
Selam arkadaşlar! Yeni bölümle karşınızdayım. Bu bölüm bol bol romantizme doyacağız!❤️🔥 Bu arada bu bölüm harici son iki bölüm kaldı. Feride’yle vedalaşmak benim için epey zor olacak. Düşündükçe içim cız etse de, her güzel şeyin bir sonu var maalesef. Bir yandan Feride’yi finale yaklaştırırken, bir yandan da yeni kurgum için hazırlık yapıyorum. Hatta ilk bölümü bitirdim bile. Onu da en az Feride kadar seveceğinize inanıyorum. Konuları farklı olsa da, içi dolu bir kurgu. Merak edenler için instagram sayfamız olan @feridekitapofficial da alıntılar atıp, bilgilendirme yapacağım. Hepinizi oraya bekliyorum. 💘
Neyse, umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur. Uzatmadan sizi bölümle baş başa bırakayım.🫢🥰
Keyifli okumalar;
Düğünün üzerinden tamı tamına koca otuz gün geçmişti ama kötü olan bir şey vardı ki, ben bunu hiç hesaba katmamıştım. Sabah bulantıları… İlk zamanlar olmayınca, hiç olmayacak zannedip üzerine düşmedim ama kalp atışı başlayınca peşinden bulantılar da başladı. Banyoda bu sabah ki öğürme görevimi de yerine getirince kalkıp elimi yüzümü yıkadım, ağzımı çalkalayıp dişlerimi fırçalarken düşünüyordum. Neyse ki sadece sabahları oluyordu da, gün içerisinde rahat rahat işimin başında durabiliyordum.
Kerim artık hamile olduğum için, çalışmamamı istese de ona itiraz ettim. Doğurana kadar çalışacaktım. Hatta gerekirse doğurduktan sonra da iş yükümü azaltıp projelere evden devam edebilirdim. Şahin’le bu konuyu konuştuğumuzda oldukça sıcak bakmıştı zaten.
Ama tabii, henüz doğurmadığım için konuşmak kolaydı. Nasıl bir sürece gireceğimi bilmiyordum. Bunların hepsi sadece birer olasılıktı.
Banyodan çıkıp, odaya döndüğümde Kerim eli belinde, endişeli bir şekilde beni bekliyordu. Her seferinde peşimden gelmek istese de beni o halde görmesini istemediğim için buna müsaade etmiyordum.
‘’İyi misim güzelim?’’derken elini kolumun üzerine koyup okşadı.
‘’İyiyim Kerim, iki haftadır böyle oluyor zaten alış artık.’’ dediğimde kıkırdadım.
Söylediğime gülümseyip, beni kendine çekip sarıldığında saçlarıma öpücükler sıralamaktan da geri kalmıyordu.
‘’İlaç falan isteyelim doktordan. Perişan oluyorsun böyle, kıyamıyorum sana.’’
Kafamı yukarıya doğru kaldırdığımda göz gözeydik artık. Mavi gözleriyle öyle güzel, öyle merhametle bakıyordu ki içim sıcacık oldu.
‘’Yok aşkım, zaten sadece sabahları oluyor. Tüm gün devam etseydi o zaman isterdik. Şu an gerek yok. Bizimki kendini hatırlıyor işte sabahları.’’ dedim bir elim hemen karnımın üzerine gittiğinde Kerim’in gözlerinde ki parıltı görülmeye değerdi. Aynı hızda o da elini karnımın üzerine koyduğunda eğildi. Karnıma yumuşacık bir öpücük bıraktığında gülümsüyordu.
‘’Onu unutmak mümkün mü? Aşkımızın meyvesi…’’ dediğinde bakışlarını bana çevirdi.
‘’Evet… Aşkımızın meyvesi şu an bir ahududu kadar.’’
Kerim duyduğu benzetmeyle kuvvetli bir kahkaha atınca ayaklandı.
‘’Yerim ben onu…’’ derken çoktan bana yanaşmış burnunu boynuma sürtüyordu. ‘’En çok da seni.’’ Boynumu ısırır gibi yapıp minik ama ateşli bir öpücük bıraktığında bedenim minik bir saman alevi sendromu yaşadı. ‘’Çok özledim…’’
‘’Kerim, doğuruna kadar bana elini süremezsin. Bu konuyu daha önce de konuştuk.’’ derken kuyruğu dik tutmaya çalışıyordum, çalışıyordum da tek bir hamlesiyle mum gibi eriyeceğimi ikimizde çok iyi biliyordu.
‘’İnsaf be kızım! Daha yedi ay var. Taş olsa çatlar.’’
‘’Çatla o zaman ne yapayım?’’
‘’Yavrum kocaya hiç öyle denir mi? Ayıp, ayıp!’’ derken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda bozulduğu belliydi.
‘’Korkuyorum ya. Çocuğa bir şey falan olur…’’
Duyduğu cevap, harekete geçmesi için yeterli olmuştu.
‘’Tamam doktora soralım o zaman.’’
Gözlerimi kocaman açtığımda, o da beni taklit ederek aynı yüz ifadesini yaptığında alay ediyordu.
‘’Ne? Hiç yapma öyle gözlerini. Utanıyor musun?’’ dediğinde belimden yakalayıp kendine deyimi yerindeyse yapıştırdığında bedenini bedenime sürtüyordu… Hamlesi ateşe değen bir pervane misali kasıklarımı harekete geçirdiğinde farkında olmadan dudaklarımı yaladım.
Devam etti.
‘’Sormazlar mı hiç? Yaparken utanmadın da, sorarken mi utanıyorsun diye?’’derken sırıtıyordu. Son söylediğiyle kaşlarımı çatmıştım. Elimi yumruk yapıp, omzuna savurduğumda bir iki adım geriledi.
‘’Sen iyice arsız oldun!’’
‘’Sana arsızım sana…’’ derken elini omzuma attığında gülümseyip kafamı iki yana salladım. O esnada kahvaltı için çoktan aşağıya inmeye başladık. Cemre’nin aşağıdan gelen bıcır bıcır sesi kulaklarımıza dolduğunda gülümseyerek birbirimize baktık.
‘’Çok şanslıyız.’’ dedim mırıldanarak, beni başıyla onayladığında çok beklemeden mutfağa girmiştik bile.
Cemre’nin mutfakta yalnız olmadığını biliyorduk ama Barbaros ve Serap’ın da orada olması bize sürpriz olmuştu.
‘’Lan senin evin yok mu? Her Allah’ın günü buradasın.’’ diyen Kerim sahte bir kızgınlıkla Barbaros’a söylenirken bizimki sırıttı ama ben Kerim’e ters bir bakış gönderdim.
‘’Kız yanlış anlayacak. Niye öyle söylüyorsun ya?’’
Serap gülerek araya girdi.
‘’Yok ben Kerim abiyi tanıyorum artık. Problem değil Feride.’’
Kerim kaşlarını kaldırıp Serap’ı gösterirken, başını salladı.
‘’Bak gördün mü?’’
O sırada Cemre koşup önce babasına sonra da bana sarıldığında, oturduğum gibi kucağıma sokulunca saçlarına öpücük bıraktım.
‘’Saçların ne güzel olmuş bebeğim…’’
‘’Serap yaptı.’’dedi gururla saçlarını iki yana sallarken, o esna da Barbaros söze girdi.
‘’Kız ben sana ne dedim? Yenge diyeceksin yen-ge.’’
Onun bu söylediğine hepimiz gülürken Cemre kaşlarını çattı.
‘’Demem. Serap daha güzel.’’
‘’Tam katır inadı var bu kızda dayım, aynı Çiroz.’’
Kerim gülerken, diliyle dudaklarını yaladı. Keşke görmeseydim bu adamın her hareketi beni niye bu kadar etkiliyordu ya? Hamilelik hormonları bana hiç iyi gelmemişti hiç!
‘’Öyle… Ne yapalım? Yapacak bir şey yok…’’ dedi.
Barbaros iç çektiğinde, Ayşe abla çayları dolduruyordu.
‘’Şimdi biri daha eklenecek bu listeye…Yandık vallahi!’’ derken sahte bir panikle bize baktı.
Ben Serap’tan bahsediyor zannedip, ekmeğe labne ve reçel sürerken, Kerim onu yanıtladı.
‘’Serap o kadar inat değil ya…’’
‘’Serap değil zaten.’’ diyen Barbaros’la bakışlarımızı masadan kaldırdığımızda Serap gülüyordu.
‘’Ay kız mı?’’ dediğimde alkışlamaya başladım. Cemre’yi yan tarafa oturtup önce Serap’a ardından Barbaros’a sarıldığımda ağlıyordum.
‘’Ohoo… Başladı bu yine. Çiroz sen iyice sulu göz oldun he! Dayım ayvayı yedin sen.’’
Kerim de sarılarak, her ikisini tebrik ettikten sonra ellerini dua eder gibi açıp bakışlarını tavana çevirince, tavrına bozulup zaten dolan gözlerime eklenen yaşlarla bu sefer ciddi bir şekilde ağlamaya başladığımda Barbaros şokla elini ağzına götürdü.
‘’Ana! Darıldı bu! Kıyamam kız sana ben…’’ dediğinde yanıma gelip sarıldı. Ben ise ağlamaya devam ederken, kırgın gözlerle Kerim’e bakıyordum. Kerim durumu fark ettiğinde Barbaros’u tek hamlede geriye doğru itti ve beni kucağına aldığı gibi mutfaktan çıktı.
Salondaki koltuğa oturduğunda ben hala onun kucağındaydım.
‘’Sevgilim… Sen darıldın mı bana?’’ dediğinde küçük çocuk gibi başımı salladım. Of! Bu yaptığımı Cemre yapmazdı, gerçekten utanıyordum. Bu hormonlar bütün dengemi alt üst etmişti resmen!
Dudakları iki yana kıvrıldığında, bakışlarımı yere çevirdim. Eliyle nazikçe çenemden tutup göz göze gelmemizi sağladı.
‘’Ya sen nasıl güzel bir şeysin… Ölürüm kızım sana!’’ dediğinde dudaklarıma uzandı. Esir aldığı dudaklarım ateş gibi yanarken dayanamayıp karşılık verdim… Susamış gibi kana kana içtik birbirimizi… Kısa bir süre sonra geri çekildiğimizde, iki eliyle yüzümü avuçlarının arasına aldı.
‘’Ben senin varlığına, her anına, her bir zerrene şükrediyorum… O an öyle, Barbaros’un şakasına ayak uydurdum sadece. Hepsi bu.’’
Daha söze girmeden yeniden gözlerim dolmaya, burnum sızlamaya başladığında neredeyse hıçkıracaktım.
‘’Duygularımı kontrol edemiyorum. Sürekli ağlıyorum, çocuk gibi küsüyorum. Bu hamilelik bütün dengemi bozdu.’’ derken yeniden yanaklarımı esir alan yaşları silen Kerim, aynı zamanda yanaklarımı okşuyordu.
‘’Bozsun hiç önemli değil. Seni her halinle başımın üstünde taşırım ben. Sen benim kıymetlimsin. Ayrıca birlikte sormadık mı doktora? Tüm bunlar çok normal, neden kafana takıyorsun?’’
Tırnaklarımla oynamaya başlayıp, bakışlarımı ondan kaçırdığımda söze girdim.
‘’Ama çok huysuz birine dönüştüm baksana… Cemre bile benim bu yaptıklarımı yapmaz. Doğurana kadar bıkacaksın benden.’’
Yüzüme düşen saçlarımı kulağım arkasına sıkıştırdığında uzanıp yanağımdan öptü. Tamamen geri çekilmeden beni yanıtladığında, bakışlarımı bu sefer yüzüne çevirdim.
‘’Senden bıkmak mı? Ben senden bıkabilir miyim? Bu kadar aşıkken? Hem de karnında bizim çocuğumuzu taşıyorken? Ben yıllardır, her Allah’ın günü bu anların hayaliyle yanıp durmuşum. Canıma okusan gık demem. O kadar da nazın olsun be…’’ dediğinde işte şimdi yelkenleri suya indirmiş ve rahatlamıştım. Duyduklarım gülümsememe sebep olurken, kalbim pır pırdı.
‘’Gerçekten mi?’’
Kerim de güldüğümü görünce bir oh çekip, bana sarıldığında bir yandan da beni öpmeye devam ediyordu.
‘’Gerçekten tabii… Benim sana olan aşkım biter mi? Sensiz geçen günlerimi ömürden saymıyorken hem de.’’
Geri çekildiğimde dudaklarına bir kaç kere peş peşe öpücük bıraktığımda mırıldandım.
‘’Kerim, ben sana çok aşığım.’’
‘’Sen bana böyle arada ilan-ı aşk et yeter. Beni bir süre daha götürür bu.’’ derken yaramaz çocukları gibi sırıtınca dayanamayıp yanaklarını sıktım.
‘’Hadi mutfağa geçelim. Serap’a da ayıp oldu.’’
*
Kahvaltıdan sonra günün geri kalanını şirkette geçirmiştim. Oturmaktan ağrıyan belimi ve sırtımı esnetmek için ayaklandığımda cama doğru ilerledim. Herkes öğle yemeği için dışarıya çıkmıştı. Ben hamileliğim dolayısıyla evden bir şeyler getiriyor, sadece onları tüketmeyi tercih ediyordum. Bu yüzden genelde ofiste bu saatlerde yalnız kalıyordum. Cadde trafiğini izlerken, daha önce hiç duymadığım bir ses tarafından adım seslenilince arkamı döndüm.
‘’Feride…’’
Uzun boylu, sarışın, renkli gözlü bir adam gelip tam da masamın önünde ki sandalyeye oturduğunda ben de beklemeden merakla masama geçtim.
‘’Buyurun?
Söylediğime karşılık gülünce, kaşlarımı çattım.
‘’Pardon? Neye güldüğünüzü anlamadım?’’
Sağ elininin parmaklarını masanının üzerinde gezdirip, gözlerini benim üzerime dikti.
‘’Kan bağımız var ama beni tanımıyorsun… Ne acı!’’ dediğinde sesi alaylıydı. O an bıkkınlıkla ofladım. Bitmiyordu işte… Böyle alengirli laflar, sırlar. Kim olduğunu tabii ki anlamıştım.
‘’Feridun? Feridunsun değil mi?’’ dediğimde kaşlarımı havaya kaldırdım.
Yalancı bir şaşkınlık ve coşkuyla cevapladı.
‘’Aaa çabuk tanıdın, bravo… Benzemiyoruz ama değil mi?’’ dediğinde tepkisiz kaldığımı görünce parmağıyla bir beni, bir kendini gösterdi. ‘’Tip olarak.’’
‘’Ne mutlu ki, öyle…’’ dedim yalnızca. Suratımda zerre mimik yoktu. Bu söylediğime erkeksi bir kahkaha attığında başını salladı.
‘’Benden neden nefret ediyorsun? Daha düne kadar senden haberim bile yoktu. Öğrenince gelip bir kardeşimle tanışayım istemiştim halbuki… Bu tepkiyi haketmiyorum bence.’’ derken bile yüzünde samimi olmadığını belli olan bir ifadeyle bana bakıyordu.
‘’Ben senin kardeşin değilim… Benim sizin ailenizle herhangi bir bağım da yok.’’ dediğimde ona doğru eğildiğimde oldukça öfkeliydim. ‘’Bak şöyle yapalım hatta… Biz bunu hiç öğrenmemişiz, bilmiyormuşuz gibi hayatımıza devam edelim. Nasıl fikir?’’
Söylediklerime karşılık parmağını iyi yana sallayıp, cıkladı.
‘’Ah Feride… Böyle bir şey yapamayacağımızı sen de çok iyi biliyorsun. Ben senin abinim. Bunu eninde sonunda kabul edeceksin. Neyse…’’ derken elini havada salladı. ‘’Bunları sonra konuşuruz. Şimdi önceliğin, o evden eşyalarını toparlayıp, en kısa sürede evimize dönmen olmalı… Düşmanlarımızla aynı çatı altında kalamazsın!’’
Son cümlesini biraz tehditkar bir tonla söyleyince, öfkeyle elimi masaya vurup ayaklandım. Benden böyle bir tepki beklemediği belliydi, çünkü bu sefer gerçekten şaşırmıştı.
‘’Ben hiç bir yere gitmiyorum! He sen illa abicilik oyunu oynamak istiyorsan, Hande’ye abilik yapabilirsin. Onun bayağı ihtiyacı var gibi görünüyor.’’dedikten sonra masaya doğru eğildim. ‘’Şimdi… Sen mi gidersin? Yoksa ben güvenliği mi arayayım?’’
Kafasını sallayıp ayağa kalktığında tam gidiyordu ki, dönüp parmağını bana doğru salladı.
‘’Şimdilik gidiyorum, ama yine geleceğim ve inan bana o zaman bu kadar güzel konuşmayacağım Feride!’’
‘’Güle güle!’’ diye arkasından bağırdığımda hızlı adımlarla gözden kayboldu. Gerçekten bütün aile bir olmuş, her biri farklı zamanda gelip ayarlarımla oynuyordu. Kaldı ki hamileliğim yüzünden bütün duyguları uçlarda yaşıyordum. Şu an sinirden içim içimi yiyordu. Sakinleşmek için tatlıya ihtiyacım vardı. Hele söyle bir kazandibi olacaktı ki of!
Fark ettiğim şeyle sırıttım… Resmen aş ermiştim. Işık hızında telefonu elime alıp Kerim’i aradım üçüncü çalışta açtı ama açmasına rağmen başkasına laf yetiştiriyordu.
‘’Rıfat elli sefer uyardım malları kontrol edin diye. Getir bana stok listesini kontrol edeceğim! Ulan sizin yapacağın işe sokayım!’’
‘’Keriiiim… Alo? Kerim?’’
Sonunda telefonu açtığını hatırlayıp, beni yanıtladı.
‘’Efendim yavrum?’’
‘’Çok mu yoğunsun ya?’’ derken sesimi bilerek nazlı bir edaya bürümüştüm.
‘’Biraz. Bir şey mi oldu aşkım?’’
‘’Şey… Canım kazandibi çekti de…’’ dedim ama devam edemeden sözümü kesti.
‘’Kurban olurum… Hemen gönderiyorum sevgilim.’’
‘’Ya bir dinle… Akşam baş başa mı gidip yesek diyecektim? Hem belki dondurma da yeriz, bir de baklava… Of yok yok, katmer şöyle çikolatalı…’’
Telefonun diğer ucundan gelen kahkahayla, ben de söylediklerimi fark edip kıkırdadım.
‘’Yeriz yavrum, hepsinden yeriz. Hatta ben seni direkt oradan alayım, yemeğe çıkalım. Senin şu meşhur köfteciye gideriz önce.’’
Söyledikleriyle karnımın guruldadığını hissettim.
‘’Tamam olur.’’ dedim ama aklıma gelenle duraksadım. ‘’Cemre tek kalacak ama evde, öyle olmaz ki…’’
‘’Bizimkilerden birini çağırırız sen onu düşünme. Ne zamandır baş başa bir şey yapmıyoruz, ikimize de iyi gelecek. Tabii yine bir yerlerden Kurt hortlamazsa…’’ derken son cümlede sesi bıkkın çıkmıştı.
‘’Ne istiyorsun sen benim Barbaros’umdan?’’ derken sesim alaylıydı.
‘’Evlendi hala kuyruk gibi peşimizde, götle don gibi olduk iyice.’’
Söylediklerine kendimi tutamayıp kahkaha atınca o da aynı şekilde karşılık verdi.
‘’Terbiyesiz…’’ dedim ama bu konuşma gerçekten kafamı dağıtmaya yetmişti. ‘’Hadi kapatıyorum. Akşam görüşürüz.’’
Vedalaşıp kapatınca, mesai arkadaşlarımın da yavaş yavaş geldiğini görünce yeniden bilgisayarın başına oturdum. Bir at çiftliği projesi çiziyordum, müşteriyi tanımıyordum. Proje Şahin aracılığıyla gelmişti bana. Sağ olsun her kimse bütün her şeyi bana bırakmış, fikir bile sunmamıştı. Bu durum ilk önce beni şaşırtsa da, sonradan işime gelmişti. Keşke her müşteri böyle olsaydı. Sanki kendi at çiftliğimi çiziyor gibiydim. O kadar zevkliydi ki, resmen zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Umarım işin sonunda müşteri memnun olurdu.
Çok geçmeden, içeriye giren çifte kumrulara gözüm takılınca gülümsedim.
‘’Hoş geldiniz…’’
‘’Hoş bulduk, sen yemeğe çıkmadın mı?’’ diyen Balım tam karşıma oturdu.
‘’Yok burada bir şeyler atıştırdım.’’ dedikten sonra Şahin elindeki poşeti masaya bıraktı.
‘’Bu ne?’’dedim poşete yeltenip, beklemeden yanıtlayınca sırıtıyordum.
‘’Kazandibi…’’
‘’Ya…Niye zahmet ettin?’’
‘’Eee emir büyük yerden.’’ deyince bu kadar güzel sevilmenin hissi bütün bedenimi çicek bahçesi gibi sarıp sarmaladı. Farkında olmadan gözlerim yanmaya başlayınca titrek bir sesle söze girdim.
‘’Teşekkür ederim. Hepiniz iyi ki varsınız… Ne güzel aile olduk.’’
Balım ayaklanıp, yanıma geldi ve bana sarıldı.
‘’Saçmalama, ağlama lütfen… Oy ya kıyamam ben sana.’’
Şahin o sırada elini cebine koymuş, bir abi edasıyla gülümseyerek beni seyrediyordu. Keşke Feridun’un kardeşi olmak yerine Şahin’in kardeşi olsaydım… Kısa süre sonra aklıma gelen Yeliz’le, böyle hissettiğim için ona haksızlık ettiğimi düşünüp kendimden utanınca daha çok ağlamaya başlamıştım.
Şahin, ‘’Feride? Ne oluyor ama? Kızacağım artık. Hadi benim odama.’’ dediğinde ellerini birbirine vurup ekledi. ‘’Tempo!’’
Göz yaşlarımı silerken, ayağa kalkmıştım. Balım keyifle koluma girdi ve Şahin’in arkasından yürümeye başladık.
Odaya girdiğimizde geniş koltuklardan birine oturduğumda Şahin astığı ceketinden sonra bana dönüp bakınca kendi koltuğuna oturmak yerine gelip yanıma oturdu. Balım, oturmadan parmağını şıklattı.
‘’Ay tatlıyı unuttuk! Dur gidip getireyim.’’
Onun çabasına karşılık mahcubiyetle boynumu eğdim.
‘’Boşver. Sonra da yerim, gel otur.’’
‘’Geliyorum şimdi…’’ derken arkasına bile bakmadan odadan çıkmıştı.
O sırada Şahin’in bakışlarını üzerimde hissedince, ben de bakışlarımı onun yüzüne çevirdim.
‘’Feride… Buraya biri geldi mi?’’
Sorduğu soruya karşılık, keyifsiz bir gülüş bıraktım.
‘’Sen nerden biliyorsun?’’
‘’Arabasını gördüm, diğer şeritte.’’
‘’Abicilik oynamaya gelmiş. Benim onların evinde yaşamamı istiyor. Neymiş, düşmanıyla aynı evde kalamazmışım! Hah! Gerizekalı!’’
Söylediklerimden sonra yüzünü ağır ağır kaplayan öfkeyle, bir an da şiddetle ayaklandı.
‘’Kızım niye aramadın beni? Herifte ki cesarete bak ya!’’dediğinde tam önümde volta atarken Balım içeri girdi. Bakışlarımı kısa bir süre ona çevirdiğimde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
‘’Kerim’e söyledin mi?’’
‘’Hayır ya, o kadar da ciddiye almadım açıkcası. Sen de bir sakin ol, otur lütfen.’’
Cümlemi bitirir bitirmez bana doğru eğildi, sesi oldukça öfkeliydi.
‘’Feride, bu iş şakaya gelmez. Sen bunları tanımıyorsun! Kızım ben… Ben seni kardeşim yerine koydum ya… Benim kaybedecek bir kardeşim daha yok!’’
Her bir kelimesi, içimde sızlayan o yere dokundu. Dokunmakla kalmadı kanattı… Tam da onun abim olmasını için keşkeler sıralarken, bu duyduğum cümle bütün iplerimi koparmaya yetmişti. Büktüğüm dudaklarımla, yeniden ağlamaya başlarken, kalkıp ona sarıldım.
Böyle bir hamleyi beklemediği belliydi. İlk önce afallasa da onun da ellerini omzumda hissettiğimde artık her şey daha kolaydı. Geri çekildiğimde önce Balım’a baktım, kollarını birbirine dolamış ıslak gözlerle bizi izliyordu. Ona yarı ağlak bir şekilde gülümserken iki adımda yanına gidip sarıldım.
‘’Benim ailem sizsiniz. Ben başka kimseyi istemiyorum.’’
‘’Canım benim…’’ dediğinde içtenlikle karşılık verdiğinde, kapı tıklatılınca geri çekilip toparlanmaya çalıştık.
‘’Şahin bey, Kerim bey ve Barbaros bey geldi efendim.’’
Şahin başıyla onaylayınca, ben panikle göz yaşlarımı silmeye başladım. Resmen her gün, her saat başı ağlıyordum.
Odaya önce elinde poşetlerle Barbaros ardından, kulağında telefonla konuşan Kerim girdi.
Barbaros beni görünce ellerini birbirine çarpıp, hızlı adımlalarla yanıma geldi.
‘’Aha! Bu Çiroz yine ağlıyor!’’dedikten sonra bakışlarım Kerim’i bulduğunda, Barbaros poşetleri masaya bıraktı ve bana sarıldı. Ben ona karşılık verirken Kerim telefondakini geçiştirerek kapattığında, gözleri çoktan bana kilitlenmişti.
‘’Kız bu ne böyle? Hüngür, şakır ne oldu yine?’’ dedi Barbaros eliyle yanaklarımı silerken.
‘’Hormonlar…’’deyince kahkahayı patlattı tabi. Geri çekilip koltuklardan birine yayıldığında bana doğru gelen Kerim’e uzanıp, bir çocuk edasıyla göğsüne sokulduğumda bana sarılıp saçıma öpücük kondurdu.
‘’Güzelim… İyi misin?’’
‘’İyiyim ya bir şey yok. Bu poşetler de ne var?’’
Soruma Barbaros iştahlı bir sesle cevap verdiğinde poşetleri açıyordu.
‘’Baklava, dondurma, çikolatalı katmer…’’
Duyduklarımla ellerimle yüzümü kapatıp gülmeye başladığımda, kafamı kısa süre sonra hala sarılmış vaziyette olduğum sevgilime doğru kaldırdım.
‘’Aşkım akşam yiyecektik. Niye şimdi getirdin? Kazandibi de aldırmışsın Şahin’e?’’
Kerim, saçlarımı okşarken gülümsedi.
‘’Akşam da yeriz… Şimdi böyle benim sevgilim ilk kez aşermiş, ben kayıtsız mı kalsaydım yani?’’ dediğinde Şahin araya girdi.
‘’Oooo tam bir romantik ya!’’
O sırada Barbaros’un abartı tepkisiyle hepimiz ona döndük.
‘’Valla bileklerimi keseceğim. Romantizm zehirlenmesi yaşıyorum resmen aylardır… Yeter da!’’
Gidip yanına oturduğumda omzuna bir tane yapıştırıverdim. Kerim de benim yanıma oturunca tam ortalarındaydım şimdi.
‘’Allah’ın dağ ayısı… Üzüldüm şimdi Serap’a.’’
‘’Al benden de o kadar… Kıza iki güzel laf ediyorsundur inşallah arada.’’ diyen Balım da beni onaylıyordu.
‘’O benimle hanım arasında, sen ne bileceksin?’’dediğinde yaptığı benzetmeyle hepimizin keyfi yerine gelmişti ama Şahin bu keyfi bozmaya yeminli gibiydi.
‘’Feridun gelmiş.’’
‘’Şahin!’’ dedim isyanla. Şimdi uyuyan yılanı uyandıracak, Kerim’e adamı öldürtecekti. Feridun’un ölmesi umurumda değildi ama ben Kerim’den olacaktım.
Hem Barbaros, hem Kerim aynı anda çatık kaşlarla bana dönünce bakışlarımı yer eğdim, göz göze gelmemeye kararlıydım çünkü bakışlarıyla bile resmen azar yiyecektim.
‘’Ne zaman söylemeyi düşünüyordun?’’ dedi Kerim, hayret sesi sakin çıkmıştı.
‘’Ne oldu? Ne dedi sana?’’diyen Barbaros tek hamleyle ayaklandı. ‘’Gidip ebesini sikeyim şunun. Bu iyice meydanı boş buldu! Orospu çocuğu!’’
Kerim’in sesi sakin çıksa da tonu resmen öfke kaynıyordu.
‘’Otur!’’
‘’Ama dayım…’’
‘’Otur dedim.’’ deyince bana döndü. ‘’Ne dedi?’’
Bir cesaret bakışlarımı, sevgilime çevirdim. Bakışlarında öfke, endişe ve merhamet vardı. Beni incitmemek için sakin kalmaya çalıştığını anlamıştım.
‘’Onlarla yaşamamı istiyor…’’ dedim sesim oldukça kısık çıkmıştı.
Kerim öfkeyle ağzını açıp kapadı, alayla hıhladı sonrasında sakallarını sıvazlarken volta atma sırası Barbarostaydı şimdi.
‘’Dayım bırak gideyim, şunu itin götüne sokayım! Ağa ya! Gelmiş abilik taslıyor! Bizim Feride’mizi, bizden koparacak öyle mi? Yok yok gidiyorum ben!’’dediğinde Kerim arkasından bağırsada durmadı ve odadan rüzgar gibi çıkıp, gitti.
‘’Ben hallederim…’’diyen Şahin peşinden çıkınca, ben endişeyle Kerim’e baktım.
‘’Kerim ne olur bir şey yap… Başı belaya girecek. Allah aşkına!’’
‘’Tamam sen merak etme, Şahin ikna eder onu.’’
‘’Senin bu tepkisizliğin beni çok korkutuyor…’’ dedim ona karşılık.
‘’Vallahi beni de.’’ diyen Balım devam etti. ‘’Kerim abi, şimdi ne yapacağız peki?’’
‘’Ben halledeceğim… Düşünmeyin siz.’’ Ardından ellerini yanaklarımın üzerine bırakıp, gözlerini gözlerime dikti.
‘’Hele sen hiç düşünme… Ben her şeyi çözeceğim. Ama bir daha benden böyle önemli bir şeyi saklama. Ya sana zarar verseydi?’’
‘’Ama vermedi. Abicilik oynuyor aklınca. Bana zarar verecek olsa bunu zaten baştan yapardı Kerim.’’
‘’O şimdi seni öğrendi ya, daha rahat durmayacak. Ben onu durdurana kadar evde kalmanı istiyorum Feride…’’
‘’Ama…’’
‘’Kerim abi haklı Feride, senin güvenliğin için bu şart.’’
İstemesem de oy çokluğula kaybetmiştim. Kabullenmiş olmanın sakinliğiyle uzanıp tatlılardan birini açtım ve yemeğe başladım. O esnada bana gülen iki gözle kafamı kaldırdığımda ‘’Ne?’’diye soruverdim.
‘’Çok tatlı bir hamiş oldun sen canım arkadaşım.’’ diyen Balım’a gülümsediğimde Kerim kulağıma eğildi.
‘’Ve daha seksi…’’
Duyduğum cümleyle kafamı ona çevirdiğimde gözlerim kocaman açılmıştı. Kerim o yakışıklı gülüşünü sergilediğinde, bende dayanamayıp güldüm. Neyse ki Balım söylediklerini duymamıştı.
İlk tatlıyı bitirip, dondurmaya geçtiğimde Balım oldukça şaşkındı.
‘’Feride, onuda mı yiyeceksin? Dokunmasın?’’
Başımı iki yana sallarken, çoktan bir parçasını ağzıma atmıştım.
‘’Dokunmaz hem ben istemiyorum ki, bebeğim istiyor… Benim kontrolümün dışında yani.’’
Kerim o esnada saçıma bir öpücük bırakıp ayaklandığında, ‘’Benim bir kaç telefon görüşmesi yapmam lazım, gelirim birazdan.’’ derken, her ne kadar keyifli görünmeye çalışsa da aslında gergin olduğunun farkındaydım. O odadan çıkınca elimde dondurma kutusunu masaya bırakıp, Balım’a döndüm.
‘’Bizim neden olaysız bir günümüz yok ya? Gerçekten yoruldum. Üstelik hamileyim de gerçekten kaldıramıyorum artık.’’
Balım söylediklerime dayanamayıp, kalkıp yanıma oturduğunda tek eliyle bana sarıldı.
‘’Canım, sen bunları düşünmeyeceksin artık. Sen sadece bebeğini düşüneceksin. Hem bak görürsün, hiç bir gerginlik olmayacak bizimkiler halledecek.’’
‘’İnşallah…’’derken asık yüzümle boş boş duvara bakarken, eliyle yüzüme düşen saçlarımı itelemeye çalışan Balım’ın parmağında parıl parıl parlayan yüzüğü fark edince konuyu dağıtmak adına heyecanla deyimi yerindeyse şakıdım.
‘’Ayy! Bakayım yüzüğüne…’’ dediğimde çoktan elini yakalamış, lotus model pırlantayı izliyordum. ‘’Hih! Harika bir şey bu… Şahin çok zevkli bir adam, ay zaten zevkli olduğu senden belli de…’’
Son söylediğime yalancı bir şımarıklıkla gerinince sırıttım.
‘’Bu yüzüğün model fikrini en yakın arkadaşım vermiş, kuşlar öyle söyledi.’’ deyince bakışlarımı havaya çevirdim.
‘’Yani, öyle şeyler olmuş olabilir tabii…’’ dediğimde açılan kapıyla Kerim içeriye girdiğinde, gergin yüz ifadesi hala devam etse de beni görünce gülümsedi.
‘’Yedin mi dondurmanı sevgilim?’’
‘’Yeter bu kadar… Şiştim valla. Kendimi akşama saklıyorum zaten.’’
Kerim söylediğime karşılık, başıyla beni onaylarken kapı gümbürtüyle açıldı. İçeriye giren Barbaros, hararetli bir şekilde konuşurken Şahin’de arkasındaydı.
‘’Mahir Sancaktar içeriden çıkmış! Nasıl çıkabiliyor bu adam benim aklım almıyor ya!’’ dediğinde Şahin arkasından ensesine vurdu.
‘’Aferin boşboğaz… Öyle dan diye söylenir mi?’’dediğinde Kerim sabır dilenir gibi ellerini havaya kaldırdı.
‘’Senin çenene sokayım! O çeneni bir tutamıyorsun sen!’’diye resmen kükreyen Kerim’le kalbim korkuyla çarpmaya başladığında, neler olacağını kestiremiyordum. Resmen o ailenin eli şimdi güçlenmiş, benim üzerimden bizimkilere güç savaşı açacaktı. Artık bitti derken, daha büyük felaketler çığ misali kopup, üzerimize doğru devrilmeye devam ediyordu. Umarım bu sefer kimseye bir şey olmazdı. Yoksa o aileyi kendi ellerimle yok edecektim!
Evet! Bölümün sonuna geldik! Yine ortalık karışacak gibi görünüyor. Kerim’in de dediği gibi; ‘’Üç gün yarabbi şükür desek, dördüncü gün tövbe estağfurullah çekiyoruz.’’ 😁😁😁 Bu arada hamilelik hormonları vardır arkadaşlar ve insanın canına okur, Feride’yi ayıplamayın yani. Yaşayan bilir diyorum ve susuyorum. 😁
Yorumlarınızı bekliyorum. 🌸 Yeni bölümde görüşmek üzere. Sevgiler…💘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |