
Merhaba Dostlar..
Yeni bölümle geldim.
Bölüme geçmeden önce önemli bir bilgi; Bu bölüm ağır dram içerir sindirerek okuyun.!!!
Yorum ve beğeni yapan herkese de çok teşekkür ederim. Değer veren gönüllerinize minnettarım.
Hikaye ile ilgili sorularınızı aşağıya bekliyorum.
Ekip hakkındaki düşüncelerinizi belirtmenizi isterim.
Wattpad'in erişim yasağının bir an önce kalkmasını ve bizim özgürce hikayelerde buluşmamızı temenni ediyorum.
Yıldıza basmayı, kaydetmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Bana doğrudan ulaşacağınız Hesaplar.
Instagram; Bulmacaustalar
Tiktok; Bulmacaa.Ustalarr
Twitter; Semyy8
Paylaştığım alıntıları ve bölümlerden haberdar olmak için hesaplarımı takip edebilirsiniz.
Keyifle okuyun..
Sezen Aksu - Hayat Sana Teşekkür Ederim
Nova Norda - Varım
Özlem Tekin - Sen Anla
Sertap Erenler - İncelikler
Sezen Aksu - Yüzünü Dökme Küçük Kız
Özlem Tekin - Dağları Deldim
Mabel Matiz - Kara Dantelli Gençliğimize
Cem Adrian - Ela Gözlüm
Sumru Eryavuz
Kadınlar yavaş yavaş unutur.
Önce yaradan başlar.
Sonra yarayı açandan.
Frida Kahlo
Hayat acıları omuzlarımıza yük diye koyar.Ve o acılarla baş etmemizi bekler. Ya onlara kafa tutar cesur olursun.Yada bırakırsın o acılar seni ele geçirip yok eder. Hangisini seçeceğin senin elindedir.
Hayat mücadelende savaşacağın cepheyi sen seçersin ve ömrün boyunca mücadele ettiğin tüm zaferler senindir.
Zaferlerin mağlubiyetlerini geride bırakıp, seni acının koynundan aldığında, hayatı yaşamaya başlarsın.Özgürce ve sadece doğrularla..
Her hayatın bir mücadelesi vardı. Her ruhun kendine göre mezarı.
Kendi ellerinle kazdığın bir mezarın, kanlı bir savaşın ruhundan koptuğunu bilirsin.
Doğruların ve adaletin çarpıştığında doğrularını seçmek hiç bu kadar zafer dolu olmamıştı.
Ben o adaletin bir koluydum. Doğrularım ve adaletim ilk kez bir yerde çarpışıyordu ve adaletin tadı hiç bu kadar kan dolu olmamıştı.
Yıkılmış bir benliğin bağrından kopup gelmişti Leyla. Doğruları adaletin önüne geçemiyordu. Savaşıyordu, direniyordu. Pes etmenin sınırında gezdiğininse henüz farkında değildi.
"Leyla, Cenki öldüren kişi seninle aynı hastanede mi çalışıyor?"bakışları anında bana döndü. Bana bakan hareleri tek bir gerçeğin yansımasına ev sahibiydi. Bakışlarım odada sessizce bizi izleyen ekibe döndü. Berkun beni anlayarak başını salladı. Benim gördüklerimi oda görebiliyordu.
"Leyla, Cenk'i kim öldürdü?"odanın içinde Talat amirin gür sesi yankılandı.
"O-o masumdu. Onu incittiler. Hepsi hepsi onun hayatını mahvettiler. Bir mezardan farksızdı. Onu ilk gördüğümde ölü sanmıştım. Ama onun ruhunu almışlar yerine bir ceset bırakmışlar."ağlamaktan konuşamayan kızı kollarından tutup ayağa kaldırdım. Sandalye ye oturmasına yardım edip önünde diz çöktüm.Bakışları önce dizinde duran ellerime ardından yüzüme tırmandı.
"Leyla, zor biliyorum ama bana o geceyi en başından anlatman gerekiyor. başını iki yana salladı. Direncini yitirmiş, tüm gücü tükenmişti. Yeni bir umuda tutunmaya ihtiyacı var gibiydi. Ona bir zeytin dalı uzattım. "Her şey bitti. Rahat olabilirsin. Kimse üzerine gelmeyecek."sesimdeki yumuşak tını onu ikna etmek için yeterli olur muydu?
"Her- her şey bitti mi sahiden. O da bitti. Her bir cesetle oda öldü."hıçkırıkları tüm odada yankılandı. Kimden bahsettiğini anlamasamda bir katili savunuyor olması garip geldi. Belki tanıdığı biri olduğu içindi. Belkide neden yaptığını bildiği için. Her iki koşuldada katili savunması onu haklı çıkarmıyordu. Adalete teslim etmesi gereken kişiyi saklamak onu da suç ortağı yapıyordu. Ve bu cezasız kalamayacak bir suçtu.
Hem kendini, hemde koruduğu kişiyi yakıyordu. Farkında değil miydi?
Odadaki gergin sessizlikte diğerleri yalnızca bizi izliyordu. "Kim o ölen?"Ellerini tutup güven vermek istercesine sıktım. Oda can simidi bulmuş gibi ellerime tutundu. "O-" yutkunamadı. Nefesler boğazına takıldığında öksürmeye başladı. Ellerimi sırtına sarıp yavaşça sıvazladım. Bir kaç dakika sonra öksürükleri kesilmişti. Esilayın bana doğru uzattığı suyu aldım. Dudaklarına yaslandığımda itiraz etmeden bir kaç yudum aldı. "Özür dilerim."dedi. Yorgun sesi ağlamaktan pürüzlü çıkıyordu.
"Önemli değil. Bana o geceyi baştan anlatır mısın?"
"Yapamam, yapamam bunu ona yapmam. O masum, o suçsuz."diye sayıkladı. Sözünü keserek ona döndüm.
"Suçsuz olan kim?"sorduğum sorunun onda karşılığı yokmuş gibi başını iki yana salladı.
"O suçsuz. O her şeyini kaybetti. Tüm bunları ancak herseyini kaybetmiş bir insan yapabilir."Cümleleri ara sıra sekteye uğruyor, derin nefesler alarak yutkunmaya çalışıyordu. Sayıklar gibi sürekli aynı şeyleri söylüyordu. Onu tekrar üzerine dizayn edilmiş, tiyatro izler gibi izliyordum.
"Leyla bana bir isim vermen gerekiyor?"dedim onu korkutmadan nazikçe. "Yapamam," dedi.Ağlamaya devam kızla ne yapacağımı bilemedim. Gözlerinden akan yaşlar boynuna doğru indi. Silmeden yolunu bulmasını sağladı. Ağladı ağladı.. Öyle çok ağladı ki, gözlerindeki yaş hüznü çekilmiş gözlerinde akmaya mecal bulamadı. Acı tüm benliğinden gözyaşı olarak akıyordu.
Aktığı yerde iz bırakan yaşlar, acının en saf halinde yoğurulmuştur.
Leyla'nın yoğurulduğu acıyı merak ettim. Ne gördü de bu kadar hırpalıyordu kendini. Neye şahit oldu ki böyle acı doluydu bakışları. Boğazından kopup gelen hıçkırıkları benim kollarımda kayboldu. İçine attığı ne varsa gözyaşlarıyla dışarıya döküyordu.
Acı ilk kez somut halde karşımdaydı. Ve ben ilk kez ne yapacağımı bilmiyordum.
Tüm düşüncelerimi ve odadaki sessizliği bölen bir telefon sesiydi. Talat amir çalan telefonu açmak için seri adımlarıyla dışarıya çıktı. O sırada bir telefon sesi daha yankılandı. Metin elindeki telefona baktı. Ardından yanında oturan Lara'ya döndü.
"Biz çıkıyoruz savcım."diyerek cinayet şubeden gelenlerde ayaklanıp odayı terk ettiler. Odada sadece ekip ve Savcı kalmıştı.
Kollarımın arasında biraz daha durulan Leyla'nın ağlamaları iç çekişlere döndüğünde, benimde bedenim gevşedi. Ekibe döndüğümde hepsinin ikimizi izlediğini gördüm. Bakışlarım bir çift mavi hareyle karşılaştığında yalnızca bana bakıyordu. Başımla kollarımdaki kızı işaret edip ne yapayım der gibi kafamı oynattım. "Leyla hanım, sakinleştiğine göre yazılı ifadesi alınsın.Kendisi 24 saat boyunca misafirimiz olacak."delici bakışlarına kaşlarımı çatarak baktım. Bunu kızın yanında söylemek zorunda mıydı?
Leyla bana sardığı kollarını çözerek başını kaldırdı. Kan çanağına dönen gözlerini savcıya çevirdi.
"Be- Ben suçsuzum."diyebildi. Ona bakan Savcı kaşlarını alayla çattı. "Bir cinayete tanık olmuş, dahası yardım ve yataklık etmişsiniz. Sizin adalet terazinizde suçsuz olabilirsiniz ama burda işler öyle yürümüyor." Çatılan kaşları düz bir çizgi halini aldığında Leyla da olan bakışları benimle buluştu. Başıyla dışarıyı gösterdiğinde az kalsın gözlerimi deviriyordum. Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. Leyla'yla birlikte dışarıya çıktık. Ekipte bana eşlik ederken sorgu odasına girmeden, gelen polis memurlarına Leyla'yı teslim ettik.
Odaya girmeden önce bana döndü.
"Her şey için teşekkür ederim."samimi ve içten duruyordu."Rica ederim."elimi koluna koyarak sıvazladım. Korkuyordu, bedeni tepki olarak titriyor, sık aldığı soluklar ciğerlerine ulaşmıyordu. Çok korkuyordu, yaşadığı bu durumun son değil, başlangıç olduğunun farkındaydı. İçeriye girmeden önce elimi yakaladı. "O henüz buraya gelmeye hazır değil."dedi gözlerime bakarak. Ardından polis memurlarıyla sorgu odasına girdi. Kafam karışmış şekilde ekibe döndüğümde hepsi birbirine bakıyordu.
"Ne demek istedi? Ben hiç bir şey anlamdım." Tuna'nın kafası karışmış gibiydi. Bende anlamak için kendime bir kaç saniye verdim. Henüz gelmeye hazır değil derken? Yanımda dikilen Berkun koluma dokundu.
"Ben anladım galiba. Yürüyün."kolumu sıkıca tutan parmaklar beni kendisiyle birlikte ilerletiyordu. Hızlı adımlarına ayak uydurmak için neredeyse koşuyordum. Karşıdan bize doğru koşarak gelen Larayı fark edince beynimde bir şimşek çaktı. "Yeni bir cinayet?"dedim Berkuna dönerek. Beni başıyla onayladı. Lara bize yaklaştı. Nefesleri düzensiz bir ritimle alıyordu. "Yeni bir olay var. Hadi çıkıyoruz."
Engel olmadığımız bu durum boğazıma bir yumru gibi oturdu.Katil, önümüzde duruyordu ama ulaşmak için Leyla'nın konuşmasına ihtiyacımız vardı. Bu cinayeti bildiği içinde konuşmadan bizi oyalayıp zaman kazandırmıştı.Katile alenen yardım ediyor, gözümüzü boyayarak buna engel olmamıza mani oluyordu. "Kahretsin! Dalga mı geçiyor bu kız bizimle?"Erenin serzenişlerine bakmadan hızlı adımlarla şubeden çıktık. Karşı karşıya geldiğimiz Talat amir ve Savcı hayli sinirli duruyordu.
"Allah kahretsin!"diyerek ileri geri volta atan Savcı ve yanı başında duran Talat amir bize döndü.
"Bu iş bugün bitecek. Size güveniyorum. Önce olay yerine gidin ardından kızı konuşturmak için burada olun."Hepimiz başımızı onaylar anlamda salladık.
"Tabi amirim."
Şubeden ayrılıp olay yerine gelene kadar kimse konuşmadı. Ekip otosuyla geldiğimiz olay mahali terk edilmiş bir hurdalıktı. Etrafta bir kaç hurda araç dışında hiç bir şey görünmüyordu.
"Bir hurdalığımız eksikti. Ne büyük fantezileri varmış bu katilin. Denemediği alan kalmadı."arkadan gelen Tuna nın sesini işittim. Söylenerek buraya doğru geliyordu.
"Ne söylendin lan. Kes artık."Berkun kati bir ifadeyle Tunaya döndü. Tuna ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı. Berkun, aldırmadan üzerine yürüyünce bir iki adım gerileyip Esilayın arkasına saklandı.
"Ulan, kızın arkasına saklanmaya utanmıyor musun. Puşt herif."bugün epey sinirliydi. Bir türlü sonuca bağlayamadığımız bu davalar hepimizin sinirlerini germişti. "Berkun tamam. İşimize bakalım."kolundan tutarak geriye çektim.Tuna'nın üzerine giden adımları kolunu tutmamla duraksadı. Omzunun üzerinden bana döndü. Bakışları biraz olsun gevşerken kolunu elimin esaretinden kurtardı.
"Tamam, gidelim hadi."eliyle üstündeki haki gömleği düzeltti.Dik adımlarla yürümeye devam etti. Hurda yığınlarının içinde, en sağlam kalan arabanın bagajına bırakılmış ceset öylece bizi bekliyordu.
"Metin, ne buldunuz?"elimize eldivenleri geçirirken bir yandan da Metini dinliyorduk.
"Üzerinden kimlik çıktı. Emrah Demir 32 yaşında. Görünürde yaralanma yada darp yok. Ağzından çıkan köpükler dışında Vucunda tek çizik yok. Nabzını kontrol etmesen burada uyuyakalmış sanırsın. Ayrıca sizin bulduğunuz değişik yazılar. Bu adamın bedeninde yok."diye açıkladı.
"Tamam gerisi bizde."Eren, Metinin omzuna dostça vurdu.Boynunda asılı duran fotoğraf makinesi ile cesedi fotoğraflamaya başladı. O cesedin fotoğrafını çekerken bende etrafta gezindim. Sürünme izleri dışında ayak izine rastlamadım. Çünkü; Öğlene doğru hafif çiseleyen yağmur izleri silikleştirmişti.
Bana doğru gelen Larayı fark ettiğimde "Civarda kamera var mı?"diye sordum. Cevabını bildiğim bir soruydu ama yinede duymam gerekiyordu.
"Hayır, ıssız ve terk edilmiş bu yerde kamera ne arar."dedi Lara bana dönerek. Eliyle başını ovuşturdu. "Ne kadar uzun sürdü bu dava? Daha kaç ceset toplayacağız?"gözlerimin içine baktı. Hepimiz bu dava uğruna harap olmuştuk. Boşa düştüğümüz her an karşımıza bir ceset çıkmıştı. Bizi yıldırmak için ne gerekiyorsa yapıyordu ve durum sinirlerimizi son raddeye getirmişti. "Sona geldik Lara. Ben eminim Leyla konuşacak ve tüm bunlar bitecek."dedim güven vermek istercesine gözlerine baktım. Küçük bir tebessümle karşılık verdi.
"Umarım öyle olur."Elimi koluna koyarak sıvazladım. Bana minnetle bakan gözlerini benden çekip, cesede doğru ilerledi. "Cesedi kim bulmuş?"ileriden Berkunla Metinin konuşmalarını duydum. Berkun çatılmış kaşları ile düz bir yüz ifadeyle etrafı tarıyordu. "Bir grup çocuk oyun oynarken bulmuş. İhbarı da aileleri yapmış"çocukların cesedi görmesi hiç iyi olmamıştı.
"Üzerinden telefon çıktı mı?"
"Hayır çıkamadı. Telefonların hepsi anında imha edilmiş. Hiç bir ize rastlanmadı."yani katil, maktullere telefon yoluyla ulaşıyor. Ve onları öldüreceği yere çekiyordu. Onlara her ne söylüyorsa buraya gelmekten başka çareleri kalmıyordu. Kendi ayaklarıyla ölüme geldiklerinin belkide farkında bile değillerdi.
"Sikeyim böyle işi."Berkunun gerilen bedenini, boynunda atmaya başlayan damarını fark ettim. Omuzları aldığı öfkeli soluklarla hızla inip kalkıyordu. Elini kafasına koyup başını önüne eğdi. Kafasını Sağ eliyle sertçe sıvazladı. Saçlarını çekiştirmek, kafasının içindeki bu kaosu bitirmeye yetmezdi. Yanına yaklaşıp elini tuttum. Başından nazikçe uzaklaştırdığım eliyle, sıkıca yumduğu gözleri açıldı. Koyu kahveler sanki mümkünmüş gibi biraz daha koyulaşmıştı. "Sakin ol biraz. Daha ileriye gitmek için hala bir yolumuz daha var."dedim. Güven vermek istercesine omzunu sıktım.Gözlerini kapatıp açtı. İçinde yanan ateşin dumanı, gözlerinde tütüyordu. Kahve harelerinde gezinen kızıllık gözlerimin içine yansıdı. Keskin bakışları çok katıydı.
"Tek yolumuz o kız ama konuşmamak için inat ediyor. Evveliyatını sikeyim böyle işin."yumruk yaptığı ellerini arabanın tavanına geçirdi. Bir anda gelişen refleksine yetişemediğim için engel olamadım. Araba gayri ihtiyari sallanarak içe doğru çöktü. İçindeki öfke yumruklarından taşmış gibi tüm gücüyle vurmuştu. Elini geriye çektiğinde akan kan zemini lekeledi.
"Berkun!"diyerek ileriye atıldım. Avucunu kucağıma çekerek yere oturdum. Onuda kendimle çektiğim için benimle aynı boya geldi. Ellinin üst yüzeyi soyulmuş ve bir kaç çizik oluşmuştu.Çok fazla kanamasa da kanı hala durmamıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen!"diye çıkıştım bir anda. "Kendine gel!"diye devam ettim.
"Ben kendimdeyim zaten. Biz kaç ceset daha toplayacağız böyle!"diye isyan etti.Haklıydı. Ama sona gelmiştik. Bunu hissediyordum. Üzerimdeki gömleğin eteğinden tutup çekiştirerek yırttım. Elimde kalan parçayı yaralı eline doladığımda bakışları yüzümden bir saniye olsun ayrılmamıştı. "Bunu bir daha yapma!"
"Yapmam."
"Eğer yaparsan seni döverim."diye tehdit ettim.
Tehditim onu güldürdü. "Bilirim, döversin."
"Ben çok ciddiyim. Bir daha böyle bir şey yaşanırsa seni çok pis döverim. Tüm şubenin önünde."yapmışlığım vardı. Beni bizzat kendisi eğitmişti. Dövüş konusundaki yeteneklerim azımsanmayacak kadar iyiydi. Berkun bunu bildiği için derin bir yutkunuşla gözlerime baktı. Ciddi olduğumun farkındaydı ama blöf yapıp yapmadığını sorguluyordu. Böyle bir konuda ona yem atmayacağımı da iyi bilirdi.
"Tamam, yapmayacağım."pes etmesine mi sevinsem. Onu döveceğim diye tehdid ettiğimde tırsmasına mı gülsem emin olamadım. Emin olduğum tek şey benim önemde bir daha fevri davranmayacağıydı.
"Hala bir umudumuz var. Sadece buna odaklan."ayağa kalkarken onu da kendimle birlikte çektim.
"Haklısın. Son bir umudumuz var."gözlerimin içine minnetle bakıyordu. Buna gülümsemeden edemedim. Birbirimize minnet duyacağımız bir dostluktan çok daha fazlasıydı aramızdaki bağ. Her zaman her koşulda birbirimizin arkasını kollamaya ve yanında olmaya devam edecektik.Başka türlüsünü asla düşünemezdik.
Bakışlarımı ondan çekerek ileride bizi izleyen Esilay ve Tunaya baktım. Yüzlerinde güzel bir gülümseyle ikimize bakıyorlardı. Erende çoktan fotoğraflamayı bitirmiş yanımıza doğru geliyordu. "Hepinize söylüyorum. Hala bir umut var. Bu ölen insanların neden öldürüldüğünü bulacağız."dedim onlara güven vererek. Benden çık kendilerine güvenmeye ihtiyaçları vardı.
""Umarım, bir ceset daha görmeyi kaldıramayacağım."dedi Esilay, arkasını dönerek cesede ilerledi. "Sumru haklı,"dedi Tuna oda Esilayın arkasından ilerledi. Berkun ve Eren giden ikilinin arkasından baktı. Biraz şaşkın biraz gururla. Çocukları büyümüşte onları teselli ediyormuş gibiydiler. Birde ağlasalar tam olacaktı.
"Ulan bu ikisi nasıl değişti böyle?"Tuna ve Esilayın insanları şaşırtan yanlarına hiç denk gelmemiş gibi. "Arada da olsa yapıyorlar böyle. Merak etme bir saate başlarlar kavgaya."dedi Erende Berkuna bakarak. Elini uzattı. Yerde oturan Berkun soyulmuş elini ona uzatarak ayağa kalktı. "Sende saçmaladın iyice amına koyayım.Bu ne lan?"diyerek elini gösterdi.
"Bie an sinirime hakim olamadım işte."diyerek omuz silken Berkun da Tuna ve Esilayın ardından ilerledi. Eren de cesede ilerlediğinde geride kalan bende düştüm peşlerine.
Cesedi baştan sona inceleyerek analiz yaptık. Kendi aramızdaki bir kaç fikir alışverişinden sonra cesedi kaldırmaları için ekiplere teslim ettik. Cesetten bişey çıkmadı. Galoşları ve eldivenleri de çıkardığımızda geri dönmek için hazırdık. Kafamız dolu ve karışık bir şekilde yeniden şubeye dönmek için yola çıktık.
Zira; Şubede bizi bekleyen bir sorgu vardı. Ve bu sorgunun akıbetinin bizi nereye sürükleyeceği belli değildi.
🪦
Karşımda oturan, yirmilerin ortasında olduğunu bildiğim kıza baktım. Oldukça gergin duran bedeni sandalyeden ayrılmış, ellerini kucağında birleştirmiş tırnak etlerini yoluşturuyordu. Ellerine kelepçe takılmadan sorgu odasına alınan Leyla, artık yolun sonunda olduğunun da farkındaydı. Hemen karşısındaki iki sandalyede Berkun ve ben oturuyorduk. Ekibin diğer üyeleri de dört duvarın her birine yaslanmıştı. Ortada sıkışıp kalan kız tedirginliğin sonundaydı.
Buradan kaçışı yoktu. Bulmaca Ustalarından kaçışı yoktu.
Ortamdaki sessizliğe dayanamadı. "Daha ne kadar burda kalacağım?"diye sordu.Yaklaşık yirmi dakikadır herkes susuyordu. Olay yerinden şubeye geldiğimiz anda kendimizi sorgu odasında Leyla'nın karşısında bulduk. Talat amir ve Savcı sorgu için bize izin vermişti. Sadece bizim ekip olarak sorgu odasına gelmiştik. Camın arkasından bizi izleyen Savcı ve Talat amirde dışarıda kalmıştı.
"Böyle susacak mısınız?"
"Daha önceki gibi beni konuşturmaya çalışmayacak mısınız?"dedi gülerek.
Arka arkaya sorduğu soruların hiç birine yanıt vermedik. Suskunluğumuz vücudundaki tedirginliği tetikledi.Terleyen ellerini birbirine sürttü. Yirmi dakikadır olduğu gibi sadece Berkun ve bana bakıyor, diğerlerine bakmadan ellerine dönüyordu. Yine kafasını kaldırıp bize baktı. Duvara yaslanmış ekibin kalanına bakmadan tırnaklarını yoluşturmaya devam etti. Aynı anda sesli bir nefes aldı. "Peki, siz bilirsiniz."sandalyede yayılarak arkasına yaslandı. Ellerini yolmayı bırakıp göğsünde bağladığında kendini yeniden bir saldırıya kapattığını belirtti. Aradan bir on dakika daha geçtiğinde yaslandığım sandalyeden hafifçe doğruldum. Ellerimi masaya yaslayıp birleştirdim.
"Leyla sen hiç Atsız okudun mu?"diye sordum. Gözlerini bana dikip bakarken bir anda ciddileşti.
"Hayır, ne alakası var."
"Atsızın çok güzel bir sözü var. İnsanlar mizah ve şaka yapabilirler. Fakat bazı konular vardır ki, onlar asla şakaya gelmez! Onlarda ciddi olmak insanlık borucudur."ezbere bildiğim sözü söylerken bakışlarını benden çekmedi. Ne demek istediği anladığında ciddi ifadesi kırılırken, yanımızda büründüğü maskeyi söküp attı.
Atsız sevmek başkaydı. Onu okumak ve anlamak ise bambaşka. Bu sevgiyi bana aşılayanda dedemdi. Seyit Eryavuz. Atsız okumayı ondan öğrenmiştim. Bana hep vaktiyle bir Atsız varmış var olsun derdi. Kanımda akan Türk damarının yerini bana ilk gösterendi. İlk öğretmenim, ilk oyun arkadaşım seni ne çok özledim.
Tüm çocukluğumun en saklı hatırası, yatağın yer huzur dolsun. Ben senin hatıralarını yaşatarak sana sahip çıkmaya devam edeceğim..
Beni daldığım rüyadan uyandıran önümdeki masaya atılan yumruktu."Beni daha fazla burada tutamazsınız."Gerginliği hat safhadaydı.Patlama yaşaması kaçınılmaz olacaktı. Bundan en çok zararı görecek olansa şüphesiz kendisiydi. "Neden? Gayette tutuyoruz. Kim engel olacak bize?"oturduğu yerden doğruldu Berkun. Bakışları Berkun ve benim aramda gidip geldi. Artık biz soracaktık o konuşacaktı.
"Benim bir suçum yok.Bişey yapmadım."Fısıltı gibi çıkan sesi titredi.Berkun dan korktuğu aşikardı, saklayamadığı duyguları gün yüzüne çıkarıyordu.
"Emin misin? Bana öyle gelmedi."diyerek araya girdi Esilay.
"Ne demek istiyorsunuz? Size suçsuzum diyorum! Çıkarın beni buradan!"sesi gittikçe yükseldi. Nefes alışverişi sıklaştı. "Leyla Cenk Çorluyu sen mi öldürdün?"diyerek yemi attım. Yutkunarak bana baktı. Gözleri gölgelensede kendinden taviz vermemeye kararlı görünüyordu. Bu kararı yıkmak için buradaydık.
"Hayır, ben kimseyi öldürmedim. Ne Cenk ne başkası!"Ve balık oltaya gelir. Oturduğum yerden ayaklandım. Leyla ya üstten bakmaya başladığımda bakışlarıyla beni takip etti.
"Biz sana başka cinayetlerden hiç bahsetmemiştik. Sen nereden biliyorsun?"sorduğum soruyla duraksadı. Kendini ele vermişliğin tedirginliğiyle elini boynuna atıp ovuşturdu.
"Be-be- ben bi- bilmiyorum."konuşmasındaki kesik nefesleri hızlandı. Kalp ritmini buradan duyabiliyordum. "Neyi bilmiyorsun Leyla? Katilin kim olduğunu mu? Senin katile yardım ettiğini mi? Hangisini?"Berkunun odada yankılan gür sesiyle yerinden sıçrayan Leyla, göz yaşlarını bastırmakta zorlandı. "Biz biliyoruz. Senin katil olmadığını da katilin kim olduğunu bildiğini de."
"Be-ben ger- gerçekten bil- bilmiyorum."kekelemesi diline dolandı. Gözlerine baskı uygulayan yaşlar yanaklarından yağmur misali döküldü. Daha fazla dayanamayacaktı.
"Neyi bilmiyorsun Leyla? Neyden kaçıyorsun? Neden korkuyorsun?"dedim.Eğdiği kafasını kaldırıp bana baktı. Direnmenin güçlüğünde kendini koyvermek istediğini anladım.
"Söyle bana, söyle ki daha fazla insanların canı yanmasın.Birileri daha evlatlarını, eşlerini, babalarını kaybetmesin."akan göz yaşları harelerinde koyu bir leke bıraktı. Elinin tersiyle kuruladı yüzünü. "Tamam, tamam anlatacağım."Gözleri kızarmış göz altları çökmüştü. Derin nefesleri içine çekerken sakinleşmeyi bekledi.
"Ben tanımıyorum hiç birini. Cenk Çorluyu da tanımıyorum.Ben sadece Cenki dışarıya çıkardım."
"Öldürülürken orada mıydın?"diye sordu Eren. Bakışları kısa bir an Erene dokundu. "Hayır, daha fazla dikkat çekmeden ayrıldım."
"Bugün işlenen cinayet ondan haberin var mıydı? O yüzden mi bana kapıda o henüz buraya gelmeye hazır değil dedin?"sandalyesinin etrafında bir tur döndüm. Bakışlarıyla beni takip etti. "Katili çok yakından tanıyorsun. O kadar yakın ki, aynı hastanede çalışıyorsunuz."dedim. Dönmeyi bırakıp yeniden karşısına oturdum. Bana bakan gözlerinde şaşkınlık vardı. "Hay-"hayır demeye hazırlansada baskı kuran bakışlarımız karşısında küçüldü. "E-Evet,"dedi.
"Onun suçsuz olduğunu söyledin? Masum dedin. Neyden bahsediyordun?"
"Onun bu kadar insanı öldürmek için çok geçerli sebepleri var. O kadar haklı ki, onun yerinde olsaydım bende aynını yapardım."dediğinde vücuduma yayılan şaşkınlık dalgası elektrik akımı gibi titredi. Göz bebeklerimden akan merak, onun gözlerine bir yıldız gibi kaydı.
"O, iki yıl önce bu adamlar tarafından tecavüze uğradı."ne duyduğumu idrak edemiyecek kadar şaşkınlık içindeydim. Göz bebeklerimden taşan bu yoğun duygu, beklediğim en son şeydi. Etrafa saçılan parçalar o kadar dehşet dokuydu ki, hayatımın hiç bir evresinde bu kadar dehşete kapılmamıştım.
"Katil kadın mı?"diye sordu Tuna, şaşkınlığın verdiği tutulma hepimizi esir almıştı.
"Evet, İki yıl önce ölen beş kişi tarafından, gece yarısı izbe bir sokakta tecavüze uğradı. Çığlıklarını kimse duymadı. Onu birileri bulup hastaneye getirdiğinde perişan haldeydi. O gece nöbetteydim. O halde yalnız bırakmayıp başında bekledim. Sabah eşi geldi. Durumu öğrenince kavga ettiler. Çok geçmeden de eşinden boşandı. Ailesi de durumu öğrenince onu terk etti. Kimsesi kalmadı. Tek bir gecenin günahı onun omuzlarına yük olup bindiğinde yanında sadece ben vardım."dedi. İçime çektiğim nefes ciğerlerime ulaşmadan tökezledi. Beynim düşünmeyi reddetti. Acı en somut haliyle karşımda durmuştu.Hangi doğru bu acıyı yok sayabilirdi?
İçime çöreklenen bu acıyı, hangi yutkunuşta unutabilirdim?
"O masumdu. Hala da öyle.Bir suçlu arıyorsanız mezara gömülen cesetleri suçlayın. Benim arkadaşım bu dünyadaki en masum insan!"gözlerinden akan yaşlar boynuna süzüldü. Elini yüzüne kapatarak içli içli ağladı. Arkadaşının yerine, kendi yerine, belki bizim yerimize doya doya ağladı.
"Senin arkadaşın neden polise gitmedi. Şikayetçi olsay-"
Hiddetle elini yüzünden çekerek Berkuna baktı. Göz bebeklerindeki kıvılcım alev almış gibiydi. "Hiç kimse ona inanmadı çünkü! Herkes eşini aldattığını düşündü!"tiz sesi odanın duvarlarında yankılanarak yeniden bize ulaştı. İçinde bir yerler aleve verilmiş gibi yanıyordu. O acıyı sanki kendi taşımış gibiydi. Biliyordu. Hissediyordu.
"Yinede gidebilirdi. Polise anlatsaydı onun için bişeyler geç olmadan düzelirdi."diyerek üzerine gitti Berkun. Onu durdurmak için koluna dokundum. Fazla ileriye gidiyordu. Daha fazlasını kaldıracak psikolojide değildi. Görmüyor muydu? Bir enkaza yakından tanık olduktan sonra yaşadıkları, onuda bir enkaza çevirmişti.
"Siz- siz ne duygusuz insanlarsınız! Onun hayatı mahvoldu. Herşey bir anda tepetaklak oldu. Neyi var neyi yoksa kaybetti. O bebeğini toprağa verdi. Siz hala polise gelseydi diyorsunuz!"bir noktada patlamasını bende bekliyordum. Boğazı yırtılırcasına bağırdığı için sonralara doğru sesi kısıldı. İsyanını kelimelere döktü, içi rahat değildi ama bunu yaptığı için omuzları gevşeyerek olduğu yere çöktü. Feryat figan ağlayarak ellerini masaya vurdu.
İçine sığmayan o acı sesindeki kırılmadan bize ulaştı.
Bebeğini kaybetti. Masum bir bebeğin günahına mı girmişlerdi.Bir ananenin ağıdı mıydı kulaklarımda yankılanan. Bu gördüğüm bir kıyımdı. Ne daha azı olabilirdi. Nede daha fazlası biz bir kıyıma şehitlik ediyorduk.
"Hamile miydi?"kelimeler ağzımdan kendiliğinden döküldü. Sakin kalmak için aldığım derin nefesler artık işe yaramıyordu.
"Evet, Allah kahretsin! Allah onların belasını versin! Masum bir bebeği öldürdüler!"isyanı çığlık gibi büyüdü. Üstüme dökülen hezeyanlarının altında ezildim.Leyla ellerini başına vurarak ağlamaya devam etti. Başına vurduğu elinin birini ben, diğerini Tuna yakaladı. Ellerini başından çektiğimizde gözleri beni gördü.
"Leyla sakin ol. Tamam, tamam geçti."diye ona yeniden sarıldım. İnsanların yaralarını en iyi ben anlardım.
Yara tanırmış aynı yarayı taşıyanı.
İçimdeki boşlukta salınan anne sureti olur olmadık zamanlarda sarardı etrafımı. Kollarımda sarıldığım bu kızda benzer acıların içinden gelmişti. Doğruları ağır basmış cesur yüreği dile gelip dökülmüştü.
"Leyla, bak bana. Hadi bana bak."kafasını kaldırıp benimle göz göze geldi.
" Daha iyi misin?"başını sallayarak beni onayladı. Kolarımdan çıkıp sandalyesinde geriye yaslandı. "Özür dilerim."Gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle sildi. Yerine yenileri gelsede inatla silmeye devam etti.
"Özür dileme. Bize bir isim vermen gerekiyor."diyerek Leyla'ya baktı Bekrun. Ters tavırlarıyla hala üzerine gidiyordu. Gözlerine bakarak kaşlarımı çattım. Bana omuz silkerek yeniden Leyla ya döndü.
"On-onun ismini veremem."dedi tek solukta. Berkun, keskin kahvelerini Leyla'dan ayırmadan izliyordu her bir hareketini. Odadaki herkes Leyla ya bakıyordu. "Ne demek veremem?"diye araya giren Eren bir adım attı.
"Veremem işte. Söz verdim."dedi kendini haklı görerek. Adalette haklı yada haksız yoktu. Suçlu yada suçsuz vardı. Leyla ne kadar inkar etsede gerçeği biliyordu. Ve bu gerçek bir kez gün yüzüne çıkmıştı. Buradan geriye dönmek ne ona nede sakladığı arkadaşına iyilik vermezdi.
"Ulan senin sözüne başlarım şimdi. Ne sözünden bahsediyorsun sen. O bir katil!"diye bağırdı. Sesini tonu gereğinden fazla çıkmıştı. Berkunu kolundan tutarak sandeleye doğru ittim. Kızın üstüne gitmekte asla çekinmiyordu.
"Sakin ol."dişlerimi sıkarak konuştum. "Sakinim ben zaten."diyerek üste çıkmasına gözlerimi devirdim. "Belli oluyor."laf sokmaktan da asla çekinmedim.
"Burası çocuk parkı değil. Öyle isim vermem diyerek bu işten yırtamazsın." Diye Erenin araya girmesine şaşkın gözlerle baktım. Birini susturayım derken diğeri başıma bela oluyor. Sinirli bakışlarla Erene baktım. Omuz silkerek Leyla'nın tam karşında durdu. "Konuşsan iyi olur."kızın üstüne daha fazla gitmesini sinirlenecekken. Tuna Erenin koluna girip onu kenara çekti.
Akıllısı beni bulmaz delisi de götümden ayrılmıyor.
"Yapamam. Bunu ona yapamam. Bana güvendi kendini bana açtı. Şimdi onu sırtından bıçaklayamam."
"Yapmak zorundasın. Bize bir isim vermek zorundasın."dedi Tuna. Daha sakin ve ağırbaşlı yaklaşması şu kaosun ortasında iyi gelmişti.
"Senin sırtından bıçaklamak istemediğin arkadaşın beş tane insanın canını aldı. Belki masum belki haklı ama bunu yanlış yollarla yaptığını inkar edemezsin."Esilay Leyla ya yaklaştı. Omzuna dokunduğunda Leyla irkilip bana baktı. Gözlerinden akan yaşlar boynuna akıp kazağını ıslatmıştı. Kan çanağına dönen gözleri acının bin bir rengini taşıyordu.
"Size göre yanlış. Ama bana göre doğru. Hepsi ölmeyi hak ediyordu."diye bağırdı. Boş odada yankılanan ses bumerang gibi bana dönüp kulaklarımda çınladı. Acıyı haykırıyordu, içinde yanan ateşi. Tek derdi duyurmak değil bu ateşe bizi ortak etmekti.
"Ölüm herkesin kaldıramayacağı bir yük. Belki ölmeyi hak ediyorlardı. Peki ya aileleri, arkasından yas tutan eşleri, çocukları, anne, babaları. Onlarda hak ediyor mu? Onlar için ölmeyi hak ediyor diyebilir misin?"diyerek gözlerinin kuytusuna baktım. Göz kapakları şişerek görüşünün yarısını kısıtlıyordu. Yinede gözlerini biraz daha kıstı.
Dili tutuldu. "Be- ben hayır tabiki."diyerek durumu kabullendi. Başkaları için değil. Kendisi ve arkadaşı için yolun sonunda olduğunu biliyordu. Pes etmişlikle çöken omuzları sarsıldı. Derin bir nefes alıp yeniden bana baktı. Burada güveneceği tek insan benmişim gibi bana tutunuyordu.
"O, Mercan, Mercan Şahin."ismi duyduğumuz dakika Eren ve Berkun odadan ok gibi fırladı. Mercan Şahin için tutuklama kararı çıkacak ardından evi ve iş yerine arama yapılacaktı.
"Şimdi ne olacak?"diye soran Leyla ya baktım. "Tutuklanıp adalete teslim edilecek."dedim. İçim yana yana. Gencecik bir kadının tek başına göğüslediklerine diyecek tek kelime bulamadım. Belki yanlıştı ama adalet yanlışla ölçülmüyordu.
"Mercan, o gerçekten masum. Hayatındaki her şeyi kaybetti. Ailesini, eşini, bebeğini. Tüm bu yaşananları asla hak etmedi."Leyla'nın sözleri tüm odada yankılandı. Onu anlıyorum ama anlamak bazı doğruları devirmeye yetmiyor.
Boğazıma çöreklenen yumruyu yutkundum. Derin bir nefes aldım. Dolan gözlerimi kırpmamak için kendimle savaş verdim. Tüm bunları yaparken Leyla içi çıkana kadar bağırarak ağlamaya başladı. Vücudu titremeye başladığı anda ileriye atılıp kafasını yere çarpmadan yakaladım. Esilayın sağlık ekiplerine haber vermesiyle Leyla'yı gelip kollarımdan aldılar. Olduğum yerde kalakaldım. Ayaklarımı buraya çivilenmişti. Öylece oturdum soğuk zeminde. Bakışlarım boşluğun izinde sallandı bir süre. Ne kadar o soğuk zeminde oturduğumu bilmiyorum.
"Daha ne kadar orada durmayı düşünüyorsun?" Savcının sesini duyana kadar oturduğum yerden kalkmadım. Kapıya yaslanmış bana bakan bir çift mavi gözün aydınlığı içeriye süzülmüştü. Ayağa kalmak için bir hamle yaptım. Ama önüme doğru uzanan el ona tutunmamı istiyordu. Belki de ilk kez bir yanılgıdan ibaret olmadığını kendime kanıtlamak için o eli tuttum.
Sıcacık eli üşümüş vücudumda elektrik akımına uğramış gibi kalakaldı. Beni tutup ayağa kalkmam için yukarıya doğru çekti. Bedenlerimiz bir anda birbirine o kadar yakın kaldı ki, burunlarımız son anda birbirine çarpmadan geri çekilebildik.
Bu kadar yakın olmayı beklemediğim için bir anda afalladım. Beni kendine o kadar güçlü çekmişti ki onun bedenine doğru çekilmekten kendimi alamadım. Elektrik çarpmış gibi bir akım geçti vücudumdan. Ürperdiğimi iliklerime kadar hissettim.
"Teşekkür ederim."diye saçmaladım. Bakışları bir hazine bulmuş gibi çillerimde ve kaküllerimde dolandı. "Bana teşekkür etmekten vazgeç."Ses tonundaki sakin tını içimi gıdıkladı. Ona öylece bakakaldım. Bir kaç dakika ne o elimi bıraktı, ne ben çekmek için bir hamle yaptım. Elinden yayılan sıcaklık tüm vücudumu etkisi altına aldı. Bakışlarını elalarımda, kaküllerimde ve çillerimde dolaştırmadan vazgeçmedi.
"Nefeslerin çok düzensiz."alakasız sorularına alıştığım için artık konuyu ışık hızında başka yere çekmesine de alışmam gerekiyordu. Bu kadar dengesizliğin içinde nasıl hayatta kaldığını merak ettim. Dengesizlik bir surete bürünseydi bu şüphesiz Savcıdan başkası olmazdı.
"Gitmem gerek,"elimi elinden kurtardım. Bir adım geri giderek derin bir nefes aldım. Boğuk odanın küf kokan duvarları üstüme üstüme geldiğinde kendimi odadan çıkarmak için bir adım attım. Önüme dikilen Savcıyla adımlarım yarıda kesildi. "Nereye?"diyerek bana göz kırptı. Kalbimin hızlı atışan engel olmadım. Mavi gözleri kısılarak bana daha yoğun bakarken başımın döndüğünü hissettim. Fazla yakınımdaydı, çok fazla yakındı..
"Hava almam lazım, burası çok boğucu."fısıltılı çıkan sesimi ben bile zor duymuştum. Başımın yeniden dönmeye başlamasıyla gözlerim bi an karardı. Ayaklarımı yere daha sağlam basarak önümü görmek için gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Savcının bakışlarını burnumun dibinde gördüğümde ise nefes almayı bir süre daha erteledim.
"Çekilir misiniz? Nefes almam lazım."koluna dokunup onu ileriye doğru ittirdim.Önümden çekildiğinde bahçeye çıkmak için hızlı yürümeye başladım. Arka bahçeye çıkana kadar kimseyle göz teması dahi kurmadan ilerledim. Arka bahçede boş olan çardağa oturdum. Başımı eğip ellerimin arasına aldım. Gözlerimin önündeki karartıların geçmesiyle içli bir nefes kaçtı, dudaklarımdan.
Bir kaç adım sesi çalındı kulağıma yakınımdan. Başımı kaldırıp bakamayacak kadar yorulmuştu vücudum. Kendini koyvermek isterken ısrarla direniyordu. Migrenim hat safaya ulaştığını hissettirir gibi şakaklarıma vuruyordu. Gözlerime kadar inen ağrı beni her an yarı yolda bırakabilirdi.
"Sumru, iyi misin?"Savcının sesini duymamda oturduğum yerden kalkmadım. Bana yaklaşan adımları tam önümde durduğunda odağıma giren tek şey siyah ayakkabıları, siyah pantolon paçasıydı. Bu adam neden bu kadar siyah giyiniyordu?
"Siyahı çok mu seviyorsunuz?"diye sordum. Beynime üşüşen akbabalardan kaçmak için.
Bana baktığını bakışlarının ağırlığından bildiğim adam, içli bir nefes aldı. "Bazen,"diyerek kaçamak bir cevap vermeyi de ihmal etmedi. Başımı hafifçe sallayarak onu onayladım.
"Bende severim. Bazen,"
"Başka hangi rengi seversiniz?"diye saçma sorularıma devam ettim. İçten içe ağlamaktan hatta bayılmaktan kaçtığımın farkındaydım. Vücudum kendini salmak için yer ararken ruhum ayakta kalmak için mücadele ediyordu.
"Bilmem, çok düşünmedim.Sen?"
"Yeşili severim."benimle bu saçma oyuna ayak uydurmasına şaşırmadım. O çok tuhaf biriydi.
Tuhaf dengesizlikleri ve soruları olan bu adam bana çok benziyordu.
"Yeşil tuhaf bir renk. Bence maviyi sevmelisin."diye fısıldadı. Belki de duymadığımı düşündü ama duymuştum. Bir cevabımın olmadığı bu soruyu boş bıraktım.
Dört yanlış bir doğruyu götürsün istemiyordum.
Ama bugün tek bir doğru tüm yanlışları götürmüştü. Leyla'nın anlattığı tek bir doğru içimde katile karşı oluşan tüm yanlış düşünceleri kapı dışarı etmişti.
En başa dönüşmüştüm. Sıfır noktasına..
🪦
Hayat acıların kapıları sonuna kadar açmış, bizi içeriye davet ediyordu. Olmaktan korktuğumuz yere geri savuruyordu. Hepimizi. Kabına sığamadığımız acıları baş köşeye misafir ediyor. Yaşa diyordu acımasızca. Yaşa. Bu hayat, tüm acılara rağmen yaşanabilir.
Düzene soktuğum nefeslerimin ardından ekibin yanına döndüm. Hepsi dağılmış bir köşede olanları düşünüyordu. Bende kendimi Esilay dan boş kalan koltuğa attım. Geriye yaslanıp olduğum yere yayıldım. Hepsi düşünceli ve dalgındı.
"Bunu beklemiyordum."bir kaç dakika sonra sessizliği bozan Berkun, oturduğu koltuktan öne doğru kaydı. Bakışlarıyla hepimizi tarayıp bende duraksadı.
"Bende,"diyerek onu onayladı Eren. "Bu kadarı beni aşıyor."diye de ekledi. Duydukları her gerçek onlara da ağır gelmişti. Adalet terazisinin şirazesi öyle bir kaymıştı ki, nereye savrulacağımızı bilememiştik.
"Beni de aştı. Nereye koyacağımı bilmiyorum."hepsi birer birer döküldü. İçlerinde taşıyamadıkları acıları hep birlikte yüklenmek için buradaydık.
"Bende beklemiyordum. Hala da şoktayım."dedim. İçime çöreklenen bu acıyı nasıl atacağımı bilmiyordum. Boğazım düğüm düğümdü. Yutkunsam sanki tüm duyduklarım içimi yakıp kavuracaktı. Öyle yakıp geçmişti. "Sen hepimizden iyiydin. Acı çektiğini zayıfladığını düşündüğün herkese omuz oldun. Tüm bu davalarda en iyi sendin."
Berkun bu kezde diğerlerine döndü. "Hepiniz çok iyidiniz. Tuna, beklenmeyecek performans sergiledin. Esilay sende iyi ilerledin. Eren her zamanki gibi."hepsimize yaptığı bu motivasyon konuşması bu davanın sonunda hepimizin emeğine duyduğu saygı içindi. "Sende çok iyiydin.Kendi emeklerini görmezden gelme."dedim.Başını arkaya atıp koltuğa yasladı.
"Bir boka yaramadı. Daha da battık sanki. Katili ararken böyle bir hikaye beklemiyordum. Sadece bulmaya odaklanmıştım. O kadar odaklanmışım ki, gözümün önündekini görmemişim."Acılı bir yutkunuşla sözlerini tasdikledi. "Hepimiz katile odaklanmıştık. Maktulleri araştırmayı, onların hayatına girmeyi hepimiz atladık. Katili bulmaya o kadar odaklandık ki gözümüzün önünü görmeye aciz kaldık."Tuna'dan beklenmeyecek duygusal bir konuşma oldu. Buna şaşırmayı sonraya erteledik. İçimizdeki hüzün, başka bir duyguya yer bırakmadan kaplamıştı tüm benliğimizi. Hepimiz ona onaylayan bakışlar attık.
"Ohaa ilk kez hepiniz bana hak verdiniz.Bu günü tarihe altın harflerle yazmam gerek."diyerek şımardı.
"Ulan hayatında ilk kez duygusal konuştun. Onunda içine sıçmayı başardın."Berkun ona hoşnutsuz bakışlar atarak yeniden gözlerini kapattı. Gözlerini kapatarak tüm bu olanlardan kaçamazdı. Yüzleşmemiz gereken bir katil vardı.
"Doğru söyledin. Başta çok güzel gidiyordum."
"Üzülme yine yaparsın."dedi. Esilay onu teselli etmek ister gibi sırtına pat pat vurdu. "Vurmasa kızım ya, acıdı."ikiside normale dönmüştü. Cıvımaya başladıklarından belli oluyordu.
"Oğlum iki dakika durun be. Ciddi kalma süreniz beş saniye amına koyayım."Eren ağzından bir anda küfür kaçırdı. Bana döndü özür dileyen bakışlarına karşılık ona öylece baktım. Çok yorgun hissediyordum. Tepki veremeyecek kadar donuk. Solgun, üzgün ve kırgın..
"Şimdi ne olacak?"diye sordum. Bilmekten bile kaçtığım bir yerde. Daha çok biz bu vakayı unutup nasıl kendi hayatımıza kaldığımız yerden devem edecektik.
"Bilmem, bişeyler olacak."dedi Berkun. Gözlerini açmadan bana bakmadan konuştu. Diğerleri de susmuş bizi dinliyordu. "Bişeyler hep olur. Bu kez olmasa keşke."Derince yutkundum. Boğazımdan geçen acı tat öyle zehirliydi ki, soluduğum hava bile dar geldi.
"Keşke,keşke Sumru. Herkesin kalbi masum kalsa keşke. Ama öyle değil işte. Bu dünya masum ruhların mezarlığı."dedi.
Bu dünya masum ruhların mezarlığı.Kirlenmiş ruhların sarayıydı..
Temiz kalmak, temiz kalabilmek ne mümkündü. İnsan kalmak ne mümkündü. Kire batmak en kolayıydı. Mühim olan o kirden alnının akıyla çıkıp, temiz kalabilmekti. Bunu başaramayan onca ruhta bataklığa çekiliyor, yanında ardında kimi sürüklediğini umursamıyordu. Olan masum ruhlara oluyor, bu dünyaya onların mezarına bürünüyordu.
Kirli düşünceler, yaşamın içinde can bulamaya devam ettiği sürece masumların canları da yanmaya devam edecekti. Bu onların temiz kalpleri için biçilen acımasız bir cezaydı.
"İt kopuk, şerefsiz o kadar çok ki, bu dünya kirden bataklıktan ibaret.."Eren derin bir of çekti. Öyleki bu çektiği of tüm mazlumların acılarına bulanmıştı.
"Bataklıkta çiçek açmaz mı?"diye sordu Esilay. Öyle masum öyle saf ki. Keşke demek istedim. Keşke o bataklık temiz kalsa da rengarenk çiçekler açsa. " Bataklıkta çiçek açmaz. Bataklık ölüm kokar."dedi Berkun. İçini çekti. Çektiği nefesler ölüm gibiydi. Düşüncelerin zehirli kollarında gezinip kendine bin bir eziyet ediyordu. Kaşları çatılıyor parmakları kasılıyordu. Onu o kadar iyi tanıyordum ki. "Ölümün kokusu üstümüze sindi.Bir ömürde geçmez.."dedi Eren. Elini ensesine atarak sertçe ovuşturdu.
"Geçmez. Ölüm her daim kapımızı çalar durur."
"Ben bu kokudan nefret ettim."Esilayın gözleri dolu dolu olmuş burnunu çekerek Tunaya sarıldı. Öyle sıkı sarıldı ki. Hıçkırıkları tutamadı. "Bu hayat neden masum ruhlara mezar?"içini çekerek ağladı. Hıçkırarak, haykırarak akıtmadığımız göz yaşları içinde ağladı. Hepimizin yerine ağladı.
"Tamam, tamam Esil bak bana. Geçti. Geçti hepsi."nasıl teselli edeceğini bilmeyen Tuna Esilayı kafasından tutarak bedeninden uzaklaştırdı. "Geçti artık ağlama daha fazla. Sümüklerini üzerime bulaştırdın."
"B-"hıçkırık. "Be-" hıçkırık. "Ben sümüklü deği-"hıçkırık. "Değilim!"
"Değilsin tabi! Sümüklü olmazsın sen. Kim dedi onu? Eren mi?"diyerek onu güldürmeye çalıştı. Esilay ona salak bakışlarıyla omzuna bir tane geçirdi. "Salak çocuk."hıçkırık.
"Salak dediğin adam seni tüm gözyaşlarında güldürüyor. Beni sevdiğini biliyorum güzelim."dedi. Güzelim kelimesini alaya alır gibi söylesede, Esilay tepki vermeden donup kalmıştı.
"Ne oldu güzelim dilini mi yuttun?"diye ısrarla üzerine gitti. Esilaydan bir tepki alamayınca gülümsedi. Göz kırparak ondan uzaklaştı.
"Gü-güzelim mi? Sen bana mı dedin onu dağ ayısı?"diye çemkirdi. Esilay Tuna'nın omuzuna etkili bir yumruk attı. "Dağ ayısı mı? Biz güzel sözler söyleyelim hanımefendi dağ ayısı desin. Ey hayat where is this adalet?"kendi kendine söylenmesine takılmadan ona ters bakışlar atan Esilay somurtarak önüne döndü. "Turşuluk hıyar!"diyerekte son noktayı koydu. İkisinin dalaşmasına alıştığımız için diğerlerinden ses çıkmadı. İkisi birbirini yiyip durmada asla karışmadan dinledik. Artık en sonunda abartmaya başladıklarında Berkun uzandığı yerden doğruldu. "Yeter ulan buraya kafa dinlemeye geldim!"diye bağırınca Tuna da Esilayda sus pus oldu. Berkundan çekindikleri için yanında her zaman daha ciddi olurlar. Bazı zamanlarda Ereninde onlara katılmasıyla Berkun delirir, bağırıp çağırır sonra da çeker giderdi. Haylaz çocuklar gibi yaramazlık yapmaktan zevk alan Esilay ve Tuna kaldıkları yerden devam eder. Berkunun ardından bende kaçardım. O kadar çok konuşarak konudan konuya atlıyorlar ki, insanı canından bezdirmek için çok iyi bir manipüle yöntemi.
"Ulan boşuna uğraşıyor bunca insan. Sizi sorgu odasına koysak. Mahkumlar kafayı yiyip ötmeye başlarlar. Size can mı dayanır lan!"diyerek ikisini de azarladı. Başarını önlerine eğmiş Berkunun sözlerini dinlerken bile alttan güldüklerini görebiliyorum. Asla akıllanmazlar.
"Birde gülüyorlar. Allahım sen aklıma mukayyet ol."amin yaparak ellerini yüzlerine süren ikili bugün sabırları fazla zorluyordu.
"Ulan sizin var-" söylenmeye başlamıştı ki odaya giren Savcıyla susmak zorunda kaldı. Hepimiz yayıldığımız alanda toparlanıp ayaklandık. Savcı toplantı masasının başına geçip oturduğunda yeni gelişmeler olduğunu anladım. "Bir gelişmemi var savcım?"diyerek direk konuya giren Erenle hepimizin bakışlarını Savcıya dönüktü. Bir elini masaya yasladı. Kollarını kıvırdığı gömleği kırışmış, göz altları çökmüştü. Yorgun görünüyordu.
"Mercan Şahin. Adreslerin hiç birinde bulunmadı."dedi. Yorgun çehresi bu haberle daha da gerilmiş gibiydi. "Leyla'yı alınca anlamış olabilir. Peşinde olduğumuzu anladıysa kaçmıştır."ilk kez laf sokmadan normal bir diyaloğa girdiler. Berkun, keskin tavrıyla Savcıya bakarken, Savcı hepimize sırayla göz gezdirdi. Halimizi gördüğünde daha fazla uzatmadan bizi kovaladı.
"Cinayet şube araştırmaya devam ediyor. Sizin işiniz bitti. Bundan sonrasını onlar devraldı."
"Bizde yardımcı olsaydık."dedim.Falaz Savcının bakışları anında beni buldu. "Hepiniz elinizden geleni yaptınız. Burada işiniz kalmadı.Hafta sonu da izinlisiniz. Hiç birinizi burda görmeyeyim."kaşlarını çatarak hepimizin yüzüne baktı. Onaylar anlamda başımızı sallayınca memnun bir ifadeyle ayaklandı. "Çıkabilirsiniz."diyerek toplantı odasını terk etti. Boşluğa düşmüş gibi hissetmem normal miydi? Elimizden giden dosyada o kadar emeğimiz vardı ki. Ne olurdu sanki yardım etsek.
"Sinir ya. Ne olurdu sanki yardım etsek. Bizim emeklerimizle buldular herşeyi. Şimdi de kapı dışarı ediliyoruz."diye söylendi Esilay.
"Bizim alanımız buraya kadar olan kısmı bile aşıyordu. Ama tolere ediyorlar. Talat amir Savcıya bizden epey bahsetmiş. Savcı bu yüzden yetki alanımızı genişletmiş olmalı."aslında Berkun haklıydı. Bizim yetki alanımız buraya kadar olan kısmı bile aşıyordu. Talat amir bize bu sınırlandırmayı koymadığı için bu zamana kadar kafamıza göre takılmıştık. Savcının tüm bu alana müsade etmesi kesinlikle Talat amirin işiydi.
"Eh madem çıkalım."diyerek durumu çabuk kabullenen Tuna çoktan ayaklanmıştı. "Biraz kafa dinlemek hepimize iyi gelecek."demeyide unutmadı.
"Bakın ne diyorum. Biraz tatil hepimize çok iyi gelir. Ne dersiniz hafta sonu kaçalım mı bir yerlere. Şöyle doğayla baş başa olacağımız temiz havaya doyacağımız bir yere. Ne dersiniz?"tatil fikrini ortaya atan Tuna, epey hevesli görünüyordu.
"Aslında fena fikir değil. Aferin lan. İyi akıl ettin. Siz ne dersiniz?"diyerek Berkunla bana dönen Eren. Bizden bir cevap bekliyordu. "Güzel olabilir. Temiz hava iyidir."dedim sadece. Bendeki bakışları Berkuna çevirdiğinde oda başını belli belirsiz salladı. Hepimizin onaylamasıyla Tuna ve Esilay yerinde zıplayarak bağırdılar. "Oley be tatile gidiyoruz."kendi etrafında deli danalar gibi dönen ikili onlara yaklaşan Berkuna çarpınca durdular. "Burası çocuk kreşi mi?"ciddi tavrı ikisine korkutmaya yetmişti. "Değil,"diyerek yutkunan Esilay Tuna'nın arkasına doğru kaydı.
"Kızım beni tek mi bırakıyorsun bu savaşta."
"Canım daha kıymetli kusura bakma."diyen Esilaya omzunun üzerinden tip bakışlar atan Tuna. Bir adım geri giderek kapıya doğru yöneldi. Ayakları küçük adımlarla çıkışa doğru yürüyordu.
"Nereye böyle?"hayırdır der gibi başını salladı Berkun.
"Eve gidiyoruz abi. Siz nereye böyle?"hayret etmiş yüz ifadesiyle oldukça komik görünüyordu.
"Cehenneme ama tek yanmayı sevmiyorum. Sende gel."
"Ne- ne diyorsun abi?"
"Asıl sen ne diyorsun embesil. Çekil şurdan."diyerek Tuna'yı kolundan yakaladığı gibi kenara ittirdi. "Haaa sen kapıdan çekil diyorsun."sonunda aylınlanma yaşamıştı.
"Buyur abi. Önden geç sen."diyerek Berkunun önünden çekildi. "Tövbe yarabbim."söylene söylene odadan çıkan Berkunla onu umursamadan kaldıkları yerden delirmeye devam ettiler.
Gözlerimi devirip kollarımı göğsümde birleştirdim. Zıplamaya ara vermeden devam eden ikiliye bende odadan çıktım. Koridorun sonunda biriyle konuşan savcıyı gördüm. Çıkışa doğru yürürken önlerinden geçmem gerekiyordu. Yanındaki kişiye bişeyler söyleyip bana doğru yürüdü. Tam önümde durduğunda bakışları beni baştan aşağıya süzdü.
"Sumru," ismimi o kadar sık duyuyordum ki ondan. Erkeksi sesi sert değil naif çıkıyordu. Bu ses tonundan beklenmeyecek kadar naif olması benim için beklenmedikti.
"Efendim,"
"Bu hafta çok iyiydin. Hafta sonu güzelce dinlen."sanki onun övgüsüne ihtiyacım varmış gibi.
"Sağolun. Bende öyle yapacağım."dedim.Ellerini her zamanki gibi ceplerine koymuş epey uzun olan boyuyla bana üstten bakıyordu. Çok kısa bir insan değilimdim ama onun yanında kısa duruyordum. Cüssesi ve bacak boyu çok uzundu. Mankenlere taş çıkartan pazıları ve fiziği sıkı bir spor sever olduğunu gösteriyor.
"Güzel, iyi tatiller o zaman."Gitmek için bir hamle yapmadan bana bakmaya devam etti. Mavileri yine çillerimde duraksamıştı. Sarıya çalan saçlarımda kaküllerimde en çokta burnuma ve yanağıma doğru yayılmış küçük çillerimde gezindi.
Yoğun bakışlarından kaçmak için bir adım geriye çekildim.Ama o üzerime doğru bir adım atmaktan geri durmadı. "Sağolun Savcım,"diyerek yanından geçmek için hareketlendim. Bana oldukça yakın mesafede durduğu için yanından geçerken elim çok hafif eline sürtündü. Omuzlarımız bir an birbirine dokundu. Bir saniye bile sürmeyen bu temas kalbimi tekletti. İçli bir nefesi koyverdi. İçli bir nefesi koyverdim. Yanından hızla geçip gittim. Bahçeye çıktığımda çardakta sigara içen Berkunu gördüm. Adımlarım ona doğru yürüdü. Ama aklım az önceki minicik temasta kalmıştı. Başımı iki yana sallayarak gözümün önüne gelen görüntüleri yok etmeye çalıştım. Aklımın en derinine kazıdığını hissetmem görsel hafızamın bana oyunuydu.
"Sende mi dayanamadın?"beni gördüğü anda elindeki sigarayı çöpe atarak oturduğu yerde dikleşti.
"Çocuk gibiler. Senin ardından deli gibi dans etmeye devam ettiler."dedim. Bende yanına kurularak.
"Ulan bir gün akıllansınlar, her zaman deliler."deyip güldü. Hepsini tek tek nasıl sevdiğine abilik yaptığına bizzat şahit olduğum için bunu sevgi sözcüğü olarak anladım.
"Gül gül. Sende gül. Senide delirttiklerinde ben gülücem."
"Berkun ya çok komiksin şu an."
"Gülmesine kızım. Sinir oluyorum o iki dinginle."desede bıyık altından oda gülüyordu.
"İti han çomağı hazırla. Geliyorlar."Berkun'un baktığı yöne çevirdim bakışlarımı.Ekip toplamış buraya doğru geliyorlardı. Telaşlı adımları ellerindeki telefona sabitledikleri bakışlarıyla oldukça garip bir durumdu.
"Bir şey olmuş."dedim Berkuna dönerek. Hızlı adımlarla yanımıza geldiklerinde yüzlerinde gördüğüm korku bir ömür hafızama kazınacaktı.
"Mercan Şahin. Canlı yayında."elindeki telefonu bize doğru uzattı. Hepimiz bir telefonun başına toplanmış, ne olduğunu anlamaya çalışırken ekranda beliren kadın,Mercan Şahin miydi?
"Ben Mercan Şahin. Şuanda polis tarafından aranıyorum. Çünkü; Bana tecavüz eden beş kişiyi öldürdüm."dedi. Ekrana yansıyan kadın esmer uzun saçlı kahve gözlü oldukça güzel biriydi.
"Sinyal tespiti yapılamıyor mu? Nerede olduğunu nasıl bulamazsınız!"bize doğru sinirli adımlarla gelen Talat amir ve Savcıyla başımızı ekrandan kaldırıp onlara baktık.
"Gördünüz mü sizde. Mercan Şahin canlı yayın açtı."
"Bizde ona bakıyorduk amirim. Yerini tespit edememişler mi?"dedi hemen yanımda oturan Berkun. Hepimiz şaşırmış daha çok şok olmuştuk. Böyle bir hamle beklemiyorduk. Beklemediğimiz yerden darbe yemiştik.
"Çocuklar uğraşıyorlar.Eren sende bir baksan iyi olur."Talat amirde Savcı da oldukça sinirliydi. Öfkeli adımları elimdeki telefondan gelen sesle kesildi. Yanıma yaklaşan Savcı başını eğerek ekrana bakmaya başladı. Erense çoktan yardım için gitmişti. Hacerlik konusunda yetenekli olması bugün işimize yarayacaktı.
"Ben iki yıl önce sekiz nisanda akşam mesai çıkışı evime dönerken beş kişi tarafından tecavüze uğradım. Altı aylık hamileydim. O gece beni bulanlar hastaneye götürdüklerinde bebeğimin çoktan öldüğünü söylediler. Doktorlar onu benden aldı. Kocam tecavüze uğradığım için beni terk etti. Ailem bana sırt çevirdi. Kimsem kalmadı. Beni kimsesiz bıraktılar. Köksüz kuru bir yaprak gibi ordan oraya savruldum. Şimdi bunu izleyen herkes neden polise gitmedin. Neden şikayetçi olmadın diye soracak. Bana tecavüz eden şerefsizlerin hepsi eli kolu uzun zengin insanlardı. Adalet bu ülkede zenginliğe işlemez! Adalet onlar gibiler için paradan ibaret! Hepsini araştırdım. Hepsinin zayıf noktalarını biliyordum. Hepsini kendi ellerimle zehirledim. Geberip giderken oradaydım. Hepsiyle yüz yüze geldim. Son gördükleri yüz bendim! Benim gözlerimin içine baka baka öldüler. Onları ben öldürdüm. Ama onlar beni iki yıl önce öldürdü!"derin bir nefes aldı. Acılarını yutkunmak çok ağır geldiğinden yanında duran su şişesinden bir yudum içti. Yeniden ekrana dönen bakışları dolu doluydu. Aklamaya hazırlanan göz yaşları yanaklarından bir yol halinde uzandı. Hepimiz gözü yaşlı ekrana bakıyor, Mercanın anlattıklarını dinliyorduk.
"Ben- ben ne günah işledim. Ne günah işledim de bunlar benim başıma geldi! Benim ne suçum vardı. Şimdi size soruyorum. Ben miyim suçlu! Ben miyim kötü! Beni kötü görüyorsanız. Siz hiç yaşarken ölmemişsiniz. Cehennem ateşlerinde yanmamışsınız! Ben kötüysem, sizin kalbiniz kötü, ruhunuz kötü! Bu canlı yayını açmamın sebebi, burdan tüm kadınlara seslenmek istiyorum. Benim gibi belki milyonlarca kadın var bu ülkede. Susmayın! Sustuğunuz kadar yanıyor. Yandığınız kadar yakıyorsunuz! Adalet sizin için işlemiyorsa siz adaletin kendisi olun! Ama susmayın! Son nefesiniz bile olsa gerçekleri haykırmaktan korkmayın! Başınıza gelen kötü olaylardan sizi sorumlu tutan bir zihniyete, ancak susmayarak cevap verebilirsiniz! Bağırarak, haykırarak adaleti sağlayabilirsiniz! Hiç biriniz aciz değilsiniz! Hakkınızı sonuna kadar arayın. Herkes sizi unutsa bile sırtını dönse bile siz kendinize sırt çevirmeyin! Kendinize çevirdiğiniz sırt omuzlarınıza yük olur. Taşıyamazsınız."akan yaşlar boynuna kadar süzüldü. Eliyle silmeye çalışsada yenileri akıp yolunu buluyordu. Benimde gözümden akan yaşlar boynuma doğru aktı. İçim öyle bir acıyla doldu ki, nefes almanın zûl geldiği bu anlar o kadının nasıl nefes aldığını düşündüm. Nasıl bu acının içinde iki yıl boyunca nefes alabildiğini.
Acının kekremsi tadı damağımı yaktı geçti.İçimin boşluklarına birer oyuk açıldı. Yandım.. yandım..
"Benim adıma bulduğunuz tek delil Leyla. Ama onun bir suçu yok.Bırakın hayatını yaşasın. Benim gibi olmasın. Her şeyi kendim planladım. Kendim yaptım. Ölenlerin hepsinin telefonu yaktım. Mobeselerde kör noktaları kullandım. Arabaların hepsini etil alkolle temizledim. Bana dair tek bir ip ucu bırakmadım. İtiraf etmem gerekirse bu kadar çabuk yakalanacağımı bilmiyordum. Karşımdaki insanların bu kadar zeki olduklarını da."ağlaması durulmuş, aldığı sık nefesler kendini salmıştı. Ekip ben ve savcı gözümüzü dahi kırpmadan ekrana bakıyor Mercanı dinliyorduk. Esilay ve Tuna ağlamaktan şişen gözlerini ovuşturuyor. Berkun gergin yüz ifadesiyle ekrana bakıyor. Yanımda oturan Savcı ise düz bakışlarını ekrandan çekemiyordu. Hepimiz öfkeli ve kırgındık. Bu dünyanın yükünü çeken bu mahsun kadın kalbimizi kırmıştı.
"Şimdi herkes beni arıyor. Kocam ve ailem dahil. Hepsi pişmandır. Göz yaşı döküyorlardır. Üzülüyorlardır benim için. Kalbimi kırdıkları için benden özür dilemek istiyorlardır. Ama ben kimseyi affetmiyorum! Gözümün içine bakarak bana inanmayan kimseyi affetmiyorum. İki dünyada da benim ahım yakanızı bırakmasın. Cehennem ateşlerinde yanın! Yanın da benim ne denli yandığımı anlayın! Canınız öyle bir yansın ki, bana yaşattığınız acının cehenneminde boğulun! Size bir bardak su bile veren olmasın!"
"Acıttığınız canım kadar acıyın! Benim bu hayattaki son dileğim budur size."derin bir nefes aldı. Bakışları ekrandan gökyüzüne kaydı. "Be-ben bebeğimin yanına gitmek istiyorum. Orda beni bekliyor. Yalnız kaldı. Çok yalnız kaldı. Üşümüştür. Onu sarmam lazım. Ben geldim annecim, annen geldi diye bağrıma basmam lazım. Ben çok özledim kızımı. Oda beni çok özlemiş hissediyorum."ağzından kopan hıçkırık telefonun ucundan yankılandı. Göz yaşlarıyla ıslanan yüzünü yeniden kameraya çevirdi.
"Bulduk, Mercanın yerini bulduk!"bize doğru koşarak gelen Erenle bakışlarımız onu buldu. "Mezarlıkta, kızının mezarında."dedi. Bakışlarım ağır çekimde yeniden kamerayı buldu. Elindeki tabancayı başına yaslamış kadını gördüğümde ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Hepimiz ayaklandık. "Hemen yola çıkın.Kadını bir delilik yapmadan yakalayın."diyerek emir veren Savcıyla ekipler yola çıktı.
"Ben kızımın yanına gidiyorum. Rabbimden tek dileğim beni affetsin. Böyle olmasını ben istemedim. Beni buna zorladılar. Beni bu insan olamaya zorladılar! O insanları hiç bir zaman affetmeyeceğim! Ben kızıma kavuşmaya gidiyorum. Bu dünyada yüzüm gülmedi kızımın yanında güler inşallah." ekrana yansıyan gülümseme o keder ve acı dokuydu ki. Boğazımdaki düğümü yutamadım. Şakağına yaslandığı silahı biraz daha ittirdi. Gözlerinin etrafındaki kırışıklıklar ortaya çıktı. Öyle güzel gülümsüyordu ki, gözlerindeki kederi görmeseniz mutlu bir kadın sanırsınız.
İçinde yuvarlanan acı dimağımda dağıldı. İçimi lav diye kavuran beklenti tuzla buz oldu.
"Gülümsemeyi unutmayın! Hayat çok kısa.Üzülmelere değmeyecek kadar kısa."dediği an silah patladı. Ekrandaki beden yere yığıldı. Görüş alanımıza giren mezar taşıyla hıçkırıklarım katlanarak çoğaldı. Elif Şahin yazan mezar taşı küçük bir bebeğe aitti. Mercanın kavuştuğu bebeğine.
"Mercannn! Mercannn!" ekranın arkasından yankılanan kalın erkek sesiyle bakışlarımı yeniden telefona çevirdim. Ama çok geçmeden ekran bir el tarafından kapatıldı. Canlı yayın sona erdiğinde Mercanın cesedine ulaştıklarını anladım. İçime kıymık gibi batan bu an hafızamın dehlizli kuytusuna hapsoldu.
"Allah kahretsin! Kahretsin!"yanımda oturan savcı hiddetle kalkıp küçük çöp kutusuna bir tekme savurdu. Hiddeti o kadar şiddetliydi ki çöp kovası uçarak zemine çakıldı.
"Böyle işin geçmişini geçmişini."Berkunda aynı sinirle saçlarını çekiştirdi. Esilay ağlamaktan bitap düşmüştü. Tunaya sarılmasa çoktan bayılmış olurdu. Tunanında ondan kalır yanı yoktu. Gözleri kızarmış akan yaşlar izlerini bırakmıştı.
"Böyle olmamalıydı. Sonu böyle bitmemeliydi."oturduğum yere yeniden çöktüm. Bedenim karıncalanıyor, başım dönüyordu. Yinede ayakta kalmakta ısrarcı bedenim vücudumu ayakta kalmaya zorladı.
"Savcım, Mercan Şahin'nin cesedine ulaşmışlar."
"Tamam. Talat Amire de haber verin. Çıkıyoruz."bize doğru yürüyen savcı halimizi gördüğü anda duraksadı. Hepimiz dağılmış haldeydik. Gözlerimin altını çaktırmadan kuruladım. Gözlerimin ve burnumun kızardığını hissediyorum. Beyaz tenimdeki kırmızılığı hemen fark eden Savcı da bu anı kaçırmadı. Bana bakan gözlerinde ilk kez bir duygu yakaladım. Mavi gözlerinde yer edinen merhamet öyle açıktı ki. Kendini ilk kez bu kadar açmıştı. Gözlerini görmeme izin veriyordu.
"Toparlanın, çıkıyoruz."dedi ve yutkundu. Gözlerimin etrafına yayılan kızarıklığa burnuma baktı. Çillerim şuan yoğun şekilde ortadaydı. Bakışlarını ağlayan yüzümden bir kaç saniye çekemedi.
"Hadi Sumru,"diye bana seslenen Berkunla bakışlarımız koptu. Yanımda dikilen Berkun bir bana bir savcıya baktı. Kaşlarını çattı. En sinir bakışlarıyla savcıya bakarken olay çıkmasın diye kolundan tutup araçların yanına doğru sürükledim. Arkamda kalan savcının bakışlarının izini sırtımda hissediyordum. Ama ardıma bakmadan bizi bekleyen ekip otosuna bindim. Bir yanıma Berkun diğer yanıma Esilay ön koltuğa da Tuna sürücü koltuğuna da Erenin oturmasıyla araç yola doğru atıldı.
Zihnimi meşgul eden düşünce denizinde boğulmadan en hızlı şekilde olay yerine gelebildik. Sessiz geçen yolculukta nefes sessizleri dışında kimse konuşmadı. Bu acının ardından kimse konuşmak istemedi.
Mezarlığa ulaştığımızda küçük mezarın başında ağlayan insanları gördüm. Bunlar Mercanın ailesi olmalıydı. Kızım diye feryat eden annesi. Onu teselli etmeye çalışan babası. "Mercanım, Elifim."diye yakaran da kocası olmalıydı. Mercanın son nefesinde bile yanın dediği insanlar çoktan vicdan mahkemesine mahkum olup yanmaya başlamıştı. Acı öyle keskindi ki, derimi yırtarak altına nüfuz etmesi çok kısa sürdü.
Acı o kadar bakiydi ki yürekleri yaktı geçti. Bugün o canlı yayını kim izlediyse acı onunda yüreğine nüfuz etti. İçimiz yakıp kavuran bu hikaye bir mezar taşında son buldu.
Bin yürekte yaşayacak olan Mercan hayata gözlerini kızının kollarında yumdu.
Acısını bize bırakıp göç eden bu kadın. Binlerce kadına ilham binlerce yüreğe su serpmişti. Haykırın demişti. Bağırın! Sesinizi ancak öyle duyurabilirsiniz bu zihniyete.
Haklıydı. Haklı olması kalbimde bir oyuk daha açtı. Bu kadar haklı bir kadının ölmesi ise ruhumun katlanamayacağı bir ıztıraptı.
Masum ruhların sonu bir mezar taşıymış. Ben bunu bugün bir kez daha anladım..
🪦
Umarım severek ve beğenerek okumuşsunuzdur.
Bir bölümün daha sonundayız. Merak ettiklerinizi ve kitap hakkındaki sorularınızı aşağıya yorumlara bekliyorum.
Mercan hepimizin içini dağladı eminim.
Bu bölümde en etkilendiğin sahne hangisi oldu?
Duyguların yoğun yaşandığı geçişlerin hızlı olduğu bir bölüm okuduk.
Bölümü beğendiysen Yıldıza basmayı ve kayedetmeyi unutmayın!!
Emeklerimi lütfen görmezden gelmeyelim. En hızlı şekilde bölümleri yayınlıyorum.
Destekleriniz için teşekkür ederim.
Sevgiler.
Semyy8
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.99k Okunma |
374 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |