3. Bölüm

2- KIRMIZI KURDELE

Bulmaca Ustaları
semyy8

Merhabalar.

 

Yeni bir bölümle geldim.

 

 

Çocuk istismarının arttığı şu günlerde farkındalık yaratmak amacıyla yazdığım bir bölüm. Umarım gereken yapılır! Daha fazla çocuklara kirli ellerini uzatmazlar!!! Bu konuda çok üzgün ve ne söyleyeceğimi dahi bilmiyorum. Sadece cehennem ateşinde yanmalarını diliyorum.

 

Huzur içinde uyu küçük Narin..

 

Destekleriniz yazmaya olan ilgime birer çiçek konduruyor. Lütfen çiçeklerimi soldurmayın. Desteklerinizi ve yorumlarınızı satır aralarına bekliyor olacağım.

 

Birlikte sohpet edip birlikte gülelim.

 

Birlikte ağlamayı da ihmal etmeyelim.

 

 

 

Destekleriniz için İnstagram; Bulmacaustalar

 

Tiktok; Semyy8

#bulmacaustaları desteklerinizi bekliyorum.

 

 

 

 

Keyifli okumalar.

 

 

 

 

 

 

 

On ikiye on kala-Anne ben

 

Sezen Aksu-Son sardunyalar

 

Çağan Şengül-Canım yanıyor

 

Kaldı 8 -Özür dilerim

 

Sezen Aksu- Küçüğüm

 

 

 

 

 

 

 

 

NOT; BU KİTAP ŞAHSIMA AİTTİR. HİÇ BİR KURUM VE KURULUŞLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR!!!

GERÇEKLİĞİ YANSITMAMAKTADIR!!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sumru Eryavuz

 

 

Mutluluğun ne olduğunu öğrenmek istiyorsan bir çiçeğe, bir kuşa,bir çocuğa bak;

Onlar yaşamın kusursuz resimleridir..

 

Anthony de Mello

 

 

 

 

Ölümler gördüm yaşmaktan fazla. Yaşamlar gördüm ölümden beter. İnsanoğlu ölümü yaşamdan ayrı tutar. Kan kokan geçmişlerinden ölümün sancısı akar.

 

Kıvranır kalırsın yaşamanın kollarında.

 

Tülay Kara'nın ölümü tamda böyle olmuştu..

 

Yaşamaktan çok ölmeleri olan zavallı kızın cesedi, gecenin bir vakti acımasızca tecavüze uğrayıp, eşinin kuzeni tarafından canice katledilmişti. Kan kokan geçmişleri zavallı kızın sonunu getirmişti..

 

Sevgi bazen dikendi.Ellerin kan içinde kalsada, dokunmadan duramıyordu insan.

 

Ve o diken yaraları günün sonunda senin sonunu getiriyordu. Avuçların kan kokuyor, geleceğin o kanda boğularak ölüyordu. Özkulun başına gelenler tam olarak buydu. Müebbet hapse çarptırılmış,gereken cezayı almıştı. Ona asıl cezanın sevdiği kadının katili olmak fazlasıyla yetmişti aslında. Vicdan mahkemesinde kendini yargılayıp en ağır cezayı yine kendine kesmişti.Kendine Tülayın mezarının yanında bir mezar kazıp ruhunu oraya gömmüştü.

 

Bu seven bir adam için en ağır cezaydı.

 

Elimde tuttuğum Tülay'ın günlüğünü gözlerim dolarak okumuştum. Özkulun ona aşkını anlamış, bu aşka çok üzülse de Münir Kara'nın kalbine taht kuran bir aşk bırakmıştı geride.

 

 

Özkul bana aşıktı.Ama ben acımasızca kuzenini sevdiğimi onun yüzüne haykırdım. Yüzüne yayılan o acılı ifade, beni olduğum yere mıhladı.Zemine çivilendim. Kalbini söküp ellerime vermiş bir adamın bitişi,beni mahvetmişti.Bu mahvoluş hayatım boyunca yakama yapışıp,vicdanımda oyuklar açacaktı.

 

 

Tülayın yazdığı bu satırlarda beni mahvetmişti.

Özkulun aşkına mahvolan bir kadın,vicdanıyla yüzleşen tertemiz bir kalp,göçüp gitmişti bu dünyadan. Çok sevdiği ve evlendiği eşiyle bile mutlu olamadan hayatla bağları kopmuştu.

 

Ölümün tadı ne acıydı.

 

Yıpranmış, toprak dolu defteri,gül fidesinin altından çıkarırken bu kadar acıklı satırlar görmeyi bende beklemiyordum. Ama Talat amire teslim etmeden önce okumak istemiştim. Aslında Tülayın kalbini görmek istemiştim. Ve görmüştüm. Onun kalbi Özkulun aşkına bile üzülecek kadar büyük ve güzeldi.

Şimdi toprağın altında nefes bile alamayan o kalp, bu hayatta güzel insanlar olduğunun da kanıtıydı.

 

Deftere düşen bakışlarımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gözlerimden akmaya hazırlanan yaşları durdurdum. Gözlerimin önüne doğru uzatılan mendille,bakışlarım gökyüzünden kayarak elin sahibine döndü. Oldukça uzun olan boyuyla boynumu yukarıya kaldırıp gözlerine baktım. Masmavi denizi andıran gözler,kumral sarı saçlar,2 metre boy ve yapılı vücutlu bir adam karşımda durmuş,bana mendil uzatıyordu.

Heybetli duruşu başımı döndürmüştü.

 

"Mendile ihtiyacınız var gibi görünüyor."boğazdan gelen derin erkeksi ses, puslu çıkmıştı. Israrla mendili uzatmaya devam etmesiyle,gözlerimi ondan çekip mendili aldım. "Teşekkür ederim."sesim içime kaçmış gibi yavandı. O, bunu umursamadan yanımdaki boş yere oturdu. "Bazen olur öyle.Ağlamak insana özgüdür."klasik bir erkek sözüyle giriş yaptı. Belli ki ağlayan her kadını, teselli eden bir tipti.

"Bütün kadınlara aynı cümleleri kurdunuz galiba."fısıldayarak söylediğim sözlerle bana döndü. Duymuş olması mümkün değildi. Bana yandan bir bakış atıp önüne döndü.Bense onu süzmeye devam ettim. Üzerinde ki siyah gömleği,siyah kumaş pantolonuyla çok uyumlu duruyordu. Resmî değil ama ciddi duruyordu. Ayakkabılar ve saatine kayan bakışlarım onun hakkında ilk çıkarımını çoktan yapmıştı. Onu süzen bakışlarım, bana kayan gözleriyle son buldu. "İnsanlara, bu kadar dikkatli mi bakarsınız?"meraklı bakışlarımı yakalamasına bir an gülmek istedim. Kendimi dizginleyerek oyunbaz bir tavırla gözlerine baktım. "İlk kez tanıştıklarıma evet."

 

Bakışları ukalaca kısıldı. "Hakkımdaki çıkarımlarınızı duymak isterim?"alaycı tavrını hala koruyordu.

 

"Ukala, zengin züppesi."dedim yüzüne karşı. Ukala tavrı kendini minik bir tebessüme bıraktı.

"Bu kadar mı?"diye soran arsız tavrı kaşlarımın ince bir şekilde çatılmasına neden oldu.

 

"Gösteriş meraklısı."diyerek devam ettim. Yüzündeki sırıtış git gide büyüdü. "Bu sözleri yüzüme söyleme cesaretini gösteren, tek kişisiniz."sesinde gururlu bir hava vardı. Aldırmadım. Bakışlarımı ondan koparıp ellerime çevirdim. Onun bakışlarının hala bende olduğunu biliyordum.

 

Bankta biraz kayarak bana doğru yaklaştı. "Burada mı çalışıyorsunuz?"dedi. Eliyle şubeyi işaret ederken, kafamı ona çevirdim. Meraklı tavrının yanında sorgulayıcı bir yapısı vardı. Beynimin içini görmek istercesine kontrolcü ve dikkatliydi.

 

Kim olduğumu merak etmişti.

 

Sorusuna sadece omuzlarımı silktim. Elimdeki defteri sıkıca tuttum. "Sumru,"diyerek elimi uzattım. Bir bana bir elime bakan adam, şaşkınlıktan çok uzaktı.Mavilerini kısmış bu tavrıma bir anlam arıyordu. Kim olduğumu birazdan öğrenecekti. Ama ben onun kim olduğunu çoktan bulmuştum. Zafer, biraz sonra bana sunacağı ifadesiyle benim olacaktı.

"Falaz,"elleri ellerimi kavradı.Hafifçe sıkıp bıraktı. Sakin tavrına sert bir darbe savurdum. "Memnun oldum Savcım."diyerek ayaklandım. Arkamı dönmeden önce yakaladığım afallamış ve şaşkın bakışları, zihnimin en kuytu yerine kazıdım. Elbet bir gün lazım olurdu.

 

Muhtemelen onu şaşırtmıştım. Ama yanıma oturduğu ilk dakikadan onun ekibe yeni gelen savcı olduğunu anlamıştım. Muhtemelen çok zengin bir ailenin tek hukuk okuyan varisiydi. Giyim tarzından başlayarak ayakkabı ve saatinin fiyatını hesaplamak, dudaklarımı uçuracak bir rakama çıkıyordu. Girişte park ettiği, Bentley Bentayga arabası da şubenin otoparkında çok göz alıcı duruyordu. Savcı maaşıyla o arabayı almak imkansızdı.Zira; göz kamaştıran siyah model araba, benimde hayallerimdeki arabaydı. Daha şubeye girdiği ilk dakikada tüm gözleri üzerine çekmişti.

 

Zengin bebesi tiplerden hiç hoşlanmazdım.Bütün dünya benim etrafımda dönüyor havaları, kaf dağlarına uzanan burun hikayeleri kadar sıkıcı ve sırandan geliyordu. Nasıl biri olduğuyla değil, nasıl bir Savcı olduğuyla ilgileniyordum.

 

Adımlarım çoktan şubenin içinde yankı yapmaya başlamıştı. Toplantı odasına geldiğimde ben hariç herkes buradaydı. "Günaydın."diyerek bir sandalye çekip oturdum. Elimdeki defteri masaya bıraktım. Ekibin bakışları bana döndüğünde oturduğum sandalyede geriye doğru yaslandım.

"Günaydın Sumru kuş."diyen Esilaya tebessüm ettim. Ardından diğerleri de sırayla günaydın derken, kapı açılmış ve Talat amir odaya girmişti. Hepimiz yerimizde toparlandık. "Günaydın çocuklar."diyerek odaya girip en baştaki sandalyeye yönelen Talat Amirle gün başlamış oldu.

 

Hayırlı olsun, bismillah.

 

Amir daha yerine oturamadan "Günaydın amirim.Olay mı var?"diyen Berkun'a hepimiz göz devirdik. İşine olan tutkusuyla hepimizin takdirini kazanmıştı. Bulmaca çözmekte ustaydı, küçük parçaları birleştirip büyük resmî görmek onun için hiç zor değildi. Mesleğine aşıktı. Onu bu meslekten başka bir yerde asla düşünemezdim. Berkun Ataman ailesi tarafından küçük yaşta terk edilmişti. Hayatında ablası dışında kimsesi yoktu. Aramızda en sessiz Eren olsa da Berkun'da oldukça sessiz ve işine odaklı biriydi.

 

Amir yerine oturup Berkuna döndü. "Dur be oğlum.Tülay Kara cinayeti daha dün kapandı. Bırakta insanlar huzur içinde yaşasın. İnsanlara zorla cinayet işleteceksin."dediğinde hepimiz güldük. Berkun somurtkan bir yüz ifadesiyle önüne dönüp,küskün çocuklar gibi kollarını göğsünde bağladı. Amir gülmeyi kesip ciddi bir ifadeyle hepimizle göz göze geldi.

"Ben başka bir konu için burdayım.Biliyorusunuz Kenan Savcı aramızdan ayrıldı.Onun yerine gelen Savcı birazdan aramıza katılacak."dedi.

 

Kenan Savcının bazı cinayetlerde rüşvet alıp,delilleri karartması sonucu,işine bizzat biz son verdirmiştik. Zengin bir ailenin oğlunun cinayetinde aileden para alıp,delilleri yok etmesi ve değiştirmesi Berkun tarafından yakalanmıştı. Bizde şikayet ederek elimizden geleni yapıp mahkemeye çıkarmış gereken cezayı almasını sağlamıştık.

 

Adaletin tadı zehirlidir, herkes yutamaz.

 

"Kimmiş savcı amirim?"diye soran Erenle Talat amir yerinde dikleşti. "Soyismini belki duymuşsunuzdur. Falaz Aslankara."dedi. Aslankara holding ve hukuk bürosunu duymuştum, onlara ait olmalıydı. Tahmin ettiğim gibi zengin bir aileden geliyordu. "Aslankara hukuk bürosunu duymuştum. Epey zengin bir aile."dedi Tuna. "Aslankara holding de ithalat ve ihracat işlerinde epey meşhur bir holding."diye ekledi Esilay. "Yani zengin bebesi bir savcı geliyor şimdi de."diyen Berkunla hepimiz bir parça hak vermedik değil.

 

"Öyle biri olduğunu düşünmüyorum çocuklar. Son kararı siz onu tanıyarak verirsiniz ama ben yargılamadan tanıyın derim."

 

"Tabi Amirim."dedik uslu uslu.

 

Tam o sırada kapı tıklatıldı. Falaz savcı gelmiş olmalıydı. Kapıyı açıp içeriye girdi. Odadaki herkesi tarayan gözleri bende durdu. Hafif bir şaşkınlık emaresi gözlerini yokladı. Sadece bir kaç saniye süren bakışmamızı, keskin bir adımla yok etti. Kendinden taviz vermeyen emin adımalarla içeriye girdi.

Önce Talat amirle sonra diğerleriyle el sıkışıp kendini tanıttı. Sıra bana geldiğinde gözleriyle yüzümü taradı.

"Tekrardan memnun oldum. Sumru,"dedi. Elimi kısaca sıkıp bıraktı. Tam karşımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. "Kızım siz ne ara tanıştınız?"kolumu dürten Esilaya göz devirdim. Hemen çaprazımda oturan Berkun da kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

Bense imdat diyerek çığlık atıp, kaçmak isitiyordum.

"Ben sana sonra anlatırım sus şimdi."diyerek Esilayı sustursam da Berkun'un bakışları hayra alamet değildi.

 

"Falaz savcım hayırlı olsun. Ekibe hoşgeldiniz."

 

"Hoşbulduk."

 

"Bu ekibi mutlaka duymuşsundur. Savcılar arasında pek meşhurdur."diyen Talat amirin mesajı açıktı. Kenan savcıyla yaşadığımız olayı duymayan yoktu. Bu ekip sana göz açtırmaz,ayağını denk al diyordu. Mesajı alan Savcı yerinde dikleşti.

"Kulağıma bir şeyler geldi.Olaylı bir veda yaşamışsınız. "dedi. Derin bir nefes alıp ellerimi masadaki defterin üzerine koydum. Aynı anda savcının bakışları da deftere düştü. Ardından bana bakacağını anladığım an kafamı çevirdim. Bana baktı. Gözleri yüzümün her bir noktasına iğne gibi battı.

 

"Olaylı demeyelim de gereken yapıldı diyelim."Berkun, savcının bende kalan gözlerini kendi üzerine çekmeyi başardı. " Neyin ne kadar gerekli olduğuna siz mi karar veriyorsunuz?"sert sesi tek bir duygu kırıntısı taşımıyordu. Berkun'un öfkelenmeye başladığını görüyordum. Tam ben araya girecekken, Talat Amir olaya et attı.

 

"Bişeyler yaşandı,ama olay kapandı. Sizde bu konuyu çok kurcalamayın savcım. Tekrardan hoşgeldiniz."diyerek bir kez daha el sıkıştılar. "Müsadenizle işlerim yoğun."diyen Talat amirin odadan çıkmasıyla derin bir sessizlik oluştu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Falaz savcı hepimizi süzdü. Kenan savcının olayında bizi de sorumlu tutması akıl alır gibi değildi. Bize ön yargıyla yaklaşmasını beklemiyordum.

"Hep böyle sessiz misiniz?"diyerek konuya bodoslama daldı. "Genelde."diyerek omuz silken Erenle kısa bir an göz göze geldiler.Eren, rahat bir tavırla sandalyesini döndürdü. Savcı ona bakıp kafasını iki yana salladı.

 

"Kenan savcıyı sen yakalamışsın?"bakışları doğrudan Berkun daydı.

 

"Evet"dedi Berkun,

 

"Hangi cinayet davasıydı?"

 

"Bir çok " diyerek kaçamak bir cevap verdi. Hepimiz durmuş ikisi arasındaki diyalogu dinliyorduk.

"Siz Kenan Savcı davasıyla neden bu kadar çok ilgilendiniz?"Savcı araya giren Erene döndü.

 

"Mesleki deformasyon diyelim."

 

"Mesleğinizi sahada görmek için can atıyorum Savcım."diyerek Savcı'ya kaşlarını çatarak baktı.

Savcı alay eden bir gülümsemeyle Ereni süzdü.

"Bende sizi sahada görmek için can atıyorum.Bulmaca Ustaları.."dedi. Sarkastik alay eden tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Bir beladan kurtulduk derken ikinciye yakanlanmışız gibi hissettim.

 

Belayı mıknatıs gibi çekiyorduk.Hayırlısı.

 

"Çok beklemezsiniz."dedi Berkun kendinden emin bir tavırla sandalyeden kalkıp odadan çıktı. Diğerleri de sırayla onu takip ederken bende ayaklandım. "Sende bişeyler söylemek ister misin?"diye sordu. Mavileri alev hattı gibi içine çekeni yakmaya yeminliydi.

"Hayır,"diyerek kestirip attım. Başını yana eğerek bir müddet bana baktı. Bu bakışmanın anlamsızlığıyla kendimi dışarıya attım. Eren,Esilay ve Tuna kapının önünde bekliyordu. "Sana ne söyledi bay gıcık."suratı ekşimiş bir ifadeyle büzülen Esilay bana doğru bir adım attı. "Bir şey söylemedi.Siz neden burada dikiliyorsunuz? Berkun nerede?"içeriden bir sinirle çıktığı için, duvarları yumrukluyor bile olabilirdi.

"Aman aman ona dokunmayalım. Ateş hattı gibi üç adım uzakta kalmakta fayda var."dedi Tuna.

 

"Sinirlenmekte haksız sayılmaz."boynumu hızla çevirerek arkamdan gelen sese döndüm. Savcı tam karşımızda kapıya doğru yaslanmış, elleri cebinde bize bakıyordu. "Fazla üzerine gittim galiba. Hassas bir dönemde miydi?"alaycı tavrı fazla can sıkıcı gelmeye başlamıştı. "Üzerine gittiğiniz olay, bizim için aylar öncesinde kapandı. Yani siz, fazla tatsız anıların üzerine gittiniz."dedi Esilay epey sinirle. Mavi bakışlar hepimizi teker teker süzdü. Bakışları ilk kez gördüğü insanları tanımak değildi. İlk kez gördüğü insanları çözmeye çalışmaktı.

 

Kaşları öylemi dercesine havalandı. "Buradan bakınca kapanmış görünmüyor. Daha çok üzeri kapatılmaya çalışılmış."geniş bir tavırla söyledikleri onu epey eğlendiriyordu. Buna izin vermedim. "Üstü, altı, sağı, solu her yeri kapatıldı. Tek bir açık bile kalmadan. Boşuna uğraşmayın. O çatlaktan sızamazsınız."ona diklenen tavrımla bakışları ilk an kısıldı. Ellerini ceplerinden çıkarıp, iki yana bıraktı. "Onu göreceğiz."sergilediği tavra sinir olan bir ben değildim. Bütün ekip epey sinirlenmişti. "Ne oluyor burda?"koridorun başından gelen sese dönme zahmetine dahi girmedim. Berkun, bir kaç adımda hemen yanımıza geldi. Bakışları hepimizin üzerinde gezindikten sonra karşı kapıya yaslanmış Savcıyı fark etti.

 

"Bir sorun mu var?"diye sordu gözlerine bakarken. Savcı yaşlandığı kapalıdan doğruldu bir kaç adım atarak tam karşımızda durdu. Boyunun epey uzun olmasıyla başımı kaldırdım. "Arkadaşlarla tanışıyorduk."dedi. Rahatısız edici tavrı karşısında olduğum yerde kıpırdandım. Bakışları bir anda bana çevrildi. "Bu tanışmayı daha detaylı şekilde sonraya erteleyelim. Olay varmış çıkmamız gerek."Berkun sert bir ifadeyle doğrudan Savcıya bakıyordu. Ama onun mavi gözleri gözlerime kilitli kalmıştı.

"Benimde katılmamın sakıncası yoktur heralde."

 

"Mesleğinizi sahada görmek için sabırsızlanıyorum."diyen Berkun, adamı kışkırtma derdindeydi. Mavi hareler alaycı tavırla kısıldı. Üzerimdeki bakışlarını benden çekerek Berkuna döndü. "Fazla uzun sürmez."dedi sadece. İkisi arasına girmeye hiç kimsenin cesareti yoktu. Artık gitmemiz gerektiği için elimi uzatıp Berkun'un koluma dokundum. Bakışlarını ağır ağır savcıdan çekip yüzüne sabitlediğinde başımı iki yana salladım. Bunu şu an yapmamalıydı.

 

"Gidelim."dedim sessizce. İsteğime boyun eğmek zorunda kaldı. "On dakika içinde bahçede olun."diyerek hızla yanımızdan ayrıldı. Hiç birimiz savcıya bakmadan oradan ayrıldık. Hazırlıklarımızı tamamladığımız da tam on dakika sonunda hepimiz bahçedeki yerimizi almıştık. "Herkes hazır mı?"dedi yanına yaklaştığımız Berkun. "Hazırız."hepimizin adına konuştuğumda başını sallayarak beni onayladı. Ekip otosu bizi kapıda bekliyordu.

 

Ekip otosuna binmek üzerdeyken yanımıza gelen savcıyla duraksadık. "Sizi takip ederim."dedi. Ve yanımızdan hızla ayrılarak otoparka doğru yürüdü. "Gıcık bir dağ keçisi. Katır uyuzu."dedi Esilay arkasından. Hepimiz ekip otosuna bindiğimizde araç hareket ederek bahçeden çıktı.

 

"Bu uyuz adam sürekli peşimizde mi dolaşacak?"Esilay dahil hiç kimse ondan hoşlanmamıştı.

 

"Öyle görünüyor."dedi Tuna derin bir nefesle.

 

Eren düz bir ifadeyle ikisi baktı. "Biz sevsekte sevmesekte adam savcı. Ona göre konuşun, ona göre hareket edin."içli bir nefesi koyverdim. "Eren haklı. Adam Savcı. Istesekte istesekte iyi geçinmek zorundayız."dedim. Berkun bu konuda bir yorum yapmadı. Söylediklerimizi zihninde tartığı belliydi.

 

"Tüm bunlar uyuz bir eşşek olduğunu değiştirmiyor."

 

"Esilay,"dedim uyarır tonda.

 

"Çok sıkıldım bu ciddiyet içeren konuşmalarınızdan. Dikkat ederim."dedi hafif sitemle. Doğruyu söylediğimizin o dahil herkes farkındaydı.

 

Adam Savcıydı. Bu konuda yapacak pek bir şey kalmıyordu. İyi geçinmek zorundaydık. Tüm vakaları birlikte inceleyecektik. Bu yedi yirmi dört yüz yüze bakacağımız anlamına geliyordu. Daimi savcımız olmasıda cabasıydı. Her türlü adamdan kurtuluş yoktu.

"Tabi adaleti, kendi için bile olsa doğru sağladığı sürece."sessiz ortama bir bomba bıraktı Berkun.

Bakışlarımız kesiştiğinde ne yapacağını anlamam uzun sürmedi. Kendini riske atmaktan ne zaman vazgeçecekti. "Hayır Berkun."dedim tiz bir sesle. Kaşlarım çoktan çatılmış,yanaklarım öfkeyle kızarmıştı.

 

"Neye hayır Sumru?"

 

"Aklından geçen her neyse ona hayır.Öyle bir şey yapmayacaksın."dedim inatla.

 

"Aklımdan bir şey geçmiyordu."kendini mi kandırıyordu beni mi?

 

"Geçiyordu, ve ben ne geçtiğini çok iyi biliyorum."

 

Başını iki yana salladı. İnkar ediyordu. "Hayır geçmiyordu. Kapat artık şu konuyu."kesinlikle kendini kandırıyordu. "Aklından geçene son verdiğinde kapatacağım."dedim bende.

 

Oflarcasına nefesini üfledi. "Sumru, yoruyorsun. Yapma."kaşları havalanmış, yüzüne ciddi bir ifade oturmuştu. "Asıl sen yapma."

 

"Neyi?"

 

"Savcıya bulaşma."

 

"Bulaşmıyorum."dedi keskin bir sınır çizer gibi.

 

"Emin misin?"diye sordum. Kendini sorgulaması için.

 

"Evet,"diyerek kestirip attı. "Peki."dedim kabullenmişlikle. Kesinlikle beni dinlemeyip yapacaktı. Onu birazcık tanıyorsam., Savcıyla uğraşmadan geri durmazdı. İkimizin arasında geçen konuşmadan sonra kimse tek kelime etmedi. Olan biteni anlamaya çalışıyorlardı.

 

Berkun için denklem basitti. Eğer bizi rahatsız yada tehdit eden bir unsur görürse, ya da hissederse onu rahatsız ve huzursuz ermek için elinden geleni yapardı. Düşünceler denizi kaybolduğum bir dehlizdi. İçinden çıkılmaz bir hal aldığında düşünmeyi bıraktım. Bir süre sonra da araç toprak bir yola girmişti. Araç fazlaca sarsılırken nereye geldiğimizi anlamaya çalıştık.

 

"Ormana mı geldik?"şoför koltuğunda oturan görevli kısaca başını salladı. Polis,itfaiye ve ambulans kapıda bekliyordu. Cinayet şube bizden önce geldiği için olay yeri inceleme yazılı şeritler çoktan çekilmişti. Araç durduğu anda hepimiz hızla indik. Araçtan aldığımız malzemeleri teker teker yüklendik. Arkamızdan gelen Savcı çoktan cinayet şube ve polislerle konuşmaya başlamıştı. Ona aldırmadan golaşmarımızı ve eldivenlerimizi giyerek cesedin bulunduğu alana, terk edilmiş binaya girdik. Küf ve rutubet kokan binanın içinde sağ kapıdan girdiğimde,gördüğüm manzarayı hayatım boyunca unutamayacağım.. Arkadan gelen ekipte içeriye girdiğinde, hepimiz gördüğümüz manzara karşısında donup kalmıştık.

"Aman Allahım,"Esilay, çoktan ağlamaya başlamıştı. Gördüğüm manzara karşısında benimde gözlerim doldu. Tuna da çoktan ağlamaya başlamıştı. Eren ve Berkun epey sinirli gözüküyordu. Temkinli adımlarla yerde yatan çocuk cesedine yaklaştılar.

 

Kolunun kırıldığını buradan bile görebiliyordum. İçim çekildi. Dizlerimin dermanı kesilip yere yığılacağımı düşündüm. 9,10 yaşlarında bir çocuğun darp edilmiş, kolları kırılmış,yer yer yanıkları vardı. Eren makinasıyla fotoğraflama yaparken Berkun cesede daha yakından baktı.

"Allah kahretsin."diyen Berkun'la tecavüz olduğunu da anladım.

 

Gözlerimin önünde küçük karartılar oluştu.

 

Canımın bedenimi terk ettiğini düşündüm. Melekler kadar güzel,sarı saçlı bu kız,cennetin en güzel köşesindeydi. Şimdi bu acıyı dimağımdan nasıl kazıyacaktım? İçime nasıl anlatacaktım bu acıyı.. "Elimizde neler var?"diyerek içeriye giren Savcının sesi kulaklarımda çınladı. Esilay bir köşede sessizce ağlarken Tuna onun koluna girerek destek oluyordu. Zira; ayakta durmak ilk kez bu kadar zordu..

 

"En fazla 9,10 yaşalarında kız çocuğu. Kolu dahil Vücudunda epey kırık var. Başına sert bir cisimle vurulmuş. Yaklaşık 3cm büyüklüğünde şişliği var."kelimeleri derin bir nefesle sekteye uğradı.

 

"Birde Defalarca kez- defalarca tecavüze uğramış."diye noktadı analizini. Savcının kaşları duydukları karşısında çatıldı. Bakışlarından ölümcül bir ifade geçtiğinde, bir adım atarak yanında durdum.

"Zürriyetini siktiğimin şerefsizleri."kısık çıkan sesini tam yanında durduğum için duymuştum.Eliyle ensesini ovuşturarak yutkundu. "Siz- incelemeyi tamamlayın."dedi zar zor. İçinde patlamayı bekleyen bir öfkeyle binadan çıktı.

 

 

Bilinçsizce cesede doğru bir adım attım. Ekipmanları hazırlamaya başlayan Berkun la olduğum yere dizlerimin üzerine çöktüm. Uzun sarı saçları pis ve küf kokan binanın zeminde uzanıyordu. Üzerinde kırmızı kazağı, altında siyah pantolonu yırtılmıştı. Yüzünün sağ tarafından boynuna, omuzlarına kadar yanık izleri vardı. Başında Berkun'un bahsettiği koca şişlik.

İçim kıyıldı. Bu kıyamdı. Melek yüzlü bir kızın ruhuna cesetler asmışlardı. Gülüşlerine mezarlar dikip, küçük bedenine cehenemi düşürdüler.

 

Derin nefeslerime dolan yanık ve kan kokusu dimağımda ekşi bir tat bıraktı. Ölümün tadını..

Kapına gelmeden anlayamadığın,anladığında her şey için çok geç olan ölüm..

 

"Esilay çıkıp biraz hava al."dedim. Gözlerimin altını kurulayıp cesede doğru yürüdüm. Ayaklarım geri geri gidiyordu. İlk kez olay yerinden arkama bakmadan kaçmak istedim.

"Ailesine haber verildi mi?"diye sordu Berkun tam arkamızdan binaya giren Metine. "Haber verildi."

"Cesedi kim bulmuş?"kızın üzerindeki kandan örnek alırken can kulağıyla Metini dinliyordu.

"Ormanda kamp yapan bir grup genç. Yanlarında köpek varmış. Kokuyu alıp buraya koşunca onlarda cesedi görmüş."

 

"Ceset bulunduğu pozisyonda mıymış?"

 

"Kelimelerimin tükendiği yerdeyim."Berkun cesetten gözlerini ayırmadan incelemeye devam etti. "Çok güzelmiş,çok masum."dizlerimin üzerine çöküp başını kaldırdım. Kafasının arkasına baktım.Dişlerine,diline,kulaklarına baktım.

 

"Binadan ayak izlerini de alalım."diyen Tuna oturduğu yerden ayaklandı. Gözleri kızarmış,elleri titriyordu. Eren yerdeki sürüklenme izlerinin örneklerini alırken. Binanın girişinde yerde duran kırmızı kurdeleye baktım. Kanla kaplı kurdeleyi eğilip yerden aldım. Melek yüzlü kızın ipek saçlarından kopup gelen bu kurdele pas kokan izlerin arasında parlıyordu.

 

Kırmızı kurdeleli kız melek olmuştu.

 

Adımlarım binanın çıkışına yöneldi. Kırmızı kurdeleyi cebime sıkıştırıp binadan çıktım. Binadan çıkarken yerdeki sürünme izlerini takip ettim. Toprakta devam eden izler ormanlık alana kadar uzanıyordu. İzleri takip ederek ormana girdim. İzlerin son bulduğu yerde dikilen savcıyı fark ettim.

 

"İzler seni de buraya sürükledi demek."arkasını bana dönük olduğu için ona doğru bir adım attım.

 

"Söyle bakalım Sumru, izlerden ne çıkarımlar yaptın?"beni görmeden tanımasına daha sonra uzunca şaşıracaktım. Suskunluğum bana dönmesine neden oldu.Gözlerimiz denk düştüğünde beni ilk kez görüyormuş gibi inceledi. Saçlarıma düşen bakışları çillerimi takip ederek tüm yüzümü taradı. Yakalandığı fark ettiği anda yeniden gözlerime döndü. "Katil, maktulü ormana sürükleyerek getirmiş. Toprak yolda sürüklenme izleri net bir şekilde görülüyor. Katil ormandan çıkarken ayakkabısının tabanıyla izleri kapatmaya çalışmış. Maktulü ilk olarak binaya götüyor, ve önce tecavüz ediyor. Muhtemelen baygınken. Maktul uyandığında her şey bitiyor. Kız uyanıp direnç gösterip kaçıyor. Ormana kadar kovalama yaşanıyor. Katil kızı yakaladığında iki kolunu da kırıyor. Başına da sert bir cisimle vuruyor. Sonra da yakıyor. Belki de tamamen yanmasını istemiş ama bişeyler engel olmuş, bunu yapamadan cesedi sürüklemiş. Cesedi sürüklerken ormanda küçük çaplı yangına sebep olmuş. Maktul'ü sürüklediği için vücudunda,yer yer soyuklar ve yanıklar bırakmış."derin bir nefes aldım. Yanan ağaçların kokusu içime is doldurdu. Kafamda oluşturduğum senaryo ne kadar doğruydu bunu deliller ve ceset incelendikten sonra analayacaktık. Ben sadece tahmini var sayımlar yapabilirim.

 

"Kusursuz."

 

"Kusursuz olan nedir?"

 

"Teorilerinin bütün parçaları birleştirmesi."

 

"Sadece delilleri gözlemledim. Kafamda oluşturduğum senaryonun doğruluğu için adli tıp raporlarını beklemek zorundayız."dedim gözlerine bakarken.

Oda bana bakarken bir adım yaklaştı. "Deliller doğrultusunda bulmacayı çözmüş gibisin."bakışlarım sert bi hal aldı.

 

"Bizim kim olduğumuzu bildiğinize emin misiniz?"kaşlarımı kaldırıp yüzümü yukarıya diktim.

"Bulmaca ustaları,isminizi gerçekten hak ediyorsunuz."derinden gelen sesi pusluydu.

 

"Beş parçadan oluşan bu yapbozun bir parçası olmak nasıl hissettiriyor?"diye sordu. Cevabını tahmin ettiği sorular sormayı seviyordu. Ve karşısındaki insanın da zekice cevaplar vermesine ihtiyacı var gibiydi.

"Sorumlu."gözlerinde yatan durgunluğun işimize olan tutkumuzdan olduğunu fark ettim. İşim hakkında konuşmak değil, işimi en iyi şekilde yaparak tüm hünerlerimi sergilemekten hoşlanıyorum.

"Katilin maktulle alakası ne?"gözleri yeniden çillerime döndü. Konuyu kapatma çabasını da fark etmiştim. Görmezden geldim.

 

"Tanışıyorlar."kendimden emin ve ödün vermeyen tavrım kaşlarını yukarıya kaldırdı.

 

"Ne kadar eminsin?"

 

"Katilleri tanıyacak kadar."

 

"Katillerle empati mi yapıyorsun?"dedi. Beni yakalamış gibi.

 

"Hayır,daha çok maktulle empati yapıyorum."

 

"Gördüğün bütün maktullerle mi?"diye sordu. Şaşırmıştı. "Evet,gördüğüm bütün maktullerle."

Ellerini ensesine götürüp kaşıdı. Bakışlarını ağaçlara çevirip yerinde dolandı. Bu tavırlarına anlam veremdim. Sıkıntılı hali gözden kaçmayacak kadar şiddetliydi. Bakışlarını etrafta gezdirmeye son verip bana dönüğünde, zaten ona bakıyor olduğumu fark etti. "Başka bir şey yoksa çıkalım."yanımdan geçip giderken ne olduğunu anlamamıştım.

 

Tuhaf sıkıntılı hali benim bile içime kurt düşürmüştü. Geldiği ilk andan itibaren şubede bomba etkisi yaratan o değilmiş gibi dengesiz davranıyordu. Bana bakıyordu, ama bakışları bakmaktan çok daha öte görüyor gibiydi. Bakışları keskin bir avcının avını yakalamadan önce son bakışı gibiydi. Otoriter, dikkatli ve keskin. Onu bir kalıba sokmak oldukça

zor görünüyordu. Çok garip bir adamdı. Bu garipliği bana tuhaf bir şekilde benzer gelmişti.

 

Bana benziyordu.

 

Bu benzerlik beni rahatsız etmedi. Aksine benzer bir yanımız olması samimi hissettirdi.

 

 

 

                                             🪦

 

 

Olay yerinden şubeye geldiğimizden bu yana,toplantı odasına kapanıp, elimizdeki verileri değerlendirdik. Talat amir, savcı ve cinayet şubeyle yapılan toplantıda fikir alışverişleri yapıldı.Oratada olan deliller neticesinde nasıl bir yol izleyeceğimize dair bir harita oluşturduk. Bir kaç saatten sonra toplantı bitmiş, Talat amir ve cinayet şube toplantıdan çıkmıştı. Savcının istediği üzerine civar kameraları kontrol eden Tuna ve Eren bir köşeye yayılmıştı. Esilay doldurduğu raporu yazarken uyukluyordu. Berkun ailenin sorgusu için çıkmıştı. Aslında bende katılsam iyi olabilirdi. Toplantı odasından çıkıp sorgu odasına doğru yöneldim.

 

Kapıdan içeriye gireceğim esnada odanın kapısı açıldı. Sinirli bir Berkunla yüz yüze geldik. "Sikerler böyle işi."diyerek yanımdan geçip gitti, ne olduğunu anlamak için hızla içeriye girdim. Odanın cam bölmeli tarafında başını duvara yaslamış, eli yumruk şeklinde duvarda duran, Savcıyı gördüm. Bedeni epey gergin ve dik duruyordu. Sinirle alıp verdiği soluklar tüm odada yankılanan tek sesti. "Amına koyayım böyle işin.Yedi ceddini,toprağında siktiğimin pezevengi."hızla duvara bir yumruk savurdu.Hıncını alamadan bir tane daha vurdu. Bir kez daha vurmak için kalkan elini bileğinden yakaladım. Benim dokunuşumla direnç gösteren bedeni kendini bir kaç saniye bıraktı. Bu zayıflığını kullanarak, kolunu tutup kendime çevirdim. Kumral olmasının etkisiyle yanaklarındaki kızarıklık, beyaz tenine gölge gibi düşmüştü. Gözleri mavinin belkide en koyu tonuydu. Göz bebekleri ise sinirinin verdiği etkiyle büyüyüp küçülüyordu. Neye yada kime sinir olduysa bedeni tepki veriyordu.

 

"Neler oluyor?"diye sordum. Mavi gözleri alev alev yanan kızıllığıyla bana döndü. Bakışları gözlerim hariç her yerde gezindi. Bana bakmaktan özellikle kaçınıyor gibiydi.

"Üvey babası- senelerce," derin bir şekilde yutkundu. "Tecavüz etmiş."derin bir tutkumuş daha. "Küçük,çok küçüktü."sesindeki küçük çocuk bana seslendi. Sumru,çok küçük.Nasıl dayandı? Nasıl katlandı bunca acıya?

 

Dimağımda parçalandı acı.Benliğimde can çekişti kırmızı kurdeleli kız..

 

"Duyması çok zor!" dedi.Elleri yeniden yumruk olmuştu. "Yaşaması kim bilir ne kadar zor olmuştur."başımı eğerek ona baktım. Aramızdaki mesafe bir adım bile değildi. "Bazı acılar çok kanatır.Ruhunu sakatlar,evsiz bırakır.Dayanmak için sevdiklerine sarılmalı insan.." bana baktı. Gözlerimin en içine masmavi okyanuslarıyla.Bana bakmıyordu, beni görüyordu. "Senin de ruhunu mu sakatladılar?"böyle bir cevap beklemediğim için afalladım. Yakalanmış gibi hissettim. Kesif bir yutkunuş boğazımda takılı kaldı. "Senin de ruhunu mu sakatladılar?"diye sordu yeniden. Bu cevabı almaya ihtiyacı var gibiydi. Bakışları öylece yüzümü turluyordu. Dilimle dökmediğim cevapları yüzümden almanın derdindeydi. Ona istediğini vermedim. Bakışlarım hızla önüme döndü. Tepkimi sakince yuttum.

 

Dışarıdan gelen sesler fazla gürültülü olamaya başlayınca, kaçmak için en doğru fırsatı sundum.

"Sorgu bitti galiba. Benimde işlerim vardı."ondan kaçarak uzaklaştım. Doğru odasından çıkar çıkmaz, kendimi şubeden dışarıya attım. Derin derin nefeslerle duyduklarımı hazmetmeye çalıştım.

 

Üvey babası yıllarca tecavüz etmiş. Küçük,çok küçüktü.

 

Küçücük bir bedene yapılan bu istismar,hayatımın en ağır sınavı olmuştu. Alığım nefesler zarar ziyandı. İçtiğim su,yediğim ekmekten utandım. Zalimce katledilen o küçük kızın ruhunu, cesetle kutsadılar. Yaşamayı ferman edip,ölümü dost yaptılar. 10 yaşındaki Yasemin, böyle vahşice ölmenin acısını,iliklerinde hissetti. Elinden tutan ailesi de aile olmayınca, köksüz,yuvasız kaldı.

 

Toprak altında yatanı incitir.

 

Seni incitmesin melek Yasemin..

 

"Burda mıydın? bende seni arıyordum."arkamda duyduğum Tuna'nın sesiyle, düşüncelerimin yönü değişti. Kollarımı göğsümde topladım. "Efendim Tuna bişey mi oldu?"diye sordum. Yanıma yaklaşıp gözleriyle tüm yüzümü taradı. "Yüzün bembeyaz olmuş. Tansiyonun mu düştü?"diye sordu.Kendi yüzünü görse korkardı.

 

"Mobese'den bir şey mi çıktı ?"sorusunu duymazdan geldim. Bunu yapmak zorundaydım. "Evet, bir araç takılmış kameraya baksan iyi olur."dedi. Dalgın bakışlarıyla çok durgundu. Olaydan sandığımdan fazla etkilenmişti. Kaşlarımı çattım. "Tuna asıl sen iyi misin?diyerek onu dürttüm. Kendine gelmesi bir kaç saniye sürdü. Alnını kaşıdı. Dalgın gözleri gözlerimi buldu.

 

"Yok bir şey hadi içeriye girelim. Bizi bekliyorlar." diyerek önden içeriye girdi. Koridor boyunca sessizce yürüdük.

 

Toplantı odasına girdiğimizde bizim ekip ve Falaz savcı dışında kimse yoktu. "Herkes burada olduğuna göre kayıtları ekrana yansıt Eren,"diye konuşan savcıyla kendime bir sandalye çekerek oturdum. "Olaydan iki saat önce trafik mobese kayıtlarında bir Şahin görünüyor. Belgrad ormanlarına kadar ara ara kameralara takılmış. Ormanın girişinde teker izleri de vardı. Araba plakası çalıntı çıktı. Bir ekip arabanın peşine düştü."derin bir nefesle göğsü şişti. Asıl haberi dillendirmek için kendini hazırlıyordu.

 

"Kızın annesinin ve üvey babasının sorguları tamamlandı. Adam kıza- kıza 2 senedir tecavüz ettiğini itiraf etti."derin bir yutkunuşla devam etti cümleleri. "Şimdilik sorgu odasında annesi suç duyurusunda bulunduğu an göz altına alınacak."dedi ve iç çekti.

 

Devam edemeyeceğini anlayan Berkun araya girerek toparladı. "Üvey babasının bağlantıda olduğu insanları da araştırıyoruz. Adam zaten tekin pabuç değilmiş. 2 sene önceye kadar fuuştan hapse girmiş."elinde tutuğu kalemi nokta koyar gibi sertçe masaya bıraktı.

 

" Dünya'da böyle şeref yoksunları varken, masumlar nasıl ayakta kalsınlar." dedi. Tuna hassas yapısının altında tertemiz karakter saklayan biriydi. Olaylardan çabuk etkinse de bunu bazen anlamazdık. Ama bugün o bina da gördüklerimizi unutabilmek hepimiz için çok zordu. Böyle vakalar görmeye alışmış olmak Nil'e insanın etini koparıyordu.

 

"Kadın suç duyurusunda bulundu. Kocası içeriye alınacak" diyen savcı eliyle masada tutuğu ritme son verdi.

 

" Ben ilgilenirim."diyen Berkun, bilgisayarını toparlayıp odadan çıktı. Onun çıkmasının ardından

" Sizde kadınla ilgilenin.İfadeleri bugün masamda görmek istiyorum." dedi gözleri ışıktan uzak, donuk ve soluktu.Çabuk değişen ruh hali beni şaşkınlığa sürüklüyordu.

 

"Tamam savcım"dedi Esilay. Elindeki raporları dosyasına koyan Esilay la bende ayaklandım. Odandan çıktığımızda kadının,merdivenlerin sonundaki koltukta oturduğunu gördüm. Kadının yanına yaklaştığımızda başını bize doğru kaldırdı. Bir bana bir Esilaya baktı. Yaşlanmış yüzündeki yaşanmış acıları,an be an gördüm. Çizgilerine dolan yorgunluk,gözlerinin ışığını söndürmüştü.

 

" Siz Yasemin'nin annesi misiniz? " dedim. O kadın olduğunu bilsem de gözlerinden acı akan bu kadını, tanımak istedim. En fazla 50 lerin sonunda olan yaşlı kadın yemyeşil gözlere sahipti. Gözlerinin çizgileri kırışmış, yüzünde yaşanmış onca yılın emareleri vardı. Aklar düşmüş saçları siyah bir tülbentin ardından görünüyordu. Yorgunluğunu omuzları yüklenmiş gibi bükülmüş, elleri nasır tutmuştu.

 

" Evet kızım, benim. Bir şey mi oldu?"

 

" Hayır, Meryem teyze ifadeni imzalaman lazım." Esilay elindeki belgeleri gösterdi. Kalemi kadının eline uzattı. Nasır dolu parmaklarıyla yamuk bir imza karaladı. Kağıtta dağılan mürekkep, kaderin çizgisine oturdu.

 

"Şimdi her şey bitti mi?"biteceğine dair inancı kırılmış bu kadın, yorgunluğun büyük yükünü taşıyordu.Şimdi elinden kızını da almışlardı.

 

"Her şey bitti Meryem teyze.Artık size zarar veremez. Kızının katilini en kısa zamanda bulacaklarına eminim."elimi dizlerine koydum. Bütün yükü sırtına yüklemiş kadının, dermanı kalmayan dizlerine. Onun elide benim elimin üzerine kapandı.

 

"Allah sizden razı olsun.Kızım, artık mezarında rahat uyuyacak.Acının bağrından kopardılar kızımı, şimdi soğuk toprağın altında tek başına kaldı. Bilirim yeri cennetin en güzel köşesidir. Ama ana yüreği işte. Kızımı benden koparan hainleri buldunuz mu?"bir annenin ağıdı serilmişti önümüze. Duvar olsa, taş olsa çatlar geçerdi önünde. Bakışlarında öyle yıllanmışlık, yaşanmış acı tecrübeler vardı.

 

"Şimdilik hayır, ama en kısa zamanda bulacaklar merak etme."dedi Esilay oda kadının omzuna elini yaslamış destek oluyordu.

 

Aklıma gelen şeyle elimi cebime artım. Kanın örneğini aldıktan sonra laboratuvardan özellikle almıştım. Üzerinde kalan kanları da silmiştim. Kızından geriye kalan tek sağlam parçaydı. Kırmızı kurdeleyi çıkarıp Meryem teyzeye uzattım."Yaseminimin kurdelesi. Ne çok severdi bunu başından hiç çıkarmazdı."burnunu yaklaştırıp kokladı. "Kan kokuyor şimdi."dedi. İçim ezildi. Göğüs kafesimin ortasına bir yumruk yemiş gibi sarsıldım.

 

Yutkundum. "Sende kalması daha doğru olur."ellerimi avuçlarıyla sardı. Gözleriyle teşekkür etti.

 

Konuya giriş yapmadan önce yeniden yutkundum. "Meryem teyze, bilmen gereken bişey var aslında."dedim çekinerek. Nasıl bir anneye evladın kocan tarafından, yıllarca tecavüze uğramış denirdi ki. Kelimeler dilimi yaktı geçti. Gözlerine baktım. Memleket yeşili gözleri söyleyemediklerimin altında ezildiğimi anladı. Beni anlayan bakışlarında gerçekleri gördüm. Dile dökülmeyen ama içerde saklı kalan gerçekleri.

 

"Biliyorum kızım. Ben her şeyi biliyorum.Kızımın çektiği acıları geç farkettim. Onu çekip alamadım bu dar ağacından ama şimdi onun mezarında rahat uyuması için elimden ne geliyorsa yapmak istiyorum."dedi. Kalbimi bir mengeneyle sıkıştırıyorlardı. Nefeslerim bile yarım. Ruhum dört oda ya dardı. Derin bir nefes aldım. Göğsüm sıkıştı.

 

"Peki neden şimdi? Neden öğrendiğin an kurtulmadın bu acıdan?"

 

"Bakın kızım, bizim oralarda kadın olmak zordur. Kadın dediğinin değersiz ottan farkı yoktur. Sevdiğim vardı köyde ismi Aliydi. Gözümü açtım onu gördüm ama kavuşmak nasip olmadı. Babam beni başkasıyla evlendirdi. Beş sene evli kaldım,bir yaseminim doğdu.Sonraları kocam olacak adam kumar illetine bulaştı.Başı belada olunca bizi bıraktı gitti. Boşandık. Baba evine geri döndüm yaseminle. Ama babam kabul etmedi. Dul kadın birde çocuk laf söz çok olur dedi. Necdetle anlaşmış benim rızam olmadan, imzamı taklit edip gizlice nikahımız kıyılmış. Beni evden kovarken, Necdet'in kucağına atarken anlattı gerçekleri. İş işten çoktan geçmişti."yürek sıkıştıran bir nefes aldı.

 

Hikayesi çok acıydı. Boğazıma çöreklenen acıyı yutkundum.

 

"Yıllarca Necdet de dövdü. Kızıma dokunmasın diye sesimi çıkarmadım. Eve kadın getirdi, kızıma dokunmasın diye sesimi çıkarmadım. Eve her gün sarhoş geldi sesimi çıkarmadım. Beni babamın evine geri götürmesin diye yaşamadım, nefes almadım. Bu hayatta tutunduğum tek dal kızımdı. Onu da aldılar benden. Siz deyin şimdi ben o adamdan şikayetçi olsam da kızım geri gelecek mi? Benim bunca yıldır çektiğim acılar dinecek mi? Ben bu yaştan sonra baba ocağına dönemem. Ancak mezar kabul eder aciz bedenimi."dedi.Gözlerineden akan yaşlarla ayaklandı. Bize baktı. Gözlerimiz yaşlı onun hikayesini dinlerken mahvolmuştuk. Peki o tüm bunları yaşarken nasıl dayanmıştı? O bir anneydi anneler herşeye çocukları için göğüs germeliydi. İyi bir anne öyle yapardı. Tıpkı Meryem teyzenin Yasemin için sustukları gibi.

 

Peki benim annem neden benim için acılarına göğüs germemişti.

 

Meryem teyze, merdivenlerden inerek gözden kayboldu. Oturduğu koltuğa, acılarını bırakan kadının ardından gözleri dolu dolu bir ben. Yanımda hıçkırarak ağlayan bir Esilay bıraktı.

 

Çaresiz bırakılan her kız çocuğu büyüdüğünde, dizleri kanayan,kalpleri cesetlerle dolu kadınlara dönüşüyordu. O,kadının kalbine gömdüğü cesetleri görmüştüm. Ardında bıraktığı hayatında kaç kişiyi gömmüştü kalbine? Kaç kez düşüp yaralamıştı dizlerini.

 

Acısı kalıcı aşkların, yürekte izleri de baki olur.

 

Acısı baki,yürekte izi tazeydi. Ali yi gördüğü,sevdiği masum kalbinde yaşattığı aşkta bugün ölmüştü. Ruhuna bir mezar daha eklendi. Çaresiz bedeni uzandı mezara. Gözlerinde ölümün adını okudum.

 

Ölümün adı Yasemindi.

 

Ölümün adı Aliydi.

 

 

 

                                           🪦

 

 

Yorucu bir günün ardından, evin kapılarının sevdiklerin tarafından açılması hissi çok güzeldi.

Bugün ruhen çok yıpranmış. Fazlasıyla dolmuştum. Yaşadıklarım bana ağır gelmişti,taşımak için tüm gücümle mücadele ediyorum. Altında kalacağı mı bilerek. Mesai bitimi eve geldikten sonra sıcak bir duş almıştım. Biraz ağlamış,çokça sitem etmiş banyo da günün yorgunluğundan arınmıştım.

 

Banyodan çıktığımda Babannem ve babamın bendeki durgunluğu fark etmesiyle biraz dertleşmiştik. Ve ben biraz daha ağlamıştım. Babannemin anne kokan kollarına sığınmıştım. Onun kollarındayken kaç saat geçti bilmiyorum ama içime huzur dolmuş, ruhuma su serpmişti. "Daha iyi misin kızım."dedi Babannem. Göğsünde yatan başımı kaldırdım ve onun tombul yanaklarından öptüm.

 

"İyiyim Nermin sultan. Daha iyiyim."

 

İyi olmayı deniyorum. İyiydim.

 

"Sana ninni söyleyim mi? Küçükken benim ninnilerim olmadan uyuyamazdın."dedi. Babannemin beni ninnilerle uyuttuğu geceler zihnime puslu bir anı olarak düştü. Çocukluğumun her yaşı onun kollarındaki yasemin kokusu, sesindeki bülbülleri dinleyerek büyümüştü. Küçük Sumru'nun hayatındaki tüm güzel anılar gibi bu anılar da çok özeldi.

"Olur söyle. Senin sesini çok seviyorum."dedim ona biraz daha sarıldım. Küçük bir çocuk gibi şımardım kucağında. Kollarıyla sarmaladı beni anne şefkati, daima yüreğimdeydi.

 

Nunaj nina nena

Nunaj nina nena oj

(Uyuyun uyuyun çocuklarım.)

Zaspi mi zaspi detence

Zaspi mi čedo mamino

(Uyu bebeğim anne)

Nunaj nina nema

Nunaj nina nena oj

Zaspi mi zaspi detence

(Uyuyun uyuyun çocuklarım)

Zaspi mi čedo mamino

 

Nek raste ruža rumena

Nek raste nani od meda

Nunaj nina nena

Nunaj nina nena oj

(Uyu bebeğim anne)

 

Nunaj nina nena

Nunaj nina nena oj

Zaspi mi zaspi detence

Zaspi mi čedo mamino

 

Bahanemin sesinden akan duygunun adı; anneydi. Anne yi dört kelimeye sığdırmışlar. Ama benim sözlüğümde anne, dikiş tutmayan yaraydı. Her yaşımda bitmek tükenmek bilmeden kanayan bir yara. Acısını en derinde hissettiğim, elimi kolumu bağlayan garip bir sızı. Biri bana anne ne demek diye sorsa ona tam olarak böyle bi cevap verirdim.

 

"Daha iyi misin? moja ćerka" (kızım)göğsündeki başımı olduğum yere sürttüm. Güzel konusunu içime çekerken küçük bir kız gibi kıkırdadım.

 

"İyiyim Nermin sultan, senin sesinden dinlediğim ninniden sonra nasıl iyi olmam."dedim. Babanem gülümsedi. Saçlarımı okşadı,bir öpücük bıraktı arasına. Babam tam karşımdaki sandalyede oturmuş, duygu yüklü gözlerle bizi izliyordu. Gözleri yaşarmıştı.Kahve hareleri tüm hüznü göz bebeklerine yansıtıyordu.

 

"Annem,yine yüreğimize dokundun."diyebildi sadece.

 

"Hadi hadi sizde. Bu yaştan sonra kaldırmıyor bünyem bu kadar sözü. Ben bir namaz kılayım.Sonra çay koyarım en sevdiğin limonlu kekten de yaptım. Yersin moja ćerka."(kızım) dedi Babannem. Onun ellerinden çıkan limonlu kek, bana her zaman evimde hissettiriyordu.

 

"Sen yaparsın da ben yemez miyim sultanım.Ne güzel olmuştur kesin."

 

"Kızım için her şeyi yaparım tabi. Sen iste yeter ki. Neka se tvoje nasmejano lice smeje, ne zelim nista drugo u ovom zvotu."(Senin gül yüzün gülsün ben bu hayatta başka bişey istemem.) duygularımın dibe vurduğu günde bahanemin sözleri de içime oturdu. Beni bu hayatta koşulsuz seven insanların olması beni hayata karşı bir sıfır önde kılıyordu.

 

"Oyyy sultanım.Öl de öleyim yollarına Nermin, başkan."babanemin kollarından tutup kendi etrafında çevirdim. Sonra kendime çekip sağa sola salladım. "Dur deli kız, yavaş."dese bile bana izin verdi. Ne yaptığımı anladığında bana ayak uydurdu. Benimle dans etti. Benimle çocuk oldu. Benimle oyunlar oynadı. Ağladı sardı sarmaladı. Şefkatli anne kolları yaralarımın üzerinde çiçekler açtırdı. Mor frezyalar la dolu hayal bahçemde onunla dans edip şarkılar söyledim. Kahkahalarımız gökyüzünde bir yıldız çizdi.

 

Küçük Sumru sevdikleriyle çok daha güçlü çok daha özgürdü.

 

Babaannem dansımız bittiğinde namazını kılmak için odasına çekildi. Baba kız baş başa kaldığımızda,babam aramızdaki mesafeye dayanmadan beni dizlerine yatırdı. Saçlarımı okşayan parmakları, kalbimin duvarlarında dövündü.

 

"Hatırlıyor musun Sumrum. Küçükken dedenle de dans etmek isterdin böyle. Babamda seni kıramaz eşlilik ederdi sana."nasıl unutabilirdim ki. Dedem, benim çocukluğumun nefesiydi. En güzel kahkalarımın komutanıydı.

 

Gazi Seyit Eryavuz.

 

"Dedemi nasıl unutabilirim ki baba. Benim en yakın arkadaşımdı."dedim. Gözlerim çoktan pusulanmıştı. Konu ne zaman dedem olsa, duygularım muslukları açardı.

 

"Sekiz yaşındaykende böyle söylerdin. Dedem benim en yakın arkadaşım. Başka arkadaş istemem der dururdun."o zamanları hatırlamanın hüznü onunda içine oturmuştu. Sesindeki kırılma, dedemi ne kadar özlediğini hissettiriyordu.

 

"O zamanlarda dedem en yakın arkadaşımdı. Benimle çamurdan askerler yapardı.Top oynardı."çocukluğumun en güzel zamanları bana tebessüm etti. "Benim askerim komutan olacak diye yeri göğü inletirdin.Sonra da hiç bir şey olmamış gibi oturur limonlu kek yerdeniz."içten ettiğim tebessüm tüm yüzüme yayıldı.

 

"Dedemle oymayı en sevdiğim oyundu.Eğer ben komutan olursam onun gazi olmasına asla izin vermezdim. Bu yüzden hep ben komutan olmalıydım."bunu ona da kendime de ilk kez söylüyordum.

"Sen hep özel bir çocuktun. Doğduğun an anlamıştım. Böyle güzel kalbinle, temiz duygularınla kaldığın için çok teşekkür ederim kızım. Sen benim dokunmaya dahi kıyamadığım mor frezyamsın. Canımın en içisin."

 

Sevgi sözcüklerine boğulmak utanmama neden oluyordu. Kendimle övünmekten hoşlanmadığım gibi karşı tarafında beni övmesi, utanmama neden oluyordu. "Baba,"dedim nazlı nazlı. Sesime serilmiş minik Sumruyu hemen yakaladı. "Söyle canımın içi."diyerek beni daha da utandırdı.

 

"Yapma şöyle sevmediğimi biliyorsun."

 

"Neyi bir tanem?"

 

"Biri beni övünce çok utanıyorum. Ve sen bunu gayet iyi biliyorsun. Ama üstüme gelmek hoşuna gidiyor değil mi?"dediğim anda tok bir gülme sesi duydum.

"Ne yapayım, seninle uğraşmak çok hoşuma gidiyor. Utanınca yanakların kızarıyor. Çillerin daha da güzelleşiyor. Her hali çok güzel benim kızımın."ısrarla bana sevgi sözcükleri söyledi. Benimle böyle uğraşarak aklımı dağıtacağıma inandığı için onu bozmadan ayak uydurdum. Bütün savaş boyalarını sürüp gelmiş gibi benimle uğraştı. Geri püskürtme için elimden geleni yapsamda bir müddet sonra buna bedenimde engel olmuştu. Yorgun bedenim uykunun kollarında usulca sallanıyordu. Kapanan gözlerimin ardında önüme serilen sahne, dedemle sekiz yaşıma ait bir anıya aitti.

 

Flashback 2001 İstanbul

 

"Dede, ben bu askerleri biraz kilolu yapmışım.Hiç kilolu asker olur mu?"diye sordum on adım ilerimde yerdeki çamur batağında,benim gibi çamurdan asker yapan dedeme. Dedem önce güldü,ben kaşlarımı çatıp ona bakınca gülümsemesi bozuldu,ciddi bir şekilde önce bana sonra da çamurdan yaptığım askerlere baktı.

 

"Olur tabi güzelim.Senin askerler komutan olsun.Benim askerlere emirler versin."dedi. Komutan olan askerin herkese emir vermesi çok hoşuma gitti.Sırıttım. "Emrediyorum asker derhal beni sırtınıza alıp bahçede on tur koşun."diye bağırdım. Dedem mesajı almıştı. Ayağa kalkıp üstünü silkeledi. Sonra da çamurlu elleriyle beni sırtına alıp bahçede on tur gezdirdi. Onunla koştum, onunla güldüm.

 

Kahkahalarım bahçemizin dört bir yanında yankılandı. Başım dönüyordu ama o an bu bile umrumda değildi. Olmam gereken yerde ve çok mutluydum. Yanımda kahramanım vardı. Bana bir şey olmasına asla izin vermezdi.

 

Omuzlarında geçirdiğim dakikaların ardından, dedemle dans etmeye başlamıştık. Çünkü piyona kursuna başlamıştım. Ve piyano eşliğinde dans etmeyi çok seviyordum. Dans ederken beni kendi etrafında döndüren dedeme, kahkahalarla güldüm.

 

Benim sesimi duyan babam ve babanemde bize katıldı. Bir süre sonra babamın omzunda dedeme emirler yağdıran bir asker olmuştum. Asker olmak çocukken en sevdiğim oyundu. Çünkü; emir vermek çok güzeldi. Emrime itaat etmeyen olursa onları çamurla yıkıyordum. Bu oyun çocukluğumun en güzel anılarına sahipti. Sekiz yaşındaki Sumru babasının omuzlarında, dedesinin sırtında babaannesinin dizlerinde büyümüştü. Nazlandığım en değerli insanlar hayatımın başrolüydü. K

 

"Yeter bu kadar oyun. Şimdi limonlu kek zamanı."babanem en sevdiğim keki yaptığında ev huzur kokardı. Ben o limonlu kekin kokusunu her yaşımda çok sevmiştim. Babannemin kekini yerken bir yandan da dedemden bir masal istemiştim. Dedem çok güzel masallar hikayeler anlatırdı.

 

"Yaaa dede neden askeri komutan yapmadık. Kötü adamları döver,güzel kızları kurtarırdı." anlattığı her masala itiraz eder. Kendime mutlu sonralarla dolu masallar yazardım. Mutsuz sonları hiç sevemezdim. Her yaşımda sevmemiştim.

 

"Ama bu masal da kahraman güzel kızları kurtarmıyor küçük hanım. Bu masalda kahraman iyi yürekli çocukları kurtarıyor."dedi. Dedem itirazlarıma dayanamaz her masalın sonunu değiştirirdi.

 

"Peki şimdi bu kahraman iyi yürekli çocukları kurtarıyor ya.Bizim sınıfımızda bir kız var. Ayşe onun annesi yok babası çok kötü biri. Ayşeyi de kurtarır mı? Lütfen dede söyleyelim Ayşe'yi de kurtarsın. O benim en yakın arkadaşım."sitemlerim dedemin ve babamın dikkatinden kaçmadı. O gün masal için istediğim dileğim babam ve dedem tarafından gerçek oldu. O zamanlar çok küçüktüm anlamamıştım. Ama Ayşe'yi gerçekten kurtarmışlardı. Polise şikayet etmişler polis ihmalden Ayşe'yi babasından almış çocuk esirgeme kurumuna vermişlerdi. Ayşe ilk okuldan sonra bizim okuldan ayrılmıştı. Ama biliyorum ki daha mutlu bir hayata sahip olmuştu.

 

Babam ve dedemle Ayşe'ye yardım ettikleri için gurur duymuştum.

 

Onlara en güzel resmimi çizip hediye etmiştim. Bütün ailemizin bir arada olduğu bir resmi. Ve babamın o resmi hala sakladığını en sevdiği kitabı açtığımda görmüştüm. Anılar göz kapaklarımdan zihnimin karanlık diyarlarına yolculuk yaptı. Gezdiği her diyar yeni bir anımızın, kahkahalarımızın izini taşıdı.

 

O diyarlar da dedemle dans ettim. Piyano çaldım. Şarkılar söyledim. Çamurdan askerler yapıp onlarla dedeme emirler yağdırdım. Dedemden Atsızı dinledim. Cemal Süreyya. Nazım Hikmet. Karanlık diyarlarda ki yolculuğum bir kapı sesi duyana kadar sürdü.

 

Flashback Son

 

Kulaklarımda çınlayan kapı ziliyle gözlerimi açtım. Babamın dizlerinden yastığa geçiş yapmıştım. Uyuyakalmış olmalıyım. Gözlerimi ovuşturup koridora çıktım. Kapıyı açan babamın sırtını gördüm. "Hoşgeldiniz çocuklar."diyen babamın sesinin ardından bir kaç hışırtı duydum.

 

"Hoşbulduk Derman amca, bizim mekana köfte ekmek yemeye çıkmıştık. Sumruyu da alalım dedik."arkadan gelen Tuna'nın sesiyle babamın yanına yürüdüm.

 

"Sumru uyu- uyandın mı kızım. Çocuklar gelmiş."diyen babama tebessüm ettim. "Uyuyakalmışım keşke uyandırsaydın beni."dedim. Gülen gözleri dağınık saçlarıma,şuan şişliğine emin olduğum gözlerime kaydı. "Bebek gibi uyuyordun, kıyamadım."bazı kelimeler sihirliydi. Kelimelerin hissettirdikleri ise büyü. "Çocukları bekletme. Çok geç olmadan da eve dön. Uykunu alamadın daha."dedi. Başımın üstüne bir öpücük kondurup içeriye geçti.

 

Kapıdan dışarıya doğru uzattığım başımla, kapıda bekleyen ikiliye baktım. "Sumru kuş, gecenin on ikisinde bir köfte ekmek gömmez miyiz?"her daim aç ve yemeklere olan ilgisini diri tutan Esilay, yine midesine yenik düşmüştü. Bu hallerine gülümsedim.

 

"Olur gömeriz. Bekleyin hırkamı alayım."dedim. Yaz aylarının sonlarına gelmemiz itibariyle havalar yavaştan soğumaya başlamıştı. "Arabada bekliyoruz."diyerek kapıdan ayrıldılar. İçeriye geçip babama bir öpücük verdim. Babannem çoktan uyumuştu. Portmantodan hırkamı ve çantamı aldım ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Arabada beni bekleyen Tuna ve Esilayla arka koltuğa kuruldum.

 

"Berkun ve Eren nerede?"diye sordum.

 

"Berkun şubedeymiş.Ereni evden alıp mekana geçtiler. Biz gidene kadar siparişi verirler."diye açıkladı Tuna. Berkun cinayetin üzerinde çalışmak için şubede kalmıştı kesin. Bir şeyler bulup bulmadığını merak ettim. Bulduklarının üzerinden birlikte geçemizde fayda vardı.Bir an önce konuşmamız gerekiyordu.

 

Arabada geçen sessiz yolculuğun sonunda,deniz kenarında seyyar köfte satan Hasan amcanın mekanına geldik. Arabadan indiğim anda bizimkileri görmüştüm. Bizi bekleyen ikiliye doğru yürürken, onların çoktan birinci köfteleri gömdüğünü, ikinci için bizi beklediklerini gördüm. Berkun ve Eren iki tane yemeden doymazdı. Tuna ben ve Esilay birer tanede kalırdık. "Nerde kaldınız oğlum."diye isyan etti Berkun. Gerçekten acıkmış olmalıydı. Yada bir şeylerin kokusunu almış bizimle paylaşmak için beklemişti. Yanlarındaki boş taburelere kurulduk. Gözlerimi direk olarak Berkuna diktim.Üzerinde hissettiği bakışlarımı bana dönerek yakaladı.

 

"Ne buldun? dökül çabuk."acele tavrıma önce kaşları havalandı, ardından güzel bir tebessümle taçlandırdı.

 

"Necdet le ilgili burnuma hiç iyi kokular gelmemişti. Yine haklı çıktım. Adam tam bir şerefsiz. Kumar, uyuşturucu, fuuş ne ararsan var. Daha önceden adam yaralamadan sabıkası da vardı zaten biliyorsunuz. O adamla son zamanlarda çok fazla bağlantıya geçmiş. Şimdi adamın peşine takıldım, bişeyler çıkarsa cinayet şubeyle operasyona katılmak için Talat amirle görüşeceğim."dedi.Avının peşinden ayrılmaya niyeti olmayan avcı edasıyla. Kendinden emin konuşmasını her zaman takdir etsemde, nur topu gibi bir savcımız olduğunu unutuyordu.

 

"Savcı sorun çıkaracak gibi."kafamdan geçenleri dile döken Erendi. "Talat amir izin verdikten sonra savcıyı kim takar?"Tuna gözlerini kısmış sinirle Erene bakıyordu.Tam zamanında elindeki köfte ekmeklerle buraya doğru gelen Hasan Amcayı fark ettik. "Hoşgeldiniz çocuklar. Sizinkiler her zamankinden."bizi tanıdığı için neyi nasıl sevdiğimizi bilirdi. Tabakları teker teker önümüze dizdi. "Çok sağol Hasan Amca. Ellerine sağlık."diyerek köfte ekmeğimden bir ısırık aldım. Damağıma yayılan tat gerçekten mükemmeldi. "Afiyet olsun. Bir şeye ihtiyaç olursa seslenin."dedi ve yanımızdan ayrıldı.

 

"Ben halletmeye çalışacağım.Siz yarın Necdet'in mekanına bir uğrayın.İpin ucu çok yakın hissediyorum."dedi Berkun, elindeki köfte ekmekten kocaman ısırdı. Başımı iki yana sallarken onu reddettim. "Talat amirde, Savcıda bunu duyarsa bizi ipe dizerler. Çok riskli."oflarcasına verdiğim nefese hepsi güldü. "Tamam ulan, yapalım gitsin."Berkun kendi kullandığı kelimeyi benim ağzımdan duyduğu anda bastı kahkahayı. Onu uzun zamandan sonra böyle tasasızca gülerken görmek, hepimizi şaşırtmıştı. " Ee bu gülebiliyormuş."cümleyi masaya bırakan Esilayla Berkun'un gülüşü daha da derinleşti.

 

"O ne saçma soru? Adam insan değil mi? Tabiki gülecek."diyen Tunaya sen bir sus bakışları attı. "Çok biliyorsun sen. Biz insan değil mi dedik. Gülmeyi beceremediğini düşünmüştüm."sıçıp sıvamak bu olsa gerekti. "Sen çokta düşünme bence. Düşüncelerinin sonu kanalizasyonda bitiyor olabilir. Bok korkusundan hiç hoşlananmam."diyen Tunaya yüzümü buruşturarak baktım. "Yemek yiyoruz burada."desemde bana aldırmadan elindeki ekmeğinden bir ısırık daha aldı. "Yani?"diye sordu kaşlarını kaldırarak.

 

"Bok bok konuşma. Kızların midesi bulandı."diyen Erenle kaşlarım daha da çatıldı. "Senin ne farkın kaldı şimdi?"midem gerçekten çorba olmuştu. Elimdeki ekmeği sakince tabağıma bıraktım. "Ulan sizin yüzünüzden kız aç kaldı. Allahın dangalak keresteleri."Berkun olaya müdahale etsene geç kalmıştı. Cinayet çoktan işlenmiş, katil toz olmuştu. "Sağol ya, çok yardımcı oldun."dediğimde "Önemli değil. Her zaman."hepsi bir olup üzerime oynuyordu. Yanımda sesi soluğu çıkamayan Esilaya döndüğümde elindeki ekmeğin son parçasını ağzına tıkıştırdığını gördüm. Şaşkın bakışlarım kendini korurken bana döndü.

 

"Köfte yine şahane. Acaba bir tane daha yesem mi?"dediğinde onun nasıl bir mideye sahip olduğunu sorgulamam gerekti. "Sende de nasıl bir mide varmış be kızım."Ekmeğini bitirmiş ciğerci kedisi gibi köftelere bakıyordu.Tabağımdaki ekmeği ona uzattım. "Kuşum ya seni çok seviyorum."diye şakıdı. İstediği olduğunda nasılsa değişiyordu.

 

"Kızım sen nasıl bu kadar yiyip nasıl zayıf kalıyorsun?"dedi Tuna. Esilay başını gömdüğü ekmeğinden yavaşça kaldırdı. Gözlerini kısıp, kaşlarını çattı. "Tuna bir kıza söylenmemesi gereken bir şeyi söylediğinin farkındasın dimi?"Eren, onun kıvranan halleriyle dalga geçmeye bayılırdı. "Sen karışma birader,bu çırpı bacakla benim aramda"ağzındaki lokmasını yutmadan konuşmasıyla sesi boğuk çıkmıştı.Ama esilayın ona çırpı bacak dediği için sinirlenen bakışlarını fark etmemişti. "Sen,sen bana çırpı bacak mı dedin. Bana bana Esilay Yılmaz'a?"dedi. Esilay oldukça sinirlenmişti. Tuna onu takmadan köftesini yemeye devam etti.

 

"Senin bu tipin ne? Yatağından kazıyıp mı geldiler?"yanımda oturan Berkun'nun beni dürtmesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Uyuyakalmışım kapı sesine uyandım."yeniden kaşınan gözlerimi ovuşturdum. "Küçük bir çocuk gibisin.Seni almalarını ben söyledim. Olayları merak ettiğini tahmin ediyordum."dedi. Minnet dolu gözlerle ona baktım. "Teşekkür ederim. Bende senin şubede sabahlayacağından emindim. Mutlaka bişeyler bulduğunu biliyordum."dedim. Gülümsedi. Cebinden sigarasını çıkarıp bir dal yaktı. İçine çektiği duman karanlık gökyüzünde kayboldu.

 

"Yeter,sıkıldım sizin atışmalarınızdan. Biraz büyüyün artık."diye bağıran Erenle gözlerim anında masadakilere çevrildi. Gözlerim Tuna ve Esilay arasında gidip geldi. Suçlu çocuklar gibi birbirlerine baktılar. Sonra da kahkahalarla gülmeye başladıklarında,etraftaki insanlar tuhaf tuhaf bize baktı. Ama onlara aldırmadan gülmeye devam ettiler.

 

"Siz iki salak neye gülüyorsunuz bu kadar?"

 

Gülüşleri arasında cevap veren Esilay oldu. "Yüz ifaden, yüz ifaden çok komikti."diyerek gülmeye devam etti. Eren ise karşısındaki kendine gülen ikiliye deliye bakar gibi baktı. Hastaneden kaçan deliler bile bu kadar gülmüyordu. Bakışlarındaki haklılık payı epey yüksekti. "Sizin olamayan beyninize tüküreyim. Beyin yerine amonyak koklamış solucan mı taşıyorsunuz o kafanızda anlamadım ki?"söylediği kelimleri kendi içimde tartınca oda gülmelerine hak vermiş olacak ki, kendi de gülmeye başladı. Açıkçası son söylediği cümleye benimde gülesim gelmişti. Dudaklarım kıvrılmak için an kollarken Berkun, "Sakın Sumru. Gülme."dedi. Bir anda yüksek volümle söylediği kelimler zihnimde gül olarak kodlanmış gibi ağzımdan çıkan kahkaha ya engel olamadım. Berkun sabrı kalmamış gibi ofladı.

 

Başını iki yana sallayarak ayaklandı. "Hadi herkes evine yarın Necdetin mekana sabah uğrayın etrafı bir kolaçan edin. Ordan da bişeyler çıkacak eminim."Berkun'un ciddi tavrıyla hepimiz ayaklandık. Berkun hesabı öderken bizde arabalara doğru yürüdük. Ben Tuna ve Esilayla eve geri dönerken Berkun Ereni de alıp gitmişti.

 

 

Eve geldiğimde saat çok geçti.Babamında yatmış olduğunu düşünsemde salondan gelen cılız ışıkla oraya yöneldim. "Baba sen neden yatmadın?"tekli koltuğunda kitabı okuyordu. Yakın gözlükleri burnunun üstüne düşmüş pencereden vuran cılız ışıkla yüzü aydınlanmıştı. "Seni bekledim kızım. Saat geç oldu geldiğini görmeden yatmak istemedim."dedi. Gözlüğünü çıkarıp kitabı katladı. Yanıma gelip kolunu boynuma sardı. "Sen uyusaydın keşke. Bütün gün çiçekçide epey yoruluyorsun."Beni kollarına çekip üst kata doğru yönlendirdi. "Geldiğine göre şimdi uyuyabilirim. Sende dinleniyorsun.Yarın dinç ve uykunu almış uyanıyorsun."alnıma bir öpücük kondurdu. "Tamam babacım iyi geceler."bende onun yanakalarına birer öpücük bıraktım. "İyi geceler güzelim."babam kendi odasına geçti. Bende kendi odama girip pijamalarımı giydim. Banyoda dişlerimi fırçaladım. Yatağa girdiğimde saat iki olmuştu. Gözlerimi tavana çocukken yapıştırdığım yıldızlarıma çevirdim.

 

Küçükken gökyüzüne bakıp yıldızları görmeye bayılırdım. Gözlerimi dikip saatlerce gökyüzüne bakardım. Babam da bana yapışkan yıldızlar alıp tavana asmıştı.

 

Senin gökyüzün en parlak yıldızlara sahip olmalı. Demişti.

 

Benim gökyüzüm hep en parlak yıldızlarla dolmuştu. Yolumu aydınlatmıştı. Şimdi o yolu daha özgüvenli daha sağlam yürüyordum. Tek başıma ayaklarımın üstünde durup mesleğimi en iyi şekilde icra ediyordum. Bu benim için paha biçilmez bir duyguydu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                          🪦

 

 

 

Sabahın erken saatlerinde ekiple buluşup sahilde simit çay kahvaltı yapıp, Necdetin mekanının önüne gelmiştik. Çalışanlar dışında hiç kimse uğramamıştı. Necdetin içeriye girdiği duyulmuş olmalıydı.

 

"Necdetin içeriye girdiğini duyan akbabalar mutlaka üşüşürler buraya."dedi Eren. Sabah buluştuğumuzdan bu yana ilk kez konuşuyordu. "Mekan için yapılan arama emrinde hiç bir ize rastlamamışlar. Muhtemelen Necdet içeriye girince mekanın aranacağını anlayıp. Temizlediler.Ama bu mekanda mutlaka bişeyler olmalı."dedim. Eren bana dönmeden direksiyonda ritim tutan elleri durdu. "Hadi gidiyoruz."dedi. Kalabalık etmemek için Tuna ve Esilayı yanımıza almamıştık. Berkun şubeye geçmişti Talat amirle konuşmak için. Erenle ben gelmiştik sadece. Biraz etrafı kolaçan edip dönmekti niyetimiz ama Erenin parlayan gözlerinden bir planı olduğunu anlamıştım, ve ona ayak uyuduruyordum.

 

"Mal almak için geldik. Necdet'in içeride olduğundan haberimiz yok."dedi. Sakin ve temkinliydi.

 

"O iş bende."dedim onu ardından takip ederken. Mekandan içeriye girdiğimizde çalışanlar etrafı toparlıyor, temizliyordu. "Abi mekan kapalı."bize yaklaşan en fazla yirmi yaşlarında çocuğa baktım. "Mekan için gelmedik.Necdet buralarda mı?"dedi Eren çocuğu incelerken. Bende çalışanlara ve mekanın içine kısaca göz attım. Bir restoran için fazla basık ve boğucu bir havası vardı. Daha çok meyhane tarzını yansıtıyordu. Masalar sık aralıklarla dizilmişti. Kapalı olduğu için üstleri boş ve temiz görünüyordu. Etrafta koşturan bir kaç çalışan dışında kimse yoktu.

 

"Yok abi Necdet abi tatile çıktı. Mekanda gelene kadar kapalı."

 

"Nereye gitti. Bana mekana uğra emanetin orda demişti."dedi. Çok iyi bir oyun kurucuydu.

 

"Necdet abi mekan kapalı dedi.Emanet falan da bahsetmedi.Siz kimsiniz?"dedi. Ortam daha da gerildi.Necdet işleri epey sıkı tutmuş gibiydi.

 

"Necdet le mekanda diye konuştuk.Mal verecekti bize."

 

"Mal falan yok.Siz kimsiniz diye sordum?"

 

"Sakin ol konuşuyoruz sadece. Necdet abin içeriye girince benim malları geri almaya geldim."dedi profesyonel bir tavrı vardı. Onu tanımasam gerçek olduğunu düşündürecek kadar iyi rol yapıyordu.

 

Eren oyunculuğuna tam gaz devam ederken ben, etrafıma bakınmaya devam ettim. Etraftaki masalara çalışanlara baktım.Herşey normal görünüyordu.Tam o sırada solumda kalan kapı açıldı. Tüm mekanda yankılanan kapının sesiyle o tarafa döndüm. Genç bir çocuk odadan çıkarken duvara dayalı askılarda ki kadın elbiselerini fark ettim.Fazla açık ve striptizciye ait olduğunu düşündürecek kıyafetlerle kaşlarımı çattım. Çocuk odadan çıkıp ardından kapıyı kapattı. Dikkat çekmemek için gözümü o yönden çekip etrafıma bakındım. Yukarı kata çıkan merdivenleri fark ettim. Aklıma gelen fikirler hemen öne atılıp Erenin koluna girdim. Başını yavaşça bana çevirdi. Soran gözlerle baktı.

 

"Aşkım lavaboya gitmem gerekiyor.Lavabo ne tarafta acaba"kibar bir hareketle karşımızdaki çocuğa döndüm. Beni baştan aşağıya süzdü. Gözleriyle gördüğünü beğenmiş olacak ki yukarı katı gösterdi. "Yukarı da sağda.Sonra da terk edin burayı."dedi. Şüphe pırıltıları gözlerinde gezindi.Sakin kalmak için kendini frenliyordu.

 

"Hemen geliyorum hayatım."dedim Erene başımla yukarı katı işaret ederken, beni anladı ve tamam anlamında göz kırptı. Kolundan çıkıp üst kata çıktım. Bir kaç kapı vardı. Hangisini bilmediğim için sırayla denemek zorundaydım. Ellime geçirdiğim eldivenleri ardımda izler bırakmadan buradan ayrılabilirdim. Önce solda kalan kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Koridorun sonundaki odanın kapısını denediğim anda açıldı. Malzeme odasıydı. Etrafa bakındım. Kolilerin içlerine baktım. Elimden geldiğince hızlı şekilde baksam da içkiler ve temizlik malzemeleri dışında bir şey çıkmamıştı. Kilitli oda kesinlikle Necdetin odasıydı. Kapıdan çıkmadan önce telefonum mesaj sesini duyduğumda durup telefonumu çıkardım. Erda nın attığı mesajı gördüğümde gerçekten sevinmiştim. O elbise için haftalarını harcamıştı. Ziyan olmasını istemezdim.

 

Erda; Sumruş elbiseyi tadilat ettim. Gelip denemelisin. Ve acilen birlikte alışverişe gitmemiz gerekiyor.

 

Sumru; Tamam bir ara gelirim.Müsait değilim.

 

Erda'ya mesajı gönderip malzeme odasından çıkıp kilitli odanın önüne geldim. Çantamdan çıkardığım çakı ile kapının kilidini zorladım. Biraz zorlasa da açılan kapıyla sırıttım. İçeriye girebilmiştim. Hızlıca kapıdan içeriye süzüldüm. Derin bir nefes dudaklarımdan döküldüğünde, çok hızlı olmam gerektiğini biliyordum.

 

Tahminlerimde yanılmamıştım. Necdetin odasıydı.Hızla çekmeceleri kontrol ettim. Masasındaki dosyalara da göz gezdirdim.Hiç bir şey olmaması sinirimi bozarken çektiğim koltuğun çok ağır olduğunu fark ettim. Döner koltuğu geriye çekip altına eğildim. Siyah bir poşet bana göz kırptı. Poşeti dikkatli şekilde yapışan yerinden ayırdım. İçini açıp baktığımda gördüğüm manzara beni asla şaşırtmamıştı. Dönen koltuğun altına uyuşturucu saklayacak kadar salak bir adam, olması şu an çok işime yarayacaktı. Masanın çekmecesini açıp uyşturucu dolu paketi içine attım burada ki işim bitmişti. Telefonumu çıkarıp yeniden mesaj yazdım.

 

Sumru; Yukarı kat soldaki oda masanın çekmecesinde.

 

Berkun; Ekip yolda siz çıkın oradan.

 

Berkun'un mesajıyla hızla odadan çıkıp tuvalete girecektim ki merdivenlerin başında görünen adamla tuvaletten çıkıyor gibi kapıda kaldım. Nefeslerimi düzene soktum. Yanıma yaklaşan adam sinirle koluma asıldı. Sert bir şekilde ileriye doğru itekledi.

 

"Bitmedi mi daha işin hadi defolun gidin burdan." ittirerek merdivenlere yürüttü. Hızla aşağıya indim. Erenin bize dönen bakışlarıyla kaşlarımı kaldırıp indirdim. Eren mesaji aldığı için daha sakindi.

 

"Hadi gidelim hayatım. Buranın çalışanları çok kaba."dedim. Erenin yanına geldiğimde koluna girdim, çıkışa doğru sürükledim. "Ne buldun?"kapıdan çıkıp arabaya yürürken sokağın başından gelen siren sesleriyle bana döndü. Ne bulduğumu anlamıştı. Sen yok musun sen bakışlarıyla gülümsedi. Bende sırttım. Islık çalarak arabaya bindi. Polislerin içeriye girmesinin ardından sadece on dakika geçmişti

Ki, çalışanlar eşliğinde ellerinde benim bulup çekmeceye attığım siyah uyuşturucu poşetiyle çıktıklarını gördük. Keyfimiz daha da yerine geldi. Bu uyuşturucu Necdetin odasından çıksa da kesinlikle başkasına aitti. Ve bu uyuşturucunun sahibi bugün ortaya çıkacaktı. "Buradaki işimiz bitti."Erenin arabayı çalıştırmasıyla mekanın önünden ayrıldık.

 

Şubeye gelene kadar sessizlik içinde yolun tadını çıkardık. Otoparka park ettiğimiz araçtan inerek şubeye doğru yürüdük. Bir kaç kişiye selam vermemizin ardından, toplantı odasında girdik.Ekiple birlikte oturan Savcı ve Talat amiri gördük. Talat amir ve savcının sinirli olduklarını fark etmem uzun sürmedi. Kesinlikle bu işe fazla burnumuzu sokmamızdan hoşlanmamışlardı.

 

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz. Haberim olmadan adamın mekanına girmek nedir?" Falaz Savcının çatılı kaşlarına, kızgın yüzüne baktım. Derin bir nefes aldım. Ortam oldukça gergindi. Hiç kimseden tek nefes bile çıkmıyordu. İçindeki öfkesini atması için zaman tanıdık. Biz onu tanımıyorduk. Ama oda bizi tanımıyordu.

 

Artık deneme yanılma yöntemiyle anlaşacaktık.

 

"Benim fikrimdi savcım içeriye girmelerini ben istedim."diyen Berkun la şaşkınlıkla ona baktım. Bizi aklamak için gözlerinde kendini karalıyordu. "Bişeyler çıkacağından emindim. Çıktı da bir kilo uyuşturucu, ve bu uyuşturucu kesinlikle Necdete ait değil."dediğinde benim düşündüğüm şeyleri düşündüğünü anladım. "Budan nasıl bu kadar emin olabilirsin?" Falaz Savcının sorusuyla kendimi öne attım. Bakışlarının izi anında bana düştü.

 

"Necdet uyuşturucu kullanmıyor. İçici değil satıcı. Mekana gelen uyuşturucuları satmak için paravan yapıyor. Kadın pazarlığı içinde aynı mekanı kullanıyor. Bulduğumuz paketin sahibi Necdetin bir zamanlar yaraladığı, sonrada beraber iş yaptığı adam."dedim. Mekanda gördüğüm kadın kıyafetleri kesinlikle söylediklerimi tastikliyordu. Savcı gözlerime baktı. Sessizliğini korudu. "Ve o adam aradığımız katil olabilir."diye cümlemi noktaladım.

 

"Bende aynı şeyleri düşüyorum savcım. Paket bizim elimize geçtiğine göre paketi almak için mutlaka bir hamle yapacak."dedi. Berkun benim arkamda durarak. "Katılıyorum savcım. Paketi almak için mutlaka bişeyler yapacak."dedi Eren de bize destek çıkarak. Tuna ve Esilayda bize katıldıklarını ve güvendiklerini dile getirdiler. Savcı önce bana ardından arkamda duran ekibe baktı. Gözlerinde ilk defa rastladığım bir duygu beni şaşırttı. Gurur duyan gözlerle baktı hepimize. Yada ben öyle gördüğümü sandım. Emin olmadan benden bakışlarını çekti.

 

"Bu yinede bana haber dahi vermeden mekana girdiğiniz gerçeğini değiştirmiyor. Ya ekipçe ceza alcaksınız. Yada Eren ve Sumruya özel bir ceza vereceğim."dedi. Öfkeli haline nazaran bu tavrı daha sakindi. Buna da şükür diyerek rahat bir nefes aldım.

 

"Cezamız neyse çekeriz."diyerek bize destek olan Tuna ve Esilayla.Savcı cezayı tüm ekibe kesmişti. Bize destek olmaları işimize bile gelmişti. Zira; Falaz Savcı fazla insafsız davranıp şubenin bütün doysa işlerini bize kitlenmişti. Bir senenin bütün olay dosyalarını kronolojik sırayla düzeltip arşive alacaktık. Savcıda bize verdiği cezadan memnun bir şekilde gülümsemişti. Alayvari gülümsemesine bir tane çakmak istesem de adam savcıydı sonuçta. Elim kolum bağlıydı.

 

"Bir an önce çalışmaya başlayın. Yarına kadar bitirin."diyen Talat amirle kaşlarımı çattım. Yarına kadar bitirmek imkansızdı. Gece boyu çalışsak dahi bitmezdi.

 

"Amirim yarına kadar bitmesi imkansız."Esilayın içine kaçan sesiyle talat amir gür bir kahkaha attı. Keyfi pek yerindeydi bize eziyet ederken. Maşallah nazarlar değmesin ama savcı beyinde keyfi pek yerindeydi. Bizi kıvranırken görmek hoşuna gitmiş gibiydi. Gıcık herif.

 

"Size kolay gelsin."gülerek toplantı odasından çıkan Savcıyla Talat amir de ayaklandı.

 

"Fazla acımasız ama yerinde bir ceza. Falaz savcıyı sevmeye başladım."dedi. Kollarını göğsünde toplayıp halimize baktı. Yüzlerimizde nasıl bir ifade varsa gülecek gibi oldu.

 

"Sadece bu senenin ve ekibin dosyalarından bahsetti. Yarın sabah bizzat kontrol edeceğim."dedi. Kafasını eğerek oturduğu sandalyeden kalktı. Odadan çıkmadan önce saatini kontrol etmeyide ihmal etmedi.

 

"Yarın sabah 7 de görüşürüz."dedi. Ve odadan çıktı. Dosyalar yarına yetişirdi ama sabah 7 ye yetişirmiydi emin değildim. Kendimi en yakın koltuğa bıraktım. Kafamı arkaya yasladım. Vücudum tüm günün gerginliğiyle kasılmıştı. Sırtım feci derecede ağrırken, migren ataklarım şakaklarımda dolanıyordu.

 

"Bu savcıya çok gıcık oldum. Adam yargı dağıtmaya geldi başımıza. İşimiz iş valla. "savcının dedikodusunu yapan Esilayla bir kahkaha patlattım. Sırayla diğerleri de bana katıldı. Tam o sırada kapı açıldı. İçeriye savcının girmesiyle yayıldığım yerden doğruldum. Ne kadarını duymuştu emin değildim ama kaşlarını çatmış, bize bakıyordu.

 

"Buyrun savcım ne istemiştiniz?"diye ayaklanan Berkuna baktı.Bir şey söylemeden masanın üzerindeki mavi kapaklı dosyayı aldı. "Doysalara başlamak için emir mi bekliyorsunuz. Makarayı bırakında bir an önce başlayın."dedi. Çok fazla kaşlarını çatıyordu. Bu gidişle erken yaşlanır.

 

"Başlıyorduk bizde."dedi Eren. Derin bir esefle Erene baktı. Kafasıyla onaylayıp odadan çıktı.

 

"Kapıda mı yatıyordu bu adam. Lafım bitmeden odaya damladı."diye fısıldayan Esilayı duydum. Savcının tekrardan odaya girmesinden korkarak kısık sesle konuşmasına güldüm. Çantamı ve hırkamı koltuğa bırakıp sandalyeye kuruldum. Dosyaları taşıma işini erkekler üstlenmişti. Elleri kolları dolu odaya tekrar giren ekip arkadaşlarımızla, eziyet resmen başlamıştı.

 

"Arkadaşlar bunlar ne zamana biter acaba? Hayır uykumu alamazsam gözlerimin altı torba torba oluyor."diyen Esilayı kimse umursamadı bile. Güzelleğine ve makyajına her zaman önem verirdi. Bense işe gelirken makyaj yapmaz. Elime ne gelirse onu giyerdim. Cilt bakımına önem verdiğim için cildim zaten iyi durumdaydı. Ve bu benim için yeterliydi. Makyajı sivil hayatımda tercih etsemde iş hayatıma yansıtmamaya çalışıyordum. Önemli bir yemek yada büyük bir toplantı tören haricinde makyaj yapmazdım.

 

"Esilay senin göz torbalarından daha önemli işlerimiz var."dedi Tuna. Elindeki dosyanın tarihlerini kontrol ediyordu. Benimde önümde iki dosya vardı ve ikisini aynı anda kontrol ederek ilerliyordum. Yanlış gördüklerimi düzelterek ilerleyip iki dosyayı aynı anda bitirdim. Bunu sık yaptığım için ekip bana şaşırmadan gurur dolu bakışlar attı. Dosyayı kenara bırakıp iki dosyayı daha önüme çektim. "Bu zamanda bir Sumru Eryavuz kolay yetişmiyor tabi."Tuna'nın övgü sözlerine gözlerimi devirdim.

 

"İlk kez doğru bir laf ettin lan. Bugün mekanda da harika iş çıkardın."dedi Eren. İlk kez bana karşı bir övgü sözcüğü kullandığına yemin edebilirim.

 

"Sadece işimi yapıyorum."dedim. Alışkın değildim hepsinin beni övmesine.

 

"Sadece işini yaparken de bu kadar güzel olunmaz ama."Esilayın övgülerine alışıktım. "Şu asalete şu güzelliğe bakın.Tüü tüüü tüğğ maşallah."babanem gibi yüzümü tükürükleriyle yıkadı. Yüzüm buruştuğunda iğrenir gibi tepki verdim. "Babannem gibi yapma şunu. Sevmediğimi biliyorsun."gülerek bana göz kırptı. "Arsız,"dedim bu kezde. "Eh biraz, ama şu güzellik de övülmeyi hak ediyor şimdi. Kendine haksızlık etme. Nazar değmesin bebeğime tü tü tüğğ."elimde kalacaktı. Dua etsinki, işlerin aciliyeti var. Yoksa ben ona yapacağımı bilirdim.

 

"Otur kızım şuraya kızın yüzüne DNA nı bıraktın."diye Esilaya kızan Berkun la Esilay yerine geçti. "Bir daha deneme bile."diye uyardım bende.

 

"Sizde ne anlarsınız güzellikten asaletten."diyerek burun kıvırdı. Ben gözlerimi devirerek baktım. Berkun da ya sabır çekerek dosyasına döndü.

 

Uyarımızın ardından ne Esilay dan nede diğerlerinden tek ses bile çıkmadı. Herkes konsantre şekilde işlerini yapıyordu. Bir kaç dosya daha bitirdiğimde belimi esnetmek için aralama doğru yaslandım. Diğerleri çoktan rahat pozisyona geçiş yapmıştı. Mesai saati çoktan bittiği için şube de sadece biz kalmıştık. Saatlerdir uyuyan midem artık kendini belli ediyordu. İsyan bayrağını çekerek bir savaş başlatmıştı. Daha fazla kayıtsız kalmam mümkün değildi. "Ben çok acıktım ya siz acıkmadınız mı?"her zamanki gibi Esilay benden önce davranmıştı. "Bende acıktım.Yemek söyleyelim."

 

"Ben veririm siparişi. Ne istiyorsunuz."yayıldığı koltuktan ayaklanan Tuna bize doğru yaklaştı. "Lahmacun."dedi Esilay anında. Benim için hiç farketmezdi. Başımla onayladığımda, diğerlerine döndü. Onlar da farketmez diyince lahmacun sipariş etmek için odadan dışarıya çıktı. "Porsiyonlar her zamanki gibi?"

 

"Evet,"dedi Esilay. Tek başına üç lahmacun göndüğü için bu detay onun için önemliydi. "Nerene yiyorsun bir anlasam."diyerek söylenen Tuna sonunda odadan çıktı.

 

"Ne dedi o?"Esilayı takmadan başımı arkaya yaslayarak gözlerimi kapattım. Yemek gelene kadar dinlenmek istemiştim.Ama kader benimle aynı fikirde değildi. Kapı şiddetle açıldı. Bir anda olduğum yerden sıçrayarak ayağa dikildiğimde, karşımda gördüğüm Savcıyla kaşlarım çatıldı. Mesai saati çoktan bitmişti. Şuan evinde olması gereken adam burada olduğuna göre kesinlikle bir şey olmuştu. Yavaş bir baş hareketiyle Berkuna döndüm. Oda bana döndüğünde göz göze geldik. Başımızı aynı anda iki yana salladığımızda, artık beyinlerimizin bile birlikte çalıştığını düşündüm.

 

Yeniden Savcıya döndüğümde elindeki telefonu cebine koydu. Bize baktı. Kaşları çatık, sert çehresi öfke doluydu.

 

Dudaklarından duymayı en son istediğim cümle döküldü. "Yaseminin Tozlunun annesi Meryem Tozlu ölü bulunmuş."diyerek bombayı ortaya bıraktı. Sessizlik içinde zuhur eden dakikalar geçti. Beynim sadece aynı kelimelerde takılı kalmıştı.

 

Meryem Tozlu ölü bulundu.

 

Ve ben bu oyunda yanlış taşı çekip, yanlış kartı açtığımızı anladım. Uyuşturucuyu yakalanmamız birilerinin planlarını bozmuştu. Ama beklediğimiz hamle kesinlikle bu değildi. Meryem teyze polis korumasında evinde huzurla uyuyor olması gerekirken şimdi kızının yanında bir mezarda yatıyordu. Onunla konuştuğumuzda bize söyledikleri doldu kulaklarıma.

 

Yıllarca Necdet de dövdü. Kızıma dokunmasın diye sesimi çıkarmadım. Eve kadın getirdi, kızıma dokunmadın diye sesimi çıkarmadım. Eve her gün sarhoş geldi sesimi çıkarmadım. Beni baba evine geri götürmesin diye yaşamadım, nefes almadım. Bu hayatta tutunduğum tek dal kızımdı. Onu da aldılar benden. Siz deyin şimdi ben o adamdan şikayetçi olsam da kızım geri gelecek mi? Benim bunca yıldır çektiğim acılar dinecek mi? Ben bu yaştan sonra baba ocağına dönemem. Ancak mezar kabul eder aciz bedenimi.

 

Ancak mezar kabul eder aciz bedenimi demişti. İstediği olmuş kızının yanına gitmişti.

 

Şimdi mutlu muydu? Kızıyla birlikteydi. Kavuşmuştu. Toprak bir bedeni daha koymuştu mabedine. Acılar artık daha keskin. Korkular hep bakiydi.

 

Yaşamın sonunda. Ölümün başındaydık.

 

 

                                                 🪦

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu bölümü kaç kez yazıp sildim bilmiyorum. Çok fazla değişime uğradı. Umarım severek ve beğenerek okumuşsunuzdur. Bölümleri yavaş yavaş tamamladığım yerlerdeyim. Asıl hikayeye geçiş yapıyoruz. Tansiyonu daha yüksek aksiyonu bol bölümlere hazırlıklı olun.

 

Sumru hakkında düşüncelerinizi duymak isterim.

 

Bu bölüm hepimiz Falaz'a gıcık olduk sanırım?

 

Ekip hakkında düşüncelerini duymak isterim.

 

Olaylar nasıl ilerliyor sizce?

 

Satır arasında yorumlarda buluşalım. Yıldızımı parlatıp öyle giderseniz çok sevinirim.

 

Bizi daha da öne çıkarmak için. Tiktok;Bulmacaa.ustalarr takip edebilirsiniz. #bulmaca ustaları etiketlerinizi bekliyorum.

 

İnstagram; Bulmacaustalar takip etmeyi gönderileri takip etmeyi unutmayalım. Bölüm alıntıları ve karakterleri paylaşıyorum.

 

 

 

 

Destekleriniz için teşekkür ederim.

 

 

 

 

Sevgiler..

 

 

 

 

Semmy8

Bölüm : 18.01.2025 22:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...