
Selam canolar! Ben geldim. Valla biraz geç oldu farkındayım ama oğlumu anca uyutabildim. 😁 Bu bölümden sonra final biliyorsunuz. 🥹 Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur. Yorumlarınızı bekliyorum. Final bölümünde görüşmek üzere!💘
‘’Ne yapacağız Kerim?’’ dediğimde korku, endişe ve çaresizlikle Kerim’e bakıyordum. İçimi bir zehirli sarmaşık gibi saran o sıkıntı, kalbimin ritmini değiştirmeye yetmişti. O esna da nefesimin bana yetmediğini fark edip elimi boğazıma götürdüğümde nefes almaya çalışıyordum. Kerim’in panikle bana doğru koştuğunu gördüm ama sonrası benim için karanlık bir sis perdesiydi.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmeden, uzaktan gelen boğuk seslerin git gide yakınlaştığını hissettiğimde gözlerimi araladım. Görüntü netleşmeye başlayınca ilk gördüğüm gözler tabii ki Kerim’e aitti.
‘’Güzelim… İyi misin? Bak hastaneye geldik, korkma tamam mı? Tansiyonun düşmüş biraz şimdi bebeğimize bakacaklar. Ama korkma, bir şey yok dedi doktor.’’
Elimi hızla karnıma götürdüm, yanaklarımdan süzülen yaşları silen sevgilimin ardından açılan kapıyla görevli ultrason makinesi getirip bıraktı ve hemen peşinden doktorum geldi.
‘’Ferideciğim, ben sana stres yok demedim mi?’’ derken hafifçe gülümsedi ve ultrason cihazının yanına oturdu. Doktorumu çok seviyordum. Ellili yaşlarda oldukça babacan ve en önemlisi kafamdaki her soru işaretini gerçekçi ama korkutmadan yanıtlayan biriydi.
Kerim, beklemeden söze girince, bakışlarımı ona çevirdim.
‘’Haklısınız hocam, o kadar haklısınız ki…’’
Bakışlarında ki çaresizlik canımı yakınca, elimi eline uzattım.
‘’Çok panik bir insanım hocam, kendimi bu konuda törpüleyemiyorum maalesef.’’
‘’Ama dikkat etmen lazım kızım. Bebeğin için…’’ dediğinde bakışlarını ultrason ekranına çevirince kısa süre sonra duyulan kalp sesiyle, hem derin bir nefes aldım hem de duygulanıp dudaklarımı büktüğümde ekrana bakıyordum.
Kerim tuttuğu elimi öpünce, onun da nefesinden derin bir oh çektiği belliydi.
‘’Evet… Bebek iyi, her şey normal gözüküyor… Ama sana stresi yasaklıyorum, ne kendine ne de bebeğine bunu yapma Ferideciğim… Hiç bir şey senden daha kıymetli değil unutma.’’
Doktorla biraz daha sohbet ettikten sonra önümüzde ki ay için randevulaştık. Odada Kerim’le yeniden baş başa kalınca, ben zaten oturur pozisyonda olduğum için tek bir hamlede sıkıca sarıldı.
‘’Çok korktum, çok korktum size bir şey olacak diye. Şükürler olsun…’’
Söyledikleri dudaklarıma buruk bir tebessüm hediye edince ben de ona sarıldım ve teselli etmek ister gibi sırtını sıvazlamaya başladım.
‘’İyiyiz bak, geçti bitti…’’
Geri çekilip eliyle yüzümü avuçladığında yüzünde ki endişe hala geçmiş değildi. Bana doğru eğilip dudaklarıma peşi sıra öpücükler bıraktığında, şifa arayan hasta gibi dudaklarımda şifa arıyordu adeta.
‘’Sevgilim… İyiyim ben hadi evimize gidelim.’’
‘’Tamam, hadi yavaş yavaş kalk. Tutun bana.’’ dediğinde, temkinli bir şekilde kalkıp koluna girdim ve hastane odasından çıktık. Çıkar çıkmaz bizimkilerin de hastanede olduğunu görünce şaşırdım. Beni gördüklerinde oldukları yerden kalkıp yanıma koşuşturdular.
‘’Çiroz’um iyisin değil mi?’’ diyen Barbaros’u rahatlatmak adına gülümsedim.
‘’İyiyim.’’ dedim ama göz gezdirdiğimde herkesin hâlâ endişeyle bana baktığını görünce bir nefes bırakıp devam ettim. ‘’Gerçekten iyiyim, bebeğim de iyi.’’
Elimi karnımın üzerine götürünce sırayla hepsini yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Balım iki adımda yanıma gelip bana sarıldığında, kolumu Kerim’in kolundan çekip karşılık verdim.
‘’Çok korktuk…’’
‘’Geçti, gitti.’’dediğimde Şahin söz girdi.
‘’E hadi eve geçelim o zaman. Feride dinlensin. Biz de şu işi…’’derken kaşlarını havaya kaldırıp Kerim ve Barbaros’a baktı. ‘’Oturup, konuşup bir çözüme kavuşturalım.’’
Onun cümlesini bitirmesini ardından hastaneden çıkıp arabalara bindiğimizde, yolu izlerken uyuyakaldığım için, eve nasıl geldiğimizi anlamadım. Gözlerimi araladığımda Kerim tam da beni kucağına almaya yelteniyordu ki uyandığımı görünce gülümsedi.
‘’Günaydın uykucu.’’
‘’Hamilelik hormonları işte, ne yaparsın.’’ derken sırıtıp eline uzanıp arabadan indiğimizde diğerleri çoktan eve giriyordu, biz de beklemeden içeriye girdiğimizde kızım koşarak bana doğru geldi.
‘’Anne nerede kaldınız ya?’’ dediğinde dudaklarını büzmüş, isyankar bir ifadeye bürünmüştü. Onun bu haline gülümserken Ayşe ablayı gördüm.
‘’İnat etti, siz gelene kadar ağzına bir şey sürmedi vallahi.’’
Duyduklarımla bakışlarımı Cemre’ye çevirdiğimde gözlerini kaçırıp, olduğu yerde ayağını sallamaya başlayınca gülmemek için dudaklarımı ısırırken, Kerim’e baktım o çoktan gülüyordu bile.
‘’Neden yemeğini yemedin kızım?’’
‘’Ama sizinle yemek istiyorum.’’derken mızmızlanınca, dizlerimin üzerinde çöküp ona sıkıca sarıldım.
‘’Aslında Cemre haklı… Sofraya beraber oturmak çok önemli.’’
Ayşe ablaya baktığımda o da gülümsüyordu.
‘’Tamam, ben şimdi sofrayı hazırlarım.’’
‘’Yardım ede…’’ Cümlemi bitiremeden Kerim araya girdi.
‘’Hayır hanımefendi… Sen dinleneceksin!’’
‘’Aşkım yatmak istemiyorum ama ben ya!’’ derken çoktan ayaklanmış Cemre’nin elini tutmuştum. Söylediklerime gülmeye başlayınca kaşlarımı çattım.
‘’Niye gülüyorsun?’’
Eğilip Cemre’yi tek hamlede kucaklayınca, önce yanağından öptü ardından diğer eliye beni omzumdan sarıp kulağıma eğildi.
‘’Her zaman güzelsin ama bazen o kadar başka bir güzel oluyorsun ki… Korkuyorum, bir gün aklımı yitireceğim.’’
Söyledikleri adeta ruhumu okşarken, uzanıp yanağına öpücük bıraktım ardından dayanamayıp bizi gülerek izleyen kızımıda öptüm ve salona geçtik.
*
Yemekler çoktan yenmiş Cemre odasına çıkmak istememiş boyaları ve resim defteriyle salonda ki masa da resim yaparken Balım ve ben kahvelerimizle ona eşlik ediyorduk. Bizimkiler mutfağa geçmiş Mahir Sancaktar mevzusunu konuşuyorlardı. Aslında ne konuştuklarını o kadar merak ediyordum ki ama yanlarına gittiğim gibi Kerim konuyu ışık hızıyla kapatacaktı. Onu da anlıyordum, etkilenip korkmamı, endişelenmemi istemiyordu ama dayanamayacaktım.
‘’Balım, ben bir mutfağa gidip geleceğim.’’
‘’Feride, saçmalama…’’ dediğinde Cemre’yi fark edip daha kısık sesle fısıldadı. ‘’Daha yeni hastaneden geliyoruz farkındasın değil mi?’’
Oflayıp, kafamı iki yana sallarken sesim oldukça öfkeliydi.
‘’Ben ailemi o adama yem edemem. Gerekirse karşısına geçip ben konuşacağım yine.’’ dediğimde son cümlemden sonra kaşlarını çattı.
‘’Yine derken?’’
Cemre’ye göz gezdirip, Balım’a doğru eğildim.
‘’Kerim vurulduğunda ben hapisaneye gittim. O adamla görüştüm.’’
‘’Ne?’’ diye bağırınca Cemre bir an irkilip bize döndü. Yaptığı şeyin farkına varında panikle Cemre’nin saçını okşadı.
‘’Özür dilerim tatlım bir an boş bulundum.’’
‘’Önemli değil Balım teyze, zaten korkmadım ki…’’derken bile bizim içimizi rahatlatmaya çalışıyordu güzeller güzelim. O kadar başka bir çocuktu ki, onu ben büyütebildiğim için kendimi çok şanslı görüyordum. Eğilip yanaklarını, boynunu beş altı defa öptükten sonra elimi yanağının üzerine koydum.
‘’Benim akıllı bebeğim… Hadi sen resmini çizmeye devam et.’’
Beni başıyla onaylayıp, resime geri döndüğünde Balım yeniden bana dönmüş ve kaşlarını çatmaya devam ediyordu.
‘’Kızım senin ne işin var orada? Elli tane adamı vardır onun, ya seni alıp götürselerdi?’’
Bu cümlesine ukala bir gülüş attım.
‘’O biraz sıkar. Barbaros yanımdaydı zaten.’’
‘’Bana niye söylemedin peki?’’
‘’Balım, bunlar önemsiz detaylar. Öğrendin işte, şimdi konumuz bu değil.’’
Gözlerini devirdiğinde, eliyle sıcak basmış gibi saçlarını toplamaya başladı.
‘’Kızım, nasıl önemsiz detaylar ya? Bir de yine karşısına geçip konuşacağım diyorsun, bu adamlar tehlikeli. Hadi orası hapisaneydi. Eli kolu bağlıydı bir şey olmadı. Şimdi sen oraya gittiğinde geri dönebileceğini mi düşünüyorsun? Daha bugün Feridun gelip, seni tehdit etmedi mi?’’
Söyledikleri mantıklı gelmeye başlayınca içime çöken hüzünle bakışlarımı yere çevirdim.
‘’Ama böyle hiçbir şey yapamamak beni çok üzüyor.’’
Elini elimin üzerine koydu.
‘’Canım, seni anlıyorum ama durum bizi aşıyor. Sen hamilesin, kendini strese sokmaman gerekiyor. Bırak da onlar halletsin.’’
Başımla onu onayladım söyledikleri çok doğruydu ama kalbim bu durumu asla onaylamıyordu. Benim yüzümden kimsenin başı belaya girsin istemiyordum. Vicdanen çok huzursuzdum.
‘’Haklısın ama içim hiç rahat değil.’’
‘’Hiçbir şey olmayacak bak senin sevdiğin adam senin için dünyayı karşısına alır, yeryüzünü ter düz eder bunu çok iyi biliyorsun. Bu aileyi, seni hatta bizi bile korumak için elinden geleni yapacaktır. Hem artık yalnızda değil, yanında kardeşten öte iki tane dağ gibi dostu var.’’dediğinde gülümseyince ben de gülümsedim. Kollarımı ona doğru açtığımda sevimli bir yüz ifadesiyle bana karşılık verdi.
‘’İyi ki varsın, varsınız… Her gün şükrediyorum. Ne güzel bir aile olduk biz.’’
Geri çekildiğinde, elini karnımın üzerine koyarken beni yanıtladı.
‘’Daha da büyük bir aile olacağız, bu ne ki…’’ ardından ekledi. ‘’Cemre’ye söylediniz mi?’’
‘’Hayır, hem fırsat olmadı hem de korkuyorum.’’
‘’Bence çok sevinecek. Hadi şimdi one söyle.’’
‘’Ama…’’
‘’Hadi…’’derken son harfi iyice uzatıp, beni motive ederken, derin bir nefes alıp Cemre’ye seslendim.
‘’Anneciğim, bir kucağıma gelir misin? Seninle bir şey konuşmak istiyorum.’’
Elindeki boyaları bırakıp, ikiletmeden dediğimi yapınca yanağını okşarken cümlemi toparlamaya çalışıyordum.
‘’Güzel kızım, şimdi hani senin çok istediğin bir şey vardı ya…’’dediğimde başıyla onaylayıp heyecanla beni cevapladı.
‘’Oyuncakçı da gördüğümüz sarı saçlı bebek!’’ İşaret parmağını da bilmiş gibi havaya kaldırınca Balım da ben de gülümsedik.
‘’Yok o değil, bence buna daha çok sevineceksin.’’ dedi Balım, ardından gözlerini beni rahatlatmak için kapayıp açtı.
‘’Sen bir kardeşin olsun istiyordun ya…’’dedim ama derin bir nefes aldım, Kerim’e söylemek bile daha kolay olmuştu. Yüz mimiklerini dikkatli bir şekilde incelerken devam ettim. ‘’İşte yakın zamanda kardeşin aramıza katılacak.’’
‘’Neden şimdi gelmiyor?’’derken şaşkındı.
‘’Çünkü şu an karnımda, orada beslenecek büyüyecek gelişimini tamamlayınca da doğacak.’’
Bakışlarını karnıma çevirdi ardından hemen bana baktı.
‘’Kız mı? Erkek mi?’’
‘’Sen ne olmasını istiyorsun?’’
‘’Hmmm…’’derken bakışlarını yukarı çevirip, bir parmağını yanağına dayayıp düşündü. ‘’Bilmem, daha karar vermedim.’’
Onun son cümlesiyle, dayanamayıp kahkahayı patlattık. O sıra da bizimkiler de salona gelmişti.
‘’Ne oluyor? Neye gülüyorsunuz böyle?’’dedi Kerim, sesi keyifli geliyordu. Umarım bir çözüm yolu bulmuşlardır diye içimden geçirirken Cemre kucağımdan inip, koşar adım babasının kucağına atladı. Kerim profesyonelce tek hamlede yakalayıp kucağına aldığında Cemre heyecanla konuşmaya başladı.
‘’Baba benim kardeşim olacak… Kız olursa adını Elsa koyacağım.’’deyince Kerim kafasını geriye doğru atıp kahkaha atmaya başlayınca Şahin gülerek oturduğu koltuktan konuya dahil oldu. Barbaros ise, Kerim’in kucağında olan Cemre’yi ısırmakla meşguldü. Tabii bizim kızın çığlıkları bütün evi inletmeye yetmişti.
‘’Eyvah eyvah… İsim konusunda Cemre’den çekeceğiniz var.’’
‘’Yeminle yandık… Bu zilli şimdi benim kıza da antin kuntin bir isim bulur.’’ diyen Barbaros hiç beklemeden cevabını aldı çünkü kızım ona da bir isim bulmuştu.
‘’Onun adı da Anna olsun.’’
Bu sefer hep bir ağızdan kahkaha attığımız da Kerim’in kucağından inen Cemre koşarak dayısının kucağına atlayınca, hepimiz ona dönmüştük.
O sırada Barbaros, ‘’Hadi ben kaçar… Serap’ı annesinden alıp, eve geçeceğim daha. Acayip yoruldum bugün ya, kafamı yastığa bir koysam saniyede sızarım şerefsizim.’’
Salondan çıkmadan herkesle vedalaşsa ben peşinden kapıya kadar gittim.
‘’Çiroz, geç hadi sen de içeri. Niye geldin peşimden?’’derken kabanını üzerine geçirdiğinde ellerini ovuşturdu. ‘’Ooo hava buz buz…’’
‘’Ne konuştunuz?’’
Meraklı ve endişeli gözlerle ona bakarken, bakışlarında bıkkın bir ifade belirdi.
‘’Ben de Çiroz ve anksiyetesi ne zaman aramıza teşrif edecek diyordum ki, geldi.’’
‘’Dalga geçme!’’derken parmaklarımla kolunu kıstırınca, inledi.
‘’Vallahi kessen ağzımı açmam! Dayımdan paparayı yedim, daha tövbe!’’
‘’Söyle işte, ben bildiğimi belli etmem söz.’’deyince sırıttı.
‘’Bayılarak mı belli etmezsin? Yoksa gidip Sancaktar malikanesini basarak mı mesela?’’
‘’Of! Barbaros of!’’
‘’Bay Çiroz’um bay! Hadi görüşürüz.’’der demez arkasına bile bakmadan ellerini cebine sokup, koşar adım arabasına gidince sinirle kapıyı kapattım.
‘’Söylese ölür çünkü!’’diye serzenişe geçmişken arkamı dönmemle beni izleyen Kerim’i görmem bir oldu. Korkuyla sıçradım.
‘’Valla bu sefer de ağzını açarsa öyle olacak…’’
Bizi dinlemişti… Kesin başından beri arkamdaydı, Barbaros da onu görüp o yüzden söyleyememişti.
‘’Ödümü kopardın ya! Ne yapıyorsun sen burada?’’
‘’Ajanlığa merak salan sevgilimin, peşinde sürünüyorum ne yapayım?’’
Bir iki adımda tam karşısına geçtiğimde sesim oyuncak isteyen çocuk gibi isyankardı.
‘’Bilmek istiyorum ayıp mı?’’
‘’Ayıp değil, yasak… Sen bu konunun dışında kalacaksın artık yeter!’’
‘’Konu benim yalnız…’’ derken gözlerimi devirince kafasını onaylamaz bir biçimde salladı.
‘’Söz konusu sen olduğun için dahil olmanı istemiyorum zaten. Feride bu iş ciddi. Göz göre göre seni o kurtlar sofrasına atamam.’’ dediğinde arkasını dönmüş salona doğru ilerlerken, ‘’Ama…’’demiştim ki, tek elini havaya kaldırıp lafı ağzıma tıkadı.
‘’Konu kapanmıştır!’’
*
Güne ağrıyan başımla uyanmak hiç de hoş değildi ama yapacak bir şey yoktu… Kafamı sol taraf çevirdiğimde yatağın boş olduğunu görünce telefonuma uzanıp, saate baktım. Gayet erkendi. Kerim neredeydi peki? Yataktan çıkar çıkmaz sanki bu anı bekliyormuş gibi bulanan midemle yüzümü buruşturup, lavaboya koştum. Yaklaşık iki, üç dakika sonra rahatlayan bedenimle kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve üzerimi değiştirmeden koca evin içinde Kerim’i aramaya çıktım. Önce çalışma odasına girdim. Orada yoktu ardından Cemre’nin odasına baktım, orda da yoktu. Kızım uyanmasın diye kapıyı yavaşça kapatıp aşağıya indiğimde sesini duyunca adımlarımı mutfağa çevirdim. Kulağında telefon, elinde kahvesiyle camdan bahçeyi izliyordu.
‘’Bu korumalar yetersiz, en az bir on kişi daha lazım. Evi sarmaşık gibi saracaklar, kuş uçsa haberim olacak ona göre…’’
Duyduklarımla konun ne olduğunu anlamam kısa sürmedi. Ağır adımlarla gidip ona arkadan sarıldığımda bir an irkilse de, telefonu kulağına sıkıştırıp eliyle hemen elimi kavradı.
‘’Tamam ben bir saate çıkacağım, ben çıkmadan herkes burada olsun.’’dedikten sonra bana doğru dönüp dudaklarıma sıcacık bir öpücük bıraktığında kahve tadını aldım.
Kulağından çekip cebine attığı telefonla, kahvesini masaya bırakıp, beni bir mengene gibi sarıp sarmalayınca iyice pelte gibi olmuştum. O kadar yakışıklı bir adamdı ki, yaşayan bir heykel gibiydi. Bir insanın bu kadar kusursuz olması yasaklanmalıydı.
‘’Günaydın güzelim… Niye uyandın sen? Daha çok erken.’’
‘’E işe gideceğim ya?’’ deyince gayet rahat bir tavırla söz girdi.
‘’Gitmeyeceksin.’’
‘’Kerim!’’
Bir elini geri çekilmeden yüzüme düşen perçemime uzattı.
‘’Sevgilim, şu durumda bir yere gitmene izin veremem.’’
Kafamı öfkeyle geriye doğru çektim.
‘’İzin istemiyorum, işime gitmek istiyorum sadece!’’
Bakışlarından ne düşündüğünü okuyabiliyordum ama o insanlar yüzünden kendimi eve kapatacak değildim.
‘’En azından bir süre, ben bu işi çözünce söz veriyorum ne yapmak istiyorsan ses etmeyeceğim.’’
‘’Kerim, korumalar götürüp, getirir işte. Zaten yabancı değil ki Şahin’in şirketi yalnız değilim. Öğle yemeklerini de ofiste yerim.’’
‘’Feride’m…’’
‘’Söz veriyorum iş ve ev. Başka bir yere gitmeyeceğim.’’dediğimde suratımın sevimli bir kedi kıvamına geldiğine emindim. Bir elimi eline uzatıp, okşarken iyice yumuşamasını diliyordum. İfadesi onaylamadığını gösterse de, başını salladı.
‘’Tamam ama seni aradığım an üç olmayacak bak. İkinci çalışta açacaksın.’’ Dedi, karşılık olarak gülümsediğimde cilveli bir şekilde söze girdim.
‘’Ben ne zaman sen aradığında üçledim ki?’’
Söylediğime gülüp, dudaklarıma uzandı ve bir öpücük bıraktı.
‘’Hadi Cemre’yi de uyandıralım da kahvaltı yapıp çıkalım. Bugün ben bırakacağım sizi.’’
Ben başımla onaylarken, içimden sevinç çığlıkları atıyordum.
‘’Günaydın…’’diyen Ayşe ablanın sesiyle ikimizde ona döndük.
‘’Erkencisiniz bugün.’’ diye devam ettiğinde kollarını sıvamıştı çoktan. ‘’Ben şimdi hemencecik hazırlarım kahvaltıyı merak etmeyin.’’
‘’Tamam ablacığım. Kolay gelsin.’’dedikten sonra ikimizde odaya çıkıp hızlıca hazırlandık. Cemre’yi uyandırma işini babasına bırakıp aşağıya indiğimde gerçekten çok acıkmıştım. Bebeğim resmen iştahımı açmıştı. O kadar sık acıkıyordum ki… Neyse ki porsiyonum fazla değildi, yoksa bin kilo olurdum.
Kerim ve Cemre aşağıya indiğinde kahvaltı çoktan hazırdı. Ama gördüklerim beni oldukça şaşırtmıştı.
‘’Günaydın güzel kızım.’’ derken eğilip yanaklarını öptüğümde kıkırdıyordu. Ellerim iki yandan örgülü saçlarına gittiğinde bakışlarımı Kerim’e çevirdim.
‘’Ben ördüm deme şimdi düşer bayılırım.’’
‘’Babam yaptı.’’ diyen Cemre kıkırdamaya devam ediyordu. Şimdi neden güldüğünü anlamıştım.
Kerim omuzlarını geriye doğru atıp kaşlarını keyifle havaya kaldırdığında söz girdi.
‘’Güzel olmuş değil mi?’’
‘’Evet… Harika olmuş. Ama sen saç örmeyi bilmiyordun. Ne ara öğrendin?’’
‘’Bir kaç gündür bununla ilgili videolar izliyordum. Bugün denedim oldu. Kızım için yapamayacağım şey yok bilirsin.’’derken göz kırpınca sırıttım. Gerçekten harika bir babaydı, yapamasaydı bile bunu düşünüp harekete geçmesi bile çok tatlıydı.
Cemre’yi sandalyesine oturttuğumda, ben de yerime geçmeden önce gidip Kerim’in yanağına bir öpücük bıraktığımda fısıldadım.
‘’Çocuklarımız çok şanslı, sen harika bir babasın.’’
*
Üzerinde çalıştığım at çiftliği projesi için neredeyse sona yaklaşmıştım. Keyifle eserime bakarken, çayımı yudumluyordum. Her şey o kadar içime sinmişti ki… Projenin sahibini de ayrıca merak ediyordum. Umarım teslim ederken tanışırdık, bana bu kadar güvendiği ve her şeyi bana bıraktığı için ona bir teşekkür etmeliydim.
Kendimi geriye doğru yaslayıp, ofisi incelediğimde herkes harıl harıl çalışırken aklıma gelenle telefonumu elime alıp, Balım’ı aradım. Çok bekletmeden açtı.
‘’Canım?’’
‘’Gelmedin bugün…’’
‘’Ya sorma. Hoca son dakika ders saatini değiştirmiş. İki gibi falan bitiyor dersim. Anca üç buçuk civarı orada olurum.’’
‘’Hadi ya… Valla o kadar alışmışım ki sana burada, gözüm seni arıyor.’’ dediğimde tatlı bir iç çekti.
‘’Sen varya bir tanesin… Gelirken istediğin bir şey var mı getireyim?’’ der demez sanki bu anı bekliyormuşum gibi kafamda bir ampul belirdi ve farkında olmadan dudaklarımı yaladım.
‘’Sakızlı muhallebi!’’
Söylediğim şeye kahkaha atınca ben de sırıttım.
‘’Tamamdır. Tüm sakızlı muhallebiler feda olsun yeğenime… Şahin orada mı? Aradım telefonu kapalı.’’
‘’Beş dakika olmadı geleli. Kerim’e uğramış, ayak üstü konuştuk öyle. Şarjı bitmişti, şarja takacaktı telefonu. Ara istersen açılmıştır şimdi.’’
‘’Tamam canım, öpüyorum. Öğleden sonra görüşürüz.’’
Kapattığım telefonla beraber ayaklanıp, ofisin görkemli camına doğru yaklaştım. Dışarıyı izlerken başımıza gelenleri düşünüyordum. Başımız bu Sancaktar belasından ne zaman kurtulacaktı acaba? Aslında gizli gizli gidip konuşsam belki de bu işi çözerdim. Sonuçta istedikleri bendim. Onlara daha açık konuşursam belki bu defa bizi rahat bırakırlardı. Kafamda iyice ölçüp biçtikten sonra masama doğru ilerleyip çantamı ve telefonumu aldığımda ofisten bir arkadaşıma seslendim.
‘’Tarık, benim iki saatlik bir işim var. Şahin Bey sorarsa idare et.’’
İşi başından aşkındı. Bu yüzden kafasıyla hızlıca onaylayıp yeniden bilgisayarına döndü.
Şirketten çıktığımda bugün arabasız olduğum için, taksi çağırdım. Onu beklerken Kerim’in bu yaptığımı öğrenince canıma okuyacağını biliyordum. Hatta bu sefer Barbaros, Şahin ve Balım da ona destek çıkacaklardı. Ne diyeyim? Haklılardı. Ama bu işi benden başkası çözemezdi.
Beklediğim taksi bir türlü gelmeyince, telefondan uygulamayı açıp taksinin nerede kaldığına bakıyordum ki, önümde duran siyah büyük araçla bakışlarımı yukarı kaldırdım. O sıra açılan arka kapıdan Feridun’un yüzünü görünce, her ne kadar nefret etsem de sahte bir gülüşle söze girdim.
‘’Ben de tam size geliyordum.’’
Alayla kaşlarını havaya kaldırıp, bacak bacak üstüne attığında eliyle beni arabaya davet etti.
‘’Ne tesadüf… Ben de seni almaya gelmiştim. Gel bakalım, benim asi kız kardeşim.’’
Gözlerimi devirip, arabaya bindiğimde tam karşısına oturdum ve yol bitine kadar asla muhattap olmadım.
İhtişamlı denize sıfır bir yalının önüne geldiğimizde, bakışlarımız Feridun’la çakıştı.
‘’Heyecanlı mısın?’’diye alayla sorduğunda bakışlarımı belerterek aynı alayla karşılık verdim.
‘’Ölüyorum!’’dediğimde kahkaha attı açılan sürgülü kapının ardından içeriye girdiğimizde araç park haline gelince, açılan kapının hemen ardından beklemeden indim. Evin kapısının önüne gittiğimde arkamdan gelen Feridun’a aldırmadan zile uzanmıştım ki kapı açıldı.
Şaşkınlıkla beni karşılayan kadının bakışları arkama kayınca ben kendimi içeriye attım. Zaten salon olduğu gibi görünüyordu. Adımlarımı salona çevirdiğimde camın önünde, arkası dönük manzarayı izleyip, kahvesini yudumlayan Hande’yi görünce çoktan kendime sabır dilemeye başlamıştım.
‘’Hande! Bak kim geldi…’’diyen Feridun’un sesiyle Hande bize dönünce, çıkmış olan karnını gördüm. Hayret! İnsanlığı tutmuş, bebeğe kıymamıştı.
Kaşlarını havaya kaldırıp, yüzüne kondurduğu yarım gülümsemesiyle yanıma geldi.
‘’Ooo biricik kuzenim gelmiş.’’dediğinde burnumdan nefes alıp, sahte bir gülümsemeyle saçımı savurdum.
‘’N’aber Hande?’’dedikten hemen sonra bakışlarım karnına indi. ‘’Karnın hiç çıkmamış. Bebek nasıl iyi mi?’’
Söylediklerime öfkeyle kaşlarını çattığında beklemeden söze girdi.
‘’Bebek falan yok!’’
Duyduğum cevap ondan beklenebilecek bir hamleydi ama yine de bir anne olarak içinde büyüyen minicik cana kıymak bana imkansız gibi geldiği için, bir anlığına buz kestim. Mimiklerimden ne düşündüğümü anlayıp devam etti.
‘’Ne yani? Onu doğuracağımı düşünmüyordun herhalde?’’
‘’İçinde minicik…’’ baş parmağımla, işaret parmağını birleştirip yüzüne doğru kaldırdım. ‘’Bir insanlık kırıntısı vardır diye düşünmüştüm ama yine de şaşırmadım. Tam da senden beklenen hareket.’’
Farkında olmadan elim karnıma uzandığında belli belirsiz görünen karnımı korumaya alır gibi kavradım. Bakışları karnıma kaydığında,daha sıkı tuttuğumda sırıttı.
‘’Demek hamilesin… Ben de buna hiç şaşırmadım. Başından beri amacın Kerim’i benden çalmaktı ve başardın. Asıl kötü olan sensin biliyor musun? Ama artık seninle savaşmayacağım. Çünkü kendime yepyeni bir sayfa açtım.’’
‘’Senin adına çok sevindim…’’dediğimde umursamaz bir tavırla kafamı arkaya çevirip Feridun’u ararken, merdivenden inan Mahir Sancaktar’ı gördüm.
‘’Feride… Kızım, hoş geldin. Bu ne güzel sürpriz.’’dedi sesinde öyle mutlu bir tını vardı ki, onu tanımasam bana babalık etmek istediğini düşünecektim.
Gözlerimi devirip söze girdim.
‘’Aslında pek hoş bulmadım. Bizi rahat bırakın demeye geldim. Bakın benden de, ailemden de uzak durun. Gerçekten çok yoruldum. Bir hamle daha yaparsanız inanın kendimi de yakarım sizi de…’’derken tehditimin boyutunun ne olduğunu üstü kapalı ifade ettiğimi düşünüyordum.
‘’Yok ya…’’diyen Feridun sesinde ki alay ve peşinden gelen öfkeyle koluma asılıp kendine çevirdi. ‘’Sen istesen de istemesen de bizim kanımızı taşıyorsun. Bu eve gelene kadar, seninle de o Kerim efendiyle de uğraşırım Feride… Sancaktarları çok hafife alıyorsun.’’
‘’Kolumu bırak!’’dememe rağmen kolumu acıtırcasına sıkarken, yanan canımla inledim. İşte ondan sonrası bir film şeridi gibiydi. Mahir Sancaktar benim tepkimle beraber Feridun’u kendine doğru savurup, yüzüne okkalı bir tokat atarken, şaşkınlıkla onları izledim.
‘’Kardeşinin canını neden yakıyorsun sen? Laftan da anlamıyorsun! Kesin zorla getirdin kızı da buraya… Bir daha kardeşini rahatsız ettiğini duyarsam, ayaklarına sıkarım Feridun duydun mu beni?’’
‘’Baba!’’
‘’Kes sesini!’’
O esna da bakışlarımı öfkeden kuduran Feridundan çekip Hande’ye çevirdiğimde o da şaşırmış vaziyette amcasını izliyordu. Ardından göz göze geldik. Suratında eğreti duran sırıtışıyla adımlarını merdivene çevirirken öfkeyle bağırdı.
‘’Ne kıymetli Ferideniz varmış ya!’’
Mahir Sancaktar onu duymamış gibi bana doğru ilerlerken, Feridun delici bakışlarıyla yanağını tutmuş bana bakıyordu. Bir adım geri çekildiğimde Mahir Sancaktar’ın bakışlarında ki hüznü gördüm. İlk kez o an içim bir an olsun cız etti ama bu ailenin sahtekarlığına kanacak değildim.
‘’Korkma kızım… Hadi seni evine bırakayım. Söz veriyorum, bir daha seni kimse rahatsız etmeyecek.’’
Söylediklerini henüz algılayamamışken yumruklanan kapıyla, sonumun geldiğini anladım. İşte şimdi deyimi yerindeyse ayvayı yemiştim. Kerim kapıyı yumruklarken, bir yandan da bağırıyordu.
‘’Açın kapıyı! Ulan siz kimsiniz de benim sevdiğim kadını bu yalıdan içeri sokma cesaretinde bulunuyorsunuz! Açın dedim! Hepinizin kafasına sıkmazsam bana da Kerimoğlu demesinler!’’
Hahaha! Klasik Kerimoğlu.😁 Ne yalan söyleyeyim kendisini özleyeceğim. 🥹 Mahir Sancaktar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce davranışlarında samimi mi? Bu yaştan sonra insafa mı geldi nedir? 😁 Yorumlarda buluşalım.💘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |