10. Bölüm

10. Bölüm

Senuzya
senuzya

 

Sabah kitaplarımı alarak çantaya doldurdum ve bıkkın bir nefes verdim. Bu çalışma maratonu cidden canımı sıkmaya başlamıştı. Bir tarafım hey sınavlara daha var! derken diğer tarafım çok geridesin aptal hemen çalışmaya başla! diyordu ve daha ağır basıyordu. "Ah cidden!" Lesley başını yastığına bıraktı. "Seni izlerken ben yoruluyorum Valeria." Odadakileri uyandırmamak adına gülmemi bastırmaya çabaladım. Kahvaltıdan önce kütüphanede biraz çalışmak istiyordum. Hufflepuff binasından çıktım ve üst kata ilerliyordum ki etraftaki durum... Garipti. Duvarlar eskiden olan çatlaklarda şimdi tahtalar çakılmıştı ve etrafta ifritler dolaşıyordu. Elindeki çekici duvara vuran Filch birden bana o asabi ve tuhaf gözleriyle baktı. "Ne arıyorsun sen bu saatte burada?" Hafifçe yutkunma gereksinimi hissettim. "Kütüphaneye gidiyorum." Bu adamın tipi beni ürkütüyordu. Beni umursamadan duvara geri döndü. Etrafın durumunu soracaktım ki koridorun başında Profesör Dumbledore ve McGonagall'ı gördüm. "Ah, Bayan Katressnan, burada ne arıyorsunuz? Tek dolaşmamalısınız." McGonagall'ın telaşlı ifadesi de oldukça garipti. "Kütüphaneye gidiyordum profesör."

 

Dumbledore'da garip duruyordu ama McGonagall kadar telaşlı değildi. "Çalışma azmine hayran kaldım Valeria." dedi Dumbledore. Bunu samimi söylediğini hissetmek beni mutlu etmişti. "Fakat bugün hava çalışmak ile geçirilemeyecek kadar serin. Binanıza dönün." Ne dediğini anlamadım. Yüzündeki o sabit ifadeyle ilerledi. Profesör McGonagall onu takip etmeden önce "Çabuk binanıza bayan Katressnan." dedi. Arkalarından boş boş baktım. Neler oluyordu burada?

 

 

Hufflepuff ortak salonuna geri döndüm ve ilk kez boş gördüğüm şömine önündeki rahat koltuğa oturdum. Ortak salonda kimse yoktu. Gerçi kahvaltıya bir saatten fazla vardı. Herkes yataklarında uyuyor olmalıydı. Çoktan giyinip çıktığımdan bir daha yatağa dönmek istemedim. Çantamı yere bıraktım ve kimsenin olmamasını fırsat bilerek koltuğa uzandım. Kollarımı esnettim. Gözlerimle odanın ışıl ışıl ve yeşil dallarla bezeli tavanını inceledim. Burası harika görünüyordu. Sarı renk sıcak bir atmosfer oluşturuyordu ve her taraftaki bitkiler huzur vericiydi. Acaba diğer salonlar nasıldı? Gryffindor herhalde kupalar ve kılıçlarla dolu bir yerdir diye düşündüm. Slytherin ise zindanlarda kaldığından aklıma çok hoş şeyler gelmedi. Abim pencerelerinin gölün altını gördüğünden bahsetmişti. Ürkütücü. Burası ise sıcak... ve... sevimli...

 

Başımdaki bir ses rahatsız edici derecede seçilmiyordu. Kaşlarımı çattım. Ses silik silik duyulmaya başladı. "Hey, burada uyumamalısın." Uyumak? "Uyumuyorum..." dedim zorlukla. "Evet. Kesinlikle öyle duruyor." dedi alayla. Gözlerimi zorlukla araladım. "Uyumuyorum ben sadece..." Sesimdeki tonu ve görüşümün bulanıklığını fark edince hızla dikleştim. "Olamaz gerçekten uyuyorum!" Etrafıma bakındım. Görünürde kimse yoktu. "Saat kaç? Kahvaltıyı mı kaçırdım? Yoksa akşam yemeğini mi?" Aklıma gelen şeyle yüzüm kıpkırmızı oldu. Ben ortak salonda uyumuştum cidden ve o ağzımdan salyalar akan halime bütün Hufflepuff binası şahit olmuştu. Ağlamaklı bir sesle önüme döndüm. E yok artı! "Sakin ol daha kahvaltıya yarım saat var." Cedric Diggory hemen karşımda bu halime gülerek bana bakıyordu. Rahat bir nefes almama fırsat kalmadan tekrar utançla kızardım. "Burada nasıl uyuyabildin? Neden odanda değilsin?" Saçlarımı üstün körü düzeltmeye çalışırken karşımda oturan Cedric'e bakmamaya çabaladım. "Aslında sabah kütüphaneye gitmek için çıkmıştım ama... Geri dönünce biraz dinleneyim derken uyuyakalmışım." "Sabahın köründe kütüphaneye mi gitmiştin?" Başımı salladım. Yan gözle ona baktım. Çok da rezil olmuşum gibi durmuyor oluşu biraz rahatlamamı sağladı. "Yetiştirmem gereken çok konu var." Çantama baktığını gördüm. "En azından sınavlara daha var fakat istersen bayan Sprout ile konuşabilirsin. Eminim sizin için bir kolaylık sağlamaya çalışır."

 

"Hayır olmaz. Dediğin gibi daha sınavlara çok var. Çalışmak için vaktim varken ayrıcalık istemiyorum." Cedric dediğim şeyden hoşlanmış gibi gülümsedi. "Böylesi daha adil geliyor ha?"

 

Ona bakarken aklıma gryffindor ile olan maçı tekrarlamak istediğini anlatan Laura'nın sesi geldi. "Evet öyle."

 

Gülüşerek ortak salona giren birkaç kız yanımızdan geçerken "Günaydın Cedric." dedi. Cedric de aynı gülümsemeyle "Günaydın." dedi ve kızlar uzaklaşınca bana döndü. "Pekala kahvaltıya az kaldı. A bu arada kendimi tanıtmadım. Ben Cedric Diggory."

 

"Biliyorum. Okulda herkes senden bahsediyor." Yüzünde hafif bir kızarıklık fark ettim. Gülmemi tutmaya çabaladım. "Bende Valeria Katressnan." Bu kez o "Biliyorum." dedi. "Okulda sadece benden bahsetmiyorlar." "Nasıl yani?" "Dönem ortasında gelmeniz insanların biraz ilgisini çekmiş sanırım." dedi omuz silkip. Ardından ayağa kalktı. "Pekala... Tanıştığımıza memnun oldum Valeria. Sonra görüşürüz." "Tabi evet." derken görüşeceğimizi pek düşünmüyordum. Cedric salondan çıktı. Sonuçta o üst sınıflardan olduğundan derslerimizde ortak değildi. Gerçi aynı binadaydık. Esneme isteğimi bastırarak etrafa bakındım. Öğrenciler yavaş yavaş içeriye doluyordu. Pekala madem ders çalışamayacağım bari şu fazla kitapları odama geri bırakayım.

 

------

 

Ana salondaki masalarda bir grup öğrenci yine Gryffindor masasının etrafında toplanmıştı. "Yine ateş oku sergisi mi yapıyorlar?" dedim alayla. Helia'da gülerek "Her görmek isteyenden 1 galeon alabilir." dedi. Gülüşerek Hufflepuff masasındaki Agnes ve Claude'un yanına geçtik. "Evet bu kez neler oluyor?" dedi Lesley. "Sirius Black." Bir an kızlarla durup kaldık. "Black mi?" "Dün gece Gryffindor ortak salonuna girmiş." Ne?! Gözlerim dehşetle açıldı ve gryffindor masasına baktım. "Ne?!" dedi Helia. "Yoksa o..?" Konuşmaya devam ettikleri sırada masadan giden kızlar sayesinde görüş açım açıldı. Harry masada oturmuş Ron ile konuşuyordu. Rahat bir nefes verdiğim sırada gözlerimiz denk düştü. Bu kez o bana gülümseyerek selam verdi ama gülümseyemiyordum. Anlık bir stres beynimi uyuşturmuştu sanki. Gryffindor ortak salonuna giren bir katil... Hermione ve Ron o binadaydı. Adam zaten Harry'i öldürmek istiyordu. Ve Leonard... Leonard! Aklıma gelen düşünceyle Harry'e arkamı dönerek arkadaşlarımın konuşmasına daldım. "Kimseye bir şey olmamış değil mi?" dedim telaşla. "Hayır olmamış." Agnes'in cevabıyla rahat bir nefes aldım. "Sen bizi dinlemiyor muydun?" diye çıkıştı ardından. "Ron Weasley tam zamanında uyanıp onu elinde bıçakla görmüş. O da kaçmış." Tekrar Gryffindor masasına baktığımda Harry'nin keyifsizce bize baktığını gördüm. Gözlerimiz denk düşünce bakışlarını kaçırdı. A evet. Daha demin selamını resmen görmezden gelmiştim. "İçim rahat etmiyor." dedim arkadaşlarıma. "Ben Ron'dan tüm hikayeyi dinlemeye gitsem sorun olur mu?" Helia göz devirerek güldü. "Tabiki olmaz. Aklın Leonard'da kaldı değil mi?" Yani evet onda da kalmıştı ama asıl hedef o olmadığından kimsenin yaralanmamış olduğunu bilmem yeterliydi. "Bize de anlat." dedi Claude. "Tamam anlatırım." Masadan kalkarak Gryffindor masasına ilerledim. "Hey Valeria, sanırım dün gece olup biten her şeyi dinlemek istiyorsun, ha?" Zoraki bir gülümseme takındım. " Öyle denebilir." Harry'e döndüm. "Merhaba." dedim ilk öne. "Oturabilir miyim?" "Tabi geç." Ron çok hevesli görünüyordu. Bir insan böyle bir an yaşadıktan sonra neden bu kadar mutlu olur ki? "Her ayrıntısını anlatacağım." dediğinde bu kez gerçekten gülmek istedim ama içimdeki sıkıntı izin vermedi. "Ron böyle bir şeyden sonra bu kadar neşeli olman hem çok garip hem de hayranlık duyulası." "Teşekkürler." dedi iyi bir şey mi söyledim yoksa laf mı soktum anlamadığı çok belliyken. "Herkes iyi değil mi?" "Leonard iyi." dedi Ron muzipçe gülerek. Göz devirdim. "Sadece onu sormuyorum Ron. Hermione, Harry, sen. Sirius Black'in gryffindor salonuna girdiğini duyunca bir an... Her neyse." Harry'e döndüm. "Sen iyi misin?" Bu sefer o keyifsiz ifadesi yoktu ve ilk gülümsediği haliyle bakıyordu. "İyiyim evet. Ron uyanınca kaçtı zaten." "Ama neden kaçtı ki?" dedim anlam veremeyerek. "Bizde onu düşünüyorduk." "Harry, kaçmak için bütün okulu öldüremeyeceğinden kimse gelmeden tüymüştür diyor."

 

Kafamı belli belirsiz salladım. "Yani, olabilir." Ama tüm okulu öldürmesine gerek yoktu. Öyle bir büyücü azkabandan kaçmayı başarmışken pekala Hogwarts'tan da kaçabilirdi. "Gryffindor ortak salonuna nasıl girmiş anlamıyorum. Giriş şifreniz yok mu ki?"

 

"Var tabi... Her binanın var."

 

"Ahmağın biri tüm şifreleri bir kağıda yazıp sonrada kaybetmiş." "Ron!" Harry ona dik dik bakınca Ron "Ne var? Doğruyu söylüyorum." dedi umursamazca. Harry nefesini bıkkınca bıraktı.

 

"Hogwarts'a böyle görünmeden girip çıkabilmesi korkutucu. Eskiden burada okumuş olsa bile kaleyi böyle iyi biliyor olması-" "Burada mı okuyormuş?" Harry'nin cümlemi kesmesine şaşırsam da başımı salladım. "Evet." "Sen nereden biliyorsun?"

 

"Ron o bir Black. Saf kan ağacında bir dalı var. Ayrıca annemin okul albümünde fotoğrafı vardı." dedim ve yüzlerindeki ifadeyi görünce kendimi açıklama gereği hissettim. "Arkadaş değiller. Tüm sınıf çektirdikleri bir fotoğraftaydı. Yanlış hatırlamıyorsam o da bir gryffindordu." "Ne?" Yüzlerindeki şaşırma biraz garip geldi. Sanki bu bilgiyle ne yapacaklarını bilemiyor gibilerdi. "Okulu ve gryffindor binasını biliyor tabiki içeriye gizlice girebilir." dedi Ron ortada bir şeyi söylerken hevesle. "Öyleyse Dumbledore bunu biliyordur?" Harry başını belli belirsiz salladı. Biraz dikkati dağılmış gibiydi. Elimi dalgın gözlerinin önüne getirerek parmaklarımı şıklattım. "Hey! Buraya dön Harry. Dumbledore bunu tabiki biliyordur yani ona göre önlemler alacaktır." Zaten almalıydı diye geçirdim içimden ama sadece onu rahatlatmaya çabalıyordum. "Ben Fred ve George'nin yanına gidiyorum. Birazdan dönerim." Ron'un gidişiyle bir süre sustuk. Sessizlik uzayınca içim rahat etmedi. "Bu arada maçta çok iyiydin." Harry belli belirsiz gülümsedi. "Orada olduğunu görmemiştim." "O kalabalıkta bu çok normal değil mi?" dedim gülerek. "Hangi takımı destekliyordun?" Ona sataşmamı ciddiye aldığını fark ettim. "Ravenclaw gayet iyiydi." dedim alayla. Yüzü anında değişti. Hisleri yüzünden çok net anlaşılıyordu. "Ama biz kazandık." Kaşlarımı kaldırdım. "Demek Harry Potter'ın rekabetçi bir yönü de var." Gözlerini kaçırdı. Bu kez kendimi tutamayarak güldüm. "Sizi tutuyordum Harry. Gerçi neredeyse tüm Hufflepuff binası sizi tutuyordu ama dürüst olmak gerekirse ben direk seni tutuyordum." Şaşkınlıkla bana döndü. "Ne?"

 

"Yani baya iyi oynuyorsun. Dalışların şahaneydi ve baya hızlısın. Etkilendim. Açıkçası senle karşı karşıya oynama fikri biraz kötü bir fikir gibi gelmeye başladı."

 

"Hayır. Sende iyisin. Yani iyisindir. Eminim güzel oynuyorsundur." Saçmalamasına garip garip baktım. "Sağol ama emin olmadığın şeylerde böyle konuşma Potter." Yan tarafa baktım. Ron yine birilerine bir şeyler anlatıyordu. "Birlikte oynamayı isterim." Harry'e dönüp gülümsedim. "Bende öyle. Sırf seninle oynayalım diye abimin süpürgesine bile el koyuyorum sen düşün." Yani aslında sadece onunla oynamak için değildi diğer arkadaşlarımla da oynayacaktım.

 

"Şey istersen... Bir sonraki antrenmanımızdan sonra beraber..."

 

"Olur." dedim cümlesini tamamlayamayacağını anlayınca. "Kim kim oynayacağız?" Bir an gözlerini kaçırdı. Canı sıkılmış gibiydi. Oyun konusunda onu çok mu darlıyordum acaba? "İkimiz diye düşünmüştüm." Ah. Darlamıyormuşum. Biraz emin olamadım. "Şey aslında güzel bir fikir hem abimin süpürgesini ilk kez kullanacağımdan iyi bir alıştırma olur ama..." Andrew'un bu duruma vereceği tepki aklıma gelince sıkıntıyla nefesimi verdim. Leonard'dan yardım istemem gerekecekti galiba. "Tamam olur."

 

"Harika. O zaman antrenmandan sonra..." Bir süre düşündü. "Ben tarihi sana söylerim olur mu?" Bilmediğini fark edince gülmeye başladım. "Tamam olur."

Bölüm : 02.09.2024 22:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...