5. Bölüm

4- PARLAYAN YILDIZLAR

Bulmaca Ustaları
semyy8

Merhaba Dostlar

 

Yeni bölümle geldim.

 

Kitap nasıl ilerliyor sizin için yorumlarda biraz konuşalım..

 

Wattpad e sınırlı erişim sebebiyle beğeni ve yorum almak zor. Bu durum beni çok üzüyor. Kitabı okuyan herkesten tek ricam beğenmeyi ve kaydetmeyi unutmayın.

 

Emeklerimi görmezden gelmeyelim..

 

Severek ve beğenerek okuyacağınız bir bölümü daha bırakıp kaçıyorum.

 

İnstagram; @bulmacaustalar

 

TikTok; Bulmacaa.ustalarr

 

#bulmacaustalar etiketiyle desteklerinizi bekliyorum.

 

Beni buradan takip etmeyide unutmayın Wattpad; @semyy8

 

 

 

 

Keyifli okumalar..

 

 

 

 

 

Dolu Kadehi Ters Tut - Ölüm Dansı

 

Kalben - Yara

 

Gripin - Halledemedik

 

Taladro - 46 Sokak

 

Sezen Aksu -Çocuklar gibi

 

Duman - Bu Akşam

 

Müslüm Gürses - Nilüfer

 

Kargo- Yıldızların Altında

 

 

 

 

 

 

NOT; BU KİTAP ŞAHSIMA AİTTİR. HİÇ BİR KURUM VE KURULUŞLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR!!!

GERÇEKLİĞİ YANSITMAMAKTADIR!!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sumru Eryavuz

 

"Ölüm ve yaşam ayrılmaz şekilde birbirine dolanmış haldedirler, o halde ölmenin en iyi yolu yaşamanın en iyi yoludur."

 

Robert C. Solomon

 

 

 

 

Ölümlerin koynundan aldık yaşamaları. Bin bir farklı ölümler gördük, yaşamın döngüsünde kaybolan. Yaşamamın çok ötesinde acılar gördük ölüme sürüklenen,ölümün arkadaşı olan.Ruhlarını mezarlara diktiler, acılarını içlerine gömdüler.

 

Soluk renkli hayallerine damladı acılar,ruhlarını bir tablodan çok kararmış geceye adadılar.

 

Ruhlarına dolandı canavarları.Acımadan katil oldular. Öldürdüler öldürdüler..

 

Katiller ruhları satılmış bir canavardır. Ne zaman vahşi bir hayvana dönüşeceğini ne zaman kuzu görünümlü bir kurt olacağını bilemediğimiz.

 

Katiller vahşi ruhların doğurduğu, kötülüğün en saf halidir..

 

Kendimizi sorgu odasından çıkardığımızda, saat gece yarısını çoktan geçmişti. Kemal'i sorgu odasından çıkarıp hastaneye götürdüler. Yarın adliye ye sevk edilecek. Müebbet hapis cezasına çarptırılıp cezaevine sevki gerçekleşecek.

 

Kemâl'in söylediği gibi belki de bu halde olmasının en büyük sebebi babasıydı. Acıları koynunda büyüten bir çocuk, büyüdüğünde o acıları sırtlanamayacak hale gelir. En sonunda en çok korktuğu şeye dönüşür.

 

Kemal bu hayatta en çok babasından korkmuştu.Bu korku çocukluğunu katledip bu gününe geldi. Ve Kemal en çok korktuğu şeye dönüştü. Babasına..

 

Bazı yaraları kapatamazsınız. Kemâlin içinde oluşan o yarada asla kapanmayacak. Dikiş tutmayacak. Derman bırakmayacak. Ama alışacak, onunla yaşamaya onun gibi yaşamaya alışacak.

 

Alışmak kadar boktan başka duygu da yoktur.

 

Alışmak sırtına kambur,yoluna engebe olur insanın.

 

"Bir olayı daha alnımızın akıyla atlattık."dedi sorgu odasından en son çıkan Tuna.

"Aynen sen alnının akıyla çıktın. Oğlum siz ikiniz daha cesede yarım metre yaklaşamadınız. Bunu aşacağınızı söylemiştiniz?"Eren, Esilay ve Tunaya baktı. İkisi de suçlu çocuklar gibi gözlerini kaçırdı. "Eren doğru söylüyor bir an önce kendinizi toparlayın. Savcının gözüne de çok batmayın."diyerek Ereni destekledi Berkun. Haklılardı. İkisi de bana döndü. Üzgün gözlerle bana baktılar. Onlara arka çıkmamı beklediklerinin farkındaydım ama bu konuda ikisi de haklıydı. "Üzgünüm ama haklılar. Kendinizi toparlayın.Bu kadar hassas bir yapıyla hiç uygun bir meslek seçimi değil."dedim gözlerine bakarak. Aynı anda kaşlarını çattılar. Sonra birbirlerine dönüp kafalarını sallanırlar. Aynı anda bize baktılar.

 

"Söz veriyoruz bu sondu."ve aynı anda konuştular. Bağırdılar desek daha doğru olur. Koridordan geçen bir kaç kişi dönüp buraya baktı.

"Son olsa iyi olur. Bu ekipte kalmaya devam etmek istiyorsanız kendinize gelin. Aksi taktirde bu ekiple çalıştığınız son günleriniz olur."diyerek arkamda beliren Savcıya döndüm. Esilay ve Tunaya bakıyordu. Belki acımasızdı sözleri ama doğruydu. Bu doğru boğazıma bir yumru bıraktı. İkisi de çok seviyordum. Ayrılmak doğru gelmese de benim yapabileceğim bir şey yoktu.

 

"Kuşkunuz olmasın Savcım. Bu olay sondu. Ekibe daha fazla destek olacağız."diyerek burnunu havaya diken Esilay'a baktım.Ağladı ağlayacak yaşları gözlerinde tutmayı başardı. Savcının karşısında ağlayarak güçsüz görünmek istememesini anlıyordum.

"Davalardan sonra görelim bu sözlerinizi."Ne yapmaya çalıştığını onlar anlamadı ama ben anlamadım. İkisinide silkeleyip kendine getirmek istiyordu. Az çok hepimizin potansiyelini görmüştü. Parçaları birleştirip büyük resmî görmede her zaman ben ve Berkun çok iyiydik. Eren olay yeri fotograflandırma ve hacerlık konusunda ustaydı. Tuna çok detaycıydı. Detayları görmede bazen benden daha iyiydi. Esilay ise analiz yetenekleri ve laboratuvar işlerinde çok iyiydi. Hepimizin yetenekleri biz bir araya getiren, taşları yerine oturtan birer hazineydi.

 

Biz yalnızca bir arada Işıl ışıldık. Ve o bunun farkındaydı.

 

"Görelim savcım. Merak etmeyin. Biraz sarsıldık ama toparlanmamız kısa sürecek."Tuna da kendi adına bir söz vermişti. Şimdi ikisi de arı gibi çalışıp kendilerini kanıtlamak için ellerinden geleni yapacaktı. İkisinin de hırsı hiç birimizde yoktu. Bir de karşılarındaki kişi haklarında olumsuz yorum yapıyorsa, gaza gelmek onlar için çok kolaydı. Ve şu an gerekli gazı almışlardı.Başka bir olay yerinde ellerinden geleni yapacaklardı. Savcının bunun farkında olduğunu anladım. Hepimizi gözlemlemişti. Ve çıkarılmaları oldukça doğru görünüyordu.

 

"Berkun, yarına kadar Kenan Akkara dosyasıyla ilgili rapor ettiğin tüm belgeleri masamda görmek istiyorum."Kenan olayına neden bu kadar taktığına anlam veremiyordum. Ama altında güçlü bir sebeb vardı. Mesleki deformasyon olmayacak kadar meraklı biri olmadığına göre, burnuma hiçte iyi kokular gelmiyordu. Falaz Savcı arkasından düşünceli ve şaşkın bakan beş kişi bırakıp,çıkışa ilerledi.

 

"Siz de alıyor musunuz kokuyu?"dedi Berkun arkasından bakmaya devam ederken.

 

"Ne kokusu abi. Börek kokuyor onu mu diyorsun?" Beynini sorgu odasında unuttuğuna emin olduğumuz Tuna. "Sorgu odasında beyninin suyunumu akıttın?"

 

"Yok abi yerinde hala. Bakayım."elini kafasına götürmesine gülsem mi ağlasam mı karar veremedim.

"Ben senin beyin kıvrımlarına.Dua et kızlar var."dedi sinirle Berkun. Biz olmasak o cümlenin devamı ağır küfür içerecekti.

 

"Savcının Kenan olayına bu kadar sarmasını diyorsan. Evet altında başka birşey var gibi."dedi Eren. "Gibisi fazla.Mesleki deformasyondan çok daha fazlası var gibi görünüyor."dedim. Berkun kafasını sallayarak beni onayladı. "Başka kokular alıyorum ben. Bu savcının arkasından da pislikler çıkmaz umarım."Berkun'un hiç bir savcıyla iyi anlaştığını görmemiştim. Ona hak veriyor değilim, gözünün önünde yaşanan olaylar hiçte kolay şeyler değildi. İnsan böyle zamanlarda daha temkinli yaklaşmak istiyor.

 

"Siz yinede kulağınızı, gözünüzü dört açın. Hadi gidin şimdi evinize dinlenin."bedenen yorgun değildim ama zihnen epey yorulmuştum. Eve gidip dinlenmek hepimize iyi gelecekti. Otoparka kadar ekiple birlikte ilerledik. "Yarın görüşürüz."herkes birbiriyle vedalaştığında Esilayla birlikte benim arabaya geçtik. Sürücü koltuğuna kuruldum. Yola koyulduğumuzda saat 1 e geliyordu.

 

"Sumru, o gıcık adam bizi ekipten alma konusunda ciddi miydi?"şubenin bahçesinden çıkıp ana caddeye döndüm. "Oldukça ciddi duruyordu."sizi silkelemek için yapıyor desem rahat bir soluk alacaktı. Onun rahatlığa değil, diken üstünde durmaya ihtiyacı vardı. "Sağol, çok yardımcı oldun.İçim nasıl rahatladı anlatamam."gözlerini devirdi. Onunla uğraşmak ne kadar hoşuma gitsede üzerine gitmem ters tepebilirdi. "Sizi sadece uyardığına göre, böyle bir şey yapmayacak. Ama siz kendinize gelmediğiniz takdirde yapamayacağını da söyleyemem."dişlerini geçirdiği dudağını serbest bıraktı. Sıkıntılı bir nefesi seslice üflerken bana döndü. "Bu zamana kadar ekip içinde tek bir falsomuz olmadı. Hep en iyisi olmak için çalıştık. Gecemizi gündüzümüze kattık desek yeridir. Şimdi öylesine gelmiş bir adam tüm emeklerimi elimden almak istiyor."genzini yakan tek damla göz yaşı sol gözünden yavaşça yuvarlandı. Kendince elbette haklıydı. Ama Savcının da haklılık payı olmasıydı, onu bu derece üzen. "Ağlama lütfen. Kimsenin sizi başka ekibe falan gönderdiği yok."desemde bana aldırmadan ağlamaya devam etti.

 

"Esilay,"dedim bana dönmesi için. Yüzünü dışarıdaki cama dönmüş şekilde ağlıyordu. "Bizi sürmek için yetkisi var. Bu yetmez mi? Kafası attığı herhangi bir gün bile bizi ekipten atabilir."böyle bir yetkisi olduğu doğruydu. Ama bunu yapmak istese direk yapardı. Onlara kendilerine gelmeleri için ikinci bir şans hakkı sunmadan.

 

"Evet, bunu yapma yetkisi var. Ama şu an böyle bir şey söz konusu değil. Neden kendini olmamış bir şey için üzüyorsun."motivasyona ihtiyacı vardı. Kendine güvenmeye. "Sende diyorsun yetkisi var. Ve bir gün bunu yapabilir."dedi üzgün sesiyle. Ağlamaya bahane arıyor gibiydi. "Bir gün ama bugün değil."diye direttim. Yapmayacağını biliyordum.

 

"Söz veriyorum. Daha dikkatli olacağım, size yardım etmek için elimden geleni yaparım."tutulmayacak sözler, boş laf kalabalığından ibarettir. Ama Esilay ve Tuna içlerinde hırsla daha iyisi olmak için hiç durmadan adım atacaklardı. Bunu benim görmem önemli değildi. Bunu Savcının görebilmesi, yavaş yavaş bizi çözmeye başladığı anlamına geliyordu. Gözlem yeteneği, beden dili okuması, görünmeyenin ardını görür gibi bakması. Tüm bunların toplamı Savcının, üst kademe eğitim aldığını kanıtlıyordu.

 

"Biliyorum. Sözüne inanıyorum."güven, teselli etme konusunda hep bir adım önde olurdu. Başardığımı Esilayın gülen yüzünden anlamak zor değildi. Keyfi yerine geldiğinde radyoya uzanıp rastgele müzik kanallarında gezindi. Bir süre şarkı dinledikten sonra radyoyu kapattı. Yorgun olduğu için uyuklamaya başlaması çokta uzun sürmedi.

 

Sakin bir yolculuğun sessizlikle tamamladığımda, Esilayın evinin önünde durdum. "Esilay hadi uyan geldik."kolunu dürttüm. Başını diğer tarafa çevirerek uyumaya devam etti. "Esiliyor hadi ama uyan artık."dedim. Kolunu dürtmeye devam ettim. Homurdanarak gözlerini araladı.

 

"Kızım sen neden benim uykularıma düşmansın."

 

"Kalkta yatağına yat hadi."

 

"Offff uykumun en güzel yerindeydim."

 

"Yatağında devam edersin uykuna hadi görüşürüz. Yarın ararsın."dedim. Homurdanarak arabadan indi. Bir an düşer gibi olsada şükür evine sağ sağlim girebilmişti. Arabayı yeniden çalıştırdım. Aynı sokakta oturduğumuz için eve gelmem iki dakikamı bile almamıştı. Arabayı park ettim. Arka koltuktan çantamı alıp anahtarlarımı bulmaya çalıştım. Kapıya geldiğimde anahtarımı hala bulamamıştım. Ofladım. Babam ve babaannem çoktan uyumuş olmalıydı. Çantanın en derinlerinde sonunda bulduğum anahtarla kapıyı açtım. Ayakkabılarımı çıkarıp direk odama çıktım. Duş almaya bile takatim yoktu. Pijamalarımı giyip lavaboda işlerimi hallettim. Kendimi yatağıma bıraktığımda huzurla gözlerim kapandı.

 

Kendi kendime gülümsedim. Bacaklarımı iyice açıp kocaman yatağımda yayıldım. En rahat pozisyonu bulduğumda vücudum yorgunluğa artık dayanmadı. İsyan eden göz kapaklarım kayarak kapandı.

 

Kendimi deliksiz uykunun kollarına bırakmam saniyeler sürdü.

 

 

 

                                              🪦

 

 

 

Üzerimdeki beyaz gömleğin yakalarını biraz çekiştirdim. Neden gergin olduğum hakkında hiç bir fikrim yoktu. Derin bir nefes daha aldığımda, yanımda yürüyen kızın dikkatini çekmiştim. "Yine gergin tarafından kalkmışsın."zeminde tok ses çıkaran topuk seslerimiz Esilayın sesine karıştı. "Bende anlamadım. Üstümde ekstra biri gerginlik var."aslında doğal halimde olabilirdi. İş yerinde ciddi ve gergin bir havayla dolaştığım için kimse beni yadırgamazdı.

 

"Şu kapıdan adım attığın anda her gün böylesin. Bugün ekstralık bir durum yok."diyerek kıkırdadı. Haklıydı.

Gergin olmam için özel bir sebeb olmasına gerek yoktu. Yaptığımız iş yeterince geriyordu.

"Amaaa bugün ekstra güzelsin. Makyajda yapmışsın. Bahçeden geçerken kaç göz üstündeydi farkında mısın?"yine haklıydı. İş yeri prensibi olarak makyaj yapmaz. Dikkat çekici şekilde giyinmezdim. Ama bugün giydiğim beyaz gömleğim ve siyah kumaş tulumumla şık görünüyordum. Yüzüme dokundurduğum şeftali tonlu allığım ve dudak parlatıcısıyla yüzüm canlı duruyordu. Güzel sayılırdım.

 

"Farketmedim."

 

"Sen, farketmedin? Güldürme beni Sumru. Atmaca kulakları desen sende. Mantis karides gözü desen sende. Nasıl görmedin acaba?"Öylece yüzüne baktığımda, ne dercesine omuz silkti.

 

"Ne karidesi ne karidesi?"

 

"Mantis Karidesi. Diğer adı (Stomatopoda) olarak bilinir. Hayvanlar aleminde ki en gözü gelişmiş canlı. Birleşik gözleri bağımsız hareket eder ve 12, 16 görsel pigmente sahiptir. Dairesel polarize ışığı görebildiği söylenen tek hayvan."diyerek açıkladı. Şalkınlığım bir kat daha arttığında. "Benimki sadece merak?"dedi.

 

Tek kaşım hafifçe kalktı. "Sadece merak?"

 

"Merak işte. Beynimi birazcık gerekli bilgilerle doldurayım dediğim bir günde öylesine bir yerde okudum."bakışları gözlerim haricinde her yerde gezindi. "Hakkında bu kadar çok şey bildiğin hayvana, sadece merak ettiğin için mi baktın?"dediğimde alt dudağını ısıtarak bana baktı. Mavi gözleri utancın gölgesinde kalmış gibi ışıltılıydı. "Ya biz Tunayla öyle muhabbet ediyorduk. Konusu açılınca bende merak edip araştırdım."konu gittikçe ilginçleşti.

 

"Tuna'yla siz hayvanlar üzerine muhabbet ettiniz?"Tuna'nın gerekli gereksiz hafızası vardı. Gördüğü her bilgiyi kaydeden bilimsel, teknolojik, doğa, belgesel farklı zevkleri olan biriydi. Esilay ile ettiği hayvan muhabbetinden çok ikisinin kedi köpek gibi birbirini yemeden, uysalca konuşmasına şaşırmam daha doğaldı. "Evet biz? Neden şaşırdın. Biz muhabbet edemez miyiz?"birde üste çıkmaya çalışır gibi bir anda yükselmesi kuşkularımı ayağa kaldırdı.

 

Kısılan gözlerimin tek odağı koyu mavi gözleriydi. "Edersiniz tabi. Tunayla birbirinizi yemediğinize göre her şey yolunda?"gözlerine taşıdığı gülümsemeyle bana baktı. "Yolunda."sesine yansıyan saf ışıltılı mutluluktu. Onların mutlu olmasını her şeyden çok isterdim. Tuna o kadar belli ediyor ki sevgisini. Bunu görmeyen Esilayın artık farkında olduğu belliydi.

 

"İyi o zaman hadi bekletmeyelim bizimkileri."dedim. Bizimkileri kelimesine vurgu yaptığımı fark ettiğinde bakışlarını benden kaçırıp önden yürümeye başladı. Koridorun sonundaki toplantı odasına girmek üzereyken, "Günaydın,"arkamdan gelen sesle kapının kulbunu tutan elim gevşedi. "Günaydın Savcım,"arkamı döndüğümde dibimizde beliren Falaz Savcıya baktım. Mavi gözleri cam gibi parlıyordu. Yüzümde gezinen bakışları saçlarımda ve kahküllerimde dolaştı.Dikkatli bakışları tüm vücudumu taradığında kaşları çatıldı.

 

Bilinçsizce ona doğru bir adım attım. "Günaydın Savcım,"sesimi bulduğumda nihayet konuşabilmiştim.

"Günaydın Sumru,"ismim dudaklarından döküldüğünde, olduğum yerde kaldım. Esilayın yanımdan geçerek odaya girdiğini göz ucuyla takip ettim. "Bugün farklı görünüyorsun."dedi, yalnız kaldığımızı fark ettiği anda. Üzerindeki açık renk bej kazağı ve siyah kumaş pantolonu uyum içindeydi. Oda bugün farklı görünüyordu. "Nasıl farklı?"salağa yatma konusunda berbat olsamda onun üzerinde şansımı denemekten kaçmadım. Bakışları tüm hamlelerimi önceden tahmin eder gibi kısıldı. "Sen değil gibisin. Farklı biri var karşımda."farklı biri değil, tarzı daha olgun bir kadın vardı karşısında. "Her zamanki halim. Ben farklı bir şey göremiyorum."geleli bir hafta bile olmadan beni tanıdığını düşünmesine göz devirmem kabalık olurdu. Kendimi sakin ve anda tutamaya çabaladım.

 

"Her an tırnakları çıkarmaya hazırsın değil mi? Bundan zevk alıyorsun. Birileri senin hakkında olmadığın biri gibi konuşunca, deliye dönüyorsun. Seni tanıdığını düşünenen, aslında tanımayan zavallı insanlar olduklarını düşündüğüne de eminim."dedi. Nokta atışı yapması beni gerçekten çözmeye başladığını gösteriyordu. Tek bir mimik oynatmadan yüzüne bakmaya devam ettim. "Beden dili hakimiyetin güçlü olabilir. Ama gözlerin seni ele veriyor.Sumru."diye fısıldadı yüzüme. Bakışları gözlerimden taşarak çillerime doğru aktı. Nedensizce sürekli çillerime bakması bana farklı düşündürüyordu. Renkli gözlü olmasına rağmen gözlerinde gördüğüm siyahlık, içimi ürpertiyordu. Karanlık bir yanı olduğuna inanmama çok az kalmıştı.

 

"Kontrol etmekte zorlandığımız tek organımız değil mi?"diye sordum cam gibi gözlerine bakarken. Ne ima ettiğimi anladığında bakışları kısıldı, yüzüne yansıyan ufak bir tebessüm belirdi. "Kesinlikle."dedi sakince.

"Önden buyrun Savcım."odanın kapısını işaret ederek önden geçmesini bekledim. Daha fazla saçma bir muhabbetin içinde olmayacaktım. Açtığı kapıdan ilk benim geçmem için yer açtı. Nazik davranışına baş selamı vererek odaya girdim.

 

Ekip her zaman olduğu halleriyle yayılmış, kendi aralarında konuşuyordu. İçeriye girdiğimi ilk fark eden Berkun az önce beni süzen adam gibi beni süzdü. Gördüklerinden memnun olmayan bakışları anında çatıldı. Bakışlarımı ondan çekerek odaya girdim. Hemen ardımdan giren Savcı, en baştaki koltukta yerini alırken bende hemen sağındaki koltuğa oturdum. "Günaydın,"dedi ortaya doğru.

 

"Günaydın savcım."diyen tek kişi Tunaydı. Eren ve Berkun sessiz kaldığında, Savcı bunu çokta önemsemedi. Direk konuya girmek ve bu toplantıyı bitirmek isteyen yanı baskındı."Berkun'un topladığı delilleri inceledim. Kenan savcı davasını birde sizden dinlemek istiyorum."dediğinde hepimiz oturduğumuz yerde dikleştik. Ortamı ilk dakikadan germeyi başaran Savcı rahat ve sakin tavrıyla arkasına yaslandı. Masanın ortasında duran kalemlikten aldığı kalemi elinde çevirmeye başlarken, hepimizi teker teker inceledi.

 

"Savcım bu olayı neden bu kadar kurcalıyorsunuz?"sessizliği bozan ilk kişi Berkundu. Kısa bir an göz göze geldik. Anlamadığımı ifade eder şekilde başımı iki yana salladım. Savcı ikimize bakıp başını kaldırdı. Mavi gözlerinde bir çakmak çaktı. "Bu olayı konuşmak sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?"dedi. Berkuna dönerek ona baktı. Gözlerinin mavisinde yanan çakmak ışıldadı. "Kenan Akkarayı yakaladın. Delillerle birlikte onu içeriye attırırken hiç rahatsız olmadın. Konu yaptığını anlatmaya geldiğinde neden bu kadar rahatsızsın?"doğrudan Berkunu hedef alarak.

 

"Bu konu bizim için aylar önce kapandı. Geri açılması için de ortada bir sebeb göremiyorum sadece"dedi. Berkun da sinirlenerek. Sakin olmasını söyleyemediğim için alttan ayakkabısına vurdum. Anında bana dönen bakışlarında öfkenin izleri vardı. Gözlerimle sakin olması için teskin ederken, savcının ellerini masaya vurmasıyla, aynı anda ona döndük. Gözlerimi kıskıvrak yakalayan adama daha fazla bakmadım. Gözlerimi kaçırıp masaya odakladığım bakışlarımla sadece konuşmalarını dinledim.

 

"Hepiniz bu konuda neden rahatsızsınız?"tüm ekibi işin içine katması bakışlarımı yeniden ona çevirmem için yeterli oldu. Gözlerinde yanan ima çirkin düşüncelerinden sıyrılmış salt gerçekti. Bizim bu olayı konuşmaktan kaçınmamızı ona yardım ve yataklık etmemize yorması mide bulandırıcıydı.

 

"Konu rahatsızlık değil. Kapanmış gitmiş bir konuyu neden ısrarla araştırdığınız? Bu davanın sonucunda ne bulmayı amaçlıyorsunuz?" diye sordum. Çatık kaşlarının altından bana baktı. Gözleri birer alev topuydu. Benim gözlerimden çıkan alevlerde onu yakmaya hazırdı. "Bunu aradığımı bulduğumda konuşalım. Dava hakkında konuşmak istemiyorsanız. Talat Amir yardımcı olacaktır."göz dağı vermesi şöyle dursun bizi de hain olarak görmesi beni şaşkına çevirmişti.

 

"Peki. Siz Talat amirle konuşun bu konuyu."kestirip attı Berkun, sandalyesinde hışımla kalktığında Savcı, "Israrla bu konudan kaçmanın altında başka sebeb aramalı mıyım?"diyerek diklendi. Berkun alayla karışık sinirle bir kahkaha attı. Kayış kopmuş son hızla geliyordu. Sakin kalması gerektiğini şu anda hatırlamalıydı. "İstediğinizi düşünebilirsiniz Savcım! Ben neyin ne olduğunu bildikten sonra kimin umrunda."haklıydı. Berkun sonuna kadar haklıydı. Bitmiş gitmiş bir olayın üzerini yeniden açmak, kabuk bağlayan yarayı kanatmaktan farksızdı.

 

"Neyden kaçıyorsun? Yada ne saklıyorsun?"

 

"Bişey sakladığım falan yok. Bu ısrarınız hiç hoşuma gitmiyor."

 

"Senin bu tavrında benim hoşuma gitmiyor."

 

"Bu sizin sorununuz."

 

"Seninle alakalıysa senin sorunundur."

 

"Ortada benimle alakalı bir mesele görmüyorum Savcım! Müsaadenizle işimin başına dönmeliyim."dedi. Saygı çerçevesini bozmak istemesede Savcıya karşı geldiğinin farkındadır umarım. Berkun sinir küpü gibi yapmacık bir gülüşle odadan ayrıldı. Savcı onun ardından kısık gözlerle bir süre baktı. Elini ensesine atıp sinirle kaşıdı. Dudakları sinirle açıldı, kapandı.Öfke dolu solukları odanın duvarlarında yankılandı. Hepimiz put kesilmiş önümüzde dönen manzarayı izliyorduk.

 

"Ne bakıyorsunuz! Sizde işinize dönün. Sorgu raporları hala elimde değil."dedi. Öfkeli gözleri hepimizi süzdü. En sonunda bende takıldı. Bir süre baktı.Aradığını bulamamış gibi kapıyı çarpıp odadan çıktı.

 

"Biz ne yaşadık az önce?"Tuna, olanlara hala inanmıyor gibiydi.

 

"Savcının başımıza ikinci bir bela olduğunu ."dedi Esilay, Savcıyla en başından bu yana yıldızı barışmamıştı. "Beladan çok daha fazlası gibi görünüyor."Ereninde onlara destek vermesini başlarıyla onayladılar.

 

"Ben başka bişey olduğunu hissediyorum. Çok başka şeylerin peşinde gibi."kendi kendime mırıldandım. İçimdeki sesin yanıldığını hiç görmemiştim. Ama burnuma hiç iyi kokular gelmiyordu.

 

"Hadi iş başına.Sumru, Berkunu bulsana?"diyerek ayaklandı Eren. "Bir yerlerde paket paket sigara içtiğine eminim."diyerek devam etti. "Tamam ben bakarım."diğerleri işlerinin başına döndüğü için ayrıldık. Benim Berkunu bulup konuşmam gerekiyordu. Zira; benden başka kimse onunla konuşmaya yanaşmazdı. Çok kızgındı.Öfkeliydi ve ben onu anlıyordum. Bahçede sigara içtiğini bildiğimden adımlarımı bahçeye yönelttim. Şubenin arka tarafında ağaçların altında ki bankta, sigara içen Berkunu görmemle ona doğru yürüdüm. Anında gözlerini açıp bana baktı. Sıkıntılı bir nefes verip yeniden gözlerini kapattı.

 

"Konuşma havamda değilim. Başka zaman."kestirip atmasına göz devirdim.

 

"Fazla ileriye gitmedim mi sence de? Kabul etsen de etmesen de karşındaki Savcı."dedim. Keskin olmayarak. Fazla öfkeliydi.Bu öfkeyle herkesi yakardı. En çokta kendini. Bunun farkındaydı ama kendini durmamak için tek bir adım dahi atmıyordu.

 

Yanmaktan zevk alan mazoşistler gibi.

 

"Biliyorum! Herkesin bunu söylemesinden bıktım. Savcıysa işine baksın. Burnunu olur olmadık meselelere sokmasın!"hiddeti rüzgar gibi esti. Haklı yanları olsada bazı detayları kaçırmasına sinir oluyordum. "İşini yapıyor zaten. Bunu sorgulamaya hakkı olduğunu sende biliyorsun.Neden bu kadar korkuyorsun anlamıyorum. Ama korktuğunun farkındayım Berkun."dedim. Sesim hem güçlü hem güçsüzdü. Bu olayın arkasında ciddi bir mesele olduğunu ve Berkun'un bunu Talat amir dışında kimseyle paylaşmadığının farkındaydım.

 

"Bir bok bildiğin yok Sumru! Sen bu olaya karışma. Savcıyla arama da girme arada kalan sen olursun."dedi. Bitirdiği sigarasını yere atıp öfke bulaşan adımlarla yanımdan ayrıldı. Kalktığı banka oturdum. Derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Kısık gözlerim gökyüzüne çevrildi. Göz bebeklerime yansıyan görüntü hem geçmişin hemde hiç geçmemişin izleriydi.

 

 

Flashback 3 Ay Önce

 

 

Bir gün daha bitmişti.Mesai sonunda işleri halletmiş, eve gitmek için toparlanıyordum. Toplantı odasında ki ekip gırgır şamata eğleniyordu. Raporlarla dolu yoğun bir günün ardından eve gidip uyumak istiyordum. Bütün planlarımı suya düşüren bir olay çıkmasıydı. Kenan savcının haber vermesiyle hepimiz toparlanıp olay yerine geldik.

 

Kenan savcı bizimle her olaya gelmezdi. Raporları ister, işini her zaman masa başında yapardı. Son bir kaç aydır her olaya gelmesi ekibi de beni de şaşırtıyordu. Ve asıl ilginç olan bir kaç aydır baktığımız her olayın davası kapanıyor. Katilleri bulanamıyordu. Bu durum epey canımızı sıksada işimize odaklanmaya devam ettik.

 

Bu aralar tuhaf olan sadece Kenan savcı değildi. Berkun da pimi çekilmiş bomba gibiydi. Sürekli olarak Kenan savcıyla çatışması da bizi epey zorluyordu. Bu konuda onunla sürekli konuşsam da bana bişeyler anlatmaması da canımı epey sıkıyordu. Burnuma hiç iyi kokular gelmiyordu. İkisinin de aynı anda değişmesi ve sinir küpü gibi dolaşması hayra alamet değildi.

 

Olay yerinde cesedi inceleyip yine elimiz boş bir şekilde şubeye döndüğümüzde Berkun yine delirmişti. Kenan savcının üzerine yürümesi ise bardağı taşıran son damlaydı.

 

"Sizin yüzünden bunca masum can hayattan kopuyor. Katilleri ellerini sallayarak dışarda geziyor. Bunun hesabını vereceksiniz."ortalığı inleterek bütün şubenin önünde bağırıyordu. Bir kolundan Tuna bir kolundan Eren tutmuş çekmeye çalışırken kollarını savurarak kurtulmaya çalıştı.

 

"Kendine gel Berkun! Karşında kimin olduğuna dikkat et! Cumhuriyet Savcısıyla nasıl konuşuyorsun sen!"diye bağırdı Kenan savcı. Şubede nöbetçi kim varsa herkes dışarıya çıkmıştı. Talat amirin de gelmesiyle ortalık iyice karıştı.

 

"Ben zaten kendimdeyim Savcım! Asıl siz yediğiniz boklar ortaya dökülünce ne yapacaksınız onu düşünün!"Berkun a bakmadan Kenan savcıya döndüm. Gözlerinde gördüğüm korkunun izleriyle şokla ona baktım. Berkuna döndüm. Kendinden emin ve ödün vermez tavırlarıyla doğruyu söylüyorum diye bas bas bağırıyordu. Talat amir bir adım öne çıkıp ikisinin arasına girdi.

 

"Berkun neyden bahsediyorsun. Karşında kim olduğunu mı unuttun."

 

"Ben karşında kim olduğunu biliyorum amirim. Ama Savcımız! karşısında Bulmaca Ustaları olduğunu unutmuş."alayla karışık sinirle güldü. Tükürür gibi sarf ettiği sözler Talat amirin gözlerinde çaktı. "Neyden bahsediyorsun sen?"diye sordu. Berkun çakmak çakmak bakan gözlerini Talat amirden ayırmadı.

 

"Bir kaç aydır gittiğimiz her olayın davası kapanıyor. Deliller örtülüyor. Katiller yakalanamıyor. Bunların hepsini Kenan savcı yapıyor. Baktığımız her olayın üstünü örtüyor. Delilleri yok ediyor. Karşılığında da yüklü miktarlar alıyor."dedi. Hepimiz donup kalmıştık. Böyle bir şeyin hepimizin gözünden kaçmasının imkanı yoktu. Ama düşündüm. Zihnimde yanan anılara bakarken içlerinden bir kaçı bana göz kırptı. Kenan savcıyı elinde biz bez parçasıyla yerde görmüştüm. Ve o evden ne ayak izi ne el izi çıkamamıştı. Bir kez de balistik raporunda bir hata fark etmiştik. Kenan savcı fark etmeden imzaladığını söylemişti. Aklıma üşülen anılar yalnızca bir kaçıydı. Belki de daha nicesi vardı.

 

"Amirim, Berkun doğruyu söylüyor. Hepimiz bir şeylere tanık olduk. Ama Kenan Savcı ya kondurmadığımız için dillendirmedik."benim destek çıkmam Kenan savcıyı daha da ürküttü. Kesinlikle doğru noktadaydık. Ekibin diğer üyeleri de bizi destekledi.

 

"Benim elimde deliller var Amirim. Müsade ederseniz gösterebilirim."dedi. Berkun uzun zaman önce fark etmişti. Ben nasıl şüphe bile etmemiştim. Asla yapmaz demek, bir insan için her zaman çok büyük bir cümleydi.

 

Bir Cumhuriyet Savcısı vatanına ihanet edebiliyorsa, herkes herşeyi yapardı.

 

"Berkun emin misin? Bu çok ciddi bir iddia."Talat amir sesi çıkmadan arkasında duran Kenan savcıya döndü. "Talat amir bir olay yeri uzmanına mı inanacaksın. Benim gibi bir savcıya mı?"göz dağı vermekten geri durmadı. İleriye gitmek, manipüle etmek istiyordu.

 

"Kendinizden eminseniz neden dosyayı incelememize izin vermiyorsunuz savcım. Hiç bir suçunuz yoksa ben gereken cezaya razıyım."kaşlarını kaldırıp Kenan savcıya bakan Berkun oldukça kendinden emindi. Haklı olmadığı konuda asla konuşmazdı. Talat amir hepimizi çok iyi tanırdı.

 

"Kendimi kanıtlayacağım bir durum yok. Bir an önce kendine gelsen iyi olur. Yoksa meslekten atılman için elimden geleni yapmak zorundayım."Kenan savcı dosyalara baktırmamak için bütün tuşlara basmaya karar vermişti. "Meslekten men etmek sizce de fazla bir ceza olmaz mı Savcım? Saygı çerçevesini asla geçmedik. Herkes de şahit."diyerek etrafımdaki insanları gösterdim. Kenan savcı bana baktı, sonra etrafına iyice köşeye sıkıştığını anladı. Biraz daha üstüne gitmekte sakınca görmedik.

 

" Beni tehtit mi ediyorsun sen?"

 

"Hayır Savcım siz başınıza gelecekleri bildiğiniz için saçmalıyorsunuz."dedi Erende bir adımla yanımıza gelmişti, omuz omuza vermiş Savcıya bakıyorduk. "Köşeye sıkışınca ne söylediğinizin farkında değilsiniz."dedi Tuna.Oda bir adımla yanımıza geldi. Esilay da bir adım atarak yanımda durdu. Omuz omuzda verip, ekip olarak Kenan Savcıya baktık. Bakışlarımız öyle yakıcı ve öfke doluydu ki. Kenan Savcı derince yutkundu.

 

Talat amir önce bize sonra da Kenan savcıya baktı.

 

"Getir şu dosyaları inceleyelim."dedi. Berkuna döndü. Bizi tanıdığını ve asla yanılmadığını görmek istiyor gibiydi.

 

"Tabi amirim."hızla arabasına doğru ilerledi. Yanında taşıyordu demekki. En güvenli yerde.

 

"Yanlış yapıyorsun Talat amir! Bu işin sonunda şeninde başın belada olacak."köşeye sıkıştıkça tehdit etmeye devam etti. Ettiği bir kaç küfrüde duymuştum. Kaçışın olmadığının oda farkındaydı.

 

"Siz haklı çıkarsanız boynumuz kıldan ince Savcım. Ama benim çocuklarım asla yalan söylemez. Hele ki böyle bir konuda asla söylemezler. Hepsi benim elimde büyüdü."diyerek bizi savunan koca yürekli Talat amirin yanaklarından öpmemek için kendimi zor tuttum. Her daim bize inanıp güveniyordu. Onun bu güvenini boşa çıkarmamak için her zaman elimizden gelenin en iyisi olmaya çabaladık.

 

"Sende çocuklarında bittiniz! Bulmaca Ustalarıymış! Hepsine gününü göstereceğim!" diye bağırdı. Berkunun yanımıza dönmesiyle sustu. Elinde bir tabletle geldi. Küçük bir hard diski tablete bağladı. Bir kaç tuşa basıp Talat amire uzattı. Talat amir tableti aldı. Bir kaç fotoğraf ve video kaydı olduğunu gördüm. Hepimiz Talat amirin yanına geçtik. Tablete bakmaya başladık. Balistik raporunun değiştirilmesi. Dava dosyalarında oynamalar. İfadelerde oynamalar. Ve delil karartma hepsinin kanıtı vardı. En sonda bir video da vardı. Kenan Savcı açıkça birinden para aldı, ardından delillerde oynama yapacağına dair söz vermesiyle video son buldu.

 

"Bunların hepsini nereden bulduğunu sonra konuşacağız." elindeki tableti Berkuna uzattı. Kenan savcıya döndüğünüzde kaçmak üzere arkaya adım attığını fark etmemizle, herkes silahlarına davrandı. Kenan amirde silahını bize doğrulttu. Gözlerinden öfke oluk oluk akıyordu. Yanmadan önce hepimizi yakmanın derdindeydi.

 

"Yaklaşmayın sakın! Hepinizi öldürürüm sakın yaklaşmayın."diye bağırdı. Bir adım daha geriye giderken. "Her şey bitti. Sahte savcı bırak o silahı teslim ol."dedi Berkun. Ona doğru bir adım attığını fark ettim. Konuşarak dikkatini dağıtıyor küçük adımlarla ona yaklaşıyordu.

 

"Hayır, uzak dur benden.Senin yüzünden her şey senin yüzünden!"delirmiş gibi bağırıyordu. Tüm bedeni öfkesinin yansımasıyla titredi.

 

"Benim değil. Senin yüzünden. Böyle bir adam olmayı sen seçtin.Sonuçlarına da katlanacaksın."dedi Berkun tükürürcesine sarf ettiği sözler, Kenan'ı daha çok kızdırdı.

 

"Uzak dur diyorum sana! Ben hiç bir şeye katlanmayacağım. Burdan çıkmama izin vereceksiniz yoksa hepinizi öldürürüm."

 

"Hadi öldür! Burdayım hadi vur!"diye bağırdı. Bir adım daha attığında artık çok yakındı. Kollarını iki yana açan Berkun hiç durmadan ona Kenan'a yaklaştı. "Sende o yürek yok. Olsaydı ilk vuracağın kişi kendin olurdun."dediği anda ileriye doğru atıldı.

 

"Ge- " hiç beklemediği anda silah tutan eline güçlü bir tekme savurdu. Silah yere düştüğünde Kenanı yakasından tutup kafasını suratına gömdü. Burnundan oluk oluk kan akan adamın bileklerine kelepçeyi geçirdi. "Kenan Akkara olay yerinde delilleri karartmaktan, sahte dosya ya imza atarak adaleti yanıltmaktan,cinayetlere yardım ve yataklıktan, rüşvet almaktan tutuklusun."dedi. Çaresiz bir kabullenmişlikle pes eden adam ayakta durmakta zorlandı. Onu yürütmek için dik duran adamsa günün kahramanıydı.

 

Kenan'ın tutuklanması şubede hızla yayıldı. Ertesi gün mahkemeye çıkarıldığında Berkunun delilleriyle meslekten men edilip 7 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. O günden sonra da bu olay bizim için kapanmış, bir daha da açılmamıştı. Berkunun o delilleri nereden bulduğunu ise sadece Talat amir öğrenmişti. Berkun bu konuda bir daha kimseyle konuşmamıştı. Neden bu kadar hassas olduğunu da asla anlamamıştık. Oalayın üzeri bu şekilde örtülmüştü. Arka planda ne döndüğünü de hiç birimiz öğrenememiştik.

 

 

Flashback Son

 

 

 

Gözlerimi açtım. Esen rüzgar ağaç dallarını sallıyordu. Kafamı kaldırdım. Başımda dikilen Savcıyı fark etmemle oturduğum yerde doğruldum. "Rahat olabilirsin."diyerek yanımdaki boş alana oturdu. Başını çevirip gözlerime baktı. Mavileri bir saat önce yaşanan olayların ardından duruşmuş bir deniz gibiydi.

 

"Sana bir şey sormak istiyorum."dedi bakışlarını çillerimden ayırdığında. Başımı onaylar şekilde salladım. "Tabi savcım,"bedenimi oturduğum pozisyondan daha dik bir şekle soktum. Bakışlarım mavilerinden bir milim ayrılmadı. "Berkun, bu dava hakkında bir şeyler saklıyor?"Sanki cevabını bildiği bir soruyu sorar gibiydi. "Ne gibi?"

 

Kısık bakışları sorgulayıcı tavrını korudu. "Gerçeği sizden kaçırdığına göre, kişisel bir mesele?"dedi. Açıkça Berkun'u onun kucağına benim itmemi bekliyordu. Avucunu açıp şimdiden yalayabilirdi. Berkun la yakın olduğunun farkında olduğu için üzerime gelmesini anlayabilirim. Ama onu satacağımı nereden çıkarmıştı? Bildiğim bir şeyler olsa dahi ki yoktu. Bunu ona asla söylemezdim. "Kişisel meseleyse dahi bizi ilgilendirmez. Arkadaşlarımın hayatlarına bu kadar müdahil olmuyorum."bende bakışlarımı kısarak ona eşlik ettim. Düz ve sakin tavırlarım dikkatini çekti. Beden dilimden alamadığı cevapları gözlerimden almanın peşindeydi. Ona istediğini vermedim. "Öyle olsun. Nasılsa bu davayı ele almak için epey zamanım var.Berkun'un ne sakladığını illaki bulurum."rahat tavrı, ukala bakışlarıyla bu davanın peşini bırakmayacağını anladım. Neye inandıysa onun peşinden gitmeye kararlı görünüyordu.

 

"Anlaşamazdık. "dedim omuz silkerek.Daha fazla detaya girmeden. Ekip olarak bu konuyu üç ay önce kapatmıştık. Berkun her ne saklıyorsa bu sadece onun ilgilendirdiği içindi. Başkasına zarar verecek bir şey yapmayacağını en iyi ben biliyordum.

 

"Ekip! olarak bu konudaki tutumunuz takdir edilesi. Birbirinize sadakatiniz, güveniniz neredeyse inanıyordum."ekip kelimesine vurgu yaparak. Neye inandığımla ilgilenmediğimi yüzüne söylesem onu şaşırtmış olur muydum? Sanmıyorum. Onun şaşıracağı şeyler kategorisine girmek oldukça zordu. Sanki attığı adımların sonuçlarını çoktan hesap etmiş, başına gelecek her şeye hazırlıklı gibiydi. Temkinli aynı zamanda karanlık. Karda yürüyüp izini belli etmeyen tiplerden olduğu da aşikardı. Onu çözmeye başaladığımı hissederken aynı zamanda düğümünde yumak olduğumu da hissediyorum.

 

Kaşlarımı kaldırıp doğrudan gözlerine baktım. Tüm samimiyetimle "Ekip olarak neye inandığınızla ilgilenmiyoruz. Sadece aramızda sessiz bir ortaklık sağladık. Buna saygı duymanızı bekliyoruz."dedim. Kaşları hafifçe çatıldı. Bir kaç saniye gözlerime bakıp önüne döndü."Tamam, bu konuyu Talat Amirle halledeceğim."dedi. Geri adım atmasını beklemiyordum. İtiraf etmem gerekirse bu kez beni şaşırtan oydu. Hiç beklemediğim bir anda saldıraya uğramış gibi öylece kaldım. Bakışlarım gözlerini çoktan terk etmişti, ısrarla bana bakaması beni ilk kez şaşırttığı içindi.

 

Bir anda geri adım atarak bize alan açması, ondan beklemediğim bir hamleydi. Aç bir aslanın avına saldırması gibi bizi sindirmeye çalıştığı düşünülürse şu an verdiği tepkilerde normal değildi. Ona inanmak isteyen yanım, ona güvenmeyen yanımla çatışıyordu. İçimde başlattığı derin savaşı güvensiz yanılın kazanacağını biliyordum. Yine de sözüne inanmak isteyen yanımı da susturamadım.

 

Aramızda süre gelen sessizliği ilk o bozdu. "Sumru,"sözlerini bölen kişi, buraya doğru hızlı adımlarla gelen Tunaydı. Acele adımları Savcı ve beni yan yana görünce duraksadı. "Sumru,"dedi derin nefeslerinin arasında. "Olay mı var?"diye sordum aynı anda ayaklanırken. Başıyla onaylarken dahi kaşları çatık şekilde Savcıya bakıyordu. "Hadi gidelim o zaman."dediğimde beni duymadı. "Tuna,"diye seslendiğim de nihayet bakışlarını bana çevirdi.

 

"Gidelim."

 

Heybetinin verdiği gürültülü adımlarıyla bizi takip eden Savcı tam arkamdaydı. Ön bahçeye adım attığımız anda bizi bekleyen ekibi fark ettim. Onlarda bizi fark ettiğinde, hepsinin kaşları çatıldı. Sorgulayıcı tavırları merakla yüzümü turladığında yanlarına ulaştık. "Cinayet şubeden bilgi geldi mi?"diye sordu hemen sağımda duran Savcı.

 

Eren boğazını temizleyerek bir adım öne çıktı. "Konum gönderildi. Olay hakkında bilgiye sahip değiliz."dedi.

Savcı onu başıyla onayladı."Çıkabilirsiniz."diyerek emir vermeyide unutmadı. Şubeye değilde otoparka yönelen adımları bizi takip edeceğini vurguluyordu. "Bu adam eceli olayım diye yalvarıyor."boğazından gelen karanlık sesiyle fısıldadı Berkun.

"Sen emir almıyı sevmiyorsun."dedim onun aksine sessizce. Bakışlarını eğerek benimle göz göze geldi. "İkiniz arka bahçede ne yapıyordunuz?"dolandırmadan aklından geçeni sormasına, duygularını tüm beden diliyle yansıtmasına alışkındım. Ama bunu hesap sorar gibi söylemesi, aramıza çektiğim sınırı aşıyordu.

 

Ela gözlerim bela gibi kavruldu. "Konuşuyorduk."dedim normal bir şeyden bahseder gibi. Benim sakin tavrımın aksine kahveleri, kasırgada kalmış tufandı. Öfke laf gibi fokurduyordu gözlerinde. "Ne hakkında?"yinede sakin kalmak için çaba sarfetti.

" Kenan Savcı hakkında. Bir kaç soru sordu bende cevapladım."daha ileriye gitmeden önce durmalıydı.

Bir adım daha atarsa kalbini kırmaktan çekinmeyecektim. "Ulan amına koyayım böyle işin. Bu adam burnunu neden olur olmadık işlere sokuyor."kendi etrafında döner gibi gezindi. Elleri üç numaraya vurulmuş saçlarının içinden geçerken, tırnaklarıyla derisini yüzmek ister gibi kaşıdı.

 

"Sen bu adama kafayı neden taktın? Bu davayı kurcalamasını seni başından beri rahatsız ediyor. Kaç kez üstüne geldiğim halde inatla susuyorsun. Bana bile anlatmadığın derdini söylesen, belki de rahat bir nefes alacaksın."öfkeli adımları sözlerimin sonunda durdu.

Başını benden yana yatırarak bana doğru yaklaştı.

"Evet rahatsız ediyor. O adamdan da bu davayı kurcalamasından da rahatsız oluyorum. Ne bulmayı amaçlıyor bilmiyorum ama bu işin sonunda hayal kırıklığına uğrayacak kişi ben değilim."keskindi. Sözleri de gözleri de bıçak yarası kadar derin ve keskindi.

 

"Gidelim artık."daha fazla konuşmak istediğini vurgulayarak kestirip attı. Susarak bir yere varamayacağını elbet anlayacaktı. Anlatması ve yüklerinden kurtulması gerekiyordu. Onun için her zaman burada olacağımı biliyordu. Bir omuz, bir dinleyici, bir dost olarak her daim arkasında olduğumu en çok o biliyordu.Buna rağmen bana suskunlukla bakması ona kızmama neden olmuştu. Ve ben Berkuna kızmaktan nefret ederdim.

 

Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Yol boyunca kafamdaki karmaşayla boğuşmak yerine gözlerimi kapadım.

 

Tek istediğim huzurlu bir nefes almaktı.

 

 

 

 

                                            🪦

 

 

 

 

Olay yerine gelmemiz sadece yarım saat sürmüştü. Köhne bir mahallede, yıpranmış bir boks salonuna gelmiştik. Araçtan indiğimiz anda hepimiz profesyonel bir kimliğe büründük. Salondan içeriye girdiğimizde bizi cinayet şube karşıladı. Bir kaç kişiyle selamlaştım. Ekip çoktan dağılmış, her bir köşede ip ucu arıyordu. Savcı sağ kapının yanında cinayet şubeden biriyle konuşuyordu.

 

Daha fazla ortalıkta dolanmadan, ellerime eldiven ayaklarıma galoş geçirdim. Büyük salonda dikkatimi çeken bir detay olamadığı için maktulun ölü bulunduğu alana geçtim. Erkek soyunma odasında duş perdesinin hemen önünde yerde 1.80 boylarında esmer bir adam cesedi vardı. Kaslı vücudunun üst kısmı çıplaktı. Yüz üstü pozisyonunda, ellerini dışarıya bakacak şekilde hafif sağ açıyla uzanıyordu. Sırtında yer edinen morluk ve yaraları belirgin şekillerle tenine kazınmıştı.

 

Vücudu sporcu olduğunu bağırarak anlatırken, aktif olarak maçlara katıldığı yaraların derinlik ve tazeliğiyle anlaşılıyordu. Ben cesedi incelerken, odadan içeriye giren cinayet şubeden Metin ve Berkun la göz göze geldik. Bir kaç adımda maktulun başına geçtiler.

 

"Eski boksör Tuğrul Enes Bodur. 6 ay önce kalp sıpazmı geçirmiş. Bir kaç ay sonra da boksörlüğü bırakmak zorunda kalmış. Burayı bırakmak istemediği için salona sahibiyle anlaşmış haftada 4 gün küçük çocuklara ders veriyormuş. Cesedi yarım saat önce salonun sahibi bulmuş. Hiç dokunmadığını söylüyor."

Cesede çevrili başını kaldırdı, önce Berkuna ardından bana baktı. "Gerisi sizde siz işinizi bitirince istişare yaparız." dedi ve banyodan çıktı.Onun çıkmasıyla ekibin içeriye girmesi eş zamanlı oldu.

 

"Dışarı da tek bir ayak izi yada parmak izine rastlamadık."dedi Tuna. Eliyle kapı ve pervazları işaret eden Berkun, "Zorlama var mı?"diye sordu. Katil kapıdan girmediyse tek yolu kapı veya pencereden girmesiydi. "Arka kapısı da olabilir."diye fikir yürüttüm. "Kapılar bende,"diyerek görev dağılımının ilkini Esilay üstlendi. Genel fotoğraflandırmayı bitiren Eren, bize döndü. "Başlıyoruz,"dedi. Berkun cesedi incelerken Eren fotoğraflamaya devam etti. Tek bir ayrıntıyı dahi atlamadan fotoğraf karelerine döküyordu.Tuna ve bende ciddiyetle cesedi inceliyorduk.

 

"Ceset suda şişmiş, elleri ve ayaklarıda saatlerdir burada olduğunu kanıtlıyor."dedi Berkun Tuna elinde kalem kağıtla notlar alıyordu. "Salonda kamera yok. Civar yakınlarda kamera da yokmuş."not alırken bir yandan bilgi de veriyordu. "Burada kamera olmasını beklemek mucize olur zaten."dedim elimdeki saç örneğini delil torbasına koyarken. "İfadelerden bir şeyler çıkmış mı?"diye sordu Berkun. Eren onun elindeki delil torbasını fotoğraflıyordu. "Spor salonunda çalışan herkesin ifadesine başvurulmuş. Ordan bir şey çıkmaz."dedi Tuna kendinden oldukça emin konuşarak. Bir süre sonra Esilayın da aramıza katılımıyla hepimiz esksiksiz cesedin başındaydık. Dikkatli gözlerle cesedi daha yakından incelemeye başladık. "Şu silik izleri farkettiniz mi?"diye sordu Tuna. Cesedi incelemek için ters çevirmiştik. Omzunun sağından koluna doğru süzülen izlere baktım. Silik ama hala yerinde izler dövmeden çok farklı görünüyordu. Kalemle yazılmış yazı dağınık bir görüntüye sahipti. Y harfine benzer bir çizgi. < küçüktür olarak bilinen çizgi. > büyüktür olarak bilinen ama içinde küçük iki çizgi bulunan yazı. Düz bir çizginin baş ve sonunda küçük birer çizgi olan yazı. Dört garip çizgi silik şekilde öylece duruyordu.

 

"Dövmeye benzemiyor."dedi Eren, dikkatle silik izlere bakıyordu. "Dövme değil, dövme bu kadar yıpranıp dağılmaz. Bu su geçirmez kalem. Yazılar da göktürk alfabesine benziyor."diyerek açıkladı Tuna. Gördüğümüz ize daha yakından bakarken Eren bir kaç fotoğrafını çekti. Kalemden örnek almak için yeniden cesedin başına eğildim. "Detaylı resmini çekip araştır."Berkun Tuna'nın omzuna aferin dercesine vurdu. "Tamam bu iş bende."diyen Tuna, küçük bir çocuğun sevincini taşıyordu. Detayları yakalamada her zaman iyiydi. Bugün ekstra dikkatli olması Savcının silkelemesi sayesindeydi. Olay yerinde fırtına estiren Tuna, yeniden aramıza dönmüştü. Bakışları taktir görmek istercesine Eren ve bana da çevrildiğinde Eren elini yumruk yaparak tokuşturdu. Bende göz kırpıp gülümsediğimde ondan mutlusu yok gibiydi.

 

"Benim işim bitti."Eren boynundan çıkardığı makinayı dikkatle kucakladı. Bulunduğumuz odadan ayrıldığında Esilay da telaşla ayaklandı. "Bende kalp hastalığıyla ilgili bilgileri teyit edeyim.İşimize yarayan bir şeyler bulabilirim."diyerek yanımızdan ayrılmasıyla hepsinin bilerek kaçtığını anladım. Berkun la aramızdaki gerilimi hepsi görmüştü. Bizi baş başa bırakıp aramızdaki sorunu konuşmamızı beklediklerinin farkındaydım.

 

Arkalarından küfür bakışlar atan Berkun, "Şunlara bak.Kime kandırmaya çalıştıklarının farkında değiller."bana döndü. Gözleri bir müddet elalarımda gezindi. Sıkıntılı iç çekişi, sessiz kalan alanda dağıldığında gözlerini benden kaçırdı. "Özür dilerim. Sınırı biraz aştım sanırım."diyerek kendini açıkladı. Bakışları kaçarken ağlarıma yakalanmıştı. "Berkun, üç ay önce ne yaşandıysa, o gecede kaldı. Hiç kimseye buna savcı da dahil, tek kelime etmedim. Bunu ilk ve son kez söylüyorum. Aranızdaki bu soğuk savaşın bir tarafı değilim. Yinede arkadaşın olarak seni uyarıyorum. Karşındaki Savcı Kenan değil. Herkese o gözle bakamazsın."sakince beni dinledi. Yargılamadan anlamaya çalışır gibi. Haklı olduğumu biliyordu.

 

"Eyvallah."

 

"Konuşsan da konuşmasan da özür dilemen gereken biri daha yok mu?"bu kadar ileriye gittiği için Savcıdan özür dilemeliydi.

 

Ama o burnunun dikine gitmekten zevk alıyordu. "Hayır,"burnu boka batana kadar devam ediyor. Battırdığı noktada benden yardım istiyordu. Ama bu olaya karışmak şöyle dursun, yorum dahi yapmak istemiyorum. Çünkü;Berkun, haksızdı.Ve ben onu haksız bir konuda savunacak tek bir haraket göremiyordum. Benim tarafımdan bakıldığında Savcıdan özür dilemeliydi.

 

"Berkun,"dedim uyarır tonda.

 

"Sumru,"

 

"Offf çocuk gibisin.Gerçekten seninle baş etmek çok zor."dedim en sonunda isyan ederek.

 

"Baş etme sende bırak beni kendi halime."serin kanlı tavrını koruyordu.

 

"Sonra seni nezarethaneden toplayayım."burnumu kaldırıp ona diklendim. Bakışları gözlerimden taşıp tüm yüzümde gezindi.

 

"Sumru, asıl sen çocuk gibisin."dedi. Şu an ne yaşıyoruz diye sorgulamak istiyordum. Cesedin başında durmuş özür dilemesi için kavga çıkarıyordum.

 

"Bunu sonra konuşacağız."dedim ne yaptığımızın farkındalığıyla. "Konuşacak bir şey yok."dediğinde gözlerimi devirdim. Buna güldü. O gülünce bende gülümsedim. Onunla her zaman böyleydik. Kavga da etsek günün sonunda gülümserken bulurduk kendimizi. İki dost, kardeş, sırdaş, ekip.. Onlara sahip olduğum için şanslıydım. Koridordan gelen adım sesleriyle cesedin başından ayaklandık. Savcı odaya girdi. İkimizi yalnız görünce kaşları çatıldı. "Diğerleri nereye kayboldu?"gözleri ikimizin üzerinde gezindi.

 

"Görev paylaşımı yaptık. Diğerleri de bilgi almaya gitti. Bizde şimdi çıkıyorduk."diyerek açıkladım. Berkun la birbirine gerçekten çok kötü bakıyorlardı. Arada kalan olmak istemediğim için daha fazla konuşmadım.

"İşimiz bitti. Çıkalım.Elimizdeki verileri toplantıda değerlendiririz."dedi Berkun da. Savcı Berkuna baktı. Kaşları havalandı. Elini çenesine atıp kaşıdı. Sinirli baksada Berkunu umursamadan bana döndü.

 

"Diğerlerine haber verin çıkıyoruz."dedi Savcı arkasına dönüp odadan çıktı. Bizde Berkunla onu takip ettik. Berkun ekibin kalanını toplamak için yanımdan ayrıldı.

 

"Naber Sumru,"hemen yan tarafından gelen naif sese döndüm. Cinayet şubede çalışan Lara, bana bakıp gülümsedi.

 

"İyiyim senden naber?"dedim tüm içtenliğimle. Cana yakın ve sevecen bir kızdı. İş yerinde anlaştığım nadir insanlardan biriydi. "Bende iyiyim."

 

"Ekip dağılmış bakıyorum. Yeni gelen Savcı yüzünden mi?"bir arada çalışmaya alışkın olsakta bazı şahsi görev dağılımları hep olurdu. "Bilgi akışı için dağıldık. Malum içerden bir şeyler çıkmadı."dedim sakince. Bakışlarıyla içeriye göz atıp yeniden bana döndü. "Baya karışık duruyordu."baş parmağıyla banyonun olduğunu koridoru işaret etti.

 

"Karışık. Ama çözülür."dediğimde yüzündeki gülümseme büyüdü.

 

"Hallederiz."dedi ağırca. Çözmek için mücadele edecekleri ilk vaka değildi. Çoğu zaman böyle ince işlenmiş olaylarla karşı karşıya kaldığımız olurdu. Ama çözemediğimiz yada yarım kalan davamız hiç olmamıştı. Çünkü; hiç bir cinayet kusursuz değildi. Ardında, sağında yada solunda mutlaka biz iz bırakırdı. Bakmayı bilene her izi görmek de mümkündü.

 

İşlerini bitiren ekip yeniden toparlandığında, Larayı ekibiyle bırakıp salondan ayrıldık. Geldiğimiz düzende yeniden şubeye geçtik. Talat amirin isteği üzerine bilgi akışı için küçük bir toplantı ayarlandı.

 

"Evet Neler buldunuz bakalım?"talat amirin söze girmesiyle, Tuna kendini öne attı.

 

"Amirim Tuğrul Enes Bodur. 32 yaşında. Bir sene önceye kadar ünlü bir boksörmüş. Kalp rahatsızlığı çıkınca boksörlüğü bırakmış. Küçük çocuklara ders vermeye başlamış. Kimsesi yok. Maktulun sağ omzundan koluna doğru, silik izler şekilde göktürk alfabesiyle yazılmış bir yazı fark ettik. Araştırmam sonucunda Cuma yazdığını fark ettim."

 

"Tuna bu dava da oldukça aktif rol oynamışsın. Tebrik ederim."dedi. Talat amir gurur dolu gözlerle Tuna ya bakıyordu. Tuna mahmur bir tebessümle karşılık verirken, bakışlarım hemen sol tarafında sert bakışlarıyla olayı izleyen Savcıya takıldı. Düz ve sert bakan mavileri, bu anın gerçekleşeceğini bilir gibiydi. Bu kadar kısa sürede bizi tanımaya başlaması iyi bir gözlemci olduğunu gösteriyordu.

 

"Paleografla konuştum. Yazının üzerinde çalışmaya başladı. Bir sonuç alır almaz haber verecek."olumlu olarak başıyla onayladı amir.

 

"Kamera kayıtlarından bir şeyler çıkmadı mı?"

 

"Salonun içinde kamera yok. Civar kameralarda taranacak ama yakınlarda bir şeyler çıkmadı."dedi Esilay. Oldukça yorgun bakan gözleri uyuklamak üzereydi.

 

"İncelemeden gelince konuşuruz."dedi. Talat amir Savcıya döndü.Son sözü ona bırakarak geriye çekildi.

 

"Parmak izi sonuçlarıyla ilgilen Berkun. Kamera kayıtları sende Esilay. Hastaneden gelen raporları da sen toparla Tuna. Dosyaları masama bırakırsınız."dedi. Herkes görevinin başına giderken geriye Eren ve ben kalmıştık.

 

"Bende sorgulara bakayım."diyerek ayaklandım. "Tamam bende diğerlerine yardım edeyim."dedi. Herkes görev dağılımını yerine getirmek için ayrıldığında saat ikiydi. Tüm dosyaları bir araya getirene kadar mesai saatinin sonuna gelmiştik. Dosyayı savcının odasına bırakmak için herkes bana bakmış, bende dayanamayıp tamam deyince kendimi savcının kapısında bulmuştum.

 

Bir dakikadır kapıyla bakışmama gelen geçen insanlar tuhaf şekilde baksada, bir türlü kapıyı çalamamıştım. Derin bir nefes alıp verdim. Elimdeki dosyaları daha sıkı tuttum. Sonunda kapıyı çalmak için elimi kaldırdığımda kapı açıldı. Mavi harelerle göz göze geldiğimde titrek bir nefes aldım.

 

"Bende dosyaları getiriyordum."mırıltı gibi çıkan sesimi ben bile zor duymuştum. Yüzümde gezinen bakışları her zamanki ifadesizliğini koruyordu.

 

"Gel içeriye,"eliyle odasını gösterdi. Kapıyı aralık bırakarak içeriye girdiğinde, adımlarını takip ederek bende içeriye girdim. Koktuğuna kuruldu, ben masanın karşısında ayakta kalmıştım. Elimdeki dosyaları masaya bıraktım.Kenan Savcıdan kalan odayı kullandığı için oda düzeni aynıydı. Büyük bir masa rahat bir koltuk. Masanın hemen önünde ikili deri koltuk, karşısında üç kişi için yeterli bir büyük koltuk daha vardı. Masasının hemen sağında kalan büyük dolapta evrak ve dosyalarla doluydu. Odaya kişisel olarak eklediği hiç bir detay olmaması dikkatimi çekti. Kendine ait tek bir kalem dahi koymamıştı. Pencerenin önünde bulunan kaktüs ve bir kaç bitki, Kenan savcıdan önde çalışan kadın Savcıya aitti. Kenan geldiğinde dokunmamıştı ama Falaz Savcı hiçte çiçek seven bir tip değildi. Odada tek bir iğnenin bile yerine dokunulmamıştı.

 

Masanın arkasındaki rahat koltuğunda dosyaları inceleyen adama döndüm. Bakışlarıyla insanı ezen bir tarafı vardı. Renkli gözlü olmasına rağmen siyah bakıyordu. Hayatı bu denli siyah gördüğü için mi bakışlarına siyahın gölgesi oturmuştu? "Neler buldunuz?"dosyayı inceleyen gözleri kısıldı. Sarıya çalan kumral saçlarından bir tutam alnına dökülmüştü, güneşte daha da açıldığına şahit olduğum saçları yumuşak ve bakımlı görünüyordu.Derin bakışlarımı hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdi. Bakışlarımız denk düştüğünde acele ile gözlerimi kaçırdım.

 

Minik bir öksürükle konuşmaya başladım. "Kameralar'dan bir şey çıkmadı. Hepsi çok uzak mesafede.Sorguların doğruluğu da onaylandı.Adli tıptan gelen rapora göre ölüm sebebi yüksek dozda adrenalin kullanması. Kalp hastası birinin bu kadar yüksek dozda adrenalin alması intihar olurdu. Bu kusursuzca planlanmış bir cinayet.Sağ kolundaki yazı ve kanındaki yüksek dozda adrenalin dışında elimizde tek bir iz dahi yok."kaşları çatıldı. İncelikle işlenmiş bir cinayetin resmine bakıyorduk.

 

"Hiç bir cinayet kusursuz değildir. Olay yerini yeniden araştırın."dedi bakışlarını önündeki dosyadan çekmeden.

 

Olay yerini yeniden incelememiz, gerekirse canlandırma yapmamız gerekiyordu. Ölüm saatini hesapladığımızda belki elimize bir kaç ip ucu geçerdi. Kriminal den gelecek deliller ışığında son kararı vermek için yarını beklemek zorundaydık.

"Ölüm sebebi; kanına karışan adrenalin ise iğne izi nerede?"Erenin olay yerinde çektiği fotoğrafları dikkatle inceliyordu.

 

"Vücudda iğne izine rastlamamıştık. İğne Kafasının arkasından oksipital sinir alanından yapılmış."mavileri hızla bana döndü. Gözleri saman alevi gibi parladığında, ışığı tüm yüzüme yayıldı.

 

"Kafatasından iğne yapmak bu herkesin aklına gelebilecek bir bilgi değil.Beyin damarlarını sıkıştırıp patlatması çok yüksek ihtimal. Hızla kana karışmasıyla ölümü sadece bir kaç dakika sürmüş olmalı."dedi. Eliyle koltukları gösterdi gözleri dosyada olsada tek gözüyle bana baktı. "Bu cinayeti işleyen kişi fazla profesyonel."başını sallayarak beni onayladı.

 

 

Nazikçe gösterdiği koltuğa oturdum. Bakışları bana değmeden dosyada oyalanmaya devam etti. Olay yeri fotoğrafları, adli tıp sonuç raporu ve makulle temas halindeki herkesin sorgu kayıtlarını tek tek inceledi. Bu sürede sessiz kalarak ona zaman tanıdım. "Salonun civarındaki tüm dükkan sahiplerinin de ifadesi alınsın."dedi kendi adının geçtiği yere imzasını atarken.

 

 

" Tabi Savcım."dediğimde "Çıkabilirsin,"bir anda sert ve soğuk çıkan sesiyle duraksadım. Ona yeniden dönemden odadan çıkmak için ayaklandım. "İyi akşamlar Savcım."dedim Savcım kelimesine vurgu yaparak. "İyi akşamlar,"bana dönmeden dosyalara bakmaya devam etti. Kapıyı açıp çıktım. Koridorun sonunda ekibin beni beklediğini gördüğümde, hızlıca onlara doğru yürüdüm.

 

"Neden bu kadar uzun sürdü?"dedi Tuna.

 

"Vakayla ilgili sorular sordu."dedim. Omuz silkip önden yürümeye başladım. Yorulmuştum bir an önce dinlenmek istiyordum.

 

Derin nefesle iç çektim.

 

Neden bir anda sert çıktığını sorgulamadım. Kafamı iki yana silkeledim. Esilayı dahi beklemeden hızla arabaya doğru yürüdüm. Yarı yolda beni yakaladı ve koluma girdi.

 

"Ne konuştunuz savcıyla? Yüzün asılmış kuşum."

 

"Söyledim ya vakayla ilgili konuştuk."ekibin diğer üyelerine yanımıza geldi.

 

"Kızlar, Ferdi abinin mekana gidelim diyoruz? Gelir misiniz?"Tuna dan çıktığına emin olduğum fikir ağzımın sulanmasına yetti. Sabah yaptığım kahvaltıdan sonra ağzıma tek lokma koymamıştım. Açlıktan bayılmadan önce birşeyler yesek güzel olurdu. Ferdi abi bizim daimi gittiğimiz balıkçıydı. Bazen kafa dağıtmak için giderdik, bazen efkarlanmak için.. Bizim gibiler için neden çoktu.

 

"Gidelim, gidelim. Uzun zaman oldu rakı balık yapmayalı."küçük çocuk gibi ellerini çırpan Esilaya baktım. Rakı balık sevdası sorgulanmazdı.

 

Ekibin çöpçatan ikilisi planı çoktan yapmış, yürürlüğe koymak için bize bakıyordu. "Tamam kız şımarma hemen."Erenin de onay vermesiyle, bakışlarım Berkuna döndü. Oda kafasıyla onaylayınca plan yürürlüğe girmiş oldu.

 

Esilay ve ben benim araca geçtik.Diğerleri de kendi araçlarına geçtiklerinde şubenin bahçe kapısından ilk çıkan ben oldum. Ardım sıra beni takip eden Berkundu.

 

"Bugün çok yorucu bir gündü.Koşturmaktan ayaklarıma kara sular indi."oturduğu koltukta yayıldı.

 

"Dinlen biraz, kısık bir müzik açalım."dedim. Kısık tonda dinlendirici bir müzik açtık. Piyanonun sesi arabanın içinde yankılandı.

 

Ruhumu dinlendiren her müziği çok seviyorum.

 

Uzun zamandır piyano çalmayan parmaklarım karıncalandı. Çatı katında babamın bana on yaşımdayken aldığı piyanoyu, bir ara ziyaret etsem iyi olur.

 

Bu aralar ruhuma iyi gelen şeyler yapmaya ihtiyacım var.

 

 

 

 

                                            🪦

 

 

 

" Bu adamla zevkimiz inanılmaz benziyor. Yeşil ışık fikri çok orijinal."Esilay geriye yatırdığı koltuğu yeniden dik bir konuma getirdi. Tam karşımızda kalan geniş tabelanın ışığından bahsediyordu. Ferdi baba yazan tabela, yeşil neon ışıklarla süslenmişti. Dikkat çekici aynı zamanda biraz abartılıydı.

 

Uzandığı yerden usulca doğruldu. Yol boyunca gözlerini kapatıp, radyodan süzülen müziklere bırakmıştı kendini.Klasik müzik sever bir arkadaş, hayatın bana gülümseme şekliydi. Birlikte kat ettiğimiz tüm yollarda kendimizi klasik müziğin rahatlatıcı etkisine bırakırdık. Gün sonundaki tüm yorgunluklar, bilinç altımıza işleyen tüm vakalar, sıyrılıp giderdi o anlarda. "Bu konuyu Tunayla tartışın. Beni aşıyor."dediğimde kıkırtısı bir çocuktan farksızdı. Diğerleri çoktan araçları park etmiş mekanın kapısında bizi bekliyordu.

 

"Talat amirde geliyor."Tuna, elindeki telefonu bize doğru salladı. "Efkarlı bir gece bizi bekliyor."diye mırıldandı Eren.

 

Arada sırada buraya içmeye gelirdik. Fazla abartmadan dozunda yer içer evlere dağılırdık. Bunu genelde çok zor vakalardan sonra yapardık. Talat amir arada bizimle buraya gelir, tek kadeh içer sessizce kalkıp giderdi. Eşini beş sene önce bir trafik kazasında kaybetmişti. Bir oğlu vardı ama onunla da konuşmuyordu. Bunların hepsini bir gece yine bu mekanda içerken anlatmıştı.

 

O anlatmıştı biz susmuştuk. Biz susmuştuk o içmişti.

 

O günden sonra da hiç bir şey anlatmamış gibi davranmıştı. Bizde duymamış gibi yapıp sessizlik oyununa eşlik etmiştik. Ne zaman bu mekana gelsek o günü hatırlıyordum. Ekibinde benimle aynı duyguları hissettiğini biliyorum.

 

Acı nerede olursa olsun damağı yakıp geçen bir lavdı.

 

O gün hem bizi hem Talat amiri yakıp geçmişti. Geriye kalan küller savrulmuş, hatıraların tozlu sayfalarına karışmıştı.

 

"Ben çok duygulanıyorum ya. O nasıl dayanıyor acaba yeniden buraya gelmeye."Esilayın gözleri çoktan sulanmıştı. Fazla duygusal ve ağlak biriydi. Komedi filmi izlerken dahi kendine ağlanacak sahne bulurdu.

 

"Sakın ağlayayım deme. Tut bugün şu yaşları.Adamın yarasını deşme."dedi Berkun. Ama Esilay çoktan açmıştı muslukları. Eliyle silsede yenileri akmaya devam etti. Burnunu çekip gözlerinin altını kuruladı. "Amma sulu gözsün be kızım."Erenin ona takılmasına göz devirsede modunu yeniden yakalamış gibiydi. Bir kaç saniye içerisinde her türlü moda girebilen biri olması, bazen beni bile afallatıyordu.

 

" Ben kadınım, tabiki duygusal olacağım. Çekemiyorsanız uzak durun bizden."sinirlenerek üste çıkamaya çalıyordu. Duygusal hali çoktan dağılmış, kaplan pençelerini çıkarmıştı.

 

"Sumru kadın değil mi?"afallamış haliyle gözlerini pörtleten Tuna'ya yandan bir sille geldi. Berkun çatılmış kaşlarıyla Tuna'nın eğlenen ifadesine bakıyordu. "O biçim laf lan. Düzgün konuş, sıçarım bacağına."araya küfür ekmeyide unutmadı.

"Şaka yaptım. Sende hiç şakadan anlamıyorsun."dedi mızmız çocuk sesiyle.

 

"Düzgün şaka yaptığını görmedik ki?"dedi Eren araya girerek.

 

"Nasıl yani? Ben komik değil miyim. Espri yeteneğimi mi kaybettim."

 

"Ulan, seni bu asfalta gömerdim ama dua et halka açık yerdeyiz."ters bakışları Tuna'nın yüzünde turladı.Berkunu takmayan Tuna üzgün bakışlı emojiler gibi boynunu büktü. "Lan yapma şu hareketleri millet deli sanacak."diye uyaran Ereni dahi ciddiye almadan dudaklarınızda büzdü. Bu noktada ağımdan kaçan küçük kıkırtıya engel olamadım.

 

"Gülme be kızım. Role giremiyorum."

 

"Rol diyor hala. Cücük beyinli amip."şakakalarında atan tüm damarları yeşilen dönen Berkun kendini sakin tutmada epey zorlanıyordu.

 

"Şaka şaka gülün diye."

 

"Çok güldük.Karnıma ağrılar girdi."dedi Esilay.

 

Berkun Tunaya bakıp"Amip beyinli dingil."dedi.

 

Eren ise kendini yormadan göz devirmekle yetindi. Masum bakışları bana kayan Tunaya gülümseyerek göz kırptığımda, "Adamsın Sumrukuş."diye bağırdı. Etrafta dolaşan bir kaç göz bize döndüğünde hala sırıtıyordu.

 

"Dingil diye boşuna demiyorum."

 

Tuna ya söylenen Berkun, hiç bir şey umrunda olamayan Eren, her hali deli dolu olan Esilay ve öylece onları izleyen ben. Neon yeşil ışıkla aydınlanan mekanın kapısında tasasızca eğlendik. Tuna nın tüm şebek hareketlerine güldük. Esilayın tüm kahkaları içten ve gerçekti. Berkun yer yer onlara kızsada gözlerine baktığımda gülümsediğini görebiliyorum. Bu ekip benim için bir aileden farksızdı.

 

Beş parçadan oluşan bu yapboz parçasında yer almak, aile sıcaklığında hissettiriyordu. Koşulsuz güvendiğin, yersizce eğlendiğin.. En ufak derdine düşünmeden koşan, güçlü bir aile..

 

Bir kaç müşteri içeriye girdi. Bir kaçı çıktı. Birbirimize takıldık, şakalaştık, güldük.. Biz eğlenceye o kadar dalmıştık ki karşıdan bize doğru gelen Talat amir ve Falaz Savcıyı ancak fark edebilmiştik. "Bu adamın ne işi var burda?"Berkun hoşnutsuzluk la somurttu.

 

"Efkar gecemizde efkarlanmaya gelmiş."tek rahatsız olan Berkun değildi. Tuna da oldukça rahatsız görünüyordu. Ben bile gerilmiştim. İştahım çoktan kaçmıştı.

 

"İştahımız kaçtı çok şükür."Esilayın mırıltı gibi çıkan sesini sadece biz duymuştuk. Bir kaç adım sonra yanımıza gelen Savcı ve Talat amirle selamlaştık. "Hoşgeldiniz Amirim."Talat amir eyvallah dercesine başını eğdi.

 

Mekandan içeriye adım attığımızda anda burnuma dolan balık ve anason kokusuydu. Tahta masa ve sandalyelerde dizili mekanda ağır ama ciddi bir hava vardı. Mekanı ikiye bölen geniş kapı,bir çok resim ve sazla süslüydü. Rakının yanına yakışan balıktan sonra hiç şüphesiz sazdı. Ferdi baba ara sıra sazın teline dokunur, kulaklarımızın pasını silerdi. Sağ arkada manzaraya bakan bir masaya geçtiğimizde sığmamış, iki masa birleştirilmişti. Yerleşen sandalyelere teker teker kurulduk. Karşımda Berkun yanımda Esilay, onun yanında Tuna ve yanında Eren onun karşısında Savcı ve Talat amir vardı.

 

"Koçum buraya bir bak!"Tuna elini gel anlamında sallayarak hemen ilerimizdeki garsonu çağırdı.

"Bunun içindeki Adanalı da böyle mekanlara gelince hortluyor."Esilayın Tuna'da en sevmediği özelliği fazla Adanalı olması ve bu damarını saklamaktan çekinmemesiydi. "Adana'ya gidek mi? Kebabından yiyek mi?"gıcık olan bir ifadeyle bana baktığında, yüzümde oluşan zafer dolu bir gülümsemeydi.

 

"Bir soğudum senden. Yapma şöyle hareketler. Hayır, hiç senlikte değil."omuz silkip şarkıyı kaldığı yerden devam ettirdim. "Gidek gidek gel gidek. Adana'ya gel gidek."daha fazla dayanamadan ortama bıraktığı kahkahayla tüm gözler bize çevrildi. "Delirdi galiba?"diyen Tunaya dil çıkardı. "Sensin deli."diyerek daha çok gülmeye devam etti. Ortamın ağır havası dağıldığında, üzerimde hissettiğim bir çift göz beynimin içine saplanan kurşun kadar ağırdı.

 

Durulmuş mavileri hala sert ve düzdü. Bakışlarıyla insanı terörize ediyor, dengesiz tavırlarıyla sersemletiyordu. Bir saat önce bana sert çıkan adamla şu an bakışlarıyla beynimin içini görmeye çalışan adam aynı değildi. "Ne alırsınız efendim."genç garsonun tam yanıma gelmesiyle bakışlarımızın arasındaki ip gerilerek koptu. Masadakilere uyarak bende balık söyledim. "Rakı da söylüyorum çocuklar?"diyen Talat amiri hepsi başıyla onayladı. Sadece ben ve Savcı su istemiştik. Diğerleri efkar gecesinde Amire eşlik edecekti. Talat amir bir büyük söylediğinde ortam bir anda ciddileşti. Rakı masasında her zaman ciddi olurlardı.

 

"Amirim biz sizi tek bekliyorduk."dedi Berkun,açıkça Savcıya neden geldin demek istiyordu. Rahatsızlığını beden diliylede ifade ederek, ters bakışlarla adamı taciz ediyordu.

 

"Rahatsız olduysan kalkabilirsin."Savcınında Berkundan farkı yoktu. Ne zaman bir araya gelseler birbirlerine laf atmadan rahat olamıyorlardı.

 

"Ben değilde belki siz olmuşsunuzdur. Çekinmeyin lütfen." Berkun çizgiyi aşarak yine kendini ateşe attı.

 

"Rahatsız olsam çekinmem.Sen merak etme."dedi Savcı. Alay eder tavrının altında ciddi bir ifade vardı.

 

"Merak etmiyorum. Nasıl isterseniz öyle yapın."konuyu uzatmadan kapatmasına sevinmiştim. Fazla uzatıp ortamı da geriyorlardı. Tenis maçı izler gibi ikisi arasındaki gerilime dokunmadan dinliyorduk. Berkun'un tersi pis olduğu için uzak dururken Savcıyı da tanımadığımız için sessiz kalmak en doğru yoldu.

 

"Eee çocuklar ne var ne yok? Uzun zamandır gelemiyoruz buraya."araya giren Talat amire minnet duymak üzereydik. Gerilim hattına dönen masada elektrik akımı hayli yüksekti.

 

"İşten fırsat kalmıyor abi"Rakı masasına oturduğumuz günden bu yana iş dışında bizim için abiydi. Bir amirden çok daha fazlasıydı çoğu zaman. Bize alıştığı anda ona abi dememizi istemişti. Samimi konuşmaya başladığı an tüm rütbeleri bir kenara bırakırdık.

 

"Sizde hakılısınız çocuklar.Dinlenmeye bile fırsatınız kalmıyor."dedi. Bizi hep anlardı. Bir şekilde yanımızda olur. Desteğini üzerimizden esirgemezdi.

 

"Falaz Savcım siz anlatın.Sizi tanıyalım birazda."bizi bırakıp savcıya dönen Talat abiyle savcı oturduğu yerde dikleşti. "Kendimi anlatmayı sevmiyorum. Beni zamanla tanımanız daha iyi."kestirip atmasına hiç şaşırmamıştım. Sevgi dolu biri değildi ama fazla kapalı olması da şüpheliydi.

 

"Zamanla da tanırız elbet.Nerelisiniz Savcım. Sizde tam bir İstanbul beyefendisi tipi var."hepimiz şu kapıdan girdiğimizde rütbeleri bırakırdık. Daha samimi bir ortam olurdu. Tuna'nın ne yapmaya çalıştığını anlamak zor değildi.

 

"İstabul,"dedi en net haliyle. Kendisi hakkında konuşmaktan cidden nefret ediyordu. Yüz ifadesi mahkeme duvarından hallice, çarpmadan duramıyordu insan.

 

"Kaç yaşındasınız?"

 

"Hangi okuldan mezun oldunuz?"

 

"Boğaziçi hukuk."dümdüz bakışlarıyla Tunaya baktı.

 

"Neden savcı oldunuz?"

 

"Hangi illerde görev yaptınız?" soruya yanıt alıp almamayı umursamadı. Ben sıkılmıştım savcı iyi bile dayanmıştı.

 

"Boyunuz kaç sorması ayıptır. Epey uzunsunuz da?"

 

"1.99"iki metre diye tahmin etmiştim.Heybeti sorgulanmayacak kadar büyüktü.

 

"Maşallah savcım sizi neyle beslediler."masaya yaklaşan garsonla birlikte susmak zorunda kaldı. Tüm mekanda yayılan balık kokusu epey iştah açıcıydı. Hepimiz aç olduğumuz için bir süre önümüzdeki yemeklerle ilgilendik. Mezeler yendi, rakılar içildi. Hafiften Çakır keyif bir ortam oluştu. Arkada Sezen Aksunun çocuklar gibi şarkısı bize eşlik ediyordu. Özel olarak bizimkiler açtırmıştı. Hepsi bayılırdı bu mekanda içip Sezen dinlemeye.

 

Hissedince sana vurulduğumu

Anladım ne kadar yorulduğumu

Sakinleştiğimi, durulduğumu

Denize dökülen bir pınar gibi

 

 

Hava iyice ağırlaştı. Bir süre kimse konuşmadan müziklere eşlik etti. Bende çok severdim Sezeni sözleri akıp giderken hep birlikte eşlik ettik.

Ortamda tek içmeyen savcı ve bendim. Aracımı burda bırakıp gidemezdim. O yüzden bu günü past geçmiştim ama onun neden içmediğini merak ettim.

 

"Sen neden içmedin?"hemen yanımdan kulağıma doğru konuşan savcı ya baktım. Çok yakınımda duruyordu. Esilayın rahatsız oldum diyerek kalkmasıyla Savcıyla yer değiştirmiş Tuna'nın yanına kurulmuştu. Fısır fısır konuşup gülüşmeleri masada duyulan tek sesti.

 

"Arabamı burda bırakmam. Siz buyurun."diyerek rakıyı gösterdim.Bana baktı ardından masada duran rakı şişesine ve diğerlerine.

 

"Bende araç kullanacağım."dedi ve bana döndü.Gözlerime bakmasada hareketlerimi incelediğini anladım. Berkun ve Eren kendi arasında konuşuyordu. Tuna ve esilay sarhoş olmuş gibiydi. Talat amir sessiz bir şekilde kadehini yudumluyordu. Başı önüne düşmüştü.Dalgınlığı fazla uzaklardaydı.

 

"Suumrruuu, benim en sevdiğim arkadaşın."Esilayın Çakır keyiften uzak sarhoş sesi kulağıma geldiğinde başımı onlara çevirdim. Tuna'yla başlarını birbirlerine dayamış kıkır kıkır gülüyorlardı. "Hayırrr, Summru benim en sevdiğim arkadaşın."kelimeleri yutarak cümle kurmaya çalışmalarına sadece göz devirdim. Bu ikisinin önüne rakı şişesini kim koymuştu. Ne zaman rakı içseler bir kaç kadehte devriliyorlardı.

 

Başını sabit tutmaya çalışarak, "Hayır,benim diyorum sana."Esilay bir anda yükseldi. Parmağını Tuna ya doğru sallamaya çalıştı. Olduğu yerde denizdeki sandal gibi sallandı. Parmağını son anda Tuna'nın gözüne sokmadan çekebilmişti.

 

"Benim diyorum kızımm. Sen ne laftan anlamazsın."ne konuştuklarının dahi farkında değillerdi. "Ben laftan anlamaz değilim. Ben Esilayım oğlum."fazla kaçırdıkları için kafaları uçmuştu. Tuna Esilaya biraz daha yaklaşarak kulağına eğildi.

 

Gürültülü şekilde çekilen sandalye sesiyle bakışlarımı iki sarhoştan çekebildim. "Çocuklar, ben kaçıyorum."Talat amir her zamanki gibi sessizce bir kaç kadeh içip gidiyordu. Efkar gecesi onun için burada bitmişti.

 

"Tamam abi. Buralar bizde merak etme."Berkun ayaklandı Talat amire taksiye kadar eşlik edecekti. Bir kaç kadeh içsede sarsılmadan dik yürüyen yaşlı kurtun bünyesi, rakıya epey dayanıklıydı. "Amirim, gömüşüürüz."çoktan mekandan çıkmış adamın arkasından el sallayan Esilay'ın başı bir anda masaya düştü. Çok geçmeden başını ovarak masadan kaldırdı ve gülmeye başladı.

 

"Bunlar ne kadar içti?"sağ yanımda oturan Eren hafif çakır keyifti.Yaslandığı yerden doğruldu. Kollarını masaya dayayıp karşımızda gülen ikiliye döndü.

 

"Şişenin dibini bulana kadar."dedim. Boş şişeyi başına dikmeye çalışan Esilayı göstererek. Başına dikmeye çalıştığı şişenin boş olduğunun farkında dahi değildi. Şişeye kaşlarını çattı. Mavi gözleri kısıldı. Şişenin içini görmek ister gibi baktı. Ama göremeyince daha da sinirlendi.

 

"Yeteri kadar içtiler. Evlerine gitseler iyi olur."yanımdan gelen sese dönmedim.

 

"Aaa savcım sizde mi buradaydınız? Biz sizi şubede bırakmıştık. Neden burdasınız?"dedi Tuna eliyle başını kaşıdı sonrada Esilaya döndü. Bende savcıya baktım.

 

"Berkun gelince çıkarız.Tunayı o bırakacak."dedim. Sesim bana bile yancı şekilde düz çıkmıştı. Hiçliğe konuşur gibi çıkan kelimeler ondan çok benim kulaklarımda yankı yaptı. Odasına gittiğimde benimle bir anda sert konuştuğu için aynı şekilde karşılık vermem çok çocukça geldi. Buna son vermek ister gibi boğazımı temizledim.

 

Önümde sallanan ikiliye yeniden döndüm. Arkada çalan Müslüm Gürses'in Nilüfer şarkısına eşlik ediyorlardı.

 

"Zamanın eli değdi bize

 

Çoktan değişti her şey

 

Aynı değiliz ikimiz de" bağırarak şakıya eşlik eden ikiliyle başımı salladım. Sadece yemek yiyip sankince dağılacaktık. Konu ne ara buraya gelmemişti bende anlamamıştım. Müziğe biraz ara verip rakı şişesini yeniden ağzına dayayan Esilay içemeyince sinirlendi. "Bu bitmişşş galibaa bir tane daha alalın bizz"kelimleri yutarak konuşuyordu. Tuna onun ne yapmaya çalıştığınını anlayınca şişeyi elinden çekip aldı.

 

"Ver sen şunu. Sana gelmiyordur."

 

"Yooo geliyordu.Şişe içindekini içmiş. Bize bırakmamış. Pis şişe şişeyi dövelim."kafasını sabit tutmaya çalışması başarısız olunca başını Tuna'nın omzuna yasladı. Yüzünde oluşan derin gülümseme sağ yanağındaki gamzeyi ortaya çıkardı. Tuna, ona garip garip baktı, başının neden omzunda olduğunu sorgulaması devrelerinin tamamen yandığını gösteriyordu.

 

"Hiç iyi değiller."başını masaya yaslayan Eren gözlerini kapatarak uyku moduna geçti.

Eliyle devrilen Ereni işaret eden Savcı, "Sadece iki kadeh içmişti?"sesinde durgun denizlerin adı okunuyordu. "Uyku moduna geçti. Sızmadı."dedim. Tam o sırada gözümün önünde rakı şişesi sallandı.

 

"Şişe rakıyı içmişş. Bi tane daha söyleyemeyelim mi?"bana doğru uzattığı şişeyi elinden çekip aldım.Bana kızgın gözlerle baksada sarhoşluğun etkisiyle şişeyi elime bırakıp, başını Esilaya yasladı. İkisi de sızıp kalmıştı.

 

"Sızdılar mı? Çocuk gibiler bütün akşam vır vır konuşup durdurlar."arkamdan gelen Berkunun sesiyle ona döndüm. "Benimde başım ağrıdı.Sen Tuna'yı ve Ereni bırak, ben Esilayı hallederim."dedim. Tuna'yı ona paslayıp Esilayı yüklenmek için bir hamle yapacaktım ki Savcı benden önce davrandı. Koluna girip tek harekette sandalyeden ayırdı. Diğer koluna da düşmemsi için ben girdim.

 

"Yardıma ihtiyacın var gibi."

 

"Ben hallerdim."desemde beni dinlemeden ilerlemeye başladı. Mecburen bende arkasından ilerledim.

 

"Sonra görüşürüz.Dikkatli kullan."Berkunun yanından geçerken bana seslenmesiyle elimle okey işareti yaptım. Savcı arkasından kovalayan var gibi hızlı hızlı yürüyordu. Adımlarına yetişmekte zorlandım. "Biraz yavaş olur musunuz?"duyduğundan emin olduğum kelimelerimde adımları küçüldü. Kapıdaki görevliden montlarımızı alan Savcı, benimkini bana uzattı. Montumu tek elimle omuzlarıma yasladım. Esilayın montunu koluma atarak çıkışa ilerlemeye devam ettim.

 

"Geldik miii? Ben sağda inebilir miyim? Şöför beyyy şöför Beyy."Esilay savcının kolunu dürtmek suretiyle ona sesleniyordu. Duymamış gibi yoluna devam etti. "Şoför beyyy geldik mi?"kolunu en sert şekilde dürtükledi. "Bir dur be kızım."elini Savcının kolundan çekmeye çalıştığımda elimin üzerine kapanan elle duraksadım. Büyük ve kemikli eller tüm elimin üzerini kapatmıştı. "Bırak yapsın."dedi gözlerimin içine bakarak. Sıcak avucu, soğuk elimin yüzeyinde tüy etkisiyle gezindi. Elektrik akımında kalmış gibi titremem havanın ayazından olsa gerek, avucunun arasında küçücük kalan elimi kendime doğru çekip elektrik hattından kurtardım. Koyu geceye armağan ettiğim sık nefesler dudaklarımdan akıp geçti.

 

Arabaya gelene kadar konuşan tek kişi Esilaydı.Migrenim sağ göz kapağımdan yoğun şekilde şakaklarıma doğru yayılıyordu. Zonklama şeklinde büyüyen ağrı, gürültülü gecenin sonunda bana kalan tek şeydi.

 

"Anahtarın nerede."elimle son anda yakalayıp aldığım çantamı gösterdim. İçinden araba anahtarını çıkarıp kapıyı açtım. Ön koltuğa yavaşça bıraktığım Esilayla derin bir nefes verdim. Sarhoş kafayla arabadan atlamasını önlemek içinse kapıyı kilitledim. Arkamda hala gölgesini hissettiğim savcıya döndüm. Bugün oldukça karışık ve yorucuydu. Beynim ambale olmuşcasına error veriyordu.

 

Sokak ışıkları altında mavileri parlayan adama baktım. "Tuna 'nın fark ettiği Göktürkler alfabesiyle yazılan yazı. Onunla ilgili bir bilgi görmedim dosylarda?"diye sordu. Kirpikleri açılıp kapandı. Kumral saçlarının bir kaç tutamı alnına düşmüş dağınık bir görüntü oluşturmuştu. Yorgun görüntüsü bile tüm kızların ilgisini çekecek havadaydı.

 

"Paleograf lar üzerinde çalışıyor. El yazısı olmadığı için bir şeyler bulmak zor olacak."ellerimi kendime sardım. Yaz aylarının sonralarına gelmemiz itibariyle havalar soğumaya başlamıştı. Hafif esen rüzgar dalgalı saçlarımı ileriye doğru savurdu. Mavi hareket gözlerimden koparak uçuşan saçlarıma kondu. Bir kaç saniyeden fazla üzerimde tutmadığı bakışlarını yeniden kaçırdı.

 

"Üşüdün mü?"gözlerini gökyüzüne çevirdi. Bir kaç yıldızın gözlerinde parladığını gördüm. Gözleri siyaha yakıştığı gibi geceye de yakışıyordu. Garip bir adamdı. Geldiği ilk günden itibaren tüm gözleri üzerine çekmiş, dengesiz tavırlarıyla kendinden itmeyi de başarmıştı.

 

Kendine çekiyor, sonra da düşmeni umursamadan itiyordu. Garip çok garip bir adamdı. Bakışlarıyla anlatmak istiyordu neden böyle olduğunu.

 

Benim gibiydi.

 

"Üşümedim,"

 

"Kışı sever misin?"diye sorduğunda gözleri hala gökyüzüne bakıyordu. Yıldızlar gökten gözlerine yağıyordu.

 

"Pek değil."

 

"Bende.. Kıştan nefret ederim."bakışları en sonunda bana döndü. Gözleri mavi bir ışık hüsmesinden gözlerime doğru süzüldü. Işığın kaynağı gözleri mi yoksa gecede parlayan yıldızlar mı çözememiştim.

 

"En sevdiğiniz mevsim sonbahar mı?"alakasız konuşmamızın sonu nereye gidiyor bilmiyordum ama onunla böyle konuşmayı garipsemedim. Onda bana tanıdık gelen çok şey vardı.

 

"Sayılır, senin?"

 

"Ben ilkbaharı severim. Bahar bana huzur verir."ellerini ceplerine koydu. Bana doğru bir adım daha atttı. Tam karşımda durdu.

 

"En sevdiğin çiçek ne?"birbirimize bu kadar özel sorular sormamlıydık. Ama o an bunu umursamadan yapmaya devam ettik. Sorduğu tüm sorulara içtenlikle cevap vermek istedim. Hayatımda sevdiğim tüm insanlara karşı her zaman dürüst bir insan olmuştum. Bir yabancıya karşı içtenliğim ve dürüstlüğüm hiç olmamıştı. Ona neden bu kadar dürüsttüm?

 

Garip, çok garip bir adamdı.

 

"Frezya,"dedim. Gözleri elalarımdan sonra çillerime dokundu. Mavi bakışları kısılarak bana odaklandı. Yüzümde aradığını bulmuş olmanın rahatlaması vardı. Daha fazla yüzüme bakmasına dayanamadan konuştum.

 

"İyi akşamlar Savcım."dedim elalarımda gezinen mavilerine doğru.

 

"İyi akşamlar Sumru,"dedi mavilerinde gezinen elalarıma doğru.

 

Sesindeki naif ama sert ton gecenin ayazında duyuldu. Arkasını döndüğünde arabasına gidene kadar baktım. Bentley marka aracını çalıştırdı. Keskin sessizlikte motorun gür sesi duyuldu. Caddeye çıkana kadar ona bakmayı sürdürdüm. Gözden kaybolduğunda hala arkasındaki sokağa bakıyordum.

 

Garip, çok garip bir adamdı. Gökten düşer gibi hayatımızın tam ortasına öylece düşmüştü. Onu çözmek için bolca zamanım vardı. Bulmaca çözmek te bizim işimizdi. En zorlarında dahi zorlanmazdım. Ama Savcı zordan da zor bir bulmacaydı.

 

Bir ara çözeriz artık diyerek beynimin bekleme listesine gönderdim.

 

Bir kaç sokak lambası ve gökyüzü kaldığımız gecede başımı yıldızlara çevirdim. Parlayan yıldızlardan biri ansızın bana göz kırptı. Hemen gözlerimi kapattım.

 

Bu hayatta var olan tek bir dileğim vardı.

 

Her yaşımda sevdiklerimle huzur içine yaşlanayım..

 

 

 

 

 

                                             🪦

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Umarım severek ve beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

Bir bölümün sonuna kaos koymadan bitirdim. Çok şükür. Ama fazla alışmayın..

 

Kaosa bayılırız.

 

Ekip hakkında düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın.

 

Falaz Savcıyı nasıl buldunuz? Biraz kapalı ve sert biri.

 

Talat amirin yaşadıklarına bir ben mi üzüldüm.

 

Ara ara yan karakterlerin hikayelerinden demeçler bulabilirsiniz.

 

Ekipte en çok sevdiğin karakter kim ?

 

Okumayı en sevdiğiniz sahneler ?

 

Yıldızımı parlatarak vedalaşalım. Lütfen emeklerimi görmezden gelmeyelim.

 

Instagram; Bulmacaustalar

 

TikTok; Bulmacaa.ustalarr #bulmacaustalar etiketiyle desteklerinizi bekliyorum.

 

 

 

 

 

Sevgiler

 

 

 

Semyy8

Bölüm : 04.02.2025 21:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...