7. Bölüm

6- ÖLÜMÜN KİRLİ OYUNU

Bulmaca Ustaları
semyy8

Merhaba Dostlar..

 

Yeni bir bölümle geldim.

 

Wattpad in hala açılmamış olması hepimizi çok üzüyor. Düşüncelerimizi özgürce ifade edebildiğimiz bir platformun bu kadar uzun süre kapatılması adil değil! En kısa zamanda tekrardan açılmasını ümit ediyorum..

 

Bölümle ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı aşağıya bekliyorum.

 

Ekip hakkında sormak istediklerinizi..

 

Falaz ve Sumru hakkında konuşmak istediklerinizi yorumlarda okuyor olacağım.

 

Yıldıza basmayı,satır aralarına yorun yapmayı ve kaydetmeyi unutmayın.

Destekleriniz yazma şevkime en büyük ilham. Şimdiden teşekkürler.

 

 

Bana doğrudan ulaşabileceğiniz hesaplar..

 

İnstagram; Bulmacaustalar

 

Tiktok; Bulmacaa.Ustalarr yada Semyy8

 

Tiwitter hesabım; Semyy8

 

 

 

 

 

 

 

Keyifli Okumalar..

 

 

 

 

Retrobüs- Ankara Rüzgarı

 

Lava Hong - People

 

Emily Sara- Falling

 

Angelina Jordan- Love Don't Let Me

 

 

 

 

 

NOT; BU KİTAP ŞAHSIMA AİTTİR. HİÇ BİR KURUM VE KURULUŞLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR!!!

GERÇEKLİĞİ YANSITMAMAKTADIR!!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sumru Eryavuz

İnsanlar yalnızca kendilerinin hissetmediği acıları çekenleri teselli edebilir.

William Shakespeare..

 

 

İnsanlar yaşamın içinde çektiği acıların tesellisini arar bir ömür. Ölüm koynuna alana kadar arayışla geçer tüm ömürleri. Yaşamamanın içinde gömdükleri tüm duyguları bulurlar. Acının tiryakisi, mutluluğun arsızı olurda, yaşamın mucizelerine gözlerini kapatırlar.

 

Her yaşam, bir nefes alıştan çok kader çizgisinin sınırlarında yürümektir.

 

Ankara'da bulduklarını cesedin, ensesindeki göktürk alfabesiyle yazılan dağınık yazı bizi gecenin bir yarısında Ankara uçağına bindirmişti. Ekip olarak ailelerimizle konuştuktan bir saat sonra uçak havalanmış bizi Ankara Esenboğa havalimanına getirmişti. Beş kişilik ekibe Falaz Savcınında katılmasıyla altı kişi olmuştuk. Uçak çoktan iniş yapmıştı. Ama ilerlemek için önümüzdeki kalabalığın geçmesini bekliyorduk. Yorgunlukla kafamı yanıma eğdim. Cesedi buldukları şekilde incelememizi isteyen Savcı yüzünden, gecenin bir yarısı kendimizi Ankara da bulmuştuk.Olayların toteline biz baktığımız için savcı başka bir görüşü asla kabul etmemiş, bizi buraya kadar sürüklemişti.

 

"Yorgunluktan bayılmak üzereyim, bu adam bizden ne istiyor?Allah aşkına."koluma kafasını koyup benden destek alarak ayakta durmaya çalışan Esilaya baktım. Yorgunluk tüm yüzüne yayılmış, göz altları morarmıştı. Benimde ondan hallice olduğumu biliyordum. Saçlarım birbirine girdiği için tepeden gevşek bir topuz yapmıştım. Migrenim kendini ara ara hissettirse de şu an bayılmadan ayakta kaldığıma şükür ediyordum.

 

"Bende bayılmak üzereyim bana yaslanmadan dur."diyerek onu kendimden itekledim. İki adım arkasında kalan Tuna ya doğru bir uçuş gerçekleştirip kafasını ona çarptı.

 

"Napıyorsun kızım ya. Kusura bakma Sumru ittirdi."diye birde beni şikayet etti.

 

"Bende yorgunum ayakta kalmam mucize."diye mırıldandım. İnsanların yarıdan fazlası inmişti. Yavaş yavaş koridor boyu ilerledik. Sonunda uçaktan indiğimizde yeri öpmemek için kendimi zor tuttum. Uçağın içinde çok bunalmıştım. Temiz hava zihnime dolduğunda kendimi daha iyi hissediyorum.

 

"Havalimanı çıkışında ekip bekliyor. Acele edin."diyerek önümüzde ilerleyen adama bir tane çakmak istedim. Sabah altıda geldiğimiz işimize saat on bir olmuş devam ediyorduk. Bu hayatı biz seçmiştik yapacak bir şey yoktu. Gülü seviyorsan sadece dikenine değil, toprağın kadar katlanıyorduk.

 

" Şöyle ağzının ortasına bir çaksam nasıl iyi gelecek."diyerek arkadan söylenerek gelen Berkuna döndüm. Kaşlarımı çatıp sinirle gözlerine baktım. Yorgunluktan ölmek üzereyken bile olay yaratma derdindeydi.

 

"Sadece hayaldi. Elbet bir gün gerçeğe dökerim inşallah."dedi. Bir de sırıtmıyor mu bir tanede ona çakmak istedim. "Şakaydı atarlı kedi şaka," benimle dalga geçmesine sinir oluyordum. "Sensin o atarlı kedi, ben kedi sevmem."dedim üste çıkmak isteyerek. "Kızım bana atar yapma."burnumu sıktı. Ardından yanağımı koparmak suretiyle bir makas aldı. Gülerek benden kaçtığında çocuk gibi onu kovalamak isterken buraya bakan savcıyı fark ettim. Boğazımı temizleyip duruşumu dikleştirdim. Hala gülerek benden kaçan Berkuna sinir bir bakış attım.

 

Çocuk gibiydi.

 

"Takma sen onu ben kulağını çekerim."diyerek yanıma gelen Erene baktım. "Kulaklarından bir ağaca assan harika olur."dedim. Bana kısık gözleriyle güldü. "Sumru, seninde ondan kalır yanın yok."omuz silkip önüme döndüm. Havalimanı çıkışına gelmiştik. Bizi almak için bekleyen ekipleri gördüğümüzde onlara doğru yürüdük. Havalimanında yürüyen dört kaslı erkek ve iki uzun yapılı kız oldukça dikkat çekiyordu.

 

"Hoşgeldiniz Savcım," diyerek bize doğru yürüyen iki genç polise baktım. Hepimizi süzüp Savcıda kalan bakışları onuda derince süzdü. "Hoşbulduk, amiriniz nerede?"iki arabanın arasında kalan siyah arabanın kapısı açıldı. Arka koltuğundan elli yaşlarında bir adam indi. Cinayet şube amiri bu adam olmalıydı.

 

"Hoşgeldiniz Falaz Savcım,"diyerek savcıyla tokalaştı. Gözleri bize döndüğünde parladığına şahit oldum. "Çocuklar tanışmak bu güne kısmetmiş. Ben Uygar Kale. Sizde meşhur Bulmaca Ustaları?"hepimizin gözlerine baktı. Bizi tanımak için can attığı ortadaydı. "Evet amirim,"diyerek bir adım öne çıkıp kendini tanıttı Berkun. "Berkun Ataman."amirle el sıkıştı. Eren bir adım atarak önüme geçti. "Eren Kıray."dedi kendini tanıtarak. Ardından Esilay bir adımda amirin elini sıktı. "Esilay Yıldız."çekingen çıkan sesini zor duymuştum. "Tuna Keskin."Tuna da adını söylediğinde en sona ben kalmıştım. "Sumru Eryavuz."diyerek bir adım öne çıktım. "Tanıştığıma memnun oldum çocuklar. Adınızı tüm teşkilatlarda duymayan yok."dedi. Memnun ifadesinin altından gurur dolu bakıyordu.

 

"Buyrun size şu minibüsü ayarladık.Savcım sizi kendi aracımda ağırlamak isterim."dedi Uygar bey ama savcı bize bir bakış atıp Uygar amirin teklifini kibarca reddetti.

 

"Ben ekibe eşlik ederim."

 

"Peki siz nasıl isterseniz.Buyrun gidelim."diyerek kendi aracına doğru yürüdü. Bizim için ayarlanan minibüse ekiple doluştuk. Herkes bir köşede kendine rahat bir yer ararken bana kala kala savcının yanı kalmıştı. Uzun boyuyla koltuğa epey yayılmıştı.

 

Bacaklarından müsade alıp kendi koltuğuma geçtiğimde herkes tamamdı. Şoför harekete geçerek önden ilerleyen araçları takibe başladı. Kafamı koltuğun arka kısmına bıraktım. Yanımdan gelen sıcaklığı ve hoş aramalı parfüm kokusunu duyumsadım. Kollarımız çok hafif birbirine değiyordu.

 

Parfümünün kokusunu çözmek için normal bir nefes aldım. Çok yakın mesafemde oturduğu için dikkat çekmek istemedim. Burnuma dolan misk ve sandal ağacı karışımı koku çok güzeldi. Pahalı parfümü bütün arabanın içinde duyumsanabilirdi.

 

Kafamı hafif eğdim. Gözlerimi biraz kapatarak dinlenmek için bacaklarımı ileriye uzattım. Karşımda oturan Berkuna değen bacaklarımı hafif geri topladım. Onunda boyununda maşallahı vardı.

 

"Uzatabilirsin ayaklarını. Rahatsız olmam."Berkunun sesi kulaklarıma dolsa da onu umursamadan kendimi uykuya bıraktım.

 

Kaç dakika geçti bilmiyorum ama saçlarımda hissettiğim nefesle uyandım. Gözlerimi araladığımda minibüsün içindeki herkes inmişti. Başımı yattığım yumuşak yerden kaldırdığımda bir çift okyanusla karşı karşıya kaldım. Savcının omuzuna başımı yaslandığımı anladığım da bir an için çok mahcup hissettim. Yüzümde gezinen bakışlarının rotası hep yaptığı gibi çillerimde duraksadı. Ferah nefesini yüzüme vurduğunda ılık bir meltem esti aramızda.

 

"Kusura bakmayın Savcım. Uyuyunca başım düşmüş olmalı."benim aldığım derin nefes de onun yüzünde dağıldı.

 

"Önemli değil. Dinlenebildin mi?"diye sordu. Gözleri dağılan kaküllerim ve çillerim arasında gezinirken.

 

"Evet dinlendim. Teşekkür ederim."

 

"Teşekküre gerek yok"diyerek gözlerime baktı. Ela gözlerim uyuyup uyandığımda daha yeşil olurdu. İlgisini çekmiş olmalıydı.

 

"Gözlerinin rengi daha yeşil."diye mırıldandı. Kendi kendine konuşur gibiydi.

 

"Uyuyup uyanınca rengi değişiyor."

 

"İlginç,"dedi. Neye bu kadar şaşırdığını anlamadım.Gözlerini kısmış dikkatle gözlerime bakıyordu.

 

"İlginç olan nedir?"diye sordum.Saf bir merakla.

 

"Hadi gidelim. Ekip dışarıda bekliyor."sorduğum sorudan kaçmasına şaşırmıyordum artık. Kapalı kutuyu aralamama asla izin vermiyordu.

 

"Buyrun Savcım."diyerek ona yol açtım. Bana yeniden dönmeden araçtan indi. Arkasından sinir dolu bir bakış atarak bende indim. Bir anda ürperdim. Bir uçurumun kenarında olduğumuzu farkettim. İlerde duran siyah lüks mercedesin tüm kapıları açılmış ekip çoktan işe başlamıştı.

 

Hızlı adımlarla onlara yetiştim. Bana yaklaşıp eldiven uzatan polise kibarca teşekkür ettim. Arkamdan gelen adımlar Savcı ve Uygar Amire aitti.

 

"Beni neden uyandırmadan gittiniz."hafif sitemli çıkan sesime Esilay bana döndü.

 

"Ooo prensesim güzellik uykun bölündü mü? Kızım yarım saattir senin uyanmanı bekledik. Savcının omuzları rahattı galiba."benimle dalga geçmesiyle uğraşamazdım. Hemen yanında dikilen Tuna ya baktım.

 

"Hiç bana bakma, Esilay haklı.Yarım saat arabada bekledik sen uyanmayınca Savcı hepimizi kovdu." olaya açıklık getirdi. "İyide benim uykum hafiftir."diye mırıldandım.

 

"Artık savcının omuzları ne kadar rahatsa, dürtük uyanmadın. Savcı da ben hallederim diyerek bizi kovdu."üzerine birde dalga geçmesine uyuz olmuştum. Savcıyı anlamak da mümkün değildi. Omzuna yanlışlıkla yatmıştım. Bilerek asla böyle bişey yapmazdım. Beni birazcık tanıdıysa bunu bilmeliydi.

 

"Bırakın goy goyu işimize bakalım."diyen Erenle gözlerimi araca çevirdim.İşine pür dikkat odaklanmış Berkun öfkeli gözlerini bir saniye bana çevirdi. Bana neden öfkeli olduğunu anlamıştım. Bilerek yapmadığım hareket yüzünden kimseden özür dilemeye niyetim yoktu. Savcıya kusura bakma demek bir nevi özürdü. Fazlasını benden beklerse hata yapardı.

 

"Ne oldu? Bana neden öyle bakıyorsun?"diyerek salağa yatmayı tercih ettim.

 

"Sen çok iyi biliyorsun da? Kaçmak için hiç salağa yatar ayakları çekme şimdi." numaramı yemediğini belli ederek. Oflayarak önüme döndüm. Hepsi bir olmuş üzerime geliyordu.

 

"Başlasak mı artık?"cidden bana gelmişlerdi. En azından kendime işe vererek kafamı dağıtabilirdim. "Başlayalım başlayalım. Yoksa ben katil olacağım."ağzının içinde homur homur konuşan Berkun ne söylediğini duymadığımı sanıyorsa yanılıyordu. Kulaklarımın ne kadar sivri olduğunu en iyi o bilirdi.

 

"Maktulun cesedi morarmaya başlamış. Bu tarafa gelin."diyerek bizi maktule en yakın yere çağırdı. Maktulu görebildiğimiz noktada eliyle işaret ettiği yere baktığımda boş midem bulandı. "Maktul özel bölgesinden hadım edilmiş."dedi. Adamın organı kesilmişti. Çok fazla kan sıçramış olması gerekirken hiç bir yerde kan olmaması da dikkatimden kaçmamıştı. "Bu kokan alkol mü?"diye sordum. Esilay derin bir nefes aldı. "Etil alkol arabayı temizlemek için kullanılmış."diyerek açıkladı.

 

"Arabada hiç bir iz bulamacağız."dedi Eren. Haklıydı. Eğer alkolle tüm arabayı sildiyse, hiç bir iz bulamazdık. Tuna aracın diğer tarafından içeriye yavaşça girdi. Adamın ensesindeki yazının fotoğrafını çekti. Bugün fotoğrafları Eren değil başka biri çekiyordu.

 

"Şu yazıya bir bakayım geliyorum."diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

"Bu yazılar. Bir tür şifre gibi. Bir mesaj vermek istiyor ama ne?"dedim. Berkun bana döndü. Başını sallayarak beni onayladı. "Rakamlar ve sayıların bir anlamı olmalı."dedi. Bana destek vererek. "Peki diğerlerini kafasının arkasından iğne yaparak öldürmüştü. Bu adamın ölüm sebebi ne?"Esilay yanımıza gelen polis memuruna sormuştu.

 

"Muayenesi burda yapıldı ama organı kesildiği halde kan kaybından ölmemiş.Burdan otopsiye gidecek."dedi. "Ailesinden onay aldınız mı?"dedi bir kaç adımla yanımıza gelen savcı. Arkasından Uygar amir de takipteydi. "Alındı savcım cesedi sizin görmeniz için beklettik."dedi Uyar amir. Savcı Uygar amire döndü. "İşimiz bitince hemen otopsi yapılsın."dedi.Arkasından koşarak bize doğru gelen Tunaya baktı. "Ne buldun?"diye sordu Eren. Sabırsız tavrımız Uygar amiri güldürmüştü. "Mesleğinize tutkunuzu katmanız çok güzel,"dedi. Mesleğimize tutkumuzdan çok daha ciddi yaklaştığımızı ona söylemedim.

 

"Savcım, maktulun ensesindeki yazıya bakıyordum. Aynı alfabedeki harflerle dört yazıyor."dedi.

 

"Cuma sekiz ve dört."diye tekrar etti Tuna. Şifre gibiydi,bize verdiği en net mesajdı. Gün be iki rakam en fazla neyi anlatabilir diye düşünürdüm.

"Gün ve ay. Dördüncü ayın sekizi.Cuma günü."sesimdeki kendinden eminlik, zihnimde yanan karartıya ışık tuttu.

 

"Başından beri bize bir mesaj vermek istiyor. Aslında bir şeyi fark etmemizi bekliyor."düşüncelerime eşlik etti Berkun.

 

"Onu fark etmemizi istiyor olabilir mi?"diye sordum. Bütün gözler ikimize dönmüş zihin jimnastiğimize bakıyordu.

 

"Yüksek ihtimalle. Başından beri bizden gizlenmiyor. Onu bulmamızı istiyor."

 

"Elimizdeki verilerle bu ay ve günde hangi olaylar var bir tarayalım.Biraz uzun sürsede bişeyler çıkacaktır mutlaka."dedim. Berkun beni başıyla onayladı. Olayın gidiş noktasını çözmüştük. Sıra parçalarını yerine koyup büyük resmî gözler önüne sermekteydi.

 

"Parçaları yerleştirelim. Büyük resmi görmek için. Küçük parçalara ihtiyacımız var."dedi Eren bize katılarak. Hepimizin bakışları cesetteydi. Fark edeceğimiz en ufak ayrıntı çok önemliydi.

 

"Adamın özel bölgesini hadım etmiş. Kopmuş parça kesinlikle burda değildir."parçaları bir araya getirirken önümüzde bizi nelerin beklediğini çözmekte bizim işimizdi. Berkun'un kelimleriyle etrafımıza toplanan bir kaç memurun hayret dolu bakışları, hepimizin üzerinde gezindi. "Doğru kopmuş organ olay mahalinde değil."dilini yutmuş gibi bize bakanlardan birisi çıkıp Berkunu onayladı. Bakışlarında gördüğüm hayranlık dolu parıltıları gizlemeden, bizi süzmeye devam etti. Savcı boğazını temizledi. Polisin bakışaları bir an Savcıya kaysada onun gök mavilerindeki keskin öfkeyi görmüştü. Baş selamı verip, usulca yanımızdan ayrıldı. Savcı insan kaçırma konusunda epey iyi görünüyordu.

 

Zihnimde ucu birleşmeyen bir çok ip ucu vardı. Parçaları toparlamakta zorlanıyordum. "Şifreler bırakarak onu fark etmemizi istiyor. Ama alkol kullanarak tüm arabayı temizleyip elimizi kolumuzu bağlıyor. Bir şeylerin peşinde olduğu kesin ama ney-"zihnimde yanan gerçekle duraksadım. Bakışlarım tüm ekibin üzerinde gezindi. Hepsi nefesin tutmuş gibi bana bakıyordu. Onlarda biliyordu bir tahminim vardı. Bu tahminin gerçek olma ihtimaliydi, onları korkutan. Savcı ve Uygar amir ise bana kaşları çatılmış sorgular gibi bakıyordu.

 

"İşini henüz bitirmedi. Onu fark etmemizi istiyor ama onu yakalamamızı istemiyor. Başkalarınıda öldürücek."dedim. Karanlık bir uçurum kenarında tüm ekibe ve burda bulunan her bir insana sunduğum bu gerçek, kan dondurucuydu. Tüm ihtimalleri değerlendirmek benim işimdi. Bulduğum tüm parçaları bir araya getirdiğimde sonuç kaçılmazdı.

 

Zihnimin karanlık kuytularından bana yansıyan bu gerçek, bu uçsuz bucaksız boşluğun karanlığında yankılandı. Burada bulunan herkesin zihnine bir gerçek fısıldamıştım. Bunun doğruluğu tartmak için bir süre onlara izin verdim.

 

Zihin havuzumda yüzen her bir ceset gözlerimin önünde aktı. Göz bebeklerimden geçen ayrıntılar kesinlikle haklı olduğumun en büyük kanıtıydı.

 

"Sumru haklı. Durmayacak. Bu son değildi." Berkun'un sesi bu ıssız ormanın içinde yankı yaptı. Benim gibi görünenin ardında kalana bakmak için uzun zamana ihtiyacı yoktu.

 

"Mükemmel, gözlem yetenekleriniz harika. Sizin gibi bir ekiple çalışmayı çok isterim."dedi Uygar amir. Savcı olağanca sakinliğiyle Uygar amire baktı. Hepimiz nefesimi tutup, Savcının ne diyeceğine odaklandık.

 

"Maalesef bu mümkün değil."diyerek bu konudaki katı tavrını gözler önüne serdi. Bunu söylemesini bekleyen yanım, rahat bir nefesi bıraktı.

 

"Neden pekala mümkün. Bir tayin istemeye bakar burda çalışmaları."dedi Uygar amir. Böbürlenmek ve gurur duymak arasında kalmıştı. Hepimizin İstanbul'da kurulu düzeni vardı. Bu hepimiz açısından mümkün değildi.

 

"Çok teşekkür ederiz amirim. Ama ne İstanbul'u ne Talat amiri bırakamayız."dedi Tuna. Biz onun tek ailesiyiz bizi de kaybederse yıkılır diyemedi. Boğazıma çörenklenen düğümü yutmakta zorlandım.

 

"Tabi anlıyorum sizi. Umarım İstanbul'da Talat da sizin değerinizi bilir.Kıymet verdiğiniz çok belli."ne diyeceğini bilmediği için geçiştirmek zorunda kaldı.

 

"Biliyorlar merak etmeyin."diyerek olaya dahil olan Esilaya baktım. Kaşaları çatılmış sinir bir ifade asılıydı yüzünde. Ekip olarak övgüden hoşlanmıyorduk. Sadece işimizi yapıyor olmamız, neden insanların gözünde bir övgü şölenine dönüşüyordu?

 

"Biz işimize geri dönelim amirim."Eren, araya girme ihtiyacı duydu.Esilaya napıyorsun sen bakışları atmayıda ihmal etmedi. Esilay ona aldırmadan rahat bir tavırla omuz silkti.

 

"Tamam siz işinize bakın. Savcım bir çay almaz mısınız?"yalaka bir ifadeyle Savcıya baktı. Savcı oralı dahi olmadan yeniden cesedin başında toplanmış bize döndü. Bakışları bende bir kaç saniyenden uzun kalmıştı. Başımı omzuna yaslayarak uyuduğum anlar gözümün önüne geldi. Sıcak nefesini tenimde hissettiğim anda ikimizi de içine alan bir çembere hapsolmuştuk. Efsunlu kokusu saçlarıma sinmiş, ılık meltemde kokusunu burnuma taşıyordu.

 

Bakışlarımızın arasına sızan sesle kendime geldim. "Savcım,"Savcı asla onu duymuyor gibi bizi izlemeye devam etti. Gök mavilerinden yayılan hissi görmezden gelerek ona arkamı döndüm. Cesedin başını kaldırıp yüzünü inceledim. Kaşındaki çizikten yüzünde dağılan benlere kadar hafızama kazınmıştı. Başını yavaşça koltuğa bıraktım. Üzerindeki kıyafetler kan içindeydi.

 

Kimin canını bu kadar yakmıştı ki ölümle cezalandırılmıştı. Yada kimin kuyruğuna basmıştı ki sonu kara toprak olmuştu. Zihnimin duvarlarında yansıttım ölümünü. Buraya gelmesi için bir nedeni olmadığını düşünerek bir senaryo yazdım. Katilin onu nasıl bulduğunu şekillendirdim. Kafamın içindeki gürültüde bir resim belirdi. Eğer katil bir şekilde maktulle bağlantıya geçtiyse. Onu buraya katil getirmiş olmalıydı. Bayıltmış olma ihtimali yüksekti. Arabayı buraya getirip park etti. Maktul hala baygın haldeyken hadım etti. Organı yanında götürdü. Buraya bir soru işareti bıraktım. Adamı neden hadım ettiğini düşündüm. Katile yada bir tanıdığına zarar verme ihtimali yüksekti. Gözlerimin önünden akan görüntüde hadım ettmesinin arından çığlık çığlığa bağıran adam acıdan bayıldı. Adam uyanmadan önce etil alkolle dokunduğu her yeri temizledi. Maktul uyandığında katil onu ensesinden bir zehirle öldürdü.

 

Kafamın içindeki senaryo bu şekildeydi fakat ölüm sebebini yalnızca otopsi yaparak öğrenebilirdik.

 

Ve bir çıkarımda daha bulundum. Katil kesinlikle bir sağlıkçı yada tıbbı bilgisi fazla biriydi. Bu ihtimallerin ilki daha yüksekti. "Sumru?Sumru?"önümde sallanan elle kendime geldim. Berkun bana tuhaf bakışlar atıyordu. "Ne oldu? nereye daldın?"diye sordu gözlerinde izleri kalmış soru işaretleriyle. "Berkun, sen katil olsaydın bir adamı neden hadım ederdin?"diye sordum.Gözlerini önce çillerime sonra elalarıma dikti. "Sevdiğim insanlara bir zararı ol- bir dakika bu adam birine taciz yada tecavüz ettiyse."sesindeki koyuluk aklımın kuytularında yatan gerçeği ortaya çıkardı.

 

"Bende aynısını düşündüm. Ama organı neden burada bırakmadı? Yanında götürmesindeki amaç neydi?"

 

"Olay mahalinde bulunmadığını söyledi. Uçurumdan atmış olma ihtimali de var."

 

"Doğru. Yada gömmüş olabilir?"dedim. Serin havada ürperen tenim bu gecelik aksiyona doymuştu. Akolle karışık kan kokusu, üstüme sinmişti.

 

"Olabilir. Her ihtimale karşı her yeri karış karış arasınlar.DNA örneği çıkması çok zayıf ihtimal."

 

"Maktulun üzerinden telefon çıktı mı?"diye sordum yanımızda dikilen polis memuruna. Bize fazla dalmış görünüyordu.Bakışları önce Berkunda ardından benim üzerimde gezindi.

 

"Hayır çıkmadı."sesi fazla titrek ve heyecanlı çıkmıştı. Şubeler arasında bu kadar tanındığımızı biz bile bilmiyorduk. Bu olaylarla ilgilenmeyecek kadar işimize odaklıydık.

 

"Tamam. Teşekkür ederim."dedim kibar olarak. Telefon çıkmaması demek katilin onu buraya çağırması demekti. Yani kameralardan da bişey çıkmayabilirdi. Sıkıntılıyla iç çektim. Berkun anında bana döndü. Hayırdır dercesine kafasını salladı. "Maktulün üzerinden telefon çıkmamış."dedim. Gözlerimde yatan soruları gördü. "Kameralar, yinede incelesinler."Berkunu başımla onaylayıp işime geri döndüm.Aracın içini ve maktulu detaylı şekilde incelemiş yeterli notları almıştık. Buradaki işimiz an itibariyle bitmişti. Kaç saattir burda olduğumuzu bilmiyordum ama her yerim tutulmuş ve ağrımıştı. Karnımda oldukça açtı.

 

"Çok acıktım."diyerek yanıma gelen Esilaya baktım. Elindeki eldiveni çıkarıp cebine koydu.

 

"Bende çok acıktım. Şu işler hallolsunda gidip bişeyler yiyelim."kollarımı göğsümde birleştirdim. Tenim ürpermişti. Havada tenimi okşayan tatlı bir meltem vardı. Üzerimdeki hırkayı kendime çekip biraz daha sarıldım. "Saat kaç acaba? Abime haber vermem gerekiyordu."Esilaya cevap vermek için ona doğru döndüm. Ağzımı açmadan üzerimize düşen gölge dikkatimi dağıttı.

 

"Hanımlar çay ister misiniz?"yanımıza gelen Ankara'nın olay yeri inceleme ekibinden biriydi. İkimize de dikkatle baktı. Bakışları benim üzerimde biraz fazla oyalandığında, kaşlarım çatılmak için bu anı beklemişti. İçimde yatan şeytanı uyandırırsa benden güzel bir meydan dayağı yerdi.

 

Rahatsız olmamızı umursamadan bir adım daha attı. "Sağolun istemez."diyerek alenen tersledim. Ama adam hiç oralı olmadan bizi süzmeye devam etti. "Kardeşim istemez dedik ya. Hadi uza."karşımızdaki tarla faresini eliyle kovmaya çalışan Esilayla adam gevşek bir tavırla gülmeye başladı. Deli olduğuna emin olduğumda bize bir adım daha yaklaştı. Burnumun dibinde biten adımları için son durağa gelmiştik. Zira; kendisi inecek ve benden güzel bir dayak yiyecekti.

 

"Hadi ama güzeller, alt tarafı bir çay içeceğiz."diyerek ısrar edince bende kayış koptu. Canına susamışsa bu benim suçum olmamalıydı.

 

"Sen çay mı içmek istiyorsun?"bir adımla ona daha da yaklaştım. Ona yaklaşmam hoşuna gitmiş olmalı ki arsızca sırıttı. "Bizimkiler geliyor."yanımdaki Esilayın sözlerine karşılık kafamı kaldırıp bize doğru hızla gelen ekibe ve Savcıya baktım. Onları takmadan hala bize sırıtarak bakan Amazon maymununa, kafamı gömdüm. Kafamı geriye atıp saçlarımı düzelttim. Kahküllerim yamulmuştu. Burnundan oluk oluk kan akan adam acı içinde bağırdı. Sesi boş alanda yankılandığı için tüm gözler bize çevrilmişti. Ekip çoktan yanımıza gelmiş bizi süzüyordu.

 

"Bişey yaptı mı size?"ilk konuşan Berkun oldu. Ne konuştuğumuzu bile sorgulamamıştı. Yalnızca bize ne yaptığıyla ilgileniyordu. "Ne dedi size bu ayarsız puşt."hemen ardından diklendi Erende. Hepsinin bizi kardeş gibi sevdiğini biliyordum. "Sumru kafa attıysa olay ciddi."dedi Tuna da. Hepsinin bizim arkamızda sorgusuzca durmasına küçük bir tebessüm bahşettim.

 

"Sumru, ne doldu burada?"sorgu sırası Savcıya gelmişti. Bakışları önce yerde yatan yavşağı buldu, kafasını kaldırıp bana baktığı anda gözleri alnıma çevrildi. Yerde öylece yatan yavşağın burnundan kan akmaya devam ediyordu. Kıvranarak sızlanıyor etrafındaki insanlardan yardım dileniyordu.

 

"Yardım edin. Burnum kırıldı."yeri göğü inletmeye devam ettiği saniye bir tekme savurmak istesemde kendimi dizginledim. Derin nefesler alarak sakinleşmeyi bekledim.

 

"Önemli bişey değil ya. Arkadaş bizle çay içmek istedi. Çayını içti kalkıyordu şimdi.Değil mi kardeş?"diyerek üzerine bir kaç adım attığımda ürperip geriye kaçtı.

 

"Öy-öyl-öyle tabi."titreyerek ayağa kalkmaya çalıştı. Sendelese de arkasına bakmadan yanımızdan ayrıldı. Arkasından gitmek isteyen Berkunu son anda kolundan yakaladım. Bana baktı. Alnımda gezinen gözlerine karşılık kaküllerimi alnıma döktüm. "Bozulmuş mu?"diye sormayıda ihmal etmedim. "Hayır,"dedi sinirli ifadesinin benden çok yanımızdan kaçan piçe olduğunu biliyordum. Peşinden gidemediği için sinir dolu nefesleri kulağımın yanından geçti.

 

"Alnın kızarmış. Buz koysan iyi olacak."savcı bir adımda yanıma geldi. Kahküllerimi kenara çekerek alnımda hasar tespiti yaptı. "Çok mu kızarmış."dedim elini alnımdan çekerek. Sıcak eline temas eden soğuk elim ürperdi.Gök mavilerinin izi tüm yüzümde lekeler bırakıyordu. "Üşümüşsün,"diye fısıldadı. Ferah nefesi yüzüme dağıldı. Soluğumun tıkandığını hissettiğimden ondan uzaklaşmak için geriye doğru bir adım attım.

"Biraz, alnım için buz bulayım."kaçmak için bahane arayarak.

 

"Sen gitme. Getirirler şimdi. Geç araca otur." beni kendiyle çekmek istedi. Kolunu elime uzattığı anda Berkun araya girer gibi önümde dikildi.

"Biz yanındayız savcım siz Sumruyu merak etmeyin."önümde duran Berkun'un dik duran omuzları gerilmişti.Aldığı sık soluklar sinirden delirmenin eşiğinde olduğunu gösteriyordu. Karşısındaki adamın aksine rahat bir tavırla koluma uzandı. "Siz toparlanın araçta bekliyoruz."sesinde kendinden emin bir adamın özgüveni vardı. Berkunu takmadan yanından geçerek ilerlemeye başladı.Gerilen bedenini yukarıya çıkan geniş omzundan hissetmiştim. "Ben hallerdim."fısıltı gibi çıkan sesim benim kulağıma zor ulaşmıştı. Kolumu kavrayan elinden yayılan sıcaklık, hırkanın üzerinden tenimde dağıldı. Nefesi kadar dokunuşu da yakıyordu.

 

Neye benzediğini bulmuştum. Ateşe benziyordu. Yakmak için an kollayan, yakmaktan geri durmayan adamın izleriydi geride kalan.

 

"Hallediyoruz işte."diyerek olaya son noktayı koyan savcıya, daha fazla direnmedim. Minibüsün kapısı açıldı, arka koltuğa yeniden yan yana oturduk. Bir polis memuru kapıdan içeriye doğru buz torbası uzattı. Savcı ayağa kalkmaya gerek duymadan uzun kollarıyla torbaya uzanıp aldığında, kapı yeniden kapandı. Sol eliyle kaküllerimi alnımdan uzaklaştırdı. Buzu alnıma yavaşça koydu. "Biraz soğuktur ama iyi gelir."sesi biraz öncenin aksine durgundu. Aldığı sık nefesler yüzüme dağılamaya devem etti. Buz alnımdan beynime doğru soğukluğunu bırakarak ilerliyordu.

 

Üşümüş bedenimde gezinen soğukluk içimi titretti.

 

"Çok mu soğuk?"diye soran savcıya bakmadan arabanın koltuklarına döndüm. Yüzümdeki nefesi aklımı dağıtıyordu. Siyah ağırlıklı aracın içinde hepimiz için bir köşeye su şişesi konmuştu. Koltuklar karşılıklı şekilde üçerli olarak dizilmiş konforlu olduğu her halinden belliydi. "Hayır çok değil."her zaman gür ve kendinden emin çıkan sesimin neden şuan içime kaçtığını hissediyorum. Bu ben değilim. Her zaman cesur ve kendine güvenen biri olmuştum. Savcıya karşı bu mahzunluğum neden?

 

"Neden titriyorsun o halde?"bu soruya verecek bir cevabım yoktu fakat ben yalana sığınma konusunda hep iyiydim. "Alnıma buz koyduğunuz içindir."kendimin bile asla inanmadığım bir yalana, onu inandırmaya çalışmak pekte akıllıca değildi.Sonunda benimde dengemi bozmuştu. Az önce soğuk değil dediğim buza, şimdi soğuk dememin başka açıklaması olmazdı.

 

"Bir kaç dakika sonra bitecek."çocuk gibi beni avutmaya çalışmasına sinir oldum.

 

"Buza gerek bile yoktu. Acımıyor zaten."diyerek omuz silktim. Çok az bir ağrı hissetmiştim.Gerçekten de acımıyordu. "Gerek vardı. Alnın fazla kırmızıydı." ısrarını anlamaya çalışmaktan vazgeçtim. Ona göz devirmek istesemde karşımdakinin Savcı olduğunu kendime hatırlattım.

 

"Ölmezdim ya. Ufak bir kızarlıklık alt tarafı."dedim umursamaz görünerek.

 

"Ufak olsa buz tutuyor olmazdık. Çocuk gibi inatlaşmayı bırakacak mısın? Bitti zaten."diyerek alnımdaki buzu geri çekti. Bir süre alnıma baktı. Kızarıklığın geçtiğinden emin olduğunda kaküllerimi serbest bıraktı. Kafamı geriye çekerek ellerinin saçımdan düşmesini sağladım. Tenimde yakıcı etki bırakan teni benden bir süre uzak durmalıydı.

 

"Ben yaparım gerisini. Teşekkür ederim."diyerek önüme söndüm. Ellerimle kahkülelerimi hizaya soktum. "Teşekküre gerek yok. Bu kadar fazla teşekkür etme."rahatsızlığını da belli etmekten geri durmadı. "Vardı ki ettim."burnumu havaya dikerek ona baktım. Önce burnuma sonra elalarıma döndü.

 

"Sumru, o adam size ne söyledi?"aldığı sert nefeslerinde dağıldı öfke.

 

"Söylediğim gibi sadece çay içmek istedi. Biz hayır deyince de ısrar etti. Israrı hiç sevmem bende gerekeni yaptım."fazla umursamaz tavrım onu biraz sinir etmiş gibiydi. Çatılan kaşlarıyla gözlerimi delip geçmek ister gibi baktı.

 

"Başına gelen her olaya bu kadar ciddiyetsiz mi yaklaşırsın?"

 

"Hayır, o kafayı atarken oldukça ciddiydim."kafasını iki yana sallayarak tebessüm etti. Sen iflah olmazsın diyen bakışlarını yüzüme değdirdi. Gözleri çillerimde fazla kalmıştı.

 

Bir süre yüzüme bakan Savcı, açılan kapıyla bakışlarını benden çekip önüne döndü. Bende olduğum yerde toparlandım. İçeriye doluşan ekiple herkes yerini aldı. Şoförde geldiğinde yola koyulduk.

 

"Nasılsın Sumru?"sağ yanımda oturan Esilayın kulağıma fısıldamasıyla ona baktım. "İyiyim abartılacak bişey yok."dedim. Gözleri tüm yüzümü taradı. Alnıma dokunan mavi gözleri yorgun bakıyordu. Elimi uzatıp başını omzuma yasladım. "Biraz dinlen."oturduğum yerde geriye doğru yaslandım."Sumru,"dedi uyku akan sesiyle. "Hmmm efendim,"

 

"Teşekkür ederim."

 

Ne için teşekkür ettiğini biliyorum. Ama buna asla müsade etmedim. Orada ben olmasam dahi o adamı haşat ederdi. "Ben orda olmasam o adam yalnızca bir kafayla kurtulamazdı."dedim. Kıkırdadı. Esneyerek elini ağzına kapadı. "Gelince beni uyandır."konuyu dağıtıp uyumaya odaklanan yorgun bedeni çok geçmeden uykuya daldı.

 

"O adam size ne söyledi. Sen durduk yere kimseye kafa atmazsın."arabadaki sessizliği bozan Erene baktım. Berkun araca bindiği andan beri çok sinirli duruyordu. En köşeye geçerek benden uzak yere oturmasıda dikkatimden kaçmamıştı.

 

"Çay içmek istedi. Biz hayır desekte ısrar edince bende dayanamadım. Kafayı atmış bulundum."dedim. Berkun kafasını çevirip bana baktı. Kahve gözlerinde yatan saf öfke içime oturmuştu. Onunla böyle olmaktan nefret ediyordum. "Bana öyle bakma. Ne yapmamı beklerdin?"ona diklenmek şuna hiç iyi bir fikir değildi ama kendime hakim olamamıştım. Esilay omzumda hareket edince dikkatim dağıldı. Yeniden arkama yaslandım.

 

"Bizi bekleyebilirdin. Zaten geliyorduk. Ama hayır Sumru, her zamanki gibi kahraman olmak istedi."oda benim üzerime gelmekte bir sakınca görmedi. Bu konuşmayı devem ettirmenin ne yeri nede zamanıydı.

 

"Berkun, seninle şuan tartışmayacağım."dedim. Öfkeli bir çocuktan farkı yoktu. Eğer tartışmaya devam edersek kalbini kırmaktan korktum. "Ama ben tartışacağım."diyerek ateşe bir odun daha attı. "Yapmayın şunu. Kesin artık."aramıza girmeye çalışan Tuna, aramızda kalacaktı haberi yoktu. Öfkeli bakışlarımız Tunaya döndüğünde yutkunarak ellerini teslim olurcasına kaldırdı. "Ben masumum hakim bey."ciddi ortamlarda saçmalamakta üstüne yoktu.

 

"Tuna. Gidene kadar sesin çıkmasın."dedi Berkun. Yakıcı bakışları hemen ardından bana döndüğünde biraz olsun sönmüştü.

 

"Senle de sonra görüşürüz."beni tehdit ederek. Kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam etsemde, oralı bile olmadan camdan dışarıya baktı.Solumda oturan Savcı bu konuşmaya asla katılmamış, camdan dışarıyı izleyerek sadece dinlemişti. Aramıza girmek istemiyordu. Ekibi tanıması içinde mükemmel bir fırsattı oda bunu değerlendiriyordu. Berkunla tartışmam bir şeyleri çözmeyecekti. Vücudumda kol gezen siniri yavaş nefeslerle dışarıya bıraktım.

 

Başımı Esilaya doğru yaslayıp gözlerimi kapattım. Kalacağımız otele kadar bende dinlensem iyi olurdu. Saat gece üçü çoktan geçmişti. Yorgun bedenim kendini uykunun kollarına atmakta zorlanmadı.

 

 

 

                                      🪦

 

 

 

Bu sabah uykunun derin ve şefkatli kollarından sıyrılmam epey uzun sürdü.Geç vakitte kalacağımız otele gelip direk yatağa girip uyumuştuk. Aç olsak dahi o an uykudan daha önemli bir şey olamazdı. Geç saatte daldığımız uyku sabahın dokuzunda Tuna tarafından bozulmuştu. Ekip ve savcı kahvaltı için bizi otelin restoranında bekliyordu. Yatağın miskinliğinden sıyrılıp kendimi duşa attım. Yanımızda yedek kıyafet getirmediğimiz için üzerimi geri giyindim. Yinede hafiflemiş hissettirdiği için sevinmiştim. Saçlarımı çok az kurutup gerisini kendi kuruması için serbest bıraktım. Ben kahvaltı edene kadar kurusa iyi olurdu. Aksi takdirde Ankara nın sonbaharı fena çarpacaktı. Esilayın benden önce kalkıp hazırlanması çok iyi olmuştu. Banyodan çıktığımda onu pufun üzerinde makyaj yaparken buldum.

 

"Esilay yeter artık! Bizi bekliyorlar ve ben çok açım."isyan etmemek elde değildi. Oraya oturduğunda ben yeni uyanmıştım. Duş alıp üzerimi giyene kadar nerden baksan yirmi dakika geçmişti. Hanımefendi kamp kurmuştu pufun üzerinde.

 

"Ne var kızım ya.Güzel görünmek istemek suç mu?"elindeki rujun kapağını kapatıp çantasına attı. Ayaklandığında nihayet bişeyler yemek için aşağıya inebilecektik. Midem isyan başlatmak için son dakikaları kolluyordu.

 

"Çok şükür hadi hadi."kolundan tutup dış kapıya çekiştirdim. Asansörle restoran bölümüne geldiğimizde, bizim ekip ve Savcıyı aynı masada kahvaltı ederken bulduk.

 

"Ben sana geç kaldık dedim."kafamla masayı işaret ettim. Kahvaltıya çoktan başlamalarını Esilay asla umursamadı. "Beklerler bizi."dedi. En umursamaz tavrıyla. Rahatlığına son vermezse önümüzdeki bütün günlerde aç kalabilirdik.

 

"Savcıya da söylesene bunu."dedim. Kaşlarımı çatarak.

 

"Ona sen söyle kuşum. Bu ara baya yakınsınız."imalı sözlerine gözlerimi devirdim. Kolundan çıkıp hızla masadaki yerimi aldım. "Günaydın, kusura bakmayın biraz geç kaldık."sandalyeme yerleştiğimde tüm bakışlar aynı anda bize döndü. "Günaydın,"diyerek bana bakan Savcıya kafamı hafif eğerek karşılık verdim. Diğerlerinin de günaydın seremonisi bittiğinde kahvaltıya başladık. Masada dikkatimi çeken gözlemelerle gözlerimden kalpler fışkırdı. Kim sipariş verdiyse elini ayağını öpecektim. Ispanaklı olandan hemen bir tane önüme aldım. Diğerleri çoktan başladığı için beklemeden bende başladım.

 

"Sumru, alnın nasıl?"masadaki sessizliği bölen Erenle kafamı gözlemelerden kaldırdım. Yemekle arama girilmesinden nefret ederdim. Ve ekip bunu çok iyi bilirdi. Söz konusu gözlemeyse sinirim çarpı iki kat olabilirdi."Önemli bişey değildi zaten. Geçti bile."diyerek yeniden yemeğime gömüldüm. Masanın başından bana soğuk bakışlar atan Berkunun farkında olsamda, ses çıkarmadan önümdekileri yedim.

 

"Yavaş yesene kızım boğulacaksın."Tuna her sabah olduğu gibi bu sabahta Esilayı delirtmenin yollarını arıyordu. "Sonane be karışmo bano."ağzı doluyken konuşmaya da bayılırdı. İğrenç olduğunu ne zaman kabul edecekti?

 

"Of kızım manyak mısın? Ağzın doluyken konuşma iğrenç."

 

"Sus be. Karışma bana."

 

Flört etme yöntemleri gerçekten ilginçti. Sabah sporu niyeti bi tur didişince kendilerine geliyorlardı. Onlara aldırmadan bir güzel karnımı doyurdum. Gözlemleri nefisti. Nermin Sultanın gözlemeleri kadar olmasa da çok güzeldi. Afiyetle gömdüğüm gözlemelerin üzerine güzel bir çay çok iyi olmuştu.

 

"Alnın nasıl oldu?"tam karşımda telefonuyla uğraşan Savcı başını kaldırıp gözlerime baktı. Telefonu masaya açık bir şekilde bıraktı.

 

"Daha iyi teşekkür ederim."dedim. Teşekkür etmeme yine sinir olmuştu ama umrumda değildi.

 

"Bu kadar teşekkür etme."kaşlarını çatarak bana bakmayı sürdürdü.

 

"Elimde değil. Bana yapılan iyiliğin karşılığında teşekkür etmeden duramıyorum."dün alnıma koyduğu buzu kast ederek. Bakışlarınada hafif bir yumuşama oldu. Saniyelik bir hareketti ama benden kaçamamıştı.

 

"Bazı iyilikler karşılıksız yapılır."bu konudaki tavrını net şekilde ortaya serdi.

 

"Bana kimse karşılıksız iyilik yapmadı."omuz silktim. Çayımdan bir yudum daha aldım. Bu sözlerimden sonra masadaki herkes bir anda susmuştu. Gözleme için didişen Esilay ve Tuna da dahil hepsi bana bakıyordu.Bu kadar gözün aynı anda üzerimde olmasın dan rahatsız oldum. Ortamın havası dağıtmak için oturduğum sandalyeden ayaklandım.

 

"Ben bir telefon görüşmesi yapacağım. Size afiyet olsun."masadan kaçarak uzaklaştım.Otelin çıkışına doğru yürürken arkamdan gelen adım seslerini duyuyordum. Her kimse hızlı adımlarla bana yetişemeye çalışıyordu.

 

"Sumru,"arkamdan koşturmak yerine bana seslenmeyi akıl edebilen Berkun la başımı arkaya doğru çevirdim.

 

"Efendim,"sesim istemsiz soğuk ve tepkisizdi. Gerekesiz yere bana cephe aldığını sonunda farketmişti. Dün benim haklı olduğumu bildiği bir konuda benimle tartışmayacak kadar beni tanıyordu. Haklı olduğum konuda asla kendimden taviz vermez. Başımı yere eğmezdim.

 

"Özür dilerim, dün gece sana fazla sert çıktım.Size zarar verdiğini düşündüğümden öyle davrandım. Sen haklıydın."kendince haklı sebepleri olması benimle istediği gibi konuşma hakkını doğurmuyordu. "Özrünü kabul ediyorum. Seni anlıyorum da. Ama bir daha benimle kafana estiği gibi konuşma. Kalbini kırmak istemiyorum."biraz sert bir sınır çizmiştim. Ama bazen bu gerekiyordu. İnsanlar aramızdaki samimiyete dayanarak ağzına gelen sözleri söyleyip çekiliyordu. Bunu çok kez yaşamıştım. Daha fazlasına izin verirsem ezilen hep ben olurdum.

 

"Bir daha olmayacak. Söz veriyorum."insanların tutmayacağı sözler vermesinden hoşlanmazdım.

 

"Tutamayacağın sözler verme. Seni tanıyorum. Sende beni tanıyorsun. Buna dikkat et yeter."elalarımda gezinen bakışları küçük bir an güneşin altında belirginleşen çillerime kaydı. Çok kısa bir an olmasına rağmen farketmiştim.

 

"Dikkat ederim. Teşekkür ederim Sumru. Beni her zaman anladığın için."

 

"Bende teşekkür ederim Berkun. Her zaman arkamda durduğun için."

 

Koşulsuzca yapılan eylemler dostlukların en temel adımlarıdır. Bizim dostluğumuz sağlam temellerin üzerineydi. Yıkılmasına izin vermeyeceğim kadar sağlamdı.

 

"Babanı mı arayacaktın?"diye sordu. Gözleri güneşten kısılmış. Kahveleri durgun bir denize dönmüştü.

 

"Evet merak etmiştir."beni bir kez daha süzdü. Hafif nemli kalan saçlarıma kaşlarını çatarak baktı. "Saçların nemli kalmış."kıstığı gözleri bugün dinlenmiş duruyordu.

 

"Hava epey güneşli. Birazdan kurur."

 

"İnatçı keçi.Ben içeriye geçiyorum. Bitirince gel."dedi ve arkasına bakmadan otelden içeriye geçti. Cebimden telefonumu çıkarıp babamın numarasına tıkladım. Çaldı çaldı.. Bir kaç kez çalmanın ardından telefon açıldı.

 

"Sumru, günaydın kızım nasılsın?"ruhumu okşayan şefkat yüklü sesi, uzak mesafeden bile hissedeceğim kadar yakınımdı.

 

"Günaydın, iyiyim babacım sen nasılsın?"

 

"Ben iyiyim kızım.Bitti mi işiniz? Ne zaman dönüyorsunuz?"dün gece şubeden ayrılmadan önce babama mesaj yoluyla kısaca durumu anlatmış Ankara'ya gitmemizi özetlemiştim. İşim gereği çok fazla detay vermesem de babam anlayacağını anlamış dikkatli olmamı ilk fırsatta da onu aramamı söylemişti.

 

"Bitti sayılır babacım. Bugün dönüyoruz. Saatini bende bilmiyorum."dedim. Kahvaltıdan sonra konuşmamıştık. Uygar Amir ve ekibiyle toplantı yapmadan döneceğimizi düşünmüyordum.

 

"Tamam kızım. Kendine çok dikkat et. Dönüncede beni ara."beni merak etmesinin verdiği huzura sığındım. "Tamam babacım ararım."onunla vedalaşmak zor olsada kısa bir vedayla telefonu kapattım.

 

"Ailen çok mu merak etmiş?"telefonu cebime koyduğum anda arkamdan gelen sese döndüm. Savcı oldukça ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Üzerinde dünde olduğu gibi beyaz bir gömlek siyah kumaş pantolonu vardı. Delici mavileri gözlerimde oyalandı.

 

"Evet," sorusuna cevabım kısa ve özdü.

 

"Aileler çocuklarını hep merak ederler değil mi?"diye sordu beklemediğim yerden geldiği için duraksadım. Bir kaç saniye yüzüne baktım. Bazen öyle konuşuyor ki, nasıl bir hayat yaşadığını, bu soruları sormasındaki asıl sebebi delice merak ediyorum.

 

 

"Sizi merak etmezler mi?"yüzünde beliren saf merakla kendime engel olamamışım. Sorduğum soruyu uzun süre düşündü.Kaşlarını çattı,sonra düzeldi, zihninden ne geçiyorsa ona odaklanmış gibi gözleri kısıldı.En sonunda bana baktığında, gözbebekleri bomboş bakıyordu."Ederler."dedi kendi bile inanmamıştı söylediğine. Benim inanmamı beklemesi o an için komik geldi. "Bunu neden bu kadar düşündünüz?"onu ummadığı anda yakalamışım gibi öylece kaldı.Kendi bile farkında değildi ama bir kaç dakika dalmıştı.

 

" Cinayet şubeyle toplantıya geçiyoruz."daldığı denizler boyunu aşmıştı belliki. Çareyi kaçarcasına benden uzaklaşmakta görmüştü.

 

Ardında bıraktığı izlere bakakaldım.

 

Kapalı bir kutu olmasına alışmaya başlamıştım. Sorduğu her soruya net yanıtlar almak istiyordu ama benim sorduğum sorularda kaçak dövüşüyordu. Adil bir oyun değildi ama onu tanımaya başladığımı hissettim. Fazla kapalı olmasının yanında bazı hareketleri ve mimikleri istem dışı yapıyordu. O anlarda fazla savunmasız olsada gardını asla elinden bırakmaması da takdire şayandı.

 

Oldukça sıkı bir psikolojik eğitim aldığını fazlasıyla belli ediyordu. Oda bizim gibi yüz ve mimik okuyor, beden dilinden fazlaca anlıyordu. Bunlar onunla ilgili yakaladığım detaylardı. Görünmeyenin ardında sakladığı daha derin biri olduğunun farkındayım.

 

Benimle konuşurken sürekli yüzüme bakması mimiklerimi ve hareketlerimi kontrol etmesi gözümden kaçmamıştı. Eminim farkında olduğumu da biliyordu.. Bizi artık tanımaya başlıyordu.

 

Bu bizim için tehlikeli bir oyuna dönüşüyordu.

 

 

 

 

                                           🪦

 

 

 

 

Cinayet şubeden içeriye adım attığımız anda bizi havalimanından alan ekip karşıladı.Yan yana dizili duran ekibe baktım. Oldukça iri yarı erkekler ve içlerinde parıldayan bir kız vardı. Siyah saçları geceyi kıskandıran bir koyuluğa sahipti. Gözleri de ona eşlik edercesine siyahın bin bir tonuydu.

 

İçlerinden biri bir adım atarak bize yaklaştı."Savcım hoşgeldiniz. Bizde sizi bekliyorduk. Buyrun içeriye geçelim."

 

"Hoşbulduk. Toplantıya geçmeden önce Uygar amirle konuşmam gerekenler var.Siz geçin."diyerek eliyle bize yolu gösterdi. Cinayet şube ekipleriyle birlikte toplantı odasına geçtik. Oldukça büyük ve geniş odada kalabalık olmamıza rağmen zorlanmadan sığmıştık. Ekipler olarak karşılıklı oturduğumuz için herkes birbirini net şekilde görebiliyordu.

 

"Namınızı çok duyduk. Kaderde sizinle canlı tanışmakta varmış.Ben Mehmet."sonunda sessizliği bozmaya karar vermişlerdi. Onlarda bir atak gelmeseydi bizimkiler öyle bir zahmete girip tanışmayı düşünmezlerdi.

 

Genel olarak tüm erkeklerin boyları uzundu. Ama az önce kendini tanıtan adam, diğerlerine kıyasla kalıplı yapısıyla ben burdayım der gibiydi. "Bende Doruk"hemen yanında oturan adam. Esmer, yeşil gözleriyle ekibin içinde en çok dikkat çeken kişiydi.

 

"Bende Emin.Buda Semihle, Fatih,"hepsinin isimlerini öğrenmiştik.

 

Berkun oturduğu yerde dikleşti.Ekip adına konuşmak için öne çıkmıştı. "Eyvallah, Bende Berkun,"diyerek en önce kendini tanıttı.

 

"Sumru,"diyerek en ciddi ifademi takındım.Benim ardından Esilay ve Tuna da isimlerini söyledi. Geriye sadece Eren kaldığında karşı ekipteki kız sandalyede öne kayarak masaya yaklaştı.

 

"Sizin isminiz nedir?"gruptaki tek kızın bunu sorması ekibinin dikkatini çekti. Dikkatli bakışları kızın üzerindeydi. Kız umursamadan Erene bakmaya devam etti. Açıkçası bende epey şaşkındım. Oldukça

ciddi duran ifadesinin altında, böyle atılgan birini beklemiyordum. Erende onunla aynı pozisyona gelerek yaklaştı.

 

"Sizin bu merakınız nedir?"kız zarif bir şekilde gülümsedi. Elini Erene doğru uzattı. "Asena Umay Turan."dedi.Naif ve kibar oluşunun yanında tam bir dişi kurttu.

 

"Eren Kıray."Eren Umayın elini nazikçe sıktı. Bir kaç saniye birbirine kenetli kalan elleri Umay ayırdığında yeniden arkasına yaslanıp içli bir nefes verdi.

 

Biz az önce ne yaşadık?

 

Hemen yanımda oturan Eren "Dişi kurt demek,"diye kendi kendine konuştuğunda onu ben ve Berkun dışında kimse duymamıştı.

 

"Hayırlı işler kardeşim."diyerek Erene takılsa da Eren gözlerini Umay'dan alamıyordu.

 

"Oooo bunun devreler yandı."diyerek Ereni dürttü.Eren bir süre oralı olandan Umay'a baktı. Umay'da kaçamak bakışlarıyla Ereni süzüyordu.

 

"Bu ikisi kendini fazla mı kapatırdı."arkamdaki sandalyeye yayılmış oturan Esilay öne çıkarak kulağıma doğru konuştu. "Bana da öyle geldi. Sende dikkat et. Fatih'te sana bakıyor beş dakikadır."kulağına doğru fısıldadım. Beni duyan Tun, kulaklarını dikerek bana yaklaştı.

 

"Kim bakıyor dedin?"kulağı duymayan yaşlı nineler gibi ağzımın içine soktu kulağını.

 

"Sanane önüne baksana sen."diyerek Tuna'yı kolundan iten Esilay çaktırmadan çocuğu alıcı gözle süzdü. "Yakışıklıymış."diyerek kulağıma doğru eğildi. "Benimle konuşursa numaramı vereceğim."bunu duyan Tuna delirmeden önce neyseki Uygar amir ve Savcı odaya giriş yaptı.

 

"Kusura bakmayın çocuklar beklettik."ikilinin içeriye girmesiyle herkes olduğu yerde toparlanıp, ciddileşti.

 

"Başlayalım,"direktifini veren Savcıyla toplantı başlamış oldu.

 

"Kamera kayıtlarından bişeyler çıktı mı?"diye soran Uygar amiri hemen karşımda oturan polis memuru yanıtladı. "Hayır amirim. Mobeselere takılmamış.İncelemeye devam ediyorlar."diyede ekledi. İnceleseler bile muhtemelen bişey çıkmayacaktı.

 

Zeki ve profesyonelce işlenen bu cinayetler beynimi epey meşgul ediyordu. Bir insan hem cinayeti işleyip hemde bu kadar üzerini örtebiliyorsa çok zekiydi. Kusursuz derecede tibbi bilgiye sahipti. Ve anladığım kadarıyla bulunmak istemiyordu. Bir yandan da bize bıraktığı notlar vardı. Göktürk alfabesiyle yazılmış. Hem tanınmak istiyor. Hem tanınmaktan kaçıyor. Kesinlikle haklıydım. İşini bitirmemişti. Yapmak istediği her neyse sona ermemişti. Amacına ulaşana kadar da durmayacaktı. Üst üste işlediği bu cinayetler de bunun en büyük kanıtıydı.

 

"Otopsi sonucu?"

 

"Amirim Yaman Doruk'un otopsiye göre ölüm sebebi; kafatasından beyne verilen zehirle beyin damarlarının çatlaması."diye açıkladı Mehmet.

 

"Cenk'e verilen zehir teşhis edilmiş mi?"bakışları bize dönen savcıya baktım. Doğrudan bana bakıyordu.

"30 mg dan fazla striknin zehri verilmiş. Merkezi sistemini parçalayıp geçince tonik spazm geçirmiş.On dakika sonra asfiki olması nedeniylede ölümü gerçekleşmiş."bana bakıyor olsada açıklama hemen yanımda oturan Berkun dan geldi. Savcının bakışları onun gölgeli yüzüne düştü. Berkun düz bir şekilde masaya bakıyordu. Savcı ise ısrarla ona bakmaya devam etti. Sonunda kazanan Savcı oluğunda Berkun, ciddi bir öfkeyle savcıya baktı. Kaybetmekten nefret ederdi. Dudağı hafifçe yukarıya kıvrılan savcı zaferin tadını çıkardı.

 

"Ölüm sebepleri hiç değişmiyor. Bu da açık şekilde tıp eğitimli yada tıpçı olduğunu doğruluyor. Başın arkasından iğne yapmak kolay değildir. Bunu sadece tekniği bilen birisi yapabilir."Eren ikisinin arasına girdiğinde dikkatleri dağıtmayı başarmıştı.

 

"Civarda Maktulun telefonu yada kopan uzvu bulmuşlar mı?"diye sordu Berkun. Olayın geri kalanıyla cinayet şube ilgilendiği için detaylara onlar daha hakimdi. Biz kendi araştırmamı için buradaydık.

 

"Hayır uçurumdan aşağıya da bakmışlar ama bişey çıkmamış."dedi Fatih. Aklıma gelen ışıkları tek tek yaktım. Diğer maktullerle bağlantısı mevcutsa hiç şüphesiz başlarını belaya sokmuşlardı.

 

"Diğer cinayetlerle yakınlık durumları?"aklımdan geçeni dile getiren Savcı oldu. Bu sorunun cevabı, bir çok sorunun cevabını verecekti.

 

"Sumru araştırmamı isteyince bende baktım. Bir sene öncesine kadar yakın arkadaşlarmış."Esilayın konuşmasıyla bakışlarım doğrudan Savcıyı buldu.

 

"Bu bir çok sorunun cevabını veriyor. Üçü birlikte birine zarar verdiler. Bulduğumuz cesede göre bir kadına tecavüz yada taciz olasılığı çok yüksek. Bu ihtimal üzerinden ilerlemeye karar verdik."doğru yolda olduğumuz şu götürmez bir gerçekti. Uygar amirin takdir dolu bakışları, üzerime düşünce bu kadar insanın içinde utandığımı hissettim. Gözlerim kaçarken bir anda Savcıyla karşılaştı. Kısa bir an bana bakıp önüne geri döndü.

 

"Her ihtimali değerlendirin. Bir ceset daha bulmayacağız."Falaz savcının keskin sözlerinden sonra herkes sustu. Tüm ihtimalleri değerlendirmek bizim işimiz olabilirdi. Ama katili yakalamak cinayet şubenin işiydi. Bize iş öğretmekse onun haddine düşmüyordu.

 

"Tabi savcım elimizden geleni yapıyoruz."Tuna'nın ılımlı tavrına karşı, Savcı fazla agresif bi tavırla ona döndü. "Elinizden gelenin fazlasını yapın."keskin tavrını anlayabiliyorum. Ama bazen gereksizce sinirleniyordu, özellikle bu kalabalık ortamda bu kadar katı olmasını anlayamazdım.

 

"Paleograf la konuştun mu?"Berkun ortamın gerginliğine son vermek adına Esilaya döndü. Bu görevi Tuna ve Esilay üstlenmişti. Şükür ki böyle bir ortamda Savcıyla polemiğe girmeyecek kadar aklı başındaydı.

 

"Evet, üzerinde detaylı inceleme yapılacak.En az iki gün sürer dediler."İçine kaçmış sesi Savcıdan çekindiğini fazlasıyla belli ediyordu.

 

"Tamam.Üçü de arkadaşsa Bilgenin tanıma ihtimali de var. Dönünce yeniden bir görüş."dedi Berkun. Başımı sallayarak onu onayladım. Savcının kısılan mavileri ikimizin üstünde gezindi. Dün yaşadığımız gerginlikten sonra hemen barışmamız ilgisini çekmiş gibiydi. Aramızdaki bağı anlaya çalışıyordu ama tam olarak asla anlayamazdı. Ekibin içinde çıkan her kaos yada kavga, içeride kalır. Yazılı olmayan Bulmaca Ustaları kurallarından yalnızca birisi.

 

Bir gün normal olup diğer gün bu kadar katı olmasını hak etmiyorduk. Bizimle ilgili ne düşündüğünden emin değildim ama ben onun dengesiz olduğuna kanaat getirmiştim. Ve kendi dengesi bozulduğunda karşısındaki insanında dengesini bozuyordu. Dalgın bakışlarımı masada tutup ortamda konuşulanları dinledim. İstanbul'a döndüğümüzde yapmamız gerekenler Tuna tarafından not alınmıştı. Kendimize bir yol haritası çizerek ilerlemeliydik.

 

Toplantının sonuna geldiğimizde hep birlikte ayaklandık. Uygar amir ekibe bakarak ne kadar gurur duyduğundan bahsetti. "Umarım tekrar karşılaşırız. Sizinle çalışmak bir zevkti."bizi isteği mutlak bir gerçekti. Ama insan sahip olamayacağı şeylere fazla göz dikerse, elinde kalandan da oluyordu. Aç gözlülük ve kibir insanlığın sonunu getirecek güçlerdi.

 

" Sağolun amirim."Berkun konuyu daha da uzamadan kapattı.

 

"Kızlar, dün olay yerinde yaşanan hadiseyi yeni duydum.Merak etmeyin gereken yapılacak. Falaz Savcıyla da konuştuk. Bunu yapan kişinin uygun bir ceza almasını sağlayacağım."bakışlarım çaprazımda oturan savcıya döndü. Ama o kitlenmiş gibi Uygar amire bakıyordu. Sanki söylememesi gereken bir şeyi söylemiş, Savcı da yakalanmıştı. Yine de bizi düşünmesine şaşırmıştım.

 

Adam tam bir dengesizdi.

 

"Sağolun amirim."Esilay benim yerimede konuşurken, ben tek kelime etmedim. Bu toplantı odasından bir an önce çıkıp evime gitmeli babamın dizine yatıp uyumalıydım.Bunalmışlığın etkisiyle derin bir nefes aldım.

 

"Siz sağolun çocuklar. Emekleriniz sizi bir gün daha da yüksektecek. Yolunuz açık olsun."

 

"Hepimizin yolu açık olsun."diyerek son noktayı koyan Savcı, Uygar amirle tokalaşarak odadan çıktı. Sırayla herkesle vedalaşarak bizde odadan çıktık. Oksijensiz kalmışcasına derin nefesler aldım. Şubeden çıktığımızda kapıda bizi bekleyen minibüsü ve arkasında kalan siyah Mercedes'i fark ettim. Savcı bu kez ayrı gidecek gibiydi.

 

"Bu savcının bizimle derdi ne?" söylenerek yanıma gelen Esilaya döndüm. İçerde egosuyla gösteri yapan Savcıdan bahsediyorsa bende derdini çözemedim.

"Olduğu konumu hatırlattı. Nerede durmamız gerektiğinin altınıda fosforlu kalemiyle çizdi."öyle biri olmadığını söylesem beni taşlayarak kovalardı. Ama Erene katılmayan yanım sessizliği koruyarak önüne baktı. Arkamızda kalan Berkun ve Tuna da bize katıldığında gitmek için hazırdık.

 

"Biraz daha içerde kalsaydık oksijen eksikliğinden taşikardi geçirip ölecektim."söylenme konusunda Esilayla yarışırdı. Çatılmış kaşları oksijeni bulduğunda anında gevşedi. Vücudu farkında olmadan rahat bir konum alarak kendini saldı.

 

"

 

"Hadi gidelim artık."diyen Berkunun peşine takıldık. Bahçeyi çıkınca kapısı açık minibüse bindik. Koltuğa yerleştiğimde üzerime çöken yorgunluğu ancak fark ettim. İki gündür toplasan beş saat bile uyumadan çalışmıştım. Üstüne uçakla yaptığımız yolculukta pestilim çıkmıştı.

 

"Ohh be gidene kadar uyuyacağım. Sakın ses yapmayın."diyen Tuna koltukta yayıldı gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Uyku modunu yakalayınca anında uykuya daldı.

 

"Bende uyuyacağım."diyen Erende aynı pozisyonu aldı. Esilayda ona eşlik ettiğinde camdan dışarıyı izleyen Berkun ve ben sessiz bir yolculuğun iki ortağı olduk.

 

Bir süre sonra hepsi uyumuştu. Berkun tam karşımda oturuyor akıp giden yollara dalmış görünüyordu. "İyi misin sen?"ayağımla ayağını dürttüm. O kadar dalmıştı ki bi kaç saniye yüzüme bakakaldı. "İyiyim. Olayı yeniden revize ediyordum. Kaçırdığımız bir nokta olmasın diye."

 

"Emin misin. Başka bişeyler var gibi."diye ısrar ettim. Bende duran bakışları çatıldı. Gözlerini kaçırıp dışarıya baktı. "Olaya takıldım. Altında başka bişey arama."ikna edici değildi ama yemiş gibi yaptım. Sessizliğimi koruyarak rahat bir pozisyon saldım. Gözlerimi kapatıp bu günün bir an önce bitmesini diledim.

 

Yorgunluğun rehavetiyle uykuya geçişim kısa sürdü.

 

 

 

 

                                      🪦

 

 

 

 

İstanbul havalimanına indiğimizde artık takati kalmayan bedenim yalpalayarak adımlıyordu. Savcı çalışmalarımız için teşekkür ederek bizi evimize gönderdiğinde, dünyalar benim oldu desem yalan söylemiş olmazdım. Havalimanında taksiyle eve gelmem yaklaşık olarak bir saat sürmüştü. Gün sonunda evime kavuşmanın huzuru tüm yorgunluğuma iyi gelen tek şeydi. Evimizin bahçe kapısını araladım. Babanem bu saatlerde bahçede çiçeklerini sulardı. Onu bahçede çiçekleri sularken bulmak beklediğim bir manzaraydı. Sessiz adımlarla arkasından yaklaşıp bir anda sarıldım. Kollarımı sıkıca boynuna doladığımda olduğu yerde irkilerek kollarımda dönmek için çabaladı.

 

"Nermin Sultan benim."korkmasın diye ses verdiğim halde irkilen bahanemin tombul yanaklarını birer öpücük kondurdum. Kokusuna hasret kaldığım kadın benim olduğumu anladı ve bedenini serbest bıraktı.

 

"Bojim se devojko"(korktum kızım) baş parmağıyla damağını yukarıya kaldırdı.

 

"Oy oy güzelim benim. Sen çiçeklerini mi suluyorsun. Özlemişim ellerinin toprak kokmasını."ona bir kez daha sarıldım. İki gündür ayrı kalmamızın rehavetiyle sıkı sıkı sarıldım. Mis kokan anne kokusu ciğerlerime ulaştığında benden mutlusu olmazdı.

 

Eve dönebilmenin seni özleyen insanlara sarılabilmenin, bende tarifi yoktu.

 

"Özlemişim kız seni."babanem tatlı söylemleriyle tüm yüzümü öpücüklere boğdu. "Bende seni sultanım."dedim içtenlikle. Yüzündeki genişe gülümseme beni karşısında sağlam gördüğü içindi. Yüreği ferahlamış derin bir nefes almıştı.

 

"Halanlar gelecekti birazdan. Yemekler hazır. Sende duşunu alda sofrayı kuralım moja cerka." (Kızım)

 

"Her daim emir ve görüşlerinize hazırım komutanım."elimi şakağıma koyarak asker selamı verdim. Benim bu halime içten bir kahkaha attı. Gülüşüyle yüzündeki tüm çizgileri ortaya çıktı, elimle sevdim onları. Onlar babaannemin tüm yaşanmışlıklarıydı. Dedemdi, babamdı, halamdı. Küçük Sumruydu. Yüzündeki elimi tutup avucumun içini öptü.

 

Avuç içlerim sızladı.

 

Avuç içlerime akıttığı şefkat yüreğime taht kurdu. "Hadi doğru odana. Sonra da gel sofrayı kuralım."gözlerinden damlayan yaşı fark ettim. Ne zaman yüzündeki çizgilere dokunsam, durgunlaşır ağlardı. Onun ağlamasına hiç bir zaman kıyamaz, onu güldürmek için elimden geleni yapardım.

 

"Kız Nermin Sultan. Mahallede yok mu hiç dedikodu."diyerek kafasını dağıtmaya çalıştım. Babannem ve bir kaç arkadaşı mahallede gün yapıyordu. Bazen bende katılıyordum. Esilayın annesinde olduğu için oda gelirdi. Zorla götürülsekte gün ortamının verdiği eğlenceyi hiç bir yerde bulamıyordum. Esilayla bir olup herkesi çıldırtır, üstünede yaptıkları lezzetli ikramları yer dönerdik. "Ne dedikodusu ben nefret ederim dedikodudan."mahallenin ayakları gazeteleri olduklarını bilmesem bunu yerdim. "Hadi hadi naz yapma Nermin sultan. En son gün kimdeydi?"diye sordum. Bam teline bastığımın henüz farkında değildi.

 

"Aytendeydi. Bir görsen masayı donatmış. Ama börekler hamur, kek kuru olmuş. Kısırı desen zaten beceremiyor."yavaş yavaş dökülen bahaneme baktım. Hiç farkında bile değildi onu oltaya getirdiğimin.

 

"Eee neler konuştunuz?"

 

"Halit varya doktor olan ona Belmayı isteyeceklermiş. Bu hafta söz kesecekler iki haftaya da nişan olacakmış. Ayten teyzen epey telaşlı moja ćerka bu hafta yardıma gideceğim ona."o anlattı ben dinledim. Dedikodu sevmem diyen ama herkesin herşeyini bilen Babannem ayak üstü tüm mahallenin çekapını çıkardı. Yarım saat sonra anlatacakları nihayet bittiğinde, bende odama çıkıp güzel bir duş almıştım. Rahatlamanın verdiği etkiyle yatağa uzandım. Bir süre tavanla bakıştım. Cebimde titreyen telefonumun mesaj sesini arka arkaya duyduğumda yattığım yerden doğruldum. Esilayın guruba yığınla mesaj atarak hayat hikayesini özet geçmiş gibiydi. Başta attıklarına bakmadan son mesajına göz gezdirdim.

 

Dahiler ve Deliler

 

Esil; Dostlarım abi katili olsam kaç yıl yatarım? Hayır şimdi olay yerine siz gelirseniz, çabuk yakalanırım. Yurtdışına kaçmam için hemen yakalanmamak gerek.

 

Espirili Uşak; Ne saçmalıyorsun cadı. Cihan abi ne yaptı?

 

Esil; Hayallerimle oynadı. Kalbimi avuçlarında ezip üstünde tepindi.

 

Ciddi Kişi; Esilay uykusuzluk kafamı yaptı? Ne saçmalıyorsun?

 

Esil; Abim Beşiktaş maçına beni götürmeyeceğini söyledi. Benim bileti başkasına vermiş. İnanabiliyor musunuz?

 

Espirili Uşak; Cihan abi ayıp etmiş. Bizi kayıp etmiş be Esil. Bende var bilet birlikte gideriz.

 

Ciddi Kişi; Sende Beşiktaş maçına bilet var? Neden benim haberim yok Tuna!

 

Esil; Tuniko nerden buldun biletleri? Tabiki beraber gidiyoruz. Eren araya salata olma!

 

Ciddi Kişi; Ulan gözlerim kanıyor. Tuniko nedir? Bu gurupta bir akıllı ben miyim?

 

Espirili Uşak; Abi sen şimdi bize salak mı demek istedin?

 

Ciddi Kişi; Hiç olur mu Tuniko? Ben size salak demedim. Kendime çok zeki olduğumu hatırlattım.

 

Berko;Ulan şu gurubu kuranın. Yedi yirmi dört saat birliktesiniz. Çenenizin yayı burdada durmamış.. Çıkın gidin lan şu guruptan.

 

Esil kişisi Dahiler ve Deliler grubundan ayrıldı.

 

Ciddi Kişi kişisi Dahiler ve Deliler gurubundan ayrıldı.

 

Espirili Uşak kişisi Dahiler ve Deliller gurubundan ayrıldı.

 

Berko; Ulan başka zaman söz dinlemezler burda dinleyecekleri tuttu. Nerden giriyorsanız geri gelin şuraya.

 

Sumrukuş; Ben geri alırım onları. Bırak biraz dışarda takılsınlar.

 

Berko; Tamamdır. Sen geri al ama söyle onlara bir daha saçma muhabbetler için grubu meşgul etmesinler. Başka grup kursunlar.

 

Sumrukuş; Başka grupları var zaten. Bizden gizli şubenin tüm dedikodularını çeviriyorlar.

 

Berko; Allahın belaları, bunlardan adam olmaz!

 

 

 

Berkun dan gelen mesajları okurken kahkahalarıma engel olamamıştım. Onlara sinirlenmesi bir yana onlara değer verdiğini biliyordum. Yanlarında çok fazla eğleniyorduk. Üç senedir beraber çalışmanın kazandırdığı en mükemmel dostlardı. İkinci ailemdi.

 

Telefonda biraz daha oyalandıktan sonra aşağıya indim. Nermin sultan yemekleri hazırlamış tabaklara koyarken, bende sofrayı kurdum. Sofra hazır olduğunda çalan zil, tüm dikkatimi dağıtmayı başardı.

 

"Kim gelmiş kızım?"mutfaktan seslenen babaanneme kapıdan içeriye giren babam yanıt verdi.

 

"Ben geldim anne. Hoşgeldin Sumrum. Nasılsın?"babam beni kollarına çekip sıkıca sardı. Saçlarıma ard arda öpücükler kondurdu. "İyiyim babacım sen nasılsın?"elindeki ekmeği alırken.Beni kendine çekerek kolunun altına aldı ve birlikte salona ilerledik. Elimdeki ekmeği masaya bıraktım.

 

"Ben iyiyim kızım. İşlerinizi hallettiniz mi?"

 

"Ankara daki işimiz bitti. Ama buralar hala yoğun."

 

İşim hakkında konuşmayı sevmesemde üstü kapalı şekilde babama anlatırdım. O beni her zaman anlar. Ona verdiğimden fazlasını istemezdi. İşim hakkında ne kadar ketum olduğumu bildiği için konuyu burada noktaladı."Anladım kızım. Allah yardımcınız olsun. Ayağınıza taş değmesin."bu küçük Sumruya öğrettiği ilk duaydı. Tüm yaşlarımda benim için edilen en kıymetli dua. Babam benim ilk öğretmenimdi. Okumayı ilk söktüğümde bana dua etmeyi öğretmişti.

Kulundan değil, Rabbinden iste. O tüm duaları gören ve duyandır demişti. Baba duası almanın ne kadar kıymetli olduğunu o zamanlarda biliyordum. Küçük Sumru'nun en sevdiği saatler hep dua saatleri olmuştu.

 

"Amin babacım."sağ yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Ohh burayada,"diyerek diğer yanağını çevirdi. Sol yanağını da öptüm. "Ohh nasıl güzel. Nasıl tatlı benim kızım."bebek sever gibi beni sevmesine kalbim ılık ılık aktı. "Seni çok seviyorum."dedim içimden akan duygu seliyle.

 

"Bende seni çok, herseyden çok seviyorum, babacım."

 

Sevginin en güzel diliydi bizimki. Saf ve derin kimsenin anlamadığı, anlayamayacağı kadar özeldi. Karşımıza ne zorluk çıkarsa çıksın saf sevgimiz herseyin üstündeydi. Koşulsuzca sevmek ve sevilmek hayatta herkesin başına gelmezdi. Geldiğinde onu sıkıca tutmak, sahip çıkmak gerekiyordu.

 

Biz sevgimizin her zaman arkasında olup kıymetini bilmiştik.

 

Zilin arka arkaya çalmasıyla halamların geldiği belli olmuştu. Babannem bizden önce davranıp kapıyı açtı. Kapıdan gelen seslere bakılırsa muhteşem ikili yine formundaydı. "Ne zaman büyüyecekler acaba?"diyen babamla oturduğumuz koltuktan kalktık. Salonun kapısından son anda uçan terlikle birlikte Erda girdi. "Dayı kurtar beni."koşarak babamın arkasına saklandı. Hemen ardından içeriye giren Erden elindeki terliği babamı görünce fırlatmadan son anda tuttu. Pişmiş kelle gibi sırıtarak bize doğru yürüdü.

 

"Dayı naber nasılsın?"

 

"İyiyim hergele herif. Ben senin geçen gün kulaklarını çekmedim mi? Bu kıza bulaşmak yok demedim mi?" babamın azarına, otuz iki diş sırıtarak bize doğru yaklaştı. "Öpeyim,"babamın eline uzansada babam oralı dahi olmadan elini geriye çekti. Erdeni tuttuğu gibi çekip bağrına bastı.

 

"Ohhh canıma değsin.Biraz dayı sözü dinle."babamın arkasından kafasını aramıza uzatan Erda yanağımdan bir öpücük çaldı. "Hoşgeldiniz,"diyerek gülümsedim. Artık yadırgamıyorduk bu hallerini ailedeki herkes alıştığı için kimse sorgulamıyordu.

 

"Hoşbulduk kuşum, nasılsın? Dayım Ankara'ya gittiğini söyledi."Erda babamın omzuna yaslanarak benimle hasbihale dalmışken kapıdan giren Babannem ve halama dönemedim.

 

"Evet, günü birlik gidip geldim."diyerek üstü kapalı cevap verdim.

 

"Sık boğaz etme benim kızımı."halam kolumdan yakalayıp çekti. Sıkıca sarılıp bağrına bastırdı. Yanaklarıma kondurduğu sulu öpücük hiç hoşuma gitmesede ses etmedim. O sırada Erda babaannemin kolunun altına girmiş bişeyler konuşuyordu. Erden i şikayet ettiğine yemin edebilirim ama ispatlayamam.

 

"Nasılsın kızım?"

 

"İyiyim hala hoşgeldin,"

 

"Hoşbulduk güzelim. Bizim deliler yine dalaştı kapıda ayırdım derken Erden elimden kaçtı."küçük sitemine içtenlikle gülümsedim. Halam Erdenin otuz yaşında bir adam dan çok üç yaşında bir oğlan çocuğu olduğunu çoktan kabullenmişti. Çaresiz kalınca insan çoğu şeyi kabulleniyordu.

 

"Bak sen hergeleye ben onun kulaklarını çekerim." babannemi duyduğumda ispata gerek kalmamıştı. Erden kaşlarını çatarak Erda'ya baktı. "Sen beni mi şikayet ettin?"diye sordu. "Šta hoćeš od moje kćeri, sine? Ostavi devojku na miru."(kızımdan ne isiyorsun oğlum. Kızı rahat bırak.)diyerek araya giren babaannemle Erden yelkenleri suya indirmek üzereydi. Babannemin bir yanında Erda bir yanında Erden geçtiğinde, onu öpücüklere boğarak sevdiler. Halam, babam ve ben bu manzarayı yüzümüzde tebessümle izledik. Erda'nın beni de yanlarına çekmesiyle üçümüz birden babaanneme sarıldık. "Bunlar hiç büyümeyecek be abi."dediğini duydum halamın. Babamın koluna girmiş bize bakıyordu. "Keşke hiç büyümeseler."dedi babamda onun saçlarına bir öpücük kondurarak.

 

Babannem duruma el atmasa orada öylece sarılmaya devam edecektik. "Yemekler buz gibi oldu. Hadi yemeğe geçelim klinci."(çocuklar) otoriter bir babane on katır gücüne sahipti. Tıpış tıpış hazır olan sofraya geçtiğimizde ağzımdan akan suları yutmakta güçlük çektim. Babanemin yaptığı Boşnak mantısı ve böreği efsane gözüküyordu, tadınında efsane olduğu bildiğim lezzet sofralarımızın vazgeçilmeziydi. Ona da annesinden yadigar tariflerini sır gibi saklar, kimseye söylemezdi.Sadece benimle paylaşmıştı. Tabi birde halamla. Halamda efsane Boşnak yemekleri yapardı.

 

"Ellerine sağlık anne. Yemekler çok güzel olmuş."dedi halam. Babanemim yemekleri pek meşhurdu. Yaptığı yemekler çok sevilirdi. Tüm mahalle toplanır, Boşnak böreği, Boşnak mantısı ve babanemin meşhur tatlısı slatka isterdi. Babannem tüm mahalleyi kendi elleriyle doyururdu.

 

"Afiyet olsun kızım, lop lop et olsun.Erda kızım biraz daha vereyim mantı."Erda'nın tabağını dolduran babaannem masadan kimseyi doymadan bırakmazdı. Herkesin tabağı dokuyken dahi bir şeyler ekler, yıka basa doldururdu. "Erden sende al oğlum."hepimizi torunundan çok evladı gibi seven koca yürekli Nermin sultan, bu ailenin demirbaşıydı.

 

"Sağol anneanne ellerine sağlık.Boşnak böreği enfes olmuş."dedi. Erden babaannemin elindeki tabağını alarak. "Afiyet olsun oğlum.Lop lop et olsun.Düşmanları iyi yakalayasın."diye eklemeyi de ihmal etmedi. En sonunda bana döndü, tabağımda biten böreği fark etti. Tepsiyi babama doğru uzattı.

 

"Derman şu börekten Sumruya da ver."Babam böreklerden tabağıma birer ikişer bırakırken bir yandan da yemeğe devam ettim.

 

"Anne otur artık. Hepimizi doyurdun sen aç kaldın."diye söylenen babam ve halam sayesinde Babannem sonunda oturabilmişti. Yaptığı begova çorbası efsane ötesiydi. Kıtlıktan çıkmış gibi yemek yemem kimsenin dikkatinden kaçmamıştı.

 

"Bu ekip seni açmı bırakıyor kuşum. Sana kaç gündür ekmek su vermiyorlar."

 

"Ne saçmalıyorsun Erda. İki güdür beş saatlik uykuyla ve günde tek öğünle kaldım o yüzden. Açım."bu çıkışım masadaki herkes güldü.

 

"Oy benim güzel moja ćerka aç mı koyarlar."diyen Babannem duruma el atıp tabağıma biraz daha mantı koydu. Tabağım da yer kalmadığında bu kez tepsiyi önüme itekledi.

 

"Anne, tamam yeter bu kadar."babam önümdeki tepsiyi yeniden ortaya doğru çekti. Babannem aldığı mesajla kendi tabağına döndüğünde rahat bi nefes aldım. Kendisi bana kıtlıktan gelmişim muamelesi yaparak, tüm sofrayı yedirmeyi düşünüyordu. Sofrasına oturan herkesi cami önüne bırakmış insan yavrusu sanıp, yetim doyurmak gibi görevler edinirdi.

Tonton lokumum, kalbi de kendi gibi gül lokumuydu.

 

Yine tıka basa doyduğumuz bir sofradan daha ağız tadıyla kalkabilmiştik. Yemek tabaklarının yerini alan tatlı tabakları, damağımızı şenlendirip muhabbetimizi ballandırırken duyduğum boğuk telefon sesi, benim telefonuma aitti. Odamda unuttuğum telefonu almak için hızla odama çıktım. Berkunun aradığını fark edince kasıldım. Hızla telefonu açarak kulağıma yasladım.

 

"Efendim," dedim duyacaklarımdan korkarak.

 

"Olay var. Instagramda canlı yayın açılmış. Hemen girip bak. Sonra da şubede buluşalım."hızlı konuşarak telefonu kapattı.

 

Hemen sosyal medya ya girdim.Biraz göz gezdirince Berkun'un bahsettiği canlı yayını buldum.Hemen önüme düşen canlı yayını açtım. Üç binden fazla kişinin izlediğini görünce şaşırdım. Canlı yayında bir adam hıçkırarak ağlıyordu.

 

"Be-Beni öldürecek yardım edin.Lütfen beni kurtarın.Ben bişey yapmadım. Beni suçum değil."diyerek hıçkırdı. En fazla otuzlarında olan bu adam elinin üzerinde yazan yazıyı ekrana gösterdi.

 

Göktürk alfabesiyle yazılmış dağınık yazıyı gördüm.

 

"Be-Beni bulmaya çalışmayın. Vak- vakti gelince tanışacağız."bunu ona söyleten her kimse onu öldürmek için kaçırıp, bize açıkça mesaj veriyordu.

 

Oda biliyordu, her geçen gün bir adım daha yaklaşıyorduk. Kaçınılmazı geciktirebilirdi, ama asla engelleyemeyecekti.

 

Tüm bu cesetler birbiriyle bağlantılı bir ipti. Biz bu ipin üzerinde doğru yerlere basarak yürürsek, ipin sonunda onu yakalayabilirdik. "Lütfen, lütfen biri yardım etsi-ah ahh "telefon adamın elinden kayarak düştü. Görüş açısı kapalı şekilde canlı yayın sonlandı. Telefon parmaklarımın arasından kayıp yere düşerken tok bir ses çıkardı.

 

Bir ölümün daha başındaydık. Alınan canlar, kefaretlerini ödeyerek bu dünyadan göç etmişti. Şimdi bir can daha kefaretini ödeyerek bu dünyadan siliniyordu. Günahlarıydı belkide onları bu raddeye getiren belkide yaşadıkları hayat..

 

Her ne yaşanmışsa bir doğumla başlayan sancılı hayatı, ölümün kollarında son bulmuştu.

Ruhlar ölmüş, bedenler gömülmüş, bir mezar taşı yıkamış tüm günahları.

 

Bu ölümün en kirli oyunuydu.

 

 

 

                                🪦

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sonunda bitti.. Epey uzun bir bölümle geldim.

 

Umarım severek ve beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

Ekiple ilgili sorularınızı bekliyorum.

 

Falaz ve Sumru yan yana felaket olacaklar?

 

Tuna,Esilay ve Eren çok tatlı değiller mi?

 

Bu gurubun ciddi kişisi kesinlikle Berkun. Hakkını asla yedirmem. Eren daha yumuşak ve uyumlu biri.

 

Yıldıza basmadan gitmeyin. Destekleriniz yazma hevesimi artıyor.

 

İnstagram; Bulmacaustalar

 

Tiktok; Bulmacaa.ustalarr

 

Twitter; Semyy8

 

#bulmacaustaları etiketiyle desteklerinizi bekliyorum.

 

 

 

 

 

Sevgiler

 

 

 

 

 

Semyy8

Bölüm : 18.02.2025 20:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...