25. Bölüm

25. Bölüm / FİNAL

Selcan Yazıcılar Kazdal
selcanykazdal

 

Selam canlarım… Bütün veda konuşmamı sona sakladım, çünkü başta yazarsam ağlayıp bölümü bitiremem diye korkuyorum. 😂😝

Feride’yi çok özleyeceğim ama bir yazar değil okur olarakta bitmiş hikayeleri özleyip tekrar tekrar açıp, defalarca okumuşluğum var. O yüzden kendimi böyle teselli ediyorum. 😃

 

Neyse çok gevezelik etmeyip sizi son bölümümüzle baş başa bırakayım.

 

Keyifli okumalar;

 

Arabaya bindiğimizde Kerim burnundan soluyordu. Bana bağırmamak için kendiyle savaş verdiğine emindim bu yüzden sesimi çıkarmamaya kararlıydım. Aslında Mahir Sancaktar’ın son hamlesi beni epey şaşırtmıştı. Oğluna meydan okuyacağını hiç düşünmemiştim. Hele de benim için… Neyse! Artık hayatımızdan çıktıklarına inanmak istiyordum, umarım sözlerinin arkasında dururlardı.

 

Bakışlarım yeniden Kerim’e döndü. Direksiyonu öyle sıkı tutuyordu parmakları bembeyaz olmuştu tam o esna da önde ki araba ani fren yapınca, sanki böyle bir şey bekliyormuş gibi önce ona sayısız küfürler savurdu ardından öfkeli bakışlarını bana çevirdi.

 

‘’Yani ne diyeyim ya! Ne diyeyim sana?! Daha sabah konuştuk. Akşam olmadan yine vukuat!’’

 

‘’Ama aşk…’’ cümlemi bitirmeme müsaade etmeden işaret parmağını bana çevirdiğinde gözlerinden ateşler çıkıyordu.

 

‘’Ama falan yok Feride! Ya sana bir şey yapsalardı? Yemin ediyorum kainatı yakardım Feride kimseye acımazdım. He ama sen illa diyorsan ki, yok ben senin başını belaya sokacağım yap yani, yap ben artık kabul…’’ demesine kalmadan dudaklarına uzandığımda pes edercesine nefes bırakıp, karşılık verdi.

 

Kornaların sesiyle o büyülü öpüşmeden ayrılmayı başarabildik. Ki bu arada kavga esnasında öpüşmenin tadının bu kadar güzel olduğunu da şu an fark etmiştim.

 

‘’Ahh Feride’m ah…’’ dediğinde gülüyordu. Vites değiştirip gaza yüklendiğinde ben de gülmeye başlamıştım, o esna da yanaklarına asıldım.

 

‘’Oy çok mu korktu benim sevgilim? Kıyamam ama…’’

 

‘’Bak hâlâ…’’dediğinde sinirleniyormuş gibi yaptı ama ben yemedim tabii ki, ardından devam etti. ‘’Bu Mahir Sancaktar şaşırttı beni… Adam utanmasa ayaklarıma kapanıp özür dileyecekti nerdeyse… Demek ki içeride adam etmişler onu.’’

 

Tam yola odaklanmıştım ki, son söylediğiyle içime bir kurt düşürdü.

 

‘’Kerim içeride bir şey mi yaptırdın ona?’’

 

‘’Ooo babamızı da koruyoruz artık…’’dediğinde alaylı çıkan sesine karşılık kaşlarımı çattım.

 

‘’Kerim?’’

 

‘’Yok birtanem, doğacak çocuğumu görmek nasip olmasın bir şey yaptıysam.’’

 

‘’Ay Allah korusun!’’ Dedim koluna sağlam bir tokat atarken, sahte bir inlemenin ardından dudakları iki yana kıvrıldı.

 

‘’Hamilelik sana yaradı bak, bir güç gelmiş sana helal olsun benim karıma be! Aslan! Aslan!’’dediğinde sesi tezahürat eder gibi çıkınca kahkahayı bastım.

 

‘’Ben henüz senin karın değilim ama…’’

 

‘’Nişanlandık ya güzelim, evleneceğiz. Ki ben zaten gönülden evliyim seninle.’’

 

‘’Hani senin yüzüğün nerede o zaman beyefendi? Ben tek başıma nişanlandım galiba!’’dedim ama bu sefer artık hamileliğin verdiği huysuzlukla hormonlarım everestte gezindiğinden iyice sinirlenmiştim.

 

‘’Kurban olurum sana… Aferin böyle sahip çıkacaksın kocana işte.’’dediğinde direksiyonu kırınca şerit değiştirdi.

 

‘’Nereye?’’dediğimde sesim hala tripliydi.

 

‘’Yüzük almaya… Sana da alyans alalım, bana da. E tabii nikah tarihi de almak lazım gelinlik falan… Bir haftaya hallederiz.’’

 

‘’Ne bir haftası Kerim? Nasıl sığdıracağız her şeyi bir haftaya?’’

 

‘’Yavrum senin kocan Kerim Kerimoğlu… Rahat ol.’’

 

Son söylediği cümleden sonra bütün telaşım ve sinirim yerini sırıtmaya bıraktı tabii.

 

‘’Allah’ım ya… Havanı yesinler Kerimoğlu.’’

 

İlk boşlukta yine eğilip dudağıma uzandığında bu sefer ben geri çekildim. Gerçekten bu adamın bu arsızlığından bugün kaza yapacaktık.

 

‘’Aşkım kaza yapacağız ya…’’

 

‘’Doğru, tamam. Bebek var netice de dikkat etmek lazım.’’

 

Bebek deyince elim karnıma gitti, o da bunu fark etmiş olacak ki elini elimin üstüne bastırdı. İkimize ait bir can taşıyordum resmen… Bu muazzam bir duyguydu. Sevdiğim adamdan çocuğum olacaktı… Bunu bana geçen sene söyleseler güler geçerdim. O zaman duygularımın tek taraflı olduğunu düşünüyor ve bu aşkın beni enin de sonunda öldüreceğini hissediyordum. Ama şimdi hayal bile edemeyeceğim kadar güzel bir noktadaydık.

 

‘’Bizim bebeğimiz…’’ cümlesi döküldü dudaklarımdan. ‘’Sana ve bana ait bir can. Kerim…’’dediğimde gözlerim dolu dolu sevdiğim adama baktım. ‘’Her şey o kadar güzel ki, çok mutluyum ben.’’

 

Duyduklarına mest olmuş bir vaziyette gözlerini yoldan çekip kısa bir an bana baktı.

 

‘’Bu daha ne ki, çok daha mutlu olacağız sevgilim… Söz veriyorum sana.’’

 

‘’Biliyorum… Artık korkmuyorum zaten.’’

 

‘’Korkacak bir şey yok. Ben yanındayken, hiç kimseden korkmana gerek yok senin.’’

 

‘’Bunu da biliyorum.’’dediğimde sırıttım. ‘’Bana bilmediğim bir şey söyle.’’

 

‘’Hmm bilmediğin bir şey demek… Bebeğimiz erkek olacak.’’

 

Söylediğine kahkaha atıp, beklemeden onu yanıtladım.

 

‘’O nerden çıktı? Daha doktor bile bilmiyor müneccim misin sen?’’

 

Elimin üzerinde duran eli gevşeyip parmaklarımı kavradı ve dudaklarına götürüp öptü.

 

‘’Rüya gördüm… Bahçe de sen, ben, kızımız ve oğlumuz top oynuyorduk. Hatta adı da Keremdi.’’

 

‘’Kerem mi? Bunu şimdi uydurdun değil mi?’’derken gülerek ona baktım.

 

Kaşlarını kaldırdı, beni ikna etmek ister gibiydi.

 

‘’Yavrum valla Keremdi ya niye uydurayım?’’

 

‘’İyi tamam, öyle olsun.’’derken kıs kıs gülüyordum. Bu adamın ikna yeteneği biraz evrim geçirmiş gibiydi ama neyse… Eğer erkek olursa Kerem ismi de hiç fena değildi.

****

 

1,5 AY SONRA…

 

Sade bir nikah yerine, düğün istediğim için Kerim’i zorla bir buçuk ay bekletip, hafta sonuna düğünü organize ettik. Yani resmen yarın evleniyorduk! İnanılmaz heyecanlıydım. Cemre’yi uyutmuştum. Salonda otururken, bizimkiler muhabbete dalmış ben ise yüzüğümü inceliyordum. O kadar güzeldi ki, başka biri şöyle tavırlara girse çoktan kınardım ama başa gelmeden anlaşılamayacak bir şeymiş. Bu da bana bir ders olmuştu bir daha asla hiçbir şey için kimseyi kınamayacaktım.

 

Kolumun dürtülmesiyle, rüya aleminden çıkıp gerçek dünyaya dönüş yaptım.

Kafamı çevirdiğimde Balım ve Serap beni izleyip gülüyorlardı. Zaten hemen peşinden Balım söze girdi.

 

‘’Kızım ne oluyor sana? Alt tarafı bir yüzük…’’

 

‘’Hiç yani…’’ diyen Serap’la birlikte bakışlarımı Kerim’e çevirdiğimde göz göze geldik. Beni izlediğini fark etmenin verdiği heyecanla kalbim pır pır atarken, farkında olmadan parmağında parlayan alyansına kaydı bakışlarım. Ardından yeniden ona döndüğümde öyle bir gülümsedi ki, kalbimin koşup ona sarıldığını hissettim.

 

‘’Öyle imkansızdık ki, şimdi her şey rüya gibi geliyor kızlar.’’ dediğimde Balım elime uzandı.

 

‘’Canım benim, sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun. Tadını çıkar.’’

 

Serap’ta artık büyüyen karnıyla zorlansa da biraz daha yaklaşıp elini, bizim elimizin üstüne koyduğunda inanılmaz huzurluydum. Ne mutlu ki, iki tane kız kardeşim olmuştu.

 

‘’Biz şaka yapıyorduk zaten. Değil mi Nil?’’derken diğer elini karnına koyduğunda gülümsedi.

 

‘’Ya! Adı Nil mi olacak benim kuzumun?’’dedim göz yaşlarımdan çoktan yanaklarımdan süzülmeye başladığında, elimi Serap’ın karnının üzerine bıraktım. ‘’Halasının güzeli, az kaldı… Yakında doya doya koklayacağız seni.’’

 

‘’Sahi? Ne kadar kaldı doğuma?’’ diye sordu benim peşimden Balım.

 

‘’2,5 ay kaldı… Of çok heyecanlıyım, hem de korkuyorum.’’

 

‘’Oha çok az kalmış…’’

 

‘’Tabii kızım, ben 17.haftaya girdim. Benim ki de bir göstermedi cinsiyetini, ne inatçı çıktı varya. Doğunca yandık.’’

 

‘’Tekmelerini hissetmeye başladın mı?’’dedi Serap, tam kafamı olumsuz anlamda sallıyordum ki, sanki Serap’ı duymuş gibi karnımda bir kıpırtı oldu.

 

‘’Bir dakika… Tekme mi attı? Ben mi yanlış anladım…’’

 

Hemen telaşla karnımı sıyırınca Kerim panikle yanıma fırladı. Bu adam resmen gözünü bir saniye üzerimden ayırmıyordu ya!

 

‘’Feride’m ne oldu? Sancın mı var?’’

 

Tabii onun paniğiyle birlikte, Şahin ve Barbaros’ta yanımıza koştu.

 

‘’Ne oldu? Çiroz’um iyi misin?’’

 

‘’Feride?’’

 

‘’Ay bir şey yok darlamayın kızı…’’dedi Serap, o bile bunalmıştı, ya ben ne yapayım?

 

‘’Bebek tekme attı galiba.’’dedi Balım, onun sözleriyle Kerim sulanan gözlerini gözlerime dikti.

 

‘’Tekme mi attı?’’ diye sorarken çocuk gibiydi. Cemre’de bunları yaşayamamıştı. O yüzden onun içinde ilkti tabii ki. Ben de duygulanıp yeniden ağlamaya başladığımda onu başımla onayladım. Elleriyle yüzümü kavrayıp, parmaklarıyla yaşlarımı silerken kafasını karnıma doğru eğip, karnımı öpünce yeniden bir hareket hissettim ve heyecanla deyimi yerindeyse şakıdım.

 

‘’Kerim hissettin mi? Bir daha tekme attı. Seni tanıdı…’’derken Kerim kuvvetli bir kahkaha attı. Resmen güç zehirlenmesi yaşıyordu. Omuzlarını dikleştirip geri çekildiğinde beni cevapladı.

 

‘’Babasının aslanı o aslanı! Tanıyacak tabi ya!’’

 

‘’Aslanı derken dayım?’’dedi Barbaros.

 

‘’Belli oldu mu cinsiyeti?’’diye ikinci soruyu Şahin sorunca devreye girdim.

 

‘’Yok belli değil daha ama Kerim’e göre erkekmiş.’’

 

Şahin keyifle, ‘’Kardeşim, onu tam olarak nerenden uydurdun?’’ Deyince Barbaros’ta sazı eline aldı.

 

‘’Dayım müneccim olmuş, haberimiz yok ya! Dayım sence yarın akşam maçı kim alır, söyle de kupon yapalım…’’

 

‘’Siktirin gidin lan!’’dediğinde bana döndü Kerim. ‘’Aferin sen de kocanı milletin ağzına sakız et böyle...’’

 

‘’Millet kim lan?’’dedi Şahin bir eliye Kerim’in omzunu sıkıyordu.

 

‘’Biraz daha omzumu sıkarsın, kim kimmiş göstereceğim sana aynasız!’’

 

‘’Ooo dayım frekans değiştirdi, biz kaçalım bence.’’

 

‘’Bence de…’’diyerek Barbaros’u onayladı Şahin.

 

Bu sözlerin ardından gülüşerek onları uğurladığımızda odaya çıktık… Artık eskisi gibi değildim, çok ayakta kalınca belim ağrımaya başlıyordu. Üzerimi bile değiştirmeden kendimi yatağa bırakıp, ellerimi iki yana açtığımda belimin sızısı da baş göstermişti. Ben yüzümü buruştururken Kerim hemen üzerimde yerini aldı.

 

‘’Yoruldu mu benim küçük kadınım?’’

 

Söylediği hitaba sırıttım.

 

‘’Abart Kerim!’’derken sesim bol serzenişli çıkınca o da sırıttı.

 

‘’Öyle tabii… İnsanın bu kadar küçük karısı olur mu ya?’’

 

Son söylediğine kaşlarımı çatınca, benden gelecek hamleyi beklediğini anlamıştım.

 

‘’Memnun değilsin herhalde?’’

 

Kafasını olumlu anlamla sallarken, dudağıma belli belirsiz bir öpücük bıraktı.

 

‘’O kadar memnunum ki, anlatamam. Çok şanslıyım çok.’’dediğinde o da cüssesini benim yan tarafıma bıraktı ve ardından kafasını bana doğru çevirdi.

 

‘’Pazartesi bir daha doktora gidelim, belki bu sefer gösterir cinsiyetini.’’

 

‘’Boşuna heveslenme canım, göstermemesi senin aleyhine. Genelde kızlar geç gösteriyor cinsiyetini.’’

 

‘’Ya yavrum vallahi ondan değil. Ben istiyorum ki, bilelim de ona göre ismini koyalım… Odasını yapalım, ne bileyim alışverişi falan. Hem kızma bana. Asla cinsiyet ayırmıyorum. Sadece bir kızım var, bir de oğlum olsun istiyorum. He ama yine kız olursa da canıma minnet, cenneti garantiledim. Zaten bu günahlarla beni anca kızlarım kurtarır, cehennem azabından.’’

 

‘’Bak şimdi!’’dediğimde kızgın bir yüz ifadesiyle ona döndüğümde devam ettim. ‘’O nerden çıktı? Sen hayatımda tanıdığım en iyi kalpli, en vicdanlı adamsın.’’

 

‘’Yavrum iltifatın için teşekkür ederim ama biz de bilgisayar oyunu oynamadık yani biliyorsun. Çoğuna da şahitsin.’’

 

‘’Tamam Kerim, zaten hormonlarım olabilecek en üst seviyede bu konuyu kapatalım. Yoksa ben bir ağlamaya başl…’’

 

‘’Aman aman! Tamam kapatıyoruz konuyu. Hadi kalk üzerimizi değiştirip yatalım. Yarın büyük gün… Resmi olarak Kerimoğlu olacaksın.’’

 

‘’Feride Kerimoğlu… Hmmm neyse alışırım zamanla.’’dedim sahte bir dudak bükmeyle.

 

‘’Ne oldu beğenemedin mi?’’derken beni gıdıklamaya başlayınca ben de kendimi tutamayıp kahkahayı basıverdim.

 

‘’Ayy tamam…’’ kendimi geri çekmeye çalışıyordum ama böyle bir cüsseden kaçmak mümkün değildi. ‘’Tamam aşkım, vallahi bayılacağım yeter.’’deyince panikledi tabii… Bazen hamileliğimi kullanıyordum böyle. Ama ne yapayım? Fiziksel olarak eşit değildik neticede.

 

*

 

Büyük güne gözlerimi araladığımda yatakta zıplayan kızım ve onu eli belinde ayakta izleyen müstakbel eşimi görünce keyifle gerneştim.

 

‘’Günaydın aşklarım.’’

 

‘’Günaydın anneciğim. Hadi bugün gelin olacağız kalk.’’

 

Onun bu lafına Kerim’le beraber kahkaha atınca kızımız da anlamış gibi gülümsedi. O esna da bunu fırsat bilen bebeğim de tekme atınca heyecanla Kerim’e seslendim.

 

‘’Kerim! Yine tekmeledi.’’

 

Kerim deyimi yerindeyse yanıma uçup elini karnıma koyunca, Cemre de kafasına taktığı pembe saçlı tacını geriye savurup yatağa oturdu ve elini karnıma uzattı.

 

‘’Kardeşim sana tekme mi atıyor anne? Canın acıyor mu? Üzülme ben ona kızarım…’’

 

Kerim’le birbirimize bakıp gülümsedik. Elimi kızımın pembe yanaklarına götürüp okşadım.

 

‘’Yok birtanem, artık büyümeye başladığı için hareketlerini hissediyorum. Canım acımıyor korkma.’’dedikten sonra uzanıp yanağına tatlı bir öpücük bıraktım.

 

‘’Tamam o zaman giyinelim hadi…’’deyip yataktan indi ama sanırım aklına bir şey gelmişti ki geri döndü.

 

‘’Anne… Saçlarıma sim dökebilir miyiz? Kreşte Elif’e annesi dökmüş çok güzel olmuştu.’’

 

‘’Tabii bebeğim, gelen ablalara, abilere söyleriz yaparlar.’’

 

‘’Oley!’’deyip ellerini havaya kaldırınca dayanamayıp bir daha öptüm. O esna da o koşarak odadan çıkarken Kerim’in hayranlıkla bizi izlediğini anlamıştım bile.

 

‘’Sevgilim…’’dedim ona dönerek, zaten bana bakıyordu. Kollarımı iki yana açınca bir koşu gelip sarıldı. Başını boynuma gömünce aldığı derin nefesle tenimi kokladığını hissettim. Ben de boynuna uzun bir öpücük bıraktığımda geri çekildik.

 

‘’Hadi uyuyan güzel uyan, bugün düğünümüz var.’’

 

Söylediği cümle, kalbimde havai fişekler patlatırken iyice yayılıp şımarıklık yapmaya karar verdim.

 

‘’Ama prens, uyuyan güzeli öpmeden… Uyuyan güzelin uyandığı nerede görülmüş?’’

 

‘’Heh işte bana bunlarla gel ya!’’dedi ağzını serseri gibi yayarak. Sanki bu anı bekliyormuş gibi dudaklarıma uzandı… Kavradığı dudaklarım bir ateş gibi yanarken, ısırınca farkında olmadan inledim. İşte bu hareketim onun geri çekilmesine neden oldu. İçten içe kendime kızdım ama ona çaktırmıyordum tabii ki.

 

‘’Bu tren raydan çıkmadan şu düğünü bir halledelim. Yoksa kapıyı kilitleyip,seni akşama kadar bu odadan çıkarmayacağım…’’

 

‘’Keşke…’’dedim boş bulunarak.

 

‘’Bak ya…’’diyen Kerim kahkaha atınca ben de sırıttım.

 

Ayaklanıp, hızlıca yatağı toparlarken, Kerim’in de yardımıyla çabucak bitirdim. Ben hızlı bir duş almaya giderken kapının tıklatıldığını duyunca kafamı kapıdan uzattım ve gelenin kuaför ekibi olduğunu görünce içimde taşan heyecan ve mutluluk bütün uzuvlarımda gezinmeye başlamıştı çoktan.

 

Duşumu alıp çıktığımda iç çamaşırlarımla beraber gelin bornozumu giyince, ayna da küçük kız çocukları gibi kendimi izleyip, bir süre etrafımda döndüm. Saçlarımı tarayıp çıktığımda her şey hazır beni bekliyordu. Gelenlerle selamlaşıp makyaj masama oturunca, çalan kapı açıldı. İçeriye Balım ve Serap girince çocuk gibi sevindim, yalnız değildim. Artık artarak çoğalıyorduk. Ben içimden şükürler ederken, makyajıma başlandı.

 

O sırada Ayşe abla habire odaya gelip ağzımıza bir şeyler tıkıştırıp gidiyordu. Onun bu haline güldüm. Onu çok seviyordum gerçekten. Hayatımda ki herkes ailem gibiydi.

 

Son lokmayı yutmadan, Balım koşturarak giyinme odasından gelinliğimi getirip fermuarını indirince derin bir nefes aldım. O kadar güzeldi ki, hayalimde ki gelinliği diktirmiştim. Düşük omuzlu, balon kollu, saten kumaşı, altmışlardan fırlamış o dar bilek düğmesi detayları, a kesim eteğiyle tam bir dönem gelinliğini andırıyordu.

 

Saçlarıma yapılan su dalgası bitti. Bir tarafını kulağımın arkasına sıkıştırıp saçımı komple spreylendikten sonra, hevesle aldığım ip model incili küpelerim kulağıma taktım. Harika olmuştu. Makyajım ise son raddedeydi… Saf, duru, gösterişsiz bir makyaj istemiştim. Bana göre beyaza sadelik yakışırdı.

 

‘’Harika oldun Feride!’’dedi Serap, bakışlarından doğruyu söylediği belliydi.

 

‘’Teşekkür ederim.’’dedim heyecanla.

 

‘’Eniştem mest olacak mest!’’diyen Balım ise kıkır kıkırdı.

 

Onun söylediğine kuaför dahil hepimiz güldüğümüzde ikisini de alıcı gözle inceledim.

 

‘’Asıl sizinkiler yandı! Bu ne güzellik…’’derken Serap’ın karnına uzandım.’’Oyy aşkım…’’

 

Balım, bordo drapeli tek omuzlu mini bir elbise giymişti. At kuyruğu yaptırdığı saçları ona o kadar yakışmıştı ki rüya gibi olmuştu. Hele Serap siyah ince askılı elbisesinin kumaşı karnını sarmış, omuzunda ki beyaz gül detayı ise onu harika göstermeye yetmişti. Zaten çok güzeldi ama hamilelik, işleri daha ileri seviyeye taşımıştı.

 

‘’Hadi makyajın da bitti. Gelinliğini giydirelim gel…’’dedi Balım hevesle. Herkese teşekkür edip ayaklandığımda Serap ve Balım gelinliği alıp peşimden giyinme odasına geldiler. Gelinliği onların yardımı sayesinde bir çırpıda giydim. Balım köşede duran saten kumaş detaylı, fiyonk model topuklu ayakkabılarımı da getirince sağ olsun beklemeden giydirdi. Bu ayakkabıyı Kerim özel yaptırmıştı. Hamile olduğum için konforlu bir ayakkabı olmuştu. Zaten ilerleyen saatlerde değiştirecektim ama Kerim’i bu konuda ikna etmek pek mümkün değil.

 

‘’Saat kaç?’’dediğimde aynada kendimi izliyordum. Resmen Audrey Hepburn havası vardı üzerimde. Giydiğimden, saçımdan, makyajımdan çok memnundum.

 

‘’Beş buçuk.’’dedi Serap, kolunda ki minik taşlı saatine bakarak.

 

‘’Düğüne bir saat kaldı yani…’’dedim ama heyecan basamıştı, Ellerimle yüzümü yelleyip, sürekli nefes vermeye başladım. ‘’Of! Bayılacağım heyecandan…’’

 

‘’Sakin ol…’’diyen Balım elime uzanırken odanın kapısı tıklatılıp açıldı, gelen Barbaros’tu.

 

‘’Hadi, dayım bek…Çiroz’um…’’dedikten hemen sonra elime uzanıp beni kendi etrafımda döndürdü. ‘’Bu ne güzellik, küçüğüm…’’

 

‘’Gerçekten güzel olmuş muyum?’’

 

‘’Sen zaten güzelsin, yahu vallahi bir tuhaf oldum ben ya…’’ dediğinde dolan gözlerini göstermemek için kafasını sağa sola salladı.

 

‘’Yapma, ağlarım bak… Zaten gözümün ucunda bekliyor.’’

 

‘’Tamam tamam… Yalnız bir şey söylemek istiyorum sana… Bak biz kardeşiz, dayım da olsa acımam, bir of demene bakar. Ben her zaman arkandayım… Bir derdin olur, canın sıkılır, üzülürsün ben varım tamam mı? Yalnız değilsin sen.’’

 

‘’Of ağlayacağım ama… Biliyorum yalnız değilim sen varsın…’’dedikten sonra kızlara baktım. ‘’Siz varsınız. Ben tek değilim ki, kocaman bir ailem var benim.’’

 

Peşinden bana kuvvetle sarıldı. Ben de karşılık verdiğimde gözümden çoktan damlalar süzülmüştü ama neyse ki makyajım akmayacak kadar profesyonel yapılmıştı. Geri çekildiğimizde onun da gözlerinin kızardığını gördüm ama ses etmedim. Kolunu bana uzattığında memnun bir gülümsemeyle koluna girdim. Arkamızdan gelen kızlarla beraber odadan çıkıp merdivenlerden inmeye başladık.

 

Kerim’i ordan oraya volta atarken görünce gülümsedim tabii… O beni henüz fark etmemişti. O arada Barbaros parmağını şıklatınca bir anda Kerim’in memleketinden bir şarkı çalmaya başladı.

 

Gelini, gelini

Bu evun tavani yok, gelini

Aman aman

 

Gelini, gelini

Yıldızlar görünüyor gelini

Aman aman

 

Gelini, gelini

Maşallah enişteye

Aman aman

 

Gelini, gelini

Ne güzel görünüyor gelini

Aman aman

 

Enişte, enişte

Enişte boyun uzun, enişte

Aman aman

 

Enişte, enişte

Değersin yapraklara, enişte

Aman aman

 

Şarkı çalarken sözleri çok hoşuma gitmişti. Karadeniz’e ait çok tatlı bir düğün şakısıydı bu. O sırada Kerim kafasını bana doğru çevirince içimde resmen fırtınalar koptu. O kadar yakışıklıydı ki… Smokin ona o kadar yakışmıştı ki… Allah’ım kafayı yiyecektim.

 

Zaten çok güzel bakıyordu ki, kalbim rotasını şaşırmış nereye doğru koşacağını kestiremiyordu. Bakışları öyle açıktı ki, kitap gibi okuyabiliyordum. Bu adam bana, benim ona olduğum kadar çok aşıktı.

 

Merdivenlerin sonuna yaklaştığımız da, Barbaros’un kolundan çıkıp Kerim’in uzattığı elini tuttuğumda gözümüz kimseyi göremeyecek kadar birbirimize kilitlenmişti.

 

‘’Feride’m yangınım, şifam, rüyam benim… O kadar güzelsin ki, bakmaya doyamıyorum… Sen benim karım mı olacaksın şimdi?’’

 

‘’Sen de rüya gibisin sevgilim… Görüp görebileceğim en güzel rüya. Artık resmiyette de birbirimize aitiz.’’ derken ilk defa bu kadar aceleciydi yüreğim. Cümlelerime muziplikte katarak devam ettim. ‘’Senin karın olmayı çok istiyorum, sana kocam demeyi çok istiyorum. Hemen gidip bitirelim şu işi…’’

 

Son cümlemle beraber dudaklarıma uzanıp, küçük bir öpücük bırakırken geri çekilmeden kulağıma eğildi.

 

‘’Bu öpücük fragman, devamını geceye saklıyorum.’’

 

Kulaklarımı değen nefesi, bütün bedenimi sızlatırken söyledikleriyle coşan kalbimi sakinleştirmek adına derin derin nefes aldım ve eline uzandım.

 

Salondan bahçeye doğru çıkarken, ilk gördüğüm şey organizasyon şirketinin ortaya çıkardığı mükemmel işçiliğiydi. Şükürler olsun ne istediysem, her şey ellerimle çizmişim gibi harika olmuştu. Bizi gören misafirlerin coşkulu alkışlarıyla beraber, bizimkilerin ellerinde ki maytaplarla bize yapmış oldukları çatının altından geçtiğimizde Kerim’in tek hamlesiyle yere doğru eğildim ve dudaklarıma deyimi yerindeyse yapıştı. Uzun bir öpüşmenin ardından ıslık ve tezahürat bağırışlarıyla kendimize gelip toparlandığımızda ikimizde sırıtıyorduk.

 

‘’Hani devamı geceydi?’’ diye sorduğumda kaşlarını kaldırdı.

 

‘’O başka…’’ derken çoktan Sezen’den dans müziği devreye girmişti.

 

Bak yağıyor yağmur

Her damla da gözlerin

 

Bak esiyor rüzgar

Rüzgar dediğim de sensin.

 

Bak sımsıcak güneş

Sevginle ısındı içim

 

Sen vazgeçemediğim

Yanında bile hasretimsin

 

 

Şarkı o kadar nahif o kadar güzledi ki… Karşımda ki bu adamla artık daha başka güzeldi. Bakışlarında ki sevgi tüm bedenimi bahar çiçekleriyle sarıp sarmalıyordu. Kafamı huzurla omuzuna yasladım. Kafama kondurduğu öpücükle gözlerimi kapadığımda bütün beni hiç terketmeyen gülümseme yine dudaklarımdaydı.

 

Biraz sonra kafamı kaldırdığımda aşık olduğum adama baktım. Neler yaşayıp, nelerin üstesinden gelmiştik beraber. Ona olan aşkım bir gün olsun azalmak şöyle dursun coşkuyla artmaya devam etmişti hep. Bugünün hayalini o kadar çok kurmuştum ki… Ama dürüst olmak gerekirse hayalimden bile daha güzeldi.

 

Ben onu izlerken dudaklarıma uzanıp minik bir buse bıraktı.

 

‘’Seni çok seviyorum, iki dünyada da seninim…’’dedi bana. Gözlerim yanmaya başladığında mutluluktan ağlamaya başladım. Sahi ne güzeldi mutluluktan ağlamak…

 

‘’Sana çok aşığım sevgilim, ben de iki dünyada da sana aitim.’’

 

*

4 YIL SONRA

 

 

‘’Karım nerede benim ya?’’diyen Kerim’in sesiyle kıkırdadım.

 

‘’Başladı senin ki…’’ diyen Serap dolaptan taze sıktığım limonataları çıkarıyordu.

 

Balım kurabiyeli tabağa dizerken söze girdi.

 

‘’Şükredelim ki, bize bu denli düşkün kocalarımız var.’’derken ağzına hızlıca bir kurabiye attı. ‘’Emziriyorum ya, sürekli acıkıyorum ya! Yandık valla bu gidişle bin kilo olurum ben.’’

 

‘’Oh! Yarasın arkadaşıma… Ye sen bir şey olmaz ben de öyleydim ama kilo falan kalmıyor zaten emzirdiğin sürece.’’ dedim onu desteklemek adına.

 

‘’Evet, ben de aynıydım… Bir de çok susuyor insan. Çocuk memeyi ağzına koyduğu an, o kadar susuyordum ki çölde vaha görmüş gibi oluyordum su içince.’’

 

‘’Of! Aynıyım aynı… Neyse kızım için değer.’’

 

‘’Değmez mi ya… Tam bir bal küpü…’’derken dişlerimi sıkıyordum.

 

Bundan tam iki yıl önce Şahin ve Balım da evlenmişti. Şimdi de beş aylık dünyalar güzeli bir kızları vardı. Bayılıyordum ona! O kadar tatlıydı ki…

 

‘’Uyansa da sevsek.’’diyen Serap’ı panikle uyardı Balım.

 

‘’Aman diyim sakın gidip gizlice uyandırma bak!’’

 

‘’Aaa aşk olsun, ben hiç öyle bir şey yapar mıyım?’’derken sırıtıyordu çünkü vukuatlıydı.

 

‘’Neyse, Kerim mutfağı basmadan şu aparatifleri de götürelim.’’

 

Elime aldığım tabakla, mutfağın bahçeye açılan kapısına ilerlerken yanımdan jet hızıyla iki minik geçti.

 

‘’Kerem! Yavaş oğlum düşeceksiniz.’’

 

‘’Ya anneeeee!’’

 

‘’Ya anneee!’’derken onun tekrar edip devam ettim. ‘’Diye bir şey yok küçük bey, söz dinle!’’

 

Ben çıkarken, Serap’ta Nil’i uyarıyordu ama çocuklardı işte laf, söz pek işlemiyordu. Bahçede barbekü ekibi etlerle uğraşırken benim asil kızım salıncağa oturmuş kitabını okuyordu. Bugün dokuz yaşına girecekti ama tam bir genç kız modundaydı artık. Resmen büyümüştü. Farkında olmadan onu izlemeye dalmışken, omzuma atılan bir elle irkildim ama kafamı çevirmeden Kerim olduğunu kokusundan anlamıştım.

 

‘’Büyüdü değil mi?’’

 

‘’Büyüdü… Biz de yaşlanıyoruz ya!’’dedim çocuk gibi.

 

Bu söylediğime şiddetle karşı çıkınca güldüm. Bu adamın yaşlanmaya karşı korkuları vardı sanırım. Bir terapist falan mı ayarlasaydım acaba?

 

‘’Ne yaşlanması yavrum? Bak filinta gibi adamım. Hem daha…’’derken eğilip çaktırmadan kulağımı ısırınca son anda inlememek için kendimi zor frenledim. ‘’Üçüncüyü yapacağız. Oğlan büyüdü malum… Bebek şart bu eve.’’

 

Duyduklarımla gözlerimi kocaman açıp tamamen Kerim’e döndüm.

 

‘’Çok istiyorsan sen doğur. Vallahi bak sen yaparsın, güveniyorum ben sana aslan kocam benim.’’dedikten sonra omzuma destekler nitelikle vurup, bir elimle saçı savurup yanından geçerken peşimden ıslık çaldı.

 

‘’Nazına kurban, şu endama bak be!’’

 

Ben kıkırdayıp elimdekileri masaya bırakırken Barbaros yanıma geldi.

 

‘’Çiroz’um, beybabaları çağırmadın mı sen?’’

 

‘’Çağırdım hatta bizim çocuklar almaya gidecekti ama istemediler kendileri gelecekmiş. Bakayım saate…’’dediğimde koluna çekiştirip saatine baktım. ‘’Gelirler herhalde bir on dakikaya.’’

 

O sırada eliyle masadakilerden tırtıklamaya çalışınca eline yapıştırdım.

 

‘’Bekle…’’

 

Göz devirdikten sonra, kedi gibi boynunu büküp söylenirken çoktan Şahin’in yanına gitmişti.

 

‘’Acıktım anasını satayım, akşam oldu ya!’’

 

‘’Abart!’’dedim alayla bağırarak. Kahkahasıyla bütün bahçe inlerken, kızlarda ellerinden tabaklarla gelirken, çocuklarda koşuştururken Kerim, Kerem’i tek hamlede yakalayıp havada döndürünce bizim oğlanın gülüşüyle içimde bir bahar telaşı beliriverdi. O kadar güzellerdi ki… İki tane dünyalar güzeli evladım vardı. Cemre babasına, Kerem de bana benziyordu. Ama bazen kaşlarını öyle bir çatıyordu işte o zamanlar Kerim’in kopyası oluveriyordu. Gururla kabaran göğsümü daha da dikleştirdim bugün tam anlamıyla şükür günüydü çünkü aynı zaman da kızımın da doğum günüydü.

 

Açılan kapıyla birlikte içeriye giren taksiyle birlikte Tahsin amca ve Hatice teyzenin geldiğini anladım. Zaten benden önce Kerem fırladı. İkisini de çok seviyordu. Cemre de, Kerem de onlara anneanne ve dede diyorlardı. Benim manevi annem ve babam olmuşlardı. Onların bana açtığı kucaklarını ölene dek unutmayacaktım. Yerleri ben de çok ayrıydı.

 

‘’Hoş geldiniz…’’dediğimde Kerem, dedesinin kucağındaydı. Cemre de kalkıp yanlarına gidince onlara içtenlikle sarılırken Hatice teyze saçlarına öpücük bıraktı. Elinde ki poşetlere uzanırken bir yandan da söylendim.

 

‘’Ahh ahh… Sana zahmet etme dedim, yine yormuşsun kendini ama.’’

 

‘’Yorulmadım, hem Cemre’m benim sarmalarımı çok seviyor ona yaptım hepsini.’’

 

‘’Teşekkür ederim anneanne…’’

 

‘’Oyy kuzum… Afiyet, şifa olsun.’’dedikten sonra bana döndü. ‘’Bak görüyor musun? Oğlan dedeyi görünce hiç bakıyor mu bana?’’

 

Birlikte güldük.

 

‘’Kerem anneannene neden sarılmadın?’’deyince oğlum hemencecik dedesinin kucağından inip, anneannesine sarıldı.

 

‘’Seni dedeci seni…’’diyen Hatice teyzeye sarılıp, çoktan masaya oturtmuştum. O sırada erkeklerin yanına geçen, Tahsin amcamın yanına gidip elini öptüğümde bana sıkıca sarıldı.

 

‘’Güzel kızım benim…’’

 

‘’Bir daha o kadar uzun kalmayın köyde… Bak çocuklar da, biz de çok özledik.’’

 

‘’Feride doğru söylüyor. Sizsiz olmuyor.’’dedi Şahin sarılarak.

 

‘’Beybaba, ne yaptın o işi?’’diyen Barbaros’la aklımda ki soru işaretiyle her ikisine de bakıyordum ki Tahsin amca onu kısa sürede yanıtladı.

 

‘’Sattım, para bankada… Hafta içi gidip bakalım.’’

 

‘’Neye bakıyorsunuz? Ne oluyor?’’ dediğimde Kerim gelip elini omzuma attı.

 

‘’Beybabayla ortak taksi durağı alıyoruz. Başına da o geçecek…’’ diyen kocama minnetle baktım. Hayatımda ki adamlar ne güzel adamlardı böyle. İsteseler hiç uğraşmadan satın alır, direkt Tahsin amcanın üzerine yaparlardı ama sırf ona kötü hissettirmemek adına ortak olduklarını söylüyorlardı. Gerçi bir kuruş almayacaklarını çok iyi biliyordum. Kafamı kaldırıp sessizce fısıldadığımda gülümseyip dudağıma sıcacık bir öpücük bıraktı.

 

‘’Teşekkür ederim sevgilim…’’

 

Biz romantik bir edayla birbirimizi izlerken ağlayan bebek sesiyle mutfak kapısına döndük.

 

‘’Uyandı bu kız annesi…’’diyen Ayşe ablayla beraber ilk ben koşup aldım minik Defne’yi. Hemen mis gibi bebek kokusunu içime çekip gıdısını öptüm.

 

Peşimden Kerim’de geldiğinde, beklemeden benden alıp saçlarını öptü. Pembe zıbınıyla o kadar tatlıydı ki, Kerim’e de nasıl gülüyordu. Çok amcacı bir kızdı valla. Kerim ve Barbaros’u görünce kıkır kıkırdı.

 

‘’Amcasının çiçeği… Mis kokuyor bu kız ya.’’derken yine kıyın kıyın bana yanaşıp sessizce, ‘’Yapalım işte bir tane daha, belki bu sefer kız olur.’’deyince tepem attı.

 

‘’Ay Kerim, şiştim valla yeter!’’dedikten sonra içeriye geçip pastayı dolaptan çıkarırken Ayşe abla da bana hazırlamaya yardım etti. Kızımın pastası kelebek figürleriyle süslenmiş, en az kızım kadar güzeldi. Pastayı elime aldığımda, ‘’Hadi Ayşe abla sen de gel de keselim pastayı.’’dedim.

 

‘’Tamam çayın altını kısıp geliyorum.’’deyince ben öncen çıktım.

 

Elimde pastayla, bahçeye çıktığımda hep bir ağızdan doğum günü şarkısını söylemeye başladık. Barbaros, elinde kitapla bizi izleyip gülen kızımı kollarından kaldırıp tek hamlede masanın önüne getirdiğinde hepimiz masanın başında toplandık.

 

‘’Hadi bir dilek tut.’’dedim kızımın saçlarını okşarken, o sırada eteğime asılan oğlum isyan bayrağını çekmişti.

 

‘’Ben de üfleyeceğim.’’

 

Kerim onu kucağına aldığında, ‘’Önce ablan üflesin, sonra sen üfleyeceksin tamam mı?’’deyince bu sefer Nil’de devreye girdi. ‘’Ben deee!’’

 

‘’Tamam kızım, ablanız üflesin önce…’’dedi Barbaros kızının saçlarına öpücük bırakırken. O esna da Şahin’in kucağında şaşkınlıkla yanan mumlara bakan Defne’yi fark edip gülümsedim.

 

‘’Sesli dilemek istiyorum… Siz de duyun.’’dedi Cemre, hepimiz pür dikkat onu dinlerken devam etti. ‘’Hepinizi çok seviyorum… Bazen Kerem ve Nil beni sinir etse de…’’dediğinde hepimiz kahkahalarla gülünce o da güldü. ‘’Benim her şeyim var, siz varsınız. Tek dileğim, hep yan yana olmamız.’’

 

Cümlesini bitirir bitirmez, mumları üflerken dudaklarımı büktüm. Çok akıllı, sevgi dolu ve bize düşkün bir kızımız vardı. Eğilip saçlarını öptüğümde geri çekilip Kerim’e baktım. Göz göze gelince, bu sefer bana doğru eğildiğinde ilk defa çocuk istediğini yinelemedi.

 

‘’Başardık.’’dedi. Evet başarmıştık. Herkese, her şeye rağmen hepimiz eksiksiz bir aradaydık. Masal da diyordu ya hani, ‘onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine…’ diye. İşte biz muradımıza ermiştik, bu hayatta kalbinde kötülük olmayan herkese de aynı muradı diliyorduk…

 

 

 

Final…

 

 

Evet, ağlamamak için kendimi zor tuttuğum dakikalardayım arkadaşlar. 🥹Resmen final yaptık. 🥲

 

Her şeyden önce sizlere;

Daima yanımda olduğunuz, benimle gülüp, benimle ağladığınız ve en az benim kadar heyecanlandığınız, bana yoldaşlık ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Hepinize inanılmaz minnet doluyum. 💘

 

Her güzel şeyin bir sonu vardır, Feride’nin de sonunu bugün birlikte yazdık ama şükür ki mutlu bir son oldu. 🙏 O yüzden bir yanım burukken, bir yanım çok mutlu gururlu.🥰

 

Feride’yle vedalaşırken, yeni hikayemiz Samyeli’ne başladığımı bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Eminim ki, beni Samyeli’nde de yalnız bırakmayacaksınız. O daha bıçak sırtı bir kurgu olsa da onu da en az Feride kadar seveceğinize eminim.🤩

 

Samyeli’nin ilk bölümüne profilimden ulaşabilirsiniz.🌸

 

Hepinizi çok seviyorum, yeni hikayeler de görüşmek dileğiyle. 💘

 

Şimdilik hoşçakalın… 🥹

 

 

 

 

Samyeli yeni bölüm spoiler’ı;

 

Aslan derin bir nefes bıraktı, yüzünde ki gülümseme gittikçe solarken söze girdi.

 

“Restoranda kucağım da Şirin, koştur koştur çıkarken bir şarkı çalıyordu inceden… O bizim kavuşmalarımız, ah yarim. Mahşere kaldı…”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 13.06.2025 11:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...