22. Bölüm

21. Bölüm: "Gönlümün işi."

Senem Evren
senemeevren

Merhabalar.

Yazdım ve hemen yayımlamak istedim. Biraz kısa ama şimdilik bununla yetinelim.

Çok özlemiş yazmayı, burayı. (Bölüm içindeki Çınar'a gönderme...) gkfdjhkjfkdhlj

Lütfen oy vermeyi, pasajlara yorum bırakmayı unutmayın. <3

 

Keyifli okumalar!

 

 

Şarkılar;

Sezen Aksu - Tükeneceğiz
Kubilay Karça - Üzerime Kalır
Gripin - Aşk Nereden Nereye?

Sezen Aksu - TükeneceğizKubilay Karça - Üzerime KalırGripin - Aşk Nereden Nereye?

...

Bazen sorgulamamak gerekirdi; çünkü sorguladıkça, derinine indikçe daha çok yorulurdu insan. Hiç yere yorulur, üzülürdü.

Daha ne kadar üzülebilirdim, bilmiyordum ancak bir yanım sorgulama, merak etme dese de; diğer yanım merak etmeden duramıyordu.

Ne için o durumda bırakılındığını merak ediyordu.

Derin bir nefes aldım. "Azracığım Çınar'ın arkasına geçmen gerek. Çok vaktimiz olmadığı için bugün bütün hareketleri tamamlamalıyız."

Başımı hafifçe sallarken birkaç adım atarak yanından geçtim. Aramıza bir adımlık mesafe bıraktığımda arkasındaydım. Derin bir nefes adım. İç ferahlatıcı kokusu burnuma dolarken sertçe yutkundum.

Önümdeki çok sevdiğim (!) partnerim ayaklarını hafifçe iki yana açtığında bende onun gibi bacaklarımı araladım.

"Azracığım biraz daha git istersen geriye?" Yunus Hoca'nın alaylı sesini işittiğimde bakışlarım sırtında geziniyordu. Utanmıştım. "Yaklaş lütfen, bir süre öyle durduktan sonra avucunu yavaşça belinden göğsüne doğru götür."

Dansın giriş kısmını kısaca anlattığında müziği açtı ve kenara çekildi. Ufak bir adım attığımda birkaç saniye bekledim. "Şimdi." dedi önümdeki adam.

Titreyen sağ elimi zorlukla kaldırıp beline yasladım. Ağır ağır göğsüne çıkarırken elimin altındaki vücudunun kaskatı kesildiğini hissettim. Avucu elimin tersine değdiğinde Yunus Hoca'nın anlattığı gibi elimi elinin altından kaydırıp kaçırdım. Aynı zamanda adımlarım sol tarafına yöneldi, sağ elimi belinden sırtına sürterek götürmüştüm.

Gövdesini hafifçe sağa kaydırdığında sağ ayağımı sol ayağının yanından çevik bir hareketle geçirip ayaklarının arasında boşluğa bıraktım bedenimi. Aceleyle sol ayağımı da bacaklarının arasına bıraktığımda beni etrafında döndürüp sırtımı göğsüne yasladı. Bir eli karnımda diğeriyse sol göğsümün hemen altından belimi kavramıştı.

Kalbim ağzımdaydı. Nefes nefeseydim.

Sağ dizimizi hafifçe kırıp ayaklarımızı hareket ettirmeden vücudumuzu sağa doğru kıvırdık. Birkaç saniye içinde sol ayağımı yana doğru götürdüm. O da benimle aynı hareketi yaptığında elleri belimden asla ayrılmamıştı. Bir adım atıp ona döndüğümde elimi ensesine sardım. Sol elim belimdeki kolun pazularına tutunduğunda sert soluklarımız ve oldukça yakın olmamızdan ötürü göğsüm göğsüne değiyordu.

Durmuştuk. Çünkü öğrendiğim son hareketti. Devamı hakkında bir fikrim yoktu. Ancak bildiğim tek şey şu an ki yakınlığımız hiçbir şeydi. Devamı... Bunu düşünürken gözlerine bakmak, nefesini yüzümün her santiminde hissetmek hiç iyi değildi.

Koyu kahverengi gözleri şu an âdeta simsiyahtı. Alıp verdiği nefesi dudaklarıma çarptıkça aklıma beni öptüğü anlar geliyordu. Bakışlarını yüzümde gezdirdiğinde o gözlerinin durağını çok iyi biliyordum. Tahmin ettiğim gibi bakışları dudaklarımda durdu, nefesimi tuttum. Nefret ettim ondan bir kez daha. Bir kez daha nefretle baktım gözlerine.

Beni -İzmir'deyken- ilk öptüğünde her şey yalandı. Belki sonrasındaki öpüşleri de bir oyundan ibaretti. Bu şüphe her zaman içimde bir yerlerde olacaktı. Belki de hiçbir zaman beni içinden gelerek öpmemişti, doğrusunu nereden bilebilirdim ki?

Bakışlarını dudaklarımdan kaldırıp gözlerimle birleştirdi. Bakışlarımda ne gördüyse başını omuzlarına eğdi. Baktı, baktı, baktı. Boğazıma büyük bir yumru oturdu.

Öyle çaresiz bakıyordu ki yine ona kanmaktan korktum, öyle çok korktum ki... Gözlerim doldu. Bakışlarındaki çaresizlik de yalandı belki. Belki de hâlâ bir oyunun içindeydim?

Bakışlarımı gözlerimden çekip başımı yere indirdim. Dudakları saçlarıma sürtündü. Boynumdaki elimi omuzlarına, oradan da belimdeki eline indirdim. Kollarından tutarak uzaklaştım. Dokunuşlarından kurtuldum. Gözlerine bakmadım, bakamadım. Bir adım geriye gittim ve ardından arkamı dönüp odanın içinde ilerledim.

Gözlerim aradığı kişiyi bulamayınca kaşlarım çatıldı. Bakışlarımı odanın içinde gezdirirken fark ettim ki Yunus Hoca burada değildi. Hangi ara gitmişti ki?

Elimi alnıma vurup "Of," dedim seslice. Dansımız bitmişti ama biz ayrılmamıştık, belli ki bölmek istememişti ama keşke bölseydi.

"Ah, çok şükür."

Sesin geldiği yöne çevrildi bakışlarım. Yunus Hoca kapının girişindeydi. Bakışları üzerimizde kısa bir süre durduktan sonra elindeki kahveyle kenardaki masaya ilerledi.

Ne demekti o? Utancımdan yerin dibine girebilirdim. "Beş dakika sonra gelirim." deyip hızlı adımlarla kapıdan çıktım.

"Ama dans..." Salondan çıktığım Yunus Hoca'nın sesi silikleşmişti.

Lavaboya girdiğimde boş olan kabine girdim ve klozetin kapağını indirip oturdum. Elimle yüzümü örttüğümde çığlık atmamak için işaret parmağımı dişlerimin arasına aldım. Bağıra çağıra ağlamak istiyordum.

Bir damla yaşın yanağıma indiğini hissettim. Dişlerimin arasında sıkışan parmağımın acısıyla kendime geldiğimde "Salak, salak, salaksın kızım sen." diyerek kendi kendime titreyen sesimle konuştum.

"Bir sorun mu var?" Kapının ardından gelen tanımadığım ince bir kadın sesiyle hızlıca yanaklarımdaki yaşları sildim.

"Yok," dedim iç çekerek. "Yok bir sorun." Sesim kendini ele veriyordu.

"Emin misiniz?" diye sordu aynı ses kapının ardından. Sanki beni görecekmiş gibi başımı onaylarcasına salladım. Sesimi az öncekinin aksine dizginlerken "Yok bir sorun, midemi bozmuşum galiba." dedim.

"Peki madem."

Ses kesildiğinde yine kendimle baş başa kaldım. Gözlerimi tuvaletin tavanına diktim. Çenem titrerken dudaklarım büzülmüştü.

İstemiyordum dans falan. Onu görmek istemiyordum. Dokunmak istemiyordum. Ben yalnız kalmak istiyordum, sadece yalnız... Kalbimi binlerce parçalara ayıran oyken hâlâ nasıl bu kadar yüzsüz olabiliyordu?

Nasıl bir sebebi olabilirdi?! Nasıl?! Bir de utanmadan dinle diyordu! Neyi dinleyecektim? Daha ne tür yalanlar işitecektim ben!

İstemiyordum! Onu yamacımda istemiyordum! Bana dokunmasını istemiyordum! Yalanlarını istemiyordum. İstemiyordum.

Bir zamanlar deli gibi peşinden koştuğum için çok pişmandım, çok! Ona asla dönmeyeceğimi bildiği için söyleyememişti gerçekleri. Bende salak gibi her seferinde ardından koşmuş, aşk dilenmiştim.

Aşk dilenmiştim!

Ayağa kalkıp kabinden çıktım. Kimse yoktu. Lavabonun mermerine yasladım avuçlarımı. Gözlerim kapandı, derin bir nefes aldım. Sertçe yutkundum. Boğazım düğüm düğümdü. Gözlerim aralandığında aynadaki aksim berbat bir haldeydi. Ve ben nasıl toparlanırdım bilmiyordum.

Kapı açıldı. İçeri giren kadını görmemle suyu açıp yüzümü ıslatmam beş saniye sürdü. Güçsüzdüm ama güçsüz görünmek istemiyordum. Kimse bu kadar aciz olduğumu görmemeliydi. Çünkü hâlâ onun ardından gözyaşı dökmem kendime saygısızlıktı. Bile bile kanatıyordum kendimi. Ama elimde değildi ki. Ne yapabilirdim?

 

*****

O gün -iki gün önce- lavabodan çıkıp yanlarına geri dönmüştüm. Akşam yemeğine kadar bütün hareketleri öğrenmiştim. Öğrenmem daha kısa sürebilirdi ancak yanımdaki adamın varlığı verimimi çok düşürmüştü.

Ellerinin tenime her defasında değmesi, kokusunun burnuma dolması beni nefessiz bırakmıştı ancak kendimi dizginlemiştim. Her gözlerimin içine bakışında gözlerim dolmamıştı. Onun başka biri olduğunu düşünmeye çalışmıştım ancak o da olmamıştı. O yüzden bende kaçabildiğim kadar kaçmıştım gözlerinden.

Dünkü tekrarımız ilk günkü kadar zorlamamıştı, alışmıştım en azından. Dokunuşları, tenime çarpan nefesi biraz olsun katlanılabilirdi.

Görünürde iyi bir iş çıkacak gibiydi, yani Yunus Hoca öyle söylüyordu. Az önceki son provamımızda söylediği gibi.

Bugün buradaki son günümdü. Gece yarısından sonrası için bir bilet ayarlamıştım. Arkadaşlarımla dönmeyecektim. Aycan sabah uyandığında beni görmezse delirirdi. Yarın doğum günümüzdü. Yirmi bir yıldır hiçbir zaman ayrı geçirmemiştik doğum günlerimizi ve bunu bir tatil yüzünden bozmak istemiyordum. O benim canımdı. Canımdan öte her şeyimdi.

Sabah kahvaltılarımızı yaptıktan sonra herkes son provalarını yapmak üzere ayrılmıştı. Son provamızın ardından odama çıkıp duş almıştım. Yanıma aldığım tek ağır elbiseyi ütülemeye verdiğimde saçlarımı kurulamıştım o sıra.

Makyajımı yapamaya başladığım sırada kapı çaldı. Görevliden elbiseyi alıp yatağın üzerine bıraktım. Gerçekten hoş, zarif bir elbiseydi.

   Beyaz renginde, saten, tek askılı bir elbiseydi

Beyaz renginde, saten, tek askılı bir elbiseydi. Askısı zincirliydi. Vücudumu saran, derin yırtmaçlı elbiseyle aynı renk ve kumaştaki eldivenlerim dirseklerime kadar uzanıyordu. Kulağıma taktığım zarif küpe ve ayağımdaki beyaz, ince topukluyla aynanın karşımdaki aksimi seyrediyordum. Saçlarımı geriye doğru yatırmıştım. Ağır olmayan makyajım kıyafeti tamamlamıştı.

Artık hazır olduğum ikna olduğumda telefonuma yanıma alma gereksini duymadım ve odadan çıktığımda Ceyda'nın da odadan çıktığını gördüm. Beni gördüğünde gözleri kocaman açıldı.

"Kızım bu ne güzellik? Amacın hepimizi sollamak mı?" dedi gülerek. Dudaklarım gerildi, hafifçe tebessüm ettim.

"Asıl sen kendine bak. Ne güzel olmuşsun." Dansına uygun bir elbise göndermişlerdi. Bana da göndermişlerdi ancak ben üzerimdeki elbiseyi tercih etmiştim. Kırmızı rengindeki elbise ona çok yakışmıştı. Kalp yakalı elbise gövdesini sıkıca sarmıştı. Aşağı doğru genişleyen elbisenin altına aynı renk topuklu ayakkabı giymişti.

Beraber salona indiğimizde hemen hemen herkes buradaydı. Bakışlarım salonu taradı. Nazan Hoca'nın masasına takıldı. Onun üzerimde olan bakışları bakışlarımla birleştiğinde kalbim gayri ihtiyari tekledi. Sertçe yutkundum. Bakışlarımı kaçırırken hemen yanına oturan Nazan Hoca'yla birleşti gözlerim. Başım hafifçe sallayarak selam verdim.

Ceyda'yla beraber birkaç arkadaşımızın olduğu masaya oturduk. Yuvarlak masalardan oluşan salonun ortası boştu.

İlk dansı Yeliz'le Davut yapacaktı. Bachata yapacaklardı.

Bütün ışıklar söndü ve birkaç saniye içerisinde tekrardan aydınlandı. Ortadaki boşluğa odaklanan ışık ortadaki çifti gösterdiğinde kulağımıza dolan müzikle beraber dans etmeye başladılar.

Onların dansını izlerken içimden iyi ki bu dans çıkmamış diye geçirdim. Çünkü fazlasıyla temas içeriyordu. Tamam, bizimkisi de çok hafif sayılmazdı ancak bu çok fazlaydı. Çok çok hemde...

Yirmi dakikalık arayla önce Özem'le Arda daha sonra Semih'le Sevda çıkmıştı sahneye. Sıramız yaklaştığında yirmi dakikalık arada Ceyda'yla beraber bekleme yerine geçmiştik. Ceyda'nın partneri Caner geldiğinde Ceyda'yla birlikte dans hocalarının yanına geçtiler.

Yalnız kaldığımda ayağa kalkıp Yunus Hocayı aradım. Yunus Hoca'nın yanındaki adamı görmemle adımlarım bıçak gibi kesildi. Nefesim sıklaştı. Ayakta bir şeyler konuşuyorlardı. Yanlarına doğru adımladığımda bakışları bana çevrildi.

Ayaklarımın ucundan saç tellerime kadar gezindi bakışları. Bakışları gözlerimde durakladığında sertçe yutkundum. Bakışlarımı kaçırarak vücudunda gezdirdim. Simsiyah takımın içine beyaz bir gömlek giymişti. Ayaklarında siyah, deri rugan bir kundura vardı.

Bir eli yukarı çıktığında bakışlarım ellerini takip etti. Parmakları gömleğin üst kısmına ulaştığında halihazırda açık olan düğmenin altındaki iki düğmeyi de açtığında adem elmasının kavislenmesiyle sertçe yutkundum.

Bakışlarım Yunus Hoca'ya çevrildiğinde onunda bakışlarının bizim üzerimizde olduğunu fark ettim. Zaten kısa bir sürede bile olsa aramızda bir şeylerin geçtiğini anlamıştı. Biliyordum.

Yanlarına vardığımda ufak bir baş selamı verdim. Yunus Hoca heyecanlanmam için bir çok şeyler söyledi. Dinlemiş olduğumdan emin değildim. Yanımdaki herifin bakışları aklımı bulandırmıştı. Üzerimdeki etkisinden nefret ediyordum. Görmezden gelmeye çalıştım.

Son üç çift kalmıştı. Sırada Şeyma'yla Fatih vardı. Onlar sahneye çıkarken bizde son hazırlıkları yapıyorduk. Sıradaki çift bizdik. Bizden sonra -en son- çıkacak olanlar ise Ceyda ve Caner olacaktı.

Sıra bize geldiğinde adımız anons edildi ve bütün ışıklar kapandı. Sahnenin ortasındaki yerimizi aldığımızda kalbim ağzımda atıyordu. Derin bir nefes aldım. Hemen arkasındaydım, göğsüm sırtına değiyordu.

Işıklar açıldı. Üç, iki, bir. Kulağıma dolan müzikle beraber elimi göğsüne çıkardım ve birkaç saniye sonra çevik hareketlerle önüne geçtim. Bir eli göğsümün hemen altında, diğeriyse karnıma sarılıydı. Yakınlığına hâlâ alışmış değildim, nefesim kesik kesikti. Sırtıma değen göğsüyle kaskatı kesildim. Nefesleri saçlarımın arasından enseme çarptığında ürperdim.

"O gün söylemediğim için çok içimde kalmıştı." Sesi fısıltılıydı ve konuşurken dudakları kulağıma değmişti. Ne?

Birkaç adım sonra karşı kaşıya geldik. Gözlerimiz birbirine tutunurken "Ne zaman?" diye saçma bir soru sordum. Henüz bahsettiği şeyin ne olduğunu bile bilmiyordum çünkü.

Hızlı adımlarla iki defa döndük. Daha sonra beni döndürdü, karşı karşıya geldiğimizde soluklarımız birbirine karıştı. "Seni lavaboya kapattığımda." Gözlerimin için bakarak kurduğu cümle hafızamın kapısını çaldı.

Hareketlerimize devam ederken kolumu kaldırdım. Elini koluma sürterek avuçlarıma getirdiğinde henüz hatırlayabilmiş değildim. Bunda yakınlığının payı çok büyüktü.

Hareketlerimiz daha da hızlanırken bahsettiği günü hatırlamıştım. Babamlarla gittiğimiz davetten bahsediyordu. Henüz ona evet bile demediğim zamanlardı.

Keşke hiçbir zaman söylemeseydim.

Belimden tuttuğunda boşta kolan kolumu kaldırdım ve yavaşça ayağımı kaydırdım. Kollarındaydım. Bakamadım gözlerine. Doğrulduk zaten hemen. Kısa bir hareketti. Sağ avucunu karnıma yaslayarak yavaşça arkama geçti. Eldivenli dirseklerimden tutarak kollarımı öne doğru uzattı, ileriye doğru adımladık.

Bir eli belimdeyken diğeri avuçlarımdaydı. Saniyeler içinde yardımıyla birlikte hızlıca kendi etrafımda döndüm. Önünde durduğumda kollarım kaldırarak avuçlarımı havada birleştirdim.

Burnu burnuma değerken nefesini yüzümün her santiminde hissettim. "Çok güzel olmuşsun." Fısıltılı sesi her bir zerremin titremesine neden oldu.

Hiçbir şey söylemedim. Zaten ne söylenirdi ki? Bir yakınlaşıp bir uzaklaşırken dansın çoğu bitmişti.

Son hareketlerimiz çok hızlıydı. Dans bittiğinde artık karşı karşıyaydık. Üzerimizdeki tek ışık kapandı ve her yer kapkaranlık oldu. Bir kolu belime sıkıca sarıldı. Yüz yüzeydik ve nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Alnını alnıma değdirdiğinde müziğin sesi silindi. Büyük bir alkış tufanı koptu ve o kadar sesin içinde onun sesini duydum. Söylediği kelimeler kafamın içinde yankılandı. Heyecan ve stres.

"Şimdi seni herkesin içinde öpsem?"

Boğazım kupkuruydu. "Sakın." dedim zar zor. Karanlığa alışan gözlerim gözlerine çıktığında bakışlarının dudaklarıma indiğini gördüm. Nabzım hızlandı. Fısıldadım: "Yapma."

Işıkların açılmasıyla hızla uzaklaştırdım onu kendimden. Arkama döndüm ve bir an bile düşünmeden hızlı adımlarla çıkışa yürüdüm. Orada daha fazla duramazdım, bu kadarı bile fazlaydı. Çok fazla hem de. Ona yakın olmak kötü hissettiriyordu.

Gerçek şuydu ki; ondan hâlâ etkileniyor olmak kötü hissettiriyordu. Ellerini bütün vücudumda hissetmek kalbime dokunuyordu. Ağlamak istiyordum. Bunca şeye rağmen neden hâlâ buradaydı. Kabullenemiyorum.

Kaçtım ondan.

Asansörün önüne geldiğimde omzumu kapıya yaslayıp art arda düğmeye bastım. Koştuğum için nefes nefese kalmıştım. Asansörün kanatları iki yana açıldığında hızlıca içeri attım kendimi. Kapılar kapanmak üzereyken bir el buna izin vermedi.

O elin sahibi hayatımın en büyük pişmanlığıydı.

O da koşmuş olacak ki nefes nefese içeri girdiğinde öfkeyle yüzüne baktım. Hiçbir şey olmamış gibi yanımdaki boşluğa geçti ve kendi odasının olduğu katın düğmesine bastı. Bakışları kapanan kapıdaydı. Vücudumu ona doğru döndürdüğümde "Ne yapmaya çalışıyorsun ya sen?" diye bağırdım. Ellerimi kaldırıp omuzuna çarptım.

Bakışları yüzüme çevrildiğinde vücudunu bana doğru döndürüp karşıma geçti ve gözlerimin içine baktı. O da öfkeli görünüyordu. Peki buna hakkı var mıydı?

Başımı kaldırdım. "Bırak artık peşimi anlamıyor musun?" diye bağırdım gözlerinin içine baka baka.

Ellerini iki yana açtı. "Anlamıyorum!" diye bağırdı öfkeli bir sesle.

Asansörde hiç kimse yoktu ancak yine sesi o kadar gür çıkmıştı ki bir an bizi duyacaklar diye çok korkmuştum.

Dudaklarımı ıslatırken bakışları bir anlığına aşağı kaydı ve gözlerimin ıslandığını hissettim. "İstemiyorum seni." dedim az öncekinin aksine sessizce. Gözlerindeki öfke bir anlık hayal kırıklığına bulandı sanki.

Hangi ara bastı düğmeye bilmiyorum ancak asansör sarsılarak durdu. Bir adım atarak üzerime doğru geldiğinde sertçe yutkunarak bir adım geriye gittim. "Git."

"Bir daha söyle." dedi çatallı sesiyle. Bakışları ateş gibiydi. Bir adım daha attığında -ki onun bir adımı benim iki adımıma eşti- bende geriye gittim ve sırtım asansörün soğuk duvarıyla birleşti.

Sesim içime kaçmıştı sanki. "İste..."

Bakışlarım bana doğru bir adım daha atan ayaklarına indiğinde daha da telaşlandım. Bakışlarımı karnına kadar çıkardım, ne olduysa o an oldu ve ben o anın içinde boğuldum.

Yüzümü avuçlarının arasına almıştı ve dudaklarını dudaklarımla birleştirmişti. Bunu o kadar kısa bir süre içinde yapmıştı ki olan biteni anladığımda iş işten geçmişti.

Göğsüm yükseldi ve ellerim havada asılı kaldı. Gözlerini kapattı, dudakları ağır ağır hareketlendi. Aralıklı duran gözlerim yaşadığım anın büyüsüyle örtüldü ve ben o an düşünmeyi unuttum.

Bir elini boynuma sürterek enseme götürdü. Diğer elini ise belime indirdi, çekti. Vücudum vücuduyla birleşti. Enseme yaptığı baskıyla birlikte, kafasını sağ omuzuna yatırdı. Öpüşü hırçınlaştı, nefessiz kaldım.

Bir elim gayriihtiyari yanaklarına tutundu ve dudaklarımı aralayarak karşılık vermeye başladım. Başımı onun aksi yönüne eğdiğimde diliyle dudaklarımı araladı ve delirmişcesine öptü beni. Bu çok farklı hissettirmişti. Boğazımdan kocaman bir hıçkırık kaçtı.

Boşta kalan kolumu boynuna sardım ve kendimden geçmişçesine onu öpmeye devam ettim. Onca yaşananlardan sonra nasıl buna izin verdiğimi ben de bilmiyordum. Aklım şu an gerçekten benimle değildi. Yalnızca karşılık vermek ve hissetmek istiyordum.

Öpüşlerinde hissettiğim tek şey özlemdi. Bunun farkındaydım ancak bu bana yaşattıklarını değiştirmiyordu. Ne yazık ki çok kinci bir tarafın vardı, yapılanı asla unutamıyordum. Tek kötü huyum buydu ve bu yıllar boyu böyle sürerken değişeceğini hiç zannetmiyordum.

Nefessiz kalan dek öptü beni, nefessiz kalana dek öptüm onu.

Dudaklarımız son defa birbirinine tutundu ve alnını alnıma vurarak dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. Onun eli hâlâ ensemde, benim kolum ise boynuna sarılıydı. O kadar yakındık ki nefeslerimiz birbiriyle dans ediyordu âdeta.

Gözlerim aralandı ve hâlihazırda beni izlediğini fark ettim. Sertçe yutkundum. "Çok özledim." dedi fısıldayarak. Kalbim ağzımdaydı.

"Sus." dedim çatallı sesimle.

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde bakışlarımı kaçırdım ve boynumdaki tutuş sertleşti. "Yalvarırım kaçma benden."

Israrla ona bakmadım, bakamadım. Çünkü şu an yapmam gerek şeyi yapmama çok az bir süre kalmıştı farkındaydım, ümit veremezdim ona. Ya da bende -onun bana yaptığı gibi- ona ümit verip yarı yolda bırakmalıydım.

Sağlıklı düşünemiyordum. Bir terapiste danışmanın vakti çoktan gelmişti, geçiyordu da.

Ensemdeki elini çekip çenemden tuttuğunda yüzüne doğru kaldırdı. "Beni duymana ihtiyacım var anlıyor musun?"

"Lütfen." Gözlerimi kapattım. Onun karşısında ağlamak istemiyordum. Dudaklarımın üstünde hissettiğim dudaklarını sertçe bastırıp ayırdı.

"Benimle konuşmanı özledim." Sertçe öptü. "Sesini, kokunu özledim."

"Çınar..." dedim yapma dercesine. Yaşadıklarımızdan sonra ona ilk kez adıyla seslenmiştim ve bu, onu eminim ki çok şaşırtmıştı.

Şakaklarıma doğru sıcak bir yaş aktı. Tekrardan öptü beni. "Bana sevgilim demeni özledim." Kalbim ağrıdı.

Belimdeki varlığı kolunu sırtıma sararak kendini hatırlattı. "Seni öpmeyi özledim." Dudaklarını dudaklarıma bastırdı ancak bu sefer çekilmedi ve yumuşak bir şekilde yavaşça öpmeye başladı. Dayanamıyordum.

Yanağındaki elim de boynundaki yerini aldığında vücudumu hafifçe kaldırdım. Komutumu almışçasına sırtımdaki eli kalçalarıma indi ve tek eliyle kaldırdı beni. Kalçalarıma sürtünen eli nefesimi kesti âdeta. Bacaklarımı beline dolandığında sabırsızca öpüşüne karşılık verdim.

Bir eli yırtmaçtan dolayı açılan bacaklarıma değdiğinde kucağındaki bedenim yükseldi. Hiç dokunmaması gereken yerlere dokunuyordu. Ve bu çok farklı hissettiriyordu. Elini sürterek uyluklarımda gezdirdi. Daha fazla dayanamadım ve nefes nefese ayrıldım ondan.

"Dur." dedim, hızla inip kalkan göğsümle. Gözlerimi araladım. Kapalı gözleriyle alnını alnıma çarparak nefeslendi. "Dur, lütfen" Eğer onu durdurmasaydım gecenin sonunda neler olacağını aklıma bile getirmek istemiyordum.

İki elimle sardığım boynuna baskı yapıp inmek istediğimi belli ettiğimde sırtım arkamdaki duvarda kaydı ve bir anda alt bölgemde hissettiğim baskıyla nefesim kesildi. Birkaç saniye sürmüştü ancak kendimden geçmeme yetmişti.

Gözlerini aralayarak gözlerimin içine baktı. "Tamam," dedim nefes nefese. Kaşları çatıldı hafifçe. "Tamam, kabul ediyorum dinleyeceğim seni."

"Ne?"

"Duydun işte dinleyeceğim ama şu an değil." Hâlâ kollarımın boynuna, ayaklarımın ise beline sarılı olması beni hiç hissetmediğim şeyleri hissetmeme sebep oluyordu. Dudaklarını son kez dudaklarımla birleştirmesi işimi hiç kolaylaştırmadı. Alt dudağımı hafifçe emdikten sonra yanağı yanağıma sürterek kafasını boynuma gömdü. Dudaklarını boynumdaki çıplaklığa bastırdığında karnım içe doğru çekildi.

Bacaklarımı belinden ayırdığımda yavaşça yere bıraktı beni. Vücudum vücuduna sürtündü. "Çok teşekkür ederim." diye fısıldadı boynuma doğru. Sertçe yutkunup belimdeki ellerini avuçladım ve daha fazla dayanamayarak onu hafifçe ittirdim.

O da bu gece sınırlarımı fazlasıyla ihlal ettiğini düşündüğünden olsa gerek daha fazla karşı çıkmadı geriye doğru çekilerek uzaklaştı benden. Hiçbir şey olamamış gibi bakışlarını üzerime bir kez olsun değdirmeden aynı şekilde düğmeye bastığında asansör tekrardan yukarı çıkmaya başladı.

Asansör odamın bulunduğu katta durduğunda hiçbir şey söylemeden indim.

 

*****

 

Saat gece yarısı geçerken son kez eşyalarımı kontrol ediyordum. Bir saat önce odama girdiğimde ilk işim üzerimdekileri çıkartıp aynanın karşısına geçmek olmuştu. Yüzümden makyajımı arındırırken oldukça aceleciydim çünkü uçağıma geç kalma ihtimali her saniye daha da artıyordu ve bu ihtimali bile düşünmek istemiyordum. Çünkü Aycan beni yerdi.

Eşyalarımla birlikte asansörün önünde beklerken kapılar açıldı ve ben asansörün içinde gördüğüm yüzle sıkıntılı bir nefes daha verdim. Dahası kötü olan onun asansörde olması değildi, bavuluyla birlikte asansörde olmasıydı.

"Nereye sen?" dedim bavulumu kabine taşırken. İnsan bir yardım ederdi!

"Dönüyorum."

Bavulu taşımayı bırakıp gözlerine baktım, tek kaşımı kaldırarak. "Dönüyorsun?"

Uzanıp düğmeye bastı. "Evet, duydum ki buradaki son gecenmiş. Benim de kalmam için bir sebep kalmadı." dedi yüzündeki ifadeyi korurken.

Önüme döndüm. "Sana seni dinleyeceğim dememe rağmen hep böyle peşimde mi olacaksın?"

"Evet. Sen yoksan burada olmam için bir sebep yok." Yutkundum. Cevap vermedim.

Umarım tatmin edici bir sebebi vardır. Yoksa içimde bir yerlerde umutlanan kalbim büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktı.

*****

Çok şükür ki uçağa geç kalmamıştım. Güzel bir yolculuk geçirmiştim. Peşimdeki adam rahat bıraksaydı eğer çok daha güzel geçerdi de...

Yanımdaki koltuk dolu olduğundan uçakta onu görmemiştim. Ancak uçak indiği andan itibaren burnumun dibinde bitmişti. Allem edip kallem edip Bursa'ya gitmeden önce hava alanına bıraktığı arabaya bindirmişti beni. Zaten gece vakti taksi aramak istemediğimden çok zorluk çıkarmamıştım.

Yaklaşık on beş dakikadır yoldaydık. Bakışlarını üzerimde hissediyordum ancak ona bakamadım. Boğazını temizlediğinde ona bakmamı istediğini anladım ve yüzümü onun tarafına döndürerek ne var dercesine baktım.

"Konuşmayacak mısın?"

"Hayır." Kısa biraz cevap verip sağımdaki camdan dışarıya baktım tekrardan.

"Peki, şu an değil dedin ya ne zaman o an? Hani bileyim de ona göre davranayım bende." Derin bir nefes aldım.

Tekrardan ona döndüm. Bakışları yolla gözlerim arasında mekik dokuyordu. Gözlerine baktım. "Biraz düşüneceğim. İyi hissettiğimde dinleyeceğim seni."

"Hemen dinlesen ve üzülmeye devam etmesen?" dedi sorar gibi. Küçük bir çocuk gibi sormuştu bunu. Dudaklarım hafifçe gerildi. "Bak bu anlatacaklarım sadece sana. Daha önce kimseye bahsetmedim. Ben vazgeçmeden, vazgeçeceğim bir şey olmadan dinle lütfen. Hazır şu an baş başayız?"

Tam dudaklarımı aralayıp konuşacaktım ki arabanın içinde yükselen telefon sesiyle susmak zorunda kaldım. Çınar'ın bakışları arabaya bağlı olan telefonuna çevrildiğinde istemeden de olsa bende baktım.

Anneciğim arıyor...

Çınar'ın bakışları bir an bana döndü sonra elini yanıtla tuşuna götürerek tıkladı. Kardelen Hanım'ın sesi doldurdu arabayı.

"Çınar iyi misin oğlum?" Kaşlarım çatıldı, bir şey mi olmuştu ki?

"İyiyim anneciğim," dedi Çınar, kaşlarını hafifçe çatarak. Bakışları ara sıra bana çevriliyordu. İlgilenmiyormuş gibi yapıp önümüzdeki yolu izlemeye başladım. "Neden öyle sordun birden bir sorun mu var?"

"Yok ya öyle gece gece bir sıkıntı girdi. Nasılsın diye bir sorayım dedim. İyiymişsin çok şükür." Gülümsedim. Ne güzel bir şeydi bir annenin varlığı...

"İyiyim ben anneciğim sen sıkıntı etme." dedi Çınar.

"Neredesin, napıyorsun?" diye devam ettirdi sohbeti annesi.

"Biraz işim var da ben seni sonra arasam olur mu?"

"Ne işiymiş bu?" Sesinde garip bir ima vardı. Sonra meraklı bir sesle, "Gönül işimi?" diye sordu.

"Yok," dedi Çınar hemen.

Bakışlarım yanımdaki adama çevrildi ve gözlerimin içine baktı. Fısıldayarak ekledi:

"Gönlümün işi."

Annesi bunu duymamıştı fakat ben duymuştum. Ve o da duymamı istemişti.

 

...

29.05.2025

 

 

Özlemiş miyiz?

 

Nasıldı bölüm?

 

Bu arada diğer karakterleri okurken çok sıkılıyor musunuz?

 

Yani öyle olsa bile çok büyük ihtimal yazmak zorunda kaldığım sahneler yine de olacak yoksa kitapta anlayamadığımız kısımlar olacak. Herkesi kendi açısından okumak daha iyi. Yoksa Azra'nın bu saflığından biz hiçbir şey öğrenemeyeceğiz fjhkjhgkj

 

Sorularınız varsa seve seve cevaplarım :))

 

Kendinize iyi bakın, hoşça kalın...

 

 

-Senemmm

 

 

 

 

Bölüm : 29.05.2025 21:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...