8. Bölüm

7-DOĞRUNUN BAŞKA YÜZÜ

Bulmaca Ustaları
semyy8

Merhaba Dostlar.

 

Yeni bir bölümle geldim.

 

Nasılsınız? Kitap nasıl gidiyor?

 

Aşağıdaki resimde Falaz ve Sumruyla tanışın. Benim evrenimde en çok benzeyen kişileri bulmaya çalıştım. Falazın sert yüz hatlarına uyan tek sarışın erkek buydu. Sumru'nun çillerini ve kaküllerini yansıtan ela gözlü kadın bulmak çok zordu. En olanı bulmaya çalıştım.

 

Kitabımı okuyan herkesten desteklerini bekliyorum.

 

Satır aralarına yorum yapmayı yıldıza basmayı unutmayın.

 

 

Bana ulaşacağınız destek hatları

 

TikTok; Bulmacaa.Ustalarr

 

Instagram; Bulmacaustalar

 

Twitter; Semyy8

 

#bulmacaustaları etiketlerinizi bekliyorum.

 

 

Keyifli okumalar..

 

 

 

 

Pera - İnsan

Sahabe- İntihar

Sancak Taladro - Bana Kendimi Ver

Little Mix - Little Me

Teoman - N'apim Tabiatım böyle

Melike Şahin - Deli Kan

Meyal - Gemilerce Yaşlarım

Ahiyan - Deli Diyorlar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sumru Eryavuz

 

İnsan en çok kaçtığı şeyden kurtulamıyor.

Marcel Proust

 

 

 

 

İnsan kaçtığı gerçeklerin kurbanı olur. Bazı gerçekler kaçamayacağın kadar yakınındadır. Bazıları senden kilometrelerce uzakta.

 

Elbet gün doğar, gerçekler o günle birlikte doğar.

 

Yeter ki bakmayı bil!

 

Göremediğin bir gerçeklerle savaşamazsın..

 

Biz görmediğimiz bir gerçekle savaşıyoruz. İşlenen dördüncü cinayetin katiliyle,asla görmediğimiz bir yüzle savaşıyoruz. Ve ölen her insanla kaybediyoruz.

Mağlubiyetimiz, bir mezar taşında son buluyor..

 

Bizi hep geride bırakılan bir ölümün daha başındayız. İnsanlar gelip geçiyor etrafımdan, bense olduğum yerde kalmış,hayatın akışında neyin bozulduğunu neden bu cinayetlerin işlendiğini sorguluyorum.

 

Yine bir ormanda sık ağaçların altında, gökyüzündeki yıldızlara en yakın yerdeyiz.

 

Evden öyle hızlı çıkmıştım ki. Bizimkiler ne olduğunu bile anlamıştı. Yol üstünde Esilay'ı kaptığım gibi atılan konuma gelmiştik. Ormanın karanlığına saklanmış, bir taksinin içinde duran cesedin başına. Bir saat önceye kadar canlı yayında onu kurtarmamızı isteyen, yardım dilenen o adamın cesedine.

 

Etrafta çam ağaçlarına karışan kan kokusu üzerime siniyor.

 

Arabanın tüm kapıları açılmış. Olay yeri inceleme şeritleri etrafa çekilmişti. Aracın etrafında dört dönen insanlara baktım. Hepsi sıcak evinden kalkıp bu soğuk ormana işlerini yapmaya gelmişti. Hepsi ailesini, çocuğunu evinde bırakmıştı.

 

Sadece işlerini yapmak ve evlerine dönmek istiyorlardı. Ama gördüğümüz cesetler, kanlar, ve vahşet o evin kapısından içeriye giriyor. Evlerimize konuk oluyordu.

 

Bu kadar kan kokan bir insan, bir çocuğun başını okşayabilir miydi?

 

Bu kadar vahşete tanık olmuş, biri normal hayatına dönebilir miydi?

 

Bizler bunu yapıyorduk. Buradaki herkes üstüne sinmiş bu kan kokusuyla evlerine dönüyordu. Ve gün doğmadan bu vahşeti unutuyorduk. Aksi halde; yeni bir vahşetin resmine asla bakamazdık.

 

Beş parçanın yapbozları yanımda sıraya dizilmişti. Hepimiz karşımızdaki cinayetin emarelerine bakıyorduk. Bir cinayetin kurbanını daha kurtaramamıştık. Dört gün içinde dört cinayete tanık olmuştuk. Kurbanlar, alanen bir cinayetle öldürülürken bizim tek yapabildiğimiz cesetleri analiz etmekti. Elimizden başka bir şey gelmiyor oluşu bugün kara yüzünü bir kez daha göstermiş, bir ölümü daha koymuştu önümüze.

 

"Sikicem böyle işi. Hiç bir delil bulamıyoruz. Dört ölü. Dört günde dört kişiyi öldürdü,bizde böyle seyrettik."Berkun hiddetli bir öfkeyle aracın içindeki cesede bakıyordu.

 

"Belki de en başa dönmemiz gerekiyordur."bu uzun zamandır düşündüğün bir teoriydi. Bakışları bana döndüğünde, gözleriyle tüm yüzümü taradı. Aklımdan geçeni anlaması çokta zor olmadı. O beni hep anlayandı.

 

"Ben bunu nasıl kaçırdım. Aradığımız cevap en sonda değil. En başta."kendinden emin tavrı gözlerine oturduğunda, bakışlarında parlayan ışık bizi bir adım daha öne çıkardı.

 

"Bunu şubeye dönünce konuşuruz. Şimdi işimize bakalım."cesede doğru yürüdü. Annesini takip eden yavru ördekler gibi peşine takıldık.

 

"Gece saklanmak için tek çıkar yolu mu? Neden bu cinayetleri karanlıkta işliyor?"dedi Tuna, sağımda yürümeye devam ederken. Saçlarından önüne dökülen bir kaç tutamı karıştırdı. "Gece tüm günahların işlendiği tek korunaklı vakittir. Karanlık tüm günahlarını yutar."başını iki yana salladı, bakışları odağını benden çekerek cesede döndüğünde derin yutkunuşunu bu mesafeden işittim.

 

"Haklı olabilirsin ama yinede merak ediyorum."cesede sabitlediği bakışlarını oradan ayıramadı. Orada gördüğü tek şey vahşetin resmiydi. Hepimizin gördüğü tek şey bu değil miydi?

 

"Artık yakalandığında kendine sorarsın."Eren, konuyu uzamadan kapattı.Fotoğraf makinasını çıkartıp cesedi fotoğraflamaya başladı. "Umarım yakalanır. Daha fazla ceset görmek istemiyorum."küçük sitemine kayıtsız kalmam çok zordu. "Yakalanacak merak etme. Her katil bir noktada hata yapar. Hiç kimse kusursuz değildir! Bazıları kusurlarını saklamayı çok iyi bilir."derin bir iç çekti. Bu duruma hepimizin canı sıkılsada elimizden geleni yapmaya devam ediyorduk.

 

"Şimdi işine odaklan ve en iyi versiyonunu göster."Esilay teselli etmek istercesine omzuna dokundu. Tuna başını sallayarak onu onayladı. Berkun çoktan işe koyulmuş cesedi inceliyorken bizde ona katıldık. Cesede doğru yaklaştım. En fazla 30 larında gözüken esmer uzun boylu bir adamdı.Subay tıraşı olmuş saçları kısacıktı. Sakalları oldukça kısa ve düzenli duruyordu. Traş losyonu ve kadın parfümünü net bir şekilde duyumsadım. Parmağında yüzük yoktu ama çıkarılan yüzüğün izi vardı. Evli, iki çocuğu olan bir babaydı. Hemen arka koltukta bir küçük araba ve bebeği çocuklarına almış olmalıydı.

 

Ama bu durum karsını aldatmasına engel teşkil etmemiş gibi duruyordu.

 

Gözlerimi yeniden adama çevirdiğimde ilk dikkatimi çeken hiç bir yerinde kan olmaması. Diğer cinayetlerle aynı yöntem, zehirlenerek ölmüş gibiydi.

 

Elinde yazan göktürk alfabesindeki harfler bu kez çok daha dağınık ve biçimsizdi. Maktul ağladığı için kalem dağılmış duruyordu. "Tuna şuna baksana, su geçirmez kalemle yazıyordu. Bu yazı fazla biçimsiz duruyor." Sağ yanımdan cesede doğru eğildi. Telefonun flaşını açarak yazıyı ortaya çıkardı. "Su geçirmez kalem değil bu?"dedi. Yazının resmini çekti.

 

"Bununla ben ilgilenirim."

 

"Tamamdır."bende kendi işime döndüm. Cesedi her detayına kadar inceledim. Arabanın içinden yine etil alkol kokusu geliyordu. Yoğun gelen kokuyla daha fazla nefes alamadım. Başımı araçtan çıkarıp ormanlık alana döndüm. Derin derin nefesler aldım.

 

"İyi misin?"hemen yanımda biten Berkuna baktım. "İyiyim arabanın içi çok yoğun kokuyor."dedim. "Sen biraz otur şuraya. Gerisine biz bakarız."dedi. Beni kolumdan tutup toprağın üzerine yere bıraktı. "Burdan hiç bir yere kıpırdamak yok."çocuk tembihler gibi konuşmasına gülümsedim. "Tamamdır komutanım."diyerek birde asker selamı verdim. Bana göz devirip yeniden işine döndü.

 

Derin nefesler alarak ciğerlerime kadar inen kokudan uzaklaştım. Başımı arkamdaki ağaca yasladım. Gökyüzü bugün kapalıydı. Hava da tek bir yıldız yoktu. Ama ay tüm ihtişamıyla parlıyordu. Karanlığı gölgeyen ışıklar, etrafımda koşturan insanlar. Orada öylece oturup tüm bu akışın seyrine daldım.

 

"Ayyy belim tutuldu. Arabanın içine eğilmekten."Esilayın tam önüme düşen adımlarına baktım. Belini tutmuş yaşlı nineler gibi aksayarak bana doğru gelip yanıma oturdu. Belini ağacın arka kısmına dayadı. "Sende mi kokudan etkilendin?"diye sordum. Saçı başı dağılmış hayli yorgun görünüyordu. "Evet, çok kötü kokuyor. Hemde eğilmekten belim ağrıdı."

 

"Telefonu çıktı mı araçtan?"

 

"Hayır, Berkun özellikle baktı ama yoktu."

 

"Yaman Doruk cinayetiyle aynı. Telefonla iletişim sağlamış. Telefon numaralarından belki bişeyler çıkabilir. Kamera kayıtları ne durumda?"

 

"Ordan da bişey çıkacağını sanmıyorum. Mobese olamayan noktaları kullanmış."kafamı arkama yasladım. "Yakınlık durumlarına da bakalım. Belki arkadaşlardır."tamam anlamında kafasını salladı.

 

Esneyerek ayaklarımı ileriye doğru uzattım. "Diğer olayların kamera kayıtlarının İncelemesi bitmiş."

 

"Yarın daha çok işimiz var. Tüm kamera kayıtları tek tek incelenecek. Bir yığın dosya işi bizi bekliyor."diye hayıflandı. Oflarcasına verdiği nefesle kendini arkaya doğru bırakıp olduğu alana yayıldı."Fazla yerleşme bence bizimkiler işlerini bitirmiş görünüyor."Tuna biraz ötemizde telefonda konuşuyordu. Berkun ve Eren cesedin başında birşey tartışıyor gibiydi. Kaşlarım çatıldı. Olay yerinde cesedin başında neyin tartışmasını yaptıklarını merak ettim. Olduğum yerden ayaklandım. Bir kaç adımla yanlarına yaklaştım.

 

"Berkun saçmalıyorsun artık.Boş hayallerin peşini bırak."diye bağırdı Eren. Gözlerindeki öfke alev almış, sık nefesleri kontrolünü yitirmişti. Söylediği cümlenin ağırlığıyla kaşlarım çatıldı. Neyden bahsettiğinden emin olmak isterken beni fark ettiler, ikisi de soluk soluğa kalırken sustular.

 

Sakinliğime sığınarak "Ne oluyor?"diye sordum.

 

İkisinde kaşları çatılmış bakışları öfkeliydi. "Yok bişey,"diyerek beni yanıtlayan Berkun la kaşlarımı kaldırdım. Yüzüme bakmaktan çekinerek bakışlarını kaçırdı.

 

"Ne oluyor burada?"diyerek bu kez Erene baktım. Oda benden bakışlarını çekince iyice huylandım.

"Ne için tartışıyordunuz siz? Bunu Tuna ve Esilay yapsa küfür kıyamet,siz yapınca neden susuyorsunuz?"

 

"Olay yeriyle ilgili bişeydi uzatmaya gerek yok!"

 

"Öyle mi Berkun? Olay yeriyle ilgiliyse bana söylemende de bir sakınca yoktur?"diyerek üzerine yürüdüm. "Kızım manyak mısın?"diyerek bir adım geriye gitti. Eren kolumdan yakalamaya çalıştı ama hızlı reflekslerim sayesinde elinden kurtuldum.

"Sadece konuşuyoruz. Neden kaçıyorsun?"Berkun her adımımda geriye doğru bir adım daha atıyordu. Bakışlarında ki öfke an be an kayboldu. Dingin bir deniz değilde hala hırçın bir dalgaydı. "Ulan üzerime neden yürüyorsun. Sumru!"diyerek sırtı ağaca yaslanana kadar geriye gitti. "Allah'ın manyakları ne haliniz varsa görün."dedi. Arkamdan kalan Eren. Ama onu duymazdan geldim. Gözlerim Berkunun kahverengi topraklarına kitlenmişti.

 

"Şöyle bakmayı kes. Olayla ilgili bazı fotoğraflara takıldım. Oda işimi senden öğrenecek değilim diye atar yapıyordu. Ereni tanımıyor musun? Bir kaç saate siniri geçer. Hem sen neden takıldın bu duruma?"

 

"Uzaktan hiçte öyle görünmüyordu. Baya tartışıyor gibiydiniz. Bu ekip bir aile, ben sadece ailede küslük olsun istemiyorum o kadar. Yoksa neden sizin işinize karışayım?"dediğim anda ifadesi sertleşti. Dudağının kenarının seğirdiğini fark ettiğimde dişlerini sıktığını anlamam uzun sürmedi.

 

Elalarım anında kısıldı. "Yoksa Umay meselesi mi?"diyerek üzerine gittim.

 

Bakışları hala gözlerimdeydi, ve çenesi hala seğiriyordu. "Hayır,dediğim gibi olayla ilgiliydi. Önemli değildi. Anın gerginliğiyle uzadı sadece."diyerek o bir adım atarak alanımdan çıktı. Kaçmak isteyen tavrı daha da şüphelendirdi. "Sen benden kaçamaya mı çalışıyorsun. Şu an resmen beni geçiştiriyorsun."kaçmak için yana kayan bedeninin önünü kestim. "Senden neden kaçamaya çalışayım ki? Söyleyeceklerim bitti. İşimin başına dönüyorum." gözlerindeki derin ifade hiçte öyle söylemiyordu. Kızmaktan çok kırılmış gibi bakan kahvelerine anlam veremedim. Erenin söylediği her neyse ona kırılmış olmalıydı.

 

"Hadi toparlanalım. İşimiz bitmek üzereydi."gözlerindeki köz sönmüş, yeniden durgun bir deniz olmuştu.

 

"Peki, öyle olsun. Bu kez yemiş gibi yapacağım."dediğimde kaşlarını çattı. "Sumru.." desede arkamı dönüp hiç bişey olmamış gibi alana doğru ilerledim. Sık ağaçalar ve çalılıklardan adımlarımı kısıtlı atabiliyordum. "Bitti mi sorgun?"Erenin yanında durduğumda hemen bana döndü.

 

"Bitti. Sen neden bu kadar taktın?"

 

"Yoo takmadım. Öyle genel sordum."diyerek kıvırma çabasına güldüm. "Ne gülüyorsun kızım. Doğruyu söylüyorum."desede ona inanmayan bakışlar attım.

Omuz silkerek bana göz kırptı. Buda çok kurcalama aramızda anlamına geliyordu.İsteğine uyup sustum. Aralarında hallettikleri müddetçe sorunlarına bu kadar karışmaya hakkım yoktu. Ama ikisininde inat yanını bildiğim için küslük olup olmadığından emin olmam gerekiyordu.

 

Kimseye küs kalmayı sevmediğim gibi ekipten kimsenin küs kalmasını da istemiyordum.

 

"Hadi toparlanın."ekibe dönen Berkuna baktım. Hemen bir adım arkamda dik duruşuyla gayet rahattı. Az önce benim yanıdayken kasılan bedeni şimdi oldukça gevşemiş duruyordu. "Gidelim artık. Bu gece bir cinayeti daha kaldıramam."isyan eden Esilaya elimi uzattım. Oturduğu toprak alandan kalktı. Saat çoktan gece yarısına dayanmıştı.Yarım saat sonra ekip işleri toparladığında orta alanda buluştuk.

 

"Talat amir aradı. Yarın sabah 07.00 toplantı yapılacak. Bugünün otopsi raporu da çıkar. Cenk Çorlu cinayetindeki kamera görüntülerinin incelemesi de bitmiş.Hepsini toparlayıp bir sonuca ulaşmamız gerekiyor."

 

"Haklısın. Şimdi herkes evine gidip güzel bir uyku çeksin. Yarın zinde kafayla daha kolay çalışırız."diyerek Berkuna hak veren Tuna da oldukça yorgun görünüyordu. "Sen konuştun mu paleografla?"diye sordu Eren, Tunaya dönerek. "Evet, yazı sitili belli olmasın diye bu alfabeyi kullanmış. Ama bu cesede bıraktığı not fazla dağınık ve el yazısı daha net. Otopsi esnasında paleograflar inceleme yapacak."yazı sitilini gizleyecek bir yol bulması yeterli olmuştu şifreleme için. "Bugün bulduğunda ne yazıyormuş."eğer şifreli bir mesajsa ona ulaşmak daha kolay olabilirdi. "İki yazıyordu. Cuma,sekiz,dört ve iki?"

 

Cebimdeki telefonu çıkarıp takvimi açtım. Teorimin doğruluğunu kontrol ettiğimde yanıldığımı anladım. "Dördüncü ayın sekizinci günü cumaya denk gelmiyor. Burdaki tutarsızlık acaba yılın yanlış olması mı?"ortaya attığım fikre ilk atılan Eren oldu.

 

"Olabilir. Sadece bu yıla değil, önümüzdeki 5 yıla kadar bakalım."

 

"Yarın ben hallederim.Bilge hanımla yarın görüşecektim ama bu yoğunlukta gidemem. Onu şubeye çağırmam daha uygun olur."dedim. Bana ters bakan Berkuna. Bilgenin adını duyunca gerildi. Suratı limon yemiş gibi buruştu. "Ne oluyor? Ne kaçırdık biz?"olaya balıklama atlayan Esilaya döndüm ve sırıttım. Yüzüme yansıyan geniş gülümsemeye hepsi delirmişim gibi bakarken ben dayanamayıp daha çok güldüm. "Bi-bilge ile Berkun."diyebildim gülüşlerimin arasından.

 

Eren kaşlarını kaldırarak oyunbaz bir ifadeyle Berkuna baktı. "Ooo hayırlı işler kardeşim."ne ara barıştıklarını bilmesemde onları yeniden böyle görmek içimi kıpır kıpır yaptı. Aile ne olursa olsun ayakta sağlam kalan tek duyguydu benim için.

 

"Yok hayırlı işler falan, Surmu, sen yarın evine uğra."desede onu dinlemeyeceğim adı gibi biliyordu. Söz konusu onu delirtmekse tüm oyunlara vardım. Delirdiğini izlemek farklı bir keyif veriyordu. Sırıtmışım geniş bir tebessüme döndüğünde,"O nedenmiş o gayette şubeye çağıracağım. Sadece bir saat sürecek."diyerek onu ikna etmeye çalıştım. "Hay senin inadına. Kızım adamı hastamı etmek mi senin niyetin. Beni o kızla yüz göz etme!"diye diretti. Birazcık haklı olabilirdi ama netice de keyfim için değil olay soruşturması için çağırıyordum. "Olay soruşturmasına destek olmuyorum diyorsan sen bilirsin."alttan alttan onu tehdit ettim. Yerine iletilen mesajla konu burada sonlanmıştı. Pes etmişlikle omuzları düştü.

 

Berkun 0 Surmu 1 bunlar daha iyi günlerin Berkun bey.

 

Benden gizlediğin hurmalar gün gelir seni böyle tırmalar. "Ben bu konudan hiç bişey anlamadım."diyen Esilaya döndüm.

 

"Şöyleki Tuğrul ve Cenk'in ortak arkadaşı Bilge Gökmen Berkundan hoşlandı. Ama bizimki yüz vermiyor. Kız yarın onu çağırmama balıklama atlayarak gelecek. Berkunu görmek için bu fırsatı kaçırmayacaktır."dedim. Küçük bir sorgu olacaktı ama Bilge hanım onada katlanıverirdi artık.

 

"Benden uzak Allah'a yakın o manyak."Berkunun kendi kendine söylendiğini duyduğumda bastım kahkahayı.

 

"Birde gülüyor. Allahım al canımı kurtulayım bu takozların elinden."ellerini semaya kaldırıp amin dedikten sonra yüzünü sıvazladı.

 

"Berkun, ciddi olmadığını düşünerek bu konuyu kapatıyorum."desemde onun kapatmaya hiç niyeti yoktu. "Ulan Sumru ulan ben seninle ne yapayım kızım."sinirli ifadesi kaybolup yüz hatları yumuşadı. "Sadece küçük bir sorgu. Merak etme karşılaşmazsınız bile.

 

"Hadi inşallah."

 

O gece yarısı olay mahalinden ayrılıp evlere dağıldık. Güzel bir duş alıp yatağıma uzandığımda saat çoktan biri geçmişti. Derin bir uykuyla yarını zinde geçirmeyi düşündüm.

 

Yorgun vücudum daha fazla dayanamadan beni uykunun kollarına bıraktı.

 

 

 

 

             🪦

 

 

 

Ne aradığını bilirsen bulması her zaman kolay olur. Ama ne aradığını bilmezsen samanlıkla iğne arar gibi her gördüğünü eşeler durursun. Şu an yaptığımız tam olarak samanlıkta iğne aramak gibiydi. Bu yıl içinde dördüncü ayın sekizi cumaya denk gelmediği için geçmiş tüm yılları taramaya başladık. Önümüze ne çıkacağını bilmeden, tüm gazete, dergi ve internet sitelerine baktık. Dikkat çeken bir şeyler bulmadığım için ara verdim. Bu iş sandığımdan uzun sürecekti.

 

"Herşey karıştı. Tek tek ilerlemek gerekiyor."Eren, elindeki kağıttan kafasını kaldırıp bize baktı. "Baktığın tarihleri not almayı unutma, çok fazla dergi ve gazete var karışmasın."beni başıyla onaylayarak yeniden işlerine döndü. Bizde Esilayla bilgisayarları ayarladık. Yolda gelirken Bilge Gökmen'e mesaj atarak bugün içinde şubeye uğramasını söylemiştim. Müsait olduğum ilk an onunla konuşacaktım.

 

Tuna ve Esilay cinayetler arası bağlantılara bakarken Eren bulduğumuz tarihin olaylarına bakıyordu. Berkun ise Cenk in bardaki gecesinin kamara kayıtlarını inceliyordu. Kamera kayıtlarını sadece Cenk'in olduğu yerleri kısaltarak düzenlemişlerdi. İçeri kameraları her alanı göstermiyordu.Cenk kamera açısından oldukça uzak bir köşeye oturduğu için kör noktalar çok fazlaydı.

 

"Bunun incelemesini nasıl yapmışlar amına koyayım. Kısa hali bak bak bitmedi."diye söylendi. Ettiği küfürü duymazdan geldim. Kafamı eğerek ekrana baktım. Kayıtları incelemesine yardım edebilirdim.

 

"Dikkati çeken şüpheli bir durum hiç mi olmadı?"diye sordum. Bakışlarını kayıtlardan ayırmadı. Sanki tek bir saniye ayırsa bir şey kaçıracak gibi ciddi ve odaklıydı.

 

"Olsaydı şu si- afedersin. Hala bakıyor olmazdım heralde."bişey bulamadıkça tekrara düşüyorduk. Haliyle Buda ekibi olumsuz etkiliyordu. Bugün Bilge'nin gelecek olması da etkilemiş olabilirdi.

 

"Şu halinin, Bilgenin buraya gelecek olmasıyla bir ilgisi var mı?"şüpheli yaklaşımım dikkatinden kaçmadı.

 

"Hayır, ne alaka? O kadının adını anma benim yanımda."keskin tavrı oldukça netti. Çekici,güzel ve başarılı bir kadından etkilenmeyen erkek, kesinlikle bordo berelidir. "Sen şimdi ciddi ciddi etkilenmedin mi Bilgeden? Kız çok güzel ve çekici etkilenmemek için bordo bereli olmalısın."

 

"Etkilenmedim. Her gördüğüm güzel kadından etkilenseydim şubenin önünde kuyruk olurdu."bugün çok mütevazi yanından kalkmıştı.

 

"Çok mütevazisin maşallah."dedim ona gıcık etmek için.

 

"Öyleyimdir."diyerek birde havalı poz kesmez mi? Karnıma ağrı girene kadar güldüm bu tavrına.

 

"Siz napıyorsunuz orda? Ohh biz iş yapalım. Sumru hanımla Berkun bey goy goy peşinde."dedi iş gerginliği üzerine sinen Eren, haklıydı yine çenemiz düşmüştü. "Abartma sende işine bak." Berkun bu durumdan rahatsız olmuş gibi olduğu yerde daha da dikleşti. Eren onu elini sallayarak ne yaparsanız yapın işaretiyle tersledi. Berkun, bu hareketiyle arkasındaki masada duran küçük zımbayı Erene doğru fırlattı. Eren son saniyede kafasını eğerek zımbadan kurtulsa da açılan kapıya gürültüyle çarpan zımba, Savcı'nın ayaklarının önüne düştü.

 

Savcı başını kaldırarak bir Berkuna bir Erene baktı. İkiside refleksle ayağa kalkmıştı. Küçük çocuklar gibi öylece Savcıya bakakalmalarına gülsem mi ağlasam mı karar veremiyordum.

 

"Burası toplantı odası sanıyordum. Şu an daha çok sirke benziyor."laf sokmayı es geçmediği bir günün, maratonu da böylelikle başlamıştı.

 

"Berkun arkadaşımız bugün çok şakacıda."Berkunu anında satan Eren, alay eden tavrıyla Berkuna baktı. Berkun olağan sakinliğiyle Ereni baştan ayağa süzdü. Elini alnına koyup silahla ateş eder gibi yaptığında, Eren sesli bir şekilde yutkundu. Korkmuş ifadesi tamamen şov amaçlıydı. İkisi arasında böyle küçük mevzular asla ciddi bir meseleye dönmezdi. Odadan çıktıkları anda bu ana güleceklerine o kadar eminim ki.

 

"Şakanızı başka yerde yapın. Burası oyun parkı değil! Şimdi herkes işinin başına."dedi ve son noktayı koydu. Ortamda Esilay hariç herkesin yaşı benden fazlaydı, ama hepsi çocuk gibiydi. Atışmaktan ve saldırmaktan asla geri durmuyor, kafamıza eseni yapıyorduk. Ama işin sonunda Falaz Savcı haklıydı. Burası sirk yada oyun parkı değildi. İşimizi her zaman ciddiye alır en iyisi için uğraşırdık. Bu günlere gelmek hiç birimiz için kolay olmamıştı. Bulmaca Ustaları ismini tırnaklarımızla kazıyarak hak ederek almıştık. Kolay vazgeçmeye de niyetimiz yoktu. Bunu kalın harflerle kafasına yazsa çok makbule geçerdi.

 

"Tabi savcım."diyerek yerine oturan Erenle herkes dağılıp bir köşede çalışmaya devam etti. Savcı baştaki koltuğa kuruldu. Talat amir henüz gelmediği için toplantıya başlamıyorduk.

 

Bende Cenk Çorlu davasındaki kamara kayıtlarına bakıyorum. Berkunun dediği gibi dikkatimi çeken bir durum olmadı. Kamera kaydı fazla uzundu. Saat sekizde başlayıp gece yarısına kadar devem ediyordu. Birşeyler bulabilmek için en başından izlememiz gerekiyordu. Berkun daha yarısına bile gelememişti.

 

Kaydı hızlandırmadan akmasına izin verdim. Artık gözlerim ağrımaya başladığı noktada Talat amir ve cinayet şube geldi. Toplantıya geçiş yapacağım için kamera kaydını durduracağım esnada dikkatimi çeken bir silüet gördüm.Çok köşe noktada kalsada karşısındakinin Cenk olduğunu biliyordum. Serseri görünümlü adam yanından geçerken Cenk'e çarptı. Cenk hafif senledi ama yıkılmadı. Sonra bişeyler söyledi ve ayrıldılar. Cenk locasına oturmak yerine lavabo olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledi. Burdan sonrasında kamera yoktu. Ama dikkati başka bi şey daha çekti. Cenk'in hemen arkasından lavabo yönüne ilerleyen ufak tefek bir kız. Yüzü net değildi ama silüeti gayet netti.

 

Uzun saçları kameranın açısından çıktığında kaşlarım çatıldı. Bakışlarım toplantı masanın etrafına oturan ekibe kaydı. Savcı'nın bana bakan sorgulayıcı bakışlarına denk düştüm.

 

"Galiba bişeyler buldum."diye konuştum. Sesim o kadar kısık çıktı ki kendim bile zor duyduğumu düşündüm. Ama yerinden fırlayarak bana doğru gelen Berkunu gördüm. Elimdeki bilgisayarı alıp herkesin görebileceği açıya koydu. "On dakika geriye sar."dedim bende bir sandalye ye oturdum.

 

Berkun kamera kaydını on dakika geriye sardı. Elimle işaret ederek kadraja giren adamı gösterdim. Hepsi pür dikkat ekrana bakıyordu. "Bu adamla çarpışıyor. Bişeyler konuştuktan sonra Cenk lavaboya geçiyor. Üzerinde çıkan uyuşturucu muhtemelen bu adamdan alıyor."Cenkle adamın çarpışmasının ardından Cenk lavaboya geçti. Arkasından ilerleyen uzun saçlı kızı elimle işaret ettim. "Bu kızda oldukça şüpheli. Cenkin arkasından gidiyor.Yirmi dakika sonra yine Cenkin arkasından lavabodan çıkıyor. Kız önde Cenk onun arkasından bardan ayrılıyorlar.Cenk'in yürümesindeki aksamayı sizde fark ettiniz mi?"

 

"Evet, ama uyuşturucu aldığı için bu normal.Bardan kızla çıkması da şüphe çekmez. "diye açıkladı Esilay. Kayıt burada sona ermişti. Cenk ve o kız bara yeniden dönmediler çünkü; o saatlerde Cenk ölüyordu. Cesedin bulunmasıyla ölmesi arasında üç saatlik bir fark olsada kameraki ekrana yansıyan saat iki buçuktu. Ne oluysa yarım saatlik zaman diliminde olmuştu. Katilin bu kız olma olasılığı düşük olsada ifadesine başvurmak bize yardımcı olabilirdi.

 

"Bu kızı bulun. İfadesi alınsın. Şüpheli durumda 24 saat gözetim altında tutulmalı."aklımdan geçeni duymuş gibi konuşan Amiri Metin başıyla onayladı. "Tamam amirim."elindeki not defterine bişeyler karaladı.

 

"Bardan çıkış saati iki buçuk. Bir kaç saniye içinde öldüyse eğer kız mutlaka yanında olmalı."Esilay masaya yaklaştı ve hepimizde göz gezdirdi.

 

"Belkide katile yardım ediyordu?"dedi Eren.

 

Savcı Erene döndü. "Bu olasılık daha yüksek."ellerinin arasındaki kalemi çevirdi.

 

"Bu kızı kesinlikle bulmalıyız. İpin ucu bu kızla gelebilir."Talat amir Savcıya baktı. Başıyla onaylayan savcıyla cinayet şubeden Rıfata işaret verdi. Mesajı alan Rıfat ayaklanarak toplantı odasından çıktı. Kızı araştırıp bulmaları umarım kısa sürerdi.

 

"Dün geceki cinayet hakkında neler buldunuz?"

 

"Akın Soyer Otopsi sonucu çıktı. Diğerleriyle aynı. Kafatasından yapılan Batrakotoksin (batrachotoxin) önemli bir zehir türüdür. Bilinen en güçlü nörotoksinlerden biridir.Vücuddaki alkol ve uyuşturucuyla karıştığında ölümü yaklaşık bir kaç saniye sürer."bilim bilgileriyle bizi aydınlatan Tuna.İlk konuşan kişi oldu.

 

"Kamera kayıtları?"

 

"Kör noktaları kullanmış. Elimiz kolumuz bağlı."kamera kaydıyla Esilay ilgilenmişti. Talat amirin sinirle kaşları çatıldı. Eliyle sakalını kaşıdığında gözleri bu kez Tunaya döndü.

 

"Alfabeden bişeyler çıktı mı?"diye sordu.

 

"Dün gece bulduğumuz cesette elinin üzerine yazılmıştı. Göktürk harfleriyle 2 yazıyordu. Ama bu kez su geçirmez kalemle değildi."

 

"Yazısı tespit edilebilir mi?"diye sordu Savcı araya girerek.

 

"Maalesef Savcım. Çok zor. Paleograf bunun çok zor olacağını söyledi.Mesajları bize verdiği açık. Çözmemiz gerekiyor."diyerek yanıtladı Tuna. "Bu yıl içindeki dördüncü ayın sekizinci günündeki tüm gazete ve olaylara baktım ama bişey çıkmadı. Bizde düşündük ki belki de yılı farklıdır."dedi Eren. Kafası karışmış gibi duran Talat Amir kaşları çatıldı. "O zaman bu mesajlar neye bağlanıyor?"diye sordu. "Diğer yılları teker teker tarayacağız. Eğer bir şeyler bulabilirsek katili de buluruz."diyerek araya girme ihtiyacı hissettim. Masaya yasladığım kolumu çekip göğsümde birleştirdim.

 

"İpin ucu göründü Gerisi sizde."Savcı Cinayet şubeye emrini vermişti. Bundan sonrası yalnızca onların işiydi.

 

Bulduğumuz ip uçları sayesinde birazda olsa yol katedebilmiştik. İşin büyük kısmı cinayet şubeye düşüyordu. Geride bıraktığımız ekmek kırıntılarını takip ederek gerçeği bulmaları gerekiyordu. Daha bir çok detayın konuşulduğu toplantı sona erdiğinde, cinayet şube işlerinin başına dönmek için ayrılmış. Talat amir ve Savcı odalarında olduğunu söyleyerek çıkmıştı.

 

Diğerleri de görevlerine dağıldığında toplantı odasında tek başıma kalmıştım.

 

Bilge Gökmenin gelmesini bekliyordum. O gelene kadar biraz telefonumda oyalandım. Biraz Erda ile mesajlaştım. Aradan geçen yarım saatin sonunda Bilge gelmişti. Şubenin dışındaki çardakta beni beklediğini haber beren polis memuruyla, bende şubeden çıktım.

 

Dışarıdaki çardakta oturmuş telefonuna bakarak gülümseyen kızı gördüm. Kızıl saçlarını bugün at kuyruğu yapmıştı. Üzerinde dar siyah bir elbise, ayağında epey yüksek topuklu ayakkabıları vardı. Çantası, takılarıyla uyum içinde ve fazlasıyla güzeldi.

 

Dikkatli bakışları telefonun ekranından koparak etrafına bakındı. Burada dikilip ona baktığımı görmemesi adına adımlarımı hızlandırarak ona ulaştım.

 

"Bilge hanım, hoşgeldiniz."hanım kısmına vurgu yaparak. İnce kaşları alayvari şekilde çatıldı. Hanım diyerek aramıza çizdiğim kalın çizginin, elbette farkındaydı. Farkında olması için söylüyordum.

 

Elimi kavrayan kibar elleri, yumuşak bir dokunuşla elimi sıktı. "Hanıma gerek yok. Bilge diyebilirsin. Açıkçası ben Berkunu bekliyordum."bir anda bu kadar açık sözlü olmasını beklemiyordum. "Kendisi şube dışında.Bana kaldın maalesef."dedim gözlerine dik dik bakarken. Bu tepkime gözlerini devirdi. Kalktığı banka yeniden kurulup ayak ayak üzerine attı. Bende tam karşısına oturdum. "Evet, Sumru beni buraya neden çağırdın?"net olmayı seviyordu. Lafını asla esirgemeden aklındakini en saf haliyle söylüyordu. Bu kadar açık yüreklilikle her şeyi söyleyebilmesi, bu hayatta güçlü bir duruş sergilediğini gösteriyordu.Bana Sumru diyerek de aramızdaki sınırı görmezden geldiğini alenen gösteriyordu. Buraya güç gösterisi yapmaya gelmişti.

 

Ne yazık ki ona eşlik edecek vaktim yoktu.

 

"Tuğrul ve Cenk'in Akın Soyer diye bir arkadaşları var mıydı?"ona istediği netliği vererek en can alıcı sorumu sordum.

 

"Akın Soyer mi? hiç duymadım."gözlerinin içine baktım. Gözlerini bir saniye dahi benden ayırmadı. Yalan söylemediği ortadaydı. "Peki, Yaman Doruk onu tanıyor musun?"

 

"Yaman Doruk yok tanıdık gelmedi. Bu isimleri bana neden soruyorsun? Yoksa Caner'le Tuğrulun katilleri mi?"bir anda telaşlandı.

 

"Hayır, katiller henüz bulunmadı.Araştıyoruz." dediğimde bana sorgulayan bakışlar attı. Emin olmak istiyordu. Garantici bir yanı vardı. Göstermekten çekinmediği düz ve doğru bir yönü.

 

"Akın ve Yaman kim o zaman? Yoksa onlarda mı öldü?"çakma kızılda olsa zeki bir kızdı.

 

"Seninle herhangi bir bilgi paylaşamam. Yardımların için teşekkür ederim. Hatırladığın bir ayrıntı olursa beni aramayı unutma."ayağa kalkıp elimi ona doğru uzattım. Elimi nazikçe tutup sıktı. Samimiyeti, ilk kez göz bebeklerinde ağırlıyordu.

 

"Sana saygı duyuyorum Sumru. En yakın zamanda katillerini bulacağınıza inanıyorum."şu an şımarık bir kızdan çok uzaktı. Kendisi gibi olduğu belkide nadir anlardan birinde, benimle duygusal bir bağ kuruyordu ama farkında değildi.

 

"Bulacağız. Ne olursa olsun."bu ondan çok kendime verdiğim güvendi. O katilli yakalamak artık bizim için farzdı. Bulmaca Ustaları olarak bizden kaçamayacağı noktadaydık. Hissediyorum, sona yaklaşıyoruz.

 

"Teşekkür ederim."dedi tüm içtenliğiyle.Bana bakan yeşil gözlerindeki umudu hissettim.Umut var olduğu sürece, hayata karşı bir şansımızda vardı. İnsan umudu yitirdiği yerde kaybediyordu. Bize kaybetmek değil.. Her koşulda mücadele etmek yakışırdı.

 

Bilge'nin şubeden ayrılmasıyla bende içeriye girmek için çardaktan kalktım. Şubenin kapısından girdiğim anda koridorun sonundaki kalabalık dikkatimi çekti. Bizim ekibi de gördüğümde hızlı adımlarla yanlarına ilerledim.

 

Esilay bir köşede olan biteni izliyordu. Hemen yanına yaklaştım. "Ne oluyor burda?"diyerek kolunu dürttüm. "Cenk'in ailesi olay çıkarıyor.Oğullarının katilini bulmamızı istiyorlar.Şu köşede oturanlarda Akın Soyer in ailesi. Karısı ve çocukları."dedi. Bankta oturan 30 lu yaşlardaki kadını gördüm. Uzun boylu zayıf, esmer bir kadındı. İki yanına oturttuğu çocukları bir kız biri erkekti. İkisi de esmer ve uzun boyluydu. Kadının ifadesine başvurmak için buraya çağırılmış olmalıydı.

 

"İfade için mi gelmiş?"dedim sessizce. Karakolun yarısı buraya toplanmıştı. "Evet, ifade için Larayı bekliyorlar."kadın kadının halinden anlardı. Larayla konuşması her koşuldan iyi bir seçenekti. O sırada bakışlarım yeniden önümüzdeki çifte döndü.

 

"Oğlumun katilini hala bulamamışlar.Birde bana bağırma diyorlar."diye bağırdı Cenk'in babası sesi tüm koridorda yankılandı. Annesi babasının kolundan tutmuş ağlayarak kocasını çekmeye çalışıyordu. 50 lerin başında olan kadın kumral saçlı, uzun boyluydu. Cenk'e benzeyen yüz hatları köşeli ve sivriydi. Rastgele giyindiği belli olan kıyafetleri, karışmış saçları ve makyaj olmayan yüzüyle dağılmış görünüyordu.

 

"Oğlumun katilini bulun! Katil dışarda olduğu sürece gün yüzü yok bana!"

 

"Mithat yapma lütfen, bırak onlarda işlerini yapsınlar."kadının ağlayan sesi çatlayarak dağıldı. Mithat bey eşini asla dinlemeden bağırmaya devam etti.

 

"Ne yapma Güliz! Benim oğlumun katillerini bulmadılar kaç gündür. Bir açıklama yapan bile yok!"etrafa tükürük saçarak bağırdı. Gözleriden adeta ateş çıkıyordu. Hepimizi çiğ çiğ yiyecek bir havası ve öfkesi vardı. Mavi gözlerinden geçen lavlar, buradaki herkesi ışıtmıştı.

 

"Sinirlenme bu kadar kalbin tutacak yine."feryat figan ağlayan kadını umursamadan itti. Kadın yere düştüğünde hızla ileriye atıldım. Kollarından yakaladığım kadın, başını duvara vurmaktan son anda kurtuldu. "İyi misiniz?"diye sordum. Gözlerinden yaşlar boşalan kadın artık hıçkırıklarını durduramadı. "Ben-ben,"kesik nefesleriyle konuşmakta zorlandı. Kollarını açarak ikinci kez bana sarıldı. Can simidine tutunur gibi kollarıyla sarmaladı. Hıçkırıkları tüm koridorda yankılanınca bakışlar bize döndü. "Güliz,"diyerek kadına atılmak isteyen adamı, Berkun kolundan yakaladı.

 

"Bırakın beni. Güliz, size bırakın dedim."sesindeki elle tutulur öfke önüne çıkan herkesi ezip geçerdi. Fevri tavrından anında pişman olan bakışları, bana sarılan kadındaydı. Ama kadın sırtını eşine dönerek ağlamaya devam etti. Sırtını nazikçe sıvazlayarak kadını sakinleştirmeye çalıştım. "Ağlamayın artık. Fenalaşacaksınız."elimin altında titreyen bedeni ve sık solukları her an bir bayılmanın kapıda olduğunu söylüyordu.

 

Herkes sustuğunda koridorda yankılanan ayak sesini duydum."Ne oluyor burada?"Savcının sert ve gür sesini işittim. Önüm o kadar kalabalıktı ki yerde bana sarılmış halde duran kadından ayrılamadığım için Savcıyı göremedim.

 

"Cenk Çorlunun ailesi Savcım. Oğlunun katilleriyle ilgili bilgi almak istiyorlar."diyerek durumu açıkladılar. "Bu dava üzerine yayın yasağı getirildiğini anlatmaya çalıştık ancak beyefendi anlamak istemiyor."dedi Eren. "Tamam bırakın. Sizde açılın biraz"Savcının herkesi geriye çekmesiyle önümdeki kalabalık dağıldı. Savcıyla aynı anda göz göze düştük. Mavi hareleriyle bir beni bir sarıldığım kadını süzdü. Çatılan kaşları gevşedi. Kadın hala ağlıyor, arada oğlum diye sayıklıyordu.

İçime cam kesiklerinin dolduğunu hissettim. Bir annenin feryadına tanık olmak kalbime iğneler batırdı. İçim kanadı da dilim lal kaldı. Sessizliğim, içimdeki kırıklarda çınladı.

 

"Ben bu davanın Savcısı Falaz Aslankara. Ne sormak istiyorsanız bana sorun."tok sesi tüm koridorda yankılanıp, yeniden yeniden kulaklarıma doldu. Adımlarında ki sert tını sesine yansımıştı.

 

"Bende Mithat Çorlu. Öldürülen Cenk Çorlunun babasıyım. Oğlumun katilini bulamadığınızı söylüyorlar. Nasıl bulamazsanız kaç gün oldu. Benim oğlum toprağın altına girdi. Katili hala dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor. Siz ne yapıyorsunuz burda? Oğlumun katillerini neden hala bulamadınız?"feryat edip yakaran adama baktım. Gözleri dolmuştu dokunsan ağlayacak bir havası vardı. Kendini olabildiğince sıkarak buna engel oldu. Gözlerini ona rağmen dik bir şekilde bakan Savcıdan ayırmadı. Bir kaç dakika süren sessizliğini, boğazını temizleyerek bozdu.

 

"Sizi anlıyorum Mithat bey. Acınız taze. Ama hukuki süreç tamamen gizli şekilde ilerliyor."Konuşurken sesindeki çatlamayı fark ettim. Gizli tutmaya çalışsada bana yakalandığının farkında değildi. Gözleri hızlıca kalabalıkta gezindi. Yeniden bana uğradığında bana sarılan kadın, kollarımdan çıkarak benden ayrılıp ayağa kalktı. Bende daha fazla yerde kalmadan ayaklandım.

 

"Mithat, hadi gidelim. Daha fazla meşgul etmeyelim insanlarıda onlarda işlerini yapsınlar."dedi. Gözlerinin altında oluşan mor halkalar, kızaran gözleriyle kocasına baktı. Mithat bey dayanamayıp Güliz hanımı kolları arasına aldı. Sıkıca sarılan ikiliye bakakaldık.

 

"Özür dilerim Gül.."diye fısıldadı karısına.

 

Bu an bana o kadar güzel ve özel geldi ki. Kalbimde bir yerlere dokundu. Karısını çok seven bu adam öfkenin esaretinden sıyrılmıştı. "Çok güzeller..”bizi biraz daha duygu dekine sürükledi. Esilay yanımda hayran bakışlarla hala birbirlerine sarılan ikiliye bakıyordu.

 

"Adam anamıza kadar sövdü. Ondan güzel gelmiştir."dedi yüzünü buruşturan Eren. Küfürler epey ağır olmalıydı ki hoşnutsuz bakışlarını adamdan çekemiyordu.

 

"Susun şimdi duyarsa yine başlar. Çekemem daha fazla."kulaktan kulağa fısıldaşan ekibe dönmedim. Yüzüme oturan hüzünle izledim ikisinide. Önümdeki manzaraya imrenmeden yapamadım. Keşke, dedim o anlarda; babam ve annemi de böyle görebilseydim.

 

Kaybettiklerimin yükü, kazandıklarımdan her zaman ağır geliyor. Annemi kaybettim ama benim zaten büyük ve güzel bir ailem var. Eksik, yarım kalmış bir aile. O eksiğin hiç bir zaman dolmayacak olması, asıl içimi oyan his buydu.

 

Şimdi karşımda evlat kaybetmenin acısını bir ömür yüreklerine yük edecek bu iki insan, ancak birbirine tutunarak ayağa kalkabilirdi. Onlar sarılarak tüm yaralara göğüs germeye çoktan başlamıştı. Yıllar sonra bile unutamayacakları bu acı, şimdiki kadar canlarını yakmayacak. Zamanla hafifleyecek. Zamanla alışacaklar. İnsan alışmanın, unutmanın nankördür. Canını yakan şeyleri kolay unutur. Kabullenir ve yoluna devam eder.

 

Üzerimde gezinen bir çift gözün ağırlığıyla gözlerimi sarılmayı bırakan insanlardan çektim. Tam karşımda bana bakan savcıyla göz göze geldim. Ağlamamıştım ama kendimi sıktığım için gözlerdim kızarmış olmalıydı. Elalarıma dikkatli bakışları bu yüzdendi. Kendimi sıktığım için yanan yanaklarımın kızarıklığında. Daha belirgin hala gelen çillerimde, dağılmış kaküllerimde gezindi bakışları. Yeniden gözlerime döndüğünde ona bakmadım.

 

"Sizinle biraz konuşabilir miyiz?"Mithat beyin Savcıya doğru dönmesiyle hepimiz onları dinlemeye başladık. "Tabi. Buyrun odama geçelim."diyerek arkasını döndü. Peşine takılan çiftle koridordan ayrıldılar.

 

"Hadi bizde çalışmaya."Berkun hepimizi olduğumuz yerden iterek ilerletti. Bunu yapmasa orda öylece kalabilirdim.

 

"Biraz önce Bilge buradaydı. Ne Yamanı ne Akını tanımıyor."dedim Berkuna bakarak. Hemen yanımda adımlarını benimkine uydurarak yürüyordu.

 

"Başka bir şey hatırlamış mı?"

 

"Hayır, ama seni sordu. Benimle konuşmaktan pek memnun olmadı. Seninle konuşacağını sanmış. Epeyde güzeldi bugün.”Benim bu halime kaşları çatıldı.Sonra gözlerini devirdi. "Sumru, bari sen yapma. Ekip senin yerine yapıyor."onun bu haline gülmek istememde ne yeri nede zamanıydı.

 

"Sana da şaka yapılmıyor hiç. Gerçekten seni sordu."

 

"Umrumda değil, İlgilenmiyorum."diyerek kestirip attı. Bende daha fazla üstüne gitmedim. Daha bakmamız gereken dosyalar. Bulmamız gerek bir katil vardı.

 

Umarım yolumuz bir cesede daha çıkmaz.

 

 

 

 

🪦

 

 

 

 

Cinayet dosyalarının arasına gömüldüğümüz ama sonuç alamadığımız bir gün daha devrilmişti. Gün kendini karanlığa bırakmadan önce Talat amir ve Savcıyla uzun bir toplantı yapmış, elimizdeki bilgileri değerlendirmiştik. Cinayet şubenin de bize eşlik etmesiyle toplantı hayli uzun soluklu olmuştu. Nihayetinde toplantının bitmesi mesai saatini de epey geçmişti. Hepimiz birer dosya alarak evde incelemek üzere dağılmıştık.

 

Eve geldiğimde babam ve babanemle güzel bir akşam yemeği yemiştim. Yemekten sonra sofrayı toplayarak bulaşıkları dizmek için kendimi mutfağa atmıştım. Aslında biraz kendimle kalıp, kafamdaki düşünceleri toplamak istemiştim.

 

Bütün cinayetlerin ortak noktası erkek olmalarıydı. Buda aslında bizim teorimizi destekliyordu. Dört adamda tek bir olayla bağlantılıydı. Eğer o olayı bulursak katili de bulurduk. Ve katil; kesinlikle tıp dalımda eğitim almış biriydi. Dört adamında ard arda öldürülmesi ilk kez rastladığım bir olaydı. Altından neler çıkacağını merak ediyordum. İlk kez bir dava da bu kadar boşa düşmüştük. Çünkü; karşımızdaki kişi zeki ve doğru hamleler yapıyordu. Zekasını takdir etmemek elde değildi. Onu yakaladıklarında sorgusunu kesinlikle izlemeliydik. Bu Falaz Savcıyla tartışmaya açık bir konu değildi. Bu hakkı elimizden alamazdı.

 

"Sumru, Sumru.."babamın sesiyle yeniden dünyada dönmüştüm. Fazla düşünmek beynimi yormuştu. Migrenimin kendini hissettirmesi bugünlerde kaçınılmaz oluyordu. Uyku düzenimin olmaması ise fiziken ve ruhen beni yoruyordu. "Efendim,"mutfak kapısından içeriye giren babam önce bana sonra elimdeki tabağa baktı. "Sumru iyi misin kızım?"diye sordu. Elimdeki tabağa uzanıp aldı. "İyiyim babacım. İşle ilgili aklıma bişeyler takıldı da onu düşünüyordum."dedim. Babam dikkatle bana baktı. "Günlerdir doğru düzgün uyumadın. Yoruldun kızım. Hadi biraz dinlen. Bunları ben hallederim."tezgaha baktığımda boştu. Üst raf kapağı açık şekilde duruyordu. Kirlileri yerleştirdiğim yetmemiş temizleri de bir güzel dişmişim makinaya.

 

"Hiç fark etmemişim."dedim. Alt dudağımı dişleyerek. Babam bana gülen gözleriyle baktı. Anlayışla başını salladı.

 

"Önemli değil kızım. Sen iyi ol bana yeter."Beni kolları arasına çekti. Biraz sarıldıktan sonra başımın üzerine bir öpücük bıraktı. Ardından beni mutfaktan kovdu. Odama geçmeden önce salonda oturan bahanemin yanına uğrayıp yanaklarından birer öpücük çaldım. “Sumru!” Onun söylenmelerine gülümseyerek kendi odama geçtim.

 

Çalışma masama geçip, dosyayı önüme açtım. Bilgisayarı da ayarladığımda çalışmaya hazırdım. Dördüncü ayın sekizinci gününün Cumaya denk gelmesine her yılda en az 6,7 kez rastlamıştım. Bu yılı atlayarak geçmiş tüm yılları taramam gerekiyordu. Epey uzun sürecekti. Tüm gazete, manşetlere ve sitelere teker teker bakmak.

 

Gazeteden başlayarak o günün tüm haberlerini taradım.Bunu yapana kadar iki saatin geçtiğinin fark etmemiştim bile. Kendimi kaptırmış şekilde parmaklarım klavyede dans ediyordu. Tüm site ve manşetleri de taradım. Gözüme çarpan ilgi çekici bir olay yoktu. Bir yandan da baktığım tüm tarihleri bir kenara not alıyordum.

 

Kıyıda köşede kalmış küçük haberleri dahi es geçmeden okudum. Saat epey ilerlemişti. Bir ara Babannem uğrayıp soyduğu meyve tabağını bırakıp çıkmıştı. Hemen ardından babamda kapıdan ne yaptığıma bakıp iyi geceler, diyerek ayrılmıştı. Bense saatlerdir küçük bir upucunun peşindeydim.Telefonun yanan ışığını fark edince kafamı gömdüğüm bilgisayardan kaldırıp, telefona uzandım. Bizim deliler gruba mesaj atmıştı.

 

Dahiler ve Deliler

 

Esil; An itibari ile beyinciğimin suyu aktı. Gözlerim dört tane görüyor. Ben bir şey bulmadım. Siz ne yaptınız?

 

Espirili Uşak; Aynı durumdayız. Bende sıfır. Diğerleri ne yaptı acaba?

 

Ciddi Kişi; Ulan ben böyle işin.. Neyse grupta kızlar var. Eski yeni tüm gazete manşetlerine baktım. Dikkat çekici bir olay yok.

 

Esil; Bizde sıfırız üzülme. Sumru ve Berkun belki bişeyler bulmuştur.

 

Espirili Uşak; Umarım bulmuşlardır. İpin ucu fena kaçtı. Savcı ve amir bizi o ipin ucuna asacak.

 

Berko; Sitelerden bir şey çıkmadı ama Sumrunun kamerada gördüğü kızı bulmuşlar. Yarın ifadesi alınacak.

 

Sumrukuş; Bende de bişey çıkmadı. Umarım kızdan bilgi alabiliriz.

 

Ciddi Kişi; Umarım.

 

Berko; Yarın düşünürüz bunları. Yatın zıbarın hepiniz. Toplantıda uyuklayanı yakarım.

 

Esil; Canımı seviyorum. Hepinizi öptüm iyi geceler.

 

Espirili Uşak; İyi geceler.

 

Berko; Yatın zıbarın ulan!

 

 

 

Berkunun mesajından sonra herkes gruptan çıktı. Gülümseyerek mesajlara baktım. Hayatımın belli bir kısmını kaplayan ikinci ailem olan insanlara. Yüzümdeki gülümseme genişledi. Ekranda mesajların kaybolmasıyla telefonum çalmaya başladı. Savcı Aslankara yazısını gördüğümde elim ayağıma karıştı. Beni neden gecenin bu saatinde arıyordu ? Bunu telefonu açmadan anlayamam tabiki. Beynimin şu an error vermesi hiç iyi değildi.

 

"Sumru,"dedi telefonun ucundaki ses. Fısıldar gibi çıkan sesi derinden geliyordu.

 

"Efendim,"bende onun gibi fısıldadım.

 

"Bu saatte rahatsız ettiysem kusura bakma."dedi. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Bu saatte arıyorsa acil bir şey olmalıydı. "Rahatsız etmediniz. Çalışıyordum bende.Acil bir durum mu var?"derin bir nefes sesi işittim. Arından bir kaç hışırtılı ses.

 

"Davalarla ilgili bir ip ucu bulabildin mi?"bu dava onunda uykularını kaçırmıştı. Elimizden bir şey gelmiyor oluşu, tek bir ip ucuna dahi ulaşamıyor oluşumuz hepimizi kilitlemişti. Bu cendereden çıkmak kesinlikle kolay olmayacaktı.

 

"Hayır, tüm gazete, manşet ve siteleri taradım.Dikkat çeken bir olaya rastlamadım."derin bir nefes aldım. Masa başındaki sandelyemden kalkıp yatağıma oturdum.Aynı anda onunda nefes sesini işittim.

 

"Senin kamera kaydında dikkatini çeken kızı bulmuşlar. Yarın sabah ifadesi alınacak."sesi boğuk, puslu ve durgundu. Elimizden geleni yaptığımız halde boşa düşmek uzun zamandır tatmadığım bir histi. Olaylara soğuk kanlı ve profesyonel yaklaşır, dip bucak arar, aradığımız neyse bulur alırdık. Böyle bilinmezliğin içine düşmek, uzun zamandır üzerimize uğramayan bir histi.

 

Bocalamıştık.

 

Yutkunamadığımı hissettim. "Biliyorum Savcım. Berkun haber verdi."bir kaç saniye sessizliğin ardından içli bir nefes sesi duydum. Berkun adının geçmesi bile durgunlaşmasına yetmişti.

 

" Daha fazla rahatsız etmeyeyim. Sana iyi çalışmalar."dümdüz çıkan sert ve soğuk rüzgarlar estiren sesi telefonda dahi kendini belli etti. Alınmış mıydı? Yoksa ben münasip bir yerimden mi uyduruyordum. Başıma iş açan bu ikilinin arasında kalmak bu hayatta isteyeceğim en son şeydi.

 

Berkunla barışmayan yıldızlarının gün gelip başımıza bela olmamasını diledim.

 

Kapatmak istiyorsa kapatabilirdi."İyi geceler savcım."telefonu kapatması için ona zaman tanıyarak bekledim.

 

Derin bir nefesle, "İyi geceler Sumru."sesi duyuldu. Telefondan bana ulaşan sesi ismimi öyle naif söylemişti ki bir kaç saniye kalakaldım. Telefonu hemen kapatmadı. Oda benim kapatmam için bana zaman tanıyordu. Garip bir şekilde öylece kaldım. Kapatmasını beklediğim adam ard ardına iki derin nefes aldığında yaptığım şey bir işkenceye dönüştü. Kulağımdan ayırdığım telefonu bir anda kapattım. Garip bir telefon konuşması olmuştu. Uzunca fırçada bakarak sorgulayacağım kadar garip.

 

Falaz Savcı ve gariplikleri artık beni şaşırtmıyordu. Kapalı bir kutu olmasının yanına garip konuşmaları, imalı sözleri de eklenmişti. Onu anlamak gerçekten çok zordu. Beynimse onu anlamaya çalışmak için bu ara çok karışıktı.

 

Migrenim tuttuğu için kafam çatlıyordu. Ağrı kesici almama rağmen geçmemişti. Uykunun en iyi çözüm olduğunu bildiğim için zaman kaybetmeden yatağıma uzandım.

 

Yoğun geçen davalardan ve olaylardan uyku düzenim bozulmuştu.

 

Kolay uykuya dalamayan ben kafamı yastığa koyar koymaz, uyuyan bir insana dönüşmüştüm.

 

Bu benim için yeni bir olaydı. Ağırlaşan göz kapaklarım bana el salladı. Uyku beni huzurlu kollarına çağırıyordu.

 

 

 

 

  🪦

 

 

 

 

 

 

Uykunun huzurlu kollarından babamın bana seslenmesiyle sıyrıldım. Saate baktığımda çoktan yedi olduğunu fark etmemle yataktan fırlamam bir oldu. Hızla üzerime değiştirdim. Gece dağıttığım dosyaları ve bilgisayarı toparladım. Çantamı ve telefonumuda aldığımda işe gitmeye hazırdım.

 

Acele adımlarla mutfağa girdiğimde kahvaltı yapan babam ve babaanneme güzel bir günaydın dedikten sonra bir kaç kahvaltılık atıştırdım.

 

"Börekte ister misin moja cerka?"(kızım)diyen babanemin tombul yanağından öptüm. "Ohh ellerine sağlık Nermin sultan. Mis gibi olmuş hepsi."Babannem gülerek bana eğildi. "Afiyet olsun. Lop lop et olsun." diyerek yanaklarıma birer öpücük kondurdu sonra elime böreği de tutuşturdu. Babama doğru ilerleyip onuda öptüm.

 

Kapıya doğu yöneldiğimde elimdeki börekten bir ısırık aldım. "Kızım oturup yeseydin."dedi babam. Adımlarım hız kesmeden çıkışa yönelirken. "İşe geç kaldım."ayakkabılarımı giyerken babam mutfak kapısında göründü. Bakışlarını üzerimden ayırmadan yanıma geldi.

 

" Kolay gelsin Sumrum. Kendine dikkat et."saçıma öpücük kondurup kollarımı sıvazladı. Desteğini her daim üzerimde hissetmek, bu hayatta sahip olduğum en değerli sevgiydi. Ve bu sevgi hayattımda sahip olduğum tek güzel şeydi.

 

"Dikkat ederim. Sende dikkat et. Kendini çok yorma çiçekçide."diyerek uyardım.Babam tansiyon hastasıydı. Yorgun olduğunda bile bir anda yükseliyordu. Allah korusun ona bir şey olur diye korkuyordum.

 

"Beni merak etme sen. Hadi geç kalma."boynuna sardığım kollarımı çözdüm. Kahve gözlerindeki şefkati kucakladı beni. "Görüşürüz güzel kızım."demeyi de ihmal etmedi. Babama el sallayarak evden ayrıldıktan sonra aynı mahallede oturduğumuz Esilayın evinin önünde durdum. Kornaya bastığım anda kapıda beliren kız ve arkasındaki Cihan abiyi fark ettim.

“Günaydın kuşum,”diye diye bana seslenen Esilay arkasından başını iki yana sallayarak bize bakan Cihan abi, müthiş bir ikili karşıladı beni.

 

“Günaydın Sumru,”arabadan inmedim ama o pencerenin yanına gelipte ban selam verdiğinde bende, “Günaydın abi.”dedim. Başını sallayarak selam verdi. “Bu deliye dikkat et.”demeyi de ihmal etmedi. Adımları bu kez kardeşine yöneldiğinde kolundan tutup kendine çekti. Başını şefkatli bir öpücük bıraktığında Esilay kedi gibi sırnaşıp abisine sokuldu. “Dikkat et kendine cadı.”ancak dikkatli bakanların gördüğü hafif bir tebessüm vardı yüzünde. “Sende dikkat et, arkanı kollamayı unutma mahallenin tüm kızları peşinde.”göz kırptığı abisi yüzünü buruşturarak kardeşine baktı.

 

“Asıl sen arkanı kolla. Bu akılla nasıl bu mesleği yapıyorsun anlamış değilim.”dediğinde neredeyse gülecektim. “Benim zeki olmamı kıskandığını biliyordum.”saçlarını savurarak arabaya binen kızı hayretle izledim. Cihan abi bir kaç saniye kardeşine baktı. Anlamayacağının oda farkındaydı, daha fazla beklemeden tam tersi istikamete doğru yürümeye başladığında bende arabayı çalıştırdım.

 

“Adamı dumura uğrattın farkında mısın?”

 

Şaşkın bakışları bana çevrildi. “Kim ben mi? Ben yapmam öyle şeyler.”bedenini öne doğru kayarak radyoya uzandı. Keyifli bir müzikte durunca arkasına yaslanarak şarkıya eşlik etmeye başladı. Onu anlayamacağımı fark ettiğinde bende boşverdim. Kendi haline takılıp eski ayarına geri dönerdi.

 

Esilay’ın epey keyif almadığı benim için sıkıcı gelen yolculuktan sonra nihayet şubeye gelebilmiştik. Otoparka girdiğinde biraz ileride aracından inen Savcıyı fark ettiğim o tarafa bakmadan, Esilayla birlikte otoparktan çıktık. Arkamızdan gelen adım sesini duyuyordum. Adımlarım biraz daha hızlandı. Esilay koluma girdiği için onu da hızlı yürümeye teşvik ettim.

 

"Bir dur be kızım. Kolum kökünden koptu."diyerek hayıflansada onu takmadan çekiştirmeye devam ettim. Hızlı adımlarla toplantı odasına girdiğimizde içeride sadece Berkun ve Eren vardı.

 

"Günaydın,"diyerek onlara selam verdim. Sandelye çekerek Berkunun yanına oturdum.

 

"Günaydın,"dedi bana dönüp gülümseyerek.

 

"Günaydın Tuna, nerede?"diye sordu Esilay. Bir dakika didişmeden duramadıkları için özlemişti. Her sabah bir doz didişmeden güne başlayamıyordu.

 

"Bizde iyiyiz Esilay. Sen nasılsın?"imayla konuşan Eren, alayla göz devirdi. Esilay onu umursamadan Berkuna bakmaya devam etti. Berkun kendisine fark ettiğinde tip bakışlarıyla Esilaya döndü.

 

"Ben nerden bileyim o gereksizin nerde olduğunu."bir anda çıkışan Berkun la Esilay ellerini teslim olur gibi kaldırdı. "Tamam ya sormadım say."diyerek geri vites yaptı.

 

"Yoldaymış. Ben konuştum biraz önce."Eren araya girdiğinde dik bakışlar atan bu kez Esilaydı. "Baştan söylesene beni şununla muhatap ediyorsun."şu derken eliyle Berkunu gösteriyordu. Berkun’un kaşlarını çattı. Oldukça dik bir ifadeyle Esilaya baktığında onu umursamadan sandalyeye yayılan Esilay rahat görünüyordu.

 

"Şununla derken?"gözlerini kısmış avına kitlenen avcı misali Esilaya bakıyordu.

 

Odanın sessizliğine yayılan derin yutkunma sesini işittim. "Şununla derken. Pek Sevgili meslektaşım demek istedim."geri vites yapma konusunda kimse eline su dökemezdi. Berkundan çekindiği halde üzerine gitmekten asla geri durmuyordu. "Pek sevgili meslektaşın?"Berkunda Esilayın kendinden çekindiğini bildiği halde onun üzerine oynamaktan kaçınmıyordu. Esilay sesli şekilde yutkunduğunda Berkun, bundan zevk alırcasına gülümsedi. "Arkadaşım yani arkadaşım demek istedim."Lafı çevirme konusunda da çok başarılıydı. Çenesi fazla uzun olduğundan her türlü köşeyi dönerdi.

 

"Yapma şunu. Senden çekindiğini biliyorsun."dedim. Berkuna bakarak. Gözlerinde gördüğüm haylaz parıltılar asla iflah olmacağını haykırıyordu. "Benimle uğraşmaktan geride kalmıyor. O ne zaman söylediği yada yaptığı eylemin arkasında durursa, bende o zaman onunla uğraşmaktan vazgeçerim."Aslında Esilayın içine kapanık ve insanlara uzak tavrını kırmak istediğini o an anladım. "Sen, iflah olmazsın."dedim. "Teveccühünüz Surmu hanım,"gülümseyerek Esilaya baktı. Ona ansızın göz kırptığında Esilayda şaşkın bakışlarla Berkuna bakakalmıştı.

 

Kızın beyin fonksiyonlarını yakmıştı. Esilayın beyni şu an su kaynatıyordu. Tamamen çökmeden kendine gelmesi gerekiyordu.

 

"Kendine gel kızım. Alo,"diyerek Esilayı dürtükledi Eren. Transtan çıkmış gibi irkilerek şaşkın bakışlarla Berkuna baktı. Çocuk gibi birbirleriyle uğraşmalarına gülümsedim. Bir anda kapı açıldı. İçeriye telaşla giren Tuna, bizi görünce duraksadı. "Toplantı başladı sandım."diyerek içeriye girdi. Geç kalmaktan korktuğu için buraya kadar koşarak gelmişti. Bu ekipte kesinlikle akıllı yoktu.

 

Akıllının da bizimle işi yoktu.

 

"Oğlum, hepiniz mi delirdiniz ulan!"Kendini saymamasına gözlerimi devirerek tepki verdim. Bir kendini akıllı sanıyorsa çok yanılıyordu. Zira; en deli kendisiydi. Tanıştığımızdan bu yana yaptığı delilikleri sayacak olsam buradan dünyanın bir ucuna yol olurdu.

 

"Sen hepimize taş çıkartırsın bebeğim."diyen Erene masada duran su şişesini fırlattı. Yarısı içilmiş su Erenin üzerini ıslattığında hepimiz gülmeye başladık. Eren bize döndü. Kaşlarını öyle mi der gibi kaldırdığında oturduğum sandalyeden hızla ayaklandım. Odanın sağ köşesindeki su damacanasından bardağa doldurduğu suyla hepimize biraz su sıçrattı. Onun kadar olmasakta hatrı sayılır şekilde ıslanmıştık. “Eren!”diye uyarmamıza rağmen bizi duymuyor, ıslatmaya devam ediyordu.

 

“Dur artık!”

 

"Ulan yeter! Çocuk gibisiniz. Kesin şunu! Geçin oturun hepiniz!"Berkunun sesini yükseltmesiyle hepimiz olduğumuz yerde kaldık. Bir ufak tırsıyorduk kendisinden sağı sollu belli olmadığı için damacanayı kafamızdan aşağıya boşaltma ihtimali vardı.

 

"Alın şunu kurulanın. Toplantı başlamadan önce hepinizi temiz göreceğim. Cinayet şubeye geçiyorum. On dakikaya gelirim."Odadan çıkmadan evvel önümde dikildi. "Şu salaklara sahip çık."dedi ve gitti. Ardından haber maymunu gibi ağzım açık bakakaldım. Bu güveni anlamsız bir duygu yarattı üzerimde. Kendisinden sonra ekipte bir beni akıllı görüyordu.

 

"Saçım birbirine girdi yaa. Bu nasıl açılacak?"bağırarak yerde tepinen Esilaya hepimiz aynı anda göz devirdik. Bazı şeyler hiç değişmezdi. Dünya yansa Esilay külü saçlarımı kirletti diyerek ağlayabilirdi. O anda dünya değil saçları daha önemliydi. Gamsız diyebilirdim ona Ama gamsız olamayacak kadar merhametliydi. Merhameti kalbinin büyüklüğünden taşıyordu.

 

"Kızım başlatma şimdi saçına. Düzgün görünsen yeter.Sumru şurayıda siliver."diyerek masadaki ıslaklığı gösterdi. Elindeki havluyu bana uzatan Erene baktım. "Az ye kendine uşak tut sen."diyerek diklendim. Hem bizi ıslatıyordu hem de hizmet bekliyordu. "Bugün hepiniz ters tarafınızdan kalkmışsınız."söylene söylene masayı silmesini keyifle izledim.Böyle sildirirler paşam.

 

Kendimizi ve etrafı toparladığımızda toplantı için hazırdık. Berkun ve cinayet şubenin odaya girmesiyle arkasından Talat amir ve Savcı da katıldı. Hepsi boş sandalyelere birer birer oturdu.

 

"Evet, neler buldunuz bakalım?"her zamanki girişini yapan Talat amir toplantıyı başlatmış oldu.

 

Hepimizin eli boş olduğu için genel konuşmalar kısa sürmüştü. Tek umudumuz buldukları kızın gerçekten bişeyler bilmesine kalmıştı. Bu durum hepimizin canını sıksada elimizden fazlası gelmiyordu. Tek umudumuz o kızmış gibi sıkı sıkı tutundum bu umuda.

 

"Kızı getirin."diye emir veren Savcıyla Metin ayaklandı. Sorgu odasına alınmadığına göre kızı burada sorgulayacaktık. Bizi en azından bundan esirgemeyişine minnet mi duymalıydık. Çok beklerdi.

Biz bu sorguyu bileğimizin hakkıyla kazanmıştık.

 

"Eğer bu kızda bir şey bilmiyorsa ne yapacağız?"hemen yanımda oturan Esilayın sorusuna bilmiyorum der gibi omuz silktim.

 

"En başa döneceğiz yeniden."dedi diğer yanımda oturan Berkun. Bizim kulaktan kulağa konuşmamıza çatık kaşlarla bakan Savcı istifini bozmadan hepimizi süzdü. Bugün daha spor giyinmişti.Üstüne giydiği gri gömleği ve siyah pantolonuyla, gerçekten şık görünüyordu. Kumral saçlarını özenle geriye yatırmıştı.Mavileri dikkat çekecek kadar ön plandaydı, gözleri üzerimde gezindiği için ona bakmak zordu.

 

"Bu savcı neden bize ters ters bakıyor?"

 

"Sence, kulağıma konuşmayı bırakta önüne bak."Esilay ‘ın kafasını eğerek masaya bakmaya başlamasıyla karşısında oturan Tuna ve Eren gülümsedi.

 

"Kendi aranızdaki konuşma bitti mi? Bittiyse toplantıya kaldığımız yerden devam edeceğiz."diye konuşan Savcıyla gülmeyi kesip bende masaya bakmaya başladım.

 

" İşle alakalı bir konuşmaydı."Berkun yine kendini önümüze atarak bizi savunmaya geçti.

 

"Öyle mi, neymiş bizde duyalım."dedi kendinden emin tavrıyla. " Bu kızda bişey bilmiyorsa ne yapacağımızı analiz ediyorduk."sesindeki net ve kendinden eminlik Savcının gözlerine doğrudan bakması, bize duyduğu güveni simgeliyordu.

 

Savcının iki kaşı birden havalandı. "Ne yapacaksınız?"doğrudan Berkuna bakıyordu.

 

"En başa döneceğiz. Tuğrul Bodur'un öldürüldüğü güne."diye cevapladı. Berkun oldukça gerilmişti. Boynunda atan damarın şişmeye başladığını fark ettiğimde çaktırmadan ayağına dokundum. Bakışlarını Savcıdan bana çevirdiğinde kafamı yukarıya doğru kalırdım. Yapma sırası değil demek olan bu hareketi anında anladı. Gözlerini kapatıp açarak beni onayladı.

 

"Berkun haklı savcım. Her ihtimali tekrar gözden geçirmek farklı bir bakış açısı yaratmak iyi olacak."Eren her zaman olduğu gibi Berkuna destek olarak göz kırptı. Berkun yamuk bir gülüşle cevap verdiğinde ikisinin arasındaki bağa hayran kalmamak elde değildi. Kim sendelerse diğeri ona el uzatıyordu.

 

Gergin ortamı dağıtan, Metinin toplantıya yeniden dönmesiydi. Arkasıdan içeriye kız kısa boylu, esmer, kıvırcık saçlıydı. Odaya girdiğinde hepimize göz gezdirdi. Çekingen bakışları ürkek ve gergindi. Kaçmak isteyen adımları ileriye gitmekten öteye gidemedi. "Buyrun şöyle oturun."diyerek kızı yönlendirdi. Masanın başındaki sandalyeyi çekerek yavaşça oturdu.

 

Çantasına sıkınca tutunduğunu masanın altında dahi olsa farkındaydım. "Kusura bakma seni böyle alelacele getirdik. Bir kaç soru soracağız sadece."kız bakışlarını nazikçe konuşan Laraya çevirdi. Bir kadının konuşması onu rahatlattığını hissettim. Göz bebekleri sürekli büyüyüp küçülüyor, odağını tek bir kişide tutmakta zorlanıyordu. Bu kadar kalabalık olmasını beklemediğinden hazırlıksız yakalanmıştı.

 

"Önemli değil. Neyle ilgili?"ürkek sesi tüm odayı doldurdu. Bakışlarını Laradan çektiğinde bakışları ilk Esilayı sonra da beni buldu.

 

"İsmini öğrenebilir miyim?"

 

"Leyla Saygın.”dedi. Ellerini masanın altında tutuyor kucağındaki çantayı sıktıkça sıkıyordu. Bunu görmemi sağlayan kol kaslarının gerginliğiydi.

 

"Leyla, 8 Eylül gecesi saat 2 sularında bardan birlikte çıktığın Cenk Çorlu aynı gece öldü."diye giriş yapan Lara, fazla soğuk kanlı ve sertti. Az önceki yumuşak ifadesi yerini soğuk rüzgara bırakarak dağılmıştı.

 

"Ne Ce- Cenk öldü mü?"yüzünde beliren bariz şaşkınlığa baktım. Fazla çalışılmış ve özenle hazırlanmış gibi duruyordu. Buda Cenk in öldürüldüğü bildiğini gösteriyordu. Yada onu öldüren bizzat kendisiydi.

 

Olabildiğince yavaş ilerliyorduk. Bize sunacağı tek bir mimik yada göz kaçırması onu burada tutmak için zaman kazandıracaktı. "Evet, siz bardan ayrıldıktan sonra.Hiç bir şey görmedin mi?"Lara kıza gözlerini kısarak baktı. Demekki onuda kızda rahatsız eden bir şeyler vardı.

 

"Ha- hayır ben Cenkle çıktım ama kapıda ayrıldık."Ürkek tavırlarının yanı sıra fazla ezberden konuşması dikkat çekiciydi.

 

"Cenkle sadece arkadaş mıydın?"diye sordum. Göz uyucuyla bana baktı. Bakışlarını masaya sabitledi. El tırnaklarıyla oynamaya başladı, stres altında verdiği tepkileri kaçırmadan takip ettim. "E-Evet,"kelimeleri tökezliyordu. Bir şeyler sakladığını fazla belli eden jest ve mimikleri bir ayna gibi onu bize yansıtıyordu.

 

Üzerine gitmek için acele etmedim. Emin adımlarla ona doğru yürüdüm. "Cenk uyuşturucu kullanıyormuş. Bunu biliyor muydun?”

 

"Evet, Bırakmasını söyledim ama dinlemedi."tırnaklarını bırakıp kollarını göğsünde topladı. Oturduğu yerde birazcık dikleşti. Bu hareketiyle kendini bize kapattığını, karşı ataklara geçtiğini belli etti. Kendisini saklama derdine düşmüştü ama bunun için biraz geç kalmıştı.

 

"Peki sen kullanıyor musun?"koyu kahve gözlerinin rotası bu kez yanımda oturan Esilaydı. Kullanmadığı belli oluyordu yinede sormamız gerekiyordu. Leyla başını iki yana salladı. "Hayır, düşünmedim bile."dedi. Yanıtı içten ve gerçekçiydi.

 

"Cenkle ne zamandır tanışıyorsunuz?"bu kezde Tunaya döndü. "İki yıl olacak."dedi. Hepimize teker teker bakmaktan başı dönmüştü. "Cenk'in bir düşmanı var mıydı?"dedi Eren araya girerek. "Hayır benim bildiğim bir düşmanı yoktu."sersemleyen bakışları tek bir noktada kalmakta zorlanıyordu.

 

"O gece birliktemi gittiniz bara?"diye sorduğumda bu kez benimde göz kontağı kurdu. Ekibin sorularına yetişmeye çalışırken bakışları soluklaşmaya başladı. "Hayır, Cenk önden gitmişti."bunu kamera kaydında teyit etmiştik. Ikisininde bara giriş saati farklıydı.

 

Esilay vakit kaybetmeden diğer soruya geçti. "Çalışıyor musun? Okuyor musun?"artık yorgun düşen bakışları masanın üzerine sabitlendi. "Doğum ebesiyim ben."dedi. Bir an duraksadım. Ekiple tek tek göz göze geldik. Hepimizin aklında yatan tek bir soruydu.

 

Katil; tıbbi bilgisi yüksek biriydi.

 

"Hangi hastanede çalışıyorsun?"bakışları anında bana döndü. Gözlerinde gördüğüm telaş, yanılgı olamayacak kadar gerçekti.

 

Yutkunuşunu an be an izledim. Gergin bedeni alev almış gibi ürperiyordu. "Ataşehir has- hastanesi," katil ya kendisiydi yada bu hastanede çalışıyordu.

 

"Cenk'in sevgilisi var mıydı?"Tunaya baktığında artık giderek gerilen bedeni tepki olarak terlemeye başladı. "H-Hayır,"dilide dolanmaya başladığında daha fazla üzerine gittik.

 

"Cenk o gün uyuşturucu almış mıydı?"

 

"Cenk'in mesleği neydi?"

 

"Cenk'in arkadaşlarıyla arası nasıldı?"

 

"İ-iyi," yutkundu. Derin bir nefes aldı. Nefesi boğazında düğümlendi. Artık kontrol elinden kayıyordu. Şu an yaşadığı şey kaygı bozukluğundan çıkmış, panik atağa doğru ilerliyordu.

 

"Cenk yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar mı etti?"son gücüyle Berkuna baktı. Tepkileri sekteye uğrayıp tökezledi. Ağzını açmak üzereyken ileriye atıldım.

 

"Leyla Cenk öldürülürken onun yanında mıydın?"diye sorduğumda diyecek kelime bulamadan dudakları örtüldü. Elini ağzına kapatıp ağlamaya başladığında tüm sorularımız da yanıt bulmuştu. "Onu, sen mi öldürdün?"derken sesim zor çıkmıştı.

 

"Cenk Çorluyu sen mi öldürdün."sorgunun başından bu yana tüm sorumluluğu bize bırakan Savcı ilk kez konuştu. Sert sesi odanın duvarlarında yankılanıp yeniden duyuldu. Leyla olduğu yerde kaldı. İçinde bulduğu son güçle direndi. "Ha-hay-hayır."

 

"Hayır ben öldürmedim. Allah kahretsin ben değilim. Ben değildim."ayağa kalktı. Ellerini saçlarına geçirip ağlayarak yere çöktü. Hızla ileriye atılıp kollarından yakaladım.

 

"Leyla kimdi? Cenk'i kim öldürdü?"

 

"Ben değilim.Hayır değilim, ben değilim."olduğu yerde ileri geri hareket ederek bir anda durdu. Bana baktı. Yaşlı gözleri kan çanağına dönmüştü ama orda yatan gerçeği gördüm. Leyla katilin kim olduğunu biliyordu.

 

"Sakin ol. Ve bana söyle. Kimdi?"

 

"O-o masum. O suçsuz. Bütün suç onların. Hepsi suçlu. O masum gerçekten masum. Bana her- herseyi anlattı. O suçsuz."diyerek sayıkladı. Saçlarını çeken elleri pes ederek iki yanına düştü. Gözlerinden akan yaşlar boyun çukuruna dolmaya başladığında, durmadı. Daha çok ağladı. Belki tüm yaşananlara belkide masum olduğu kişiye. Ama ağlamaları tüm odada yankı yapan tek sesti. Gök gürültüsü gibi çağlıyor, ara ara tıkanarak yoruluyordu. Kan çanağına dönen gözleri birer dipsiz kuyuydu. İçine girdiğinde seni de çeken. Koyu kahveleri ağlamanın etkisiyle siyaha bürünüp, geceyi çağırmıştı gözlerine.

 

Doğrular,yanlışlar yapılan tüm hatalar. Hepsi hayatın içindeki döngüden bir parçaydı.

Hangisini seçeceğimiz bize kalmıştı. Yanlışların peşinde sürüklenmek mi?

 

Cesurca doğruların peşinden gitmek mi?

 

Leyla cesurca doğruların peşinden gitmişti.

 

Bize getirdiği ise doğrunun bambaşka bir yüzüydü.

 

 

 

 

                                           🪦

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Umarım severek ve beğenerek okumuşsunuzdur.

 

Kitapla ilgili düşüncelerinizi okumak isterim.

 

Ard arda işlenen cinayetler hepimizi yordu. Ama sona geldik.

 

Bizi bu kapının ardında neyin beklediği ise büyük bir süpriz.

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın..

 

Yıldızımı parlatmayı, kaydetmeyi ve yorum yazmayı unutmayın.

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgiler

 

 

 

 

 

Semyy8

Bölüm : 22.02.2025 20:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...