12. Bölüm

Bölüm 12: "Davut"

Selene Nox
seleneisadark

Aden'in geçmişi pek bir şaibeli olduğundan, Aden'i suçlamayın tamam mı?

Mina ve Aden'in yangın sahnesini tamamen açıklayan bir sahne yazacaktım ama oraya gelen olayları anlatmak istedim.

Sizce hikayeyi kim anlatsa daha masum olurdu?

Aden mi?

Yoksa Mina mı?

 

Dildade, 12. Bölüm: "Davut"

Daima açık bir yaran varsa, onu gizlemek için neler yapardın?

Yalan söyler miydin?

Gerçekleri gizler miydin?

Peki ya.. ihanet eder miydin?

Ben yapmıştım. Hepsini.

Mina ile en başından itibaren arkadaştık. Asil Çağlayan beni yanına alıp yetiştirdiğinde, daha sonrasında hastalığı nüksettiğinde ve benimle ilgilenemediğinde eve geri dönmüştüm. O zaman bile arkadaş olarak kalmıştık.

Ama sonrasında... büyüdüğümüzde ve her şeyin farkına varmaya başladığımızda değişmiştik. Belki de bizim yapmamamız gereken tek şeyi hayat kendisi yapmıştı. Bizi büyütmüştü.

Çakır'ı köşe başlarında gizlice izlediğimden Mina'nın haberi hiçbir zaman olmamıştı. Ona kaçamak bakışlar attığımdan, okula gelmediğinde içimde yer edinen kemirici histen hiç haberi olmadı.

Ama benim de onların köşe başlarında olan gizli buluşmalarından, birbirlerine attıkları kaçamak bakışlardan ve buluşmak için beraber okula gelmediklerinden hiç haberim olmadı.

O gün yangının çıktığı evde, Mina'nın bedeninin mahvolacağını ve Çakır'ın yüzünü buruşturarak arkasını dönüp gideceğini biliyordum. Sebebi güzelliğinin mahvolması değildi. Mina'nın o adamlarla olmasıydı...

"Akşam gideceğim Çakır'ın yanına. Beni idare edersin değil mi?"dedi Mina yüzündeki umutlu ifadeyle. Ona doğru umursamazca bakarken kafamı onaylarcasına salladım. Yaklaşık bir saat boyunca makyaj masamın üzerinde hazırlanmasının sebebi Çakır'dı.

"Emin misin oraya gideceğine? Çakır o adamlarla görüşmeni istemiyor Mina."dedim bakışlarımı ondan ayırırken. Çakır o adamlarla görüşmesini istememişti. Ama ben istemiştim.

"Evet. Bir şey olmayacak zaten, sen benimle geliyorsun."dedi fısıldayarak. Ona dudağımın kenarındaki ufak kıvrımla beraber bir gülümseme verirken yutkundum. Ben onunla gidiyordum, öyle değil mi?

Çakır'ın babasının ara sıra görüştüğü pek tekin olmayan adamlarla bugün bie görüşmemiz vardı. Sebebi.. paraydı. En azından Mina için.

Benim için ise, onların anlarını mahvedebileceğim daha çok hamlelerdi.

"Gidelim o zaman." Sessiz adımlarla evden çıktığımızda üzerimizdeki kıyafetlere kısa bir bakış attım. Giydiğimiz kot pantolon ve bluzlar ile oldukça sıradan görünüyorduk. Birkaç adım sonrasında gideceğimiz yeri bir taksiye söyleyerek kapının önünde indik. İki katlı gösterişsiz ev, karşımızdaydı.

O gün o evi son görüşümüz olacağını belki de hissettik. O kadar uzun süre o eve doğru baktık ki, bir an için dudaklarımın aralanarak Mina'ya çekip gidelim demek istedim. Gidelim ve bir daha asla bu insanlarla görüşmeyelim.

Tekrardan iki kız olalım. Mina ve Aden. Çakır olmadan. Yalan olmadan.

Ama bunu yapmadım. Adımlarımız içeriye yönelirken, gürültülü müzik tüm evde yankılanıyordu. Bize evin kapısını aralayan adama bakmadan evin içine doğru adımlarımı atarken Mina'nın yüzünde heyecanlı bir ifade vardı.

"Siz burada bekleyin. Davut abi gelir birazdan." Kafamı onaylarcasına sallarken evin hemen girişindeki salona benzeyen ama daha da geniş oturma odasına doğru gittim. Kanepeye oturduğumuzda etrafa doğru göz gezdirdim. Sadece oturulacak alan ve bir masa vardı. Evde yaşanıldığını gösteren hiçbir şey yoktu.

"Geldiniz demek." Kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirirken, Mina çoktan ayaklanmıştı. Davut, bir gözü mavi ve bir gözü beyaza boyanmış saçları üç numaraya vurulmuş benden biraz büyük olan adamdı. Bu onu ilk görüşümdü.

"Merhaba."diyerek mırıldandığımda gözlerini bana doğru çevirdi. Gözleri açık kahverengi gözlerimle buluşurken, üzerimde gözlerini gezdirdi. Saman sarısına boyalı saçlarıma bakarken gözleri uzun süre orada takılı kaldı. Kafasını onaylarcasına sallarken, Mina'ya doğru baktı.

"Sen mi istedin parayı?"diyerek Mina'nın yüzündeki heyecanlı ifadeye baktı. O istemişti. Ne için olduğunu bilmiyordum ama buradan alabileceğini biliyordum.

"Evet ben istedim. Yakında geri öderim zaten."diye mırıldandı Mina. Ödeyemezdi. Ama yalanların tohumu o zamanlardan atılmıştı. Kafasını onaylarcasına sallayan Davut, sözlerini umursamadan arkasındaki adama işaret verdi. "Onunla git parayı hazırlasın."dedi.

Mina onaylarcasına kafasını usulca sallarken gözlerini bana doğru çevirdi. Ben de ona doğru bakarken onaylarcasına gözlerimi kırptım. Adımlarını ürkekçe koridora doğru atarken sanki müziğin sesini biri kısmış gibiydi. Davut, iki adamı ve ben o salonda birkaç dakika birbirimize baktık. "Saçların boya mı?"dediğinde bir an için gözlerim ondan ayrılarak saç uçlarıma kaydı. Onaylarcasına kafamı salladım.

"Gözüne ne oldu?"diye mırıldandım beyaza boyanmış gözüne bakarken. Gözünün etrafında çizik yoktu. Hasar ya da darbe izi yoktu. Sadece gözbebeği... beyazdı. "Genelde insanlar bunu sormaya çekinir."dedi kaşlarını yukarı doğru kaldırırken. "Neden?"dedim ben de ona doğru bakarken.

"Belki yüzüme uzun süre bakamadıklarından belki de sorduktan sonra ne yapacağımı anlandıklarındandır."

"Ne yapacaksın?"

"Sana mı?" Gözü saman sarısı saçlarıma kaydı. "Hiçbir şey."

"Bu iyi o zaman." Tekrardan gözüne doğru bakarken cevap vermesini bekledim. Dişlerini birbirine bastırırken, daha fazla bakmamı istemiyormuş gibi gözünü kapattı. "Biri bıçağı gözüme sapladı."

"Acıttı mı?" Soruma cevap vermeden kapattığı gözlerini aralayarak bana baktı. Ona bu kadar soru sormam bile mucizevi bir şey değil miydi? Tek göz Davut'a, yanıtlamayacağı sorular sorumuştum. Buna kimse cesaret edemezdi. Benden başka.

Cevap vermemesini umursamadan devam ettim. "Havalı duruyor." Gözünü işaret edip devam ettim. "İnsanların seni unutmasına imkan sağlamayacağı bir hatıra."

Acı verici bir hatıra.

"Öyle mi?" Bana doğru bir adım yaklaştı ama yine aramızda otuz adımdan fazla mesafe vardı. "O zaman sana da insanların seni daima hatırlayacağı izler bırakmalı mıyız?"diye fısıldadı.

Kafamın içindeki sesler bir anlığına susarken nefesimi tuttum. Burnundan bir nefesi bırakırken kafasını sağa doğru çevirdi. Dalga geçiyordu. Dudağımın kenarı kıvrılırken, ellerimi birbirine kenetledim.

Davutla tanışmamız böyle oldu. Onun gözlerini ayıramadığı saman sarısı saçlarım, bir dumanın siyahlığında acı kahveye boyandı. Benim gözlerimi alamadığım beyazlığı ise onu demir parmaklıkların arasına hapsetti.

O gün oraya gitmeyi ben seçmedim. Ama Davut'u hayatıma ben kabul etmiştim.

"Hadi gidelim."diye mırıldandı Mina. Gözlerim Davut'tan ayrılırken Mina'ya doğru baktım. İkisi arasında mekik dokuyan bakışlarımla Mina'ya yönelirken, arkama bakmadım. Sırtımı delen bakışları üzerimde hissederken bile dönmedim ardıma. İki katlı evden ayrılırken, derin bir nefesi ciğerlerime doldurup ardımı döndüm.

Davut oradaydı. Bana bakıyordu.

Ona küçük bir gülümseme verirken sırtımı dönerek uzaklaştım. Hatayı belki de orada yapmıştım. Davut'u hayatıma kabul eden gülümsemeyi ona asla sunmamalıydım.

🌹🌹

Evin kapısını aralayıp içeriye doğru girerken beni tekrardan sessizlik karşıladı. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurup kapının önünde dururken, bir süre sessizliği dinledim. Bir zamanlar asla sahip olamadığım o sessizliği dinledim.

Bakışlarım merdivenlere doğru kayarken, ayağımdaki ayakkabıları çıkararak çıplak adımlarla merdivenleri tırmandım. Merdivenin son basamağında, sağ kolumun üzerinde kalan kapıya doğru baktım. Annem kendi odasında uyurken, babam sessizliğin içinde uzanıyordu.

Kapıyı aralayarak içeriye girdiğimde gördüm. Babam sessizliğin içinde gözleri tavana sabitlenmiş bir biçimde uzanıyordu. Kapının aralanma sesini duyduğunu biliyordum. Titreyen göz kapaklarından bile bunu anlamıştım. "Ben geldim, baba."diye mırıldandım usulca.

Başını bana doğru çevirdiğinde, yaşlı yüzünde küçük bir tebessüm göründü. "Hoş geldin, Asi'm." Diye mırıldandı. Sesi pürüzlüydü. Kullanamadığı sesi pürüzlenmiş, gün ışığı göremeyen yüzü hastalıklı bir renge bürünmüştü.

"Gelememiştim."dedim bakışlarımı ondan kaçırırken. Asil Çağlayan'ın bir kopyası olan yüzü gölgelendi. "Özür dilerim."diye devam ettim.

"Özür dileme kızım. Üzerinden uzun zaman geçti, yaptığın şeyler seni büyüttü." Büyütmemişti aslında baba. Kızın yine, eski hataları tekrarlıyordu.

"Nasılsın? Büyümüşsün sanki."dedi bana dolan gözleri ile bakarken. "Büyüdüm tabi. Hep aynı kalacağımı mı sanmıştın?"diyerek kıkırdadım.

"Hep aynı kalırsın sandım tabi. Aynı kalsaydın ya." Yatağa doğru yürürken babamın yanına oturdum. Uzun zaman değildi aslında bir sene ya da daha kısa süre beni görmemişti. Ama yine de , görmemişti.

"Seni özledim baba."diye mırıldanırken dolan gözlerimden birer damla yaş süzüldü. Yaşlı nasırla dolu avuç içini yüzüme doğru uzatarak gözyaşımı narince sildiğinde, "Ben de seni özledim kızım."dedi.

Babamla uzun uzun konuştum. Kapımızın ardında bizi sessizce dinleyen annemi görmedik, Mina'nın kahverengi gözlerini üzerimizde hissetmedik. Konuştuk.

Babama anlatmak istedim. Davut'u, Çakır'ı, Sinan Yekman'ı ve Savaş'ı.

Ama sustum. Babama hiçbir şey anlatamadım.

Babam uyuduktan sonra odadan çıkıp aşağıya indim. Omuzlarımda bir yüküm azladığını, babama olan aşağılanmış duygumun az da olsa dindiğini hissettim.

"Ne o? Yeni bir yalan mı kapıda?" Mina'nın sesi arkamda duyulurken ona doğru döndüm. "Niye soruyorsun? Kapıyı tekrardan açmak için mi?" Sesimi duyduğunda dişlerini birbirine kenetlerken, başını dik tuttu.

"O kapıyı en başta açık bırakan kişi sendin. Bunun için beni suçlama."

"Ben seni hiç suçlamadım Mina."

"Öyle mi? Sen beni suçlamadığın için mi, herkes beni suçluyor."

"Bunu benim yapmadığımı biliyorsun. Hikayeyi ben anlatmadım." Gözlerimi farklı bir yöne çevirdim. "Hikayeyi sana sordular Aden. Sana sordular, sen anlattın ve sen haklıydın." Bana doğru bir adım yaklaştı. İs kokusu her yanımı kaplarken bedeninden yükselen ateşi her yanımda hissettim. ""Eğer hikayeyi benden dinlemiş olsalardı, suçsuz tarafın ben olduğumu anlamazlar mıydı?"

"O zaman mutlu olmalıyım. Hikayeyi sana değil de bana sordukları için."

Elini bana doğru uzatırken geriye doğru bir adım atarak ondan uzaklaştım, attığım adıma doğru gözleri kayarken, "Hiç değişmeyeceksin değil mi?"diyerek elini aşağıya doğru indirerek nefretle konuştu. "Asla."dediğimde yüzümde koca bir gülümseme peyda oldu.

Derin derin nefesler alırken, arkasını dönerek uzaklaştı. Bir süre bana sırtını dönmüş bedene doğru baktığımda artık bir arada olamayacağımızı biliyordum. Bir şeyler atıştırıp odama döndüğümde hızlıca bir duş alarak üzerimdeki havluyla yatağın üzerine oturdum.

Çalan telefonum masanın üzerinde titreşirken ıslak saçlarım sırtıma doğru döküldü. Saç havlumu yatağa doğru atarken, telefonuma doğru ilerledim. Ekranda tanımadığım numaranın sayıları belirirken telefonu elime alarak kulağıma doğru götürdüm.

"Alo?"dediğimde derin bir nefes çekme sesinin ardından, "Aden.." diyen Davut'un sesini duydum. Boğazım düğümlenirken, "Nasılsın?"diye devam etti..

Saçlarım sırtımda bir buz kütlesi gibi ağırlaşırken, "İyiyim, sen nasılsın?"dedim. "İyiyim bende. Üşüttüm ama heralde. Boğazım ağrıyor bugünlerde."dedi tok ses tonuyla. Hiç değişmemiş gibiydi ses tonu. İz bırakan hiçbir değişiklilik yoktu.

"Dikkat et. Geçmiş olsun."diye mırıldandım. Sanki her zaman konuşuyormuşuz gibi. Sanki konuşmamızı onun siyah demirlerin arasında yaptığını bilmiyormuşum gibi. "Özledim seni."diye fısıldadı. Arkada birkaç kişinin sesi duyulurken gözlerim doldu.

Cevap vermedim.

"Çok özledim. Göğüs kafesimdeki kemiklerden bir tanesine bağlısın da sanki biri o kemiği çıkarmış, yerine başka bir şeyi sıkıştırmış gibi. Sanki seni içimden almışlar da beni öylece bırakmışlar gibi bir özlem."

Sesindeki tona karşı, dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar ettiğinde elimi ağzımla kapattım. "Ağlama. Ağla diye söylemedim." Sessizlikle süren birkaç saniyenin ardından devam etti. "Ağlama."

"Ağlamıyorum ki."dedim küçük bir kız çocuğu gibi. Bir ona kız çocuğu değil miydim ben zaten? Gözlerimi sıkıca kapatırken, "Ağlamam ki hiç zaten."diye devam ettim.

"Aferin. Ağlama sen hiç zaten."

"Hıhı."

"Ne yapıyorsun? Nasıl gidiyor?"

"İyi gidiyor. Çalışıyorum. Taşındık biz. Başka bir yerdeyiz."

"Öyle mi?"

"Öyle."diye fısıldadım. Sormadı bana neden onu ziyaret etmediğimi. Neden gelmediğimi, adamlarıyla gönderdiği notlara neden cevap vermediğimi hiç sormadı.

"Ben.."diye fısıldadığında arkadan bir bağırış yükseldi. Yüksek ses ne dedi duymadım, onun sözlerine odaklandım. "Ben çıkıyorum buradan Aden. Birkaç hafta, belki daha az."

Kalbim kulaklarımda yankılanırken duraksadım. Elim telefonun üzerinde donakalırken, nefeslerim daha yüksek sesle yankılandı. "Bir şey demeyecek misin?"dediğinde gözlerimi kırpıştırdım.

"Ne diyebilirim ki?" Tekdüze sesime cevap vermedi. Sessizlikle süren saniyelerden sonra, "Bir şey deme. Ama çıkacağımı bil. Bil Aden."dedi. Ses tonu sert değildi. Donuk da değildi. Şefkatli.. değildi.

Ama sanki biliyordu. Burada olduğumu, ne için burada olduğumu biliyordu. Cevap vermeden telefonu kapattım.

 

Bölüm : 09.06.2025 20:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...