
Yeni hikayeme hoşgeldiniz.
Farklı bir yolculuğa çıkıyorum. Sizleride bana bu yolcuğumda eşlik edip, arkadaşlık etmeye davet ediyorum. Davetime eşlik etmeniz beni çok mutlu eder.
Kitabım için destekleriniz beni teşvik ve mutlu eder. Umarım severek beğenerek okursunuz. Yorumlarınız ve beğenileriniz benim için hep çok önemli.
Falaz Aslankara ve Sumru Eryavuzun iç dünyalarına dahil olacağınız ve olayların akışına kendinizi kaptıracağınız bir hikaye sizleri bekliyor.
Heyacanın her bölüm yüksek olduğu bu hikayede, umarım kendinizden bir parça bulur, hikayeme yol arkadaşı olursunuz..
Yorumlarda buluşalım.
Keyifli okumalar.
Sezen Aksu- Hayat Sana Teşekkür Ederim
Nova Norda- Varım
Sertap Erener - Tek Başıma
Sezen Aksu- Herkes Yaralı
Brenda Lee- Emotions
BU KİTAP ŞAHSIMA AİTTİR. HİÇ BİR KURUM VE KURULUŞLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR!!!
GERÇEKLİĞİ YANSITMAMAKTADIR!!
Sumru Eryavuz
"En kusursuz cinayet birinin yaşama sevincini öldürmektir." Paulo Coelho
İnsanların yaşamla bağlarını kopartan ölüm.Onların kapılarını çaldığında,insanların yaşama sevincini öldüren kişilerle bağları da kopar.
İnsan hiç nasıl ölüceğini bilebilir mi?
Siz hiç nasıl ölüceğinizi düşündünüz mü?
Kendinize nasıl bir ölüm, nasıl bir son biçtiniz?
Herkes acısız, sancısız bir ölüm hayal eder. Oysaki işlenen cinayetler, acımasızca katledilen bedenler, tecavüze uğrayan ruhlar bu hayatta sancıların en büyüğünü çekerler.
Öldürülürken bile sancılarının sonu gelmez.
Çünkü; Her son bir başlangıca gebedir.
Olay yeri mahalinin tam ortasında,22 yaşında gencecik bir kadın cesedine bakarken,onun yaşamla bağını kimin böyle zalimce kopardığını düşündüm. Gencecik bedenine sarılan ellerini hayal ettim,ardından boğuşmalarını,kadın kendini savunmak için tırnaklarını kullanmıştı. Muhtemelen katilin yüzünde yada bedeninde derin çiziklere yol açmıştı.Kadının kırık tırnaklarına ve mürekkep boyalı ellerine baktım.
Narin bedeni tecavüze uğrayıp gözlerinin bıçaklanmasını,ardından şah damarını kestiği anı. Zihin duvarımda yeniden işlenmişti bu cinayet,bu kadını zihnimde yeniden öldürmüştüm.
Ardından gözlerimi evin içine çevirdim. Mürekkep boyalı elleriyle belkide ölmeden önce bişeyler yazmış olabilirdi. Odayı gezdim, ardından yatak odasını ve diğer odaları, ama ne yazılı bir kağıt nede defter bulamadım.
Kesinlikle o mürekkep izleri bugüne ait hatta bir kaç saat öncesine aitti. Kadının cesedide bir saat öncesine aitti."Şunları gördün mü."yanıma gelen Tuna'ya baktım. Yerdeki ayak izlerini gösterdi.
"Erkeğe ait ayakkabı izleri ve cesedin başına kadar devam ediyor.Kadının tırnaklarıyla çizdiği izlerde çok belirgin. Hepsinden örnek aldım."dedi. Ayakkabı izlerini takip edip cesedin başına geldik. Boğuşma izleriyle birlikte maktulün yatak odasına kaçmaya çalıştığı, katilin onu salona kadar sürüklediği izler ayan beyan ortadaydı.
Cesedin başına çöktüm saçlarına,dişlerine,kulaklarına baktım.Başının arkasında yumurta büyüklüğündeki şişliği fark ettim. Başını sert bir şekilde koltuğun kolçağına veya hemen arkasındaki sehpaya çarpmış olmalıydı. Buda ancak bedeninin uzak mesafeden fırlatılmasıyla mümkündü.
"Yazık çok genç, çokta güzelmiş."hemen yanıma diz çöken iş arkadaşım Esilay'ın sözleriyle gözlerimi cesetten ayırdım.
"Evet, böyle zalimce bir ölümü hak etmeyecek kadar güzel."dedim. Dış kapının açılma sesini duydum. Adım sesleri bulunduğumuz odada yankılandı. Talat amirin adım sesleriydi bunlar.
Talat amir bizim ekibin başındaki başkomiserdi. Emirleri genelde ondan alırdık. Olay yerine en son gelir, yada bazen gelmeden direk raporlandırma isterdi. Olay yerinin delillerini, gözlemlerimizi,
sorgu kayıtlarını raporlayıp Talat amire iletirdik. Tabi birde bizimde daimi çalışan Savcıya.
İki senedir bizimle çalışan daimi Savcımız Kenan beyin görevini kötüye kullanmasıyla görevden men edilmişti. Onun yerine geçecek Savcı ne zaman gelir bilmiyordum. Ama yeni gelen savcının Kenan bey gibi biri olmamasını umuyordum.
Derin bir nefes aldım.Kan kokusu bütün odayı sarmıştı. Bakışlarımı cesede çevirmemek için kapıya döndüm."Evet çocuklar neler buldunuz bakalım?"Talat amirin odaya girmesiyle yerimizde toparlandık. Tuna ve Eren de ayak uydurup cesedin başında toplandı. Berkun, her zaman olduğu gibi ortadan kaybolmuş. Kesin bişeylerin kokusunu almıştı. K9 dan daha keskin bir burna sahip olduğu için kendini şanslı sayıyordu. En ufak detayları dahi atlamadan evi talan ettiğine yemin edebilirim.
"Berkun nerede yine?"diye soran Talat amiri Eren omuzlarını silkerek yanıtladı. Bu vakte kadar gelmediyse çoktan bir ip ucu bulmuştur. Emin olana kadar inceledikten sonra aramıza katılır.
"Kesin bişeylerin kokusunu alıp peşinden gitmiştir şimdi gelir."diyen Tuna,gözlerini cesetten ayıramıyordu. O, çok hassas biriydi. Böyle olaylardan hemen etkilenen bir yapısı vardı. Esilay ve Tuna gördükleri her olaydan etkilenen yapılarına rağmen, işleri için canla başla çalışır. Berkun, Eren ve Ben genelde daha dikkatli ve dayanıklı olan taraflarız. Ama bu olay sabahın beşinde, hepimizi sarsmış görünüyordu.
Başım yine nasıl bir belada dercesine ofladı Amir. "Tamam siz başlayın."dedi başka çaresi yokmuş gibi.
"22 yaşında kadın. Tülay Kara, evli kocası kamyon şoförü olduğu için iki haftadır evde değilmiş. Kadın tek yaşıyor yani. Ceset en fazla 1 saat öncesine ait. Maktul muhtemelen ataktaydı yatağı hiç bozulmamış. Önce tecavüz, ardından bıçakla yaralama. Katille maktul arasında boğuşma yaşanmış. Maktulün tırnakları parkede sürünme izleri bırakmış. Ayrıca darp izleri de mevcut.Karın boşluğu ve sırtında tekme izleri var."tek nefeste olayı açıklayan Erenle,hepimizin yüzünü bir hüzün kapladı. Gencecik kadının yaşadıklarını düşündükçe insanın tüyleri ürperiyordu. Kim bilir nasıl korkmuştu.
Talat amir gözlerini cesetten ayırmadan sordu. "Bu kadar gürültü olmuş, duyan eden olmamış mı? Olayı kim ihbar etmiş?"
"Üst kat komşusu sesler duymuş.Zile basmış açan olmayınca da ihbar etmiş.Alt kat komşusu taşınmış. Zaten bina 4 katlı en üst katta da yaşlı bir teyze oturuyormuş. Oda hiç bir şey duymadığını söylüyor."dedi Eren. Hiç birimizin gözlerini cesetten ayırmaya cesareti yoktu. Dinliyorduk, ama orada değil gibiydik. Kadının kanlı tırnaklarından darbe aldığı tüm bölgeleri inceledim.
İstişaremiz ara vermeden devam etti. "Peki gözlerinin bıçaklanması ve boğazın kesilmesi?"
"Tecavüz sırasında kadın muhtemelen baygındı. Sonra kadın uyandı karşı koymaya çalıştı. Yatak odasına kaçan maktulü, yakalayıp salona kadar yerde sürükledi. Tırnak izleri de bu tezimizi doğruluyor.Kapı girişinde bedeni ileriye doğru fırlatmasıyla ,kadın başını koltuk kolçağına çarpıp bayıldı. Ardından katil bıçakla direk gözlerine saldırdı. Sanırım tecavüzden sonra da soluk borusunu kesilmiş."diye olaya bir ışıkta Esilay tuttu. Deliller yalan söylemezdi. Olay yerinde tek güvenebileceğimiz detaylar, gözle görülen deliller oldurdu.
Talat amir derin bir nefesi sesli şekilde ortaya bıraktı. "Şerefsiz, pezevenk."diyerek kendine engel olamadı. "Cinayet silahı?"
"Keskin bir bıçak olduğunu düşünüyoruz.Olay mahalinde yok. Kadının üzerindeki ve evin içindeki tüm kanların örnekleri alındı. Hepsi incelenecek."dedi hızlıca Tuna.
Ardından eliyle yeni çıkmaya başlayan kır sakallarını kaşıdı. "Katille ilgili ne buldunuz."amire dönüp sözü bu kez ben devraldım.
"Evin içinde bulunan ayak izlerine göre Erkek. Güçlü ve yapılı biri olduğunu söyleyebiliriz. Boğuşma izleri kısa sürmüş. Buda kadının zaten ona direnmeye gücünün yetemediğinden. Tecavüz etmesi açıkçası,daha önce tanıştığı yada zaten tanıdığı biri olduğunu düşündürüyor. Hiç tanımayan birinin,sessiz sakin kendi halinde bir kadına,gece vakti evine gelip tecavüz etmesi saçma olur. Üstelik tek başına olduğunu da bilir gibi."durup nefeslendim.
Nefeslerimin izlerine karışan ayak sesi odada yankılandı. "Çok doğru bir tespit. Bende bu işin üstündeydim."diyerek odaya giren Berkun'a döndük.
İşaret parmağıyla beni gösterdi. "Maktul kapıyı kendi isteğiyle açmış. Hiçbir pencere,pervaz yada zorlama olan balkon kapısı yok. Buda katili tanıdığını gösterir.Gecenin üçünde buraya geldiğine göre çok yakın bir tanıdıkları. Kadın güvenip tereddütsüz kapıyı açtığına göre."dedi. Talat amir başını sallayarak onu onayladı. "Olasılıkları değerlendirmek sizin işiniz."
"Olasılıklar bizi bir yere kadar götürür. Biz emin olduklarımızdan devam edelim."dedi Berkun. Kendinden emin ve dik başlı oluşu herkesin dikkatini çekiyordu. Boş konuşmayacağını bildiğimiz için onun sözlerini dinlemeyi öğrenmiştik.
Talat Amir'in Berkun'a dik bakışlarla baktı. Ardından hepimizi süzerek,"Tamam çocuklar başka bişey yoksa toparlanın. Kocasına haber verildi. İlk onun ifadesine başvurulacak. Daha sonra hem kızın ailesi hem kocasının ailesi sorgulanacak.Raporlandırmayı yarın akşama kadar masama bırakın."hepsini toparlamak biraz vakit alacaktı. Yinede emir demiri kesiyordu. "Tabi amirim."diyerek o emire uyum sağladık.
"Detayları yarın toplantıda konuşuruz."Talat amir bir baş selamıyla odayı terk ettiğinde gerilen kaslarım gevşer gibi kendini bıraktı. Kendimi kastığımın o ana kadar farkında bile değildim.
"Umarım katili yakın zamanda bulurlar." diyen Esilaya döndüm. Hemen yanımda kan gölünün içinde kalan, cesede bakıyordu. Gözlerini dahi kırpmadan, çaresiz bir yakarışla süzüyordu cesedi.
Teselli eder gibi elimi sırtına koydum. "Bulacaklar eminim."diyerek sıvazladım.
Gencecik kadınların,bazen çocukların böyle vahşice öldürülmüş cesetlerini görmek hepimize fazla geliyor. Dünyanın,bu kadar kirli düşünceli insansalara gebe kalması,yaşamaya olan inancımıza bir darbe savuruyor.
Yaşamın acı mayası ölüm.Ama bu kadar vahşet ve kan dolu olması,hepimizin içinde ekilen umut tohumlarını solduruyor. Yaşamak istediğimiz hayattan koparılmak,celladımıza bir ödül bize bir mezar bırakıyor. Bizden geriye sadece feryat,figan içinde yaşamak zorunda kalan sevdiklerimiz kalıyor.
Ne acı.
"Başka dikkatinizi çeken bişeyler varmı kadında."diye konuşan Berkun'a döndüm. Yine sabahlamıştı,gözlerinin altı morarmış ve çökmüş. Bakışları donuklaşmıştı. Yine kadavra videoları izleyip kendine eziyet etmişti muhtemelen. Kendileri farklı bir bünye ve beyine sahipti. Kendine işkence etmeyi seven mazoşistler gibi davranmasını açıklayacak tek kavram bulamıyordum. Anlamsız bakışlarıma kaşları çatılır gibi olsada, aldırmadan yeniden cesede döndü.
Dikkatimi çeken bilgiyi onunla paylaşmak fikir alışverişi için gerekli olabilirdi. "Benim,dikkatimi çeken bişey var aslında."cesedin başına çöktüm kadının elinden tutup kaldırdım ellerini gösterdim.
"Mürekkep izleri taze. Bugüne ait olmalı.Bu kadın ev hanımı olduğuna göre."dedim aklımdaki şüpheyi ortaya sererek.
"Katili tanıyorsa onunla ilgili bişeyler yazmış olma ihtimali var."Berkun'da benim gibi kadının ellerine kilitlenmişti. Başını salladı. Evin içinde yazılı hiçbir kâğıt yada defterin gözüme çapmaması da dikkatimden kaçmamıştı. Erenin çektiği resimleri yeniden gözden geçirmem, belki sonra yeniden bu eve bakmam gerekiyordu. Gözlerim etrafı yeniden yeniden taradı. Hiç bir detayı atlamadan inceledim. Tüm evi dolaştıktan sonra, kendimi cesedin başında elindeki izlere bakarken bulmam, benimde bir tür mazoşist olduğumu kanıtlıyordu.
"İşiniz bitti mi?"diye kapıdan seslenen Tuna ya baktım. Yavaşça başımı salladım. Kadının elini geri bırakıp ayaklandım. Ellerimdeki eldivenleri söktüm bunu olay yerinde bırakamayacağım için pantolonmun cebine sıkıştırdım.
Herkes toparlanmış gitmeye hazırdı.
"Hadi çakalım. Esilay ve Eren bizi bekliyor. Esilayı bilirsin bekletilmekten hoşlanmaz."dedi."Haklısın buradaki işimiz bitti zaten çıkalım."etrafı son bir kez kontrol ettim. Gözüme çarpan bişey olmadığından olay yerinden ayrıldık. Esilay ve benim evim yakın olduğu için olay yerine genelde birlikte gelirdik. Eren ve Tuna'nın evleri yakın olduğu için daha rahattı. Berkun ablasıyla yaşadığı için oda tek gelip gidiyordu.
"Herkese günaydın ve iyi geceler."diyerek el sallayan Tunaya bakıp gülümsedim. Diğer ekipler hala çalışıyordu. Ceset kaldırılacak, ev kapatılıp mühürlenecekti. "İyi çalışmalar, kolay gelsin."ekipler bizim ardımızdan eve girdi.
Hepimiz çok yorulmuştuk ve uykusuzduk.
Hepimizin eve gidip uyuma hayalleri vardı. Tabi başka bir olay için çağırılmazsak.
"İnşallah bugün şehir,büyük bir uykuya yatar da kimse kimseyi öldürmez."esneyerek koluma girip, söylenen Esilaya baktım. Belki haklı olabirdi. Şehir bir gün uyusa fena olmazdı.
"Şerefsizler rahat durur mu?"diye ekledi Eren.Hepimiz kafa sallayıp onu onayladık konuşmaya dahi mecalimiz yoktu.
"Sizde duydunuz mu? Kenan itinin yerine yeni Savcı geliyor."diye konuşan Berkun la hepimiz ona döndük.Sigarasını dudaklarına almış çakmağıyla yakmaya çalışıyordu. Her olayın ardından evine gitmeden bir sigara yakardı. Ölenlerin anısına. Onlar için sadece tek bir dal yakar yarıya kadar içer diğer yarısını atardı. O izmarit o gün hangi olay yerindeysek orada kalırdı. Bunu artık gelenek haline getirdiği için hiç birimiz yargılamadık. Ateşlediği çakmakla sigarayı tutuşturdu. Kızıl alev parlayıp sigarası yandığında, içine derin bir nefesi çekerek hala karanlık olan havaya doğru üfledi. Gri duman önümde halkalara ayrılarak dağıldı.
Bu görüntü ile kafamı iki yana salladım."Ben duydum.Sonu Kenan Savcı gibi olmaz umarım."dedim. Sanırım boynum tutulmuştu. Başım da ağrımaya başlamıştı. Migren ataklarım beni bekliyordu kapıda. Bir an önce evime gidip uyumam gerekiyordu. Yoksa bu atakla baş etmem mümkün görünmüyor. Ellerimi şakaklarıma bastırdım. Ağrı yoğun olarak şakaklarımdan gözlerime doğru iniyordu.
"Migren mi yine."diyen Esilaya kafamı hafif eğerek onay verdim.
"Sen çok nazik kaplisin Sumru. Kenan itine hala Savcı diyorsun."diyerek içindeki tüm nefretini kusan Tuna ya dönmedim bile.
Geçen aylarda Kenan savcının görevini kötüye kullanarak vakalarda delilleri karartığı ve suçun üzerini örtmek istediğini fark eden Berkun delilleri kararttığı şüphesiyle ilgili bizimle konuşmuş iş birliği içerisinde Kenan savcıyı Berkun tarafından yakalamıştık. Gidişi biraz olaylı olsada Berkun'un ortaya koyduğu deliller sonucunda göz altına alınmıştı. Talat amirinde bizim arkamızda durmasıyla kısa sürede görevinden el çektirmişlerdi. Ofisinde ve evinde yapılan araştırma sonucunda rüşvet aldığı ve delilleri ortadan kaldırdığı kesinleşmişti. Keşke,bu şekilde ayrılmasaydık ama gözümüzle gördüklerimizi de saklayamazdık.
"Yeni Savcı da gelir bir kaç güne. O puşt gibi kalpazan değildir inşallah. Bu kez elimden Amir bile alamaz."dedi Berkun sigarasından aldığı dumanı havaya bıraktı. Kafasını yana eğip gözlerini kıstı.
"İnşallah, uyuzun teki olmasında. Olur olmadık işlerimize burnunu sokarsa bende ona lafımı sokmaktan çekinmem."Esilay, Kenan savcıyla hiç anlaşamazdı. Sürekli işimize karışır, herşeye bir kup takardı. "Kızım az terbiyeli konuş. Sokmalı falan ne oluyor?"dedi Tuna, tek derbi buymuş gibi.
Ekipte onu seven hiç kimse yoktu. Onu ciddiye almazdık. Olayların içeriklerini her zaman ilk Talat amirle istişare ederdik. Olay yeri raporlarını yapar,Kenan savcıya ulaştırır,gerisine karışmazdık.Sorguları izlemek istediğimiz de izin vermezdi. Talat amir izin vermese belki de bir çok suçluyu gözden kaçırmış olurduk. Sorgulama ve psikoloji de eğitimlerimiz vardı. Her birimiz beden dili ve psikoloji de eğitim almıştık. Farklı diller biliyorduk. Kendimizi her zaman geliştirmiş hep daha ilerisi için adımlar atmıştık. Ekibin her bir üyesinin farklı yetenekleri vardı.
Biz bir yapbozun her bir parçasıydık aslında, bir araya geldiğimizde bir anlamımız oluyordu. Bir araya geldiğimizde çözemediğimiz olay yada dava kalmıyordu. Biz birbirimizin eksiklerini tamamlıyorduk.
Beş parçalık bir yapbozun içinde tam olmuş, aile kurmuştuk.
İki senedir bir arada çalışmamıza rağmen,bizi polis şubede,jandarma da yada diğer birimlerde tanımayan yoktu. Sevenimiz olduğu kadar sevmeyenimiz de çoktu. Bir arada,kenetli olamamızı herkes kıskanıyordu.
Bu kadar bağlı olmamız herkesin gözüne batıyordu. Ama biz birbirimize gerçekten yaslanmış ve aile olmayı başarmıştık.
Biz Bulmaca Ustalarıydık.
"Sanane be, ne karışıyorsun sen bana."sabahın köründe kavga etmek için sebeb bulmalarına artık hiç birimiz şaşırmıyorduk. İkisinin bu tavırlarına hepimiz alıştığımız için tepki vermedik.
"Hadi gidelim artık. Esnemekten çenem ayrıldı."Eren onları umursamadan arabaya doğru yöneldiğinde Berkun da onu takip etti. "Görüşürüz."dedi yanımdan geçerken. Bu iki deliyle beni baş başa bıraktıklarında hala laf dalaşı yapıyorlardı. "Sen kimsin de bana ne yapacağımı söylüyorsun dingil."Esilay'ın zehirli dili bir an bile durmuyordu. "Arkadaşınım tabiki söylerim. Düzgün konuş benimle."dedi oda karşı atak olarak diklendiğinde Esilay gözünü karartmış üzerine yürümek için bir adım attığında ceketinin kapüşonunu tutarak kendime çektim.
"Gel şöyle, bir durun artık ya. Sabah sabah bu enerjiyi nerde buldunuz. Sende git artık, Eren beklemeden gider kalırsın burda."gözü korkmuş gibi etrafına bakındı. Eren ve Berkun'u göremeyince panikledi. "Kaçtım ben görüşürüz."arka arka giderken bir anda sendeledi, hızlıca toparlayıp Erenin arabasına doğru koşturdu. "Salak, beyni yok bunun."dedi Esilay arkasından bakarken. "Deme çocuğa şöyle. Sen ayarlarıyla oynamasan o sakin kalır."kolundan çekeren arabaya doğru yürüdük. Kırmızı mini cooper mı uzaktan kumandasıyla açıp kendimi rahat koltuğuma attım. Bu hayattaki zevklerimden biri de arabalardı. Kendi paramla aldığım bu alevli bebeğimi de çok seviyordum. Kimseyle paylaşmayacağım iki şey vardı. Bir çikolatalarım iki kırmızı alevim. İkisi de bu hayattaki kırmızı çizgimdi.
"Arabanın direksiyonunu okşaman bitttiyse gidelim artık.Çok yoruldum uyumak istiyorum."diye sızlanan Esilay'ı duymazdan geldim. "az önce hiçte öyle görünmüyordun. Ben tutmasam çocuğun üstünde atlayacak gibiydin."yandan attığı tip bakışlarından farkındaydım ama tepki vermedim. "Deli ediyor beni, sürekli ne yapacağımı söyleyip durması sinirimi bozuyor."dedi. Gerçeklerden kaçan biri değildi ama Tuna'nın ona olan ilgisini bu denli görmezden gelmesi de normal değildi. "Sende onu delirtiyorsun emin ol."ikiside birbiriden hem hoşlanıyor, hemde hoşlanmıyor gibi davranıyordu. Aralarındaki bilinmezlikti onları bu hale getiren. Açıldıkları anda hiç bir sorun kalmayacaktı. Sessiz kalıp tepki vermediğinde yandan ona bir bakış attım. Başını arkaya yaslayıp gözünü kapatmıştı. Uyuyup uyumadığından emin olamadım ama seste çıkarmadan yolları takip etmeye devam ettim.
Yol akıp giderken, müzik repertuarım dan güzel bir piyona resitali dinledim. Araba sürmek bu hayattaki tutkularımdan biriydi. Diğer tutkum şüphesiz piyanomdu. Piyano çalmaya altı yaşımda başlamıştım. Piyanoya çocukluk aşkı olarak başlasamda, şimdilerde yirmi dokuz yaşındaki bu kadının tutkusu olmuştu. İşten vakit bulduğum her anım piyanomun başında geçerdi.
Altı yaşında ders almaya başladığımda, babamdan bir piyano istemiştim. O zaman da zorlanarak aldığımız piyano şimdi çatı katında duran en nadide parçaydı. Günün bütün stresini,işin bütün yükünü onunla atabiliyordum. Tuşlara dokunduğum an benim için hayatla tüm bağım bitiyordu.
Geriye sadece notalar ve ben kalıyorduk.
Bu his mükemmeldi.
Tutkuyla yaptığım her işe gönülden bağlıydım.
Mahalleye girdim ve arabayı Esilay'ın evinin önünde durdurdum. "Esil, geldik."desemde beni duyamayacak kadar derin uyumuştu. Esilay'ın omuzlarından sarsıp onu uyandırmam yaklaşık on dakikamı almıştı. Çünkü; hanımefendi ölüm uykusuna yatar gibi uyurdu. Kaldırmak çok zor değil imkansızdı çoğu zaman.
"Yavaş kızım be,kolumu çürüttün.Delindi kolum sayende, parmak izi DNA an orada şu an katil."uyku sersemi saçmalıklarına yalnızca güldüm.
"Hadi,hadi sızlanma kalk yerine yat."tek gözünü açıp bana baktı. "Bütün güzel uykularımın katilisin."dedi. Bir anda kahkahalarlarla gülmeye başladık. Deli kız yine yüzümüzü gülümsetmişti. "Ben kaçtım."kapıyı açıp inmeden önce göz kıptı.
"Uyanınca haberleşiriz fıstık."yanağımdan bir parça koparmak suretiyle makas aldı ve çantasını alıp arabadan indi. Arsızca el sallamasına göz devirip arabayı yeniden çalıştırdım. Evlerimiz yakın olmasıyla fazla sürmeden kendi evimin önüne arabamı park ettim. Kapıyı sıkıca kitlediğimden emin olduktan sonra evin anahtarını bulmak için çantamı açtım. Ama o anahtarı ne hikmetse bugünde bulamadım. Anahtarlarla aramda kesinlikle bir sorun vardı. Aradığım zaman asla bulamıyordum.
Ben çantayla anahtarı bulmak için boğuşurken kapı açıldı. Babam, uyumayıp yine beni beklemişti. "Yine anahtarını mı bulmadın."gülerek bana bakan babamla sabahın altı buçuğunda uğraşamayacak kadar yorgun olduğum için, ayakkabılarımı içeriye fırlatmak suretiyle bırakıp içeriye geçtim. "Baba sen neden yine uyumayıp beni bekledin?"
"Aklım sende kalıyor kızım. Gecenin bir vakti Allah korusun yaptığın işte tehlikeli."dedi. Gözlerimi ona çevirip baktım. Benim evden ayrıldığım saatten bu yana hiç uyumadan beni beklemişti. Göz altları kızarmıştı. "Bak ben geldim. İyiyim de hadi git yat babacım. Lütfen bir daha da beni bekleme.işimin ne kadar uzun süreceği belli olmuyor." Dedim.Kollarımı kaldırıp ona sarıldım. O benim bu hayatta beni destekleyen,arkamda dağ gibi duran yegane varlığımdı.
"Babalar kızlarını her zaman bekler. Sen karışma benim işime.Hadi git dinlen. Çok yorulmuşsun."diyerek saçlarımı okşadı. Saçlarımın üstüne bir öpücük kondurdu. Şefkati kanımda aktı. Beni içine katarcasına sarılışı içimdeki küçük Sumruya gülücükler attırdı.
"Tamam babacım. Ama sende gidip dinlen tamam mı sonra konuşuruz."dedim. Her olaydan sonra babamla konuşmak onun öğütlerini dinlemek bana hep iyi gelirdi.Saçlarımı okşadı.
"Kadın mıydı?"diye sordu. Onun beni anlamayacağı bir dünya olmazdı. O beni hep anlardı. Bir bakışımdan, bir göz kaçırışımdan,bir gülümsememden. O beni ne olursa olsun anlar ve teselli ederdi.
Babam, benim yıkılmayan çınar ağacımdı.
Söylecek bişey bulmadım. Kafamı hafifçe eğdim. O beni yine anladı. Kahküllerimi kenara çekip anlıma bir öpücük kondurdu. "Hadi git uyu. Düşünme, sonra konuşuruz."dedi. Yorgun ayaklarım beni odama kadar zor taşıdı. Düşünmemek imkansızdı. O kızın gencecik cesedi , daha gördüğüm ilk andan beri aklımdan çıkamayan tek görüntüydü.
Nasıl kıymışlardı,gencecik narin bedenine. Toprak incitmeden uyutmazdı koynunda. Onun için tek dileğim.
Umarım toprak onu incitmeden uyuturdu koynunda.
🪦
Uyuyup yeniden uyandığımda saat çoktan sekiz olmuştu. Dün gece yaşanan cinayetin delillerini raporlayıp,Talat amire teslim etmemiz gerektiği için bugün, öğlene kadar işte olmam gerekiyordu. Belki sonra halamlara uğrayıp kuzenim Erda yı ziyaret edebilirim. Yatağımdan çıkıp banyoya girdim, mis gibi duşun ardından siyah bir kotla siyah bir gömlek giyip odamdan çıktım. Aşağıdan gelen seslere yönlendirmesiyle mutfağa girdim.
Babannem yine döktürmüştü.Kahvaltı sofrasında bana göz kırpan gözlemeye ağzımın sularını akıtarak bakıyordum. "Günaydın Nermin Sultan,döktürmüşsün yine. Ellerine sağlık."yanına yaklaşıp sulu bir öpücük bıraktım tombul yanaklarına. Gül gibi kızaran yanakları derin bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı.
"Mojâ Cerkâ günaydın. Sen gece işe gitmemiş miydin.
Kada si došao noću?"(Kızım- kaçta geldin?)babanem yarı Boşnak yarı Türktü. Konuşurken araya Boşnak dilinden kelimler sıkıştırıyordu. Büyük büyük dedeleri Bosna-Hersekli olduğunda babanem,oralarda doğup büyümüş genç kızken ailesiyle Türkiye ye göç etmişti. Dedemle de Türkiye tanışıp evlenmişti. Bir oğlu, babam oluyor kendisi. Birde kızı vardı oda halam oluyordu. Dedemi ben çocukken kaybetmiştik. Toprağı bol olsun tam bir Türk erkeğiydi. Çok severdim,onun dizlerine yatıp hikayeler dinlemeyi. Onu her özlediğimde Atsız okurdum. Cemal Süreyya,Nazım Hikmet okurdum. Dedem bana şiirler okur, masallar anlatırdı.Bazende askerlik anılarından, gazilik ünvanını aldığı o olaydan bahsederdi. Yüzlerce kez sıkılmadan aynı hikayeleri baştan dinlerdim. Onun dizlerine yatıp, nasırlı elleriyle saçlarımı okşamasını çok özlemiştim. Çocukluğa dair ne kadar güzel anım varsa hepsinde dedemde vardı.
O benim çocukluğumun baş komutanıydı.
Çocukluğumun sesi, nefesiydi.Ne zaman onu ansam baş edemediğim bir özlem, boğazıma çöreklenir kalırdı. Seyit Eryavuz çocukluğumun en güzel neşesi, en özel kahkahalarımdı.
Yüzüme buruk bir tebessüm belirdi. "Stigao sam u 6 ujutro.Senin kahvaltını özledim erkenden kalktım."(Saat 6. geldim.)diyerek ona şımardım. Hayatımda şımardığım nazlandığım nadir insanlardan biriydi. Beni büyütüp bu yaşıma getirdiği için onu anne profili olarak görürdüm.
"Çok yorma kendini. Daha yaşlanınca bana bakacaksın."kendini yaşlı olarak görmek istemiyordu. "Eninde sonunda hepimiz yaşlanacağız Nermin Sultan. Bundan kaçış yok biliyorsun değil mi?"diye sordum. Kahve gözleri ışıltıyla parladı. "Yaşlanmamıza daha çok var. Uzimajvo u nasoj mldosti. "(gençliğimizin tadını çıkaralım.) diyerek kıkırdadı. Onun bu masum düşüncelerine bende gülümsedim.
Babanem, benim çocukluğumdan beri yanımda boşnakça konuştuğu için bende öğrenmiştim. Bazen onunla karşılıklı boşnakça konuşmak bana iyi gelirdi. "Hadi oturda patatesli gözleme koyayım sana."sandalye çekip masaya kuruldum.
Ağzıma bir zeytin attım çiğnerken bana gözleme koyan babaneme baktım. "Babane babam dükkanı açmaya mı gitti."Babamın, küçük bir çiçekçi dükkanı vardı. Çeşit çeşit çiçeklerle dolu dükkanı benim için en huzurlu yerdi. Çiçeklerin güzel kokuları eşliğinde saatlerce kitap okumak, banada ruhumada çok iyi gelirdi. Babam ben 8 yaşlarımdayken açmıştı çiçekçiyi. Beni okutmak için gece gündüz demeden çalışmıştı. Hatrı sayılır müşterileri sayesinde işleri iyiydi. Beni okutmak için tek başına didinip durmuştu. Şimdi benim onlara bakacak gücüm varken,babam çiçek dükkanını asla bırakmıyordu.
"Orası benim evim gibi Sumru. Benden evimi terk etmemi isteme."derdi hep.
"Sabahın erken saatinde açmaya gitti. Kahvaltı için gelecekti mojâ cerkâ gelir şimdi."(kızım) dedi. Başımı salladım ve mis gibi kokan gözlemlere yumuldum. Babanemin gözlemesini tek geçerim, her zaman ki gibi mükemmeldi. Çalan zille yemeğe ara verip kapıya bakmaya gittim.
Kapıyı açtığımda Babam ve Esilay'ı yan yana, görmeyi beklemiyordum. "Günaydın Sumru kuş kahvaltın bittiyse çıkalım artık. Çocuklar rapor için bizi bekliyor."yanağımdan makas alıp içeriye girdi. Ardından babamda geçti. Ağzımdaki lokmayı yutmayı başarabildiğimde ona dil çıkardım.
Esilay gözlerini devirdi. "Hmm gözleme kokusunu mu? Bayılırım."Esilay koşarak mutfağa kaçtı.
"Hala çocuk gibi olmanız,beni çok mutlu ediyor. Günaydın, iyi uyuyabildin mi çiçeğim?"diyen babamın koluna girdim. "Uyudum babacım merak etme. Sen uyumadan çiçekçiyi açmaya gitmişsin."hafif kızgınlıkla kaşlarımı çattım. Benim için uykusuz kalması beni huzursuz ediyordu.
"Eski toprak olunca artık uykuların da haram oluyor be kızım."saçlarımın üzerine bir öpücük bıraktı.İçimden şefkati taştı.
"Hadi gidelim. Esilay,bütün gözlemeleri yemeden karnını doyuralım."dedi. Sanki küçük bir çocukmuşum gibi beni sandalyeme oturttu. Önüme kalan patatesli gözlemelerden koydu.
Çayımı doldurdu. Kahvaltılıklardan doldurdu, sonra da gözleriyle hepsini bitirmem için emir verdi. "Tamam tamam yiyorum."dedim. Derman Eryavuzdan kaçmam mümkün değildi. Adam gözleriyle bile emir veriyor.
"Ama olmaz ki böyle? Tüm gözlemeler Sumru'nun tabağında. Ben bu gözleme için kurşun atar kurşun yerim."şebeklik konusunda üstüne tanımadığım kız trip atar gibi yüzünü ekşiterek somurtmaya başladı. Mevzuyu uzatacağını bilediğim için tabağımdaki gözlemelerden onun tabağına aktarım yaptım. Yeni oyuncağı olan çocuklar gibi olduğu yerde salındı. Bu haline hepimiz gülsekte, o bunu ciddiye bile almadan gözlemelere yumuldu.
"Ellerine sağlık Nermin sultan. Yine harika olmuş."ağzındaki lokmasını yutmadan konuştuğu için sesi boğuk çıkıyordu. Babanem onun bu hallerine alışık olduğu için yadırgamadı. Ne zaman bize gelde ikimiz arasında gözleme savaşı çıkardı. "Afiyet olsun kızım. Biraz yavaş ye boğazına kaçacak.Hepsi senin kimse almıyor önünden."elini tabağıma uzatarak bir gözleme daha aşırdı. "Bir şey olmaz bana merak etme."elini havada önemli değil dercesine salladı.
Kahvaltımızı neşe içinde gülerek, sohpet ederek tamamladıktan sonra Esilay la şubeye geçtik. Toplantı odasına geçtiğimizde ekip çoktan başlamıştı çalışmaya. Bizde çantalarımızı bırakıp hemen toplantı masasına kurulduk. "Eee elimizde neler var?"diye giriş yaptım. "Evde yabancı bir parmak izine rastlanmamış. Muhtemelen eldiven kullanmış. Ayak izleri 42 numara bir erkeğe ait.Elimizde başka kanıt yada veri yok. Apartman dairesinden kimse giriş çıkış yapan birini görmemiş."diyen Berkun'a döndüm elindeki dosyaları sıraya koymaya çalışıyordu. "Erenin çektiği resimleri incelendin mi? Herhangi bir yazı, defter falan dikkatini çeken bişeyler var mıydı?"diye sordum. Bana döndü.
"İnceledim ama bişey çıkmadı."elindeki belgeleri tek tek dosyaya koymaya başladı.
"Çevre civarda kameralar da yokmuş. Evin 30 km ilerisinde bir benzinlik var sadece oradan kamera kayıtlarını alabildik ama ondan da bişey çıkmadı."
"Bu durumda elimizde sadece ayakkabı numarası mı var?"diye soran Esilaya bakmadan
Erene döndüm." Kamera kayıtlarına bende bakabilir miyim?"önündeki leptop'u bana doğru itti. Ekranda zaten kameranın kayıtları akarken kaydı başa sardım. Olayın olduğu saat 3 civarından itibaren izlemeye başladım. Saat dört olduğunda iki kaç araç benzin için almak için durmuştu sadece, onlarda da şüpheli bir durum yoktu. Saat beş civarına kadar baktım ama hiç bir araç geçmiyordu. Bu durumda başka bir güzergah kullanmıştı. Yada yaya olarak yoluna devam etmişti.
"Gözden kaçırdığımız bişey olamaz. Çünkü; Benzin alan iki araç dışında o saatte yoldan hiç kimse geçmiyor."diyen Erene baktım. " Benzin alan araçları sorgulamışlar mı?"
"Metinle konuştum, ifade için almışlar."dedi hemen yanımda oturan Berkun.
"Elimizde hiç bir ip ucu olmaması çok can sıkıcı."dedim elimi boynuma atıp ağrıyan yeri ovdum.
"Sorgudan bişeyler çıkarsa çıkacak.Onun dışında elimiz kolumuz bağlı."dedi Berkun ellerini sandalyenin sırtına dayamış bana doğru eğilmişti. Yüzüme baktı. Bakışları kısa ama dikkatliydi. Gündelik hayatımda makyaj yapmaktan çok hoşlanmazdım. Yeşile çalan ela gözlerim,sarıya çalan kumral saçlarım yeterince dikkat çekiyordu. Yanaklarımda ve burnumun üzerindeki minik çillerle çok sevimli bir yüzüm vardı aslında. Hiç bir zaman güzel olmakla ilgili dertlerim yoktu. Ama hayatım boyunca dikkat çektiğimi inkar edemezdim.
Güzellik algısına uyan bir tip olduğum için erkeler tarafından fazlaca rahatsızlığa maruz kalmıştım.
Hiç kimse ilgimi çekmediği için o konularla ilgim olmamıştı. Bu güne kadar hiç sevgilim olmamıştı. Biraz soğuk biri olduğum için yanıma yaklaşan herkesi kaçırmıştım. Benim huyum buydu. Daha ilk dakikadan tanıştığım insanlarla samimi olmazdım. Bu durumda insanların benden uzaklaşması için yeterli olmuştu. Hayatıma kim dahil olmak istediyse, soğuk nevale olduğumu düşünerek hızla uzaklaşmıştı. Açıkçası canıma minnet diyerek üstelememiştim.
"Tuna, Tuna şşş oğlum."diye seslenen Erenle masanın yüzeyine dalıp giden bakışlarımı onlara çevirdim. Tuna hemen yanındaki telefonuyla ilgilenen Elisaya dalıp gitmişti. Elini yüzüne doğru sallayarak Tuna'yı girdiği transtan çıkardı. Kaşlarını çatarak Erene döndü.
"Ne var abicim.Söyle."dedi yaka silker tonda. Eren önce kaşlarını çattı. Bir Tuna ya bir Esilaya baktı. Hiç bir şeyden haberi dahi olmadan telefona gömülen kızı hızla es geçip, Tunaya döndü. Gözlerimi onlardan çekerek önümde açık kalan bilgisayarı kapatmak isterken gördüğüm karartıyla duraksadım. Kayıt akarken saat 6 suları civarında eski bir kamyonet göründü.
"Kaç kez seslendim. Hangi rüyaya daldıysan uyansan iyi olur."
Sürücü erkekti ve benzin istasyonuna bir bakış atıp hızlandı. Kaydı geriye alıp yeniden izlemeye başladım.
"Ne rüyası, gözüm dalmış sadece."diye kendini açıklamaya çalışan Tuna'yla Erenin seslerine kulaklarımı tıkadım. Kamyonetin benzinliği fark ettiği anda bir anda hızlanması çok şüpheliydi. Kolumla yanımda oturan Berkun'u dürttüm.
"Şuna bir baksana."dedim başını eğip ekrana baktı. Kaydı başa alıp bir daha izledi. "Kamyonet benzin istasyonuna gelince bir anda hızını artırıyor.Üstelik cinayetin işlendiği saatten bir saat sonra."
"Kamyonetin plakası net değil. Ama ben bir araştırayım."diyerek oturduğu yerden ayaklandı. Bilgisayarla birlikte odadan çıktı. Berkun'un ani çıkışıyla ekip aralarındaki konuşmayı kesti.
"Berkun nereye gitti. Ne gördün kayıtlarda."bana merakla bakan ekip arkadaşlarıma baktım. Eren kaşlarını kaldırmış direk bana bakıyordu.
"Saat altı sularında bir kamyonet,oldukça yavaş seyir halindeyken benzinliği fark edince hızlanıyor. Dikkatimizi çekti.Ama plakası net değil Berkun, araştırmaya gitti."dedim. Önce kaşlarını çattı, sonra başıyla beni onayladı. Muhtemelen kendinin neden fark etmediğini sorguluyordu. Ne önemi vardı ki o yada ben fark etmezdi. Önemli olan fark etmiş olmamızdı.
"Sorgular tamamlanmış mı?"
"Hayır, bitince raporları teslim almaya gideceğim."diyen Erene başımı salladım.Esilay ve Tuna da sandalye yayılmış telefona bakıyorlardı.
"Şimdilik işimiz bitti galiba."ayaklanıp çantamı koluma astım. "Öyle görünüyor raporları toplayıp teslim edeceğiz. Bizde çıkarız sonra."diyen Erene göz kırptım."Ben kaçar o zaman gençler."dedim ve kapıya yöneldim. "Nereye?"meraklı kaynana Esil yanıma geldi.
"Kuzenime uğrayacağım. Bir haber alırsanız beni aramayı unutmayın."dedim. "Tamam ararım. Erda ya selam söyle." yanağından makas alıp hızla dışarıya çıktım.
"Söylerim."adımlarım hızlı ve sıktı. Yanağına dokunulmasından hiç hoşlanmazdı.
"Sen elime düşersin Sumru, seni kuş gibi avlayacağım. Kaç benden."diye bağıran sesini duyduğumda ağzımdan bir kıkırtı kaçtı. Bu sırada bir kaç kişi dönüp baksada onlara aldırmadan şubeden ayrıldım.
Arabaya atlayıp halamın evine gelmem yarım saatimi almıştı. Ardan inip halamın kapısına dayandım. Tabiri caizse kapıyı alacaklı gibi çalmaya başladım. Yaz ayının sonralarında olmamamıza rağmen hava bugün çok sıcaktı. Ve ben çok susamıştım. Elim kapıda yumruklamaya devam ederken kapı bir anda açıldı. Saçları kuş yuvasına dönmüş,gözlerinin altı morarmış ve çökmüş kuzenim Erda, kapıyı açtı.
"Bende alacaklılardan biri kapıya dayandı sandım. Sen miydin."dedi.
"Sizin alacaklınız mı var kızım. Ne saçmalıyorsun."
"Yok mu? İyi o zaman uyumaya devam edebilirim."
Ona sen olmamışsın bakışlarım eşliğinde içeriye girdim. Doğruca mutfağa girip buzdolabından soğuk bir su doldurdum. Kana kana suyumu içerken, Erda mutfak sandalyesine tüneyip ağzından salyalar akıtarak uyumaya devam etti.
"Kızım uyuyacaksan beni neden çağırdın. Halam nerede?"dedim. Ama Erda, hanım beni takmadan horlayarak uyumaya devam etti. Evet gerçekten horluyordu. Götünde pireler uçuşuyor tabiri onun için söylenmişti.
"Erda,erdaaa, erdaaaa kalk yerine yat kızım."diye dürtükledim. Başını benden yana çevirip homurdansa da uyumaya devam etti. Offlayarak mutfaktan çıktım. Yukarı kattan gelen dikiş makinasının sesiyle, halamın dikiş yaptığını anladım. Halam terziydi ve birbirinden güzel elbiseler dikerdi. Bu konuda ne zaman başım sıkışsa ona koşardım. Kuzenim Erda, moda tasarım okuduğu için halam onunda terziliği yapıyordu. Çizdiği elbiseleri halama diktirip küçük butik mağazasında satıyordu. Birde baş belası abisi vardı bizden üç yaş büyük. Ama akıl olarak epey küçüktü. Erden Gönenç, baş belası bir komiserdi. Buna çoğu zaman şaşırsakta gerçekten polis olamayı başarmıştı. Oda şu an işte olmalıydı.
"Erdaaa kim gelmiş kızım."yukarı kattan seslenen halamla adımlarımı oraya düşürdüm.
"Ben geldim hala. Erda yine sabah kadar çizim mi yaptı?"diye sordum. Çünkü; kızçenin hali hal değildi. Her zaman bakımlı makyajlı kız gitmiş, yerine Amazon ormanlarından kaçan bir maymun gelmişti. "Sumru, sen miydin kızım.Sorma bir elbise üzerinde çalışıyor.Sana denetmek istiyordu. Bütün gece onunla uğraştı."dedi. Dolgun fiziğim, 1.76 boyumla beni mankeni olarak kullanıyordu.
"Müsait olduğum ilk anda geldim. Bu aralar yoğunuz."dedim. Halam dikiş makinasının başına oturmuş gözünde yakın gözlükleriyle sanırım Erda'nın bana denetmek istediği elbiseyi dikiyordu.
"Allah yardımcın olsun kızım. Senin işinde zor. Geç otur bir kaç dakikaya biter. Senin üzerinde yeniden potlarını alırız."eliyle hemen karşısındaki tekli koltuğu gösterdi. Evleri iki katlıydı. Üç kişi için epey büyük olan evde halam bir odayı kendisi için ayırmıştı. Kapı girişinin hemen yan tarafına dikiş makinalarını koymuştu. Portatif bir elbise askılığı, uzunca bir ölçü mankeni karşı duvardan bana bakıyordu. Odanın geri kalan kısmı için bir dolap ve koltuklar için yer ayırmıştı.
Odanın içinde gezen bakışlarım, gözlükleriyle makina başında çalışan halama döndü. "Sen nasılsın Aytül sultan?"ona gülümsedim. Halam benim bu hayattaki anne boşluğunu doldurmaya çalıştığım ikinci kişiydi. İlki şüphesiz Nermin Sultandı. Halamı da çok seviyordum. Beni asla kendi evlatlarından ayırmıyordu."İyiyim be Sumrum. Gördüğün gibi işte Erda hanımın işleri, dışarı siparişi derken gecem gündüzüm şu makinanın başında geçiyor. Sen nasılsın.? İşlerin nasıl gidiyor?"
"Bildiğin gibi işte. Zor ama işimi severek yapıyorum."dedim. Gözlüğünün altından bana küçük bir tebessümle baktı. Bakışları bir iğne gibi yüzümün her yanına battı. "Ölüm yorar insanı kızım. Ölüm görmek kolay değil. İnsan her ölümü kaldıramaz."başımı eğip ayaklarıma baktım. Kaldırılmıyordu. Her ölüm insanın omuzlarına yük diye biniyor,her ölüm hikayesi mahvediyordu insanı.
Ölümü en iyi anlayan insanlardan biriydi halam. Bundan beş sene evvel kocasını trafik kazasında kaybetmişti. Ölüm onunda omuzlarına yüktü. Ömür boyu bu yükle yaşamak çok ağırdı. Ama o, bunuda başarıyordu. Yasını içine gömüp, çocukları için ayakta durmak zorunda kalmıştı.
"Kaldırılmıyor hala. Gencecik kadınların, çocukların ölümleri hiç kaldırılmıyor. Omuzlarına biniyor insanın. Yükü çok ağır oluyor."omuzlarım yenilmişlikle çöktü. Ailem dışında mesleğimi konuşmayı sevdiğim kimse yoktu. Mesleğim söz konusu olduğunda oldukça ketum davranırdım. "Yük taşımayı bilene ağır gelir. Sen bu zamana kadar kaç ölüm gördün. Hepsini sırtlandın. Ayaklarının üstünde duruyorsun. Çünkü güçlüsün. Cesaretlisin. Korkak insanlar ölümün yükünü taşıyamaz kızım."sağ gözümden akmayı bekleyen yaş yuvarlanıp elimin üzerine düştü.
Sağ gözüm sızladı.
Sağ gözümün sızısı içimi yaktı da dilim bişeyler söylemeye varmadı.
Bakışları bir müddet üzerimde gezinsede, tek kelime etmeden önündeki işine geri döndü. Elimin tersiyle gözümdeki yaşı sildim. Makinanın ağır gürültüsü sustuğunda, halam elindeki elbiseyi makina ipinden kurtardı. "Sonunda bitti. Sen bir dene de üstünde yeniden düzeltmeler yapılacak."diyen halamla ayaklandım. Elbiseyi elinden almak için elimi uzattım. Ama o elimi tutup beni kendine çekip sarıldı. Sırtımı sıvazladı, saçlarımı okşadı. Ellerinden akan anne şefkati, damarlarımdan kanıma aktı. Saf sevgiyi avuçlarından kalbime taşıdı. Sahi anneler böyle huzurlu mu hissettirir? Böylesine huzur mu kokardı? Bilmediğim bir duygunun özlemini çekmiştim yıllardır. İçimde yeri asla dolmayacak bir boşluk vardı. Ne yaparsam yapayım asla dolmayacak o boşluk, yirmi dokuz yaşındaki bu kadını da mahvediyordu. Geçmişteki dokuz yaşındaki,on dokuz yaşındaki Sumruyu da mahvetmişti.
Anne; benim için dikiş tutmayan,kabuk bağlamayan bir yaraydı.
"Hala onu özlüyor musun?"diyen halama kollarımı kaldırıp sıkıca sarıldım. Çünkü;bu soruya verecek bir cevabım yoktu. Geçmişimde de bugünümde de bu sorunun cevabı yoktu. "Tamam hadi bu kadar duygusallık yeter. Elbiseyi dene de bir bakayım. Sana çok yakışacak eminim."elbiseyi elime tutuşturup beni kapıya doğru ittiren halamı ardımda bırakıp Erdanın odasına girdim. Üstümdeki gömleği ve kot pantolonumu çıkarıp yatağa bıraktım. Elimdeki elbiseyi başımda geçirip giydim. Lila rengi uçuş uçuş elbisenin üstü kelebek desenleriyle kaplıydı. Kalın askı mini boy elbisenin belindeki minik ip fiyonk detayı zarif bir hava katmıştı. Ardaki fermuarlı yarıya kadar ancak çekebilmiştim. Kalan yarısıyla uğraşmadan odadan çıktıp halamın odasına girdim. Beni kapıda gördüğü anda, "Fıstığım, çok yakışmış. Tüüü tüüü nazar değmesin. Kırk bin kere maşallah. Su gibisin."elimi tutup beni kendi etrafımda bir tür döndürdü.
"Ooo Sumru kuş, çok yakışmış. Tam hayal ettiğim gibi olmuş anne!!"kapıdan bağırarak içeriye giren Erda'ya döndüm. "Sen uyanabildim mi Amazon maymunum."diyerek sevimli bir şekilde gülümsedim. "Ne maymunu kızım ya kendimi Amazon gorili gibi hissediyorum."diyen Erda'ya halamla birlikte gülmeye başladık. Gülmeler yerini kahkahaya bırakınca, gözümüzden yaş gelene kadar güldük. Erda başta bozulur gibi olsada, bir müddet sonra dayanamayıp gülmeye başladı.
"Hanımlar kahkahanız bol olsun. Hayırdır neye gülü- Anne hayvanat bahçesinden kaçan maymun bizim eve mi sığındı." kapıda yalı kazığı gibi dikilip,gerçekten maymun görmüş gibi Erda'ya bakan Erden le kahkahalarımız daha da yükseldi. Halamla birlikte karnımızı tutarak gülmeye devam ederken. Erda eline geçen bir teker ipi Erdene nin kafasına atarak tam on ikiden vurdu. "Vurdum oni."buna daha çok gülmem gerekiyordu.
"Maymunmuş dönde kendi tipine bak. Tuvalet fırçası."diyen Erda ya eliyle nah hareketi çekip dil çıkaran Erdenin otuz iki yaşında olduğundan hepimiz şüpheliydik.
"Tuvalet fırçası senin saçların kızım. Sen bugün hiç aynaya bakmadın mı? Adze ye benzemişsin."
"Seni gelip ısırmamı istemiyorsan sus bence."bakışlarımız ikisi arasında süre gelen diyalogları takip etmekte zorlandı.
"Sen ısırsan ne olur çalı süpürg-"Erdenin kelimelerini yarım bırakan, Erda'nın kolundan tutup gerçekten ısırmasıydı. Dişlerini vampir misali Erdene geçiren Erda'yı halamla nasıl ayıracağımızı bilememiştik.
"Kızım bırak abinin kolunu."diyen halam bir yandan, "Erda bırak kolu kopacak."diyen ben bir yandan çekerken, en sonunda Erda'yı ben Erden'i halam geri çekince ayrıldılar. Erdenin koluna baktığımda Erda'nın bütün diş izlerini gördüm. Erden'i birazcık tanıyorsam eğer bunun altında asla kalmazdı. Onlarla kardeş gibi büyümüştük. İkisini de çok iyi tanırdım. İkisininde ne kinci deve olduğunu benden iyi kimse bilemezdi. "Aferin kızım. Yaptığın haltı beğendin mi?"diye söylenen halama bakıp sırıttı. "Hemde çok."diyerek gülmesi Erdeni daha çok kışkırttı.
"Bittin sen Erda. Arkanı kollasan iyi edersin!!"yeniden Erda 'nın üzerine atlamak için hamle yapan Erden'i halam sıkıca sarılarak durdurdu. "Oğlum, dur artık. Yoruldum. Eşşek ölüsü gibide ağırsın."diye yakınan zavallı halama baktım. Bu iki eşşeği zapt etmek çok zordu. Bıraksak kedi köpek gibi dalaşacaklardı.
"Bırak anne beni.Şunun süpürge saçlarını eline vereyim de görsün köpek gibi diş geçirmeyi."diye bağıran Erden hala sakinleşmiş görünmüyordu.
"Oğlum ben seni yaparken nerde hata yaptım bilmiyorum. Sen otuz iki yaşında bir adam mısın? Üç yaşında çocuk mu? İnan bende karar veremiyorum."halamın söylediklerine gülecek gibi olsada hemen durdurum. Kollarımı etrafına sardığım kız ileriye doğru atılmak isterken daha sıkı sarıldım.
"Onun tamamı imalat hatası anne. Baktın fabrika hata veriyor ne diye doğrup başıma bela edersin ki."diyerek ellerimin arasında çarpınan Erda'ya baktım. "Allah aşkına sus artık. Erden daha da çaldıracak."yandan çimdikleyip kulağına fısıldadım. "Bırak Sumru ya o çıldırsa ne olur?"diyen Erda'ya bakamadan halamın ellerinden kurtulup bana doğru koşan Erden'i fark etsemde her şey için geç kalmıştım. Erden çoktan üzerimdeki elbisenin eteğinden bir parça koparmış,mutlulukla elinde sallıyordu. Erda şok içinde bir elbiseye birde abisinin elinde tutuğu kumaş parçasına baktı. Kafasını iki yana sallayıp gülmeye başladı. "Oğlum ne yaptın sen."halamda Erdenin yaptığı harakete şok içinde bakıyordu. Erda bu elbiseyi aylardır çizmeye, haflardır da birleştirip dikmeye uğraşıyordu. Ve bütün emekleri çöpe gitmişti.
"Abi,sen bence git biraz hava al."
Erda'ya baktığımda gözlerine oturan kanı gördüm. Tırnaklarını avuç içine batırmış olağan sakinliğiyle Erdene bakıyordu. Ve ona abi dediğine şait olduğum an sayısı,bir elin parmağını geçmezdi. Abi diyorsa tehlike çanları Erden, için çalmaya başlamış demekti.
"Abi mi?"Erden de en az bizim kadar şaşkın şekilde kardeşine baktı. Sonra üzerimden yırtığı kumaş parçasını elbiseye yapıştırmak ister gibi üzerime tuttu. "Geri dikilir bu ya annem geri diker bunu buraya."sıçtığını sıvamaya derdine düştü. Halam sinirle kafasını imalat hatası der gibi iki yana salladı.
"Abi, hadi sen gidip bahçede biraz hava al. Zira aldığın son hava olabilir."diyerek Erdenin omuzlarına atıldı. Saçlarından çekiştirip omuzlarını ısırdı. Tırnaklarıyla boynunun derisine şekiller yaptı. Ve biz halamla bir saat boyunca ne yaptıysak ayıramadık. Sonunda Erdenin kafasını sandalyeye çarpıp bayılmış numarası yapmasıyla durmuşlardı. Erda sinirini Erden'i döverek biraz da olsa attığında üzerimdeki elbiseyi çıkarıp kendi kıyafetlerimi giydim. Elbiseyi Erda'ya verdiğimde ağladı ağlayacak yanaklarına birer öpücük kondurdum. "Üzülme güzelim tamir olur belki."diye teselli etmeye çalışsamda çoktan muslukları açmış hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Halam gelip kollarıyla sarıp tamir edeceğiz güzelim merak etme dese bile durulmayan Erda ile ne yapacağımızı şaşırmıştık.
Tam o sırada çalan telefonum benim imdadıma yetişmişti. Arayanın Berkun olduğunu gördüğümde hemen açtım. "Efendim Berkun. Olay mı var?"kulağım telefonda olsada göz ucuyla Erda'ya baktım hala ağlıyordu. "Kamera kaydında gördüğümüz kamyonetin sahibini buldum. Ama bir şey çıkmadı. Maktulle alakası yok."derin bir nefes aldım. "Tamam ben birazdan oradayım. Talat amir geldi mi?"diye sordum. Bir yandan da çantamı koltuktan alıp koluma taktım.
"Gelmedi henüz sorgular tamamlanmış. Raporu teslim edeceğiz. Artık gerisi cinayet şubenin."dedi derin bir nefesle.
"Tamam Berkun görüşürüz."onunda görüşürüz demesiyle telefonu kapattım. "Benim çıkmam gerek, şubeye geçeceğim."önce ağlayan Erdaya ardından halama sarıldım. "Ağlama artık, halam halleder merak etme."desem dahi beni duymuyor gibiydi. Göz yaşları boynuna doğru akmıştı. "Bunlar bende kızım. Sen git hadi. İşine geç kalma."diyen halamı başımla onayladım. "Yine gelirim."dedim ve odadan çıkarak aşağı kata indim. Merdiven sonunda oturan Erdeni gördüğümde elimi omzuna koyarak destek okurcasına sıktım. "Biraz ağlar, sonra ağzına sıçar. Ama affeder seni merak etme."teselli edecek çok kelimem yoktu. "Biliyorum, ama çok üzüldü. Çok ağladı. Gözleri kızaracak."Erdenin, kardeş sevgisi çok başkaydı.
"Ona dondurma ısmarla, ödeşin."dedim gülümseyerek. Bu söylediğime oda gülümsedi. "Olur, sana da alırım."dediğinde ise daha çok güldük. "Ben kaçıyorum. İşe geçeceğim."dedim yanından ayrılırken. "Tamam, dikkatli sür. İşlerin hafifleyince de daha sık uğra."demeyi ihmal etmedi. İşaret be orta parmağımı alnıma yaslayarak selam verdim. Gözlerini kısarak gülüşü, evden çıkarken son gördüğüm manzaraydı.
Halamlardan ayrıldıktan sonra arabama atlayıp şubeye sürmeye başladım. Radyo listemden en güzel müzikleri dinlerken, aklım hala gördüğüm kamyonetteydi. Ordan bişeyler çıkabileceğini ümit etmiştim. Elimizde hiç bir ip ucu olmaması biraz can sıkıcı olsada eminim katili yakın zamanda bulacaklardır.
Yarım saatin ardından şubeye geldiğimde bizimkiler bıraktığım gibi toplantı odasında bu kez koltuklara yayılarak oturmuşlardı."Sumru da geldiğine göre raporu teslim edip çıkalım artık."Tuna'nın ayaklanmasıyla diğerleri de toparlandı.
"Sorgular ne durumda?"çantamı sandalye ye bırakıp masaya doğru yaslandım.
"Hepsi tamamlandı. Cinayet şubeyle toplantıya geçeceğiz."
"Elimizden bu kadarı geldi. Gerisini cinayet şubede."Berkun'un ilk kez bir dava da ümidini bu kadar yitirdiğini görüyorum. Elimizde hiç bir veri olmaması hepimizi üzüyor. Ama katillerde hata yapar. İllaki bir yerde hata vermiş olmalı. Önemli olan ipin ucundan tutmak. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Umut her zaman bir yerlerde saklıdır. Önemli olan o umuda ulaşmaya niyetimiz olsun.
Odanın atmosferi sessizlikle boğuşurken, Talat amir ve cinayet şube ekibinin odaya girmesiyle toplarlandık. "Anlatın bakalım neler var elimizde."hızlı bir girişle toplantıya başladık.
"Otopsiye göre ölüm sebebi; Şiddetli beyin sarsıntısı. Başını sert şekilde çarptıktan sonra, gözlerine bıçak girmeden hemen önce zaten beyin ölümü gerçekleşmiş."dedi Eren.
"Ayak izinden ne çıktı?"
"42 numara bir spor ayakkabı. Kalıplı ve güçlü bir erkeğe ait olduğunu düşünüyoruz. DNA ödeneği için fazla silik izler. Maalesef kimlik tespiti yapamıyoruz."diyerek nefeslendim. Elindeki kağıda not alan Tuna dikkatli bakışlarla konuşulanları not alıyordu.
"Tecavüze uğradığını söylemiştiniz?"çatık kaşlarıyla bize bakan Amir. "Vajinal ve anal yolla tecavüze uğradığı kanıtlandı. Sperm örneklerinden DNA tespiti hala sürüyor."diye yanıtladı Esilay.
Berkun bakışlarını cinayet şubeden Metine yöneltti. "Benzinlikte dikkatimizi çeken Kamyonet. Ne çıktı oaradan?"
"Sahibini buldum. Cihan Tekin. Makulle bir yakınlığı yok. Kamyoneti o gece arkadaşı Özkul Yapar kullanıyormuş. Tülay Kara'nın eşinin kuzeni. Sorguya aldık. O gün başka bir sebeble o yolu kullandığı söylüyor. Açıkçası hareketleri fazla tutarsızdı. Telefonunu dinlemeye aldık."kaşları çatılan Talat amir başını sallayarak Metini onayladı.
"Burdan sonrası sizde. Bizim işimiz burada sona erdi." diyen Talat amirle yüzüm kasıldı. Elimden hiçbir şeyin gelmemesi canımı yakıyordu. Ne yazık ki Talat amir haklıydı. Bu olay bizim açımızdan kapanmıştı.
Tülay Kara dilerim umut seni de bulur. Huzur içinde uyu. Toprak seni incitmesin.
Ayaklanan Amir hepimizi kısaca süzdü. Üzgün olduğumuzun oda farkındaydı. "Gidin dinlenin üzerinizden kamyon geçmiş gibi. Yarın dinç ve sağlıklı görmek istiyorum hepinizi.Toplayın kendinizi çocuklar. Her ölen bedende kendinizden çok şey verirseniz. Sizden geriye hiç bişey kalmaz."dedi.
Talat amir bu teşkilatın yaşlı kurtlarından. Elbette çok görmüş geçirmişti. Hepimiz elimizden geleni yapmıştık. Üstümüze düşen dosyayı kapatıp, evimize dönme vakti gelmişti. Ama biz evinde gecenin bir yarısı öldürülen Tülay için, evine giremeden öldürülen Şule için,parkta ölü bulunan Hale için yas tutmaya devam edecektik. Vahşice öldürülen bu kadınları unutmak, kaldığımız yerden devam ettiğimiz hayata ihanet olurdu.
"Hadi gidip bişeyler yiyelim."diyen Tuna'ya baktım. "Siz gidin benim eve gitmem gerek."dedim şubeden ayrılırken. Güneş tepeden çekilmiş. Hava birazda olsa serinlemişti. Esilay gelip koluma girdi.
"Hadi ama Sumru sadece yemek yiyeceğiz sonra gidersin eve."diye ısrar eden Esilayı başımla onayladım. "Ne yiyeceğiz?"
"Tabiki adana dürüm."Tuna'nın Adana damarı tutmuştu. "Hayır, sucuk ekmek yiyelim."Esilaya dönüp yüzünü buruşturdu. "Senin ağız tadın bozulmuş. Adana dürüm dururken, sucuk ekmek yiyeceğimizi kim söyledi."
Esilay çocuk gibi dil çıkardı."Ben söyledim. Sucuk ekmek yiyeceğiz nokta. Geçen gece gittiğimiz seyyar köftecideki sucuk ekmeklerin tadı damağımda kaldı."
Eren kaşlarını çatarak Esilaya döndü. "Köfteciye gittiğimizde burayı çok mu aradınız. Kesin zehirleneceğiz diye diye iki sucuk ekmeği gömen kız mı söylüyor bunu?"göz devirip yeniden önüne döndü.
"Napayım tadı çok güzeldi. Yemeseydim de ziyan mı olsaydı? Cık cık günah günah."dedi. Gittiğimiz her salaş mekana laf söyledikten sonra gelen her şeyi yiyen kız söylüyordu bunları.
"Cık cık asıl senin yaptığın günah.İnsanların ekmek teknelerine laf söyleyip, birde yaptıkları yemekleri yiyorsun."bu kez Esilay'a takılan Berkun du.
"Sen hiç konuşma. Tüm o mekanları sen buluyorsun."burun kıvırarak önden yürümek için kolumu bıraktı. "Bugünde harika bir mekan keşfettim sakatatçı oraya gidelim."Berkun bunu Eslayı gıcık etmek için söylemişti. Onun sakatat sevmediğini bildiğinden bunu kullanıyordu.
Araçlara doğru yürürken, binadan hızla çıkan Metin ve ekibini gördük. Bakışlarım onlarda asılı kalırken bir kaç adımda yanımıza ulaştı. "Kadından alınan spermin DNA analizi ve tırnaklarından alınan deri parçalarını sonuçları çıktı. Özkul Yapar a ait.Özkulu tutuklamak için evine gidiyoruz. Sizin ekipte geliyor. Evini arayacağız."dikkatle dinlediğimiz Metin ve ekibi ekip otosuna doğru yönelince Berkun bana döndü. "Benim araçla gidelim."dedi başımla onu onayladım. Aracımı kitleyip onun arabasına ilerledim. Tuna ve Esilay ve ben arkayı üçlerken Eren öne geçmişti. Berkun kıvrak bir manevrayla aracı bahçeden çıkardı. Hemen önümüzde seyir halinde olan ekip otosunu, takip etmeye başladık.
"Arabada gerekli malzemeler var mı?"diye sordu önde oturan Eren. Berkun onu başıyla onayladı.
"Vay amına koyayım. İşe bak. Sen kuzeninin karısına göz koy. Sonrada öldür."bazı gerçekler fazla can sıkıyordu.
Şerit değiştiren Berkun dikiz aynasından Tuna ya baktı. "Senin bu aralar ağzının yayı gevşedi. Hatırlat bir ara sıkayım."yanımızda küfür etmesinden bahsediyorsa kendi en ala küfürleri ediyordu. Farkında değildi ama çok gergin görünüyordu. "Didişmenin sırası değil."diyerek Tuna, ağzını açamadan aralarına girdim. Berkun çatılı kaşlarıyla yola odaklanmışken, Tuna eliyle ağzına fermuar çekti.
Nihayet sessizliği yakaladığımızda, gerinerek arkama yaslandım. Dümdüz akan yolda hızla ilerledik. Öndeki araç toprak yola girdiğinde sağa çekerek durdu. Berkun da hemen arkasına park ederek durduğunda hepimiz araçtan indik. Sık adımlarla aracın arkasına geçerek bagajı açtık. Eldiven, galoş ve deliller için bir kaç torba da alarak içeriye giren ekibin arkasından ilerledik.
Sürgülü kapıdan geçip eve doğru adımlarken evin bahçesinde park halindeki kamyoneti gördüm. Bu dün gece benzinliği görünce kaçan kamyonetti.
Sarı kamyonet.
Adımlarım hızlandı.Evin merdivenlerini hızla çıkan ekip zile bastı. Bir kaç saniyenin ardından kapıyı açan genç kızla birlikte derin bir nefes aldım.
"Buyrun kime bakmıştınız."diyen ince sesli kızın ardından yaşlı bir kadın belirdi kapıda.
"Kızım kimmiş gelen."kapıya doğru yaklaşan kadın 60 yaşlarında mavi gözlü ve beyaz tenliydi. Kız kadının aksine esmer kahve gözlüydü. Zıtlıkları bir yana yüz hatları oldukça benziyordu. Özkulun annesi ve kardeşiydi.
"Rahatsız ettik kusura bakmayın. Biz Tülay Kara cinayeti için gelmiştik. Siz nesi oluyorsunuz."diyerek giriş yaptı Metin.
"Ben Münirin halasıyım. Tülay bizim gelinimiz oluyor.Siz polis misiniz. Bu sabah polisler gelip sorular sordular bize."diyen yaşlı kadınla çaktırmadan evin içine göz attım. Orta halli bir aile oldukları belliydi. Giyim kuşamları düzgündü.
"Cinayet şube komiseri Metin Tekiz. Oğlunuzla görüşebilir miyiz?"yaşlı kadının yüzü anında kasıldı.
Annesinin durumunu fark eden genç kız, bir adım ileriye atılarak öne çıktı. "Abim biraz önce ifade verip geldi. Siz abimi neden arıyorsunuz?"meraklı bakışlarından geçen korku kırıntıları taze ve yeniydi.
"Kendisine bir kaç soru sormak istiyoruz?"diye konuştu. Cinayet şubeden Lara. Genç kız elinde olmadan bir adım geriye sendeledi.
"Özkul abim, yanlış bişey yapmaz. Mahalleden bile çıkmaz o."dese bile gözleri dolmuştu. Gözlerden akan yaşlar doğruluğun kılıcıdır. Doğruları dil söylemese dahi gözden akan yaş söyler.
Ben o gözlerde doğruları gördüm. Abisini korumaya çalışmasını anlıyordum. Kanı, canıydı elbet koruyup kollayacaktı. Ama göz göre göre bir katili korumasını anlayamazdım. "Dün gece mahalleden epey uzaklaşmış. Ve Tülayın evinin yakınlarındaki benzin istasyonun kamerasına yakalanmış."diye araya girdim. Berkun'un bakışlarını üzerimde hissetsem bile kızdan gözlerimi çekipte ona bakmadım.
"Oğlumun bir yanlışı mı olmuş kızım."diye gözlerimin içine bakan kadına bir an için üzüldüm. Gözleri dolmuş ağladı ağlayacak hali, karşımda bir annenin olduğunu vurgular gibi keskindi.
"Teyze sen oğluna seslen. Biz de emir kuluyuz. İşimizi yapıp gidelim."diye çıkışan Tunaya ters ters baktım. En azından karşısında yaşlı kadınla bu şekilde konuşmamalıydı. Metin, Tuna'nın yersiz çıkışına sakince göz devirdi. Ardından elindeki telefonu genç kıza doğru gösterdi. "Arama emri. Evinizi aramak zorundayız."
"Neden? Ne için arayacaksınız evimizi?"panik halinde verdiği her tepki kendini ele veriyordu. Kasılan vücudu ve avucuna batırdığı tırnakları hatta seyiren kaşları dahi. Tüm mimikleri telaş içinde fısıldıyordu gerçekleri. Buradan dönüşü olmadığının farkındaydı, yaptığı tek şey uzatmaları oynamaktı. "Tülay Kara'nın bir numaralı cinayet şüphelisi abin Özkul Yapar."gerçekler tokat gibi çarptı yüzüne. Duymaktan korktuğu şeyi sonunda duymuştu. Dolan gözlerinden akan yaşlar, çaresiz kabullenişin ilk adımıydı.
"Her yeri didik didik arayın. Cinayet silahı keskin bir bıçak. Evdeki tüm bıçakları toplayın. Özkula ait tüm kıyafetler, eşyalar hepsini de toplayın. "Cinayet şube kendi ekibini yönlendirirken Berkun da bize önderlik ediyordu. Eldiven ve galoşlarımızı giydiğimiz gibi elimizde delil torbalarıyla, evi aramaya koyulduk.
Tek tek tüm odaları aradık. Özkul'un odasındaki eşyaların tümüne el konuldu. Evdeki tüm keskin ve delici aletleri de topladığımız da arama işimiz burada sona ermişti. "Etrafta yazılı bir kağıt yada defter dikkatini çekti mi?"diye sordum Berkuna. Bakışlarını elindeki torbadan çekerek bana döndü.
"Görmedim. Odasına yeniden bakalım."elindeki torbayı Tuna'nın eline tutuşturdu. Önden geçerek Özkul'un odasına girdi. Etrafa yeniden göz attık. "Yatağın altına da baksana?"baş ucu çekmecesini inceleyen Berkun başını sallayarak beni onayladı. Geniş yatağın bazasını kaldırıp altına baktı. Bomboş bir manzara bizi karşıladı. Odanın içinde delil sayılacak hiç bir ize ulaşamadık.
"Temiz."dedi eğildiği yerden yeniden doğrulurken.
"Oysa buralarda olacağından emindim."elimi belime atarak doğruldum. Berkun bakışlarıyla beni takip ederken, odanın kapısında Metin belirdi.
"Her şey tamam mı?"şüphe zehirli bir yılan gibi kıvrıldı zihnimde. Gözlerimin önüne düşen perde de Tülay'ın evinde gözüme çarpan her detay vardı. Bu odanın içinde de gözüme takılan her detayı dikkatle incelemiş. Hepsini delil torbalarına eklemiştim. Aklımı kurcalayan asıl detay, mürekkebe boyanan ellerdi.
"Tamam görünüyor."diyerek Metine döndü Berkun.
"Dışarıdaki kamyonetin içinden örneklerde alınması gerekiyor. Bir el atarsınız artık."
"Geliyoruz. Hadi Sumru."aklıma takılan detayları bir süre daha erteledim.Ben ve Berkun hariç herkes buradaydı. Eren fotoğraflama yaparken Esilay ve Tuna araçtan parmak izi örneği alıyordu. "Araçtan kağıt yada defter gibi bişey çıktı mı?"elimdeki eldivenleri çıkarıp yenileriyle değiştirdim. O sırada Esilay bana döndü. "Hayır, aracı aradık. Bıçak yada kesici başka alette çıkmadı."dedi. Tamam anlamında başımı salladım. Esilay yeniden yaptığı işe döndü. Bende aracı incelemeye başladım. Lastiğindeki çamur izlerinden örnekler alarak başladım. Aracın içinde kan izi çıkmamıştı. "Solüsyon varmı? Luminol ışıkta inceleme yapalım."böylelikle araçtaki silinen tüm izleri inceleyebilirdik.
"Arabanın bagajında vardı. Sen kal, ben getiririm."Berkun elindeki delil torbasını bana uzattı. "Diğerlerinin yanına koy."dedi ve gitti. Bir kaç dakika sonra elindeki ışık ve solüsyonla geldi. "Dikkatini çekmeyen yerlere uygulama, örnek almaya devam ediyorlar."elindeki ışığı ve solüsyonu aldım. "Bu işe dün başlamadım şefim. Merak etme."diyerek ona göz kırptım. "Artist,"demesin mi arkamdan. Gülerek işinin başına döndüğünde bende aracın ön kısmına yöneldim. Elimdeki solüsyondan direksiyona püskürttüm. Ardından luminol ışığı tutarak yansımasına göz attım. Bir saniye sonra gördüğüm küçük parıltılar beni yanıltmamıştı. Hemen arkamda kalan Berkuna doğru döndüm. "Gel bakalım, artist kimmiş görelim."
Yüzüme yayılan ukala gülümsemeyi bildiğinden tek kelime etmedi. "Ne zaman böyle gülsen, burnumuz boktan çıkmıyor farkında mısın?"üstüme iyilik sağlık kuru iftiralara maruz kalıyorum. "Burnu boktan çık ayan ben değilim. Her boka burnunu sokan sensin."dedim elimle ışıkta parlayan direksiyonu işaret ederken. "Kan lekesi?"kaşlarını çatarak bana baktı. "Hemen örneğini alalım."başımla onayladım. Süzgeç kâğıdına damlattığım %10 luk serum fizyolojikle silinmiş kanı, kâğıdın üzerine almayı başardım. Kâğıdı Berkun'un açtığı delil torbasına koyarken, oldukça dikkatliydim.
Koyu kahveleri bana dönen adam. "Aferin, artist."göz kırparak yanımdan ayrıldı. Ardından derin bir nefesi koyverdim. "En büyük artist sensin ama kanıtım yok."kendi kendime konuştuğumda, başımı iki yana salladım. Bende yavaştan deliriyorum galiba.
"Kendi kendine mi konuşuyorsun sen?"hemen yanımda biten Esilay'a baktım. “Bende deliriyorum galiba.”attığı kahkaha sayesinde bir kaç bakış bize döndü. “Ne gülüyorsun kızım.”dirseğimi karnına doğru savurdum.
“Ahh, acıdı kızım. Bu arada sen zaten delisin. Bunu yeni fark etmiş olmana şaşırdım.”demez mi?
“Esilay, işlerini bitir bence. Berkun buraya doğru bakıyor.”arkasında kalan Berkuna döndü. Çatılmış kaşlarıyla buraya baktığını gördüğü anda yüzündeki gülümseme balon gibi söndü. “Ben gideyim en iyisi.”usulca yanında uzaklaştı. Berkun dan bu kadar çekinmesi normal değildi.
Bu ekipte kim normal ki?
Normal insanın bu ekipte ne işi var?
“Çeneniz açıldığına göre işiniz bitti sanırım.”diye sordu Berkun.
Elimdeki delil torbasını ona uzatırken konuştum. “Yo bitmedi. Aracın içini inceleyeceğim.”
“İyi sadece işine odaklan o zaman. Buradan çıkınca konuşursunuz.”gergince başımı salladım. Oda gözleriyle onay verdiğinde kaldığımız yerden incelemelere devam ettik.
En fazla yarım saat geçmişti. Çoktan akşam olmuş, karanlık çökmüştü. Ekip tek kelime konuşmadan işini yaparken, cinayet şube ekipleri de anne ve kızın ifadelerini yeniden almıştı. Özkul’un babasının da eve gelmesiyle onunda ifadesini yeniden almışlardı. İşimiz artık sona erdiği için topladığımız delillerle birlikte evden ayrılmak için arabalara geçtik. Tam bu sırada sokağa giren bir aracı fark ettiğimizde bizim önümüzden giden ekip otosu, aracın önüne kırarak durdurdu. “Özkul Yapar in aşağı.”diyen sesi işittiğimde olduğum yerde kasıldım. Özkul’un arabanın içinde olduğunu fark etmiş olmaları mucize olmuştu. Arabanın şoför kapısı yavaşça açıldı. İçeriden çıkan 35 yaşlarında ki adam elini kaldırarak ekiplere doğru yaklaştı. “Ben suçsuzum komiserim. Ben bir şey yapmadım.”diyerek sokağı inleterek bağırmaya başladı.
“Son kez söylüyorum. Özkul Yapar. Aracın içinden çık.”
“Ben bir şey yapmadım. Komiserim lütfen. Ben suçsuzum.”ekipler adamı kelepçeleyerek ekip otosuna bindirdi. Bu sırada aracın diğer kapası açıldı. En fazla 28 yaşında genç ve yapılı bir adam, arabadan inerek ellerini havaya kaldırdı. “Durun, onun bir suçu yok.”diyerek şu anda bile arkadaşını savunmaya geçmişti.
Kendi için endişelenmek yerine arkadaşını savunmasını çatık kaşlarla izlerken Metin ona doğru yaklaştı. “Özkul Yapar. Tülay Karaya tecavüz, darp ve kasıtlı şekilde öldürmekten tutuklusun.”dedi elindeki kelepçeyi Özkul’un bileğine geçirdi. Boş sokakta yankılan kelepçe sesini bir bağırış sesi böldü. “Özkul, annem. Özkul,”diyerek bağıran kadın yanımıza doğru yaklaştı. Oğluna temas etmesi yasak olduğu için Tuna ve Eren araya girerek kalkan oldular.
Ağlayarak inleyen kadın pes etmeden onları geçmeye çalıştı. “Oğlum, yapmayın. Benim oğlum suçsuz yapmayın.”Eren ve Tuna’nın ayağının dibine doğru çöken kadını eşi ve kızı kollarından tutarak yakaladılar.
“Oğlum.”diyebildi babası. Kelimlerin kifayetsiz kaldı dedikleri an bu andı. Babasının derin isyanını kardeşi tamamladı. “Abi,”gözlerinden yaşlar hızla boşalırken kalbinden vurulmuş gibi sendeledi. Kollarına annesinin uyguladığı güç sayesinde, hepsi ayakta duruyordu.
“Buradan ileriye gidemezsiniz.”Eren güçlü ve uzun boyuyla görüş açılarını sıfıra indiriyordu. “Lütfen, oğlumu son kez göreyim. Bir kez sarılayım. Son kez kokusunu içime çekeyim. Lütfen,”diyerek ağladı. Tuna olduğu yerde kasılarak Berkuna baktı. Berkun başını iki yana sallayarak buna izin verilmeyeceğini netleştirdi. Aldığı onay sayesinde derin bir nefesi koyveren Tuna, başını iki yana sallayarak bu isteği reddetti. “Lütfen, abimi son bir kez görelim.İzin verin sadece annem görsün.”
“Maalesef şu an onu görmeniz yasak.” Eren ağır bir havayla olduğu yerde dikleşti.
“Sadece annem görecek lütfen,”diyerek ısrarla Erene bakmaya devam etti. Kaşları çatılıp öne doğru bir adım gelerek aileye yaklaşan Eren, tek kelime etmeden bakışlarıyla kırgınlığını belirtti. Kız başını iki yana sallayarak bu gerçeği onaylamadı.
Ekip otosuna yöneltilen Özkula doğru yaklaştık. Almam gereken tek bir cevap vardı. “Tülay Kara’nın evinden yazılı bir kağıt yada defter aldın mı?”diye sordum tam önünde durarak. Bakışlarını ailesinden kopararak bana baktı. “Neyden bahsediyorsun?”diye diklendi. Öfkesini kusacak yer arıyordu. “Her şey bitikten sonra kendine mi kızmaya başladın?”dilimi tutamadan bana öfkeyle bakan adama alayla baktım. “Bu saatten sonra kendine kızgın olmanda bir işe yaramaz. Vicdanının sesini duymaya başlamanda.”bende öfkelenmiştim. Gencecik bir kadının hiç bir suçu yokken, ona aşık olmuş bir sosyopat’ın elinde can vermişti.
“ Ben hiç bir şey yapmadım. Vicdanım da rahat. Sizde rahat olabilirsiniz.”alayla göz kırpmasına şaşkınlık içinde baktım. Karşımda rahat bir tavır takınarak omuzlarını silkti. Kaşlarım önce alayla havalandı, ardından sorgulayıcı bir tavırla çatıldı. “Vicdanın rahat öylemi? Gencecik kadına önce tecavüz edip sonra darp ederek öldürdükten sonra, vicdanın rahat kalabildi öylemi? Hayalleri olan bir kadını, yaşamla bağını kopardıktan sonra hiç bir şey yapmadım diyorsun yani? Kendi ellerinle onu öldürürken sana yalvarmaları hoşuna mı gitti? Ona tecavüz ederken zevk mi aldın? Onun son nefesini gözlerine bakarak vermesi, seni tatmin mi etti.”boş sokakta kurşun gibi yankılandı söylediklerim. Karşımda boş bakışlarıyla bana bakan adam, artık o kadar da boş bakmıyordu.
Pişmanlık, acı, ve keder içindeydi.
Koyu bir nefesi içime çektim. “Onun ölmeden önce senin hakkında bir şeyler yazdığı defteri aldın. Yazdıklarını okuduktan sonra mutlu mu oldun? Kalbin mi soğudu? Öldüğü için kendinle gurur mu duydun?”öfkemi bastıracak bir el beni kolumdan yakaladı. “Yeter,”diyerek beni bir adım geriye çekti.
“"Tülayı ilk 20 yaşımdayken çarşıda görmüştüm. Uzun siyah saçları,zeytin yeşili gözleri,sağ yanağındaki gamzesi beni hemen kendine çekmişti. O zamanlar daha 17 yaşında açmamış bir gül goncasıydı. Benim ona daldığımdan bir haber etrafa neşe saçarak gülümsüyordu. İçimden ılık bişeyler aktı gitti ona. Sandım ki onunda gönlü olur. Evleniriz çocuklarımız olur. Benim olur. Ama o Münir denen asalak kuzenime aşık oldu. Onunla evlendi. Kocası olacak o adam, onu asla hak etmedi. Ben ona bakmaya kıyamazken. O gidip Münir denen gerizekalıyla evlendi. Oysa tülayı ilk ben görmüştüm. İlk ben sevmiştim. İlk benim gönlümde yanmıştı sevda ateşi. Bunu ne Tülay gördü ne Münir. Ben yandım. Onlar benim yandığımı hiç görmedi. Ben küle döndüm. Bir kişi döndüp bakmadı. Bir tek Tülay, bir tek o fark etti beni. Ama oda geç kaldı. Çok geç kaldı. Ben çoktan küllerimle savrulmuştum bu sevda ateşinde."dedi hislerini dizelere dökerek. Gözlerinden akan sağanak yağışlar, gecenin bağrından koparak saklandı koynuna.
“Şimdi anladınız mı? Bu kadar yanmayan hiç kimse anlayamaz beni! Sizde anlamıyorsunuz. Hiç biriniz beni anlamıyor!”sesi karanlığın ayazına sıkılan tek bir kurşundu. Bakışlarının kızıllığı tüm yüzüne yansımıştı.
“Sevgi, bir yudum zehir değildir. Kötülük saçmaz, saldırmaz. Sevgi panzehirdir. İyileştirir, güzelleştirir. Sen sevememişsin kalbini zehirlemişsin. Gözünü bağlamışsın, dilini dağlamışsın. Sevgi şifadır, kör bir kurşun değil.”sözlerim omuzlarına bir yük daha bırakmış gibiydi. Bakışlarını kaldırarak belki de son kez gökyüzüne baktı. Dertli bir nefesi geceye armağan ederek bakışlarını yeniden bana indirdi.
“Oda benim zehrimden nasibini aldı. Oysa o, zarif bir güldü. Dalında nazlı nazlı salınan.”dedi son kez.
Bakışları bir adım arkasında kalan Metine döndü. “Gidelim.”dedi. Son kez ailesine baktı. Annesi oğlum diye yakarırken baygınlık geçirirdi. Babası ve kardeşi onu kaldırıp eve götürdü. Özkul çoktan ekip otosuna bindirilmişti. Geriye kalanlarda araçlara doğru yönelmişti. Bense öylece kalklamıştım olduğum yerde. “Sumru, hadi.”dedi Berkun bana dönerken. Bakışlarım keskin kahvelere doğru yükseldi. “Gül fidesi.”
“Oysa o zarif bir güldü. Dalında nazlı nazlı salınan.”
Kaşları çatılan Berkun bir adımda yanıma geldi. “Gül fidesi. Bahçedeki gül fidesi.”kolundan tutarak kendimle birlikte onuda bahçeye doğru çekiştirdim. İlk şaşkınlığını attığı için uyum sağlaması uzun sürmedi. Arkamızda kalan ekip “Nereye?”diye bağırsada onları umursamadan Berkunu çekiştirmeye devam ettim.
Arka bahçede, gün içinde dikkatimi çeken, yeni ekilmiş gül fidelerine doğru yürüdüm. “Bekle,”dedi Berkun bir anda beni durdurarak. “Gül fidesine mi gömmüş defteri.”dedi neyi anladığını teyit etmek ister gibi.
Başımı sallayarak onu onayladım.
Bir kaç adımda gül fidelerinin yanına diz çöktüm. Yeni eşelendiği belli olan toprağa elimi daldırıp kendime doğru çektim. Bunu bir kaç kez daha yaptıktan sonra elime temas eden sert bir nesneyle duraksadım. Toprağı bir kaç kez daha çektiğimde Berkun çoktan yanıma gelmişti. “Bekle, ben çıkarırım.”dedi arka cebinden çıkardığı eldiveni sağ eline geçirdi. Topraktan çıkan poşeti çekerek yukarıya çıkardı. İçini açtığından bizi karşılayan, bir defter ve üzerinde kurumuş kan lekesi olan bir bıçaktı.
“Bulduk.”
“Bulduk.”dedim bende rengi solmuş, yıpranmış deftere bakarken.
Bizi neyin beklediğini bilmeden çıktığımız o yolculuğun sonundaydık. Finali izlemiş, biraz ağlamış, çokça öfke kusmuştuk. Ne olduğunu artık bildiğimiz bu hikayede her şey öylece ortalığa saçılmıştı.
Bir adam bir kadını zehirli şekilde sevmişti. O zehirli sevgi, bu hikayedeki herkesin sonu olmuştu.
Sarı kamyonetli bir genç sevmenin çok şiddetli yanlarıyla çarpışmış, bu çarpışmada yenilmişti.
Böyle bir aşk hikayesinde yanan Özkul muydu? Yoksa Tülay mı ? Böylesi acıklı bir hikayenin iki kahramanı yok olmuştu. Külleri şehre saçılmış. Savrulmuş ve bitmişti.
Her şey gerçekten bitmişti.
Toprak Tülayı almıştı. Ama bu gece o mezarın yanında bir mezar daha açılmış. Özkulun ruhu o mezara girmişti.
Sevdiği için,sevdiğini öldüren sarı kamyonetli adam. Sevdiği için ruhunu ateşe vermişti. Yanmıştı. Vicdanıyla, bedeniyle ve ruhluyla..
🪦
Umarım severek ve ilgiyle okumuşsunuzdur.
Hikayeyle ilgili yorumlarınızı satır aralarında bekliyor olacağım.
Bana destek olarak takip etmeyi, yıldıza basıp, kaydetmeyi unutmayın.
İnstagram;BulmacaUstalar
Destek ve yorumlarınız bekliyorum.
Tiktok hesabımda da her zaman aktifim. Oradan da takip etmeyi. #bulmacaustaları desteklerinizi bekliyorum.
TikTok; Bulmacaa.Ustalarr
Sumru hakkındaki düşünceleriniz?
Ekip hakkındaki düşünceleriniz?
Satır arlarında görüşelim.
Kendinize çok iyi bakın.
Sevgiler
Semmy8
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.99k Okunma |
374 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |