefes aldım.

 

‘’İyileşecek Feride… Kerim öyle hemen pes etmez. Biz ne badireler atlatlık, öyle bir kurşunla yere yıkılmaz o.’’ derken sesini güçlü tutmaya çalışan Şahin’in eline uzanan Balım, onun yaşadığı acının farkındaydı.

 

‘’Barbaros’a da söyledim o Mahir denen adamla konuşmaya gideceğim… Onun yüzüne şöyle okkalı bir tükürmek istiyorum.’’ dedim. Şahin önce Barbaros’a ardından bana baktı.

 

‘’Feride bak, tehlikeli olabilir… Gitmesen daha iyi, bunlar gerçekten pislik. Vicdanı, merhameti yok hiç birinin.’’ dedi ama onu duymazdan gelip devam ettim.

 

‘’Demek Hande benim kuzenimmiş… Vay be.’’ derken acı bir gülümseme belirdi yüzümde. Balım o an şaşkınlıkla, ‘’Ne?!’’ diye tepki verirken Serap, ‘’O partide ki kadın mı?’’ diye sorunca ona dönüp, başımla onayladım.

 

‘’Hayatım film gibi, neye şaşıracığımı bilemiyorum artık. Ama umurumda değil, tek düşündüğüm Kerim. O iyileşsin, ben başka bir şey istemiyorum.’’ dediğimde Barbaros ve Şahin’e sırayla kısa bakışlar attım. ‘’Tabii, başka bir sır daha yoksa…’’

 

İkisi de peş peşe, ‘’Yok.’’ deyince yeniden gözlerimi gökyüzüne çevirip ardından kapattım. Geçecekti bu acı da geçecekti… Ve biz hayata yeniden doğmuş gibi bütün pisliklerden ve sırlardan arınarak sıfırdan başlayacaktık.

 

*

Aradan geçen koca üç gün bana üç asır gibi gelirken, Kerim hala o soğuk yerde kendinden habersiz yatıyordu. Bugün bizimkilere yalvarıp, araya kim varsa sokup belki de hayatımda ilk kez statümümüzü kullanarak bir şey yapmalarını istiyordum. Kerim’i görmek… Çünkü biliyordum ki, o benim sesimi duyarsa, beni hissederse toparlanacaktı. Benim ona ihtiyacım olduğu gibi onunda bana ihtiyacı vardı.

 

Odanın kapısında sabırsızca haber beklerken, üzerime baktım… Eve gönderemedikleri için mağazadan gidip aldıkları kıyafetleri Balım ve Serap zorla üzerime giydirmişti. Kerim yokken, giyinmenin, yemenin, içmenin, uyumanın bir anlamı yoktu… Çekiştirdiğim hırkayla beraber Barbaros ve Şahin odadan çıkınca telaşla ayaklandım. Barbaros izin aldığını belli edercesine başına sallarken, Şahin gülümsüyordu.

 

‘’Ama beş dakika, fazlası hastayı tehlikeye atar dedi doktor.’’diyen Barbaros’u onaylarken koştur koştur yoğun bakım katına çıktım. Hemşireler üzerime o garip hastane kıyafetini giydirirken, bone ve maskeyi de taktım. Artık hazırdım. Kalbim günlerdir ilk kez böyle heyecanlı ve pır pırdı. Onu o kadar özlemiştim ki… Onu deli gibi görmek isterken, bir yandan göreceğim manzara kalbimi bir mengene gibi sıkıntıyla kuşatıyordu. Derin bir soluk aldığımda hemşire karşı kapıya okuttu ve kapı açıldı.

 

İşte sevdiğim adam oradaydı. Görür görmez akan yaşlarıma aldırış etmeden küçük adımlarla yanına ulaştım.

 

‘’Kerim… Aşkım…’’

 

Ellerim titriyordu ama beklemeden eline uzandım… Elleri buz gibiydi, gözlerim dolan yaşlardan bulanık görürken, elini ısıtmak ister gibi ovmaya başladım.

 

‘’Üşümüşsün sevgilim… Sen kolay kolay üşümezsin, ilk kez ellerin böyle buz gibi… Biliyor musun ben de çok üşüyorum? Sensiz çok üşüyorum Kerim…’’ derken alnımı eline yaslayıp hıçkırdım.

 

‘’Çok uzamadı mı bu uyku? Sen çok uyumayı sevmezsin, kalk hadi. Ne olur uyan… Sana ihtiyacımız var.’’dediğimde bu sefer elimle yüzünü okşamaya başladım. Onu böyle savunmasız görmek kalbime ardı arkası kesilmeyen bir sancı saplıyordu.

 

‘’Eve gidemiyorum, Cemre seni sorarsa o ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Biz sensiz ne yaparız bilmiyorum ki… Bilmiyorum, öğretmedin ki… Öğretmedin. Zaten bilmekte istemiyorum. Uyanmanı istiyorum, bana yine Feride’m deyip içine sokarcasına sarılmanı istiyorum. Seni çok özledim. Ne olur, ne olur aşkım… Biz daha hiç bir şey yaşayamadık ki… Bizi yarım bırakma… Yalvarırım.’’

 

‘’Hanımefendi, artık çıkmanız gerekiyor.’’diyen sese kafamı çevirip, kafamı salladığımda son kez yüzüne bakıp, okşadım. Derin bir nefes alıp ayaklandığımda hemşirenin yanından geçmeden önce uzanıp ellerini tuttum.

 

‘’Ona iyi bakın olur mu?’’

 

Hemşire gülümseyip, elerinde olan ellerimi güven verircesine sıktı.

 

‘’Merak etmeyin.’’

 

Üzerimi çıkarıp atık kutusuna atarken, açılan kapıyla dışarı çıktım. Kapıda yalnızca Barbaros vardı.

 

‘’Şahin nerede?’’

 

‘’Cemre, çok ağlamış. Bizi sorup duruyormuş. Çocuk kaç gündür görmüyor hiç birimizi… Korktu tabii. Kızları aldı Cemre’nin yanına gitti.’’

 

‘’Güzel kızım benim, gidemiyorum eve Barbaros… Sorarsa ne söyleyeceğim? Cesaretim yok.’’ dediğimde sakallarını kaşıyıp heyecanla bana baktı.

 

‘’Dayım?’’

 

‘’İyi olacak. Çıkacak oradan. Onu öyle savunmasız yatarken görünce…’’ dedim ama yine kendimi tutamamıştım. Ağlamaya başladığımda beklemeden bana sarıldı.

 

‘’Geçecek Çiroz’um, geçecek…’’ dediğinde sesi oldukça efkarlıydı.

 

‘’Geçsin, bitsin artık bu kabus… Onu çok özledim.’’

 

‘’Ben de çok özledim…’’ der demez bir an hızla geri çekildi. ‘’Bu arada izin işini halletim, az önce aradılar. Ama ben de seninle geleceğim.’’

 

İtiraz kabul etmeyen bakışlarını görünce onu onaylamak zorunda kaldım.

 

‘’Tamam hemen gidelim.’’ dediğimde hastaneden çıktığımız gibi arabaya atladık.

O adama bütün öfkemi kusmayı planlıyordum. Onu yakınen tanımıyordum ama ne kadar pislik biri olduğunu yıllardır ağızdan ağıza duyuyordum zaten. Öyle bir adam benim babam olamazdı. Hesap bile sormayacaktım, anneme öyle şeyler yaşatan bir adam onu bile hak etmiyordu. Ama elbette söyleyecek iki çift lafım vardı.

 

 

Oldukça uzun süren yolculuğun ardından cezaevine girerken, kendimi öyle bir doldurmuştum ki… İmkanım olsa yüzüne tükürdüm. Kişisel eşyalarımı Barbaros’a bıraktım. Elime tutuşturduğu kağıtla vezne gibi bir yere gidip, onun adını verdiğimde gözden kaybolmadan önce bekleme alanında oturup beni izleyen Barbaros’a son bir bakış attığımda güç vermek ister gibi elini yumruk yapıp salladı ve gülümsedi. Onun bu hareketi benim de gülümsememe sebep olurken gardiyanın yönlendirmesiyle bir odaya girdim. Arada cam ve duvarda asılı telefon vardı. Ellerimi birbirine kavuşturup tırnakalarımı etime bastırırken aslında stresliydim. Onu ilk kez görecektim. O gece her şey o kadar karmaşıktı ki onu hayal meyal hatırlıyordum.

 

Tahminime göre geçen beş dakikanın ardından odaya girdi. Dışarıdan bakıldığında masum bir iş adamı portföyü çiziyordu. Sakalları aralarda kalan siyahlar harici neredeyse bembeyazdı. Uzundu ya da burada uzamıştı. Gözleri yeşildi. Kahretsin gözlerim ona mı benziyordu yani? Yaşına göre oldukça bakımlıydı. E zengin bir adamdı tabii, bir de bunca kötülüğü yapabildiğine göre gamsızdı. Gamsız adam çökmezdi herhalde.

 

Oturup telefonu kulağına koyduğunda, beklemeden ben de aynısını yaptım.

 

‘’Kızım…’’ dediğinde belki içimde bir kıpırtı olur, bir sevgi tanesi filizlenir diye beklemedim ama hiç bir duygu hissetmedim. İğrenmekten başka.

 

‘’Ben senin kızın değilinim.’’

 

Bu söylediğime kafa salladı, rahatsız olduğu belliydi.

 

‘’Seni ne güzel doldurmuşlar böyle. Kim doldurdu Kerim’in yalakası olan o sırık oğlan mı?’’

 

Fark etmeden elimi masaya vurdum.

 

‘’Onların adını ağzına alma!’’

 

‘’Kızım bak… Seni doldurmuşlar belli ki. Beni tanımıyorsun. Yemin ederim, senden haberim yoktu. Kerim araştırırken bizim çocukların kulağına gitmiş. Duyar duymaz sırf seni o düzenbazın yanından almak için buradan kaçtım ben. Seni evimize götürecektim, ama o Kerim efendi maraza çıkardı…’’

 

‘’Sende…’’dediğimde yutkundum, hayır ağlamayacaktım. ‘’Sen de onu vurdun.’’

 

‘’Onu alabilmen için cesedimi çiğnemen gerekir dedi, başka çarem yoktu. Hem…’’ derken beni ikna etmek için suratının girdiği ifadeye tükürmek istesem de yapamadım, arada cam vardı. ‘’Burada olmamanın da sebebi o. Bana iftira attı, yeğenime oyun oynadı. O kötü bir adam kızım.’’

 

‘’Asıl kötü biri varsa o da sensin. İğreniyorum senden. Sen varya tam da hak ettiğin yerdesin! Anneme çektirdiklerinin karşılığını bu dünyada bulamazsın belki ama bakalım öbür tarafta ne halt edeceksin!’’

 

‘’Ben anneni seviyordum…’’ derken suratımı buruşturdum. Yalan söylemeyi bile beceremiyordu.

 

‘’Sen seni sevmeyen bir kadına te…tecavüz ettin ya? Hala nasıl savunma yapabiliyorsun?’’

 

Başını öne eğdiğinde, sıkıntıyla alnını kaşıdı.

 

‘’Onu gerçekten sevdim ama o beni bir türlü sevemedi. Eğer bana evet deseydi, karımı bile boşayacaktım ben.’’

 

Duyduğum şeyle kaşlarım havaya kalkarken, ağzım kocaman açıldı.

 

‘’Ha bir de evliydin…’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Senin için söylenenler az bile. Sen bu dünyada gördüğüm en çürük kalpli adamsın. İflah olmazsın, olma da zaten. Ama şunu bil, ben senin kızın değilim benim babamın adı Kemal, soy adımda Arslan. Bitti bu kadar!’’dediğimde tam kalkmıştım ki aklıma gelenle yeniden oturdum, o da hamlemi görünce telefonu ağır ağır kulağına dayadı. Morali bozulmuştu, ama umurumda değildi. Daha beterini hak ediyordu.

 

‘’Dua et de Kerim oradan sağ salim çıksın. Yoksa sana yemin ediyorum, seni kendi ellerimle öldürürüm…’’dedikten hemen sonra telefonu bırakıp, arkama bile bakmadan orayı terk ettim. Bu konuşma bana iyi gelmişti. Belki de böyle bir yüzleşmeye ihtiyacım vardı. Koridorda yürürken, bana doğru koşan Barbaros’u görünce kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Durup elimi duvara yasladım, nefesimi bulmaya çalışırken gözlerim onun üzerindeydi.

 

Yanıma yaklaşan Barbaros, tam karşımda durduğunda sırıtınca kalbimde zamk gibi yapışan o taş bir an da kalkıverdi.

 

‘’Dayım uyanmış!’’

 

FERİDE’NİN BABASI İÇİN NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? MAHİR SANCAKTAR OLDUĞUNU TAHMİN EDEN VAR MIYDI? SİZCE FERİDE TEPKİSİNDE HAKLI MIYDI? YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.💘

Bölüm : 07.01.2025 19:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...