Bebeklerim artık bölüm kısa da olsa atıyorum çünkü diğer türlü ayları buluyor benim wattpad platformuna girmem... bu bölüme yine karmaşık diyenler olacak lakin bunun fantastik bir kitap olduğunu ve henüz kimsenin gerçek kimliğini bilmediğimizi unutmayınız..
Yakut ve Lena çok özlendi belki de ama size spoiler ilerleyen bölümlerde Yakut ve Fısıldayan olarak okuyacağız...
Sizleri seviyorum... beni takip etmeyi unutmayın...
Tiktk: seleneisadark
İnst:seleneisadark
24. Bölüm: "Fısıltılar"
Bir kapı aralığından sızan ışığın yansıması, içimde yeşerttiğim umudun tohumlarının da bir yansımasıydı. O ışık çoğu zaman gözlerimi sıkıca kapatarak gerçekleri görmemi engellese de, onun o parlak güneş ışıkları benim ona bakmamı engelleyemiyordu.
Yakut da öyleydi benim için.
Benim sıcak güneşim değildi belki ama kor alevlerde közlenmiş bir mücevherdi.
O, işlenmiş bir mücevher olarak önüme koyulmuş ve hiçbir çatlak olmadan bana teslim edilmişti. Ona ilk baktığımda, görüntüsü gözlerimi kısmamı sağlamıştı. Gözlerimi kamaştıran görüntüsüne kanarak parmaklarımı ona doğru uzattığımda mücevherin parıldayan yansımasındaki keskinlik tenimi kesmişti.
Kesilen noktadan akan kan damlaları o mücevherin kırmızıya boyanmasını sağlarken, mücevherin gerçek rengini çoktan unutmuştum.
Görüntüsünün aksine, hissettirdiği sadece bir acıdan ibaretti.
“Sen ne yaptın?” diye fısıldadı Veronica. Gözlerim boşluğa bakmaya başladığında, başlangıç noktası çoktan belirlenmişti. “Ben..” Kurumuş dudaklarımın arasından duyulmayacak fısıltılar döküldüğünde, “Ben onu…”
“Sen onu en başından itibaren yok etmişsin!” diye haykırdı Veronica. Sesindeki keskin ton, bana geçmişin hatıralarının kapısını usulca araladı. “Asırlardır bunun bir Zaman Bükücü’nün eseri olduğunu düşünerek hata yapmışım. Bu sen başlatmışsın.”
“Ve buna rağmen, asırlardır seni aramaya devam etmiş.” Bunun olmasına imkan vermeyen ses tonu göğüs kfesimin kasılmasına neden oldu. O benim eşimdi. Bir ruh kaderi. Beni aramayacağı tek bir an, tek bir gelecek ya da geçmiş yoktu ki zaten.
Konuşmadım. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Bu zamana kadar yanımda olduğunu düşündüğüm Veronica, bugün bana kızıl saçlarından akıttığı nefreti kusarak sırtını dönmüştü. Odada, kimse konuşmadı. “Bu hiçbir şeyi değiştirmez.” Dila konuşurken, kafamı kaldırmadım, kaldıramadım.
“Bu her şeyi değiştirir. Bir havvakızının yaptıklarına müdahale edemeyiz. O tarafsız bir bölgede.”
“Hayır, değiştirmez.” Gonca da Dila’ya katılarak başını salladı, “Eğer Lena her şeyi değiştirdiyse ve Fısıldayan olduğunu söylediyse bile bu sadece bir anı içinde geçerliydi. Peki ya Yaşam ve Ölüm? Onlara ne oldu? Bunu kim yaptı?”
Gonca hepimizin üzerinde gözlerini gezdirirken, “Yakut değildi. Fısıldayan için her şeyi yapabilecek biri ama Yaşam’ı bir yere hapsetmez. O Lena’nın ruh bağıydı Yaşam’ı hapsederse, Lena’nın da gelmekte gecikeceğini biliyordu. Ayrıca eve ilk geldiğimizde gördüğümüz yaratığı hatırlayın. Onu Ölüm’ün gönderdiğini söyledi ama Ölüm’ün bundan haberinin olduğundan olduğundan bile şüpheliyim.”
Veronica hepimizin üzerinde gözlerini gezdirdi, ruhuma işleyen bakışları hepimizin üzerindeydi. “Sadece gerçekleri yansıtıyorsun İnci.” Bezmişlikle bezenmiş sesi, yorgunluğunu aktarıyordu. Attığımız her adımda belli bir noktada duruyorduk ama sanki geçmişe dönüyor gibiydik. “Bunun için Ölüm ile konuşmalıyız. Gerçekleri söyleyebilir.” Diye devam etti.
“Gerçekleri sen de söyleyebilirsin.” Dila ona yanıt verirken, yutkunurak başımı kaldırdım.Gerçekler, dedi zihnimdeki karanlık. Bilinmesini ister misin gerçeklerin? “Gerçekler zihnimde karmaşıklaştı. Artık hangisinin gerçek olduğunu bilmiyorum, zaman akışı değişiyor.” Dediğinde tuttuğum soluğumu serbest bıraktım. Açık kahveliklerim titreşirken, oyunca dönen çarkların ne zaman döneceğini hesaplamaya çalılıyordum.
Zaman Akışı değişiyor..
“Zaman Bükücü kim? Eğer onun yanına gidebilirsek..” diye fısıldadım.
“Zaman Bükücü sen olmalıydın. Ama şimdi sen değilsin..” Elini kaldırıp burun kemiğini sıkan Veronica’ya baktım. “Sadece bir lanet gün kafamız patlamadan yaşayamaz mıydık?” diye mırldandı Gonca.
Odadaki herkes ona katıldı ancak kimse ona cevap vermedi. Halen koltukta oturan Şahin Aydoğan’a doğru gözlerimi çevirirken, kıpırtısız yatan bedeni beni öfkelendirdi. “Şahin Aydoğan olamaz değil mi?” dedim. Hepsinin bakışları Şahin Aydoğan’a doğru çevrildiğinde, halen kıpırtısız yatıyordu.
“Zaman Bükücü olmak için fazla hisli.” Veronica gerçekleri açıkladığında ona baktım. “Eğer bir bebeğe bir güç bahşedilecekse fısıldanan kehanet kulaklara çalınır. Sana fısıldanan kehanet gibi. Zaman Bükücü’nün kenanetini senden bir asır önce duyduk. Ama bir bebek doğmadı.”
"O zaman kehanet nasıl fısıldandı?” Kaşlarım çatılırken alnım kırıştı. “Bilmiyorum.”Veronica kafasını iki yana doğru sallarken hepimizin aklında sorular dönmeye başladı. Eğer kehaneti fısıldayan bir Fıısıldayan yoksa bu fısıltılar kimin eseriydi?
“Belki Yakut’w söylersek bize neler olduğunu anlatır.”
“Bu Yakut’a bağlı değil. Zamanı değiştirmenin bedeli oluyor, ben bir kelime söyledim ve kaderim değişti. Eğer Yakut’tan bunu istersek neyin değişeceğini bilmiyoruz. Bunu göze alamayız.”
Dila kafasını sallarken, kapı gıcırdayarak açıldı. Hard’ın geniş bedeni görüş alanımıza girerken mor gözlerini üzeerimizde gezdirdi. Benim dizlerimin üstüne çökmüş bedenime baktı, karşımdaki Veronica’nın dağılmış saçlarına, Gonca ve Dila’nın sakin yüz ifadesine.. en son Şahin Aydoğan’ın baygın bedenine baktığında, “Sormaya korkuyorum ama ne oldu?” dedi.
✨✨
Kahvaltı masanında çatalımı peynir tabağına doğru uzatırken, masada sessizlik hakimdi. Bu sessizlik, içsel düşüncelere dalmış bedenlerin sisli zihinleri değildi. Sisli zihinlerde kendini gösteren acımasız planların sessizliğiydi. Şahin Aydoğan dün nelerr olduğunu hatırlamıyordu. Masanın baş köşesine oturmuş bir halde kahvaltısını yaparken yüzünde ifadesizlik maskesi vardı.
Yakut masada değildi. Safir gibi.
Hard tam karşımda oturmuşken, görevi sadece beni izlemekti. Gözledi üzerimden ayrılmazken, Yakut’un geri kalan sürüsü neredeydi bilmiyordum. “Uzun kalacak gibisiniz.”
Dişlerim sıkıca birbirine kenetlenirken ellerim bir an için duraksadı. “Bu seni rahatsız mı etti..” gözlerimi kaldırarak sinsi göz bebeklerine çevirdim gözlerimi. “Amca?”
Onun da dişleri benim gibi kenetlerim dudaklarımda titreme oluştu. “Çok sevdiğim yiğenimin yıllar sonra yanıma gelmesi beni neden rahatsız etsin ki?” Sözlerini sesine gizlenmiş bir kini kusar gibi söylemişti. Kinin, katılaşmış formunda süzülerek aktarılması sesine yansımıştı.
Dudaklarımın arasından onu onaylayacağım bir mırıltı dökülürken gözlerim umursamazca etrafta geziniyordu ama uöursamaz değildim. Yakut yoktu. Tıplı Safir gibi. Ellerim masanın üzerindeki çatala tekrardan uzandığında, zihnime bir fısıltı akın etti.
Er ya da geç gelecek,
Bir kelebeği öldürecek,
Onun kanat çırpışları,
Zalimin sonunu getirecek
Dudaklarım benden bağıösız hareket ederken, kulaklarıma dolan sesim ekoluydu. Göz ucuyla gördüğüm yüzler şok ifadesiyle bembeyaz kesilmiş bir haldeyken, ciğerlerimin içine son nefesimi çeker gibi bir nefes çektim. “Kehanet…” diye fısıldadı yeşil gözlü yılan, “hiç bu kadar yakından fısıldanmamıştı.”
Elim boğazıma doğru giderken, ses tellerimin arasında gezinen sivri tırnakların baskısını hissedebiliyordum. Biri sanki orada bulunan ses tellerimin ve damarlarımın üzerinde sivri tırnaklarını gezdirerek bana nerede olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu
“Umarım bu son olmaz amca.” Çoktan elimden düşmüş olan çatala bakmadım ancak yansımam çatalın sivri taraflarından bir buğu gibi gözlerime süzülürken sandalyemi iterek ayağa kalktım. “Ne de olsa zalimin sonunun geleceği kehanette açıkça belirtildi”
Kızlar da arkamdan beni takip eden zırhlı şovalyelerim gibi ilerlediğinde Dilan efed nefese kalmıştı. “Dur… durun.” Arkamı dönerek ona baktışımda bir elini duvara yaslamış diğer elini de karnına doğru bastırmıştı. “Ay ben sizçn gibi hızlı hareket etmeye alışık değilim.” Demişti kesik nefeslerinin aradından.
“Bu kadar hızlı olduğumuzu bilmiyordum.” Diyerek ona yaklaştım ve bir elimi sırtına koydum. Göz bebeklerim aniden daralırken elimi sırtından hızla çektim. “Ne oldu?” Dila kafasjnı yerden kaldırarak bana bakarken elimi yumruk yaparak ondan uzaklaştırdım. “Yok bir şey sadece tırnaklarımın sivrildiğini unuttum.”
Kafasını onaylarcasına salladığında, nefesinin yavaşlamasını izledim. Gelecek değişir mi Lena? Bir kelebeğin kanat çırpışıyla ya da bir yaşamın son bulmasıyla?
Zihnimin içinde tırnaklarını boğazımdan uzaklaştırarak kafatasımı sıkıca sarmalayan ellerin sahibinin sesini duydum. Gelecek değişir miydi gerçekten? Bir kehanetin fısıltısı bir canın son nefesini vermesi ile yok olabilir miydi?
Gelecek değişmez dedim zihnimdki Fısıldayana. Görmediğim gözlerinin boşluğu bana doğru uzanıyordu. Ama onu farklı ipliklerde yaşamasına izin verebiliriz diye devam ettim.
Tıpkı senin benim zihnimin içinde yaşam buluyor oluşun gibi
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.26k Okunma |
1.85k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |