27. Bölüm

Bölğm 26: "Bebek"

Selene Nox
seleneisadark

Arkadaşlar Bayramınızı Kutlarım..

Ne kadar şeker tadında olmasa da, bir bölüm ile karşınızdayım. Daha önce de söylemiştim kısa olsa da olmasa da atacağım bölümleri diye.. ve atıyorum...

Bu kitabı okuyanlar yeni kitabım olan Timsal kitaba da bakarsa sevinirim..

Bir de okunuyor ancak ne vote ne yorum ne de başka bir şey var.. kırılıyorum.

Azcık yorum yapın azcık vote atın ayol..

Seviliyorsunuz...

 

 

 

Yakutun Fısıltısı Bölüm 26: "Bebek"

Dila'ya verilen ve asla sahip olamayacağı sevgi, avuçlarının arasından alınmıştı. Benim tarafımdan. Arkadaşı olarak gördüğü kişi tarafından. Bunu asla hak etmemişti. Bunu hak etmemiştim. Kurulan bağlar ebediyete sürülen kesikli bağlara mahkum olmuştu.

Mavi'nin kırmızıya boyanması bir fısıltıyla olmuştu.

Dila anne olamayacaktı. Tıpkı Safir'in baba olamayacağı gibi. Ölüm'ün ve Yaşam'ın bebeği onun bedeninde yaşam bulduğunda, insan bedeni bunu taşıyamayarak ölüme mahkum olacaktı. Bunu bilmiyordu ya da belki biliyordu. Ama yine de..

"Özür dilerim."dedim karanlığın içindeyken. Gonca ve Veronica'nın varlığı yanımızdan uzun zamandır silinmişti. Hıçkırıklarının sesi boğuk bir sesle yankılanırken bir damla göz yaşı yanaklarımdan çenemin ucuna doğru düşerek onun alnıyla buluştu.

"Çok üzgünüm Dila, yemin ederim."diye devam ettim. Omuzları şiddetle sarsılıyorken, bir Fısıldayan değildim artık. Karanlık çevremizden kaybolmuş, Gonca ve Veronica'nın varlığı yanımızda tekrardan belirmişti. "Ne oluyor?!"

Gonca hızlı adımlarla yanımıza yürüdüğünde, Dila'nın ağlamaktan sarsılan bedeniyle gözleri irileşti. "Lena, ne oldu?"

Yutkunurken, gözlerim ormanın derinliklerindeydi. Ne diyecektim ki? Söyleyebilir miydim gerçekleri, fısıldayabilir miydim avuçların arasından alınan hediyeleri?

"Sen..!"diye kükreyerke ayağa kalktı Dila. Ona yaşlı gözlerle bakarken, "Dila.."

"Sakın konuşma." Gözlerinden akan yaşlar tüm yüzünü ıslatmışken bana doğru işaret parmağını salladı. "Ölecektin. Bedenin bir insan gibi doğaüstü bir varlığı kabul edemezdi. O şey seni öldürürdü."dedim hızla. Kalbinin siyaha boyanmasını kabul edemezdim.

"O bir ŞEY değil!"diye kükredi. Ağaçların üzerinde konmuş kuşlar kanat çırparak göğe yükseldiler. "O bir bebekti. Benim.. bebeğim.."

"Senin değildi. Bir günde senin olamazdı Dila."

"Bir ömrünü gördüm ben onun. Sen bir gün mü sanıyorsun onu Fısıldayan? Ben onunla bir ömür geçirdim, senin gördüğün sadece bir gündü!"

"Ölürdün."

"Ölseydim. Onu büyütseydim ve ölseydim. Onu doğursaydım ve ölseydim. Anne olsaydım ve ölseydim Lena. Sırf öleceğim için almadın onu benden. Sırf kehanetin habercisi diye aldın onu benden."

Hızla kurduğu cümleleri kükreyerek döküldü dudaklarından. "Geçmişin yansımasısın sen. Siyaha bulanmışsın ben nasıl iyi biri olmanı beklerim ki senden? Sen gerçekten var mısın ki? Sen doğmadın bile. Sen kanat çırpan bir kelebek olarak var oldun ve bir kelebeğin kanat çırpışıyla ölmeyecek misin zaten?"

Ciğerlerime derin bir nefes çekerken, boğazımdan yükselen o acı tadın nefes almamı zorlaştıracağını biliyordum. Sırf kendi kalbi yangın yeri diye, benim kalbimi de küle çevirecekti. Ne de olsa insanoğluydu. Hataları ile var olurdu.

"Evet."diye fısıldadım dudaklarımın arasından. "Yok olacağım."

"Anlayamazsın sen beni." Kafasını iki yana doğru sallarken, dizlerimin üzerinde toprak zemindeydim. "Ben olsam yapmazdım sana bunu. Ben olsaydım sana bunu asla yapmazdım Lena."

"Özür dilerim."

"Kes özür dilemeyi. Geçmiş ya da gelecek Lena. Safir'in maviliği artık yanında değil. Kehanetin sende kalsın dostun artık seninle değil."

Ellerimi toprak zemine doğru bastırırken, "Dila!"dedim. Yüksek sesim tüm ormanda yankılanırken, buraya geldiğimde yanımda olan kızın kocaman gülümsemesi onun sırtının üzerinde asılıydı. "Dila..!"

Bana sırtını dönerek uzaklaşıyordu. Bana sırtını dönmüş, öylece çekip gidiyordu. Hem benden, hem de Zümrüt Saray'ından.

"Ne oluyor?! Dila, nereye gidiyorsun?" Gonca arkasından bağırarak onu durdurmaya çalışsa da yanımdan ayrılmadı. Başımı yere doğru eğdim. "Lena ne oluyor?"

"Kehanet gerçekleşiyor." Veronica Gonca'ya cevap verdiğinde dudaklarımı aralamadım. Eğer birbirine mühürlenmiş dudaklarım aralanırsa, hıçkırıklarımın boğazımdan yüksekerek bu ormanı siyaha boyayacağını biliyordum.

"Hangi kehanet? Neler oluyor?"

"Geçmişe hiç gitmemeliydik."dedim dudaklarım aralanırken. "Hata yaptım. O şey asla arkadaşımın bedenine girmemeliydi."

"O şey de ne?"

"Ölüm ve Yaşam'ın bebeği." Veronica sözlerini söylediğinde başımı kaldırarak ona baktım. "Bu kehanet yizyıllardır sarayların duvarlarında, ölü toprakların arasında gizli fısıltılarda dolaşıyordu. Bir bebeğin kalbi. Ölüm ve Yaşam'a ait olan o bebeğin kalbi... Karran dolu kalbi varmış o bebeğin. Doğarken, gözlerinden süzülen damlalar irinden, saç uçları beyaza boyanmış bir halde."

"Ölüm ve Yaşam'ın bebeği mi var?"

Avuçlarımla aldığım o bebeği düşündüm. Şimdi Fısıldayan'ın tırnaklarının arasında, bir bedenin içinde yaşam bulmayı bekleyen bebeği. "Neden Dila'nın bedenine girdi o bebek? Bekleyin.. Yaşam, geçmişte bunu Dila'ya verdiyse ve Yakut da seni o zaman aramaya başladıysa.. o zaman.."

"Ne yaparsam yapayım o bebek doğacak Gonca. Kehanetler sırasını asla karıştırmaz. Bu kehanet yüzyıllardır var olmuş bir halde. O bebek er ya da geç gelecek ve kelebeği öldürecek."

"Lena.. siktir."

"Asla geçmişe gitmemeliydim." Dudaklarımdan aynı kelime firar ederken, ne yapacağımı düşündüm. Geçmişe dönüp engel olmalı mıydım kendime? Yoksa geleceğe bakara tol ayrımına mı karar vermeliydim?

"Artık izler kendini belli etti. Yol haritasını çoktan çizdi. O bebeğe ne yapacağına karar ver Fısıldayan. Daha fazla bir beden olmasan burada duramaz." Veronica bebeğin bende olduğu gerçeğini yüzüme vururken, düşündüm. Bebek nerede olmalıydı?

"Belki de bebeği kendin almalısın." Veronica kaşlarını düşünürcesine çatarak konuşurken, ona hızla döndüm. "Belki de annesi olduğunda bebek biraz daha.. iyimser olur."

Olur muydu? Düşünürcesine toprak zemine bakarken, "Saçmalama Lena. Bu kadın yüzyıllardır kalede tursak onu dinlemeyeceksin heralde. Bebeğin doğumuyla seni öldüreceği bile belli değil, belki de seni karnındayken yok eder."

Gonca gözlerini irileştirerek bana doğru bağırdı. "Düşünmedim zaten."dedim hızla. Bebek nerede yaşam bulmalıydı?

Sol tarafımızdan yükselen yaprak hışırdaması sesleri ile o tarafa doğru dönerken düşünmeye devam ediyordum.. Yakut siyah pelerinine sarılmış bir halde, bize doğru yürürken, "Sonunda."diye hırladım. "Ben burada bunlarla boğuşurken neredeydin?"

Ses tonum her bir kelimemde yükselirken adım adım ona doğru yürüyerek elimi göğsüne doğru vurdum. Yakut'un sert göğsü vuruşlarımla sarsılmazken, ellerini bileklerime dolayarak beni durdurdu. "Biraz geç kaldım."

"Çok geç kaldın."

"Ama ne bulduğuma bir bak."

Yanıma gelerek kolunu belime doğru doladığında, arkasında kalan bedeni görüş açıma sundu. Beyaz saçları ve duru mavi gözleri ile bana kocaman gülümseyen kişi, Yaşam'dı. "Şey, merhaba."

Ona gözlerimi kırpıştırarak bakarken, 'Bu imkansız. Mühürlenen yerden asla ayrılamaz.' Fısıldayan zihnimde telaşla kelimeleri söylerken, 'İmaknsız değilmiş.'dedim.

"Sanırım, Ölüm ortalığı biraz karıştırmış." Kahkahalı ses tonu ile kurduğu cümlelerle yerinde bir çocuk gibi sallanırken, kaşlarım çatıldı. Biraz kelimesini düşündüm. Biraz?

 

Bölüm : 02.04.2025 00:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...