18. Bölüm

17. Bölüm

Senuzya
senuzya

 

Soğuk... Başımda gezinen sızıya eşlik eden bir el bedenimi sarsıyor. Üşüyorum. Bacaklarımı kendime çekerek ısınmaya çabalıyorum. "Leyla..." Uzaktan gelen bir fısıltı sanki. "Leyla hatun uyan." Sesin varlığı artınca gözlerimi aralıyorum. "Kardelen?" Bir an etrafıma bakınıyorum. "Burada yatılır mı Allah aşkına?" Kendi yatağımın ayak ucunda çökmüşüm ve başım yatağa yaslıyken yerde uyumuşum. Yataktan destek alarak kalkıyorum. "İçim geçmiş..." derken aklıma gelen gerçekle bilincim hızlıca yerine geliyor. "Nihal? Nihal uyanmıştı. Nasıl şimdi? İyi mi?" Kardelen belli belirsiz başını sallıyor. "İyi." Günler sonra ilk kez gerçekten nefes alıyor gibi hissediyorum. Ciğerlerimi dolduran havaya eşlik ederek dudaklarım kıvrılıyor. Gülüşümü tutamıyorum. "Şükürler olsun Allah'ım." Gözlerimdeki buğu bu kez canımı yakmasa da boğazım bir ağlamayı daha kaldıramayacak gibi sızlıyor. "Şükürler olsun." Hızla ilerlemek için atılıyorum ama Kardelen kollarımı yakalayarak engelliyor. "Dur hele. Nereye gidiyorsun?" "Nihal'i görmeye." İçimi saran neşeyle karışık endişe bedenimi titretse dahi onu görmek istiyorum. "Burada değil mi? Nihal'i göreceğim ben." derken perdenin arkasında olduğunu düşündüğüm tarafa bakmaya çabalıyorum.

 

"Şimdi olmaz Leyla Hatun." "Neden?" diyorum hızla. Biraz sıkıntılı bir ifadesi var. "Burada değil." "Nerede?" Başka bir endişe dalgası içimi kaplamak için fırsat ararken Kardelen buna müsade etmiyor. "Diğer odaya aldılar. Bedeni sıhhatine henüz tam kavuşmadı. Günlerdir de yatıyor biliyorsun. Hekimler yatak yaralarıyla ilgilenmekte. Onlar işini bitirsin. Sonra sen görürsün he?" Rahatlamış bir nefes veriyorum. Bedenim bu ani yükselişle tekrar çökmek istiyor. "Ama görmek istiyorum..." Gerçekten gözlerinin açık olduğunu, nefes aldığını... Benden nefret mi ediyor, beni suçluyor mu öğrenmek istiyorum. Yavaşça iç çekiyorum. "Sadece bir göz atsam?" "Olmaz Leyla. Hekimleri rahatsız edersen nasıl yapacaklar vazifelerini? " "Ama..." "Aması falan yok." Gözlerimi yere çeviriyorum. En azından uyandı. "Kapıdan baksam?" "Leyla!" Kızgın bir ifadeyle kollarımı bırakıyor. "Endişe edersin anlarım lakin kargaşa çıkartma! Nihal tedavisini olurken sen de git Jale Hatun'a sırtını göster. Şu..." derken elini üstün körü sallayarak bedenimi gösteriyor. "yaralarınla ilgilensin." Nefesimi yavaşça veriyorum. Sanki iyileşseler ne olacaksa? Şu an sadece Nihal'in yanına gitmek istiyorum. Ama Kardelen'e de sorun çıkartmamalıyım. Zaten geçen gün yaptığım karmaşayı o temizlemek zorunda kalmıştı. Başımı sallıyorum usulca. "Tamam... Ama bak hekimlerin işi bittiği gibi bana haber vereceksin tamam mı? Onu görmem gerekli Kardelen hatun. Lütfen. Hemen bana-" "Tamam tamam! Haber edeceğim git hayde."

 

 

-------------

 

Artık ezberlediğim yolda Jale Hatun'un odasına ilerliyorum. Yanımdaki duvara takılıyor gözlerim. Hafif çıkıntıları olan taş duvara uzanarak parmaklarını deydiriyorum yürümeye devam ederken. İlerledikçe başka bir çıkıntı ya da çukura ulaşıyorum. Soğukluğu çok gerçek hissettiriyor. İstemsizce gülüyorum. Hâlâ bir yanım adapte olamasa da, puslu bir düşte gibi hissetse de, benliğim farkında artık tamamen. Ben buradayım. Göktürk zamanında. Orta Çağda. Neden sorusuyla kendimi yormak istemiyorum. Başımı hafifçe iki yana sallıyorum kovalamak istercesine. Şu an sadece Nihal'in iyileştiği gerçeğine odaklanmak istiyorum. Belki bana kızgın olacak, belki kolunun hüznünü bana atfedecek ama bir önemi yok. Olamaz zaten. Ne derse haklı. Önemli olan tek şey şu an uyanmış olması. "Ah." Elim başka bir çıkıntıya takılınca istemsizce çıkıyor ses. Parmaklarımı kendime çevirip bakıyorum. İnce bir çizik hafifçe kan damlalarıyla kaplanıyor. Duvara tekrar uzanıp sivri kısmı koparmak istiyorum ama taşın çıkıntısı olduğunu fark edince sadece nefesimi sıkılmış bir şekilde veriyorum. Jale Hatun'a bir iş daha çıktığını fark etmem ile tekrar gülüyorum. En azından bu kez ufak. Ellerimi önümde birleştirip yürümeye devam ediyorum.

 

------

 

Sarayda;

 

Akşamın serin havası küçük pencerelerden sızarak içeriye dolunca Hümaşah Sultan'ın cariyeleri odadaki şömineyi yakıyor. Etrafta dolaşan hatunlar ortadaki masayı yiyeceklerle dolduruyor. Hümaşah Sultan aynanın karşısında elbisesini düzeltirken kapısı çalıyor. "Gel." Mahinur Sultan içeriye girerek validesini selamlıyor. "Validem." "Gel Mahinur." Bakışları odada geziniyor. "Kardeşlerim henüz gelmedi mi?" Hümaşah Sultan bakışlarını aynadan çekerek kızına dönüyor. "Hayır henüz değil. Geç otur hadi. Ayakta beklemeyelim." Sedire oturdukları sırada hatunlar son hazırlıkları tamamlayarak odadan çıkıyor. Birkaçı odanın etrafında vazifeleri için beklemeye devam ediyorlar. "Dilan'ım nasıl? Onu da getirseydin." Mahinur sultan hafifçe gülümsüyor validesine. "İyi çok şükür validem. Babasının saraya geldiğini işitince onu görmeye gitti. Sabah sizi selamlamaya gelir." Hümaşah sultan hafifçe başını sallıyor. "Güzel. Torunlarımla da ayrı bir gün böyle bir yemek tertip etmek niyetindeyim." Kapının çalması ile o yöne bakıyorlar. Füruzan Sultan neşeli bir gülüşle içeriye giriyor. "Validem." Kelimenin sonunu uzatarak annesi ve ablasının yanına oturuyor. "Çok bekletmedim umarım diyeceğim ama abilerim daha gelmemiş bile." Mahinur Sultan göz deviriyor. "Bu kez son teşrif etme şerefinden mahrum kaldın."

Füruzan Sultan sessizce gülüyor ve ablasına bakarak göz kırpıyor. "Bir dahakine daha yavaş yürümeliyim o vakit."

Mahinur Sultan yorgun bir nefes alırken Hümaşah Sultan kızına onaylamayan bir tavırla bakıyor. "Ablana saygısızlık etme." Füruzan sultan şaşırmış gibi yaparak kaşlarını kaldırıyor ve masum bir tavırla bakıyor. "Saygısızlık mı? Ben hiç öyle şey yapar mıyım validem?" Hümaşah Sultan kızına bakıp yorgun bir şekilde gülümsüyor. "Sanki seni tanımazmışız gibi..." diye mırıldanıyor Mahinur Sultan. "Her yemeğe en son katılmak için hususi bir çaba içerisinde gibisin. Sanki bizden kaçar gibi."

Sessizce gülüyor Füruzan Sultan. "Sende her vakit ilk gelip son gidersin kardeşim. Sanki evinden kaçar gibi. Ya da.. paşamızdan mı desem?" "Seni hadsiz..!" "Yeter." Hümaşah Sultan'ın sert sesi ikisini susturuyor. "Lafınızı bilin de konuşun."

İkisi de bakışlarını kaçırarak birkaç özür kelimesi mırıldanıyor. Kapı tekrar çalıyor ve bu kez bir sohbet içinde olan Şehzade Uraz ve Şehzade Ertuğrul giriyor içeriye. "Ah, nihayet." Hümaşah sultan ayağa kalkarak oğullarını karşılıyor. "Kusura kalmayın Validem, hallolması gereken hususlar vardı." Annesinin elini öpüyor Uraz. "Her şey yolunda mı aslanım?" Uraz annesine hafifçe gülümsüyor. "Yolunda validem yolunda."

Ertuğrul da annesinin yanına giderek elini öpüyor. "Abimi bilmez misin validem? Her şeyi bizzat kendi kontrol etmeden bırakmadı vazifeleri." Hümaşah sultan memnun bir şekilde gülümsüyor. "Olması gereken de bu Ertuğrul. Bir şehzade daima vazifelerini kendi tetkik etmeli." Evlatlarını yönlendiriyor masaya doğru. "Hadi, yemekler soğumadan geçin."

"Enfes kokuyor validem."

Uraz, Ertuğrul'un yanına geçerken hafifçe gülüyor. "Sorma kardeşim, vekilliğe başladığımdan beri kilo aldım resmen."

Füruzan sultan abise bakıp alayla gülümsüyor. "Merak etme abi, zırhına sığamazsan sana yenisini hediye ederim."

Uraz kardeşine bakarak sahte bir kibarlıkla ama keyifli bir gülüşle başını sallıyor. "Ne kadar da düşünceli bir kardeşim var."

"Geveze de sen ona." diyor Mahinur sultan araya girerek. "Zevzeklik ediyor gene."

Ertuğrul gülümseyerek kardeşinin sırtını sıvazlıyor. "Biz onu böyle kabullendik artık." diyor şakacı bir sesle.

Füruzan sultan yüzünü buruşturur gibi yapıyor. Yemeklerine başlıyorlar, hatunlar yemek ikramlarını yapıyor. Gece sorunsuzca ilerlerken Füruzan sultan abisi Şehzade Uraz'a dönüyor. "Ee abi, Hünkarımız durumla ilgili ne dedi?" Bir an etrafı saran sessizlikle Uraz elindeki çatal ile durarak kardeşine bakıyor. Sakin kalmak için bir nefes alıyor. "Seferden dönmeden her şeyi halletme emri verdi." "Ve?" Uraz göz deviriyor ve yemeğine dönüyor. "Seni alakadar etmeyen hususlarda kaygılanma Füruzan."

Füruzan sultan umursamaz bir tavırla omuz silkiyor. "Abim sorunu halletti bile kardeşim." diyor Ertuğrul konuyu değiştirmek ister şekilde.

"Öyle mi?" Füruzan hafifçe gülüyor. "Abimden beklendiği gibi." diyor gizli bir alayla. "Lakin Validem." diyerek araya giriyor Mahinur Sultan. "Yavuz'umun çocuklarını kurtaran hatunlar hususunda bir karara vardınız mı? İçlerinden biri kolunu kaybetmiş diye işittim."

Hümaşah Sultan oğlu Uraz'a bakıyor. "Benim bir kararım var lakin önce Şehzademin fikrini duymak isterim."

Uraz'ın ifadesi bıkkın bir hale gelirken sakin bir duruşlar yemeğine devam ediyor. "Kolunu kaybeden hatunun başka bir sarayda vazifelendirilmesi daha münasiptir."

"Peki diğeri? Leyla hatun?" diyor Füruzan. Ertuğrul da yemeğini yerken abisine bakıyor. "Saraydaki vazifesine devam etmesinde bir mahal olduğunu düşünmüyorum."

Uraz belli belirsiz başını sallıyor. "Bence de münasiptir." Dese bile aklında hala Leyla'yı dövüşürken gördüğü an dolanıyor ve şüphelerinden kurtulamıyor. Fakat çoktan herkesi sorgulamıştı ve ifadeleri birbiriyle uyumluydu. Uraz'ı geren tek şey iç güdüleri. Mahinur Sultan validesine bakıyor. "Sizin kararınız nedir Validem?"

-----------

 

Kapının önünde iki yana yürürken gergin bir şekilde parmaklarımla oynuyorum. Dudağımı kemirirken aklımda cümleler kurmaya çalışıyorum. Günlerdir söylemek istediğim şeylerin ağırlığı kalbimi deşerken şimdi ıssız arazi gibiyim. Zihnim o kadar çorak ve boş ki... Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kapıya bakıyorum. Saniyeler sonsuzluk gibi geliyor. Hem korkuyorum karşılaşmaktan hem de bekliyorum sabırsızca. Özür dilemeliyim biliyorum ama kabul eder mi ki özrümü? Görmek ister mi beni? Suçlar mı olanlar yüzünden? Her düşünce de endişelerim daha da artıyor. Stresle dolduğum yerde duruyorum ve ellerimi saçlarımdan geçiriyorum. Sakin ol.. Sakin ol! Korkmak değiştirmeyecek Nihal'in tepkisini. Gözlerini açana kadar sadece uyansın, istediği gibi davransın bana dert değil diyordum ama insan sürekli daha fazlasını istiyor. Afedilmek istiyorum. Beni suçlamasın... Bana korktuğum o suçlayıcı bakışı atmasın istiyorum. Olanlar hiç yaşanmamış gibi olmak istiyorum ama olmayacak biliyorum. Endişelerimin karmaşası beynimi yormaya başladığı sırada kapının açıldığını fark ediyorum. Kardelen Hatun elinde bir tepsiyle çıkıyor odadan. Ona veriyorum dikkatimi, Nihal'in nasıl olduğunu soran bir bakış atıyorum. Bana bakan gözleri acıma ve hüzünle dolu. İçimdeki karmaşaya hiç de yardımcı olmuyor. Derin bir nefes alıyorum. "Artık görebilir miyim onu?"

"Bunu istediğinden emin misin Leyla? İkinize de iyi gelmez sanki." Bilmiyorum. Bilmiyorum ama bilinmezlik batağında çırpınmak da istemiyorum. Tedirgin bir şekilde başımı sallıyorum. "Görmek istiyorum Kardelen Hatun. Eninde..." derin bir nefes alıyorum. "Eninde sonunda görüşeceğiz zaten. Ben Nihal'in yanında olmak istiyorum." Kardelen Hatun bir süre bana bakıyor. Sonra kenara kayarak geçmem için alan açıyor. Elbisemin kollarıyla oynarken endişeyle kapıya yaklaşıyorum. Kardelen Hatun bana son bir bakış atıyor. "Çok uzun süre kalma. Kızı da yorma." Başımı sallıyorum belli belirsiz. Aralık kapıdan içeriye giriyorum. Nihal günlerdir olduğu gibi bir yatakta uzanmış halde yine. Yanına yaklaşmak için bir adım atıyorum. Dalgın gözleri bana dönüyor. Bir an olduğum yerde kalıyorum. Bir söz söyleyemeden, hatta gözlerine bile bakamadan bekliyorum. Sanki yaklaşmama izin vermesi için bir onay bekliyor gibi öylece duruyorum. Gözlerini kaçırıyor. Yavaşça yurkunuyorum. Birkaç adım daha ilerliyorum. Yatağın biraz uzağında durduğumda yine bana bakıyor. Gözleri buğulu duruyor. İfadesi yorgun ve kederli. "N-Nihal..?" Sesim o kadar kısık çıkıyor ki hafifçe öksürerek sesimi açıyorum. "Nihal.. beni duyuyorsun değil mi?"

Nihal dalgın gözleriyle bana bakıyor. Hafifçe başını sallıyor ve ben derin bir nefes alma ihtiyacı hissediyorum. Yüzümde belli belirsiz bir gülüş beliriyor. "Şükürler olsun..." diyorum gözlerim yaşlarla ıslanırken. Kendimi tutmaya çalışıyorum ama omuzlarım sarsılıyor yavaş bir ritimle. "Ben çok korktum...sen uyanmazsan diye..." Kendi kendime konuşur gibi olan sesimi işitiyor mu emin olamıyorum. "Nihal.." Yanına yaklaşarak yatağın yanına çöküyorum ve ona bakıyorum. Kolunun olması gereken yerdeki boşluğa kayıyor bakışlarım. Nihal de oraya bir göz atıyor ve ıslak gözleriyle tekrar bana bakıyor. "Özür dilerim..." Mırıltım hıçkırıklarımın sessiz temposunda duyulmuyor bile. "Özür dilerim... Ben çok üzgünüm Nihal..." Yatakta bir kıpırtı fark edince yere bakmayı keserek ona dönüyorum. Sağlam elini hareket ettirirken yaşadığı zorluğu fark ediyorum. Toparlanmaya çalışarak gözlerimdeki yaşları avuç içimle silmeye çalışıyorum ve yanına eğiliyorum hızlıca. "Bir şey mi istiyorsun?" diyorum endişeyle. Nihal bakışlarım altında elini uzatarak yatağın kenarına hafifçe vuruyor. Ne demek istediğini anlamayarak ona bakıyorum. Sonra emin olamayarak yanına oturuyorum. Tedirgin bakışlarım altında Nihal uzanarak elimi tutuyor. Yüzüne bakacak cesareti elde ettiğimde gözlerinin nasıl kızardığını ve yüzünün sessiz yaşları altında ıslandığını fark ediyorum. "Nihal..." Gözlerinde ki korku ve endişeyi, acıyı ve kederi görebiliyorum. Kendi endişelerimden tiksinir gibi hissederken elini daha sıkı tutuyorum. Nihal ağlarken sadece yanında durabiliyorum.

-----------

 

Merhabalar arkadaşlar <3 Uzun süredir yeni bölüm yazmadığım için bu bölümü çok hızlı yazmam gerekti. Yazım hataları ya da dengesiz yerler varsa şimdiden özür dilerim. Düzenlemeye çalışacağım. Bölüm gecikmeleri konusunda da çok özür dilerim fazla dikkatimin dağıldığı bir dönemdeydim. Bundan sonra düzenli yazmaya çalışacağım. Okuyan herkese çok teşekkür ederim. <3<3<3

Bölüm : 22.02.2025 14:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...