13. Bölüm
sema turan / Karanlık Yüz: Gölge / 11. Sorgu

11. Sorgu

sema turan
sematurann

 

 

 

Siz hiç hayatınızı değiştirecek bir olay yaşadınız mı? Yaşadığımız iyi şeyler genelde üzerimizde pek etki bırakmaz, unutur gideriz. Ama kötü anıları kolay kolay unutamayız.

 

 

Bunun neden olduğunu hiç merak ettiniz mi?

 

 

Her yaştan insan travma sonra stres bozukluğu yaşayabilir. Doğal afetler, işkence, savaş, şiddet uğrama, kayıp, cinsel taciz gibi insan kaynaklı travmatik olaylar yaşayan gören ve öğrenen bireylerin tramva sonrası stres bozukluğu geliştirilmesi mümkündür.

 

 

İclal yaşadıkları yüzünden travma sonrası stres bozukluğu ve paranoya geliştiren bir bireydi. Bununla başedebilecek ve akıl sağlığını koruyabilecek miydi?

 

 

İclal...

 

Yolun sonuna mı gelmiştim? El bileklerimde hissettiğim soğuk metale bakındım. Hiçte yakışmamıştı bu kelepçeler bileklerime. O an kızlar geldi aklıma. Ben olmadan ne yapacaklardı. Hali hazırda bir düşmanımız varken. Bu hiç iyi olmamıştı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm durdum. Sahi ya neyi gözden kaçırmıştım? Neyi yanlış hesap etmiştim ki?

 

 

Biz kelepçelenirken köşkün içerisinde ki fısıltılar uğultu halinde yayılmıştı. Her iki yanımda kadın polislerin eşliğinde insanların gözleri önünden geçip çıkışa doğru yol aldık. Köşkün önüne indiğimizde bir düzine polis arabası vardı. Neden bu kadar kalabalık gelmeyi tercih etmişlerdi ki? Ya gövde gösterisi yapıyorlardı ya da ellerinde güçlü deliller vardı.

 

 

Sağımda ki kadın beni ensemde bastırarak arabaya binmeye hazırlarken işittiğim o tanıdık sesle yanımdakiler duraksadı.

 

 

"Kız kaçacak değil ya çıkarın kelepçeleri!" dedi emir verircesine.

 

 

Yüzümü o tanıdık sese döndüğüm an Giray ile karşılaşmıştım. Şakınlıkla varlığını sorgularken Cinayet Büro'da çalıştınığı hatırladım en sonunda. Benim perişan halime acıyarak bakıyordu.

 

 

Her iki yanında ki kadın polislerden biri" Ama komiserim amirimin kesin emri var. "

 

 

Giray bıkkın bir ses tonuyla" Başlatmayın şimdi amirinizden çıkarın kelepçeleri! "

 

 

Yanımda ki kadınlar pes ederek bileklerimde ki kelepçeleri çözdüler. Giray'ın göz hapsinde en nihayetinde arabaya bindirilmiştim.

 

 

Araba harekete geçmeden az evvel görüş alanıma Karan girdi. Aybars'ın ölümünü işittiğimiz an ben timsah gözyaşlarına boğulurken o ölümünü kabullenememiş, sinir krizi geçirmişti. Ve o an asla polislerin kelepçe takmalarına izin vermemişti. Kati bir dille karşı koyduğu için en sonunda ters kelepçe takmışlardı.

 

Bulunduğum araba harekete geçtiğinde Karan'ın bindirileceği arabanın yanından geçiyorduk. Arabaya bindirilmeden hemen önce gözlerini bana dikti. Ama öyle bir baktı ki... Dans ederken gözlerime baktığı o gözler aynı gözler değildi. Bakışları can yakarcasına keskindi.

 

 

En sonunda görüş alanımdan çıktı. Yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra Cinayet Büro Amirliği'ne getirilmiştir. İçeriye girdiğimizde Karan ile beni konuşmayalım, ağız birliği yapmayalım diye farklı odalara koydular. Birazdan ifademizi almak için sorgu odasına götüreceklerdi. Etrafa bakındım. Camdan dosya dolabı ve iki çalışma masası vardı. Klasik bir memur odasıydı.

 

 

Sakin olmalıydım ama sinirlerimin bozulmasına engel olamamıştım. Başımı yerden kaldırıp sinirle duvara bakındım. Saatin tik tak sesleri yüzünden odaklanamıyordum bir türlü.

 

 

"Daha yolun başında paçayı ele verdin."

 

 

Azat'ın küçümseyici ses tonu kulaklarıma dolduğunda çoktan öfkenin demlerinde gezinmeye başlamıştım. Sözlerine devam etti.

 

 

"Çok güveniyordun zekana ama demek ki zannettiğin kadar akıllı değilmişsin."

 

 

Kurduğu her cümlenin kelimesi sinirlerimi zıplatmaktan, canımı yakmaktan geri kalmıyordu.

 

 

"Kes sesini!" diye sinirle fısıldadım.

 

 

"Baksana! Kusursuz planın bir yerden açık verdi."

 

 

Sahi ya nasıl oldu? İlmek ilmek işlediğim bu planın bir tarafı bir anda sökülüvermişti. Daha Aybars'ın vücudu soğumadan cesedini bulmuşlardı. Nasıl bu kadar hızlı bulabildiler? Olayın üzerinden sadece bir kaç saat geçmişti. Takip mi ediliyordum? Bedenimi saran panik dalgası, beni uçsuz bucaksız karma karışık düşünceler içerisinde soru girdabına çekmişti.

 

Sonra kızlar geldi aklıma. Ya buradan çıkamazsam, onların hali ne olurdu. Geleceğe dair hiçbir hazırlık yapmamıştım. Bugün değilse bile bir gün sonum gelecekti. Bu yüzden kızların gelecek hayatlarını daha güvenli bir ortamda geçirebilmeleri için koruma altına almam gerekiyordu. Bir an durup kendime söz verdim. Artık herşey geri dönülemez bri hâl almıştı. Buradan bir şekilde aklanıp çıkarsam çok daha büyük oynayacaktım.

 

 

Odanın kapısı açıldığında irkilerek geri döndüm. Otuzlarında yakın sivil bir kadın komser kapını eşiğinde durup bana bakındı.

 

 

"Sizi sorgu odasına alalım. Birazdan Başkomserim sorguya başlayacak."

 

 

Direktifiyle yerimden doğruldum. Üniformalı polislerin harıl harıl çalıştığı o geniş alandan geçip florasan ışıkların zayıf yandığı bir koridora saptık. En sonunda koyu kahve rengine çalan ahşap bir kapının önünde durduk. Kapıyı gerisin geri açtıktan sonra yüzüme bakındı.

 

 

"Gir içeri otur! Birazdan Yusuf Başkomserim geliri."

 

 

Başımla onayladıktan sonra yavaşça içeri doğru adımladım. Ardımdan örtülen kapının sesiyle irkilmekten kendimi alamadım.

 

 

Etrafıma bakındım. Zayıf yanan asma lamba yüzünden etraf loş bir haldeydi. Ama bu loşluk romantik bir hava katmaktan ziyade gerici bir hava katmıştı. Masaya oturduğum an sağ tarafında boydan boya uzanan siyah camekanı farkettim. Muhtemelen sorgu anında bu camın arkasında beni izleyeceklerdi. Belki de şuan bile beni izliyorlardı. Sırtımda yayılan soğuk ürperti ve kasılan kaslarım stres seviyemin giderek yükseldiğinin habeycisiydi.

 

 

Ta ki ağırdan gelen mırıldanmalar sesi ile istemsiz bütün dikkatimi toplamaya çalıştım. Ama bu kezde korku vücudumu ele geçirdi. Çünkü o tanıdık sesi işitince zihnime yıllar öncesine bri anı düştü.

 

 

Daha küçücük bir kız çocuğu iken geceleri karanlık yüzünden korkudan uyuyamazdım. Annem her ağlamamı işittiğinde sabırla uykusunu böler yanıma gelirdi. Can çekişen yüreğimi ve korkularımı, o hoş tınılı sesi ile sevdiğim ninniyi mırıldanır huzurla dolardım.

 

 

Annemin sesi miydi o? Burada mısın anne? Çocukluğumda huzur bulduğum ninni şuan beni fazlasıyla üzmüştü.

 

Anne! Neredesin anne? Sana ihtiyacım var. Saçlarımı okşamana, şevkat göstermene, herşey düzelecek demen ihtiyacım var. Keşke yanımda olsan,varlığına ihtiyacım var. Yalnızım... Çok yalnızım.

 

 

Göz çukurlarım yanmaya başladığında çok geçmeden yanaklarımda ıslaklık hissettim. Aylar sonra ilk gerçek duygularımdı.

 

 

Kapını açılmasıyla başımı masadan kaldırdım. Elinde dosya olan genç bir polis memuru içeriye girdi. Karşıma yerleştikten sonra yüzüme bakındı.

 

 

"İyi misiniz?" gömleğinin cebinden peçete çıkarıp bana uzattı. Gözyaşlarımı silsemde peşin sıra akmaya devam ediyordu.

 

 

"Birazdan Başkomserim gelecek. Öncesinde size bir kaç şey hatırlatayım."

 

 

Susma hakkımın olduğunu, istersem avukatımı çağırabileceğimi gibi bir çok klasik bilgiler verdikten sonra dosyaya gömüldü. Ardından bir kaç dakika sonra Başkomiser Yusuf içeriye girdi.

 

 

Yavaş ama kendinden emin rahat adımlarla masaya yaklaşıp sandalyeye yerleşti. Beni baştan aşağıya süzüp çatık kaşlarıyla yüzüme bakındı. Her halinden kibirli oluşu hissediliyordu. Sessizliği bozarak söze girdi.

 

 

"Başlayalım mı artık İclal Hanım?"

 

Cebindeki gözlüğü çıkarıp taktıktan sonra yanındaki polis memurunun önündeki dosyayı kendi önüne çekti.

 

 

" Birkaç ay önce ailenin trafik kazasında kaybetmişsin." Neredeyse bunun ucundaki olan gözlüğü tamamıyla yerleştirerek yüzüme bakındı. Tepkimi görmek istiyordu.

 

 

Peşin sıra akan gözyaşlarım peçete ile silerek. "Evet doğru."

 

 

" Sadece çekirdek aile de değil koca bir aileyi kaybetmiş, yetim kalmışsın. Şimdi de erkek arkadaşını kaybettin. Ne büyük acı.."

 

 

Bu adam ne yapmaya çalışıyordu. Çünkü ses tonunda iğneleyici bir tını vardı.

 

 

" Cenazeden hemen sonra şehri terk etmişsin ya da terk etmişsiniz demeliyim. Ailenden geri kız kardeşin ve kuzenin kalmış. Doğru değil mi?" sorduğu soruyla başımla onayladıktan sonra sözlerine devam etti.

 

 

" İnsan doğduğu, büyüdüğü evine, memleketine sırtını çevirip terk eder mi? "

 

 

Küçümseyci ve yargılayıcı tavrı canımı yaksa da zihnimde tek bir soru vardı. Ellerinde ne vardı? Neden suçlu hissetmemi istiyordu? Sırtımda soğuk bir ürperti yayıldı. Kafamı çevirip ona bakmasam da Azat'ın nefesini hemen ensemde hissedebiliyordum.

 

 

" Artık sonun geldi. Kaçışın yok!"

 

 

Ürperti sağ kulağımın hemen Ardında yeri bulduğunda Azat sözlerine devam etti.

 

 

" Hadi anlat! Neden memleketi terk ettiğini söyle! Bir adam vardı. Adı Azat'tı. Öldürdüm onu, de! Ve daha fazla can alabilmek için ailemin katillerinin peşine düştüm, de. " sözlerini bitirdikten hemen sonra karşıma başkomiserin arkasına geçti. Keyifli bir şekilde itiraflarımı dinlemek istiyordu.

 

 

Şimdi anlıyorum. Azat'ın beni manipüle ettiği gibi başkomiserde manipüle etmek istiyordu. Çünkü o da biliyordu acımın taze olduğunu. En zayıf noktamdan vurmaya çalışmıştı ki cinayeti işlediysem ya da bir şeyler görüp duyduysam itiraf edeyim diye. Ama karşısında nasıl bir insan olduğunu bilmiyordu. Belki de beni duygusal olarak zayıf görüyordu. Evet! Eskiden zayıftım ve zayıf olmaktan memnundum. Tökezlesem kolumdan tutacak birileri vardı. Çünkü yanımda Ailem vardı. Şimdi ise tek başınayım. Güçlü ve kurnaz olmaktan başka çarem kalmamıştı

 

 

Başkomiserin iğneleyici sözlerini hatırlayarak söze girdim. " Anladığım kadarıyla siz ailenizi kaybetmemişsin." dedim yutkunarak. Gözyaşlarım şiddetlenirken sesim çatallaşmıştı ama gayretle sözlerime devam ettim. "İki kız kardeşimden başka hiç kimsem kalmadı. O doğup büyüdüğüm evin her köşesi güzel anılarla dolu her anımsadığımda canımızın ne kadar yaktığını ne kadar acı verdiğini tahmin bile edemezsin. Her insanın acıyla başedebilmebilme yöntemi farklıdır."

 

 

Azat'ın kahkahası sorgu odasında yankılandı durdu. Ya da zihnimin duvarlarında mı yankılandı demeliyim? Böyle daha mı doğru olur?

 

 

" Hollywood oyuncusu mübarek! "

 

 

Başkomiser elindeki dosyayı yanındakinin önüne iterek bütün odağını bana yöneltti. Sanırım sorgu şimdi tam anlamıyla başlıyor.

 

 

" Aybars Kurt'u ne kadar süredir tanıyorsun?"

 

 

Derin bir nefes alarak " Aybars yaklaşık 2 aydır tanıyorum. Onu şirkette işe girdiğim ilk gün tanıdım. Biz 1 ay kadar da sevgiliydik."

 

 

" Bugün işten çıkmam gereken saatten 2 saat önce çıkmışsın. Neden?"

 

 

" Şirket adına düzenlenen önemli bir davet vardı. Bu sebeple daha geniş vakitte hazırlanmak istedim. Bir de kızlar son zamanlarda çok sağlıksız besleniyordu. Onlara ev yemeği hazırladım akşam için. "

 

 

" Davete kadar evinde miydiniz? "

 

 

" Evet evdeydim. Davetin yapılacağı saate kadar hiç dışarı çıkmadım. "

 

Azat'ın küçümseyici ses tonu kulaklarıma doldu." Seni zeka küpü! Yalanın ortaya çıkmaz mı zannediyorsun? "

 

 

Başkomser" Bunu ıspatlayabilir misin? Şahidin var mı?"

 

 

" Kızlar var. Eve geldiğimde kapının önünde üst komşuyla tanıştım ve birde saat sekizlerde evden çıkarken Kapıcıyla karşılaştım. Yani başka nasıl kanıtlayabilirim bilmiyorum."

 

 

"Peki şirketten çıktıktan sonra Aybars ile hiç iletişime geçtiniz mi?"

 

 

"Aslında şirketten çıkmadan önce onunla sözleşmiştik. Akşam saat 8'de beni evden alacaktı. O yüzden ben pek iletişime geçme gereği hissetmedim ta ki saat 8 olana dek. Sözleştiğimiz saatte gelmedi. Defalarca kez aradım, mesaj attım. Ama cevap vermedi. Ona ulaşamayınca panikledim şirkette ki bir meslektaşımı aradım. Normal çıkış saatinde çıktığını söyledi. En sonunda pesedip belki önemli bir işi çıkmıştır diye kendi arabamla davete geçtim. "

 

Azat eğilerek yüzünü yüzüme yakınlaştırdı." Bunlar sıradan insanlar değil. Bütün şehir ve teknolojileri ellerinin altında. Seni bulmaları çok zor olmayacak. Pes et artık! İtiraf et! Aybars'ı öldürdüm, de. "

 

 

Azat'ın üzerimde kurduğu baskı yüzünden kulaklarımda ki doluluk hissi ve dağılan dikkatimi toplamak fazlasıyla zor oluyordu. Zor bela işittiğim Başkomiserin sesi kulaklarıma dolduğunda odağımı kendisine doğru çevirmeye çalıştım.

 

 

" Namık Saygıner'i tanıyor musunuz? "

 

 

" Hayır. Yani şöyle söyleyeyim. Şuan ben Nadir Bey'in şirkette daha önce icra ettiği konumunda çalışıyorum ve kendisiyle hiç karşılaşmadım. Sadece ben işe girmeden kısa bir süre önce kendisine inme indiğini ve bir müddet sonra vefat ettiğini biliyorum."

 

 

Başkomiserin yanında ki adama bakındım. Söylediğim her bir kelimeyi hummali bir şekilde önünde ki kağıda aktarıyordu. Gözlerim tekrar Başkomiserin yüzüne çevirdiğimde hayâl ettiği gibi tatmin olamamış kararsız bir şekilde anlını kaşıyordu. Sanki aradığını bulamamış gibiydi.

 

 

"Peki Aybars'ın son günlerde hali tavrı nasıldı? Çekindiği birileri var mıydı?"

 

 

Düşünceli bir tavır takınarak "Her zamanki gibiydi. Eğer öyle bir durum varsa da bana hiç hissettirmedi."

 

 

"Peki madem son bir soru.." Nefes verip yüzüme bakındıktan sonra vücudumu süzdü.

 

 

"Aybars size hiç şiddet uyguladı mı?"

 

 

Şaşkınlıkla yüzüne bakınıp "Hayır asla! Aybars çok nazik biriydi. Ben - ben.." Tekrar gözyaşlarım yanaklarımı ıslattığında içimde ki hıçkırıklarım daha fazla tutamadım.

 

 

O tanıdık ürperti ensemde tekrar yerini aldığında Azat'ın sesi kulaklarıma doldu. "Neredeyse gözlerim yaşardı. Az daha ona aşkından ölüp bittiğini zannedeceğim. İyi oyuncusun vallaha."

 

 

"Başınız sağ olsun." Başkomiserin sesiyle başımı ellerimden kaldırıp göz yaşlarımı sildim.

 

 

"Sağ olun."

 

 

Kapının tıklatılmasıyla birlikte bütün kafalar o tarafa döndü. Beni buraya sorgu odasına getiren kadın komser kapı eşiğinde belirdi.

 

 

"Kusura bakma Abi. Savcıdan izin çıktı. Onu getirdim. " Dedi elindeki kağıdı göstererek.

 

 

"Getir onu buraya, hanım efendiye gösterelim." Direktifle birlikte yanımıza yaklaşarak kağıdı önüme bıraktı.

 

 

Kağıdı elime alıp ne olduğunu anlamaya çalışırken Başkomiserin sesi kulaklarıma doldu. "Savcılıktan evinizi aramak için izin çıkarttırdık. Şuan eviniz aranıyor. Birazdan da üzerinizde barut izi için test yapacaklar."

 

 

Şok olmuş ve neye uğradığımı şaşırsamda bozuntuya vermemeye gayret ettim. Durumu kabullenmiş uyumlu bir şekilde başımla onaylarken bir yandan da dehşet içerisinde planımın aksayan tarafıyla yüzleşiyordum.

 

 

Herşey çılgınca son sürat ilerlemiş köşeye sıkışmıştım. Bu ülkede sistem her daim yavaş işlerdi. Ama bugün öyle olmamış ansızın bir gece de bütün evrak işlerini halledivermişlerdi. Ben ise ağır kalmış bir çuval inciri berbat etmiştim. Nasıl bu kadar basit bir hata yapabildım. Aklım almıyordu bir türlü. Öfkeme ve hırsıma yenik düşmüştüm.

 

 

Hata... Öyle bir hata ki hata demeye bin şahit isterdi. Bütün günahlarımı sadece siyah bir çöp poşetinin içerisine sığdırmıştım. Ve öyle cürretkârdım ki o çöp poşetini kızların olduğu yerde yuvamız dediğimiz evde bir gardropta muhafaza ediyordum.

 

 

Ev aranırken korkulu gözlerle polisleri izleyen kızlar canlandı zihnimde. Ne çok korkmuşlardır şimdi. Bu durumu onlara yaşatmaya hakkım yoktu. Şuan ne olacağından belirsiz yaşadığım karmaşık duygulara baskın gelen vicdan azabım yüzünden kızları aklımdan bir türlü çıkaramıyorum.

 

 

Başkomser önündeki dosyayı koltuk altına alarak yerinden doğruldu. " Evinizden, kamera kayıtlarından bir şey bulamazsak ve barut testin temiz çıkarsa sabaha karşı serbest kalırsın. Eğer bir pürüz çıkarsa..." Durarak nefes verip yüzüme doğru eğildi. "Hanımefendi işte o zaman benden korkun."

 

Ondan yada özgürlüğümün kısıtlanmasından gram korkmuyordum. Asıl korktuğun şey kızların hayatı tehlikesiydi. Ben olmadığım vakit onları koruyacak kimse olmayacak tamamen açık hedef olacaklardı.

 

 

Başkomiser ve yanındaki ifademi yazan adam sorgu odasını terketmesiyle kadın komserle baş başa kalmıştık. Yazılan ifademi önüme bırakarak okumamı ve imzalamamı istedi. Düzeltilecek bir tarafının olmadığını anladığımda bekletmeden altını imzaladım. Saniyeler sonra daha önce görmediğim başka bir adamın gelmesiyle yeniden dikkatler kapıya yönelmişti.

 

 

"İclal Hanım lütfen ayağa kalkar mısınız?"

 

 

Özgüvenli bir şekilde yerimden doğruldum. Az önce sorgu odasına giren adam kulak çubuğuna benzer şeyi tam akışkan olmayan bir sıvıya batırarak vücudumun belli bölgelerinde gezdirdi, ardından kanıt poşetinin içerisine koydu.

 

 

Barut testinden gönlüm rahattı çünkü cinayet sonrası eve dönüp duş almış, yedek elbisemi giymiştim. Keza aynısı kameralar içinde geçerliydi. Daha eve yerleşmeden önce siteyi gözlemlemiş kör noktaları belirlenmiştim bile.

 

 

Ne var ki bunlara akıl edebilsem de beni ele verecek kanıtları bir çöp poşeti içerisinde garfrobumda saklayacak kadar amatördüm.

 

Kadın Komiser "Buyurun sizi bekleme alanına alalım."

 

 

Kapıya yöneldiğimizde duraksayarak kadının yüzüne bakındım. "Rica etsem kızları arayabilir miyim? Çok korkmuşlardır.

 

 

" Şuan ev aranıyor. Üzgünüm ki şimdi arayamazsınız ama ev araması bittiğinde şansımızı deneriz. "

 

 

Sorgu odasından çıktıktan sonra o ıssız koridordan geçtik. Beni bir süre beklettikleri o memur odası yerine formalı memurların çalıştığı büyükçe bir alana getirdi. Eli ile gösterdiği koltuklara oturup beklememi istedi.

 

 

Ben gösterdiği koltuklara geçip oturduğumda yoğun stres altındaydım. Keşke bir mucize olsa da o çöp poşetini bulamasalardı.

 

 

Alandaki kapının gümbürtülü bir şekilde açılmasıyla benimle birlikte herkesin kafası o yöne döndü. Alana uzun boylu biraz da ebatlı erkek bir Komiser ve baştan aşağı simsiyah giyinimli, yüzününün belli bölgelerinde piercing olan kadının kolundan çekiştirerek içeriye girdiler.

 

 

" Kolumu bırak katil faşist!"

 

 

Komiser, kadının kolunu sinirle bırakarak "Ben ne katilim ne faşist. Ben bir polisim ve burası da Cinayet Büro!" dedi tane tane konuşarak. Daha sonra kalabalığa bakarak "Hale nerede? Gelsin alsın bunu ben artık katlanamıyorum."

 

 

Kalabalığın içerisinden daha az önce beni buraya getiren kadın Komiser gelerek önlerinde durdu. Neredeyse Aysar'ın yaşlarında olan gotik tarzındaki genç kız" Ben öldürdüm sanki adamı. Niye getirdiniz beni buraya?" Hali ve tavrı sarhoş gibiydi.

 

 

Erkek komiser" La hâvle! Sana katilsin demiyoruz zaten. Bar çıkışında öldürülen adamın katilini gördün mü görmedin mi? Onu anlatacaksın bize. "

 

 

Sinirle nefes verip sözlerine devam etti." Hale! Git şunu ayılt ve ifadesini al! Sonrada yolla gitsin. "

 

 

Komiser Hale" Tabii! Sen sakin ol. "

 

 

" Millet deliye hasret biz akıllıya! "duraksadıktan sonra sözlerine devam etti." Tamam ben sakinim! Sen al götür bunu. " İkisi yanlarından uzaklaşırken ardından baka kalmıştı." Bu kızda bana abi demekten asla vazgeçmiyor. "

 

 

Canı sıkkın bir şekilde etrafında dönerken göz göze geldik. boydan boya beni süzerken şaşkınlığını gizleyememişti." Bu kadını podyumdan mı alıp getirdiniz?"

 

 

İster istemez üzerime bakındım. Daha birkaç saat önce davetteydim. Ama sanki üzerinden günler geçmiş gibiydi. Burada bu kıyafetle o kadar absürt kalıyor ve o kadar kendi halimdeydim ki insanların bana şaşkın bakışlarla baktığının farkında değildim. Boydan boya sağ bacağımı açıkta bırakan yırtmacı olabildiğince kapamaya çalıştım.

 

 

Başımı kaldırdığında formalı bir polis memurunun yanına yaklaştığını fark ettim. "Abi bu hanımefendi, bu gece işlenen bir diğer cinayetin şüphelisi ve aynı zamanda öldüren adamın sevgilisi." şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı

 

 

"Ciddi misiniz?"

 

 

"Basbayağı abi!"

 

 

" Kimmiş peki öldürülen adam?"

 

 

" Şu zengin ünlü iş adamı vardı ya neydi adı? Değişik bir adı vardı."

 

 

"Şey mi? Yılar önce polisi öldürmekle suçlanan, Karan'dı sanırım. Öyle bir şeydi adı."

 

 

"Yok abi! O şuan sorgulanıyor. Diğeri... Ortağı vardı. O öldürüldü."

 

 

"Vay anasını!"

 

 

" Abi! Ben hiç zannetmiyorum bu hanımefendinin öldürdüğünü."

 

 

Ellerimle yüzümü kapamış stres seviyemi en aza indirmeye çalışıyordum. Daha fazla dayanamayıp kafamı kaldırdım. Tekrar komiserle göz göze geldiğimizde yanındakine sus işareti yaptı.

 

 

Karan'ın bir polisi öldürdüğüne dair şüpheleri vardı ve anladığım kadarıyla bu zamana kadar hâlâ dışarıda olması kanıtlanamadığını gösteriyordu. Ve ansızın zihnimde bir yapboz parçası yerine oturdu. Artık her şeyi daha iyi anlıyordum. Yüreğime düşen kor bir ateşle kıvranmaya başladım. Bir zalim daha yıllar önce bir kız çocuğunun babasını hayattan kopararak yetim bırakmıştı. Ve başka bir zalim de aylar önce ailemi öldürterek yetim kalmama sebep olmuştu.

 

 

"Abla!" Işittiğim çocuk sesi ile sağıma bakındım. O kadar kendi halimliydim ki yine yanıma gelen tekerlekli sandalyede bir kız çocuğunun fark edememiştim. Şaşkınlıktan 'Efendim' bile diyememiş baka kalmıştım. Gereğinden fazla zayıf olduğundan tıbbi çocuk maskesi yüzüne büyük kalmıştı.

 

 

Güç bela çıkınca sesimle" Efendim" diye bildim en sonunda. Elimdeki defalarca katlanmış ıslak peçeteye bakıldıktan sonra cebinden temiz bir peçete çıkartarak bana uzattı.

 

 

"Bununla gözyaşlarını silebilirsin. "

 

 

Peçeteyi almak için uzandığımda gereğinden fazla soğuk teniyle karşılaşmıştım. İçimin cız etmesine engel olamadım. İnsanlığa dair bir şeyler kalmış, tamamen kalbim taşlaşmamıştı demek ki.

 

 

"Teşekkür ederim." dedim utançla karışık mahçubiyetle. Bana sıcacık gülümsemeyle bakarken merakla sordu. "Neden ağlıyorsun? "

 

 

Ne söylemem gerekiyor diye düşünürken dilimin bağı çözüldü en sonunda. "Sevdiğim insanları kaybettim."

 

 

"Hepsini mi?"

 

"Yok hepsini değil. Sadece kız kardeşim ve kuzenim kaldı. Onları da kaybetmekten çok korkuyorum." Yine yanaklarımdan göz yaşlarım peydah olurken hıçkırıklarım yüzünden vücudum sarsılmasına engel olamamıştım.

 

 

"Hepsini kaybetmemişsin bak hala sevdiklerin yanında. Ben hasta oldum. Yapacak bir şey yok sevdiklerinin yanında, savaşacağız dedi, annem."

 

 

"Senin de sevdiklerin yanında sen savaşmayacak mısın?"

 

 

"Savaşmak lazım değil mi?"

 

 

"Tabii umuduğunu kaybetmeyeceksin. Umut önemli!"

 

 

Hasta haliyle hala bakışlarındaki yaşam enerjisi ve isteği içimdeki allak bullak olan duygularım harekete geçirmişti

 

 

Merakla sordum. "Neden buradasın?"

 

 

"Ben çok hasta oldum ve İlaçlarımı da çok pahalı. Devlet yardımıyla Annem para topluyordu. Ama babam benim için toplanan parayı almak için anneme iftira attı. Annem asla kimseye zarar vermez. Benim annem çok merhametli bir insandır. Çünkü sokaktaki kedileri hiç aç bırakmaz. "

 

 

Genç yaşına rağmen hayata ve olayları bakışı açısı beni kendine hayran bırakmıştı.

 

 

" Adın ne senin? "

 

" Alara! "

 

 

" Alaracığım umarım bir an evvel iyileşirsin. Ve eminim ki anneni de serbest bırakacaklardır. "

 

 

Gözlerim bir saat önceki geldiğim koridorda panik halinde bize doğru gelen kadına takıldı.

 

 

" Alara bak! O gelen annen mi?" Bir hışımla o tarafa döndü. Yüzünde beliren gülümseme sayesinde onun annesi olduğunu anlamıştım. Zor bela tekerlekli sandalyeye çevirerek annesini doğru ilerledi. Umarım ben de onun gibi kızlara kavuşabilirim.

 

 

Komiserler kadından özür diledikten sonra anne kız çıkışa doğru yöneldiler. Onlar çıkmadan hemen önce Alara bana dönüp son kez el salladı. Yaşama sevinci ve ne olursa olsun bitmeyen umuda olan kız çocuğun yüzünü zihnime kazıdım.

 

 

Onların çıktığı kapıdan dakikalar sonra Aysar brlirince sevinçle yerimden fırladım. Gözyaşları içerisinde yavaş ama emin adımlarla bana yaklaşıyordu. En sonunda bedenlerimiz bir bütün olduğunda sımsıkı sarıldık. Sanki uzun zamandır birbirimizi görmüyorduk.

 

 

Uzun ve sımsıkı sarılmanın ardından geriye çekilip Aysar'ın n yüzüne bakındım. "Zümra gelmedi mi?"

 

 

"Yok hayır! Özellikle evde kalmasını istedim. Seni çok merak ettik. İyi misin?

 

" İyiyim sorun yok. İçiniz ferah olsun.

 

 

"Doğru mu? Aybars abi gerçekten öldürdü mü?

 

 

 

" Evet doğru söylüyorlar."

 

 

Aysar'ın yapay şaşırma ifadesinden sonra yapacağı bütün mimik ve tavırları samimiyetten uzaktı. Biliyordu.. Katil olduğumu biliyorlardı. Muhtemelen evden beni alaşağı edecek kanıtları bulmuşlardı. Yolun sonu görünmüştü.

 

 

Ama yolun sonuysa neden ellerim kelepçeli ya da bezarethanede değildim. Aysar'ın omuzunun üzerinden bakındığımda alana Giray girdi. Onu bugün dışında en son aylar önce ailemi cenazesinde görmüştüm. Ardından ilk karşılaştığımız günün akşamı beni gözaltına almıştı. Zihninde kötü bir intibah bırakmıştım. Böyle olsun istemezdim.

 

 

Saniyeler sonra alana açılan büyük kapının gürültülü bir şekilde açıldı. Başkomiser Yusuf ile uzun boylu siyah takımlı ve ondan biraz daha yaşlı adam içeriye girdi. Bir yandan da aralarında harareti bir tartışma vardı.

 

 

"Bana bak Yusuf! İkisi de olay zamanda başka yerde olduklarını kanıtladı. Onları daha fazla burada tutamazsın. Bu yasaya aykırı." Başkomiser pes ederek başını eğdi. "Peki Müdürüm göndereceğim şimdi onları."

 

 

Müdürle göze göze geldiğimiz an beni karşısında beklemiyordu. Başı ile selam verdikten sonra geldiği yoldan geri döndü. O gözden kaybolduktan sonra Başkomiser gözlerini bana dikti.

 

 

" Tebrik ederim İclal hanım. Aklandınız... Artık gidebilirsiniz. "

 

 

Mutlulukla karışık şaşkınlık ifademi gizlemek için büyük bir çaba sarf ettim Çünkü hala sevgilisi öldürülmüş yas tutması gereken bir kadındım.

 

 

"Bunun tebrik edilecek bir tarafı yok." dedim titreyen ses tonuyla.

 

 

Aysar'la ellerimiz birbirine kenetlendiğinde çıkışa doğru yönelmiştik. İnanamıyordum. Gerçekten serbest kalmıştım. Cidden bir mucize olmuştu.

 

 

"Saye!" Binadan çıkmadan hemen önce duraksadık. O tok ses. Tüylerimin diken diken olmasına engel olamadım. Garip bir his vücudumu sarmaladı. Bu ismi.. İkinci ismimi bana dedem koymuştu. Ondan başka bu isimle seslenen pek olmazdı.

 

 

Sanki saatler önce etrafı dağıtan, sinir krizi geçiren o değilmiş gibi üstü başı düzgün yıkılmaz tavrıyla karşımda durmuş gözlerini bana dikmişti. Sanırım söyleyecekleri vardı.

 

 

"Aysar! Beni dışarıda bekler misin?"

 

 

Olumlu anlamda başını sallarken cebinden arabanın anahtarını çıkarıp bana gösterdi." Seni arabada bekliyor olacağım." Aysar yanımızdan uzaklaştığında Karan önümde durup bana bakındı.

 

 

" Birkaç saat sonra mesai başlıyor. Bu gece ne olursa olsun işinin başında olacaksın! Duydun mu beni?" Ses tonundaki tehdidi sonuna kadar hissettirmişti.

 

 

Bu gece yaşadığım korku yakalanma korkusu değildi. Kızlardan uzak kalma korkusuydu. Karşımda durmuş korkulması gereken kişinin kendisiymiş gibi sert bakışlarını gözlerime sabitlemişti. Ondan asla korkmuyordum. Zamanı geldiğinde bunu çok iyi anlayacaktı. Tehdit edenin o değil ben olduğumu can sıkıcı bir şekilde öğrenecekti.

 

 

" Her zamanki gibi işimin başında olacağım Karan bey. Siz merak etmeyin."

 

 

Olumlu cevabı aldıktan sonra koridorun sonuna doğru bakındı. Giray, kollarını göğsünde kavuşturmuş bizi izliyordu. Özellikle gözleri Karan'ın üzerindeydi.

 

 

Karan Bu meydan okumaya son vererek binanın çıkışına yöneldi Ben de son kez giraya bakıldıktan sonra peşimden kendi arabama doğru ilerledim arabaya bindikten sonra çalıştırıp olabildiğince acele bir şekilde emniyetin otoparkında ayrıldık.

 

 

Gecenin krallığında caddede ilerliyordu. Aysar haddinden fazla sessizdi ve bu sessizliği beni korkutuyordu. Çünkü hali ve tavrı o her zamanki Aysar değildi. Ondan bir farklılık vardı. Onda bir şeyler değişmiş gibiydi...

 

 

"Aysar!" durup nefes verdikten sonra sözlerine devam ettim. "İyi misin?"

 

 

Dönüp bana bakındı gözlerimin ta içine baktı. Ağlayacak gibiydi." Bilmem iyi miyim? İyi miyiz sence?"

 

 

Biliyordu... Azat'ın nefesini ensemde hissettim. Dikiz aynısına bakındığımda Azatla göz göze geldik.

 

 

" Neeler oluyor abla? Açıklar mısın lütfen? Ama artık lütfen bir şeyler gizleme!"

 

 

Cevap veremedim Çünkü cevap verecek ne cesaretim ne de gücüm vardı.

 

 

"Dolabında ki siyah poşeti ve içindekilerini güvenli bir yere gizledim. Polisler polisler hiçbir şey bulamadı. Aybars'ı sen mi öldürdün?"

 

 

"Hayır!"

 

 

"Hadi! canından çok sevdiğin insana gözünü kan bürümüş bir katil olduğunu söyle! İtiraf et! Biliyor..."

 

 

Dikiz aynasına bakınıp Azat'a gözlerimi diktim. Tehdit vari bakışlarım susması için bir işaretti.

 

 

"Abla aylardır silah taşıyorsun." Derin nefes alıp güçlükle sözlerine devam etti. "Bu sabah bakkala gittim ve bir gazete aldım. Gazetede bir haber vardı. Bizim köyde evin yukarısında çeşme vardı ya hani onun içerisinde yanmış bir adımın cesedini bulmuşlar. Onu öldürdüğünü nasıl anladım biliyor musun? Dolabın içinde sakladığın poşette kimliği vardı. " Duraksadı yine. Sürekli ağladığı için konuşmakta güçlük çekiyordu." Sonra ki hafta kaldığımız pansiyonun sahibinin öldürüldüğünü televizyonda ki haberlerden izlemiştik. Hatırlıyor musun? Gerçi sen inatla televizyona bakmıyordun. Pansiyondaki adamı neden öldürdüğünü anlıyorum. Azat'ı neden öldürdün.?"

 

 

Gözlerimi yoldan çekip tekrar dikiz aynasına bakındığımda yanmış bir adamın yüzüyle karşılaştım." Söyle hadi İclal. Beni öldürdükten sonra gözünü kırpmadan fitili ateşlediğini söyle!"

 

 

Aysar," Söyle neden abla? "

 

 

Korkuyla firene asıldım. Asfaltın çığlıkları eşliğinde sertçe durduk.

 

 

"Zorunda kaldım. Bizi öldürecekti. Aysar.. Ailemizi öldürdükleri gibi bizi de öldüreceklerdi."

 

"Ne!"

 

 

"Üzgünüm Aysar! Hiçbir zaman kaza geçrimediler. Birileri ailemizi öldürdü."

 

Dehşete uğramış bir şekilde bana bakıyordu. "Kim? Kim öldürdü?"

 

 

"Bilmiyorum. Öğrenmek için bu şehire taşındık."

 

 

Tekrar gaza asılarak cadde de ilerlemeye başladık. Eve kadar Aysar sessiz sessiz ağlamaktan başka bir ses çıkmadı. Kim olsa bunu hazmedemezdi. O güçlüydü.

 

 

Sitenin otaparkına geldiğimizde diğer tuşlu telefonumun sesi kulaklarıma dolduğunda şaşkınlıkla Aysar'a bakındım.

 

 

"Sanırım sana bugün yardım eden arkadaşın seninle konuşmak istiyor."

 

 

Cebinde telefonu çıkarıp avucuma bıraktı. "Tamam. Sağol. Sen eve çık!"

 

 

Kapıyı açıp arabadan indiğinde tekrar ona seslendim. "Aysar! Zümra biliyor mu?"

 

 

"Hayır! Öğrenmemesi daha iyi."

 

 

O eve doğru ilerlerken bekletmeden aramayı başlattım.

 

 

"Efendim."

 

 

Kadınsı ses "İyi misin?"

 

 

"İdare ediyorum. Son anda uçurumdan döndük. Herşey mahfoluyordu." dedim umutsuzca.

 

 

"Hayır!. Bu B planlıydı unuttun mu? Herşey kontrol altında."

 

 

"Herşeyin bu kadar hızlı ilerlemesi normal mi?"

 

 

"Hayır normal değil. Ama Aybars tanına ve bilinen insandı. Prosedürlerin hızlı ilerlerlemesi bir bakıma olağan. Emniyet basına düşmeden halletmek istedi ama başaramadılar. Yarın muhtemelen haberlerde olur. Senin bundan sonra çok dikkatli olman lazım. "

 

 

"Tamamdır. Paketi aldın mı?

 

 

"Aldım. Tahmin ettiğin gibi laptoptaki dosyalardan bir tanesine bir şeyler buldum. Dosyanın şifresini kırmak birkaç saatimi aldı ama hallettim. Tamda tahmin ettiğin gibi sisteme girdiğim an önümde dünya haritası belirdi ve ülkelerin üzerinde sürekli akan güncel veri ağları var. Ama kırmam gereken bri şifre daha var. Sisteme tam anlamıyla girebilmiş değilim bir blokaj var. Muhtelemekn benim gibi hackerleri durdurabilmek için. "

 

 

" Peki blokaj ne zaman aşabilirsin. "

 

 

" Belki bir kaç hafta yada bir kaç ay bilemiyorum. Ama eminden sonunda sisteme gireceğim.

 

 

"Lütfen elini çabuk tut. Bu bizim hayat sigortamız."

 

 

"Durup nefes verdikten sonra sözlerime devam ettim."İyi ki varsın. Sen olmasan yapamazdım. "

 

 

" Bundan sonra yalnız değilsin. Bu işte beraberiz. Lütfen güçlü ol! Çünkü oyun yeni başlıyor. "

 

 

Bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bugün bir kırılma noktasıydı benim için. Sorgu odasında kendime bir söz vermiştin. Burdan çıkarsam hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Artık güç benim elimde.

 

 

Oyun yeni başlıyor çünkü bu kez oyun kurucusu benim.

Bölüm : 06.12.2024 17:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...