45. Bölüm

26. Korkular

Senem Evren
senemeevren

 

Merhabalar.

Nasılsınız?

Ben ve bitmeyen iyileşme süreçlerim hastayız yine. Kışı bu yüzden hiç sevmiyorum :(

 

Arkadaşlar ben hasta hasta oturup yazıyorum, kendim için yazıyorum orası ayrı ama sizlere yetiştirmek için ekrsta bir çaba de sarfetmiyor değilim. Sizden beklediğimse yalnızca oy yapmanız ve yorum yazmanız. Teşekkür ederim şimdiden.

 

Bir de bölümü çok kontrol edemedim herhangi bir hata varsa kusura bakmayın lütfen. Siz yazın yoruma ben düzeltmeye çalışacağım sonradan.

 

Şöyle bölüme alayım sizi.

 

 

Keyifli Okumlar!

 

Şarkı: Acıyı Sevmek Olur Mu? - Mehmet Erdem

 

26. KORKULAR

"Her şeyin ve herkesin yeri dolardı ancak minik bir canın yerini hiçbir şey dolduramazdı."

 

"Testlerinizin sonuçları şüphelerimi maalesef ki doğruluyor. Çok üzgünüm ancak dış gebelik geçiriyorsunuz ve gün geçtikçe bebeğiniz kendisiyle birlikte sizi de zehirliyor."

Bebekler annelerine zarar vermezlerdi ki...

Onu istemediğim için mi gitmek istiyordu benden?

İstiyordum, bebeğimi istiyordum ki ben.

"Nasıl?" diye fısıldadım korkuyla. Her zerrem titriyordu adeta.

Üzülerek baktı gözlerime. "Aldırmaktan başka çareniz yok maalesef." dedi dudakları ve kalbim durdu sandım. Yutkunamadım.

Hiçbir yolu yok muydu? Onu yaşatmak için hiç mi ihtimal yoktu?

Kolumu karnıma siper ettim. Gözlerim bulanıklaştığından doktorun yüzünü göremedim tam. "Asla." dedim ağlarken. "Asla dokundurmam."

Elimi sardı bir el. Oturduğum yerden kalktım sayesinde ve boynumdan tutarak göğsüne yasladı yüzümü. Hangi ara kalkıp yanıma geldiğini bilmiyordum. "Şşş," dedi kulağıma doğru. "Sakin ol."

Omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaya başladım.

"Biraz sakinleşsin" diyen doktorun sesini çekip aldı kulaklarım. İyi bir şey söyleme ihtimaline tutundum. "Sonrasında tekrardan görüşelim. Bu görmezden geleceğiniz kadar basit bir mesele değil. Dilara Hanım'ın hayatı söz konusu."

Başımı Korhan'ın göğsünden kaldırıp baktım Sevgi Hanım'ın gözlerine. "Onu kurtaramaz mıyız?" diye sordum dudaklarım bükülürken. "Hiç mi ihtimal yok?"

"Maalesef." dedi başını hafifçe iki yana sallerken. "Bu belki düzelir diyebileceğimiz bir şey değil. Sizin hayatınız söz konusu."

Kadındaki bakışlarımı çevirerek kollarının arasında olduğum adama çevirdim. İlk kez göz göze geldik o an. Bakışlarındaki kırıklığı gördüm. Mutsuzdu. Yanağımı sardı boşta kalan eli. Kırgın sesiyle "Güzelim," diyen sözünü kestim hemen.

"Aldırmayacağız." dedim böyle bir ihtimali eleyerek. Ses tonundan korkmuştum. Onunda bebeğimizden vazgeçmesinden korktum.

Bakışlarını benden çekip doktor hanıma çevirdi. "Düşünmek için zamanımız var mı?" 1

"Korhan..." diye seslendim. Elimi yanağına yaslayıp gözlerime çevirdim mavi harelerini. "Düşünüceğimiz bir şey yok."

Hiçbir şey söylemedi, yutkundu yalnızca ve masanın diğer tarafında ayakta olan kadına çevirdi bakışlarını tekrardan. "Birkaç gün yalnızca." dedi Sevgi Hanım.

İkisi beni duymuyor gibiydi. Yanaklarındaki elimi çekip yumruk yaptım. Ondan vazgeçmeyecektim. Böyle bir şeyi asla yapmayacaktım. Bebeğimden asla vazgeçmeyecektim.

Avuçlarımı göğsüne yaslayarak itekledim bedenini ve bir saniye bile beklemeden odanın dışına doğru hareketlendim. "Dilara," diye seslendiğini duydum. "Bekle."

Odadan çıktıktan sonra asansörlerin olduğu kısma ilerledim. Arkamdan geldiğini biliyordum ancak durmadım. Neyin zamanını istiyordu ki? Hiçbir zaman diliminde o masaya yatmayacağımı anlamış olaması gerekiyordu. Bir kez yeltenmiş olmam bir kez daha yelteneceğim anlamına gelmezdi. Pişmandım zaten. Böyle bir ihtimali düşündüğüm için çok pişmandım. Ondan vazgeçmeyi düşündüğüm için... 1

"Dur, dedim!" diye sesiyle birlikte dirseğimden tutup kendine doğru çekti. Başım göğsüne çarptı sertçe. Geriye gittim hemen. "Sakin ol, böyle kaçarak olmaz. Konuşmamız gerek."

Uzun uzun baktım gözlerine. "Sende mi ondan vazgeçiyorsun?"

Yüzümü avuçlarının arasına alıp yaklaştı. "Onu ne kadar istediğimi biliyorsun değil mi?" dediğinde hızlıca salladım başımı.

Burnumu çektim. Avuçlarım bileklerine tutundu. "Biliyorum."

"Doktorun söylediklerini duydun mu peki?"

Nereye varmak istediğini anlayınca başımı omuzlarıma doğru eğip gözlerinin içine baktım. Dudaklarım büküldü. "Onu aldırmak istediğim için mi beni istemedi?" diye sordum.

"Hayır bir tanem." dedi hemen. "Her dış gebelik geçiren bebeğini istemiyor demek mi?"

"Başka bir doktora gitsek?" Başparmağıyla yanağıma süzülen yaşları okşayarak sildi.

"Güzelim..." dedi çatallı sesiyle. "Tahliller değişmeyecek."

"Belki karışmıştır?" dedim böyle bir ihtimalin olmadığını bile bile.

Nahif sesiyle "Dilara..." dediğinde, "Anlasana, ondan vazgeçemem!" diye bağırdım yüzüne doğru. Dayanamamıştım artık. Bir yolu olmalıydı. Hemen vazgeçemezdik. Vazgeçmeyecektim.

"Ben de senden vazgeçmem!" diye karşılık verdi o da yüksek çıkan sesiyle. Gözlerini kapattı hemen sonra. Göğsü yükselip alçaldı. "Özür dilerim." dedi gözlerini aralayıp. "Ama konu sensin, senin hayatın."

"Ona bir şey olursa..."

"Duymadın mı doktoru?" diye sordu sakince gözlerimin içine bakıp. "Kendisini zehirlediği gibi seni de zehirliyor. Onun yaşaması zaten mümkün değil." Başını yana doğru eğdi. "Onu ne kadar istediğimi tahmin bile edemezsin. Her şeye rağmen deli gibi istedim. Ama şu an... Sana bir şey olmasına izin veremem."

Gözlerim kapandı ve avuçlarıyla birleşti yaşlarım. Burnumu çekip "Yapamam." diye fısıldadım ve bileklerindeki ellerimle onu kendimden uzaklaştırıp arkama döndüm.

Asasörü çağırdığımda yanımda durdu. Bir şey söylemedi. Hastaneden ayrılıp arabaya geçene kadar susmaya devam etmişti. Emniyet kemerimi taktığım sırada "Bu konu kapanmadı. Sadece biraz düşünmeni için vakite ihtiyacın var, sağlıklı düşünemiyorsun." dedi ve arabayı çalıştırdı.

Susması işime geldi. Başımı yanımdaki cama yaslayıp sessizliğe gömüldüm. Yol o kadar uzun geldi ki bir an nefes alamadığı hissedip camı indirdim. Birkaç dakika sonra arabanın içi soğuyuncakapattı tekradan camı. Bunların hepsi olurken biz hiç konuşmadık.

Araç mahalleye girdiğinde çekinerek çevirdim ona gözlerimi. Saat neredeyse sekiz olacaktı. Hava henüz kararmamıştı ancak yine de annem görürse nasıl bir açıklama yapacaktık?

"Korhan," diye seslendim. Bakışları bana döndüğünde arabanın hızı yavaşladı. "Beni İlaydalara bırakır mısın?" En azından anneme arkadaşımdayım derdim.

Neden istediğimi anladı ancak aksi hiçbir şey söylemedi. Başını hafifçe hareket ettirip "Bırakırım." dedi.

Bakışlarımı ondan çektikten sonra telefonu elime aldım. Arkadaşıma mesaj yazıp gönderdim.

Ben: Evde misin?

Anında çevrimiçi oldu.

İlayda: Evdeyim. Çabuk gel.

İlayda: Neler oldu inanamazsın!

Normal bir zamanda olsaydık yanına gidene kadar telefonda her şeyi öğrenmiş olurdum. Merakımdan darlardım onu. Şimdi de merak ediyordum ancak hiç halim ve hevesim yoktu. Kısaca yanıtladım onu.

Ben: Geliyorum.

Kısa bir süre içinde araba tanıdık evin önünde yavaşlayarak durdu. Hemen inemedim. İleriye dönük bakışlarım ağır ağır sola döndü. Bana bakan gözleri mavi gözlerimle kesişti. Uzun uzun baktı. Yutkundum sertçe.

"İyi hissetmediğin an arıyorsun beni." dedi aramızdaki sessizliği bozarak.

Başımı oynattım. "Ararım."

Tek kaşını kaldırarak "Dilara," dedi. "Saat kaç olursa olsun ara."

"Tamam ararım."

"Bugün burada mı kalıcaksın?" diye sordu.

"Kalmam."

"Alayım mı..." Ne söyleyeceğini anlayınca "Abimi ararım o gelir." diye araya girdim.

"Tamam," dedi gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadan.

Artık inmem gerekiyordu. "Görüşürüz." dedim ve bakışlarımı ondan çektim. Kapının kulpuna dokundum. Yavaşça kendime çekeceğim sırada adımı işittim sesinden.

"Dilara." diye seslenmişti. Başımı çevirip omuzlarımın üstünden baktım. Ona yakın olan elimi tuttuğunda irkilir gibi oldum. "Seni çok seviyorum."

Nabzım hızlandı. Hemen sonrasında aklıma düşen sözleriyle donuklaştı ifadem. Yutkunarak kaçırdım bakışlarımı.

Sen o kadın da kötüymüşsün.

"Sabah söylediklerim affedilebilir sözler değildi biliyorum ama özür dilerim. Algılarım kapanmıştı. İt gibi pişmanım." Avucumu saran eli bedenimi kendine doğru çekti hafifçe. "Gitmeden sarılamaz mısın?" diye sordu arsızca.

"Sarılamam, git pişmanlığını yaşa sen." dedim kısık ama sert bir dille. Ellerimi çekmek istedim, bırakmadı.

"Tamam, sarılma ama gitmeden önce bir kez bak gözlerime." dediğinde içimdeki dürtüye engel olamadım. Baktım gözlerine. Buruk bir tebessüm oluştu dudaklarında. "Biliyorum ne kadar üzülme, ağlama dersem de üzüleceksin ağlayacaksın." Sımsıkı tuttu ellerimden. "Ama asla kendini suçlama. Kendine zaman ver." O konuştukça içimi deşen tırnaklar uyandı sanki. Kalbim acıdı, burnumun ucu sızladı. "Ne olursa olsun yanında olacağıma söz veriyorum."

Bir anda, ben bile ne olduğunu anlayamadan uzanıp boynuna sardım kollarımı. Yorgun ve yalnızdım. Buna çok ihtiyacım vardı. Birkaç saniye bunu beklemediğinden olsa gerek duraksadı. Ancak bu çok kısa sürdü. Ben yüzümü boynuna saklayana kadar o kollarıyla sarmıştı her bir yanımı.

Derin bir nefes çekti yüzünü saçlarıma gömerken. "Seni çok seviyorum." diye fısıldadı. Islak kirpiklerimden birkaç damla yaş kaydı yanaklarıma.

Kısa bir süre sonra mahallede olduğumuzu hatırladım ve hızlıca uzaklaştım ondan. Gözlerine bile bakmadan "İyi akşamlar," deyip indim arabadan. Seri adımlarımla İlaydaların bahçelerine girdim. Kapıyı kapatmak için arkamı döndüğümde göz göze geldik son kez.

🌿🌿🌿

Semiha teyzenin ısrarıyla akşam yemeğinde onlara eşlik ettikten sonra İlayda'nın odasına geçmiştim. Bakışlarından ve hareketlerinden bir şeyler olduğunu o söylememiş olsaydı da anlardım. Farklıydı çünkü.

Bir süre sonra kapı açıldı. Duvara diktiğim bakışlarım elindeki kupalarla odaya giren İlayda'ya çevrildi. "Diloş neler oldu inanamayacaksın." dedi heyecanla topuğuyla arkasındaki kapıyı örttü. Elindeki kahvelerden birini bana uzatıp hemen yanımdaki boşluğa oturdu.

Gülümsemeye çalıştım, arkadaşımın mutluluğunu dinlemek istedim. Ne kadarını becerebildim bilmiyordum ancak "Anlat güzelim." dedim merakla.

"Bugün okuldan gelince biraz sahile gideyim dedim, kafamda çok karışıktı zaten deniz iyi gelir diye düşündüm." diye girdi söze büyük bir tebessümle. "Ben böyle denizi izliyorum tamam mı... Bir anda baktım uzaktan iki orospu çocuğuyla göz göze geldim."

Gözlerim kısıldı. "Eee?" diye sordum sorguyla. Böyle bir şeyle mutlu olmayacağını bilecek kadar tanıyordum onu ve devamında önemli şeyler olduğunu.

"Ters ters baktım, bir süre sonra baktım olacak gibi değil bunları terslemeye başladım. Ama beni görmen lazım öyle güzel hadlerini bildirdim ki..." Cümlenin sonlarına doğru sesi kısılmıştı. "Bunda birazcık," dedi işaret ve orta parmağının arasında boşluk bırakarak. "Uğur hocanın etkisi olmuş olabilir."

"Ne? Nasıl? O da mı oradaydı?"

Başını sallayarak "Evet, nereden geldi bilmiyorum ama iyi ki gelmiş." dedi melül melül uzaklara dalarken.

Elimle dürttüm onu. "E anlatsana artık ne oldu?"

Onu dürttüğümde hafifçe irkildi sonrasında hemen toparlayarak anlatmaya başladı. "İşte ben bunlarla atışırken bir baktım Uğur geldi."

"Uğur da diyoruz artık." diye uğraştım onunla gülerek. "Hocayı attık artık galiba."

Dudaklarını ısırıp bilmiyorum der gibi omuzlarını indirip kaldırdı. Gülümsedi. "Öptü beni." dedi kısık sesiyle.

Gözlerim irice açıldı. "Oha, ne zaman?"

"Karakoldan çıkınca..."

"Karakol ne alaka?"

"Şu tacizci şerefsizler Uğur'a saldırınca karşılık verdi doğal olarak Uğur'da..." Dikkatle dinliyordum onu." Birinde de bıçak bile vardı. Allah korusun ya bir şey olsaydı... Neyseki bir şey olmadan sahildeki polisler gelip götürdüler onları. Bizi de götürdüler ifade için."

"Sonra ne oldu? Ne konuştunuz?"

"İfadelerimizi verdikten sonra bizi bıraktılar. İbrahim o şerefsizlerin peşini bırakmayacağım dedi. İnşallah çıkmazlar içerken pislikler." dedi yüzünü buruşturup. Ardından yüzünde kocaman bir tebessüm belirdi. "Karakoldan çıktıktan sonra yürüdük biraz... Konuştuk öyle. Bir baktım dökülmeye başladı. Bende anlattım hislerimi. Sonra da işte öptü beni."

Güldüm. "Karşılık vermemiş olamazsın."

"Verdim tabii," dediğinde seslice güldük.

Göz göze geldik bir süre sonra. Yüzümdeki tebessüm silinir gibi olunca "Çok sevindim güzelim. Umarım çok mutlu olursunuz."

"Öptükten sonra öylece yürüdük eve. Bakalım... Bu kez de hiçbir şey yaşanmamış gibi davranırsa öldürüm onu."

Tebessüm ettim ama buruk bir tebessümdü. Yansıtmamaya çalışıyordum ancak elimde değildi. İyi hissedemiyorum.

Göz göze geldiğimizde gülüşü silikleşti. "İyi misin?" diye sordu. "Ben böyle direkt anlattım ama... Neler oldu bugün? Korhan geldi okula seni sordu ve şimdi de seni hiç iyi göremedim." Yutkunarak kaçırdım bakışlarımı. "Anlatmak istersen dinlerim."

İçim dolup taşmıştı. Dökmeye ihtiyacım vardı ancak ne söyleyecektim ki ona? Nasıl söyleyecektim? Yargılamazdı beni. Öyle biri olmadığını biliyordum ancak nasıl anlatabilirdim?

"Konuşmak istiyormuş benimle." dedim gerçekleri saklayarak.

"Konuştunuz mu?" diye sordu.

"Konuştuk ama bir yere varamadık."

"Anladım. Yine de öylece bırakmayın. Bir sonuca varacağına eminim. Sen kaç yıldır seviyorsun onu, o da geç olsa da sana karşı boş değil." Ona bir şans verdiğimi bilmiyordu. Her şeyi geride bırakıp bir şans verdiğimdiğimi... Bir bebeğinizin olacağını... olacak mıydı? Onu aldıramazdım.

Ondan vazgeçemezdim.

🌿🌿🌿

Dün akşam İlayda ile biraz daha oturduktan sonra Serhat abimi aramıştım. Eve gelir gelmez odama çıkmıştım hemen. Annemin, babamın yüzüne bakarsam her şeyi anlarlarmış gibi hissediyordum çünkü. Tıpkı bu sabah onlarla kahvaltıya oturmadığım gibi.

Bugün günlerden cumartesiydi. Babamla annem kahvaltılarını ettikten sonra babam evden çıkmıştı. Kapı sesini duyar duymaz mutfağa inmiştim. İştahım yoktu ancak ona bir şey olmaması için sağlıklı beslenmem gerekiyordu. Midemin aldığı kadarını yedikten sonra merdivenlere yönelirken annemin sesini duydum.

Adımı seslendi. "Dila..."

Adımlarım duraksadı. Gidip gitmemek konusunda arada kalmıştım ancak gitmeseydim de odama gelip söyleyeceğini biliyordum. Tırmandığım iki merdiveni geri inip salona doğru adımlamaya başladım.

Kapının pervazına yaslanıp "Efendim anne?" dedim.

Televizyonda bir sabah programı açıktı ve bakışlarını oradan çekerek benimkilerle birleştirdi. "Sana da günaydın kızım!" dedi alınmış bir şekilde. "Bir gel otur şöyle, yüzünü gören cennetlik."

Daha fazla kurcalamaması için adımlarımı harekete geçirip çaprazındaki berjere oturdum. "Neler oluyor Dila?" diye sorduğunda ifademi bozmamak içinn epey zorlandım.

"Bir şey yok anne."

"Bir sıkıntı mı var bize anlatmadığın? Yüzünü bile göremiyoruz doğru dürüst kızım... Çağırıyorum, kapının köşesinden efendim anne diyorsun." Kaşları havalandı. "Neler oluyor kızım?" 1

Güldüm alayla. "Ne olabilir Allah aşkına anne?"

"Bilemiyorum, onu sen söyleyeceksin."

Derin bir nefes aldım hemen çaprazımda oturan elleri dizlerindeydi. Tuttum ellerinden "Boş yere kuruntu yapıyorsun anneciğim." dedim samimi görünmeye çalışarak. Bana inanmıyormuş gibi baktı. "Gerçekten bir şey yok."

Elinin tersindeki elimi bırakıp avuçlarının arasına aldı. "Bana her şeyi anlatabilirsin biliyorsun değil mi Dila? Çekineceğin hiçbir durum yok. Korkacağın da..."

Bir elini tutup dudaklarıma götürdüm. Öptüm teşekkür eder gibi. "Biliyorum annem iyi ki varsın... İyi ki varsınız..."

Hafifçe ıslanan gözleriyle tebessüm etti. "Gel buraya kız." Kıkırdadım. Kollarımı kocaman açarak sarıldım. Başımı göğsüne yasladığımda ifadem bozuldu ve gözlerimden sessiz yaşlar dökülmeye başladı.

Bir süre öylece durup sarıldık sıkıca. "Aaayyyy," diyen annemden irkilerek uzaklaştım. Öyle dalmıştım ki korkuyla bakakaldım. "Senin yüzünden unuttum kız."

"Neyi unuttun?"

"Bugün Sema'nın günü vardı da beni çağırmıştı." Gün mü? "Senin yüzünden unuttum." dediğinde ayaklanmıştı bile.

"Tamam ne bu acele? Sakinleş."

"İnci de yok ki yardım etsin. Elif desen çoktan gelmiştir ama kızı huysuzluk etmişse yardım edememiştir. İki ayağı bir pabuca girmiştir şimdi onun." Kapıdan çıkmadan önce durdu ve baktı bana. "Sen de üstünü değiştirip hemen gel yardım için."

"Ama anne," demiştim ki, "Çabuk ol oyalanma." diye sözümü kesip gözden kayboldu. Öylece arkasından bakakaldım. Çarpan kapı sesiyle geldim kendime.

Gidemezdim. Herkesten kaçarken, kendi ellerimle kucaklarına bırakamazdım.

🌿🌿🌿

Sonrasında gelen ısrarlı aramalar sonucunda çıkmıştım evden. Kaçarak elime bir şey geçmezdi ancak o kadar kalabalığın içine girmek de istemezdim.

Girmemiştim de zaten.

Ben Rüya'yla ilgilenirken Elif abla annemlere yardım ediyordu. Uzun bir süre Rüya'yla vakit geçirmiş, onunla ilgilenmiştim. Misafirlerin boğuk sesleriyle saatin epey fgeçtiğini anlamıştım. Rüya yorgunluktan uykuya daldığında yanına kıvrıldım. Annesin odasındaydık.

Yalnız başına kaldığım her an gibi düşüncelerimle boğuşmaya başladım. Bakışlarım Rüya'nın bebek ifadesinde dolaştı. Sol elim gayriihtiyari karnıma gitti. Savunma içgüdüsü...

Bebeğim... Lütfen kal benimle, bizimle...

Yutkunamadım, gözlerim ıslandı. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. "Sen gitme yeter. Ben bütün zorluklara razıyım. Yeter ki kal, lütfen..." diye mırıldanırken kalbimde minik bir sızı vardı.

Cümlemi yarıda bırakan içerideki boğuk seslerin aksine işittiğim ses oldu. Yakından gelen bir sesti. "Anne!" demişti o ses. Baskın ve sorgu doluydu. "Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?!"

"Ali az sakin ol. Ne bu?"

Ne oluyordu? Yavaşça doğruldum yataktan. Ses kapının hemen önünden geliyordu.

"Ya Sabır!" diyen Korhan'dı. "İçeri git ve hemen gönder onu." Kapıya doğru yanaştım.

"Ali ba..."

"Anne sana hemen dedim!" diye bağırdığında ben bile irkildim. Ne oluyordu Allah aşkına.

"O sesine dikkat et bi önce!" diyen Sema teyzeyle içimde büyük bir huzursuzluk doğdu. Nefesim daraldı sanki. "Oğlum bak içeride insanlar var. Rezil ediyorsun bizi."

"Niye çağırıyorsun bu eve onu? Niye?!" Korhan'ın sesi biraz düşmüştü ancak sertliğini koruyordu hâlâ.

Bir anda kapının kulpunda duran elim aşağı doğru indi. "En son onunla oldu bir ilişkin. Üzerine bir daha kimseyi almadın hayatına bende sandım ki..." Sema teyzenin sözleri yarım kaldı, duraksadı.

Karşı karşıya duran anne oğlun bakışları buraya çevrildiğinde odadan çıktığıma pişman olmuştum o an sanki. Sema teyzenin son sözleri zihnimde dönüp dururken bahsettiği kişiyi, Korhan'ın bu kadar sinirlendiği kişinin kim olduğunu bulmam çok da zor olmadı. O kadın buradaydı. Bir zamanlar sevdiği nişanlandığı kadın...

Sema teyze beni umursamadı ve sözlerine devam etti ancak Korhan'ın bakışları bende kaldı. "Bende sandım ki unutamadın onu." diye tamamladığı sözlerle Korhan annesine baktı ve hiçbir şey söylemeden arkasına döndü.

"Ali!" diye seslendi kısık, sert sesiyle Sema teyze. "Nereye."

"Çok geç kaldığım bir şeyi yapmaya." dedi ve salonun kapısını aralayıp içeri daldı resmen. Sema teyzenin hızlı adımları ona yetişememişti.

"Ne işin var burada senin?!" diye bağırdı Korhan Ali, tahmin ettiğim kişiye. Karşıdan bir tepki gelmemiş olmalı ki "Ne işin var dedim?" Salonda epey kadın olduğunu biliyordum ancak hiçbirinin sesini duyamadım. Herkes şaşkınlıkla bakakalmış olmalıydı.

Sema teyzenin ardından bende salona doğru ilerlemeye başladım. "Ben..." dediğini işittim Asya'nın. "Ben sadece..."

Korhan konuşmasına müsade etmedi. "Ben sana evimin yakınından bile geçmeyeceksin demedim mi?! Demedim mi?!" Kapının hemen girişine geldiğimde içeriyi görür vaziyetteydim.

Asya, Korhan'ı görür görmez ayağa kalkmış olmalıydı. Korhan aralarında mesafe bırakacak şekilde karşısında duruyordu uzun boyuyla. Hemen arkasında annesi vardı. Oğluna şaşkınlık ve kızgınla bakıyordu. Diğer kadınların hepsi şaşkınlıktan dilini yutmuş gibi seyrediyorlardı olan biteni. Annem hemen yanında duran Elif ablayla bir köşede olayı anlamaya çalışıyordu. Kapının önünde kabak gibi durduğumdan Elif abla'yla göz göze geldik. Kaçırmadım gözlerimi, benim sorunum değildi. O da bunu gayet iyi bildiğinden hiçbir ifade göstermeyen bakışlarını benden çekerek kardeşine çevirdi.

"Eğer bir daha karşıma çıkarsan yediğin boku herkese anlatırım demedim mi?!" diye bağıran Korhan'a çevrildi bakışlarım. Sırtını görebiliyordum sadece ancak mavi gözlerinin alev aldığını anlamak için gözlerini görmeye gerek yoktu.

Asya'nın korku dolu bakışları bir anlığına arkaya kaydı ve bakışlarımız kesişti. Ardından Korhan'a çevirdi ve "Sus!" dedi endişeyle.

"Yoook." dedi Korhan. "Ben sana çok şans verdim." Gözlerim kararır gibi oldu, hızla yanımdaki kapı pervazına tutundum. Bir anda olmuştu ve beklemediğimden sendelemiştim. Elim karnıma gitti. Ansızın bir sızı hissettim kasıklarımda. Bütün bakışlar Korhan'da olduğundan neyse ki kimsenin ilgisi çekmemiştim.

"Bu kadın..." dedi mahalledeki kadınlara dönerek. "Beni aldattı." Bir anda yükselen şaşkınlık tonlamalarıyla herkes birbine bakamaya başladı. "Kendi gözlerimle şahidim." Herkese tek tek baktı. "Gece on ikiye kadar kime ne anlatmak istiyorsanız anlatın." Bunun dedikodusu mahallede bitmezdi. "Sonrasında..." dedi sertçe. "Bu kadınla adımı birlikte almayacaksınız. Kimse adımızı yan yana getirmeyecek."

Bir daha arkasına dönüp bakmadı o kadına. Bakışlarımız birleşti o an. Bizi söylemesi için doğru zaman değildi. O da bunu bildiğinden olsa gerek gözlerini yumarak derin bir nefes aldı ve tekrardan araladı benimkiyle aynı olan gözlerini.

"Sen çok mu temizsin?" diye duyduğu sözle bir hışım döndü arkasına. "Kardeşim dediğin kıza aşık değil misin? O da sana?"

"Ne?"

"Kim?"

"Nasıl?"

Diye sesler yükselmeye başladığında Korhan hepsinin sesini bastıracak tonda "Sen hâlâ o ağzını açabiliyor musun utanmadan?!" dedi bağırarak.

Asya'nın bakışları ve parmakları beni buldu. "Dila'yı sevmiyor musun? Yalan mı?"

Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Arkamı döndüm, burada daha fazla durmak istemiyordum.

Birbirine karışan sesler yükseldi. "Karın ağrısından ne saçmaladığını bilmiyor!" diyen Elif ablaydı.

"Ne söylediğini kulağın duyuyor mu senin?!" diye bağıran annemin sesiyle yanaklarıma yaşlar akmaya başladı.

Kapıyı açtım. Yüzüme vuran soğuk rüzgârla irkildim. Kapıyı kapatmadan ilerlemeye devam ederken onun sesini duydum. "Bu senin yanına kalmayacak!" demişti.

Sokağa çıktım, eve gitmeliydim. İyi hissetmiyordum. Başım dönüyordu. Kasıklarımda ince bir sızı vardı. Ayakta durmamalıydım.

"Dilara," diye seslenen Korhan birkaç snaiye içimde dirseklerimden tutarak karşıma geçti. İki eli yanaklarımı buldu. "Özür dilerim, bu kadar ileri gidebileceğini düşünemedim."

Bir şey söyleyemedim çünkü aklımı toparlayamıyordum. Sık sık aldığım nefeslere takıldı gözleri. Gözleri kısıldı. "İyi misin?" diye sordu korkuyla.

Başımı iki yana oynattım. Karnıma yasladığım elimi daha da sıkılaştırdım. Yüzümde ağlamaklı bir ifade oluştu. Bakışları elime düştü. "Ağrıyor." dedim dudaklarım bükülmeden önce.

Bakışları gözlerime çıktı. "Tamam bir şey yok canımın içi." dedi beni sakinleştirmeye çalışırken. "Bir şey yok. Hadi bir hastaneye gidelim." diye devam ettiği sırada dudaklarımın arasından kısık bir inleme döküldü.

Bir kolu dizlerimin altından diğeriyse sırtıma sarılarak kollarına aldı ve birkaç adım uzaklıktaki arabasının arka kapısını açarak içeri bıraktı bedenimi. "İyi olacaksınız." dedi alnımdan öperek. Kapıyı kapatıp şoför koltuğuna geçti hızlı adımlarıyla.

Gözlerimi kapattım ve güzel düşünmeye odaklandım. İyi düşünmeliydim ki bebeğim benimle kalsın... Bizimle yaşasın...

Arabayı hareketlendirip mahalleden ayrılana kadar susmadı. Anda kalmam için birçok şey söyledi. Bilincimin açık kalması için çok çaba sarfettim ancak bir yerden sonra film koptu ve zihnim karanlığa gömüldü.

Son söyledi söz kaldı geriye sadece. "Dayan bebeğim. Biraz daha dayan."

 

-BÖLÜM SONU-

(12 Şubat 2025)

 

Sonunda geldik...

 

Bölüm nasıldı?4

 

Böyle bir şeyi bekliyor muydunuz?

 

Sizce neler olucak?

 

 

 

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

sosyal medya hesaplarım:

senemeevren , ylafuguzaf

 

 

 

Bölüm : 12.02.2025 22:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Yeni bölüm gelsin artık u,un zamadır bekliyoruz da sen iyisin değilmi yazarrrrrrr
Bir günde oturdum bitirdim çok güzeldii ama en son bölüm atalı baya da olmuş ne zaman yeni bölüm gelir :)))
Yeni bölüm gelsin meraktan öleceğim yoksa
Çok güzeldi ama hikayenin devamını istiyoruz lütfen biran önce yeni bölüm gelsin🙏💫
Lütfen yeni bölüm hem oy veriyorum hem de yorum yapıyorum rica ediyorum yeni bölüm atabilir misin
Yazarcım yeni bölüm tarihi bellimi acaba
Hikayeyi Paylaş