9. Bölüm

9.Bölüm

Elifnur
senfoniyazar

Ay heloooo.

Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Nasılsınız bakalım?1

İyisiniz, iyi olun aman.

Sizi bölümle baş başa bırakmadan önce sizlerden bir ricam var.

İnstagram hesabından karakterlerimiz adına soru cevap yapacağım. Hem lavin hem de kbi kitabında ama daha kitlem orada oluşmadığı için yapamıyorum ve rells videolarımda az seviyede izlenmeli.

Karakterlerimize sizler istediğiniz soruyu sorun onlar da belki sizlere az çok spoi verir. Güneş'den ve Lavin'den alacak çok spoileriniz var benden söylemesi. Pars da sizler için belki sessizliğini bozup sizlere ufak bir şey söyler. belli mi olur

Sizden rica etsem bana orada destek olur musunuzzzzzz.

Destek olan ve olmayan arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ederim.

instagram; senfoni_yazar

tiktok; senfoniyazar

İYİ OKUMALARRRR

.

 

 

Senem, sokaklarda dolaşırken biraz olsun rahatlamak istedi. Bu aralar iş derken Güneş derken her şey üst üste gelmişti. Bu yüzden biraz boğulduğunu hissediyordu. Nefes almak istiyordu.

Sokakta dolaşırken zaman akşamdı. Akşamları dışarıda dolaşmak, ayrı keyif veriyordu Senem'e.

Senem, ailesinin tek çocuğuydu. Bu sayede biraz şımarık büyümüştü ama asla dışa yansıtmadı. Senem bir tek anne ve babasına şımarıktı. Taa ki onlar ölesiye kadar.

Annesi ve babası öldükten sonra kimseye şımarık olmaya gönlü el vermedi. Sanki annesine ve babasına ihanet edecekmiş gibi hissediyordu. O yüzden yakın arkadaşına dahil şımarıklık yapamıyordu.

Hakkari'ye annesinin bıraktığı miras sayesinde gelmişti. Annesi bir aralar herkesten uzak olsun diye Hakkari'de yaşıyordu. Burada hayatını kurmuştu. Daha sonra ise Hakkâri'de babası ile tanışmıştı. Güzel bir ailesi olmuştu Senem'in.

Annesi ve babası ile beraber yaşarken sanki dünyalar onundu Senem için. Hayatına sadece bir erkek girmişti. Onu da zehir etmişti. O erkekten başka da bir erkek hayatına girmemişti.

Ahlas Demir. Hayatının tam en kötü zamanında ona ilaç gibi gelen ama aslında zehir olan o adam.

Senem annesini ve babasını aynı anda kaybetmişti. Evinde çıkan yangın yüzünden ikisini de kaybetmişti. Hastanede iken de Ahlas ile karşılaşmıştı. O zamanlar Muğla'daydılar. Ahlas daha sonraları hep onun karşısına çıktı. Bir süre sonra tanıştılar. Flört zamanları çok güzel geçmişti ona göre. Ahlas ona annesinin ve babasının acısını unutturmuştu.

Taa ki bir geceye kadar.

Senem o zaman en büyük hatasını yapmıştı. Ahlas ile bir gece geçirmişti. Ahlas ise o anları aslında gizli kamera ile kaydediyormuş.

Ahlas Senem'i bununla çok tehdit etmiş, Senem'e hayatı zehir etmişti. Senem aşkı buldum, hayatım iyileşti derken asıl sevdiğinden yemişti darbeyi.

Darbeyi hiç beklemediği kişiden almıştı.

Hayat böyleydi ya zaten. İnsan beklemediği, sevdiği kişiden alırdı en büyük darbesini.

Daha sonra yaşananlar ile kendisini Hakkâri'ye attı. Herkesten uzak, hiç kimsenin aklına gelmeyecek olan bu şehirde gelmişti.

Bu şehire attı çünkü Ahlas, videoyu sansürleyerek arkadaşlarına atmıştı. O an her şey için geçti belki de ama Senem, yangının içine çoktan girmişti.

Ahlas, Senem'i ateşten korumak yerine ateşin içine atmış ve onun yanmasını sağlamıştı.

Senem ise daha fazla dayanamayarak almıştı eline bıçağı, Ahlas'ı öldürmeye kalktı. Deli divâne aşık olduğu adamı öldürmeye kalktı. Ama olmamıştı yapamamıştı. Yapamadı ve o şehri terk etti.

Şehiri terk ettikten bir kaç gün sonra ise Ahlas'ın ölüm haberi gelmişti ona. O zaman ne hissedeceğini dahil bilmiyordu. Üzülse mi sevinse mi bilmiyordu.

Ama cezasını çekmişti. Ölmüştü. O videolar ise polislerin eline geçmişti. İyi ki o videodan sadece bir tane vardı. Polisler o videoyu yok etmişti.

Senem ise bu haberle çok sevinmişti. Ama akıllanmıştı da. Bir daha bir erkeğe güven yoktu.

Sevdiği adam ona cehennem olmuştu.

Güvenmişti, hayatını bitirmişti.

Birine güvenmek, hayatın bitmesi demekti. Senem güvendi, dünyaları başına yıkıldı.

Düşünceleri ile sokakta dolaşırken karşısına aniden üç kişi çıktı. Senem karşılarına çıkan adamlar ile kaşları çatılırken korku ile bir adım geriye gitti. Adamlar zil zurna sarhoştu ve leş gibi içki kokuyorlardı.

Adamlardan biri öne çıktı. "Oo," dedi harfleri uzatarak. Sarhoş olduğu için kelimeler ağzında yuvarlanıp gidiyordu. "Bir fıstık varmış burada."

Başka diğeri de öne atıldı. "Bizle eğlenceye ne dersin, güzelim?"

Senem yüzünü buruştururken bir adım daha geriye attı. "Siktirin gidin derim!"

"Vay, atarlı ve nazlıyız demek."

Hiç konuşmayan ve üçüncü adam anında Senem'e atılıp kolundan tuttu. Tutmasıyla birlikte kendisine çekip, pis nefesini Senem'in yüzüne doğru solumaya başladı. "Nazını başlatma kızım! Gelmem ben öyle naza falan!"

"Al sana naz!" derken Senem kafasını geriye atmış, güçlü bir şekilde kolunu tutan adama kafa atmıştı. Atmıştı atmasına ama kafası da acımıştı.

"Ah!" diye anında bağırdı üçüncü adam. Yere yığılmıştı ve öylece yığıldığı yerde sızıp kalmıştı. Yüzüne yediği darbe ile sızıp kalacak kadar sarhoştu.

Adamların ikisi de kaşlarını çatarken, "Ne yaptın lan sen?" demişti ve Senem'in üzerine doğru yürümeye başlamışlardı.

Senem ikisini alt edemeyeceğini anlayınca üzerine gelen diğer adamın özel bölgesine tekmeyi basıp, anında koşmaya başladı.

"Sikeyim!" diye bağırdı tekme yiyen adam. Öne doğru anında büzüşüp kalırken yanında duran adama, "Yürü lan!" diyerek Senem'in arkasından koşmaya başlamışlardı. Sarhoş olmaları yüzünden de koşuşları biraz hafifti. Her an takılıp düşseler, yüzüne kafa yiyen adam gibi anında sızıp kalacaklardı.

Senem koşarken arkasına baktı. Adamlar hızla peşinden geliyordu. Senem hızını biraz daha arttırdı. Şunlardan bir an hemen kurtulmak istiyordu.

Köşeye doğru gelmişken bir başka sokağa girdi. O sırada o adamlar ise arkada kalmış, Senem'e yetişememişlerdi ama Senem arkasına dönüp bakmadığı için farkında değildi. Hızla koşmaya devam ediyordu.

O sırada ise Ömer, hızla sokakta koşuyordu. Arkasına bakıp, "Gelmesene, manyak!" diye bağırdı.

Merve. Eski sevgilisi. Tam arkasında koşup, Ömer'e yetişmeye çalışıyordu.

"Ömer!" diye bağırdı Merve. "Niye kaçıyorsun benden, sevgilim!" diye bağırmaya devam etti. "Bekle beni!"

"Ruh hastası!" diye sinirle soludu Ömer. Merve'nin ruh sağlığında sıkıntı vardı. Ruh sağlığı iyi değildi. Ömer ile sevgili oldukları zaman ustaca oyunculuk sergilemiş, Ömer'den saklamıştı. Taa ki Ömer, 2 ay önce fark edesiye kadar.

Ömer'in evine gelmişti o zamanlar Merve. Ömer mutfağa gidip salona geri geldiği zaman aynada kendi kendine konuşurken gördü. Ayrıca Merve her şeyi açık açık söylemişti. O gün ayrılmıştı Ömer Merve'den ama Merve, Ömer'in peşini bırakmamıştı. Ömer'i her gördüğü yerde kovalamaktan bıkmıyordu.

"Kaçma sevgilim!" diye bağırdı tekrardan Merve. "Ben deli değilim ki!"

"Sal beni kızım, sal lan!" diye bağırırken biraz daha hızını arttırdı ve daha hızlı koşmaya başladı.

Derin nefes alıp verirken, "Sanki Pars komutanımdan kaçıyorum, amına koyayım," diye sinirle homurdandı. "Pars komutanımdan bile bu kadar kaçmadım lan ben."

Tam Ömer köşeye dönmüş ilerliyorken karşısından gelen Senem ile çok sert çarpıştılar. Senem'de Ömer'de hızla koştuğu için birbirlerini görmemişlerdi ve çok sert çarpışmışlardı.

Çarpışmanın şiddeti ile Ömer, Senem'in üzerine doğru savruldu gitti. Senem ise hızını alamayıp Ömer'e çarptığı için onun da ayağı kaymış, Ömer'i üzerine çekmiş oldu.

Ömer Senem'in üzerine doğru düşerken ikisi de yere yığıldılar. Senem altta Ömer üstte kalmıştı. Ama akıllarına dahil getirmeyecekleri bir şey olmuştu.

Ömer Senem'in üzerine hızla düşerken yanlışlıkla Senem'in dudağına yapışmıştı.

Senem şokla gözlerini açarken ne olduğunu algılayamamıştı. Dudaklarının üzerinde bir sıcaklık vardı. Dudaklarının üzerinde başka bir dudaklar vardı...

Şaşkınlık havası ortamda toz oldu. Ömer yanlışlıkla kapandığı dudaklar ile dünyası onun etrafında durdu.

Senem vardı.

Kapandığı dudaklar vardı.

İkisi de ne olduğunu anlayamamıştı. Sadece dudakların üzerindeki dudaklar odaktı.

İkisi de birbirini tanımıyor iken ikisi şuan dudak dudağıydı.

Bir kıvılcım oluştu iki dudağın arasında. Bu kıvılcım aslında bir kaderi belirlemişti.

Dudaklar birleşti, kader tekrardan yazıldı.

Dudaklar birleşti, iki kişinin hayatını oluşturdu.

Ömer yavaşça çekti kendisini. Dudaklar sesli bir şekilde ayrılmıştı. Senem üzerindeki Ömer'e şaşkın ve utançla bakarken Ömer, altındaki kıza sanki dünyanın en güzel bir olayını yaşamış gibi huzurla, haz almışçısına bakıyordu.

Senem'in titrek nefesleri Ömer'in yüzüne savrulurken Ömer'in de derin nefes alıp verişleri, Senem'in narin yüzüne vuruyordu.

Çok yakınlardı...

Senem normalde bağırır çağırır, sapık var diyerek ortalığı yıkardı ama ortada suçlu olan yoktu. İkisi de insanlardan kaçıyordu, ikisi de hızlı koşuyordu ve bir sokakta çarpışarak, birbirlerini öpmüştü.

Bir sokak, iki kişinin birbirlerine tanımadıkları hâlde öpüşerek tanışmalarına hikaye olmuştu.

Ömer Senem'in süt kahve gözlerinde takılırken tam özür dileyecek iken bir ses duydu. O an Ömer'in odağı zorla da olsa Senem'den çıktı. "Ömer!" diye arkadan bağırarak geliyordu Merve.

Ömer içinden küfrederken bakışlarını hemen yola çekti. Merve biraz uzaklıkta geliyordu. Bu kızdan kurtulmak istiyordu artık.

Düşün, dedi. Düşün Ömer. Bir yolunu bul.

"Üzerimden kalkarmısınız artık," diye bir naif ses duydu bu sefer. Senem hâlâ yaşananları üzerinden atamamışken utandığı için sesi çok kısık ve naif çıkmıştı.

Ömer anında Senem'e döndü. Üzerinde hâlâ uzandığını fark etti. Sonra bakışlarını tekrardan Merve'nin geldiği yöne çekmişti.

Merve yanlarında, gözü yaşlı Ömer'e bakıyordu. Merve tam ağzını açmış bir şey diyecek iken Ömer, yine beklenmeyecek bir hareket yaptı.

İlk önce, "Özür dilerim," diye fısıldadı. Sonra da eyleme geçti.

Üzerine uzandığı kadının dudaklarını ikinci kez öpmüştü. Hem de bile bile, isteye isteye.

Senem daha fazla şoka girdi. Tekrardan aynı adam tarafından öpülmüştü. Ellerini kaldırıp yumruk atmak isteyince Ömer anında atağa geçti.

Senem'in kollarını tuttuğu gibi başının üzerine yaslayıp ellerini kullanmasına engel oldu. Biraz daha yüklendi Senem'e. Biraz daha gömüldü o dudaklara.

İçinden kendisine küfrediyordu. Yaptığı yanlıştı. Çok iyi biliyordu ama Merve yüzünden artık hayatı ona zehir geliyordu. Kurtulmak istedi, Senem'in dudaklarına daha fazla gömüldü.

Ama ikisi de bir şeyi bilmiyordu.

Kaderleri, bu sokakta geçiyordu.

Senem'in kendisine bir sözü vardı. Artık hayatımda erkek olmayacak demişti.

O sözü yıkacak erkek çıkmıştı artık karşısına.

Ömer Akay.

Kaderinde asıl erkek olan o asker adam.

Hayat defterleri tekrardan yazı yazmaya geçti. Kader değişti, hayatlar değişti.

Ömer bir sokak ortasında Merve'den kurtulmak için Senem'i ikinci kez öperken, kaderine Senem'i çoktan yazmıştı.

Senem, sarhoş adamlardan kaçarken yanlışlıkla çarptığı askeri, kaderinde çoktan yazmaya başlamıştı.

Bu sokak sadece birbirlerine tanımadıkları hâlde öpüşen bir çifti eşlik etmedi.

Bu sokak, verilen sözlerin kırıldığını ve iki kişinin hayatının silinip tekrardan yazılmaya başlandığı ilk anı da şahit oldu.

Bu sokak aslında bu gece bir çok şeye sahip olmuştu...

.

.

"Şuan tam burada ne oluyor?" diye sordu beni kurtaran asker. Adını hastanede söylemişti ama şuan aklıma gelmiyordu.

Ben Senem'i tutarken de beni kurtaran asker yanındaki adamı tutuyordu. İsimlerini öğrensem iyi olacaktı.

"Pars komutanım!"diye sızlanmaya başladı o adam. Böyle demesinin sayesinde beni kurtaran askerin adını öğrenmiş oldum. Pars...

" Ya ben bu kızı,"derken yanımda duran Senem'i işaret etmişti. "Peşinde koşan adamlardan kurtarayım derken yanlışlıkla öptüm."

"Yanlışlıklamı!" diye çatık kaşlarının arasından konuştu Senem. "Hadi o yanlışlıkla oldu. İkinci kez öpmende mi yanlışlıkla oldu!"

Anında Senem'e döndüm. "Peşinde adam mı vardı senin?"

Derin nefes verdi. "Üç tane sapık adam. Birini yere serdim ama diğerine gücüm yetmedi. Onlardan kaçıyordum."

"Baba?" diye bu sefer kendisini unuttuğumuz Alphan araya girdi. Babasına ve bana bakış atıyordu, gözlerinin içinde soran ifadeler vardı. "Ne oluyor burada?"

Pars bey atılmadan ben konuşmaya başladım. "Alphan," dedim. "Bebeğim, sen git arabanın içine. Orada bekle babanı olur mu?" Her ne kadar olgun ve bir şeyleri anlasa dahil burada olan konuşmaları duymaması onun için daha iyi olurdu. Senem ve o adam kavga ederken onları öyle sinema izler gibi izlemişti. Hatta bir ara gülmeye başlamıştı. En azından korkmamıştı.

"Siz istiyorsanız, tamam öğretmenim," dedi ve babasına dönüp, "Arabaya gittim bile," diyerek bizim yanımızdan ayrılmıştı. Merak ediyordu ne olduğunu ama şuan müsait bir yer olmadığını da iyi anlıyordu. O yüzden uzatmamış, isteğim üzerine hemen gitmişti arabaya.

Tekrardan bakışlarımı Pars beye ve yanındaki o adama çektim. Ömer Senem'e dik dik bakarken, "Benim de yardıma ihtiyacım vardı, o an gelişen bir şey oldu. Meraklımıyım kızım ben sana!"

"Bana bak!" diye atılmıştı ki Senem, anında kolunu tutup kendime çektim. "Senem!" dedim uyarır bir şekilde. "Sakin ol."

"Eee, ne yapacaksın acaba!" dedi bu sefer o adam, sanki Senem'in damarına basmak istiyor, sonuçları görmek istiyor gibiydi.

"Ömer!" dedi Pars. Bu sefer de o adamın adının Ömer olduğunu öğrenmiş oldum.

Ömer anında Pars'a baktı. "Ama komutanım," diye sızlandığı an Pars, soğuk ve keskin bir bakış atınca susmak zorunda kaldı.

Derin bir nefes verdim. Mevzu uzadıkça uzuyordu. "Tam ne oldu, anlatır mısınız artık."

"Anlatayım hemen," diye başladı söze Senem. "Ben sokakta dolaşırken peşime 3 tane sapık herif takıldı. Birini yere serdim ama diğerlerine gücüm yetmedi. Bu yüzden kaçmaya başladım ama o sırada," derken adının Ömer olduğunu öğrendiğim adamı parmağı ile işaret etti. "Bu adamla çarpıştım." Parmağını indirdi. "Yere düştük, o benim üzerime düşmüştü o sırada işte yanlışlıkla beni öptü."

"İkinci kez olayı ne peki?" diye sert sesi ile sordu Pars.

"Hayvan herif," demişti ki Senem, "Ağır oluyor ama!" diye aniden araya girdi Ömer.

"Hayvan herif!" diye basa basa tekrardan cümlesine devam etti Senem. İnadına yapıyordu. "Tam üzerimden kalkar iken benden özür dileyip, tekrardan öptü beni!"

Pars, kaşının birini havaya kaldırırken soran ifadeler ile baktı ona. Ömer o bakışların altında ezilmişti ama susmadı. "Merve geliyordu! O yüzden."

"Merve kim?" Bu soru benden gelmişti.

"Eski sevgilim," diye mırıldandı Ömer. "Takıntılı, manyak bir kız. Onun geldiğini görünce, bizi böyle görürse vazgeçer diye düşündüm ki öyle de oldu zaten."

"Aynen," diye alayla mırıldandı Senem. "Kız hıçkıra hıçkıra ağlayarak gitti be!"

"Banane!" diye yükseldi Ömer. "Ben mi dedim, peşimden takıl diye!"

"Ya sen ne yaptığının farkında mısın!" dedi Senem. "O kızı ağlayarak kovmak için beni kullandın sen be! O kız gelmeden sevgili taklidi yap falan deseydin ben sana zaten yardım ederdim!"

"Aklıma gelmedi," dedi Ömer'de. "Aklıma gelse söylerim zaten. Ayrıca seni kullanmadım ben."

"Öptün lan öptün!" diyerek yükselmeye devam etti Senem. "İki kez öptün hem de!" Sinirle soluk alıp veriyordu Senem. "Senin yaptığın taciz be, taciz!"

"Ya öpmeden önce özür diledim ya!" demişti ki Pars, "Ömer arabaya!" diye bağırdı. Kendisine baktığımda boynundaki damarların şiştiğini, nabız gibi attığını gördüm. Elleri iki yandan yumruk olmuş, o da sinirle soluk alıp veriyordu.

Ömer denilen adam baya bir korktu. Öyle bir korktu ki, Pars'a yavru kedi bakışları atıyordu. O sırada da yutkunmuştu. "Ama, komutanım," diye kısık sesi ile öyle bir mırıldanmıştı ki, uzaktan gelen kişi bile korktuğunu hissederdi.

"İkiletme lafımı, Ömer," diye dişlerinin arasında tısladı. "Git arabaya!"

Ömer dudağını dişlerinin arasına alırken, "Tamam, komutanım," dedi ve topuklarını vura vura arabaya kaçtı. Bu hâline gülmek istedim ama ortam ciddiydi. Ciddi olan yerde gülmek, biraz absürt kaçardı. Yapamazdım.

Pars bize yaklaşırken Senem'e baktı. "Askerim adına özür dilerim," dedi. "Sizi çok zor durumda bırakmış."

"Maalesef," diye ağzının içinde homurdandı Senem ve Pars'a bakmadı bile.

Sinirle bir soluk verdi Pars. Senem'e bakmaya devam ederken, "Tekrardan özür dilerim," dedi.

Ama Senem oralı olmamıştı. Haklıydı aslında. Ama suç Pars'ta değildi.

Senem'e dönüp Pars'ı işaret ettim. "Adamın bir suçu yok, Senem," diye uyarmaya başladım. "Asıl suçlu olana böyle davran."

Derin bir nefes verdi Senem. Bugün fazlasıyla sinirlenmişti ve haklıydı da. Kim ister ki tanımadığı bir adam tarafından öpülmek? Hem de adam eski sevgilisinden kurtulmak için kendisini kullanırken.

"Sizin suçunuz yok, Pars bey," dedi Senem. "Kendisine de iletin lütfen. Bir daha karşıma çıkarsa, hiç kimse beni tutamaz. Haberiniz olsun."

Anlayışla başını salladı Pars ama onun da sinirli olduğunu görebiliyordum. Nasıl sinirli olmasın ki? Askeri oğlunun okulunda çalışan kızı, sırf eski sevgilisinden kurtulmak için öpmüştü. Ve kendi açısından da bize karşı rezil olduğunu düşünüyordu. Oğlunun öğretmeninin yanında ve oğlunun okulunda çalışan kıza karşı askeri yüzünden fazlasıyla mahçup olmuştu. Valla bende olsam bende sinirlenirdim.

Senem bana dönüp, "Arabaya gidiyorum ben," dedi ve göz ucuyla Pars'a baktı. "Sizin veli-öğretmen konuşacak şeyleriniz vardır."

"Tamam, canım," dedim. O da bunu duyduktan sonra arabama doğru gitmişti. Kendisinin arabası yoktu. Benim arabamı kullanıyordu. Bugün ise şehir içinde dolaşan otobüs ile gelmişti buraya. O yüzden arabama doğru gitmişti.

Pars ile baş başa kaldığımız zaman bana biraz daha yaklaştı. İlk başta Senem ile muhattap olduğu için benden uzak bir yerdeydi. Şimdi ise benimle muhatap olmak için biraz yaklaşmıştı.

"Yine siz demek," diye mırıldandı.

"Yine ben," dedim ona karşı. O sırada ise aklıma bir akım olan ses geldi.

Yine ben, yine ben, yine ben!

Hemen sildim aklıma gelen sesi. Ne saçma bir şey söyledim ben ya!

"Asker olduğuma inandınız mı artık?" diye bir soru sordu. Hastanede yaptığımız konuşmalara ima ediyordu. O da haklıydı bende. Kafama aldığım darbeler yüzünden hatırlamıyordum ve kendisini de terörist sanıp korkmam normaldi.

"O gün için kusura bakmayın," diye söze başladım. "Kafama aldığım darbeler yüzünden sizin beni kurtardığınız anı hatırlamıyordum."

Kaşları çatılırken, "Kafanızı aldığınız darbeler mi?"diye şaşkınca sordu. Şaşırdı çünkü beni kurtardığı an bir yaram yoktu. Hastane de bu bilgiyi öğrenmemişti demek ki. " Siz kafanıza darbe mi aldınız?"

Onaylar şekilde başımı salladım. "Aynen öyle," dedim. "Bu yüzden sizi hatırlayamadım hastanede. Bir kaç gün sonra hatırladım."

"Anladım," diye fısıldadı o da. "Geçmiş olsun tekrardan size. Yaranız nasıl oldu?"

"İyileştim bile," dedim. "Dikişlerim alındı ve sapasağlamım. Zaten ciddi bir yara da değildi."

"Güzel," dedi ve sıkıntılı bir şekilde derin bir nefes verdi. Bize karşı hâlâ rezil olduğunu düşünüyordu Ömer yüzünden. "Askerim adına sizden de özür dilerim. Arkadaşınız benim askerim yüzünden zor bir şey yaşamış."

"Siz niye özür diliyorsunuz," dedim anında. "Sizin askerinizin olması, onun yaptığı suçlar yüzünden özür dileyeceğiniz anlamına gelmez ki."

"Doğru," dedi. "Ama benim disiplinliğimin altında."

"O da onun sorumsuzluğu," dedim anında. "Onun komutanı olabilirsiniz ama onun yüzünden de rezil olmazsınız. Suçu o işledi. Siz eminim ki elinizden geleni yaptınız."

"Haklısınız," dedi. "O zaman asıl konumuza dönsek?"

"Alphan'ın olgunluğu, değil mi?"

Çaresizce onaylayan bir şekilde başını salladı. "Aynen öyle,"dedi.

" Bakın Pars bey,"diyerek söze başladım. Alphan'ın velisi ile bu konuşmayı yapmayı çok istiyordum. Hem de bugün yaşananlardan dolayı daha çok istemiştim. Kader yüzüme güldü, o gün bugündü. "Alphan'ı olgunluktan çıkarma görevi sizde veya bizde değil. Siz ne yaparsanız yapın ya da ben ne yaparsam yapayım Alphan'ın olgunluğunun önüne geçemem."

Geçemezdim çünkü Alphan, babasını üzmekten çok korkuyordu.

"Çok korkuyor," dedim. "Çok korkuyor sizi kaybetmekten. Bir asker evladı olarak sizi o kadar çok anlayışla karşılıyor ki, bazen ben bile şaşırıyorum onun olgunluğu karşısında."

"Ben de korkuyorum," Dedi Pars, çaresisce. Yeşil gözlerinin içindeki çaresizlik onu ele veriyordu. "Oğlumu yarı yolda bırakarım diye bende korkuyorum. Olgunluğunun önüne geçip, çocukluğunu yaşamasını istiyorum ama bu bir en fazla iki gün sürüyor. Daha sonra yine eski hâline dönüyor."

Bende görmüştüm onun bu değişimini. Burada çocuk oluyordu ama evde nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu da biliyordum. Nuray abla anlatmıştı.

"Mesela,"dedi ve yüzünün sağ gözünün biraz yan tarafında olan kırmızı yara izini gösterdi. Çizik halinde bir yara izi vardı. " Ben bu yara izini ilk kazandığım an oğluma nasıl anlatırım diye düşünürken o bana, dağlarda biraz daha dikkatli ol babam, dedi. Askerler hep güçlüdür. Sende güçlü ol, dedi bana. O an soluğum tıkandı benim. Ne cevap vereceğimi bilemedim."

Yutkundum sadece. Bir şey diyemedim. Çaresiz olmakta o kadar haklıydı ki, bir şey diyemedim. Alphan'ı iyileştirecektim ama. Bunu biliyordum.

"Size söz," dedim kendimden emin bir şekilde. "Alphan'ın çocukluğunu yaşattıracağım. Alphan'ı iyileştireceğim."

Burukça baktı bana. "Umarım öyle olur. Çünkü ben oğlumu öyle görmeye dayanamıyorum."

"Ama sizinde yardım etmeniz gerek," dedim anında. Özellikle babası olarak onun yardımı daha fazla etkili olacaktı.

"Oğlum için her şeyi yaparım,"dedi kendisini kanıtlamak ister gibi. Sözü kendisini gibi emindi. " Ne yapmam gerek. Onu söyleyin, yeter."

"İzin günlerinizde vaktinizi oğlunuzla geçirin. Yani şöyle. Oğlunuz ile vakit geçirdiğinize eminim ama onunla dışarıya çıkmak yerine çocuk oyunları oynayın. Onun daha çocuk olduğunu kanıtlayın."

Emindim izin günleri oğlu ile vakit geçirdiğine ama Alphan'ın olgunluğuna yetmiyordu. Oğlu ile çocuk olması gerekiyordu.

Susarak beni dinlemeye devam etti.

"Onunla çocuk olun. Babasının onunla çocuk olduğunu görmesi, olgunluktan çıkaracağına eminim. Gerisi ise bende."

"Sizde mi?" diye sordu.

"Aynen öyle. Çocuk olduğunu okulda ben hatırlatacağım. Haftanın 5 günü ne de olsa benimle. Ben size söz verdim. Ve sözümün arkasında duracağım da."

Bugün yaşananları anlatmak istemedim. Zaten morali bozuktu. Ömer derken oğlu derken üzerinde bir yük olduğunu göre biliyordum. Bu yüzden oğlunuz bugün okulda ağladı, şöyle oldu, böyle oldu, demek istemedim.

Pars beyin tek yapacağı bir şey vardı: Alphan'ın yanında çocuk olacaktı. Çocukla çocuk olması, Alphan'ın çocuk olduğunu hatırlatırdı. Hele ki babasının kendisiyle çocuk olduğunu görmesi, babasının onunla çocuk oyunları oynadığını görmesi çocuk olduğunu kesinlikle hatırlatacaktı. Olgunluktan hemen uzaklaşmazdı ama en azından biraz daha olsa uzaklaşmasını sağlardı.

Derin bir nefes verip ellerini giydiği siyah kot pantolonun cebine koydu. Dik durarken uzaktan bakan bir insan bile onun asker olduğunu anlardı. Asker olduğunu fazlasıyla belli ediyordu. Ya da ben hayatımda fazla asker gördüğüm için öyle geliyordu. Olabilirdi.

Üzerinde beyaz bir t-shirt altında ise siyah kot pantolon vardı. T-shirt'ün üzerine bir siyah deri ceket giymişti. Fazlasıyla havalı duruyordu. Siyah gür saçları alnında doğru dökülürken de onda ayrı bir aura vermişti. Yüzü ise sinek kaydı traşı sayesinde parlıyordu. Sağ kaşının üzerinde başlayan ve kulağına doğru giden yara izi asla ama asla havasını bozmuyordu. Hatta yakışmıştı ona.

"Teşekkür ederim," dedi düşüncelerimin arasından. "Bir dahakine görüşmek üzere o zaman."

"Görüşmek üzere," dedim. Dilimin ucunda bir şey vardı. Kendisine demek istediğim ama diyemedim. Rezil olur muydum acaba? Bir şey der miydi?

Tam arkasına dönüp gitmişken, "Pars bey,"diye seslendim. Daha fazla tutamazdım. Dilimin ucundaki söylemeden rahatlayamazdım. Bana dönüp sorgulayan ifadesi ile bakış attı. " Efendim?"

"Tekrardan tanışabilir miyiz?" diye soru yönelttim.

Bu soru karşısında donup kaldı. Yüzü hafif şaşkına dönerken, "Efendim?" diye yine yöneltti.

Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken utançla konuşmaya başladım. "Tanışmamız kötü oldu. Bir insan biri ile kötü tanıştıysa o kişi ile hep kötü olurlar. Öğrencimin velisi olarak sizinle kötü olmak istemem." Omuzlarımı silktim. "Böyle bir inancım var işte. Hiç kimse ile kötü tanışmış olarak kalmak istemiyorum."

Hiç bir şey demedi. Bir şey demeden bana doğru geldi. Tam dibimde durarken cebine attığı elinin birini çıkardı. Bana uzattı. "Pars Erdinç," dedi. "Tanıştığımıza memnun oldum."

Çocuk gibi sevindim. İnanışıma saygı duymuş, istediğimi yapmıştı. Uzattığı eline karşı bende elimi uzattım. El sıkıştık. "Güneş Devin. Tanıştığımıza bende memnun oldum."1

Gülümsedi ve elini çekti. "Görüşmek üzere, hayatımda gördüğüm en güçlü kadın."

Gülümsedim. "Görüşmek üzere, asker adam."

Hastanedeki repliğimiz yine gerçekleşmişti. O zaman bir daha görmeyeceğim adam demiştim ama artık görüşecektik. Yüz yüze olacaktık. Öğrencimin velisi olarak artık benim için bir daha görüşmeyecek olan asker adam değil, sadece asker adamdı.

Aslında, kaderime beni kurtardığı an yazılmıştı ama benim haberim yoktu.1

.

Merhaba!

Bu bölüm en uzun olan bölüm oldu be. Ellerim ağrıdı sizlere yetiştirmek için.2

Bu hızlıca yazılan bir bölümdü. Yine dediğim gibi. Sonradan bölüme betimlemeler ekleyeceğim.

Pars?

Güneş'in tekrardan Pars ile tanışması?1

Ömer ve senem?1

Diğer bölümde görüşmek üzeree.1

 

Bölüm : 15.01.2025 20:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...