
Merhaba Dostlar..
Yeni bölümle geldim.
Hikayenin yavaş yavaş kafamdakiyle haramanlandığı yerlere gelmiş bulunmaktayız. Buraya kadar okuyup seven, sahip çıkan herkese çok teşekkür ederim.
Yıldızımı parlatarak bana destek veren. Kitabımı kaydedip yorumlarla şıklaştıran sizlerin benim yazma hevesime çok büyük katkılarınız var.
Hepinize çok teşekkür ederim..
Instagram; Bulmacaustalar Duyurularımı,karakterleri genelde burda paylaşıyorum. İlerleyen zamanlarda canlı yayınlar da yapacağız. Destek verirseniz çok sevinirim.
TikTok;Bulmacaa.ustalarr #bulmacaustalar etiketiyle desteklerini bekliyorum.
Keyifle okuyun..
Piiz- Fırtınam
Sıla- Yoruldum
Duman- Kırmış Kalbini
Sena Şener - Ölsem
NOT; BU KİTAP ŞAHSIMA AİTTİR. HİÇ BİR KURUM VE KURULUŞLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR!!!
GERÇEKLİĞİ YANSITMAMAKTADIR!!
Sumru Eryavuz
Kendimi düzeltmek istemiyorum. Tek arzum beni düzeltmek isteyen insanları düzeltmek! Ve bunun tek yolu da onları öldürmek!
Carl Panzram
Ölümün varoluş sancıları, hayatın akışında bir çark gibi dönüyor. Bu çarkın her bir parçası insanların hayatından birer iz taşıyor. Ölüm her zaman en yakımızda nefes alıyor. Ve biz o çarkı çevirdikçe ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz.
Aslında içimizde taşıdığımız hayat, ölümün nefesinden bize üflenen bir hediye.
Ve biz o hayatı ziyan etmekten yaşayamıyoruz. Ziyan ettiğimiz hayat bir gün geliyor bizi ıssız bir mezara koyuyor. Ölümse en yakın dostumuz oluyor.
Gece yarısı eve döndüğümde saatin epey ilerlediğini fark ettim. Babam ve Babannem uyumuştu. Sessiz adımlarla odama çıktım. Kıyafetlerimi çıkarıp ılık suyla güzel bir duş aldım. Günün tüm yorgunluğunu, kafa karışıklığını suyun altında bırakmanın hafifliğiyle güzel bir uyku çekmek için yatağıma uzandım. Tavanda gezen bakışlarım küçük yıldızıma kaydı. Bu gece dilediğim dilek ömrüm boyunca dileyeceğim tek dilekti.
Yaşadığım hayat boyunca sadece sevdiklerimle yaş almanın mutluluğunu, hiç bir şey veremezdi.
Gözlerimi bu huzurla kapadım. Uykuya yenik düşmem sadece bir kaç saniyemi almıştı.
Uykunun en derin yerlerinde gezinirken,duyduğum telefon sesiyle gözlerimi araladım. Çalan telefonumu duyunca başımı yastığa bırakıp, uyumaya kaldığım yerden devam ettim. Kapanan telefonla rahat bir nefes almıştım ki tekrar çalmaya başladı.
"Gecenin bu saatinde kim kimi öldür ki?"kendi kendime konuşarak yatakta doğruldum. Ekranda Berkun dan üç cevapsız çağrıyı görünce yataktan fırladım. Berkunu arayıp telefonu hoparlörlere aldım. Bir yandan da üzerimi giyinmeye başladım.
"Sumru, sen uyanabilmişsin en azından. Hemen attığım konuma gel. Olay var."acele konuşuyor bir yandan da arkada bişeyler yapıyor gibiydi.
"Tamam geliyorum. Esilayı ben alırım sen diğerlerini al."üzerime geçirdiğim siyah kot ve tişörtle hazırdım. Saçlarımı elimle tarayıp arkadan sıkı bir at kuyruğu yaptım. Yüzümü yıkamak için banyoya geçtiğimde Berkun dan ses gelmişti.
"Diğerleri bende zaten. Arabada sızdılar o saatte uğraşamayacağım için eve getirdim."derinden gelen sesi banyonun duvarlarında yankı yapıyordu.
"Tamam orda görüşürüz."diyerek telefonu kapattım. Saate baktığımda 6.00 olduğunu görmemle çokta geç olmadığını anladım. Beş saatlik uykuyla güne hızlı başlamıştık. Odamdan çıkıp koridora geçtiğimde babamın odasının kapısı açıldı. Babamla göz göze geldiğimizde üzerimi süzdü. "Günaydın çiçeğim.Olay mı var?"diye sordu. Bir kaç adımda yanına yürüyüp ona sarıldım. Saçlarıma öpücük kondurdu.
"Saçların nemli kalmış.Hasta olursun kızım. Kurutsaydın keşke."dedi baba yüreğiyle.
"Günaydın babacım.Önemli değil.İşe gitmem gerek."hızla yanağına bir öpücük kondurdum. Acele adımlarla kapıya ulaştığımda ayakkabılıktan çantamı aldım. Babam hala arkamda durmuş beni bekliyordu. Ayakkabılarımı giydim. Babamın hırkamı omuzlarıma bıraktığını hissettim.
"Sonbahar geldi. Havalar bu saatte soğuk olur."bedenimi ona döndüm ve kocaman gülümsedim.
"Dikkat ederim."oda bana kocaman gülümsedi. Kollarımı kaldırıp bedenine doladım. Bunu bekliyormuş gibi oda bedenimi hızla kendine çekti.
"İyiki varsın baba, sen benim her şeyimsin."
"Sende iyiki varsın.İyiki benim kızımsın.Seninle ne kadar gurur duyduğumu bilemezsin."duygular gözlerimden akmak ister gibi dolu doluydu. İlk okuldan mezun olduğum günde aynı şeyleri söylemişti. Orta okuldan mezun olduğum günde. Liseden üniversiteden mezun olduğum günlerde. Mesleğimi elime aldığım zamanda aynı şeyleri söylemişti. Evet, zor bir meslek seçmiştim. Ama işimi severek yapıyor, kendimle her zaman gurur duyuyordum. Bu hayatta bana yaşadığımı hissettiren çok az şey vardı. Mesleğim, bunlardan yalnızca biriydi.
"Hadi geç kalma.Sonra devam ederiz."kollarını bedenimden çözdü. Dış kapıdan çıkmadan önce tek elimi kaldırıp ona el salladım. Bunu uzun zamandır yapmadığımın farkında bile değildim. Yüzündeki geniş gülümsemesiyle beni arabama kadar izledi.
Dışarıda hava biraz esiyordu. Güne başlamış doğa kendini şimdiden hissettirmişti. Arabama geçip çantamı arkaya attım. Arabayı çalıştırdığımda bir kaç saniye motorun ısınmasını bekledim. Ardından Esilayın evine doğru sürdüm. Aynı mahallede oturmamızın avantajıyla çok yakındık. Evin önüne park ettiğim anda Esilay kapıdan çıktı. Arkasından el sallayan Sare teyze gülümsedi.
Annesi de ona sıcak bir gülümseme sundu. Ardından beni gördüğünde bana da el sallayan Sare teyzeye bende el salladım. Gülümsedi. Kapıyı kapatıp evine girdi. Esilayın hızla gelip yan koltuğuna geçmesiyle arabayı çalıştırdım.
"Günaydın."
"Günaydın,"dedi emniyet kemerini takarken. "Başım çok ağrıyor. Biz ne kadar içtik dün gece."başını eliyle ovuşturuyordu . Oda benim gibi aceleyle evden çıkmıştı. Yüzünde tek bir makyaj yoktu. Makyajsız markete dahi gitmeyen biri için bu durum ilkti.
"Bütün şişeyi içene kadar durmadınız Tuna'yla. Normal başının ağrıması."dedim ve Berkunun attığı konumu navigasyon girdim. Konuma çokta uzak değildik.
"Eve nasıl geldiğimizi hiç hatırlamıyorum."
"Sızmıştın. Bende Cihan abiyi aramak zorunda kaldım.O taşıdı seni."hızla bana döndü, şaşkın ifadesinin yanında, kal gelmiş gibi donup kaldı.
"Esilay?"sesimi duyduğu anda bakışlarındaki şaşkınlık kalıp gibi yere döküldü.
"Bittim ben. Abim beni çamaşır teline asıp, ibreti alem için sallandıracak. Yada elektrik direğine bağlayıp kaçabilir. Oda olmadı yetimhane avlusuna bırakır."aklından geçen senaryoları boş gününde düşünüyor muydu? Felaket senaryoları korkunç bir bilinç altının eseri gibi duruyordu. Ailesi Esilay'ın felaket senaryoları kadar katı insanlar değildi. Ama eve sarhoş şekilde gelmesini de pek hoş karşılayacaklarını sanmıyordum. Cihan abi biraz kızsada kıyamamış kucaklayıp götürmüştü. Ne derdi vardı ki bu kadar içti? İş yerinde bir sorun mu oldu? diye sormuştu. Kardeşini her koşulda düşünen iyi kalpli bir abiydi.
"Cihan abi biraz kızdı ama bir şey demedi. Sana kıymadığı için kucaklayıp eve taşıdı. Sense hala mızmızlanıyorsun."dedim. Böyle bir abim olmasını her şeyden çok isterdim. Beni sahiplenen çok seven sarıp sarmalayan bir abiye sahip olmak nasıl hissettirdi acaba?
"Ciddi misin? Abim çok ketumdur beni kucağına aldıysa kesin kıyamamıştır.Anneme söyler ama babama bir şey demez. Akşama nutuk dolu cümlelerle gecemi süsleyeceğine eminim."bazen hayatımızın basit olaylarına sitem etmenin ne kadar kıymetli olduğunu, o anda anlamazdık. Elimizden yitip gittiklerinde, nutuk dinleyeceğimiz hiç kimsemiz kalmadığında, gerçekler sert bir tokatla yüzümüze çarpardı.
Geç kalınmışlık hissi, bu aralar beynini kemiren bir böcekti.
Kısık bir nefesle havalandı göğsüm,"Abin o senin iyiliğini istiyor. Sense bu durumdan şikayetçi oluyorsun. Biraz şükret.Ne yapıyorsa seni sevdiğinden yapıyor."kırmızı ışıkta durduğumda bakışlarım yönünü şaşırmadan buldu.
"Biliyorum bende onu çok seviyorum. Haklısın galiba onun varlığına şükretmem gerek."nice ölümler görüyorduk. Gözlerimizin önünde ne hayatlar bitiyordu. Bu hayatta en çok şükretmesi gereken bizdik.
Ölümün, ne zaman kapını çalacağını asla bilemezsin.
Trafikte akan yolların boş olmasıyla, hızlı gelmiştik. Erken vakitte olsakta caddeler doluydu. Barlar sokağının dar yollarına girmek mümkün olmadığı için arabayı yolun karşısındaki geniş alana park ettim. Esilayla birlikte hızlı adımlarla sokakları geçtik.Olay yeri inceleme şeritleriyle kapatılan yola geldiğimizde girişte bizimkileri gördüm. Eren ve Tuna zorla getirildiklerini fazlasıyla belli ediyordu. Dağılmış tipleri, kırışmış kıyafetleri, dün geceden kalma olduklarını aşikar ediyordu. Önümüze çekilen şeriti geçtiğimizde, ekibin yanındaydık.
"Günaydın, hala uyamadınız anlaşılan."enerjik halim ve yüksek sesimden rahatız olarak yüzlerini buruşturdular. "Bağırmasana kızım. Sesin beynimin içine balyoz gibi çakıldı."limon yemişçesine suratı buruşan Tuna'nın yanına gidip, omzuna kolumu yasladım. "Sana da günaydın."dedim kulağına doğru bağırmak suretiyle.
"Günaydın, günaydın. Biz dün gece ne kadar içtik? Başım da goriller oynaşıyor. Maymunlar çiftleşiyor. Bu nasıl ağrı?"dedi Tuna.İsyanı o kadar komik geldi ki gülümden duramadım.
"Gülmesene kızım. Hala kendime gelemedim. Sabah sabah geldiğimiz yere bak.Karga bokunu yemeden kim cinayet işlemiş acaba?"gözlerinin akı kızarmış kahvelerine kızıllık yansımıştı. Kuzguni kıvırcık saçları alnına dökülmüş, dağınık ama küçük bir çocuk gibi mızmızdı.
"Çok konuşuyorsun. Kafa ütüleme giy şunları."üzerimize doğru fırlatılan eldivenleri son anda tuttum.
"Bana neden fırlatıyorsun?"tek kaşımı havaya kaldırıp, sırıtan Berkuna baktım. Yüzüne yaydığı ukala gülümsemesini tek yumrukla söndürmek vardı ama yeri değildi. Yüzüme fırlattığı eldiveni taktım.
"Metinler nerede?"Eren bir adım sağımda elindeki kameranın ayarlarını yapıyordu. Eren ilk fotoğraflamaları yaptıktan sonra detaylı inceleme için bize alan açılacaktı. Maktulle alakalı bilgi için cinayet şube çoktan çalışmaya başlamıştı.
"Sorgularla ilgileniyor. Birazdan gelir."
“Bakıyorum adım dilinizden düşmüyor.”sorguları bitiren Metin yanımıza damlamıştı. Hepimize kısa bir bakış attı. “Ne bu haliniz? Dün gece küfelik olmuş gibisiniz.”
“Küfelik değil komalık oldular.”fırsat ayağına gelmişken eğlenmeden edemedi Berkun.
“En sevdiğim. Bir sonrakine beni de ara.”eliyle kulağına telefon işareti yaparken göz kırptı.
“Bir sen eksiktin.”diye hayıflansada Metinle arası iyi olduğundan arada onunlada giderdi mekana. Metin elini kalbine yaslayarak, elini göz pınarına koydu. “Kalbimi kırıyorsun. Ben senin biricik dostun. Gizli yavuklun değil miyim?”şebek tavrına bakacak olursak, işin içinden çıkamamış gibiydi. Hala şakalaşan ikili geride bırakıp cesede doğru ilerledim.
En fazla 25 lerinde görünen genç ve yakışıklı bir adamdı. Duvar dibinde oturma pozisyonunda gözleri açık bir şekilde ölmüştü. Ağzından çıkan köpükler çenesine doğru yol almış siyah tişörtüne bir kaç iz bırakmıştı. Herhangi bir yerinde kan yada bir darbe izi gözükmüyordu. Oturma şekline bakacak olursak, buraya kendi gelmiş olmalı. Bardan çıkıp buraya gelmesi en fazla on dakika, vücuda bir madde girdiğinde öldüyse eğer bunun uyuşturucu olması yüksek ihtimal. Oturduğu mesafeye kadar kendini sürüklemiş yada sürüklenmiş olması gerekir.
Ardımda biten adım sesleriyle, cesedin başından doğruldum. "Ölüm saati gece 3 gibi görünüyor. Bardan çıkan bir gurup ihbar ermiş. Ölüm sebebi bilinmiyor. Vücudunda eroin izi dışında bir ize rastlamadık. Üzerinden yüklü miktarda uyuşturucu çıktı. Hem içici hem satıcıymış.Ama ilginç bişey fark ettik. Sizde bir bakın."dedi. Çocuğun tişörtünü yukarıya kaldırdığında sağ tarafında kasıklarının üstünde silik harfler vardı.
"Göktürk alfabesi."cesedin başına çöken Tuna dağınık yazıyı dikkatle inceledi. Ardından cep telefonunu çıkarıp, boks salonunda bulduğumuz adamın sağ kolundaki silik yazı olan resmî açtı. Yan yana koyduğunda aynı kalem tarafından yazıldığı belliydi. Bazı harfleride aynıydı. Tuna'nın bakışları bize döndü.
"Bu tesadüf olamaz."dedi. Tesadüflere inanırdım. Ama bir şey iki kez tesadüf olarak karşına çıkıyorsa buna inanamak pek mümkün olmazdı.
Tesadüfler yalnızca bir kez yaşanırdı. Ve biz o tesadüfü yaşamıştık.
"Aynı izler,aynı alfabe.Ne yani katil aynı kişi mi?"Esilay hepimizin zihninde yanan ampule ışık oldu.
"Bir an önce otopsiye gitmesi lazım.Ölüm sebebini bilmemiz gerekiyor."dedi Berkun. “Karşılaştırma için paleografa göndereceğim.”Tuna yazının örneğini çıkartırken Berkun Metine döndü.
“Otopsi için bir an önce harekete geçin.”dediğinde Metin sabır çeker tonda ona baktı.
"Ailesinden onay alır almaz göndereceğiz." Metin,cesedin başından kalkıp bizi ekip olarak yalnız bıraktı. Cesedi incelemeye devam ederken Eren fotoğraflanması yapıyor. Tuna telefonundan bir şeylere bakıyordu. Geri kalanlarımız da saç örneği, tükürük örneği, ve yerde bulduğumuz ayakkabıların örneklerinden alıyorduk. Vücudunda herhangi bir darp izine rastlamamakta kolları delik deşikti. Uzun zamandır bağımlı olmalıydı. Morarmış göz altları ve dudakları da deliklere eşlik eden delillerdi. Aldığımız örnekler teker teker delil torbalarına girdi.
Hala cesedin başındayken, "Buldum!"diye bağırdı Tuna, koşarak yanımıza gelip yere diz çöktü. "Harfler aslında yazı şeklinde yazılmış bir sayı. Yani kasıklarındaki yazı aslında 8 demek."kaybolmuş oyuncağını bulan çocuklar gibi..
"Tamam sen araştırmaya devam et. İki ceset arasındaki bağlantı var mı diye bakalım."dedi. Berkun. Hepimiz ayaklandık. Elimizdeki verileri değerlendirip ona göre bir yol haritası çıkarmamız gerekiyordu. Maktulun başından uzaklaşırken ayağımdaki galoşları söktüm. Elimdeki eldiveni çıkaracağım esnada sokak arasında yankılanan sesle durdum.
"Cenk,Cenk oğlum!"diye bağıran bir kadın sesi duymamızla, o yöne döndük. Şeritlerin altından geçemeye çalışan kadını, kolundan yakalayan polis memurları zor tutuyordu.
"Çekilin önümden oğlumu görmek istiyorum. Oğlum! Cenk!"diye bağırmaya devam etti. Maktulun annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın 50 lı yaşlarının başında gayet bakımlı ve güzel bir kadındı. Üzerinde pijamalarıyla yataktan fırlayıp gelmişti. Kolumu tutan polis memuruna direnç gösterip cesede yaklaşmak istiyordu.
"Çekilin önümüzden. Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?"kadının arkasından kalın bir erkek sesi geldi.
"Beyefendi lütfen zorluk çıkarmayın. Sizi bu alana alamam."kibarca konuşan polis memuruna dönen adamı gördüm. Elli yaşlarının ortadında siyah yer yer beyazlaşmış saçları ve sakalları olan mavi gözlü bu adam Maktulun babası olmalıydı. Şık bir takım elbise giyinmişti. Ben zenginim diye bağıran, bir saat vardı kolunda. "Ne demek alamam.Orada yatanın benim oğlum olup olmadığını görmek istiyorum."dedi. İleriye atılmaya kalktığında iki kişi önüne barikat kurdu. Adam polisleri devirmek ister gibi güç uyguladığında polis memurundan biri sağ kolunu çekerek durdurdu.
“Bunu ancak cesed morga götürüldüğünde yapabilirsiniz. Olay yerine kimseyi alamayız.”adamı zapt etmeye çalışan memurla biraz olsun durulmuştu.
"Oğlum!Cenk!"diye feryat eden kadının perişan haline üzülmüştüm. Hiç bir anne evladının ölüsünü görmemeliydi. Zira; Evlat acısı dünyadaki hiç bir acıyla kıyaslanamazdı. Dengine düşen bir acı daha tanımıyordum.
"Adam kalantor birine benziyor. Oğlunu görmek için kargaşa çıkaracak."dedi Eren.
"Ekipler destek istesin. Cesedi bir an önce morga kaldırın. Ancak orda görebilirler. Ardından otopsi için izin alın. Bir an önce ölüm nedenini bulmamız gerekiyor." Berkun yanına gelen Metine döndü.
"Tamamdır burası bende. Sizin işiniz bittiyse biz devreye giriyoruz."Berkun başıyla onay verdi.
"Çekilin diyorum size. O hayırsız velet yine ne çoraplar ördü başıma."bağırarak iki memuru ittirdi. Bulduğu boşluktan hızla cesede doğru yürüdü. Önüne geçmeye çalışan bir kaç kişiyi daha itekledi. Cesedi gördüğü an duraksadı. Ölü bedende oğlunun aksini görmek bir baba için yıkımdı. Eren ve Berkun adamın önünü kestikler. Daha ileriye gitmesine müsade etmediler. İleriye gitmek isteyen ayakları boşluğa düştü. "Cenk,"ağzını kıpırdatarak söylediği kelimeyi dudaklarından okudum. Oğlu olduğunu teyit etmişti.
"Erdeniz Cenk mi? Bizim oğlumuz mu?"diye bağırdı kadın şeridi geçip oğluna gelmek için çırpındı.
"Cenk,"bir kez daha sesli şekilde ismi döküldü dudaklarından. Acının katmer katmer kanlarında aktığına şahit oldum. Ruhu çekilmiş bir beden gibi yere çöktü. Ölümün,nefesini üflediği bedeni izledi. Mavi gözleri kapandı bir an. Gözlerinden bir damla yaş aktı yanaklarına. Bir baba evladını kaybetmişti. Bunu hangi acıya sığdırabilirdi ki insan?
"Oğlum, Cenk, kalk ayağa ben geldim. Bak burdayım. Elimi tut hadi."elini oğluna uzattı. Gözleri kapalı Cenk ona uzanan bu eli bir daha görmeyecekti. "Hadi kalk ayağa. Uyan,bak ben geldim. Baban yanında kalk hadi."elini ısrarla uzatmaya devam etti. Karşılığını alamadığı için gözlerinden akan yaşlar hızlandı. Baba isyan ettikçe, polis memurlarının zorla tutuğu kadın yere çöktü. Feryat figan ağlayan sesi tüm sokakta yankılandı. Bir annenin feryadı bugün hepimizin yüreğine bir iz bıraktı. Ölümün kekremsi tadı, insanın dimağını pare pare ediyordu.
"Oğlum,Cenk! Burdayım annem.”nefesi kesildiğinde sertçe yutkundu. “Kalk üşürsün orda kalk. Ben sarıp ısıtırım seni. Uyan annem."çöktüğü yerden hızla kalktı. Ayaklarında kalan son gücüyle oğluna doğru koştu.
Cesede sarılamacağı için öne attım kendimi. Yere düşmeden önce yakaladım belinden. Birlikte yere çöktük. Evinden pijamalarıyla çıkıp gelmişti.Üzerimdeki hırkayı çıkarıp omuzlarına bıraktım. Bir anda bana sıkıca sarıldı.
"Oğlum,Cenk,"diyerek feryat eden bu anneye dayamadım. Kollarımı sıkıca sardım.Etrafımızdaki herkes buraya bakıyordu. Bunu umursamadım.
Esilay yanımda salya sümük ağlıyordu. Berkun ve Eren adamı tutmayı bırakıp yanına yere çökmüşlerdi. Tuna köşede gözlerini kuruluyordu. Benim gözümden de bir kaç damla yaş akmıştı. Daha fazlasına izin vermeden kendimi durdurdum.
“Oğlum, kurban olayım aç gözlerini.”
Bana sarılıp oğlu için feryat eden bu anneyi bir evlat olarak sardım. Ne garip duyduydu bir anneye sarılmak.
Ben hiç sarılamamıştım.
“Cenk, anneciğim kalk oradan üşürsün. Çok üşür senin ellerin.”artık hep üşüyecekti.
Beni kanatsız, köksüz bırakan annem belki de bir yerlerde mutluydu. Ama ben annemsiz hep yarım, hep eksik kalmıştım. Hiç tamamlayamadığım bir boşlukla büyümüştüm. Bugün bu kadın olduysam bu kadar güçlü ve sağlam kaldıysam bana acıyı hediye bırakan annem sayesindeydi. Kimseye güvenemediysem sağlam dostluklar,aşklar kuramadıysam hepsini ona borçluydum.
Yarım kalmıştım.
Kollarımda evladı için kendini tüketen bu annede bugün yarım kalmıştı. Hiç tamamlanmayacak bir boşluk,bir yara kalmıştı yüreğinde.
Acının delip geçtiği,ölümün mezarını suladığı bir gerçek bırakmıştı hayat kucağına.
Evlat acısını bırakmıştı.
Kim geçebilirdi ki bu acıyı?
🪦
Kucağımda biraz sakinleşen kadını serbest bıraktığımda yanımıza gelen ambulans görevlileri tarafından sedyeye alındı. Eşide onunla birlikte olay yerini terk ettiğinde, bizimde işimiz bitmişti. Araçlarımıza geçip şubeye geldik. Elimizdeki verileri değerlendirmek için Talat amirle Savcıyı bekliyorduk. Henüz şubeye bile gelmemişlerdi. Bizde toplantı odasına yayılmış biraz olsun dinleniyorduk.
Hepimizin gözleri kızarmıştı. Ağladığımız epey belliydi. Ağlamayan tek kişi Berkun du. Bu tarz olaylarda ciddiyetini nasıl koruduğunu hep merak ederdim. Kendisi soğuk kanlı bir buzdolabıydı. Cenk'in babasını sakinleştirip eşi ile gitmesi için ikna etmişti. Adam ağlamaktan güçsüz düşünce mecburen kabul etmişti.
"Ağlamaktan gözlerim çıktı."gözlerini ovuşturarak koluma yaslanan Esilay, esneyerek yerinde gerindi. Hepimiz uykumuzu alamadan yataktan kalkıp kendimizi olay yerinin ortasında bulmuştuk. Üstüne ailesi gelince duygular işin içine girmiş,hepimiz duygusal olarak mahvolmuştuk.
"Bende, ailesine çok üzüldüm."dedi Tuna kahvelerine yerleşen kızıllık gözlerini ön planda tutuyordu. Esilay'a baktı. Burnu kızarmış gözleri kısılmış şekilde uyukluyordu. Mavi gözleri fazla hassas olduğu için ağladığında gözleri yanardı.
"Gözlerin çok mu acıyor?"diye sordu Tuna. Koluma yaslı başını kaldırıp onunla göz göze geldi.
"Yanıyor,"mızmız çocuklar gibi çıkan sesine gülümsedim. İkisi de birbirinden beterdi. Ama en çok ikisi birbirine benzerdi.
"Şubenin ecza dolabında göz damlası olacaktı.Getireyim de enfeksiyon kapmadan kullan."ayaklanıp odadan çıkan Tuna ya baktım. Sevgisini her daim hissettirmekten geri durmuyor, Esilay için elinden geleni yapıyordu. Gözlerini hala elleriyle ovuşturan Esilayın ellerini yakaladım. "Yeter artık. Mikrop kapar sonra."dedim. Ciddi bir ifadeyle ona baktım. Gözlerime yalvarır gibi baksa da ellerini bırakmadım.
"Sumru,lütfen çok kaşınıyor."
"Sabret biraz damlayı kullanınca acısı geçecek."ellerimi serbest bıraktım. Kaşımadan durabilmek için kendiyle mücadele etsede rahat durmaya başarmıştı.Tuna elinde göz damlasıyla odaya girdiğinde Esilay hızla ayaklandı. "Şöyle koltuğa uzanda gözüne damlatalım. Bir kaç dakika yatman gerekiyor."dedi. Esilay uslu bir çocuk gibi koltuğa uzandı. Tuna gözüne damlayı damlatıp üfledi. Berkun'la Eren otopsi için çıkmışlardı. Sonuçları alıp dönmelerini bekliyorduk.
"Ereni arasana? Toplantı başlıyacak nerde kaldı bunlar?"dedim. Tuna cebinden telefonu çıkarıp Ereni aradı. "Nerede kaldınız abicim,Talat amirle Savcı gelmek üzereler."bir süre karşı tarafı dinledi hemen sonra kaşları çatıldı.
"Ne diyorsun. Eee ne olacak şimdi?"diye sordu. Eren bişeyler söyledi bakışlarını beni bulduğunda ayaklandım. Yolunda gitmeyen bişeyler vardı.
"Tamam ben söylerim. Sizde dönün artık."dedi ve telefonu kapattı.
"Ne oldu?"
"Cenk'in ailesi otopsi için izin vermemiş.Babası oğlumun ölüsünü rahat bırakın diyormuş."sıkıntıyla iç çektim. Gözlerimi kapatıp açtım. Baş ağrım beynimin içine çoktan sızmıştı. Migrene dönüşmesi kaçınılmaz görünüyordu.
"Anlıyorum ama ölüm sebebini öğrenmemiz gerek.Maktulun muayenesi yapılmış mı?"diye sordum. Tam karşımdaki sandalyeye oturan Tuna’nın gözleri Esilayın üzerindeydi. "Evet, ama ölüm sebebi anlaşılmamış."tahmin ettiğim gibiydi. "Tamam Savcıyla konuşalım.Güzellikle olmuyorsa zorla yaptırmamız gerek."ellerimi esneme atıp başımı esnettim. Tam o sırada kapı açıldı içeriye Talat amir ve Savcının girmesiyle yerimde doğruldum. Esilay da hızla yattığı yerden doğruldu.
Talat amir bu hallerimize alışık olsada Savcı için oldukça yeniydi. Sırayla hepimizi süzdü.
"Üzerinizden tır mı geçti çocuklar."diyerek bize takılan Talat amiri duymazdan geldim. Baş köşeyi Savcıya bırakıp soldaki sandalyeye oturdu. "Berkun ve Eren otopside mi?"diye soran Savcıyı başımla onayladım. "Maktulun ailesi otopsi için onay vermemiş. Muayene esnasında da ölüm sebebini bulamamışlar."baş köşeye oturmadan sağ çaprazıma oturmayı tercih eden Savcı göz temasımızı kesmeden bana bakmaya devam etti. "Ben hallederim."dediğinde oturduğum yerde dikleşerek yutkundum.
"Olay yerinden ne çıktı?"diye soran Savcıya yeniden dönmedim. Bakışlarımı masada düz tutmaya gayret gösterdim. "Savcım Cenk Çorlu 26 yaşında. Barlar sokağında bulduk. Kanında yüksek dozda alkol ve eroin varmış.Üzerinden de yüklü miktarda uyuşturucu çıktı. Hem satıcı hemde içiciymiş. En önemli detayda burada."elindeki telefonu Savcının önüne bıraktı. "Göktürk alfabesindeki harflerle sekiz yazılmış. Sağ kasığının üzerine."Savcı elindeki fotoğrafa detaylıca baktı. Telefonu bu kezde Talat amire uzatıp Tunaya döndü. Tam o sırada kapı açıldı.Berkun ve Eren içeriye girdi. "Kusura bakmayın biz toplantının başladığını bilmiyorduk."Eren hemen sağ yanıma Berkun'da sol yanıma oturdu. "Devam edelim."dedi Talat Amir resmî incelerken.
"Paleograflar yazıyı incelemeye devam ediyor. Bir sonuç almak uzun sürecek.”
Savcı Berkun ve Erene döndü. "Sizde ne var?"diye sordu. Berkun yerinde dik konuma gelip ellerini çapraz birleştirdi. "Cenk'in ailesi otopsiye izin vermedi. Muayene sırasında hiçbir bulguya rastlanmadı. Ölüm sebebi hala belirsiz."dedi Berkun. Ardından hemen Eren söze girdi. "Kamera kayıtlarından da bişey çıkmadı. Barın arka sokakları tenha olduğu için zaten kamera yok. Barın içindeki kameralar toplanıyor. Ama incelemesi iki gün sürer. Şuan elimizde başka veri yok. Cenk'in ailesinin ifadesine ve o gece barda görüştüğü arkadaşlarının ifadelerine başvuracağız."savcı söylediklerini başıyla onayladı. "Otopsi için gerekli evrakları hazırlayın. Sizde ailesiyle konuşun. Zorunlu olarak otopsi yapacağımızı söyleyin."dedi. Talat amir ve Savcı ayaklandı.
"Başka bişey yoksa herkes işinin başına."Talat amir startı vermişti. Çetrefillerle dolu yollar bizi bekliyordu. Berkun ve Eren otopsi için savcının peşinden gittiler. Esilay ve Tuna da alfabe için Paleograf ile konuşmaya gittiler. Bende toplantı odasında tek başıma koltuğa yayılarak sosyal medya da stolk yapıyorum. Sabahın köründe işe geldiğimiz için açlıktan bayılmadan önce bir simit ve çay içmiştim. Bu beni bir süre idare ederdi. Bilgisayarı kucağıma doğru çektim. Ekrana bakan gözlerim sızlamaya başlamıştı.
İlk önce Cenk in instagramını buldum. Hesabı gizli olmadığı için sevinmiştim. Üçyüz bin takipçili hesabı kitlemekte yazık olurdu. Yüze yakın yüklediği fotoğraflar arasında gezinirken bir kızın paylaştığı fotoğrafta Tuğrul Enes Bodur etiketini görünce duraksadım. Fotoğrafa sadece Cenk ve bir kaç kız vardı ama kız kalbinin üzerine Tuğrul un hesabını etiketlemişti. Kızın hesabına girdiğimde hem Cenkle hemde Tuğrul la takipleştiğini fark ettim. Kızın bine yakın fotoğraflarını kucalamaya başladım. O kadar çok fotoğraf vardı ki hepsine tek tek bakmak epey sürecekti.
Kapının açılıp kapanma sesini duysamda bakışlarımı ekrandan çekmedim. Çatık kaşlarla ekrana bakarken başımı yana eğdim. Saçlarımın dipleri uyuşmuştu. Lastik tokamı çekip çıkardım. Özgürlüğünü ilan eden saçlarım sırtımdan aşağıya dağıldı. Ellerimi saçlarımdan geçirip taradım. Arkamda oluşan haraketlilikle başımı çevirdim. Başımda dikilen savcıyı fark edip oturduğum yerde dikleştim. "Kusura bakmayın sizi fark etmedim. Bir şey mi isteyecektiniz?"diye sordum. Sesim biraz kısılıp içime kaçmış gibiydi. Utanmıştım. "Hayır, herkes bir yerlere dağıldı. Sen neler buldun?"diye sordu. Gözleri saçlarıma takılı kalmış gibiydi. Mavi bakışları kısıldı. Saçlarıma bakan gözleri elalarımda duraksadı. "Ortak arkadaşlarını tarıyordum. Birini buldum." Bilgisayarı savcıya doğru çevirdim. "Bilge Gökmen ortak arkadaşlarında ekli. Kızın profilini inceliyordum bende."dedim. Ekrandaki bakışlarım yandan savcıya düştü. Ekrana bakıyordu,kısılmış mavi gözleri, hafif kirli sakalları, siyah göleği ve siyah kumaş pantolonuyla bugün epey şıktı. Saçlarını özenle taranmış gibi yumuşak görünüyordu.
"İncelemeye devam et. Bir şeyler bulursan da bana haber ver."dedi. Ekrana bakan mavilerini bana yöneltti. "Tamam savcım,"dedim hızla. Bir kaç adım geriye gidip bana baktı. Ardından arkasını dönerek odadan çıktı. Derin bir nefesi burun deliklerimden koyuverdim. Durduk yere neden strese girmiştim ki. Bu adamın yanında gerilmemek imkansızdı. Farklı bir yanı bir aurası vardı. İnsanı kendine çeken merak uyandıran bu yanı kanımı kaynatıyordu.
"Saçmalama Sumru,"dedim kendi kendime. Deli gibi bişey olmuştum. Psikolojim mi bozuldu nedir?
"Ben en iyisi işe döneyim."kendi kendime konuşmaya son verip kızın profilinde gezinmeye devam ettim. Yüzlerce fotoğrafın arasından aradığımı buldum. Cenk ve Tuğrulun yan yana bir fotoğrafını bulduğumda kızla Tuğrul'un oldukça samimi olduğunu da fark ettim. Fotoğrafı bilgisayardan kendi telefonuma aktardım. Kızın telefon numarasını bulmak için ismini hemen Lara ya mesaj yoluyla ilettim.
Sumru; Bilge Gökmen bana acil numarası lazım.
Lara; Hemen bakıyorum.
Lara bilgisayar ve hacerlık konusunda epey yetenekliydi. Siber suçlar tam ona göreydi ama kendisi cinayet şubeyi tercih etmişti. Kimi zaman bu kadar hareketli va katillerle dolu hayattan sıkıldığı söylese de işinde çok başarılı bir polisti. Ne zaman yardım istesem beni çevirmez, her ihtiyacıma koşardı. Birlikte çalışmanında etkisiyle epey samimiydik.
Lara; 0544 423.... Bilge Gökmen
Sumru; Bir ara yemek ısmarlarım. Teşekkürler.
Lara; Olur, İtalyan mutfağımı? Çin mutfağımı? Attığı mesajı görünce tek kaşım havalandı. Beni boktan zengin mekanlarına götürebileceğini düşünmesine, delice bir istekle gülmek istedim. Alt dudağıma geçirdiğim dişlerimi serbest bıraktım.
Sumru; Türk mutfağı tercihimdir.
Mesaj olarak sadece göz deviren emoji atmıştı. Buda çok sıkıcısın demenin görsel olarak bir göstergesiydi. Attığı numaraya bakıp hemen arama tuşuna bastım. Bir kaç kez çalan telefon bir kadın sesiyle bölündü.
"Alo,"ahizeden duyulan ses, tok ve netti.
"Bilge hanım, ben olay yeri inceleme uzmanı Sumru Eryavuz. Sizinle Cenk Çorlu ve Tuğrul Bodur hakkında konuşmak istiyorum."duyduğum nefes sesleri bir anda kesildi. Telefonun kapandığını düşünürken,"Cenkle ilgili ne konuşacaksınız?"dedi. Titreyen sesiyle.
"Cenk ve Tuğrulla ortak arkadaş olduğunu biliyorum. Şubeye kadar gelebilirseniz size sormam gerek sorular var."karşıdan derin bir nefes sesi geldi.
"Bakın Sumru hanım. Eskiden ikisi de arkadaşımdı. Ama uzun zamandır ikisiylede görüşmedim. Haklarında ne bilmek istiyorsunuz bilmiyorum, merak da etmiyorum. Size iyi günler."diyerek telefonu kapattı. Ellerimi saçlarıma götürüp kaşıdım. Bişeyler bildiği bariz belliydi. Sesinde yakaladığım o tını yalan söylediğini fısıldıyordu bana. Bişeyler biliyor ama saklıyordu.
Neden ?
Onları korumak için yada bildiği ve sakladıklarının üzerini örtmek için olabilir.
Sumru; Bilge Gökmenin ev adresi acil.
Attığım mesaja on dakika sonra yanıt gelmişti. Hızla çantamı hırkamı alıp odadan çıktım. Üzerime geçirdiğim hırkaya sarılıp arabama doğru yürürken az ileride arabadan inen Berkun ve Ereni fark ettim. Onlarda beni gördüklerinde bana doğru geldiler.
"Nereye böyle acele?"diye sordu Eren.Kuzguni saçlarını alnını kaplamış gözleri elalarıma bakarken kısılmıştı.
"Tuğrul ve Cenkle bağlantılı birini buldum. Konulurken bir anda suratıma kapattı. Bişeyler saklıyor. Kaçar gibi telefonu kapatınca bende evine gidiyordum."dedim. Berkun'un kaşları çatıldı. "Neden tek başına gidiyorsun? Nasıl biri olduğunu bile bilmiyorsun."bakışlarım Erene döndüğünde omuz silkti. "Haklı."dedi sadece. Oflayarak ikisine baktım.
"Abartmayın isterseniz. Sadece konuşmaya gidiyorum. Kız bana ne yapabilir."gözlerimi devirip bir adım atmıştım ki Berkun kolumdan yakaladı. Elindeki anahtarları Erene doğru fırlattı.
"Sen diğerlerine bak. Sumru bende."Eren iki parmağını alnına koyup asker selamı verdi. Şubeye doğru yürümeye başladı.
"Berkun biraz abartmıyor musun? Kızla sadece konuşacağım."dedim en sakin tonda. Kolumu bırakıp yüzüme doğru eğildi. "Tamam sadece konuşacağız."sırıtarak bana baktığında, koluna bir tane geçirdim. Yalandan kolunu tutup iki büklüm oldu. "Acıttın kızım elinin de ayarı yok."desede bıyık altından güldüğünü biliyordum. Buna dayanamayıp bende güldüm. İkimizde gülüşerek arabaya doğru ilerledik. Anahtarı ona doğru attım ve yan koltuğa geçip kuruldum. Berkun aracı çalıştırırken şubenin kapısında Talat amirle konuşan Savcıyla göz göze geldim. Bir kaç saniye bana bakıp ardından Talat amire döndü. "Kemerini bağla Sumru,"bakışlarım ondan koptuğunda, uzanıp kemerimi taktım. Araba hızla yola atıldığında silik bir şekilde Savcının hala buraya baktığını fark ettim.
"Aralarındaki bağlantının evi neredeymiş?"
Lara dan gelen mesajı navigasyona ayarladım. Telefonu Berkuna uzattım. Başımı cama yaslayarak akan yolu seyrettim. İnsanların bir şeylere bir yerlere yetişme telaşını.
"Hayırdır? sessizsin bugün."
"Hiç kızla ne konuşacağımı düşünüyordum."dedim. Yalan değil bunu da araya sıkıştırmıştım. Aralarındaki bağlantı sandığımdan kuvvetli olabilirdi. Emin olduğum tek bir şey vardı. Kız bana yalan söylemişti. Kesinlikle bir şeyler gizliyordu.
"Sadece onu mu? Kafan bu aralar karışık gibi. Neye takıldın dökül bakalım."dediğinde sorgulayacı tavrına omuz silktim. "Cinayeti çözmeye fazla odaklandım. Sana öyle gelmiştir."gözlerimi yeniden yola çevirdim. Yandan bakışlarını yüzümün her yerinde hissedebiliyorum. Söylemek istediği her neyse fazla beklemedi.
"Sumru,"
"Berkun,"
Sadece benim anladığım dilde bana iyi misin diye sordu. Sadece onun anladığı dilde ona iyiyim dedim. Ve bu anın aslında ne kadar kıymetli olduğunu sadece Berkun sorduğunda fark ediyordum. Bazen bir insana öylesine bile olsa iyi misin diye sormak. Dünyadaki bütün teselli sözcüklerinden daha iyi hissettiriyordu.
"Emin misin?"diye ısrar etti.
"Eminim. Önüne döner misin artık. Şimdi birine çarpacaksın. Arabam perte çıkarsa bunun intikamı fena olur."dedim. Bana bakmadan gülümsedi. Sağ yanağında oluşan çukuru her zaman göremezdik. Uzun zaman sonra böyle içten güldüğünü görmüştüm. O an dayanamadım.
"Berkun,"dilim ismini söylemişti ama içim sen nasılsın diye soruyordu.
"Sumruuu.."diyerek uzattı ismimi. Verdiği cevap ben hep iyiyim demekti. Ama ben farkındaydım. Ne kadar kaçamaya çalışırsa çalışsın, anlatmadığı, sakladığı bir şeyler vardı uzun zamandır. Elbet vakti gelince anlatır diye beklediğim bir şeyler.
"Berkuunnn.."diyerek ismini uzattım bende. Bana yalan söyleme iyi olmadığını biliyorum. Kalabalık kelimlere ihtiyaç duymadan anlaşmak, ikimizin arasındaki iletişim yöntemiydi.
"Biliyorum, farkındasın. Aksini hiç düşünmedim. Ama bugün değil."diyerek kestirip attı. Israr etmedim. Üstüne gitmek onu daha da geriye iterdi. Kendi isteğiyle anlatmasını tercih ederdim.
"Peki, her zaman burda olduğumu bil."diyerek son noktayı koydum. Bana teşekkür edercesine gülümsedi. Bende ona göz kırpıp sırıttım.
"Biliyorum, ve bu harika hissettiriyor."söylediği şeyi duymadığımı sanarak fısıltıyla söylemişti ama duymuştum. Ona dönmeden yola bakmaya başladım. İyi bir arkadaştı, kötü gün dostuydu, sırdaştı, Kalbinin büyüklüğünü her daim hissettirirdi. Yanında olduğunu, bir omza ihtiyacın olduğunda anında orada olurdu. Kadim ve sadık bir dosttu.
Benim için sadece bu kadardı.
Akan giden yolda sessizlik bize eşlik etti.Lüks villaların olduğu sokakta durduk. Arabayı kaldırım kenarına park eden Berkun la araçtan indik. Ağır adımlarla yürürken arkadan onu takip ettim. İkinci villanın önünde durdu. Ağır demir kapısını iteklese de açılmadı. Duvarın köşesinde kalan zile bir kaç kez bastım. Görüntümüzü yansıtan kameradan bir hışırtı geldi.
"Kime bakmıştınız?" İnce sesli zarif bir kadın sesiydi konuşan.
"İyi günler hanımefendi. Biz Bilge Hanıma bakmıştık."diye konuştum. Berkun bir kaç adım ardımda kalmış beni izliyordu.
"İsminiz nedir?"
"Sumru Eryavuz."
"Bir saniye kendisine haber vermem gerekiyor."dedi ve ses kesildi.
"Ne gibi bağlantısı olabilir ikisiyle çözmüşsündür sen?"diye soran berkuna döndüm.İrisleri güneşten kısılmıştı. Üç numaraya vurduğu saçlarını eliyle karıştırdı.
"Emin değilim. Sadece sesinden kuşkulandım ve burdayım."kendimi göstererek. Önce elime baktı. Sonra gözlerime çıkardı kahvelerini. "Sen kuşkulandıysan boşuna değildir."bana destek vermek dünyadaki en önemli şeydi onun için. Hafifçe gülümsedim.
"Bende insanım. Benimde yanıldığım yanlış yaptığım yerler illaki olur."diye direttim. Kafasını iki yana sallayarak yarım ağız gülümsedi. "Sen mi? Bugüne kadar ben neden göremedim o zaman?"dedi benimle inatlaşır gibi.Ona güldüm. "Bir gün görürsün."diyerek konuyu kapattım. Uzatırsak benimle inatlaşmaya devam edecekti.
"Hanımefendi.Bilge Hanım şuna müsait değil."diyen sesi duyduğumda sinir bütün damarlarıma aktı. "Kendisine iletin. Kapısına polisle gelmemizi istiyorsa kendi bilir."kemeraya bakarak sırttım. "İletiyorum."diyen çekingen ses anında kayboldu.
"Kız senin ismini duyup kaçmaya çalıştığına göre. Kesinlikle bir şeyler saklıyor."diyen Berkuna bravo çözdün der gibi baktım. "Biz de yapıyoruz bir şeyler. Bir Sumru olamasak da."diyerek benimle dalga geçti. Kafamı iki yana sallayıp, olmadı dercesine güldüm. Alay dolu gülümsememe tip bakışlar attı. Trip atar gibi kafasını çevirmesine daha çok güldüm. Sokakta yankılanan gülüşümde Berkun bana döndü. Onun da yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
Biz gülmeye dalmışken, önümüzdeki ağır demir kapı yavaşça açıldı.İçeriden uzun boylu iri kıyım bir adam bize doğru yürüdü. "Buyrun.Lütfen,"dedi. Berkunla birbirimize bakıp içeriye doğru bir kaç adım attık. Demir kapı arkamızdan otomatik olarak kapandı. İri kıyım adam önden yürüyerek bize yolu gösterdi. Evin kapısında minyon çıtı pıtı bir kız bizi karşıladı.
"İçeriye buyrun lütfen. Bilge hanım birazdan geliyor."biraz önce kameraya konuşan kızdı. Evin hizmetçisi olduğu belliydi.
"Teşekkürler."diyerek içeriye geçtik. Bizi salona yönlendirdi. Büyük salondan içeriye girdiğimizde salon dedikleri kocaman alanın bir saraydan farksız olduğunu düşündüm. Altın varaklı koltuk takımı ayna ve konsolu görünce fazla altından kusmak istedim. Beyaz tonların altınla harmanlandığı salona siyah detaylar da eşlik etmişti. On iki kişilik yemek masası konsolun hemen önündeydi. Büyük salonda sayamayacağım kadar koltuk olmasıda salonu epey dolu gösteriyordu. "Vay be dizilerde gördüğümüz evler gerçekmiş."dedi Berkun. Koltuklardan birine bıraktı kendini. Anında yayıldı oturduğu yere. "Gelir şimdi düzgün otur."diyerek uyardım. Ayaklarını uzattığı sehpadan homurdanarak indirdi. Yanındaki boşluğa oturdum. Salonun girişinde bizi gözetleyen iri kıyım adamın da farkındaydım. Her an tetikte bizi izliyordu.
"İçecek bir şey alır mısınız?"az önce kapıda bizi karşılayan kız salondan içeriye girerek bize doğru yürüdü. "Teşekkürler."diyerek kızı kibarca reddettim. "Varsa ben bir sade kahve alayım."Berkun ve kahve aşkı. Hiç bitmeyecek bir serüvendi. Gün içinde kaç kahve tükettiğini ben artık sayamıyordum. Ben burda gerginlikten ölüyorum, beyefendi kendine keyif kahvesi söylüyordu. İnanılır gibi değil. "Pes yani burda bile mi?"dedim. Bana göz devirip omuz silkti. "Kahve aşkımı sen bile sorgulayamazsın. İzin vermem."diyerek birde bana diklendi. Ben sana artık bişey demiyorum bakışlarımla önüme döndüm. Boğaz manzaralı villanın salonu boydan boya camdı.Ön bahçeye bakan cam bahçede ki rengarenk çiçekleri de gözler önüne seriyordu. Az önce gelen kızın elinde kahveyle salona girmesiyle bakışlarımı bahçeden çekip ona baktım. Kahveyi Berkuna uzatıp gülümsedi. Nazik bir tavırla afiyet olsun diyerek yanımızdan ayrıldı. Berkun kahvesini yudumlarken, merdivenlerden gelen sesi duyumsadım. Bir kaç adım sonra salonun büyük kapısından topuk tıkırtısı geldi.
"Hoşgeldiniz. Biraz beklettim kusura bakmayın."arkamdan gelen sese döndüm. Bilge Gökmen tam karşımda duruyordu. Kızıla boyattığı kısa saçları yeşil gözleriyle güzel biriydi. Zayıf fiziğinin altında güçlü bir yapısı vardı. Boyu benden kısa olsada ayağındaki uzun topuklularla aynı boyda duruyorduk. "Önemli değil. Bizimle görüşmek istememenizi anlıyorum. Ama konu acil."
"Tabi. Konu neydi?"kaçan gözlerini bir türlü yakalayamamıştım. Sık sık Berkuna değen gözleri bir türlü bende kalmamıştı. "Bilge hanım. Cenk Çorlu ve Tuğrul Bodur bir gün arayla ölü bulundu."diyerek konuya geçiş yaptım. Berkuna bakan gözleri hızla beni buldu. Oldukça şaşkın duran ifadesinde bir kırılma yaşandı. Pişmanlık. Pişman bakan gözleri doldu. Bir kaç damla yanağına aksa da bana tepki vermeden başlamaya devam etti. "Alıştıra alıştıra söyleseydin keşke."diye fısıldayan Berkun'a dönmedim. "Bilge hanım.Bilge hanım iyi misiniz?"elimi yüzüne doğru salladığımda kendine gelebilmişti. "Pardon ben yanlış duydum galiba siz ölü mü dediniz?"inanamayan bakışları, karşı çıkışları ve doğruyu söyleyen gözleriyle bu kızın temiz olduğunu anladım. Ama hala bir şeyler sakladığını biliyordum.
"Evet, üzgünüm.. Başınız sağolsun."
"Sa-sağ-Sağolun."
"Bilge hanım. Acınızı anlıyorum ama bir kaç soru sormam gerekiyor."hala bana bakıyor bir tepki vermiyordu.
"Ta-tabi kusura bakmayın? Ben çok ben çok şaşkınım."diyerek kendini açıklamaya çalıştı. "Bilge hanım. Cenk beyle ve Tuğrul beyle en son ne zaman görüştünüz?"diye sordum. Yeşil gözleri dalgındı. Masaya baktı. Ardından bana döndü. "Uzun zamandır görmedim ikisinide ortak arkadaştık sadece."diye konuşsada yalan söylediğini gözleri ele veriyordu. "Emin misiniz? İki ortak arkadaş dan çok daha yakın gibiydiniz."imalı konuşmama kaşları çatıldı. "Anlamadım Sumru hanım. Ne ima etmeye çalışıyorsunuz?"diyerek bir anda yükseldi.
"Sakin olun hanımefendi. Arkadaşım sadece bir soru sordu.Neden bu kadar sinirlendiğinizi anlamadım."arkamda oturan Berkun kendini öne iterek konuştu. Bende olan yeşil gözleri Berkuna döndü. Bakışları yumuşar gibi olduğunda, hayretle kaşlarımı çattım.
"Bilge hanım,Tuğrul bey sevgiliniz miydi?"diyerek biraz daha ileriye gittim. Berkunu süzen bakışları elalarımda duraksadı. "Sormak istediğiniz sorular bunlar mıydı? Siz beni neyle itham ediyorsunuz şu an?"bir anda yükselmesi kaçırdığı bakışlarıyla ben cevabımı almıştım.
"Cenk sana mı aşıktı?"biraz daha ileriye gitmekte sakınca görmedim. Ayağa kalkıp gözlerime ateş saçan gözleriyle baktı. "Tuğrulla sevgiliyken aynı zamanla Cenkle de mi görüşüyordun."bu bardağı taşıran son damla oldu. Yan sehpada duran antika ve çok pahalı görünen vazoyu, yere fırlattı. Kapıda dikilen çam yarması bize doğru hareketlendi ama Berkun onu eliyle durdurdu. Yerdeki kırıklara baktım. Bana kilitlenmiş, yeşil gözleri zehir saçan kıza dönmeden önce dudaklarıma alay dolu bir gülümseme asıldı. "Tuğrul seni Cenkle yakaladı ve game over."ona doğru bir adım attım. "Cenkle birlikte oldun Çünkü; sende uyuşturucu kullanıyorsun. Tuğrul bu durumu aslında yanlış anladı ve sana yol verdi. Cenk de uyuşturucu için onunla olmanı kabul etmeyip seninle görüşmeyi kesti. Uyuşturucuya giden yolların kapandığında da başkalarından mı medet umdun?"bir adım daha yaklaşıp dibine girdim. Gözlerinde yanan alev yeri göğü inletti.
"Siz ne kadar küstah birisiniz.Hayatıma bu kadar burnunuzu sokma iznini kimden aldınız?"
"Gözlerinizden. Bana öfkeyle bakan ama doğruları haykıran gözlerinizden."yüzüme yayılan alay dolu gülümseyi silmedim. Bakışları en çok gülüşümde oyalanıyordu.
"Sen orda kal bakalım koca adam. Sadece konuşuyoruz."dedi Berkun kapıdaki çam yarmasına.
"Bilge Hanım?"diyerek Bilge ye baktı. Bende kitlenen bakışları çam yarmasına dönmedi ama eliyle bir işaret yapıp, olduğu yerde kalmasını sağladı.
"Sizde evimi terk edin."işaret parmağıyla salonun çıkışını gösterdi. Gözlerindeki derin öfke vücudundan taşmak için an kolluyordu.
"Aaa hiç misafir perver değilsiniz ama bir çay, kahve bir şeyler ikram etmediniz."dedim çocuk gibi küskün bir tavırla. Bir kaç adım geriye gidip, kalktığım koltuğa yeniden oturdum. Bakışlarım cesurca salonun her bir köşesinde gezindi.
Öfkeyle aldığı soluklar burun deliklerinden taştı. "Laftan anlamıyorsanız anlatmasını biliriz."diyerek üstüne beni tehtit etmesiyle oturduğum yerde daha da yayıldım. "Anneniz ve babanız neredeler.Eminim bize beş çayında eşlik etmek isterler."ona diktiğim bakışlarımdaki tehditi fark etti. Kapıyı gösteren parmağını yavaşça indirdi. Sehpaya uzanıp Berkunun bir yudum aldığı kahvesini içtim.Zehir gibiydi. Sade kahveden hoşlanmazdım. "Bu kahve buz gibi olmuş."diyerek kahveyi sehpaya geri bıraktım.
"Eee Bilgecim, nerede kalmıştık? Hah sen bana gerçekleri doğru şekilde anlatıyordun. Bende seni uslu uslu dinleyip, evinden çıkıp gidiyordum."ayak ayak üstüne atıp Bilgeye döndüm. Benim rahat tavırlarımla eğlenen Berkun, arkamda durmaktan vazgeçip yanıma oturdu. Rahat tavrımız, Bilgeyi epey rahatsız etmişti. "Siz kim olarak beni tehdit ettiğinizi sanıyorsunuz?"hala bana diklenecek cesareti olması takdire şayandı.
"Bir düşüneyim?"elimi çeneme atıp, düşünüyor gibi poz kestim.
"İki cinayeti de bizzat teşhis etmiş ve bu olayın aydınlığa kavuşmasını isteyen biri olarak."diye cevap verdim. Kaşları çatıldı. Gözlerinde yatan duygular önüme serildi. Pişmanlık ve sevgi.
Tuğrulu sevdiğini anladım. Cenk'i kullandığı içinde pişman olduğunu. İkisi ne değer verdiği ortadaydı.
"Ben, ben aslında gerçekten ikisiylede uzun zamandır görüşmedim. Tuğrul bizi Cenkle görünce yanlış anladı. Cenkle aramda hiç bir şey olmadı. Uyuşturucu almak için Cenk'e yanaştım. Tuğrul beni terk ettikten sonra Cenk de benimle görüşmeyi kesti. Tabi uyuşturucu vermeyide. Tuğrulla konuşup gerçekleri anlatmak istedim ama benimle konuşmak bile istemedi. 2 belkide 3 aydır ikisini de görmedim. Zaten yurtdışındaydım. Bir hafta oldu döneli."dedi. Genç oldukça güzel olan bu kıza üzülmüştüm aslında. Duygular bir tarafa uyuşurucu batağına düşmesine ve bu yüzden sevdiği adamın onu terk etmesine üzülmüştüm.
"Peki, iksinin ortak bir düşmanı falan var mıydı?"diye sordu yanımda oturan Berkun.
"Bildiğim kadarıyla hayır. Cenk uyuşturucu yüzünden çok kavga ederdi. Sevmeyeni de çoktu. Ama Tuğrul gerçekten çok düzgün birisiydi. Bir yıldan fazladır beraberdik bana karşı hiç bir yanlışını görmedim.”yeşil gözlerini yere sabitlemiş dalıp gitmiş gibiydi. Eski anılara daldığını bilmek için müneccim olamaya gerek yoktu.
Tuğrul'u özlemişti.
"Bize anlatmak istediğin başka detay var mı aklına gelen?"
"Ha- aslında bir kez Cenkle konuşmalarını duymuştum. Kimse duymasın bunu ikimizin arasında mezara kadar sır diyordu Cenk. Tuğrulda korkmuş gibiydi. Tamam dedi sadece. Başka da bişey söylemedi."
"Neyden yada kimden bahsettiklerini duymadığınıza emin misiniz?"diyerek kızın üzerine giden Berkuna döndüm. Beni umursamadan kıza sert şekilde bakmaya devam etti.
"Hayır, isim yada başka bişey duymadım. Konuşmanın sonuna gelmiş olmalıyım. Sonra sustular, onlar susunca bende odaya girdim. Hiç bir şey olmamış gibi güldük eğlendik. Sonra da evlere dağıldık."gözlerine baktım. Doğru söylüyordu. Yalan söylediğinde anında gözlerini kaçırıp ellerine baktığını, geldiğimiz ilk dakikada fark etmiştim. Şimdi direk gözlerimize bakıyordu.
"Tamam, teşekkür ederim, bize zaman ayırdığın için. Bir şey aklına gelirse seni aradığım numaradan mutlaka bana ulaş. En ufak detaylar bile bizim için çok önemli."dedim. Elimi dostane şekilde uzattım. Biraz gerilsekte sonunu tatlıya bağlamış sayılırdık.
"Çok tuhaf insanlarsınız."diye bir tespitte bulundu. Onu çokta umursamadım.
"Öyleyizdir."diyerek konuyu kapattım.Elini uzatıp parmak uçlarıyla elimi sıkışına alayla güldüm. Oda beni umursamadan Berkuna baktı. Elini Berkuna uzatmasına kaşlarımı çattım. Parmak uçlarıyla bilgenin elini sıkan Berkun umursamadan bana baktı. "İşimiz bitiğine göre biz çıkalım."başıyla çıkışı işaret etti. Bilgeden kaçmasına gülmek istesemde ortam müsait değildi. Kapıda hala dikilen çam yarmasına en sinir bakışımı attım. Umursamadan kazık gibi dikilmeye devam etti. Arkamızdan bizi çıkışa kadar getiren Bilgeye alay dolu bir gülümseme attım.
"İyi günler Bilge hanım."dedim hanım kelimesine vurgu yaparak. Yaptığım imayı havada yakaladı.
"İyi günler."Berkuna dalıp gitmişti. Ne dediğinin eminim farkında bile değildi.
"Hadi Sumru. İyi günler."beni itekleyerek dışarıya çıkaran Berkuna dönmeden içimden küfür ettim. "Ya bir dur kolum koptu.Arkamızdan kimse de kovalamıyor. Ne bu acele?"bana sinir dolu bakışlar gönderdi. Evin kapısına döndüğünde hala orada dikilen ve Berkuna bakan Bilgeyi görünce bastım kahkahayı. "Seninki arkadan su dökmek için bekliyor."dalgaya aldığım duruma sinirle kaşlarını çattı. Kıza epey sinir olmuş gibiydi.
"Sumruuu.. Şu durumla eğlenmene inanamıyorum. Buraya cinayet soruşturması için geldik."dedi. En ciddi tavrını takınarak. Ama kıza arkasını döndüğü an kendiside gülmeye başladı. Gözümüzden yaş akana kadar kapının önünde gülmeye devam ettik. Cebimde çalan telefonu fark ettiğimde duraksadım. "Dur gülme telefon çalıyor."dedim. Berkun kendini durdurmaya çalışsada pek başarılı olmadı. Ondan bir kaç adım uzaklaşıp telefonu cebimden çıkardım. Kayıtlı olamayan bir numaranın aradığını görünce duraksadım.
"Alo,"diyerek telefonu yanıtladım. Bir kaç adım gerimde kalan Berkunun gülüşünü hala duyabiliyordum.
"Sumru hanım, işiniz bittiyse şubede sizi bekliyoruz toplantı için."savcının sesini duymamla kendime geldim. Gülen Berkuna bakıp en ciddi ifadeyle ağzımı oynatarak Savcı arıyor, dediğimde gerekli mesajı aldı. Kaşları çatıldı. Kulağımda duran telefona sinirli bakışlar attı.
"Şimdi bitti Savcım. Yarım saate kalmaz şubedeyiz."ilerleyip Berkun'u da kendimle sürükledim. Arabanın önüne geldiğimizde Berkun kapıyı açtı. Sürücü koltuğuna o geçerken ben yine yan koltuğa geçmiştim.
"Acele edin! Sizi bekleyerek zaman kaybediyoruz."bugün herkes ters gününden mi kalkmıştı arkadaş. Hepsi beni buluyordu.
"Tabi Savcım."diyerek konuyu uzatmandan kapattım. Berkun dan sonra bir de ben tartışırsam fazla göze batardık.Telefonun kapanma sesiyle kendime geldim. Telefonu suratıma kapatmasına sinir olmuştum. Savcı diye saygı sınırını korudukça adam bize zıt gitmek için bahane arıyor gibiydi. Beni deli eden tavrını görmezden gelmem gerekecekti. Bu konuşma hiç yaşanmamış gibi şubeye gidip toplantıya girecek işlerimi halledip huzurla evime dönecektim.
"Ne diyor o uyuz."Berkuna bu konuda katılıyordum. Kendisi biraz uyuz bir karakterdi.
"Toplantı yapılacakmış onu haber veriyor."diyerek geçiştirdim. Savcının söylediklerini duysa birde bunun için tartışma çıkarırdı. Zaten mimliydi savcılar konusunda, bu olaydan sonra tüm şubede adımız çıkacaktı. Savcılara düşman Bulmaca Ustaları diye. Aman aman hiç gerek yoktu.
"Beklesin biraz uyuz herif."diyerek hızını düşürdü. Göstergeye baktığımda 40 la gittiğini gördüm.
"Hadi savcı hak etti. Talat amir ve ekip. Hepimiz çok yorgunuz. Zaten mesai bitiş saati. Toplantıdan sonra dağılırız evlere. Hızlı git biraz."Oflarcasına bir ses çıkardı.
"İyi tamam ama sadece ekip için."dedi. İsyan eden kahveleri küskün çocuklar gibiydi.Dışarıdan sert ve soğuk dursada ekibe karşı daha anlayışı daha sıcak kanlıydı.
"Tamam hadi hızlı sür."diye ısrar ettim. Bana yandan bir bakış atıp yola döndü. Trafik çok yoğun değildi.Hızlı akan yollarda yarım saate şubeye gelebilmiştik. Arabayı otoparka park edip hızlı adımlarla şubeye ilerledik. Yanımızdan geçen bir kaç kişinin selamını alarak toplantı odasına geldik. Kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Savcı ve Talat Amir de dahil olmak üzere herkes toplanmıştı. Cinayet şubeden Metin ve Lara ve bir kaç simanın daha olduğunu gördüm.
"Kusura bakmayın geciktik."diyerek herkese baş selamı vererek boş yerlere oturduk.
"Sumru ve Berkunda geldiğine göre başlayalım."diyerek direktif veren Talat amirle ilk girişi Eren yaptı. "Otopsi sonuçları çıktı. Kafatasının arkasından Oksipital sinirden zehir verilmesiyle, vücudu ağır bir spazm geçirmiş. Maktulün vücuduna giren zehirle ölüm süresi yaklaşık on dakika sürmüş."dedi. Odada bir kaç saniye bir sessizlik oluştu. "Vücuda hangi zehrin verildiği şu an araştırılıyor. En geç yarına öğrenebiliriz."diyede ekledi.
"Tuğrul Bodur'un ölüm sebebi de kafa arkasında oksipital sinire yüksek dozda adrenalin yüklenmesiyle, kalp sıkışmasından ölmüştü."dedi.Talat amir Tuna ya döndü.
"İki maktulünde Vucunda bulunan göktürk alfabesiyle yazılmış Cuma ve Sekiz sayısını araştırdık. İkiside suya dayanıklı bir kalemle yazılmış. Yazılar çok dağınık ve şekilsiz oldukları için özellikle seçilmiş. Yazı tarzından tanınmamak için. Ama aynı kişinin yazdığını uzun incelemeler sonuncunda anladık."bu iki sonuca göre cinayeti işleyen aynı kişiydi. İkisinin ortak bir düşmanı yada bir sırları vardı. Ve bu iş ikisini birden ölüme sürüklemişti.
"Sumru,"diyerek bana dönen Savcıya baktım. Dalgın bakışlarıma kaşlarını çatarak karşılık verdi. Bugün üzerine giydiği artık ütüsü gitmiş siyah gömlek ve siyah kumaş pantolonuyla şık duruyordu. Bir kaç tutamı dağılmış kumral saçları ve gök mavileriyle bana bakıyordu.
"Cenk ve Tuğrul arkadaşlar. Ortak bir arkadaşlarını bulup onunla görüştük. Bilge Gökmen. Tuğrulla sevgiliymiş. Cenkle de uyuşturucu için yakınlaşınca Tuğrul Bilgeyi de Cenk'i de hayatından çıkarmış. Cenk Bilgenin uyuşurucu için onunla görüştüğü öğrenince oda Bilgeyle görüşmeyi bırakmış. Bilgenin söylediğine göre Cenk uyuşturucu işi yüzünden bir çok düşman edinmiş. Ama Tuğrulun düzgün biri olduğunu bir düşmanı olmadığından bahsetti."diyerek özetledim durumu. Bilgeden daha fazla bilgi çıkmamıştı ama bulduklarımızda ilerlemek için yeterliydi.
"Ayrıca Bilge hanım bir konuşmalarını duyduğundan bahsetti. Cenk'in Tuğrula bunu kimse duymasın bu ikimizin arasında mezara kadar sır dediğini duymuş. Tuğrulunda korkarak tamam demesini. Neyden yada kimden bahsettiklerini duymadığını söyledi. Bir şeyler hatırladığında bizimle iletişime geçmesini söyledik."dedi Berkun. Bilgeden bahsederken hoşnutsuzca kaşlarını çatmıştı. Ortam bu kadar ciddi olmasa buna gülerdim.Yandan bakışlarıyla bana baktı. Gülmek üzere olduğumu anlayınca kaşlarını aşağı yukarı oynattı. Bu şu an sırası değil gülme demekti. Ama böyle yapınca daha çok gülmek istiyordum.
Bakışlarımı ondan çekerek Amir ve Savcıya yönlendirdim. "İki maktulünde benzer şekillerde öldürülmesi ve bunun bu kadar profesyonelce yapılması,katilin tıbbı bilgisinin yüksek biri olduğunu açıklıyor. Doktor, hemşire yada bir sağlık çalışanıda olabilir."diyerek zihnimde dalgalanan gerçeği ortaya serdim. Varsayımdan çok tespiti kolay bir kanıydı.
"Kesinlikle haklısın."diyerek bana destek verdi Talat amir.
"Haklı olabilirsin. Araştırmayı bu yönede çekin."diyen Savcı Metine baktı. Metin anladım dercesine kafasını sallayıp önündeki deftere bir not düştü.
"Kamera kayıtları ne durumda?"diyerek bu kezde Esilaya döndü.
"Yakın çevre kameralarından şu ana kadar bir şey çıkmadı. İncelemeler devam ediyor."dedi Esilay. Herkesin morali bozulmuştu.
"Elimiz çok zayıf."dedi Metin.
"Kamera görüntülerinden bir şeyler çıkması tek ümidimiz."dedi Lara'da.
"Tek pürüz bırakmadan işlenen iki cinayet. İki arkadaş."sesli şekilde kendi kendine düşünen Berkuna baktım. Elini alnına yaslamış dalıp gitmiş gibiydi. “Ortak bir düşman yada belaya bulaşmış olmamaları yüksek bir öngörü. Ama bu kadar kusursuz ve tek bir delil bırakmadan cinayet işlemek, kolayca rastladığımız bir durum değil.” dedim. Bilgenin duyduklarına ithafen. "Yüksek ihtimal, araştırmaları daha çok arkadaşlar üzerinden yapsanız iyi olur."Eren Metine dönerek konuştu. "Barda ki arkadaşlarının ifadeleri alındı.Bir açık gözükmüyor. Ama araştırmaya devam edeceğiz.Elbet bir yerde açık vermiştir."dedi Metin. Eren onu başıyla onayladı. Diğerleri de sessiz düşüncelere dalmıştı. Beyin fırtınası yaparak ilerlemeye çalışıyorduk.
Mesai saati çoktan bitmişti. Hava kararmış güneş yerini ayın parlak yüzüne bırakmıştı. Sabah işe gelişimizden bu yana öğlen yediğim simit ve çayla duruyorum. Midem isyan etmek üzerdeydi. Yorgunluğumda eklenince baş ağrım artmış, migren şakaklarımdan vurmaya başlamıştı.
Derinden gelen boğuk sesle kendime geldim.
Talat amirin telefonu çalıyordu. Talat amir savcıdan müsade alarak dışarıya çıktı. Bir kaç dakika sonra geri geldi. Acele bir telaşı vardı.
"Ankara'daki Cinayet şube müdürü aradı. Bizim incelediğimiz cinayetler haberlerde çıkmış.Onlarda bir saat önceye kadar bir ceset bulmuş."dedi. Elinde tutuğu telefonu masaya bıraktı. Kaşlarım çatılmış anlamaz bir ifadeyle Talat amire baktım. Telefona bakıp şaşıran herkesi gördüğümde bende masaya doğru eğilip ekrana baktım.
Ekranda Araba koltuğuna başı yaslanmış bir ceset duruyor. Ama asıl dikkatimi dağıtan ensesinde göktürk alfabesiyle yazılmış silik harflerdi. Başımı ekrandan kaldırdım. Odadaki herkes hem şaşkın hem şok içinde ekrana bakmaya devam etti.
Kısa bir an Savcıyla göz göze geldik.
Gözlerinde yatan soru işaretlerini fark ettim. Hepimizin zihninde yankılanan soruları biliyordum.
Büyük bir olayın içine düşmüştük.
Katil büyük bir oyunun peşindeydi. Bizi de peşine takarak bir perdelik bir oyun sergiliyordu. Ama biz bu oyunda sadece figürandık.
Asıl başrol kimdi emin değildim ama düştüğümüz cendereden kolay çıkamayacağımızı biliyordum.
Bulmacanın yüzlerce parçasını bir araya getirip tek bir resmî görmemiz gerekiyordu.
Gerçeğin puslu yansımasını.
🪦
Umarım severek ve beğenerek okumuşsunuzdur.
Ekip hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.
Falaz savcı hakkında görüşlerinizi de merak ediyorum.
Sumru ve Berkun çok tatlı değiller mi?
Sanki biraz köşeye sıkıştık?
Kaosa doymayan yazarınız sizler için neler neler hazırlıyor.
Desteklerinizi bekliyorum. Yıldıza basmadan bölümden ayrılmayın.
İnstagram; Bulmacaustalar
Tiktok; Bulmacaa.Ustalarr
#bulmacaustaları etiketiyle desteklerinizi bekliyorum.
Sevgiler
Semyy8
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.99k Okunma |
374 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |