
SELAM DOSTLARIM… SİZE UZUN BİR BÖLÜMLE GELDİĞİMİ DÜŞÜNÜYORUM. (OPSİYONEL) 😁
Kandilinizi kutlar, keyfli okumalar dilerim. 🥰
Hamile olduğumu öğrendikten sonra, içimde resmen bayram havası vardı. Beni esir alan o büyük mutluluk dur durak bilmiyordu. O mutluluğun verdiği enerjiyle kahvaltı hazırlamaya başladım. Zaten hafta sonuydu, üçümüz güzel bir kahvaltıyı hak etmiştik. Ah, hayır artık dördümüz demeliydim. Kerim öğrenince sevineceğini biliyordum ama bilmekle, görmek ayrı şeylerdi tabii… Aslında odaya çıkıp bağıra çağıra söylemek istiyordum ama bunu daha romantik bir şekilde söylemek istediğim için şimdilik susmalıydım.
Hazırladığım kahvaltı masasına memnun bir bakış attım ve benimkileri uyandırmak için yukarıya çıktım. Önce kızımın odasına girdim. Çoktan uyanmış yatağını toplamaya çalışıyordu.
‘’Günaydın bebeğim…’’ derken onun abla olacak olması bana çok garip hissettiriyordu. Kızım büyümüştü… Gerçi ne kadar büyürse büyüsün o benim hep bebeğim olarak kalacaktı.
Beni fark edince gülümseyip, koşarak bana sarıldı.
‘’Günaydın anne… Nasıl olmuş?’’ derken toplamaya çalıştığı yatağını gösterdi. Aslında yaşına göre oldukça iyi bir iş çıkarmıştı ama tabii benim yine de son rötuşları yapmam gerekiyordu.
‘’Eline sağlık, çok güzel olmuş anneciğim. Hadi koş, elini yüzünü yıka. Kahvaltı hazır. Ben de babanı uyandırıp, geliyorum.’’
Beni başıyla onaylayıp, parmak ucunda yükselince eğildim. Yanağıma öpücük kondurunca dayanamayıp ben de onu öptüm ve kısa süre de odadan çıktı.
‘’Yavaş in merdivenlerden!’’diye arkasından bağırsam da duyduğundan pek emin değildim. Yatağını düzeltip, etrafı toparladıktan sonra oradan çıkıp tam bizim odanın önünde durdum ve derin bir nefes aldım. Elimi hafifçe karnımın üzerine koyduğumda bu his bile beni mest etmişti. O kadar mutluydum ki, bunun tarifi mümkün değildi.
Kapıyı açtığımda, benim yastığıma sarılmış, koca cüssesiyle bütün yatağı kaplamış olan sevgilime baktım. Uyurken bile yakışıklıydı ve her zaman ki gibi kaşları çatık uyuyordu. Onun bu haline gülümsedim. Uyurken bile huysuzdu resmen. Yatağa oturup yüzüne doğru eğildiğimde dudağına öpücük bıraktım.
‘’Sevgilim…’’ diye seslendim ama tepki vermedi. Yeniden dudaklarına uzandığımda tekrar seslendim aynı şekilde tepki vermeyince bir kez daha uzandığımda bu sefer karşılık verip, tek eliyle beni yanına düşürdü.
Yatağa düşürülünce kıkırdadım tabii… Allahtan yarası üst taraftaydı da ona çarpmamıştım. Kafasını boynuma gömüp, kokumu öyle bir içine çekti ki tahrik olmamak elde değildi.
‘’Neden cevap vermiyorsun?’’
‘’Beni biraz daha öpmen için.’’ derken sesi boğuk çıkmıştı. Gözleri hala kapalı, bir elide belime sarılıydı.
Saçıyla oynamaya başlayınca gözlerini araladı.
‘’Sen bu saate kadar uyumazdın şaşırtıyorsun beni.’’ dediğimde, kafasını komodine çevirip, telefonunu eline aldığında saate bakınca o da şaşırdı.
‘’İlaçlardan herhalde… Ama iyi geldi, dinlenmiş hissediyorum kendimi.’’
Kalkmaya yeltenince güçlü kolları buna engel oldu, kafamı iki yana sallarken söze girdim.
‘’Kızımız uyandı, kahvaltı hazır. Hadi elini yüzünü yıka aşağıya gel. Ailecek güzel bir kahvaltı yapalım.’’
‘’O cimcime bu saatte kalkar mıydı ya?’’ derken, çoktan ayaklanmış saatini koluna takıyordu.
‘’Tabii, hatta yatağını bile kendi topladı bu sabah. Büyüdü babası.’’dediğimde yüzünde öyle gururlu bir bakış vardı ki… Ben yatağı toparlamaya çalışırken gelip koluma dokundu. Ben ona dönünce bana sarıldığında çoktan bu sarılmanın sebebini anlamıştım.
‘’Hayatımın ışığı… Senin sayende. Sana yüz bin kere teşekkür de etsem yetmez. Dağınıktık topladın, bizden bir aile yaptın ve mutlu bir kız çocuğu yetiştirdin.’’
Geri çekildiğimde elim sakallarını buldu.
‘’Her şeyi birlikte yaptık… Unutma biz bir takımız.’’ derken muzipçe gülümseyince, dudaklarıma bir öpücük bırakıp giyinme odasına yöneldi. O esnada söylenince kısa bir kahkaha attım.
‘’Senin şu gülüşün varya ah… Delireceğim bir gün aşkından az kaldı.’’
‘’Bende seni seviyorum.’’ diye arkasından bağırdığımda bu sefer onun kahkahasını duyduğumda odadan çıkmaya hazırdım.
Aşağıya iner inmez, çalan kapıya doğru yürürken Cemre benden önce davranıp koşar adım kapıyı açtı. Barbaros kağıda sarılı büyük boy simitlerle içeriye girerken eğilip tek eliye Cemre’yi kucağına aldı.
‘’Benim prensesim büyümüşte amcasını kapılarda karşılar olmuş.’’ derken onun yanaklarından öpüyor, Cemre ise cilveli cilveli kıkırdıyordu.
‘’Günaydın, ben de evimizin yaramaz oğlu nerede kaldı diyordum.’’
Alaycı bir bakış atıp mutfağa yönelirken peşinden gittim.
‘’Kızım ne yaramaz oğlu ya, onlar geride kaldı. Bugüne bugün karşısında aslan gibi bir baba var.’’
Onun bu söyledikleri beni öyle gururlandırmıştı ki, Cemre’yi sandalyeye oturtunca gidip Barbaros’un yanaklarını sıktım.
‘’Ya seni yerim! Sen baba mı olacaksın şimdi?’’ dediğimde yüzünde samimi bir gülümseme vardı.
‘’Sen de hala…’’
‘’Oy! Halasının kuzusu, sağlıkla gelsin.’’
‘’Böyle küçük hala mı olur ya?’’derken dalga geçtiğini biliyordum.
‘’Hadi be ordan!’’ dedikten sonra mutfak kapısına baktım gelen giden yoktu. ‘’İki dakika bir bahçeye çıkalım, sana bir şey söylemem lazım.’’
Meraklı bakışlarla ikiletmeden bahçeye çıktı, tabii ben de peşinden.
‘’Çiroz’um… Ne olur bana iyi bir şey söyle. Artık kotamı doldurdum bak.’’
Derin bir nefes aldım, bu onu daha da meraklandırdı. Kaşlarını kaldırdığında benden bir cevap beklediğini biliyordum.
‘’Sen benim kardeşimsin. O yüzden ilk seninle paylaşmak istedim.’’
‘’Kızım hadi da söyle, çatlatma adamı!’’ dediğinde dudaklarımı büktüm. Gözlerim dolmaya başlayınca gülümsedi.
‘’Hadi be!’’ derken ellerini hayret eder gibi birbirine çarptı. Bir elini yumruk yapıp ağzına doğru götürdüğünde gülüyordu.
‘’Çiroz’um?’’
Başımla onayladım.
‘’Hamileyim.’’
‘’Lan! Oha! Ben şimdi dayı mı oluyorum?’’derken bana hızlıca sarıldı. Saçlarıma öpücükler sıraladığında geri çekilmişti onun da gözleri dolu doluydu şimdi.
‘’Çiroz’um, güzeller güzeli kardeşim benim. Çok mutlu oldum. Tebrik ederim birtanem.’’
Akan yaşlarımla beraber aynı zamanda gülüyordum. Mutluluktan ağlamak ne güzel şeydi.
‘’Çocuklarımız birlikte büyüyecek…’’ dediğimde yüzüne yayılan gülümseme içimi sıcacık yapmaya yetmişti.
‘’Başardık…’’ dedi.
‘’Başardık. Kendi ailemizi kurduk…’’
Elimle gözyaşlarımı silerken, o da elini omzuma attı.
‘’Dayımın haberi var mı?’’
‘’Yok tabii ki… Kahvaltıdan sonra sürpriz için çıkmam lazım, Kerim’i oyalaman gerekiyor. Sürpriz yapacağım dedim bak sakın ağzından kaçırma! Gebertirim seni.’’ derken kolunu iki parmağımın arasına kıstırınca inledi.
‘’Tamam be kızım, ne bu şiddet böyle? Sen doğurana kadar canımıza okursun, valla yandık!’’
‘’Sen beni düşünme canım, müstakbel karını düşün.’’
‘’Ulan birdiniz iki oldunuz, geçmiş ola…’’dedi ama halinden memnun bir şekilde sırıtıyordu. O sırada içeriye girdik Kerim çoktan gelmiş, Cemre’ye portakal suyu dolduruyordu. Kerim’in bakışları ikimizin üzerinde gezinip, benimki üzerinde durunca panikle elinde ki şişeyi bıraktı.
‘’Feride? Niye ağladın sen?’’
Bu adam nasıl bu kadar dikkatliydi? Tam ağzımı açmış bir şey uyduracaktım ki Barbaros beni bu durumdan kurtardı.
‘’Dayım, bu kız benim baba olacağıma hala inanamıyor ya… Duygusala bağlamış, habire zırlıyor.’’ deyince omzumda olan elini çekip dirseğimle boşluğu vurdum.
‘’Bak bir de vahşi!’’
Gözleriyle beni işaret edince Kerim sırıttı.
‘’Öyledir benim kadınım.’’ deyince elime aldığım çaydanlıkla sevgilime öpücük attım, o da beklemeden karşılık verdiğinde çayları doldurdum ve kahvaltı yapmaya başladık. Güzel, keyifli bir sohbet eşliğinde kahvaltımızı bitirdik. Cemre boyama yapmak için odasına çıktı, o sıra Kerim bize kahve yapmak için makinenin başına geçince, Barbaros sordu.
‘’Ayşe abla nerede?’’
‘’Eşi rahatsızlanmıştı, izin istedi. Pazartesi gelecek ama.’’ dediğimde tabakları makineye diziyordum.
‘’He iyi bari, dayımı böyle kahve hazırlarken görünce tuhafıma gitti. Bünye alışık değil tabii… E işte aşk adamı böyle değiştiriyor.’’
‘’Siktir lan!’’ dedi Kerim. Kahveyi kupalara dökerken. Bir iki adımda masaya geçip bardakları yerleşti. O sıra Barbaros sırıtıyordu.
‘’Gel güzelim, kahven soğumasın.’’ diye bana seslenen sevgilimle, zaten işim bitmişti. Gidip yanına oturduğumda beklemeden bir eliyle beni sarıp sarmaladı. Bu adam tam bir temas bağımlısı olmuştu. Tabii benim canıma minnetti!
‘’Sizin şu düğün işini konuşmak lazım bir ara Azer ağayla. Uzatmanın bir anlamı yok artık.’’dedi Kerim kahvesini yudumlamadan önce.
Barbaros başıyla onayladı.
‘’Konuştuk zaten Serap’la… O da beklemek istemiyor. Ben de zaten onu konuşmak için geldim ama daha büyük bir sürprizle karşılaştım.’’ dediği an gözlerimi kocaman açıp, ona öldürücü bakışlar atarken Kerim sordu.
‘’Ne sürprizi?’’
Kalbim boğazımda atarken, Barbaros sırıtarak bana bakıyordu.
‘’Valla Çiroz’um öyle bir kahvaltı hazırlamıştı ki, bir kuş sütü eksik. Midem bayram etti. Onu diyorum.’’
Kerim gülümseyip bakışlarını bana çevirdiğinde üzerimde paniği henüz atamamıştım.
‘’Eline sağlık sevgilim.’’ dedikten sonra şakağıma öpücük bıraktı ve yeniden Barbaros’a döndü.
‘’Tarih düşündünüz mü?’’
‘’İki, üç haftaya yapalım diyoruz. Belediyede tanıdıklar var onu ben ayarlayacağım. E bahçemizde var. Düğünü burada yapsak nasıl olur dayım?’’
‘’Lan oğlum kıza sordun mu? Belki güzel bir salon falan ister. Kafana göre iş yapma!’’
Onun bu ince düşüncesi beni her seferinde mest ediyordu. Ben hayran hayran onu izlerken Barbaros cevap verdi.
‘’Konuştuk, burayı istiyor. O da muhtemelen ailesiyle konuşuyordur şu an.’’
‘’İyi bakalım…’’
*
Evden zor bela kaçtıktan sonra, önce en yakın hastaneye gidip kan testi verdim. Zaten sonuçlar bir saate çıktı. Artık net olarak emindim, hamileydim. O coşkuyla bir bebek mağazasına girip sürpriz için kıyafet bakarken aklımı yitirecektim her şey o kadar güzel ve küçüktü ki… Kendimi kaptırmamak adına direk düz beyaz renkte bir tulum ve bej rengi bir bebek ayakkabısı alıp, ödemesini yaptıktan sonra oradan çıktım. Hediyelik satan bir yere girip güzel küçük bir boş kutu aldıktan sonra artık evdeydim.
Kerim’e yakalanmamak için akla karayı seçtim ama Barbaros sağ olsun çok yardımcı oldu. Testi, tulumu ve ayakkabıyı kutunun içine koyduktan sonra Barbaros’a mesaj attım zaten saat neredeyse akşam üzeriydi. Cemre’nin aklına girip, onu alışveriş merkezine götürmek için evden çıktığında artık evde yalnızca ikimiz vardık. Kerim hala çalışma odasındaydı ben de eve dönmeden önce verdiğim yemek siparişlerine az önce teslim alıp masayı bir güzel donattım, yapay mumları da masaya yerleştirdikten sonra kutuyu tam onun oturacağı tarafa koyup onu çağırmak için yukarıya çıktım, çalışma odasının kapısına tıklattıktan sonra beklemeden odaya girdim.
Başını sıvazlarken bir elinin parmakları bilgisayarın tuşlarındaydı. Kendini çalıştırmaya o kadar kaptırmıştı ki, beni seslenince fark etti.
‘’Aşkım, bitmedi mi işin?’’
‘’Gel sevgilim… Yarın devam ederim.’’ dedikten sonra sandalyesini geriye doğru itip, elini bacağına vurdu ikiletmeden gidip kucağına oturdum. Gözlerini kapatıp başını boynuma gömdüğünde mırıldandı.
‘’Yorulmuşum, şimdi fark ettim.’’
‘’Söz konusu iş olunca, kendini kaybediyorsun.’’
‘’Ben sadece seni görünce kendimi kaybediyorum…’’
‘’Bak sen…’’ derken çapkın bir gülüş attı, dudaklarıma uzanacakken geri çekilip ayaklandım. ‘’Hadi kalk sofra hazır, yemek yiyelim. Bir de sana bir kutu geldi masaya koydum.’’
‘’Ne kutusu?’’
‘’Bilmiyorum, üzerinde isim falan da yazmıyor.’’ dediğimde kaşlarını alayla kaldırdı.
‘’Ve sen de açıp bakmadın öyle mi?’’
‘’Ay sana gelmiş niye bakacağım?’’ dedim ama paniklemiştim.
‘’Feride?’’ derken inanmadığı belliydi. O da peşimden ayaklanırken iki adımda yanıma ulaşıp elime uzandı.
‘’Ya işim vardı bakamadım. Beraber bakarız işte birazdan.’’
Asla yüzüne bakmıyordum, çünkü bakışlarımdan yalan söylediğimi anlardı ki zaten inanmamıştı ama son dakikaya kadar bir şey söyleyemezdim. Sürpriz bozulsun istemiyordum.
Aşağı inip masayı görünce dudaklarından bir ıslık döküldü.
‘’Ooo bu masa ne böyle…’’ derken yerine oturduğunda bakışlarını bana dikti. ‘’Bugün özel bir gün mü?’’
‘’Bilmem…’’ dediğimde gülümsedim ve karşısına oturdum.
Bakışlarını kutuyu çevirdiğinde, önce isim var mı diye sağına soluna baktı. Ardından kapağını açtığında kalbim patlayacak gibiydi… Bir süre kutunun içine öylece baktı. Ardından elini içine uzatıp testi çıkardı, sonra tulum ve ayakkabıyı… Bakışlarını bana doğru kaldırdığında benim çoktan gözlerim sulanmıştı.
‘’Feride’m sen… Se..n. Hamile? Hamile misin?’’
Onu ilk defa böyle kekelerken görüyordum. Dudakları yukarıya doğru kıvrılırken şoku hala üzerinden atamamıştı… Başımı onu onaylarcasına salladığım da kalkıp yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çöküp ellerime uzandığında ben de bedenimi tamamen ona çevirmiştim. Ellerime peş peşe öpücükler bırakırken gözlerinin kızardığını gördüm. Ardından ayağa kalkıp, beni de elimden tutarak kaldırdı.
‘’Aşkım, şifam benim… Sen bana bugün dünyanın en güzel haberini verdin. Bizim bebeğimiz mi olacak şimdi?’’
‘’Bizim bebeğimiz…’’ dediğimde ellerini karnımın üzerinde sabitledim. Ardından kuvvetli bir kahkaha attı ve bir anda beni kaldırıp, döndürmeye başladı. O sırada ben de kahkahalarına eşlik ederken aynı hızda panikle beni yere indirdi.
‘’Yok böyle yapmamam lazım değil mi? Çocuğu bir şey falan olur şimdi.’’
‘’Ne olacak aşkım? Bir şey olmaz.’’
‘’Yok yok olmaz. Sen de dikkat edeceksin artık. Öyle atlayıp, zıplamak yok.’’
‘’Kerim…’’derken gözlerimi devirdim ama bakışlarından kararı çok netti.
‘’Söz ver bana.’’
‘’Üf tamam.’’
‘’Kocaya üf denmez.’’ derken yine ağzı kulaklarındaydı. ‘’Seni çok seviyorum…’’diye ekledi ama aklına bir şey gelmiş gibi elini yeniden karnımın üzerine koydu. ‘’Sizi çok seviyorum.’’
‘’Biz de seni çok seviyoruz.’’ dedim zaten fazla beklemeden dudaklarıma uzandı. Uzun ve şefkatli bir öpüşmenin ardından geri çekildiğinde alnını alnıma yaslamıştı.
‘’Bana dünyaları verdin güzeller güzelim… Şu an bu dünyanın en mutlu adamı benim.’’
‘’Ben de çok mutluyum, hep bu anların hayalini kurardım önceden… Ama şu an her şey hayallerimden de güzel.’’
Elini yanağıma koyduğunda kafamı tamamen eline yasladım.
‘’Sen de öylesin… Sen de benim hayallerimden bile daha güzelsin.’’
*
Günler günleri kovalarken aradan koskoca üç hafta geçmişti. Geçen üç hafta içinde doktor kontrolüne de gitmiştik ama bebeğimiz henüz çok küçük olduğu için kalp atışını duyamamıştık doktor haftaya randevu verip, ancak o gün duyabileceğimizi söylemişti. Cemre’ye de henüz söyleyememiştik, aslında o da kardeşi olsun istiyordu ama duyunca pabucunun dama atılacağını düşünüp üzülmesinden de deli gibi korkuyordum. Ertelemekte bir şeyleri değiştirmeyecekti tabii ki… En kısa sürede bütün cesaretimi toplayıp babasıyla söylemeyi planlıyorduk.
Şimdi odada ona gelinliğini giydirmişken, üstün ısrarları sonucu dudaklarına parlatıcı sürüyordum. Kızımın güzelliğiyle büyülenmek üzereydim, o kadar güzel bir kadın olacaktı ki… Babasına içimden sabırlar dilerken, gülmeyi de ihmal etmemiştim.
‘’Anne ben bunu değil, taşlı ayakkabılarımı giymek istiyorum.’’ dedikten sonra onun için çıkardığım babetleri gözüne kestirip, hızlı bir hamleyle dolabının içine koydu ve dediği ayakkabıları çıkardı. Onun isteklerine saygı duymaktan başka bir çarem yoktu ama ayakkabıları gelinlikle asla uyum değildi. İtiraz etmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken başımla onu onayladım.
‘’Tamam anneciğim, gel tacını da takalım. Sonra ayakkabılarını giyersin.’’
İkiletmeden yanıma geldiğinde prenses tacını da takıp onu hazırladıktan sonra, saçlarına öpücük bıraktım.
‘’Sen bahçeye in ama Arif abinin sözünden çıkma olur mu? Organizasyon için gelen abiler ve ablaların hazırlığı bitirmeleri için zamanları kısıtlı. Onların işini kolaylaştırmak için ne yapmıyoruz? Etrafı kurcalamıyoruz.’’
Gözlerini devirince gülümsedim. O kadar bilmiş ve tatlıydı ki.
‘’Anne ben bebek değilim.’’
‘’Aferin benim kızıma.’’ deyince gülümseyip yanağımı öptü ve odadan çıktı.
Sabahtan beri koşuşturuyordum, yorulmuştum haliyle ve düğüne saatler kalmıştı. Daha duş bile alamamıştım. Balım ise geldiğinden beri mutfakta Ayşe abla ve bugün için gelen personellere yardım ediyordu. Hakkını ödeyemezdim gerçekten. O kadar iyi bir dosttu ki… Varlığına ömrüm boyunca şükredecektim.
Odama çıkmadan gelin hanımı kontrol etmek adına Barbaros’un odasının kapısını tıklattığım da görevlilerden biri kapıyı yavaşça açtı. İçeriye girince Serap’ın güzelliği beni mest etmişti. Henüz gelinliğini giymemişti ama makyajı saçı o kadar güzel olmuştu ki kendimi tutamadım.
‘’Serap su gibisin…’’ dediğimde yanına gidip ellerine uzandım. O da mahcubiyetle uzattığım ellerimi tuttu ve bana teşekkür etti.
‘’Her şey o kadar güzel ki Feride… Sana ne kadar teşekkür etsem az kalır. Bu hamile halinle kendini bizim için resmen paraladın. Ne olur hakkını helal et.’’
‘’Aaa saçmalama siz benim kardeşimsiniz… Elimden ne geliyorsa onun en iyisini yapmak boynumun borcu.’’ dediğimde bakışlarında ki minnet içime işlemişti. ‘’Eee damat bey nerede?’’
‘’Misafir odasında hazırlanıyor.’’
‘’Tamam ben sizi daha fazla meşgul etmeyeyim. Zaten benim de artık hazırlanmam gerekiyor.’’ dedikten sonra ordakilere de kolaylıklar dileyip odama geçtim. Girer girmez kendimi önce yatağa bıraktım. Bu aralar sürekli uykum geliyordu, aslında uyusam o kadar iyi gelecekti ki ama maalesef öyle bir vaktim yoktu. Bugün kardeşim evleniyordu. Kendime güç dileyip, banyo için ayaklandığımda belinde havluyla Zeus’u andıran sevgilim elinde de küçük bir havluyla saçlarını kurulayarak içeri girdi. Ben neredeyse ağzımın suyu aka aka onu izlerken, bakışlarımız kesişti.
‘’Ne oldu sana?’’ dedi. Sesi küçük bir çocuğu avutur gibiydi.
Dudaklarımı büktüm.
‘’Çok yoruldum.’’ dedikten sonra beklemeden gidip çıplak bedenine sarıldım.
‘’Yavrum, onca insanı boşuna mı çağırdık? Sen niye koşuşturuyorsun?’’ derken saçlarımı öpüyordu. Kafamı kaldırıp, onunla göz göze geldim.
‘’Ne yapayım ya… İçim rahat etmiyor öyle.’’derken elini karnımın üzerine bırakıp okşamaya başladı.
‘’Ama artık bebeğimiz var, onu da düşünmemiz gerekiyor.’’ dediğinde ona ukala bir bakış attığımda geri çekilmiş banyoya doğru yol almıştım.
‘’Evet, haklısın. Bu yüzden mümkün mertebe başını belaya sokma…’’
‘’Emredersin!’’ derken sesi alaylıydı.
‘’Takım elbisen giyinme odasında dolabın kapağında asılı.’’
‘’Tamam…’’
Kendimi hızlıca duşa atıp, ılık suyla buluştuğumda bedenim bunu bekliyormuş gibi gevşemişti ama acele etmem gerekiyordu bu yüzden fazla oyalanmadan duşumu alıp aynanın karşısına geçtim ve saçımı güzelce kurutup maşa yardımıyla geniş bukleler yaptıktan sonra spreyledim ve makyajıma geçtim elbisem saten zümrüt yeşili, ince askılı bir elbise olduğu için onun tonlarında bir makyaj yapıp bitirdiğimde neredeyse bir saat geçmişti. Aynada ki yansımama memnun bir öpücük gönderip banyodan çıktığımda Kerim elbisem elinde, giyinmiş jilet gibi karşımda duruyordu.
‘’Kerim, elbisem neden senin elinde?’’ derken almak için yeltenince havaya kaldırdı.
‘’Sen beni delirteceksin… Bu kadar güzel olmanı yasaklıyorum.’’ derken kaşlarını çatmıştı, beklemeden devam etti. ‘’Ayrıca bu elbisenin göğüs dekoltesi biraz fazla değil mi? Başka bir elbise denesen?’’
Onun bu söyledikleriyle gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Kerim böyle şeylere karışan bir adam değildi. Şimdi ne olmuştu da böyle düşünüyordu?
‘’Kerim saçmalama ben o elbiseyi haftalarca bekledim. Tabii ki onu giyeceğim. Elbisemi bana verir misin? Nereden çıktı bu kıskançlık anlamıyorum…’’ derken yeniden elbiseye uzandım, tekrar havaya kaldırdı.
‘’Yavrum şimdi hamilesin diye mi bilmiyorum, göğüslerin daha bir belirginleşti sanki. Sen şimdi bu elbiseyle dolaşırsan, ben bu gece bir kaç adamın ağzını yüzünü dağıtmak zorunda kalabilirim.’’
Söylediklerine kahkaha attığımda elimi onsa uzattım.
‘’Yemezler canım, alayım elbisemi…’’
Suratında yenilmiş olmanın memnuniyetsizliğiyle, elbiseyi bana uzattı.
‘’Yanımdan ayrılmayacaksın…’’
‘’Söz veremem…’’ derken delireceğini biliyordum. Onu böyle kızdırmak acayip hoşuma gidiyordu.
‘’Feride!’’diye bağırınca kıkırdayıp giyinme odasına girmiştim bile.
*
Düğün başlamış, misafirler çoktan masalarında yerini almıştı… Tahsin amca ve Hatice teyze de geldiğinde onları hemen bizim masaya yerleştirdim. Hava şansımıza o kadar güzeldi ki, organizasyon da harika bir iş çıkarmıştı… Etrafta beyaz tüllerin hakim olduğu, masaları şakayıkların süslediği adeta bembeyaz bir rüya gecesi gibiydi. Kerim ve Şahin misafirlerle ilgilenirken, Cemre’yi de alıp Balım’la beraber kendi masamıza geçmiş etrafı izliyorduk.
‘’Ay Feride harika oldu ya… Bayıldım! Şu atmosfere bak!’’ diyen Balım’a gülümsedim.
‘’Ben de bayıldım, rüya gibi…’’ derken mutlulukla iç çektiğimde aklıma gelenle bakışlarımı ona çevirdim. ‘’Anneni de davet etmiştik, neden gelmedi?’’
‘’Çok istiyordu aslında ama memleketten bir kaç akraba gelmiş, çıkamadı haliyle.’’
‘’Hadi ya… Şansa bak.’’ dedim dudaklarımı bükerek.
‘’Sorma.’’
Bakışlarımı yeniden etrafta gezdirirken Serap’ın o meşhur abisiyle göz göze geldik. Gözlerimi devirip bakışlarımı çevirdiğimde Azer ağa’nın bize doğru geldiğini görünce ayaklanıyordum ki eliyle oturmamı söyledi.
‘’Ooo gelin hanım, bu ne güzellik…’’
‘’Teşekkür ederim Azer ağa. Siz de çok şıksınız.’’
‘’Sen kibar kızsın sağ ol ama bizim şıklığımız mı kaldı artık. Yaşlandık.’’ dediğinde gülümseyip devam etti. ‘’Vallahi her şey harika olmuş, elinize emeğinize sağlık.’’
‘’Ben bir şey yapmadım ki, her şeyi organizasyon firması halletti.’’
‘’Siz başında durmasınız her şey böyle muntazam olur muydu?’’
‘’Estağfurullah…’’ dediğimde elini omzuma koydu.
‘’Duydun hayırlı haberlerinizi. Allah sağlıkla kucağınıza almayı nasip etsin.’’
Bun duaya o kadar içten amin dedim ki… Yanımdan uzaklaştığında bile elim hala karnımın üzerinde gülümsüyordum. Balım bu halimi fark edip, bileğimi tuttuğunda gülüştük o esna da kulağıma eğildi.
‘’Eniştem sözde misafirlerle ilgileniyor ama gözü sende…’’ dediği an bakışlarım Kerim’i aradı ve çok geçmeden bulduğunda göz göze geldik. Eliyle beni çağırdığında, Cemre’yi bizimkilere emanet edip, sevgilimin yanına gittim. Gider gitmez, kaçacakmışım gibi elini hızla belime doladı. Karşısında tanımadığım adamlar vardı beni görünce merak dolu bakışlarla beni süzerlerken Kerim söz girdi.
‘’Nişanlım… Feride.’’
Tek tek, her biriyle tokalaşırken değişen müzikle birlikte bakışlarımızı arkaya doğru çevirdik. Barbaros ve Serap sahneye doğru yürümeye başladığında gururla alkışlamaya başlamıştık bile... O kadar yakışıyorlardı ki… Serap’ın heyecanlı olduğu suratından belliydi ama Barbaros gayet özgüvenli bir şekilde müstakbel karısının elini sıkıca tutmuş başıyla misafirleri selamlıyordu.
‘’Çok güzeller…’’ derken ellerimi birbirine kavuşturmuş çeneme yaslamıştım. Kerim bu sefer elini omzuma atıp beni onayladı.
‘’Öyle… Umarım hep mutlu olurlar.’’
Biz onları hayran hayran izlerken, çiftimiz dans etmeye başlamıştı… Kısa süre sonra diğer çiftler de sahneye geçip dans etmeye başlayınca Kerim elini bana uzattı. Bekletmeden tutup onunla beraber yerimizi aldığımızda hemen yanımızda Balım ve Şahin’i görünce gülümsedim.
‘’Cemre nerede?’’ diye eğilerek onlara sordum. Beni yanıtlayan Şahin oldu.
‘’Hatice Hanımların yanında.’’
Başımla onayladığımda bakışlarımı sevgilime çevirdim. Çok beklemeden alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapattığında, dudaklarında gülüş beni mest etmişti.
‘’Öyle güzelsin ki… Eğer bu bir rüyaysa beni hiç uyandırma olur mu?’’
‘’Uyandırmam… Çünkü ben de uyanmak istemiyorum.’’ dediğimde, burnunu saçlarıma sürüp kokladı.
‘’Deli oluyorum sana… Bin ömrüm varsa, bini de seninle geçsin.’’
Duyduklarım kalbimin atışını farklı bir yöne çevirince, içim karıncalanmaya başlamıştı bile.
‘’Seni çok seviyorum.’’ dedim. Söylerken nerdeyse duygularımın yoğunluğuyla ağlayacaktım. Zaten sesim titreyince geri çekilip gözlerini araladı. Bir elini belimden çekip yanağımı okşamaya başladığında söze girdi.
‘’Şşş… Ağlamak yok. Bu güzel gözler artık sadece gülecek, aksi ölümdür bana.’’
‘’Ölüm falan deme ya! Allah korusun.’’ derken yanağımı okşayan elin tadını çıkarmayı da ihmal etmiyordum. Erkeksi bir kıkırdama savurup, burnuma bir öpücük bıraktığında beni kendine deyimi yerindeyse yapıştırınca dansa devam ettik.
*
Düğün hareketli müzikle adeta bir görsel şölene döndüğünde neredeyse herkes ayaktaydı. Serap biraz sonra yerine geçip oturduğunda Barbaros da peşinden gidecekti ki… Bir anda müzik kesilip, yerini kemençe ve tuluma bıraktığında Kerim eline uzanıp onu yakaladı… Ardından bir kaç kişi daha dahil olduğunda geri kalan herkes yerine oturmuş horon şovu izlemeye odaklanmıştı. Kerim ceketine uzandığında, hızlı adımlarla gidip hem onun, hem de Barbaros’un ceketini alıp tam karşılarına geçtim. Biri sevdiğim, diğeri kardeşim… İkisini de içimde taşan bir heyecanla izlemeye başladığımda belli bir süre sonra bakışlarım tamamen Kerim’in üzerinde sabitlendi. Sanki diğer herkes silinmiş, bir tek o kalmıştı. Zaten Rize’li olduğu için horonu iyi biliyordu ama izlemek resmen zevkti. Üzerine yapışan beyaz gömleği, kaslı kolları, alnından süzülen teri, saçından düşen tutamı… Of! Gerçekten bu hamilelik hormonları, bu adamı arzulamam için sürekli bir teyakkuz halindeydi sanki…
Ben izlemeye devam ederken kendimi o kadar kaptırmıştım ki, Şahin’in sesiyle bir an için irkildim.
‘’Eridin bittin be Feride…’’ derken kollarını birbirine kavuşturmuş, onları izliyordu ama sırıtıyordu tabii…
‘’O kadar belli oluyor mu ya?’’
‘’Bence şu an seni gören herkes, tanımasa bile Kerim’e aşık olduğunu anlamıştır.’’
Gözlerimi yaşancı bir intikam ateşiyle kısıp ona döndüm.
‘’Öyle mi Şahin Bey? Birazdan göreceğim ben seni…’’ dediğimde bedenini dikleştirip gerilince sırıtma sırası bendeydi, derin bir soluk bırakıp beni yanıtladı.
‘’Serap’la konuştun değil mi?’’
‘’Tabii ki… Sen hazır mısın onu söyle? Düğünün sonuna geldik. Birazdan çiçek atmaya geçilecek.’’
Ellerini yüzüne bastırıp, ardından sıvazladı.
‘’Hazırım ama çok heyecanlıyım… Çocuk gibiyim resmen, kabıma sığmıyorum.’’ dediğinde gülümseyip, bir elimle omzunu sıvazladım.
‘’Her şey harika olacak. Sizin adınıza çok mutluyum.’’
‘’İyi ki varsın Feride. Hayatıma girdiğinden beri her şey yoluna girdi. Yaşama dair umudum, inancım geri geldi. Hele Balımdan önce ben yaşamıyormuşum.’’
Son söylediğine içten bir gülümseme bıraktım.
‘’Asıl sen iyi ki varsın, bana çok iyi bir dost oldun. Kerim’le aranız düzeldiğinden beri Kerim daha mutlu, daha güçlü sanki.’’
‘’Ben de öyleyim inan. O benim kardeşim… Çok şükür her şey geride kaldı.’’
‘’Çok şükür…’’dediğimde horon bitmiş. Barbaros karısının yanına geçerken Kerim bize doğru geliyordu. Tam önümüzde durduğunda Şahin’in omzuna bir yumruk savurdu.
‘’Hazır mısın?’’ derken sırıtıyordu.
‘’Mecbur…’’diyen Şahin’le beraber karşılıklı kahkaha atarken… Serap sahnenin ortasına geldi ve eğlenceli müzik bütün bahçede yankılanmaya başladı. Elimde ki ceketleri Kerim’e uzatıp, çabucak Balım’ın yanında gidip elimi uzattım.
‘’Hadi…’’
‘’Ne hadi?’’derken şaşkındı.
‘’Hayatım, gelin çiçek atacak… Bak bütün kızlar toplandı.’’
‘’Ayy Feride yok. Utanırım ben ya!’’
‘’Saçmalama hadi kalk…’’ dediğimde onu çekiştiriyordum.
‘’Sen de gel o zaman.’’ derken yalvarır gibi gözlerime bakıyordu.
‘’Canım ben o evreleri çoktan geçtim… Parmağımda yüzüğüm, karnımda bebeğim var.’’ dedikten sonra onu deyimi yerindeyse sahneye ittim.
Serap gözünün ucuyla bana baktığında başımla onayladım. Bir iki defa atıyormuş gibi yaptığında Şahin çoktan Balım’ın arkasında yerini almış, ceketinden yüzük kutusunu çıkarmış elinde bekliyordu. O kadar heyecanlıydı ki… Dağ gibi adam, küçük ürkek bir çocuğa dönüşüvermişti resmen.
Serap son hamleyi yaptıktan sonra döndü ve kızlara doğru yürümeye başladığında şarkı değişti.
Varsan var, yoksan yokum
Senden geçiyor, benim yolum
İnsan insana kaçarken
Kendimi sende buldum
Büyük heyecan ve mutlulukla onları izlerken Kerim’in belime sarılmasıyla ona baktım o da gülümseyip önce bana ardından sahneye bakmaya başladı. Birazdan Barbaros’ta yanımıza geldiğinde elini omzuma attı, yüzünde ki gülümsemeye bakılırsa o da her ikisi için de çok mutluydu.
Serap kızların arasından geçip, Balım’ın önünde durduğunda Balım gözlerini kocaman açıp, alıp almamak arasında tereddüt edince Serap eline tutuşturup kafasıyla Balım’a arkasını işaret etti. Balım arkasını döndüğünde müzik kısıldı ve Şahin konuşmaya başladı.
‘’Bu şarkıda gibi oldu işte her şey… Kaybettiğim benliğimi, aklımı, kalbimi sen de buldum. Meğer yıllarca aradığım senmişsin… O yüzden daha fazla beklemek istemiyorum Balım… Benimle evlenir misin?’’ Dedikten hemen sonra kutuyu açtı ve yüzük göründü… Balım bir elinde çiçek, diğer eli göz yaşlarını silerken önce başıyla onayladı ardından bağırdı.
‘’Evet! Evet! Evet!’’
Az önce utanan bir başkasıydı sanki… Onun bu haline kahkahalar atarken, Şahin yüzüğü Balım’ın parmağına geçirip beklemeden dudaklarına uzandığında… Kafamı bizim masa çevirdim. Gördüğüm manzara yeni bir kahkaha tufanını peşinden getirmişti. Benim gülüşümle Kerim ve Barbaros’ta bakışlarını masaya çevirdi ve onlarda benimle aynı tepkiyi verdi.
Çünkü Cemre meraklı gözlerle bakmaya çalışıyor, Hatice teyze ise onun gözlerini kapatmaya çalışıyordu.
İŞTE BÖYLE!🥳
YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE!🙏
YORUMLARDA BULUŞALIM…💘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |