
Merhaba Dostlar..
Yeni bir bölümle geldim.
Wattpad in kapalı olması sebebiyle çok fazla kitleye ulaşamıyoruz. Bu beni çok fazla üzüyor. Emeklerim boşa gitmiş gibi hissediyorum. Okuyan herkesten ricam emeklerimi görmezden gelmeyin. Lütfen iyi kötü yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum.
Kitabı yavaş yavaş toparlıyor arzu ettiğim yere geliyorum. Asıl hikaye şimdi başlıyor diyorum ve kaçıyorum.
Ekip hakkında yorumlarınızı satır aralarında okumak isterim.
Kitap sizin için nasıl ilerliyor yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim.
Desteklerinizi Tiktok;Semyy8 hesabımda bekliyorum. Videolar paylaşıyorum. Karakterleri merak edenler hesaplarımdan takip edebilirler. #bulmacaustalar Tiktok, instagram ve twiter da destek verirseniz çok sevinirim. Wattpad hesabımı takip etmeyi unutmayın.
İnstagram; BulmacaUstalar karakter analizleri ve fragmanlar paylaşıyorum.
Desteklerinizi bekliyorum.
Keyifli okumalar..
Cem Adrian- Şimdi rahat uyu
Bağzıları- Zaten kırılmış bir kızsın
Kalben- Yara
Fikret Kızılok- Bu kalp seni unutur mu
Göksel-Yalnız kuş
Deniz Tekin- Gelir Miyim
NOT; BU KİTAP ŞAHSIMA AİTTİR. HİÇ BİR KURUM VE KURULUŞLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR!!!
GERÇEKLİĞİ YANSITMAMAKTADIR!!
Sumru Eryavuz
Ölüm bir eve girince sağ kalanlarıda biraz öldürüyor.
Peyami Safa
Ölümün en keskin yüzlerini görmüştüm. Durmadan çarpan, kanatan, kanayan yüzlerini. Derini yüzercesine içine işleyip,kanına karışmasını. Ölüm zehirdi. Bir kez kana karıştığında geri dönüşü yoktu. Kırımızı kudeleli kızın kanına karışıp annesinin kanına akmıştı. Şimdi ikisi de ölümün zehirli kollarında sonsuz bir uykudaydı.
Ne yazık. Ölüm acımasızca pençesini geçirmişti en sevdiklerlerine.
Şimdi tüm kırıklarından,yaralarından sıyrılmış derin bir sessizliğe gömülmüştü acılar.
Etten kemikten var olan her şey gibi sonsuzluğa karışmıştı.
Toprak yolda ilerleyen araçtan dışarıya baktım. Saat 9 civarlarında olmalıydı. Zifiri karanlık yolda sık ağaçların arasından geçtik. Olay yerine gidene kadar kimsenin ağzını bıçak açmadı. Ölümün başka bir yüzünü görmüştük bugün.
Kurban ettiğimiz hayatlar, önümüze balçıkla sıvayıp koyuyordu ölümü.
Ormanlık alana girene kadar araç toprak yolda sarsıldı. Arkamızda bizi takip eden Savcının arabasıydı. Diğer ekipler çoktan olay yerine intikal etmişti. Talat amirde yoldaydı muhtemelen.
Olay yerine geldiğimizde cinayet şubenin ve diğer ekiplerin burada olduğunu gördüm. Ambulans toprak yolda bekliyordu. Bölgeden dolayı jandarmada olaya gelmiş olmalıydı. Berkunun aracı park ermesiyle hızlıca indim. Ekiplere selam verip bana uzatılan eldiven ve galoşu aldım. Etrafı aydınlatan bir kaç ışıklandırma dışında karanlıktı. Ekibin tamamı bana katıldığında cesede doğru ilerledik. Bize yol veren ekipler arkamızda kalsa da savcı hemen yanımızdaki yerini almıştı.
"Sikeyim böyle işi.Bulduğum yerde yedi ceddine kadar sikicem o tüysüz pezevenk tohumunu."en önden giden Berkun'un küfürü kulaklarıma yansıdı. Durum epey kötü olmalıydı. Böyle ağır küfürleri biz yanındaysak kendini saklayıp dilini tutardı.
"Esilay ve Tuna'yı burdan uzak tut Sumru."dedi. Bana döndü gözlerinde yanan öfke alevini yüzümde hissettim. Arkamı döndüm. "Siz ikiniz biraz hava alın. Çok yaklaşmayın."sözlerim üzerine derince kaşları çatıldı. Ama beni takmadan öne koşturup cesede baktılar. "Aman Allahım. Aman Allahım." Kaçış olmadığını anladığında bende kafamı çevirdim. Gördüğüm manzara mideme bir yumruk oturttu.
Kafası kesilmiş. Kolları ve bacakları gövdeden ayrılmış ceset beş parçalı yapboz gibi duruyordu. Cesetten fışkıran bağırsak ve iç organları net şekilde görmüştüm. Kan gölüne dönen cesedin etrafına bir daire çizilmişti. Dairenin etrafına dökülen beyaz tozlar vardı. Mesaj çok netti. O uyuşturucu paketini bizim aldığımızın farkında olan, ekibi bilen biri bizi çembere aldığını çok net bir şekilde göstermişti.
"Midem bulandı kusucam galiba."diyen Esilay onu tutmaya çalışan Tuna'yla uzaklaştı.
"Gel biraz uzaklaşalım biz. Sumru haklı geri geliriz."diyerek Esilayın koluna girip uzaklaştılar.
"Dikkatli olun, parçaları oynatmadan inceleyelim." Eren cesedin başına eğildi. Kafa tasını kamerayla çekmeye başladı. Cesede bakmaya devam ederken Erenin işini bitirmesini bekledik. Derin nefesler almıyordum. Kan bütün ormana kokusunu bırakmıştı. Ceset morarmış çok fazla deforme olmuştu. Cesedin avucunun sıkıca kapalı olduğunu fark ettiğimde kaşlarım çatıldı. Maktulün eline doğru eğildim. Avucunu açtığımda gördüğüm kanlı bir kırmızı kurdele, kalbime olanca ağırlığıyla çöktü. Elimi uzatıp kurdeleyi aldım. Delilleri koyduğumuz poşetlerden birine koydum. Mezarına koyulması için cinayet şube ekibinden Laraya doğru ilerledim. Delil torbasını ona doğru uzattım.
"Cesetle birlikte mezara gömülsün.Sen ayarlayabilir misin?"Lara üzgün gözlerle elimdeki kırmızı kurdeleye baktı. Başını salladı. "Hallolmuş bil."elimden poşeti alıp uzaklaştı.
Maktulun genel fotoğraflandırması bitmişti. Daha detaylı inceleme için bize alan açıldı. İleride Jandarmayla konuşan Savcı da inceleme için yanımıza geldi. Cesede doğru eğildi. "İhbarı ormanda gezen koruculardan biri yapmış."dedi. Bu sırada cesedin kesilen kollarına ve bacaklarına bakıyordum. Ceset çok doğru noktalardan parçalanmıştı. Çok fazla parçaya ayrılmasına rağmen nizami duruyordu. Yüzü kan içindeydi, ve fazlaca darp edilmişti.
"Sende fark ettin mi?"yanımda cesedin başını inceleyen Berkuna döndüm. Elimle cesedin parçalarını gösterdim. "Fazla nizami,"dedim.
"Şüphe uyandıracak kadar düzgün. Kasabın eline testere versen bu kadar doğru kesemez."onunda kafası karışmıştı.
"Ve beş parçaya ayırmış."kaşlarını çattı. Kahve gözleri alev almış barut gibi yanıyordu. Bakışları gözlerim ve ceset arasında gidip geldi. "Bu bir şeyi kanıtlamaz."
"Beş parça fazla şüpheli bence. Etrafına döktüğü tozda şeker olmadığına göre? Bugün aldığımız paketi biliyor. Üstelik bizi de biliyor gibi?"acaba fazla paranoya mı yapıyorum?
Berkun bedenini bana doğru çevirdi. "Aklımızın bir köşesinde kalsın. Ama iddia yada teorilerle bir yere varamayız. Bize kesin deliller lazım."dedi elindeki torbayı bana doğru uzatırken. Baygınca göz devirdim. "Artist."dedim tıpkı onun bana dediği gibi.O anı anımsamış gibi gülümsedi. Sarı kamyonet davasında delil toparlarken aramızda geçen küçük bir konuşmaydı. Ikimizinde hatırlaması hafızalarımızın kuvvetli olmasından kaynaklıydı. "Görüşelim, artist."dediğinde bende gülümsedim.
Hemen yanımdan gelen boğaz temizleme sesiyle Savcıya döndüm.Zehirli mavileriyle bana bakıyordu. Ok gibi batan kirpikleri çillerimde dolandı. Alnıma doğru dökülen kaküllerime baktı. En sonunda gözlerime dönen bakışları soğuktu.
"Bizim yardımcı olabileceğimiz bir şeyler varmı? Bize de görev verin?"Tuna'nın sesiyle kendime geldim. Yüzleri kireç gibiydi. Bayılacak gibi duruyorlardı. "Siz şu ayak izlerine bakın. Burayı biz hallederiz." dedim. Kafasını sallayıp beni onaylayarak yanımızdan uzaklaştılar. "Bu ekip için fazla hassas davranıyorlar. Alışmış olmaları gerekirdi."diyen savcıya baktım. Gözleri sert bir şekilde ayak izlerine bakan Tuna ve Esilaya bakıyordu.
"Ölüme hiç bir yaşta ve zamanda alışılmıyor.Siz bunu anlayamazsınız."diyen Berkun'a soğuk ve sert bir şekilde baktı.Yüz ifadesi kaskatı kesilmişti. Sanki Berkun dokunmaması gereken bir şeye şiddetle bir yurmuk savurmuştu. Bakışlarına işleyen soğukluk, cesetten daha çok kanımı dondurmuştu. "İşinize dönün."diyerek eğildiği yerden doğrulup, öfkesini yansıttığı adımlarıyla yanımızdan uzaklaştı. Soğuk yüz ifadesinin altında bir şeyler yattığını hissettim. Bu his öyle kuvvetli bir şekilde beynimin duvarlarında dövündü. Bir anda kendimi bu garip adamı merak ederken buldum. Hayatını, geçmişini, karakterini.
Onun hakkında az çok tahminlerim vardı. Kendini bu denli kapatması dengesiz tavırları geçmişi hakkında bile ufak tüyolar veriyordu. Ama bu benim için yeterli değildi. Ben onu bütünüyle merak ediyordum.
Ve bu merak hiç iyi değildi. Onun gibi bir adamı merak etmem olacak iş değildi.
"Sumru,"bana seslenen Berkuna doğru döndüm. Sorgular bir ifadeyle beni süzüyordu. "Daldın, hemde cesedin başında. İyi misin?"diye sordu. "İyiyim, hadi kaldığımız yerden devam edelim."dedim bakışlarımı kaçırarak. Maktule yeniden döndüm ve kesikleri incelemeye başladım. Detaylı incelemesi otopside yapılacağı için bizim burada yaptığımız inceleme, daha çok deliller üzerindeydi. Toprak örneği, uyuşturucu örneği ve bir kaç delilin daha örneğini aldık. Kriminoloji için topladığımız delilleri torbalara yerleştirdik. Maktulun kulağına ve ağzına dolan topraklardan da örnek aldık. Cinayet ormanda değil başka bir yerde işlenmişti. Toprak örnekleri karşılaştığında bunun cevabını net şekilde alacaktık.
Kalan işlerimizi bir kaç saate hallettik. Cesedi kaldırmaları için ekipler yanımıza geldiğinde toparlandık. Ekip otosunun önünde bizi bekleyen Talat amir ve Savcının yanına doğru ilerledik. Elimdeki eldivenleri ayağımdaki galoşları söktüm. İleride ki polis aracının bagajına bıraktım. Gömleğimi düzelttim. Ekibin kalan üyeleri de yavaş yavaş toplandı.
"Evet çocuklar, neler oluyor?"ilk söze Talat Amir girmişti.
"Amirim, Maktul ormana traktörle getirilmiş.Toprak yolda belirgin lastik izleri, büyük bir araca ait olduğu belli.Maktulu başka yerde öldürüp cesedini şu an bulduğumuz konuma bırakmış. Kesin sonuç için cesedin ağzında ve kulaklarında bulduğumuz toprak örneğiyle, ormandan alınan toprak örneği karşılaştırılacak."dedi Berkun. Topladığımız delilleri,aldığımız örnekleri aktardı. Talat amir ve Savcı bizi dikkatle dinliyordu.
"Kim bu adam, bir torbacıdan fazlası olmalı."diye sordu Amir.
"Necdetin önceden takıştığı, daha sonra da iş yapmaya başladığı adam. Bugün mekandan çıkan uyuşturucunun asıl sahibi. Ceset beş parçadan oluşan yapboz parçaları gibi nizami şekilde dizilmiş. Buda bizi tanıdığı şüphesini doğuruyor. Ve maktul kusursuzca çok doğru noktalardan parçalanmış."dedim. Ellerimi arkamda birleştirdim. Gözlerim yalnızca Talat amirdeydi.
"Bu çıkarımdan emin miyiz?Ekibi nasıl bilebilir?"dedi Talat amir. Bu çıkarıma inanamıyor gibiydi. Ben yaş tahtaya basmaz, emin olmadığım bir şey hakkında yorumda bulunmazdım. Bariz açık olanı görmemek için kör olmak gerekirdi.
"Mekandan ayrılırken karşıda siyah bir sedan dikkatimi çekmişti. Üzerinde durmadım ama aradığımız kişiyi burun farkıyla kaçırmış olabiliriz."dedi Eren. Bunu daha önce dile getirmemesinin şaşkınlığını yaşadım. "Bugün orada karşılaştıysak eğer bizi bulması çok zor olmamıştır."dedim doğrudan Erene bakarken.
"Bu ihtimalleri göz önünde bulundurmadan, öylece tehlikenin göbeğine atlarken düşünecektiniz."Savcının ifadesi sert ve yargılayıcıydı. Bakışları Eren ve benim aramda gidip geldi. Gördüğünden memnun olmayan hali, fazla sakil duruyordu. "Biz inandığımız şeylerin peşinden gideriz Savcım. Boş olduğunu düşünsek, kendimizi tehlikeye atacak bir şey yapmazdık."dedim bende diklenerek. Burnumu havaya dikip en katı ifademle yüzüne baktım. "Olan oldu artık. Kimseyi yargılamak bizi geçmişe götürmez."Amir araya girmese hırsla birbirimize bakmaya devam edecektik.
Berkuna derin bir nefes alarak bana döndü. "Sumruya katılıyorum. Mesaj oldukça net ve açıktı.Eren de gördüğü bir şeyi unutmaz. Bizi bugün tanımadınız amirim. Emin olmadığımız bir şey hakkında konuşmayız." Dedi Berkun, sert bakan gözleri savcı ve Talat amirin arasında gezindi. Sözleri, sana söyledim kızım, gelinim sen anla misali tek bir kişiye yönelikti. O kişinin kendi üzerine alınmak gibi niyeti hiç yoktu. Düz bir ifadeyle bakıyordu gözlerime. Ortamın havası gerginliği üst devriye taşıyacak kadar elektrik içeriyordu. Gerginliği kırmak adına Berkun'un cümlelerinin devamını getirdim.
"Parçaları birleştirdiğimiz de bir torbacıdan çok karşımızda, kurnaz bir adam olduğu çok belli. Muhtemelen Necdet malları bu adamdan alıyordu. Yakalattığımız mal da aslında Necdetin başkasına satması gereken mallar. Malları yakalanınca bu adamın üstüne gelmiş olmalılar. Oda birilerinin canını yakmak için Necdetin karısını seçti.Malları yakalattığı için karısını öldürerek Necdetin canını yakacağı düşündü ama unuttuğu tek şey Necdet'in karsını umursamadığı, bunu fark ettiğinde mutlaka Necdetle iletişime geçecektir."dedim. Kısık bir nefes döküldü ciğerlerimden. Büyük resmi gördüğüm barizdi. Onların da anlaması için uzunca açıklamıştım. Ekip bana gururlu gözlerle bakarken, Talat amir hafif bir şaşkınla bana bakıyordu. Falaz savcının ifadesi dümdüzdü. Mimiklerini bu kadar iyi kullanması da beni şaşkına uğratıyordu. Sıkı eğitimlerden geçtiğim bariz ortadaydı. Bozuntuya vermeden sakince bakışlarımı kaçırdım.
"Tüm bunları bugün mü çözdünüz.?"Talat amir şaşkınlığını anlatamamış görünüyordu.
"Sadece önümüze çıkan parçaları birleştirdik. Hep birlikte."ekibi de işin içine kattığımda hepsi bana gülümseyerek bakıyordu. Savcı mavi gözlerini üzerime dikmiş bir saniye bile ayırmadan bana bakıyordu. Bakışları vücuduma iğne gibi batıyordu. Gözleri derin ama soğuk bir kuyuydu. Üşütüyordu, yakıyordu.
"Aferim çocuklar. İsminizin hakkını bir kez daha verdiniz.Sizinle gurur duyuyorum."Talat amirin sözleri hepimizin yüzünde gurur dolu tebessümlere dönüştü. Birbirimize bakıp gülümsemeye devam ettik.
"Savcım gördüğünüz gibi Bulmaca Ustaları iş başında. Eee artık cezayıda geri çekebiliriz heralde?"Talat amirin sorusuyla Savcıya döndük. Mavi bakışlarıyla teker teker hepimize baktı. En sonunda bende kaldığında gözlerime bakarak dudaklarını araladı.
"Öyle olsun. Cezanız bu sefer için kalktı. Tekrarı olursa daha ağır yaptırımları olur."bizi resmen tehtit etti. Uyuzlukta bir numara olduğu gibi küstahlık da diz boyuydu. İnsan bir teşekkür eder. Çok çalıştınız yoruldunuz gidin dinlenen falan der. Böyle dengesizden beklenecek son hareketler olur. Artık kendi kendimiz övüp, yanaklarımızı sıkardık.
Talat amir Savcıyı onaylayarak bize döndü.
"Gerisini ben hallederim. Bir kaç telefonuma bakar. Siz bu torbacının dikkatini yeterince çektiniz. Biraz dinlenin yarında gözüm görmesin hiç birinizi."dedi. Uzun zamandır peş peşe gelen olaylardan dolayı izin yapamamıştık. Bu hepimize iyi gelecekti. Biraz dinlenerek zihnimizi toparladığımız zaman bomba gibi geri dönerdik.
Döner dedim de bizim yemek işi de yalan oldu. Çok açım.
Midemin isyanına nokta koyar gibi, "Tabi amirim toparlanıp çıkalım mı?"diye sordu Eren. Talat amir onayladığında toparlanmak için ayrıldık. Bir an önce eve gidip bir şeyler yemek istiyorum. Sonrası uzun bir duş ve konforlu bir uyku. Ekip otosundan acele çıkınca çantamı ağacın koluna asmıştım. Ağaçtaki çantayı aldığımda, telefonumun zil sesini işittim. Acil çıkış yapınca babama haber vermeyi unutmuştum. Telefonu çıkardığımda ekrandaki isim yanılmadığımın kanıtıydı. Bekletmeden aramayı yanıtladım. "Efendim babacım." Ekrandan saate baktım. 00.24 saat baya geç olmuştu. Olaya gelince haber vermeyi de unuttuğum için merak etmiş olmalıydı.
"Sumru kızım iyi misin? Geç geleceğini haber vermeyince merak ettim."dedi tamda tahmin ettiğim gibi.
"Acil bir olaya geldik. Haber vermeyi unuttum. Meşguldüm baba."derin bir nefesi koyverdim. Ormanın zifiri karanlığına araçların ışıkları yansıyordu. Biraz ilerleyip gürültüyü arkamda bıraktım. "Maktul kadın mıydı?"diye sordu.
"Evet,dün ölen küçük kızın annesi."dedim. Ciğerlerime çökmüş kanın kokusu burnumdan gitmiyordu. Bir kaç adım sonra ilerde kırmızı çiçekleri yeşillikleri süslemiş orman güllerini gördüm. Kırmızı renkli orman gülü kan gölüne dönen ormanın orta yerinde parlıyordu.
"Mekanı cennet olsun.Sen nasılsın?"güllera dalıp gitmişken babamın ahizeden gelen sesi beni kendime getirdi.
Yutkundum. "İyi olmaya çalışıyorum."
Hayır baba gördüklerimi kaldıramıyorum.
"Zor biliyorum.Ama benim Sumrum her şeyin üstesindeyim gelir. Sonra da gelip babasının kollarına sığınır. Ağlayacaksa ağlar.Gülecekse güler. Ama babasından saklamaz.Saklanmaz."kendinden emin oluşu beni çok iyi tanımasından geliyordu. Babam saklanacağım son insan bile olamazdı. Duygusal havayı dağıtmak adına işi şakaya vurdum. "Saklanmıyorum. Şu an iş yerimde olduğum için ağırlığımı korumaya çalışıyorum. Eve geldiğimde yine kollarına sığınacağım babacım."ve başardığımı babamın gülen sesi kulaklarıma dolduğunda anladım. Neşeli sesi günümün tüm yorgunluğa sunulmuş bir armağan gibiydi.
Babam, "Ağırlığını yesinler.Hadi tamam seni daha fazla tutamayayım. Ne zaman gelirsin eve?"diye sorduğunda arkamda bana yaklaşmakta olan ayak seslerini duydum. Bozuntuya vermeden konuşmaya devam ettim. Tam arkamda durması için on beş adım daha atmalıydı.
"Bir kaç saate gelirim babacım. Bekleme beni uyu lütfen. Bende çok yorgunum. Sabah konuşuruz."dedim. Adım sesleri sekize düştü.
Arkama dönmedim ama gelen kişinin kim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Takıntılı şekilde yeni tanıdığım ve hayatımda bir rolü olan insanların özelliklerini ezbere bilirdim. İnsanları gözlemlemek onları çözümlemek çok hoşuma giderdi. Savcı üç
adım gerimde durdu. Rahatsızlık vermek istemiyor gibiydi. Geç kalmıştı.Onun varlığı bütün kaslarımı germeye yetmişti.
"Tamam kızım.Görüşürüz."diyen babam telefonu kapattı. Telefonu yeniden çantama atıp arkamı döndüm. Ağaca sırtını yaslamış karşımda dikilen savcıya baktım. Uzun uzun beni süzdü.
"Gerçekten kusursuz."dediğini işittim. Kaşlarım çatıldı. "Anlamadım?"bal gibide anlamıştım aslında.
Neden bana bakarak kusursuz dediğini çözmeye çalışıyordum.
"Bugün iyi iş çıkardınız."sözlerini çevirmeye çalıştı. Duymadığımı düşünmüş olmalıydı.
"Teşekkürler, sadece işimizi yaptık."dedim.Bedenini ağaçtan ayırıp bana doğru yürüdü. Tam önümde durup gözlerimin içine baktı. "Olayı sen çözmene rağmen neden ekiple dedin? Bu resmi yalnızca senin gördüğüne eminim."yutkundum. Ekip ruhu ne demek haberi yoktu sanırım. "Onlar benim ekip arkadaşlarım. Elbette yardımları oldu. Sorumluluğu tek başıma sırtlanmıyorsam, başarıyı da sırtlanamam."dedim. Bu kez o derince yutkundu. Bakışları elayla karışık yeşil gözlerimden bir milim dahi oynamıyordu.
"Neden Bulmaca Ustaları olduğunuzu bugün daha net anladım."az öncenin aksine daha sakin ruh halindeydi.
"Yine mi yapboz hikayesi."bıkkın bir nefes aldım. Bu halime gülümsedi. Bana ilk kez gülümseyerek bakıyordu. Çenesinde ki çukur gamze miydi?
"Küçük bir kız çocuğu gibisin."yüzümü tarayan gözleri en çok çillerimde duraksadı.
"Bugün bir bulmacayı çözmek için neden bir arada bu kadar önemli parçalar olduğunuzu anladım. Aslında hepiniz tek vücudun içinde çeşitli parçalarsınız. Bir araya geldiğinizde bir anlamınız oluyor."diye açıkladı.
"Bugün sana nasıl saygı duyduklarını gördüm."ye devam etti.Ellerini ceplerine soktu, bedeni dik ve otoriterdi. Olana bakarken boynum ağrımaya başladı.
"Ekip olmak saygıyı da beraberinde geriyor. Benim bu ekibin içinde bir sıfata ihtiyacım yok. İşimi en iyi şekilde yapmak benim için yeterli."diyerek kestirip attım. Bize önce bok atıp sonra da temizlemeye çalışıyordu. Ekip, olarak hepimizden hoşlanmadığını en yalın haliyle göstermişti bize şimdi iki övgü aldık diye bize olan tavrını unuttuğumuzu mu düşünmüştü. Eğer öyleyse çok yanılıyordu.
"Sakin ol. Dişlerini çıkarman için söylemedim. Benimki sadece tespit."
"Lütfen mesleğinizi başkaları üzerinde kullanın.İşimize bakalım."gitmek için bir adım attım ama koca adımıyla önüme geçti. Büyük adamdı adımları da senkronize şekilde büyüktü. Sahi boyu iki metre var mıydı?
"Orman gülü?"
"Orman gülü mü?"
"Tam arkanda orman gülleri var."dedi.En olmadık zamanlarda saçma bir şekilde konuyu değiştiriyordu. Alakasız şeylerden bahsederek dikkatimi dağıtmaya çalıştığının elbette farkındaydım. Ama sesimi çıkarmadan ona ayak uyduruyordum. Gülleri buraya geldiğim ilk anda fark etmiştim. Onunda en az benim kadar dikkatli olduğunu görmek, aynaya bakıyormuşum gibi hissettirdi. Benzemek, bir yansımadan ibaret değildi.
"Evet,gördüm.Kanla yıkanan ormanda kırmızı ışığıyla parlıyor."dedim.Ona doğru bilinçsizce bir adım attım. "Kesinlikle parlıyor."dedi gözlerimin içine.
"Orman gülleri daha yüksek ve karanlık yerleri sever.Burada açması mucize gibi."arkamı ona dönüp kırmızı güllere baktım.
"Mucizeler hep böyle eşsiz midir?"diye fısıldadı.
"Bilmem çok az mucizeye tanık oldum."bende ona ayak uydurup fısıldadım.
"Tanık olduğun mucizeleri görmek isterdim."dedi.Sırtıma vuran nefesi saçlarımı havalandırdı. Fazla yakınımdaydı.
"Meryem teyzenin katili en kısa sürede bulunur umarım."dedim ondan kaçarak. Bana döndü gözlerime bakıp ne yaptığımı anladı. Onaylamaz şekilde kafasını iki yana salladı, dudağının ucu hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı. Ona aynı onun gibi davranmam dan hoşlanmış mıydı?
Bu adam gerçekten dengesizin tekiydi.
Benim dengemi de bozmak için uğraşıyorsa şayet ona istediğini verecek göz bende yoktu. Bunu kabul edip yoluna bakmalıydı. Oda öyle yaptı.
Eliyle diğer tarafı işaret etti. Önden buyur dercesine yolumdan çekildi. Dualarımın bu kadar hızlı kabul olacağımı bilseydim başka bir şey isterdim. Bir daha yüzüne bakmadan yürümeye başladım. Ardıma düşen adımlarını sayabiliyordum. 1,2,3 derken göşge gibi adımlarımı takip etti. 7,8,9 arkamdan gelmekte ısrarcıydı. 10,11,12 adımları sadece benim adımlarımla eşdeğer atıyordu. Olay yerine yeniden döndüğümde önüme düşen ışıkla gözlerim kamaştı.Aydınlatma tamda benim olduğum alana doğru vuruyordu. Gözlerim kısıldı ekibi ararken az ileride sigara içen Berkubu fark ettim.
"İstersen seni bırakabilirim."dedi.Adımları tam olarak 18 de durdu. Yan dönerek yüzüne baktım. Işıklandırma tam olarak yüzüne yansımış mavileri ni cam gibi aydınlatmıştı. Bakışlarını kaçırmadan bana bakmaya devam etti. "Teşekkür ederim. Ama gerek yok.Ekiple geldim onlarla dönerim."dedim. İtiraz etmek için dudakları aralandığı esnada, bir adım iki adım derken ilerde sigara içen Berkun'a doğru ilerledim.
"Ekip nerede?"bakışları bende değil arkamda bir yerde sabitlemişti. Külü yere düşen sigarasından bir nefesi daha içine çekti. Havada dağılan dumanla gözleri kısılmıştı. "Savcıyla ne konuşuyordunuz?"tabiki gözünden kaçmamıştı. Elindeki yarım kalmış sigarayı yere atıp, üzerine basarak söndürdü. "Hiç olayla ilgiliydi."geçiştirmeye çalışsam da gözlerini bana dikip baktı. Dudağının sol tarafı havalandı. Arkamda bir noktaya daha baktığında savcının buraya baktığını anladım. "Hadi gidelim artık. Bugün çok yorucuydu."ekibin kalan yarısıda tamamlandığında ekip otosuna doluştuk. Koltuğumda geriye doğru yaslandım. Tüm vücudum uyku diye yalvarıyordu. Bedenimi ileriye geriye esnetip uyumak için rahat bir pozisyon aldım. Ama o sırada kulağımın dibinde sinek vızıltısına benzeyen sesi işittim.
"Ne söyledi sana. Olayla ilgili olmadığını biliyorum."çoktan olay yerinden çıkıp toprak yola girmiştik. Araç daha sık sarsıldılarla sallandı. "Bugün iyi iş çıkardınız dedi. Bende övgüye ihtiyaç duymadığımızı sadece işimizi yaptığımızı söyledim."dedim.Keskin kahveler kendine bir tanık arar gibi yüzümde gezindi. Söylediklerimi taktiklememi bekliyorsa daha çok beklerdi. Onunla uğraşamayacak kadar yorgun ve bitkindim.
"İyi yapmışsın.Hoşlanmadım o heriften."biliyorum demek istesemde sustum. Tuna ve Esilay bu garip konuşmayı dinlemekle yetinmişti. Eren götünde pireler uçuşarak, kırkıncı rüyasını görmekle meşguldü.
"Savcı olduğu gerçeğini unutma yeterli. Hoşlanmak zorunda değilsin."dedim. Kenan savcıyla aralarında geçen sürtüşmeye istinaden. Savcılarla arası hiç bir zaman iyi olmamıştı. "O herifi en başından gözüm tutmamıştı. Pezevenk tohumunun tekiydi. Bu, iyi birine benziyor gibi. Ama yinede hoşlanmadım."huysuz çocuklar gibi isyan etmesine gülümsedim. "Tamam nasıl istiyorsan öyle yap."diyerek aradan çekildim. Falaz savcı gerçekten Kenan savcı ya benzemiyordu. Burnu havada bir tip değildi. Daha sakin ve aklı başında duruyordu.
Sadece daha soğuk daha sert bir mizacı var.Tabi birde dengesizdi.
Araba sarsılarak araziden çıkarken gözlerim kapanmaya başladı. Bilincim yavaşça kayarken, gözlerimi daha fazla açık tutamadım.
Ruhen ve fiziken yıprandığım bu günlerde tek sığınağım uykuydu..
🪦
Güneş yeni bir gün için doğmuştu. Sıcaklığı tam yüzüme vuruyor, tenimi ısıtıyordu. Geçtiğim sokak başında, çocukların neşeli sesleri cıvıldıyordu.
Özgürce koşup oynuyorlar, güneşli havanın tadını çıkarıyorlardı. Çocukluğumun geçtiği kaldırım taşından inerek hızlı adımlarla karşıya geçtim.
Evimize zaten çok yakın olan çiçekçi dükkanına geldiğimde, babamı dışarıdaki çiçekleri sularken gördüm. Onları dallarını kırmaktan korkarak okşar, derin sohbetler ederdi. Çiçeklerin dilinden çok iyi anlardı. Dükkanında her zaman çok fazla çiçek olur, hepsiyle tek tek ilgilenirdi.
"Babacım, kolay gelsin."bir kaç adımla yanına yaklaştığımda gölgem üzerine serildi. Beni çiçeklerin mis kokuları kucaklamıştı. Kokuları tüm mahallede duyuluyordu. Elindeki sulama kabını, beyaz gül fidesine döken babam beni gördüğü anda bıraktı. "Sumrum hoşgeldin."beni kolllarının arasına çekip başıma ard arda öpücükler kondurdu."Hoşbulduk."diyebildim sadece. "Mis gibi olmuşsun. Çokta güzelsin bugün nereye böyle?"diye sordu. Beni dükkandan içeriye sokup taburelerden birine oturttu. "Erda ya gidiyorum. Alışverişe çıkalım demişti. Bugün boş günüm olunca değerlendireyim dedim."karşıma sandalye çekip oturdu.
"Git bakalım. Çok yoruldun son zamanlarda. Kendine biraz zaman ayırman sana da iyi gelecek."kendimi ihmal etmem hoşuna gitmiyordu.
"Ard ardına çok şey oldu. Bu izin işi iyi oldu. Bir günde olsa nefes almak bana da iyi gelecek."dedim. Ellerimi kendi avuçlarına sakladı. Yüzünde gurur dolu bir tebessüm vardı. "Kendini ihmal etme Sumru. İnsan kendini ihmal ederse yolunu kaybeder."elimdeki şefkatli dokunuşları içimden ılık bir hissin akmasın izin verdi. "Kendimi ihmal etmiyorum. Sadece, son zamanlarda tüm olaylar fazla üst üste geldi. Birde çocuk davası olunca, işler değişiyor biliyorsun."başını hafif sağa eğerek tam gözlerimin içine baktı. Beni anlıyordu, görüyordu. Tam olarak bana bakıyordu.
Kimseye göstermediğim kırılgan yanıma.
"Biliyorum, neler gördüğünü, nelerle baş etmek zorunda olduğunu düşündükçe bende üzülüyorum. Seni anlıyorum demeyeceğim, Çünkü; hiç bir cinayet mahalinde bulunmadım. Bir cesedi senin gibi incelemedim. Yada hayat hikayesine ortak olmadım. Bu duyguları en iyi sen anlarsın. Yalnızca her koşulda burada olduğumu bilmeni istiyorum. Yorulursan bana yaslan. Sendelersen elimi tut. Yıkılırsan seni kaldırmak için her zaman orada olacağım. Ne pahasına olursa olsun."genzimi tıkayan gözyaşlarını yutmakta zorlandım. Duygusal bir yapım yoktu, ama bu konuşma beni günlerce ağlatabilirdi.
Şakaya vurmaya çalışarak duygusal havayı dağıtmaya çalıştım. "Beni ağlatmaya mı çalışıyorsunuz sayın Eryavuz?"dedim sorarcasına. Başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Hayır, her koşulda yanında olduğumu anlatmaya çalışıyorum. Sayın Eryavuz."gülümsemem yüzümde büyüdü. "Teşekkür ederim babacım."dedim titreyen sesimle.
"Asıl ben teşekkür ederim. Ne yaşarsan yaşa hep böyle dik durduğun için seninle gurur duyuyorum.Benden saklanmadığın için de teşekkür ederim."dediğinde hemen atağa geçtim.
"Senden saklanamam ki babacım. Beni hemen yakalıyorsun."dedim kıkırdayarak.
"Eee olsun o kadar seni ben yetiştirirdim küçük hanım."sandalyesini bana yaklaştırdı, yavaşça kendine çekti beni. Bende kollarımı ona doladım. Baba sevgisi şu hayatta yaşanabilecek en güzel, en saf sevgiydi. Beni kollarında, kalbinin sıcaklığında büyütmüştü. Bir gün düşmeme izin vermemiş, düşsem de kaldırmıştı. O benim biriciğim, kahramanım, ilk ve tek aşkımdı. Bu yaşıma kadar babam gibi kimseye güvenememiştim. Kimseyi hayatıma almamış herkese karşı duvarlar örmüştüm. 29 yıldırda o duvarın ardına geçebilen kimse olmamıştı.
Böyle güzel bir ailede, sonsuz sevgiyi tadınca başka sevgilerin sahteliği ilk bakışta anlaşılıyordu. Üniversitede bir kaç flört ve konuşma dışında hayatıma tam anlamıyla kimse girmemişti. Ya sınırlarımı geçecek kadar cesaretleri yoktu. Yada bambaşka yüzümü görmeyi tercih etmişlerdi. Bu yaşıma kadar kimseye eyvallah etmeden büyümüştüm.
Kendimi yalnızca en güvendiklerime açıyorum. Benimle ilk tanışan insanlar ilk önce asi yanımı görüyor. Sert kabuğumu, buzdan duvarlarımı gördükleri anda ise arkalarına dahi bakmadan kaçıyorlar. Onlara bir darbe savurmak, buzları eritmek, mücadele etmek kimsenin umrunda olmuyor.
"Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?"saçlarımın üzerine doğru konuştu. "Seni çok seviyorum baba."diye fısıldadım göğsüne. Sevgi; öylece sarf edilemeyecek kadar değerli bir hazineydi. Kalpten sevdiğim her insana gönül rahatlığıyla söylerdim sevdiğimi. Saklamak için hayat çok kısaydı.
"Ben artık gideyim baba. Akşam görüşürüz."babamla vedalaşıp çiçekçiden ayrıldım.Arabam evin önünde kaldığı için önce onu aldım. Sonra da Halamların evine gitmek için yola koyuldum. Yol boyunca dinlediğim müzikler ruhuma şimdiden iyi gelmişti. Bir ara çatı katına çıkıp piyanomun tozunu alsam iyi olurdu. Tuşlarına dokunmak için yanıp tutuşuyordu parmak uçlarım. Ruhum tüm açlığıyla müziğe sığınmak istiyordu.
Erdaların evine gelene kadar Frederic Chopin,Ludwing Van Beethoven,Amedeus Mozart dinlemiştim.Hepsini ayrı ayrı sever, dinlerim. En sevdiğim eserler Beethoven Moonlight Sanato su ve Mozart'ın Don Giovanni eserleriydi. Şüpesiz klasik müziğinin dahileriydi. Bazen Rahmaninov, Zimmer ve Tiersen de dinlediğim oluyordu. Eserleriyle dünyaya isimlerini tanıtmış, klasik müziğin en iyi sanatçılarıyla bir yolculuk geçirmek gibisi yoktu.
Arabayı sokağın başına yavaşça park edip arabadan indim. Halamın arabası evin önündeydi. Kapıya gelip zile basmamla açılması bir oldu. "Kapıda mı yatıyorsun kızım."dedim. Ama Erda beni duymadı.
"Gel kuşum,hoşgeldin. Hemen elbiseyi deneyelim sonra da çıkalım."kolumdan tutup beni evin içine çekti. Ayakkabımı zar zor çıkardım. Üst katın merdivenlerinde halamı gördüğüm de başını iki yana salladı. Elinde tuttuğu mor elbiseyi gördüğümde, tamir etmesine gerçekten sevinmiştim. Erda bu elbise için aylarca uğraşmıştı. Emeklerinin çöp olmasını hiç
İstemezdim. Küçük bir butik açma heyecanı vardı. Bir süredir kaliteli ve iyi bir dükkan peşindeydi. Hayallerini gerçekleştirmeye bir adım yakın olduğunu görmek,onunla gurur duymamı sağlıyordu.
"Hoşgeldin Sumru. Bizim deli kızın arkasından atlı kovalıyor kusura bakma."dedi. Ona hafif tebessümle baktım. Çünkü; Erda kolumu koparma pahasına çekiştirmeye devam etti. "Kolumla derdini öğrenebilir miyim? Hayır, kopmak üzerede."dedim kulağına doğru. Sözlerimden sonra ellerinin baskısı azaldı. Tenime geçmeye hevesli tırnakları, koluma bir kaç çizik bırakmıştı.
"Hadi şu elbiseyi dene de çıkalım. Kaç gündür üstünde çalışmaktan beynimin suycuğu aktı şuraya. Kız sen bugün makyaj mı yaptın. Tövbeler olsunnnn."dedi. Taramalı tüfek gibi konuştuğu için söylediklerinin yarısını anlamamıştım. "Kızı çekiştirip durmasana kızım. Kolu koptu kızın. Bırak."halam Erdanın kollarından beni kurtardığı için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
"Sana da merhaba Erda. Bende iyiyim sen nasılsın?"
"İyiyim kuşum nasıl olsun. Kaç gündür elbiseyle uğraştığım için gördüğüm tek canlı varlık annem. Biraz idare et."dedi. Elbiseyi halamın elinden alıp beni hızla odasına soktu. Elbiseyi yatağın üzerine serdi. Elbise eskisinden de güzel görünüyordu.
"Hadi çabuk ol. Kapıda bekliyorum."dedi eve odadan çıktı. Şaşkın bakışlarla arkasından bakakaldım bir süre. Kapıya vurulmasıyla kendime geldim, hızla üzerime giydiğim hali tulumu çıkarıp elbiseyi geçirdim. Elbisenin fermuarını yarıdan fazlasını ancak çekebilmiştim. Erdanın hızla içeriye dalmasıyla kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne var! Anladım heralde giyindiğini."dedi. Ona gözlerini pörtleterek bakmaktan kendimi alamadım. "Kapıyı mı dinledin ruh hastası."
"Ya beni boşver şimdi Sumruu. Çok güzell olmuşsunnn. Kızım su gibisin. Sen bu güzellikle evde kaldıysan ben ne yapacağım."diye isyan etmesine göz devirdim. Evde kalmak nasıl bir terimdi. Evlenmeyi tercih etmediğim için evde kalmış sıfatına kendimi layık görmedim. "Ben evde kalmadım. Evlenmeye gerek duymadım sadece."dediğimde yüzünde oluşan deli gülümsesine göz devirdim. "Gerek duymamanı yesinler. Minnoşum benim. Öyle tabiki, bizimle evlenecek adam dört kez düşünsünde gelsin."yüzündeki neşeli ifade, gözlerine yansımış gibi parlıyordu. "Dört kez mi? O nereden çıktı?"dediğimde elini koluma atarak beni kendi etrafımda çevirdi.
Benim yarısını ancak kapatabildiğim, fermuarın hepsini kapattı. "Baban, abim. Eee bizim kadın kuvvetlerinide unutmamak gerek. Sonuçta kambersiz düğün olmaz."halamı ve babannemi kast ediyordu. Hepsinin birlik olarak damat adayını kaçırmak isteyeceğini sanıyorsa büyük yanılıyordu. "Halam ve Babannem evlenmemiz için yanıp tutuşur. Onların karşı çıkacağını sanmıyorum. Ama babam ve Erden konusunda haklısın. O ikisi baya bir ter döktürür."dedim çaresizce. Neden bir anda kendimi evlenecekmiş gibi hissettim bilmiyorum. Orata bir aday bile yokken bunu düşünemem saçmalıktan başka bir şey değildi. "Sadece ter mi döker sence. Kan dökülmezse eğer, bir yetim falan doyursun. Evsiz baksın ne bilim çocuk okutsun."sıraya koyduğu felaket senaryoları sanki gerçek gibi yüzü anında buruştu.
"Kızım biraz sus, motorunda dinlenmeye ihtiyacı var."bana anlamaz gibi bakışlar atınca gözlerimi baydım. O sırada odanın kapısı yavaşça açıldı. "Çık şuradan kızın devreleri yandı senin yüzünden."odaya giren halamla bıkkın bir nefesi koyuverdim. "Hala bu kaç gündür ne yedi ne içti. Bir dakika susmadı."dedim bıkkınlıkla. Yüksek ses desibelliyle konuştuğu için beynimin içinde yankılandı sözleri. Migrenim inceden kendini hissettirdi.
"Bilmiyormusun kızım? Her zamanki hali.Takılma sen ona. Beynini ara sıra buzlukta unutuyor."dedi. Beni kendi etrafımda bir tur halam çevirdi. İkisinin arasında biraz daha kalırsam semazenlere dönecektim.
"Çok güzel olmuşsun. Su gibisin maşallah tüüü tütüğ nazlar değmesin. Elem tere fiş kem göze şiş."halam bütün DNA sıyla yüzümü yıkadıktan sonra kollarımı bıraktı. "Eskisinden de güzel olmuş anne."Erda gözleri yaşlı, yavrusunun mürüvetini görmüş anne edasıyla bana bakıyordu.
"Eee kim dikti.Benden başka hiç kimse düzeltemezdi bu elbiseyi."böbürlenmek konusunda anne kız kapışırdı. "Tamam anne en çok sen diktin. En güzelini diktin."halamımın yanaklarına sulu birer öpücük bıraktı. "Tamam kız yalakalık istemem."yanaklarını silen halama kötü kötü bakan Erda en sonunda bana döndü. "Tamam bu elbise. Hadi çıkar Sumru. Bizde çıkalım yavaştan."dedi. Halamın koluna girip odayı terk ettiler. Bir kaç saniye kapıyla bakıştım.
Ben ne yaşadım yarım saattir?
🪦
Beynimi çorbaya çeviren ikiliye elbiseyi teslim ettikten sonra Erdayla birlikte evden ayrıldık. Sessiz geçeceğini umduğum yol erdanın bitmek bilmeyen mahalle dedikosuyla eziyete dönmüştü. "Şimdi mutlu değiller işte. Yuva yıkanın yuvası olmaz derler. Boşuna mı söylemişler. Çok doğru söylemişler. Kadının kocasını ayartıp boşandıktan iki gün sonra evlenmek nedir? Çok ayıp ya dünyanın çivisi çıkmış."dedi. Kimden bahsettiği hakkında bir fikrim yoktu. Kendi kendine konuşuyor beni de olaya dahil etmeye çalışıyordu. "İşte sonra bende gittim kızın yanına. Sen dedim hiç mi utanmadın. Birbirini seven karı kocayı ayırırken. Kızda demesin mi biz evlenmeden önce görüşüyorduk diye. Tüm suç Serkanın mış meğer. Herşey ortaya çıkınca tabi Tuba da ayrıldı. Aman zaten o uçkur düşkünüyle hayat geçmezdi. Cimrinin tekiydi. Gerçi annesi de böyle bunun. Gülay teyze ev diye Mustafa atmacanın başını yiye yiye adamı kel bıraktı demekki."bir nefeslik ara verdi. Devam etmeyeceğini düşündüğüm için rahat bir nefes aldım.Erken sevindiğimi yeniden konuşmaya başlamasıyla anladım.
"Tuba kendini büyük bir ateşten kurtardı yani. O cimrilerle ömür mü geçerdi. Yol yakınken boşadı da kurtuldu kız. Şimdilerde yeni biriyle görüşüyor demişlerdi. Mahallede dedikodu hızlı yayılır bilirsin. Ben hiç sevmem dedikodu ama Esra var bir tene bizim mahallede o söyledi bana da. Görmüş bunları bir kafe de el ele sonrası kızılca kıyamet. Gülay teyze sen benim oğlumu nasıl aldatırsın diye başladı çemkirmeye. Sesi öteki mah- "
Bu noktada araya girmeye karar verdim. "Yeterrrr! Yeter! Tuba kim? Gülay kim? Esra kim tanımıyorum bile. Kızım bir sus motorun soğusun. Sana ne yedirip içiriyorlar anlamadımki. Avm ye kadar sesin çıkmıyor!"parmağımı ona doğru salladım.
"Ama daha Ruk- Tamam tamam sustum."eliyle ağzına fermuar çeker gibi yaptı. Sonunda susmuştu. Çok şükür diyerek arabayı sürmeye devam ettim. Avm ye kadar gerçekten sesi çıkmamıştı. Sesizce yerine sinmiş bana korku dolu bakışlar atmıştı. Gerçekten onu yolun ortasında bırakacağımı bildiği içindi bu korkusu.
Yapmadığım şey değildi neticede. Böyle bir araba yolculuğumuzda, çok konuştuğu için onu evine bir saat yürüme mesafesinde indirip, eve kadar yürütmüştüm. Eve geldiğinde nefes nefese kaldığı için konuşmaya takati kalmamıştı. O anları anımsamanın verdiği keyifle gülümsedim.
Avm ye geldiğimizde arabamı otorparkta uygun bir alana park ettim. "Geldik in hadi."sesim gerğinden yüksek çıkınca korkuyla irkildi. Çaktırmadan güldüm. Tabi bunu görmesiyle biraz bozuldu. Suratını asıp somurtarak Avm den içeriye girdi. Arkasından onu takip ederken, küçük bir kız çocuğu olmasına tebessüm ettim. "Beni bekle. Çocuk gibi küsecek misin?"dedim ardından ona yetişemeye çalışırken. Adımları hızlı ve sertti. Epey kızmış gibiydi.
"Hayır, buraya seninle küsmeye gelmedim. Kafamı dağıtmaya, çılgınlar gibi alışveriş yapmaya geldim."dedi. Koluma girip beni mağazaya doğru çekiştirmeye başladı. Onun ruh haline yetişmenin imkansız olduğunu bildiğim için uğraşmadım. Ardından sakin adımlarla onu takip etmeye başladım. Mağazalardan birine girdiğinde tam arkasındaydım. Alışverişi gerekli gördükçe yapan kızlardan olduğum için pek benlik bir ortam değildi.
"Bak şu elbise harika duruyor.Bir denesem nasıl olur?"elindeki elbiseyi bayrak gibi salladı. Elbiseye alıcı gözüyle baktığımda siyah mini boy, yuvarlak yaka düz bir elbise olduğunu gördüm. Erda ve siyah takıntısı. "Bu elbiseden dolabında on taneden fazla olduğuna eminim."yüzü beni kınarcasına buruştu. "Onların yaka detayı, dekoltesi farklı. Sen anlamazdın boşver, elbise nasıl onu söyle."bıkkın bir nefesi suratına doğru savurdum. "Güzel,"dedim dümdüz.
Anında kaşları çatıldı. "Ben senle neden alışverişe geldim ki? Sana göre bütün elbiseler güzel."göz devirip arkamı döndüm. Bir kaç elbise ve kıyafette gezen bakışlarım mağazanın içinde turladı. "Denemeli miyim?"hemen yanımdan gelen soruyla başımı yeniden Erda ya çevirdim. "Dene de üstünde görelim."bende gözüme bir elbise kestirmiştim. Beyaz renk kalın askılı sırt dekolteli elbiseyi, uzanarak yerinden aldım. Erda çoktan kabinlere gitmişti. Elimdeki elbiseyle bende kabine girdim. Elbiseyi denediğimde tam da üzerime göre olmuştu. Kabinden çıkıp Erda'ya bakındım. Aynanın karşısında kendine bakıyordu. Üzerinde siyah renk ip askılı mini elbise vücut hatlarına çok güzel oturmuştu.Ayndaki bakışlarımız birbirini buldu. "Kızım çok güzel olmuş bu elbise.Beyaz bir insana bu kadar yakışır. Sen ne zaman evleneceksin ya gelinliğini kesinlikle ben tasarlayacağım."o kadar uzun cümle kuruyor ki, yarısını dinlerken diğer yarısını unutturuyor. "Evlenecek birini tanımıyorum."aynadaki aksim güzel bir kadına aitti. Ela gözleri ve beyaz teniyle parlıyordu. Erda haklıydı. Beyaz tenimde başka bir iz bırakmıştı.
"Tanışırsın elbet. Sen gözünü açık tut yeter. Yok mu sizin şubelerde şöyle yakışıklı, kaslı tercih olarak esmer bir bey?"böyle uzun cümlelere önceden mi çalışıyordu. Yoksa doğaçlama mı takılıyordu. "Bu kadar uzun cümle kurmayı nasıl başarıyorsun. Aklına nasıl geliyor onu dahi anlamdım."Üzerime tam oturan elbise kıvrımlı vücut hatlarını tam anlamıyla ortaya çıkarmıştı. "Benim adım Erda soyadım Gönenç kızım ne sandın."saçlarını savurarak yanımdan geçti.
Kabinlere doğru yöneldiğinde bende peşinden ilerliyordum. "Bunu alıyorum. Sumru sende alacak mısın?"kafamı onaylar şekilde salladım. Yeniden kabinlere dönüp üzerimizi değiştirdik. Kabinden çıkıp kasaya doğru yürürken, gördüğüm kadarıyla epey sıra vardı.
"Kızım şuraya bak. Bitmez bu sıra."diye söylenen Erdayı umursamadan sıraya girdim. Önümüzde bulunan genç erkek grup dönüp bize baktı. Uzunca Erda ve beni süzdüklerini fark ettiğimde kaşlarım anında çatıldı. Bakışalarıma yansıyan öfkeyle onlara baktım. Bir kaç tanesi önüne geri dönsene biri hala Erda'ya bakıyordu. "Merhaba,isterseniz sıramı size verebilirim."çocuk kibar bir şekilde Erda'ya yaklaştı. "İstemez kardeşim.Dön önüne."Erda tam bir ilişki kadınıydı. Bundan bir sene önce 4 yıllık ilişkisinden ayrılmıştı. Uzun zaman depresyonda kalsada sonunda aramıza dönebilmişti. Çocuk Erdayı sevmediğini söyleyerek ondan ayrılmıştı. Erda da tekmeyi basmış uzun süre de acı çekmişti. Bir daha da hayatına birini almak istemediğini söylemişti.
Koluma tüy hafifliğinde dokunan eller sayesinde bakışlarım Erdaya döndü. "Sumru, bu ara çok yoğundum. Sende yoğun çalışıyordun. Soramadım hiç. Nasılsın?"ansızın böyle bir soruyu beklemiyordum. Ama hayatımda böyle bir soru sorulmasına o kadar ihtiyacım oluyor ki. Özellikle son zamanlarda biraz yıpranmış hissediyordum. Üst üste gelen olaylar yaşanan vakalar beni üzmüştü. Bunu hep geçiştirmeye çalışsam da ölümü ötelemek imkansızdı. Yaşamın mayasında ölüm olsada, kabullenmek hiç bir zaman kolay olmamıştı. "İyi olmaya çalışıyorum.Biraz yoruldum bu aralar ama bugün izinli olmamız iyi geldi."dürüstçe cevapladım. Yalan söylemekten hoşlanmazdım. Yalan konusunda iyi olduğumda söylenemezdi. Ailem beni benden bile iyi tanırdı. Bu yüzden yalana baş vurmak yerine dürüstlükle onların kanatlarına sığınmayı tercih ederdim.
"Ne zaman istersen bir adım uzağında, bir telefonla yanındayım biliyorsun."
"Biliyorum canım. Ne zaman el uzatsam hep tutarsın. Bende aynı şekilde neye ihtiyacın olursa her zaman burdayım."sıkıca sarıldık. Biz aynı annenden olmasak da kardeştik. Birlikte büyümüştük, birlikte düşüp, birlikte kalkmıştık. Bunu hiç bir gerçek değiştiremezdi.
"Kardeşimsin sen benim."duygusal bir balıktı kendisi. Salya sümük ağlamaya başlamasından korkarak ondan ayrıldım. "Ağlama sakın. Sümüklü halini çekemem."diye tehtit ettim. Benim tehditlerimi her zaman ciddiye alırdı. Çünkü; kafama koyduğumu yapardım bilirdi. "Tamam be senle de iki duygusal an yaşanmıyor. Neden evde kaldığına şaşmamalı."dedi. Ben hiçte evde kalmamıştım. 29 yaşındaydım daha genç sayılırdım. "Ben evde kalmadım. Koca aradığımda yok. Sende 28 yaşındasın sende evde kaldın o zaman."sinirle bana baktı. Omuz silkin önüme döndüm. Sıranın bize gelmesiyle ödemeyi yapıtık. mağazadan biraz zor olsada çıkmayı başardık.
Boğucu alandan çıkınca derin bir nefes aldım. Ama Erda daha yeni başlıyoruz dercesine bana baktı, kolumu yakaladığı gibi çekiştirmeye başladı. "Gel şurayada girelim."diyerek beni çekiştirdiği mağaza, iç çamaşırı mağazasıydı. İçeriye girdiğimiz anda bir kaç bakışın bize döndüğü fark ettim. Aldırmadan reyonlar arasında biraz gezindik. Erda'nın bizi mağaza da çok fazla gezinmesine izin vermeden bir kaç parça aldıktan sonra zorla onu mağazadan çıkardım. Somurtarak bana bakarken ona kahve ısmarlayacağımı söylememle yüzünde güller açtı. Kahveye bağımlıydı. En büyük zaafı kahve olabilirdi. Birer kahve alıp Avm nin terasına çıktık. Sakin bir alana geçmenin rahatlığıyla gergin bedenim gevşedi. Derin nefesleri içime çekerken, kahvemden bir yudum aldım.
"Şu merette olmasa hayatın tadı çıkmaz."kahveye olan aşkıyla jake Gyllenhaal aşkı ölümüne kapışırdı. "Bu kadar kahve içmek tansiyon,çarpıntı,mide rahatsızlığı, kan basıncında artış yapar."bu kadar bilgiden memnun kalmamış olacak ki yüzünü ekşitti. "İstediğini söyle kahveden soğutamazsın beni."dedi.Bardağına sıkıca sarılarak. "Birgün kahveden hoşlanmayan biriyle tanışırsan bunu ona söylersin."dedim. Omuzlarını silkti. Umrunda değilmişçesine kahvesini içiyordu. "Herkesin kendi damak tadı. O zevksizse ben ne yapayım."ona göz devirdim. Asla iflah olmayan bir yanı vardı. Konuşkan ve umursamaz tavırlarının altında yatanı görmek zor değildi. Psikoloji ve beden dili eğitimi almıştım. İstemesem de bazen bunu herkesin üzerinde deneyimliyordum. Beden dili ve tavırları ne kadar umursamaz olsada, zihin kötü anıları, yaşadığı zor zamanları geriye atar, iç dünyada yaşanan tüm sıkıntılar ve acılar, dışa vurum olarak bize geri döner. Umursamazlık en iyi duygu saklama yöntemidir.
Kolay zamanlardan geçmemişti. Babasının kaybından sonra uzun zaman toparlamamıştı. Ağır depresyon ve sinir kirizleri geçirdiğine bizzat şahit olmuştum. Her şeye rağmen ayağa kalmak için çaba göstermesi ise annesi ve abisi içindi. Kedi köpek gibi didişselerde en yakın arkadaş,dost kardeştiler. Bundan öte duygu var mıydı. Ben çok isterdim bir kardeşim olmasını. Ama hayat bana bu konuda adil davranmamıştı. Yalnızlık, bir kaftan misali tüm hayatım boyunca sırtımdaydı.
Kahveden aldığımız sık yudumlarla içiniz ısınmıştı. Gezdiğimiz için anlayamadığımız yorgunluk ağır basmış gibi oturduğum yerde iyice yayıldım. "Gidelim mi? Biraz üşüdüm."mahsun çıkan sesine, kızaran gözlerine baktım. Çocuk ruhu değişmeyen Erda bazen bir anda durgunlaşırdı. O zamanlar da ne düşündüğünü hep merak ederdim.
"Gidelim.Birazda halamı göreyim. Sonra eve geçerim."dedim. Avm den çıkıp arabaya kadar yürüdük. Alışveriş poşetlerini arkaya bırakıp sürücü koltuğuna geçtim. "Müzik açayım mı biraz?"otoparktan çıkarken göz ucuyla ona baktım. "Aç güzelim istediğini."dedim. Kavşaktan çıkıp sağa dönerken. Radyodan istediği müziği bulana kadar tüm radyo da dolandı. Şükür istediği şarkıda durabilmişti.
Etrafıma kendi elimle bi duvar ördüm
Kimse bi daha geçmesin diye
Değiştim sanki içimde bişeyler öldü
İstesem de dönemem geriye.
"Adamı depresyona sokar bu şarkı."dedi. Şarkıyı değiştirdi. Eğlenceli bir kaç şarkıyı ard arda dinlerken halamların evine gelmiştik. Arabamı evin önüne park ettim. Erden'in aracını da gördüğümde işten döndüğünü anladım. "Abim de gelmiş hadi gel."zile basmadan anahtarıyla kapıyı açtı. Ayakkabılarımızı vestiyere çıkarıp içeriye girdik. Mutfaktan enfes kokular geliyordu. Gezinirken acıktığımı fark etmemiştim. Kahveyle geçiştirdiğimiz günün sonunda, midem orada olduğunu hatırlatırcasına guruldadı.
"Anneciğim biz geldik."bağırarak mutafağa giden Erdayı takip ettim. "Hoşgeldiniz kızım. Kaynananız seviyormuş. Yemekler de hazır oldu. Hadi elinizi yıkayında sofraya oturalım. Abine de seslen."diyen halamla mutfaktan gerisin geri çıktık. Lavaboda ellerimi yıkadıktan sonra mutfağa döndüm. Erda abisinin odasına gitmişti. Erden işten gelir gelmez uyuduğu için onu kaldırmak epey zordu. Ama Erda hiçte zorlanmamış gibi sırıtarak mutfaktan içeriye girdi. Kesinlikle bişeyler çevirmişti. Yüzündeki sırıtma yırtılarak bozuldu. Kahkahalarla gülmeye başladı. Ben tam ne yaptığını sormak isterken mutfağın kapısından içeriye giren Erdeni gördüm.Yüzünden damlayan sular halıyı yıkarken, dudaklarındaki kırımızı ruj benimde kahkaha atmamı sağladı. Öfkesi ejderha ateşi gibi üzerimize sıçrayacaktı.
"Erda sana kaç kere söylemem gerek. Bana eşşek şakası yapma. Sonra ben karşılık verince zırlayıp duruyorsun."dedi sakince. Yüzünden damlayan sular boynuna doğru yol alsada epey sakin bir tavrı vardı. O an dudağında ruju fark etmediğini anladım. Yüzünde sadece su damlaları var sanıyorsa, birazdan gelecek kıyametle büyük yanılıyordu.
"Ab- abi- abii seni şu an asla ciddiye alamıyorum."karnını tutarak gülmeye devam eden Erda gülmeye biraz abartmıştı. "Yüzüme su fırlatmak nedir kızım. Hemde uykumun en güzel yerinde. Aaa hoşgeldin Sumru." bana doğru döndüğünde daha çok güldüm. Benim de güldüğümü gördüğünde biraz bozulsa da asla taviz vermeden Erda ya bakıyordu."Kızlar mutfaktaki tabakları getirin."diye salon kapısından seslenen halamla gülmeyi bıraktık. "Ellerimi yıkayayım geliyorum. Siz geçin."dedi. Gerisin geri dönerek lavaboya girdi ve "Erdaaaa!"diyen güçlü bir ses işitmemiz aynı anda oldu.
"Sıçtım,"diyerek bana dönen Erdayı başımla onayladım. "Büyük sıçtın." Erden kırmızıya dönen yanakları ve boyalı dudaklarıyla lavabodan çıktı. "Birisi yüzüme boya kutusu fırlatmış."iğrenerek yüzünü buruşturdu. Erda altına sıçmış gibi zorla güldü.
"Abicim, yüzünü yıkamayı unutmuşsun."dediğinde Erdenin yüzü anında kasıldı. Kaşlarının ortasında bir çukur oluşana kadar çatıldığında artık bende korkmaya başladım.
"Çıkar şunu suratımdan."dedi en sakin ses tonuyla. Sakince konuşması pek hayra alamet değildi. "Sen gidip yıkasan?"diye bir öneri sundu zeki kızımız. Bütün bedeni üç buçuk atıyorcasına titriyordu. Erdenin yapacaklarını düşününce ben bile ürperiyordum. "Çıkar şu illeti dudaklarımdan. Bak güzellikle söylüyorken abini dinle. Yok ben zorbalıktan anlarım diyorsan eğer onu da hallederiz."burnunu havaya dikmiş, Dudaklarında asla kırmızı bir ruj yokmuşçasına havalı bakıyordu. Bu bakışları kahkahalarla gülmem için beni zorluyordu.
"Çocuklar nerdesiniz giden gelmiyor. Yemekler so-" halamın sözleri Erdeni görünce yarıda kesildi. Gözleri şokla açıldı. Bir Erdene bir Erda'ya baktı. Sonra da dayanamayıp gülmeye başladı. Kıpkırmızı olana kadar gülemeyi kesemedi. "Anneme inme inmiş olmasın. Katıldı kaldı kadın."Erden halamın sırtına pat pat vurduktan sonra halam, ona döndü ve daha çok gülmeye başladı. "Anne, tamam senin kızın eşşek şakasına bayılır da sen harbiden yığılıp kalacaksın şuraya, biraz sakin mi olsan?"kırmızı boyalı dudakalarıyla konuşmasa, belki hepimiz onu ciddiye alırdık.
Halam transtan çıkar gibi bir anda gülmeyi kesti.
"Git yüzünü yıka oğlum. Sende abinden özür dile. Sonra da herkes yemeğe hadi."diyerek arkasını dönüp koridordan çıktı. "Bişey anladıysam Erda yarına kel kalsın."Erda ateş saçan gözlerle abisine baksa da çok uzun sürmeden gülmeye devam etti. Kafasını tavana kaldırıp sabır çeken Erden banyoya girdi. Bizde Erda ile yeniden mutfağa geçtik. Halam yemekleri koyarken, sofradaki eksikleri mutfaktan salona taşıdık. Nihayet hazır olan sofrayla hepimiz oturup Erdeni beklemeye başladık. Ama sesi soluğu çıkmıyordu. "Kızım abine bak gel.Çıkaramadı heralde yardım et."
Erda sandalyesinden kalktı. "Tamam ann-hassiktir. O ruj çıkamayan kırmızı rujumdu. Yirmi dört saat kalıcı."kalktığı yere geri çöktü. Abisinin bunu duyduktan sonra ona yapabileceklerini düşünüyordu heralde. Çünkü ben tahmin dahi edemiyordum.
"Erdaaaaa bittin kızım sennn!!"böğürerek salona giren Erdene artık gülmüyor, acıyordum. Yirmi dört saat yarısı çıkmış, kırmızı olduğu hala belli olan rujla yaşamak zorundaydı.
"Abicim, vallahi bilerek olmadı. Ben onun kalıcı olduğunu unuttum."Erda yerinde küçüldükçe küçüldü. Kedi miyavlamasını andıran sesi, fısıltıdan farksızdı.
"Ben şimdi sana ne yapayım. Ha sen söyle, senin derini yüzsem yok, içim soğumaz. Hem şahitlerimde var arkamda. Olay yerine Sumru, gelirse direk anlar benim yaptığımı başka bir şey bulmam la- buldum ben en iyisi kiralık bir katil tutayım seni öldürteyim. Tüm insanlık olarak senden kurtuluruz." Erda gözlerini pörtleterek abisine baktı. Tehtitlerinden sonra derince yutkunma ihtiyacı hissetti. Elleride titremeye başlamıştı.
"Ab-abiciğim, canım benim. Ben senin öz be öz kardeşinim. İnsan hiç kardeşine kıyar mı? " kedi gibi çıkan sesi halamı da beni de güldürdü. Tenis maçı izlercesine iki kardeşi izliyordum. Bu halleri bu aralar kaçık olan keyfime, bal kaymak sürüyordu. Bu eve ne zaman gelsem, yüzümde bir gülümsemeyle ayrılıyordum.
"Senin gibi kardeşi varsa. Seri katil bile olur."Erden sinirle sandalyesine oturdu. Çatalı alıp ortadaki salataya batırdı. Dolu çatalı ağzına tepiştirdi ve çiğnemeye başladı. Davula benzeyen yanaklarıyla ağzındakileri zorla yutkundu. Nefesi yarım almış gibi tamamladı. Ardından diğer yemeklerden yemeye başladı. Biz şaşkınlıkla onu izlemekten tek lokma yiyememiştik. "Neyseki annemin yemekleri çok güzel. Surmu gelince döktürmüş."bana laf atmadan da rahat edemezdi. "Kedi köpek gibi didişmeniz bittiyse, huzurla yemek yiyelim.Sende yemekten sonra abinin şu haline bir çözüm bul."halamın olaya müdahale etmesiyle sesizce yemekleri yemeğe başladık. İçli köfte yapmıştı. En sevdiğim yemek. Hepsini yiyebilirim ama acillik olmak istemediğim için fazla abartmadım.
Gerçekten huzur içinde yediğimiz yemekten sonra Erdayla sofrayı kaldırıp bulaşıkları yıkadık. Erda abisinin rujlu dudaklarına bir kaç denemeyle eski haline getirebilmişti.Olayda kısmetde olsa tatlıya bağlandığında, çay eşliğinde tatlı yemeğe geçebilmiştik.
"Neyseki yarın karakola rezil olmaktan kurtardım seni abi."kıskıs gülen Erda'ya gözlerimi devirerek baktım. Hiç iflah olmuyordu. Tabağımda duran fıstıklı helvamdan bir kaşık aldım. Tadı damağıma oturan tatlı günümü güzelleştiren nadir şeylerden biriydi.
"O konuyu kapattık ya sevgili kardeşim, hani seri katil olma yolundan döndüm." "Abiii gerçekten bana kıyacak mıydın?"kedi gibi Erden e sırnaşmasıyla gülmemek için kendimi zor tuttum. Çayımı höpürdeterek içtiğim anda ikisinin bakışları da bir saniyeliğine bana döndü.
"Tabiki, dünyaya bir iyilik borcum var. O borcu seni öldürerek ödeyebilirim."dedi. Ciddi bakan yüz ifadesiyle bir anda ciddileştik. "Abin dalga geçiyor seninle. Sen küçükken de onunla uğraştığında sana kıymazdı. Etle tırnak nasıl ayrılır."halamın olaya duygusal yerden yaklaşması ortamı yumuşatmıştı. Herkes gülmeye başladı. Erden ayaklanıp Erda nın saçlarına bir öpücük bıraktığında içim sıcacık oldu.
Gerçek sevgi, saf, temiz olandı.Kardeş sevgisi eşsiz olmalıydı. Ne kin tutabildiğin ne küsebildiğin.
"Yaa abicim. Çok seviyorum seni."Abisine şımarıklık yapan Erda çok mutluyudu. Gözlerinde parlayan ışık gerçekten sevilmenin pırıltısıydı. "Bende seni çok seviyorum cadı. Arada kedi köpek gibi didişsekte kardeşimsin benim."
Gözlerimin doldu. Asla tatmadığım bir sevginin arsızı olmuştu kalbim. O an hiç bir şey düşünmeden tabağımı sehpaya bırakıp ayaklandım.
"Ben gideyim artık. Çok geç oldu."dediğimde bana bakan şaşkın gözleri gördüm. Bakışlarımı yere indirip hiç düşünmeden salondan çıkarken arkamdan gelen adım sesleri çok yakındı. "Sumru, tatlını bitirmedin daha kızım? Biraz daha kalsaydın, Erden bırakırdı seni."kalbime öküz oturdu, ağırlığında ezildim diyemedim.
"Annem doğru söylüyor kal lütfen."dedi Erden arkamdan. Üzerime geçirdiğim hırkam, koluma taktığım çantamla hazırdım. "Sumruşum, dedikodu yapacaktık daha? Ne bu acele?"o an Erdaya gülecek takatim dahi yoktu. "Başka zaman yine gelirim.Sizde gelin."dedim ardından kapıyı açarak dışarıya çıktım. Hafif esen rüzgar anında saçlarıma vurdu. "Dikkatli kullan."diyen Erdenin sesini "Yine gel özlerim."diyen Erda'nın sesi takip etti.
"Evdekilere salem söyle. İlk boş vaktinde yine gel kuzum tamam mı?"saçlarımı yavaşça okşadı anne eli.
Kalbimi okşadığından bir haber güzel bir tebessüm sundu. Boğazıma çöreklenen yumruyu zorla yutkunup başımı salladım. Arabaya gidene kadar gözümden akan bir damla yaşa engel olamamıştım. Bahçeden bana doğru el sallayan üçlüyü görünce diğer yaşın akıp gitmesi kaçınılmazdı. Geride bıraktığım bu insanlar benim kan bağımla sevdiğim, can bağımla kabul ettiğim ailemdi.
Sevgi;Hiç gördemediğin, hiç tanımadığın birini bile özleyebilmekti bazen. Ben annemi özlemiştim. Ve bu duygu iflah olmaz yaralara gebe bırakıyordu beni. Dikiş tutmayan yaralarıma üflüyordu nefesini.
Beni korunaksız yakalıyordu. Ansızın.
İçimde filizlenen öfkeye de engel olamıyordum o anlarda. Bensiz mutlu geçirdiği bunca yıl, yarım kalmışlığıma ve mutsuz anlarıma bir çelme takıyor. Her yerimden kanıyordum oluk oluk.
Anne; benim için dikiş tutmaz yaralar. Derman bilmez ayaklardı.
Gidemediğim.Varamadığım.Dokunamadığım.
🪦
Evime doğru giden yolda, aldığım tek bir telefon, beni akşamın onunda buraya sürükleyen tek nedendi. Berkun aramıştı. Tek bir cümle kurup kapatmıştı.
"Yasemin, Meryem Tozlu'nun katili yakalandı.Gelmen gerekiyor."ardından gelen dıt sesiyle telefonu kapattığını ancak idrak edebilmiştim. Karanlık yolda olan bakışlarım tek bir saniye sekteye uğramadan U dönüşü yaprak şubeye sürmeye başlamıştım. Yol boyunca ürpertici sessizlik ensemden ömrü iliğime kadar inmişti. Şubenin otoparkına aracımı park edip hızlı olarak arabadan indim. Şubeye yürürken etrafta sadece nöbet tutan bir kaç polis vardı. Hepsine baş selamı verip toplantı odasına geçtim.
Kapıdan girdiğim anda içeride dolaşan gergin hava bana da sirayet etti. "Sonunda be kızım. Hepimiz seni bekliyoruz."Esilayın sitemiyle ekibe döndüm. Ben hariç hepsi buradaydı. "Evde değildim o yüzden biraz uzun sürdü."dedim. Bir sandalye çektim kendime. Çantamı masaya bıraktım. "Son durum nedir? Neler olmuş?"Berkun acil gelmemi söyleyip detay vermeden kapatmıştı. "Necdet,Meryem hanımın ölümünü öğrenmiş. Polislere önemli bilgiler vermek istediğini söylemiş. Kemal, yani aradığımız adamı nerde bulabileceklerine dair bir kaç adres vermiş. Hepside uyuşturucu satıcılarının adresi. Ekipler baskın yapıp Kemali almış."dedi Eren,hepimize bakındı. Düşündüğüm herşeyin bir bir çıkması beni yanıltmadı. Parçaları birleştirmek ve büyük resmi görmek bu kez o kadar da zor olmamıştı.
Biz doğru taşa oynamasakta o bütün taşları kendine istemişti. Aç gözlülüğün sonuncunda kıskıvrak düşmüştü elimize. Cinayet şubenin düzenlediği operasyon sonucunda bir kumarhane köşesinde fare gibi yakalanmıştı. Saklanıyordu.Uyuşturucu almak isterken yakalanmıştı. Bazı insanların zaafları sonları olurdu.
Ellerimi masaya yaslayarak ileriye doğru eğildim. "Ekibi nereden öğrenmiş? konuşmuş mu?"diye sordum.
"Şuan sorguda.Erenin gördüğü aracın Kemal'e ait olduğu tespit edildi."geldiğimden bu yana ilk kez konuştu Berkun.
"Bizi takip ederek buldu.Sizi nasıl öğrenmiş peki?"
"Onu bizde bilmiyoruz."
"Talat amir sorguyu izlememize ses çıkarmaz aslında."diyen Tuna ya baktım. Sonra diğerlerine. "Sorguyu izlemek istiyoruz ama Talat amirle Falaz Savcı da geldi."diye açıkladı Eren. "Talat amir sayesinde kaç kez izledik. Hatta sorgu bile yaptık. İki vaka da bizimdi nasıl izin vermez."diye isyan etti Esilay.Kenan savcıda hiç bir sorguyu izlememize izin vermezdi. Bir kaç kez kaçak olarak girmiştik. Yakalanmadan çıkmamızı ise Talat Amire borçluyduk.
"Savcı izin verirse, amir karşı çıkmaz. Diğerinden kurtulduk dedik bu çıktı başımıza."dedi Tuna,olaya savcı tarafından bakarsak sorun çıkaracağı kesindi. Yine de denemeye değerdi. O kadar da gaddar biri olduğunu düşünmüyordum.
"Bir şansımızı deneyelim."Berkuna döndüm. Bugün epey sessizdi. Şubeden uzak durmak ona iyi gelmemiş gibiydi. "Deneyelim bakalım."diyerek ayaklandı. Onun bana desteğiyle diğerleride ayaklandı. Önden giden Berkun'un durgun ifadesi gözümden kaçmamıştı. Canı bir şeylere sıkılmış gibi sakin ve soğuktu. Koridorun sonundaki sorgu odasından içeriye ilk Berkun, ardından ben ve diğerleri girdik. Talat amir ve Savcı cam bölmenin hemen önünde kalan, ikili koltuklara oturmuştu. Kapı sesiyle anında bize döndüler. Talat Amir sabır çekerek yeniden sorguya döndüğünde, hepimiz zafer kazanmışcasına gülümsedik. Amir, ne kadar inatçı olduğumuzu bilirdi. Bu yüzden ses etmemişti. Fakat erken sevinmiştik.
"Sizin ne işiniz var burada? Bugün izinli değil miydiniz?"Falaz savcı çatık kaşlarının ardından, buz tutan mavileriyle bizi süzdü.
"Savcım bu adam yüzünden iki kişi öldü ve biz bu kişilerin cesetlerine baktık. Bu sorguyu izlemek bizim de hakkımız."Berkun gerilen bedeniyle bir adım önümde ekip adına Savcıyla konuşuyordu. Bu ekibin bir lidere ihtiyacı yoktu. Ama olsaydı bu kesinlikle Berkun olurdu. Hepimiz onun sözüne güvenir, ne yapıyorsa doğrudur der sorgulamazdık.
"Size neyi isteyip istemediğinizi sormadım.İzin gününüzde burada ne işiniz var dedim."kaşları git gide daha da çatıldı. Bakışları karşısında ürpermemek elde değildi. İlk kez renkli bir gözün, bu kadar ürpertici baktığına şahit oluyordum.
"Olayın gidişatını biz çözdük. Bu sorgu bizim hakkımız.İzin günü de olsa acil bir olayda anında orda oluruz savcım. Bu ekip hakkında bilmeniz gereken bir bilgi."dedim. Çatık kaşları düz bir çizgi halinde kaldı. Sorgulayıcı tavırlarla beni süzdü? Bakışlarına anlam veremedim. Arkamda saklanan Tuna ve Esilayda bir adım öne çıktı. "Arkadaşlarıma katılıyorum savcım. Bu sorguyu izlemek bizim de hakkımız."diyen Tuna nın cesaretine şaşırmadım. Ekip ne zaman biriyle sürtüşme yaşasa, şu an olduğu gibi el ele verip, tüm sorunlara göğüs gererdi.
"Bende katılıyorum savcım. Bu sorguyu biz söke söke aldık."Esilayın da kadroya destek vermesiyle Savcı tahammül seviyesi azalmış gibi parmaklarını göz çukuruna bastırdı. Elleri şakaklarına uzanmadan önce eliyle geçin işareti yaptı. Ekip olarak Savcı ve Talat amirin arkasında, boşlukta duvara yaslandık.
Arada cam olan ve bizim gözükmediğimiz fakat sorgu odasının net bir şekilde göründüğü odada, İki sivil polis memuru dışında esmer saçı sakalına karışmış, siyah gözlerini mor hakalar kaplamış bir adam oturuyordu. Elleri ortadaki masaya kelepçeliydi. Dik tutmakta zorlandığı başı, arada öne doğru düşüyordu. Kafasını kaldırıp önce polislere sonra da camdan göremediği ama burda olduğumuzu bildiği, boşluğa baktı. Karakollara aşina olduğu belliydi. Sicili oldukça kabarık bu adam, Kemaldi.
Yüksek dozda uyuşturucu aldığı ve hala etkisinde olduğu çok belliydi. Kanında gezinen alkolde varsa şu an olduğu durumu açıklıyordu. Baygın bakışlarını karşısındaki memurde tutmakta zorlandı. Memur bu durumu umursamadan Kemala doğru eğildi. Sorgunun ilk dakikalarını kaçırdığımız için başta sorulan sorulardan haberimiz yoktu. "Necdet le sürtüşmenizden sonra nasıl birlikte çalışmaya başladınız?"polis memurunun sorduğu soruyu algılamak için bir kaç dakika yüzüne baktı.
Odağı kayan göz bebekleri yeniden masaya düştü. "Sana soruyoruz. Necdetle nasıl çalışmaya başladınız?"diğer memurun soruyu tekrarlamasıyla ona baktı. Kafası ısrarla önüne düşüyordu. Sorulan sorulara net yanıtlar verebilir miydi emin değildim. Verdiği yanıtların doğruluğu ise tartışılırdı. "Bilmiyorum,"ağzının içinde homurdanır gibi konuştu. "Ne dedin duymadım?"memur Kemal'in inadına karşı, kulağına doğru bağırarak konuştu. Kemal cevap vermeden öylece memurlara baktı. Memurlar ıslarla aynı soruyu sormaya devam etti. Kemal elindeki kelepçelere başını yasladı. "Başım çok ağrıyor."diyerek sızlandı. Memurların sesleri yüksek desibele ulaştığı için geçici sağırlık yaşaması dahi muhtemeldi.
"Şu anda uyuşturucunun etkisindesin.Sorduğumuz soruya cevap ver Necdetle nasıl çalışmaya başladınız?"diyen memura baktı. Kafasını iki yana sallayarak ayılmaya çalıştı. Sonra da delirmiş gibi güldü. "Haa Necdet? Necdet piçin tekidir. Tam bir orusbu çocuğu. 5 sene evvel mal alışverişinde bir sürtüşme yaşadık. Beni bıçakladı. Şerefsiz. 2 sene sonra yollarımız tekrar kesişti. Mal satışı için birlikte çalışmamız istendi. Ben malı getirip Necdete verirdim. Oda malı saklar satardı."dedi. Nefesleri hırıltılı çıkıyor, göz odağını çok kolay kaybediyordu.Ağır bir krizin son raddesinde gibi titriyordu vücudu.
"Ne kadar zamandır birlikte çalışıyorsunuz? Uyuşturucu dışında başka ne satıyorsunuz?"soruyu soran memura döndü. Masaya doğru eğdiği bedeni geriye doğru çekti. Derin bir nefesle göğsünü şişirdiğinde konuşmaya hazırdı. "2 belki 3 senedir.Sokaklarda gençlere, zengin adamlara, barlarda kızlara. Herkese satıyordu.Uyuşturucu dışında kızları pazarlıyordu."dediğinde memurlardan biri ayağa kalktı. Kemala doğru yaklaşıp kuşağına eğildi. "Kendi kızını da pazarlıyor muydu?"dediği anda gülmeye başladı. "Yasemini sadece kendine saklardı. Karısı yaşlanınca işini görmek için onu kullanırdı."gevşek bir tavır, sapkın bir ifadeyle. Dişlerimi birbirine sürterek sakin kalamaya çalıştım. İçeriye girip suratındaki ukala gülümsemeyi dağıtmak epey zevk verirdi. Sorgudaki memurların sabrına hayran olmamak mümkün değildi. Başka biri olsa çoktan boğazını sıkmaya başlamıştı.
"İyiki bizim sorguya almıyorlar. Ben bunu çoktan öldürmüştüm."diyen Tuna'nın sesini işittim. Düşüncelerime tercüman olmuştu. "Bende,"dedi Eren.
"Şahsen ben hadım etmekten yana kullanırdım şansımı.Bir daha hiç bir çocuk için bu kadar sapık hayaller kuramazdı."diyen Esilayı da duydum. "Artı bir daha. Hadım etmek güzel fikirmiş."hemen yanımdaki Berkun'a döndüm. Hayretler içinde ekibe bakarken, hepsinin bakışları bana döndü. "Suratına güzel bir yumruk yese fena olmazdı."dediğimde hep birlikte tebessüm ettiler.
Camın ardından bir ses daha işittiğimizde bakışlarımız yeniden sorguya döndü. "Yasemin Tozlu yu ne zamandır tanıyorsun?"bu soruyla bir an için bakışlarımı savcıya çevirdim. Onunda bana baktığını fark ettiğimde kaşlarımı kaldırıp ukala bir bakış attım. Yüzümde oluşan zafer gülümsemesine baktı.Sorguya dönmeden önce dudağının yukarıya doğru kıvrıldığını görür gibi olmuştum. Beynimin suyu aktığı için halüsinasyon görme olasılığım daha yüksekti.
"Necdetle 5 seneden fazladır tanışıyoruz. Beni bıçaklamadan önce de aramız iyiydi. Arada evine gider gelirdim. Yasemin çok güzel bir kızdı. Gözümün önünde büyüyordu. Yazık edemezdim."dediğinde kan beynime sıçramak üzereydi. 10 yaşındaki bir çocuk hakkındaki düşünceleri, pedofili pezevengin teki olduğunu gösteriyordu. Hepimiz olduğumuz yerde gerildik. "Siktiğimin sapkın puştu."hemen yanımdaki Berkun öfkeyle konuştu. Ağzından kaçırdığına emin olduğum küfrü, benim dışarımda kimse duymamıştı.
"Bir kaç kez sıkıştırdım. Okul çıkışına gittim. Bir şekilde hep kurtuldu elimden. 2 gün önce yine okuldan çıkmış eve gidiyordu, bu kez yalnızdı, evinin sokağına giremeden kaçırdım. Başta niyetim ıssız bi yere gitmekti. Ormana gitmek aklıma çok sonra geldi. Ağaçların arasındaki izbe yeri görünce, direk oraya götürdüm. Saatlerce sahip oldum ona. Teni çok güzeldi, engel olmadım kendime. Kaçmak istedi, benden kurtulmak istedi. İzin vermedim. Ormana kaçtı. Ormanın derinliklerinde de sahip oldum ona. Sonra yaktım diri diri. Yoksa herkese söylerdi. Necdet le yeniden düşman olmak istemedim.Yaktım ormanda birilerinin sesini duymasam kül olacaktı . Sesleri duyunca cesedini sürükledim depoya. Bıraktım. Kaçtım."
İçim kanla doldu.Yasemin küçücük yaşına rağmen neler yaşamıştı. Bedeni ölümün kollarına atılana kadar ne acılar çekmişti. İçimden geçen tek dua küçük yasemin, huzur içinde uyu, sen bu dünyanın görüp göreceği en temiz bedenle gömüldün.
"Meryem Tozlu yu neden öldürdün?"
"Neden? Neden?"durdu gözleri kayarak bir kaç saniye kapandı. Kafasını toparlamaya çalışıyordu. Beyni kanındaki madde yüzünden şu an olduğu ortama odaklanmakta zorlanıyordu. Ağzından çıkan her kelime belki de anlatmak istemese de dökülüveriyordu. En sonunda gözlerini açtı. Kan çanağından farksız gözleri camın ardından bize döndü.
"Necdet e göz dağı vermek için. Onun canını yakmak istedim.Benim mallarımı polise kaptırdı. Bende onun canını yakmak istedim. "dedi. Çaresiz bir saldırı olduğunu kabullenmiş gibiydi.
"Necdet'in mekanındaki mallar yakalanınca senin peşine düştüler?"bu bir soru değil tespitti. Kemal kafasını kaldırdı önce ışığa sonra polislere döndü.
"Necdet'in dükkandan mal yakalanınca. Bizi öldürmek istediler. Bizde uyuştucuyu yakalayanlara bir süpriz yapmak istedik. Olay yeri incelemeden beş kişilik bir ekibin yakalattığını öğrenince planı yaptık. Yalnız yaşayan yaşlı bir kadın. Kimse arkasına düşmezdi. Necdete'e göz dağı vermek istedik. Kadını evinden kaçırdım. Önde polislerin olduğunu bildiğim için arka taraftan çıkardım. Ormana götürdüm.Çok direndi. Yapma dedi . Önce dövdüm rahat durmayınca karnından altı kez bıçakladım. Ölünce işim kolaylaştı. Beş parçaya ayırdım. Ekibin her birine özel. Uyuştucular da benim size hediyem. Parçaladıkça çok kan aktı. Çok zevkliydi. Kanları yüzümün her yanına sıçradı. Kanın kokusu ve sıcakalığını hala hissediyorum. Ben küçükken babam beni ava götürürdü. Hayvanları parçalardım. Onların organlarında deneyler yapardım. Çok eğlenirdim. En büyük zevkim babamın beni ava götürmesiydi. Ben hayvanları parçalarken beni zevkle izlerdi. Başımı okşardı. Babam beni severdi. Ama en çok o hayvanları doğru parçaladığımda saçımı okşardı.Babam neden gitti."kendi kendine sayıklar gibi konuşmasıyla gözlerinden yaşlar aktı. Sinir krizinin eşiğine gelmişti.
"Necdetin dükkanından çıkan bir kilo uyuşturucu kime aitti? Kime verecekti?"dedi memur. Kemal kafasını masaya vurdu. Tekrar kaldırdığında salakça gülmeye başladı. İradesini yavaş yavaş kaybediyordu. Ellerindeki titremenin arttığını gördüğümde, bayılmadan önceki son dakikaları olduğunu anladım.
"Hatırlamıyorum.Allah Kahretsin hatırlamıyorum!"diye bağırdı. Bileğindeki kelepçeleri çekiştirdi. Çıkaramayınca daha da hırçınlaştı. Kafasını sürekli masaya vurdu vurdu. Sonra birden duruldu.
"Şimdi hatırladım galiba"dedi. Alnı kızarmış şişmişti. Aldırmadan gülmeye devam etti.
"Söyle kimdi?"
"Orhan Yanık la Halil Yılmaz. Onlar alacaktı malı."dedi.Ellerini serbest bıraktı. Bir süre kelepçelere baktı. Ömür boyu onların orada olacağının idrakını belki de ilk kez yaşadı. Bir anda ağlamaya başladı. Gözlerinden akan yaşlar kelepçeli ellerine damladı.
"Uyuşturucuyu teslim alamadıkları için sana mı saldırdılar?"diye sordu polis memuru.Yüzündeki hafif yeşile dönmüş morluklar, boynundaki derin kesik izleri aldığı tehdidin bir yansımasıydı.
"E- Ev- evet beni bulup dövdüler. Malları iki gün içinde teslim etmezsem öldüreceklerini söylediler."onlardan önce davranmak istemişti. Yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar girişiminde mi bulunmuştu? Bakışları ölümden korkmayan birinin bakışlarıyla aynıydı.
"Yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar etmiş."sessizliğin içinde sert bir kaya gibiydi sesi. Savcının kendi kendine konuşmasını odadaki herkes duymuştu.Aklımdan geçeni okur gibi düşüncelerimiz örtüşüyordu. "Sorgu odasını arayın Talat amir."diye emir veren savcıya bakmadım. Talat amir sorgu odasın bağlandı. Fazladan tek kelime etmeden doğrudan sordu. "Yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar etmeye mi çalışıyormuş?"sorusuyla ahizenin ucundaki memurun kaşları çatıldı. Kemal'e döndü. Sonra cama baktı. "Yüksek ihtimalle savcım."diye onayladı.
"Ooo savcı mı var orda. Benden de selam söyleyin."diye araya giren kemali kimse ciddiye almadı. "Soruyu sorun."dedi ve telefonu memurun suratına kapattı. Memur yerine dönerek arkasına yaslandı.
"Yüksek dozda uyuşturucu alarak ihtihar girişiminde mi bulundun?" "Ha-hayır,"kekeledi. Kelimleri sekteye uğrasa da ben görmüştüm gözlerinde ki eveti. O ne kadar inkar etsede bu sorunun cevabını gözleri vermişti.
"Neden intihar girişiminde bulundun?"dedi memur.
"Babasını mı gördü?"dedi yanımda dikilen Berkun. Ona döndüm yandan bakışlarıma aldırmadan sorgu odasına bakmaya devam etti. Bir anda ileriye atıldı. Duvardan ayırdığı bedeni, camın önünde oturan Savcı ve Amire doğru yöneldi. "Savcım sorguya girebilir miyim?"diye sordu. Savcıya karşı ilk kez kibar ve nazikti. Bu kadar çok mu girmek istiyordu sorguya?
"Neden? Ne gördün?"bizim müneccim olduğumuzu düşünmeye başlamış olma ihtimali kaçtı acaba? "Aklıma bişeyler geldi. Onları sormak istiyorum. Sadece 10 dakika sürer."Berkun ısrarlı gözlerle savcıya baktı. Savcı onu derince süzdü. Zeki ve parçaları birleştirme konusunda ne kadar iyi olduğunu oda fark etmişti.
"Sadece 10 dakika."dedi. Falaz Savcı.
"Tamam."bize bir bakış atıp odadan çıktı. Sorgu odasına girmesiyle tüm bakışlar ona döndü. Kemalin başına dikildi. "Babanla mı görüştün?"aklındaki düşünceyi masaya serdi. Kemal ona baktı.
"Hay-hayı- Evet," pes etmişmişlikle. Düşen omuzları sarsılıyordu. "Krizin eşiğinde."kendi kendime konuştuğumu sanırken odadaki tüm bakışlar bana döndü. Talat amir çoktan ambulansı aramaya başlamıştı.
"Babanla görüştüğünde ne söyledi sana?Vurdu mu?"diye sordu Berkun. En derin yaralarına parmak basıyordu. Sonunu biliyor, ama üzerine gitmekten de geri durmuyordu.
"Allah kahretsin. Babamı Allah kahretsin. Hepsi onun yüzünden. Onun suçu hepsi. Ben bir şey yapmadım. Beni bu hale babam getirdi!"diyerek bağırdı. Kelepçeli ellerini çekiştirdi.Alnını ellerine vurmaya başladı. Kendini kaybeden hali gözlerimin önüne serildi kaldı. Dakikalarca ağladı. Babası tarafından madur edilen, kana susamış bir canavara dönüşmesine ağladı. Belki de pişmandı. Ne olursa olsun iki masum cana kıymasını hiç bir mantığa sığdıramazdık.
Babası tarafından acımasızca kana susatılan canavar. Ruhunda yatan çocuğu kendi elleriyle öldürüp mezara koymuştu. Ruhunda yeniden yeşeren ise kana susamış bir canavardı. Ve o canavar iki ruhu yutmuştu.
Kanlarıyla mezarlarını sulayıp, ölümü çiçek diye dikmişti.
Etten kemikten var olan acılarında, ruhunda sancıları vardır. Bu adamın ruhundaki sancı babasıydı. En büyük acısı da en büyük pişmanlığı da babasınaydı. Geç kalınmış, erken kaybedilmiş çocukluğunun armağanıydı içindeki canavar. Var oluş sancılarının en büyüğüydü katil ruhu.
Kırmızı kurdeleli kız ve annesi bu katil ruha yenilmiş,ölümün küf konan koynuna atılmıştı.
Orman gülleri de mezarlarlarına çiçek olmuştu.
🪦
Umarım severek ve beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Desteklerini esirgemeyen herkese çok teşekkür ederim.
Kitap hakkında yorumlarınızı bekliyorum.
Ekip hakkında konuşalım.
Biraz Falaz, biraz Sumru yu da konuşalım.
Erden ve Erda kardeşleri konuşmazsak kesinlikle başımıza bişeyler gelebilir.
Satır aralarında yorumlarınız okuyor olacağım.
Instagram; @Bulmacaustalar
TikTok; @bulmacaa.ustalarr
#bulmacaustalar etiketiyle desteklerinizi bekliyorum.
Sevgiler
Semyy8
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.99k Okunma |
374 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |