

İyi okumalar 🩷
Mesaim nihayet bitmişti. Üzerimdeki yorgunluk, kafenin kalabalığından ve Toprak’ın sinir bozucu tavırlarından kaynaklanıyordu. İçimdeki tek istek, bir an önce eve gidip sıcacık bir duş alarak rahatlamaktı. Fakat dışarı adımımı atar atmaz, beni bekleyen yağmur fırtınasını gördüm. Şemsiyem yoktu ve durakta otobüs beklemekten başka çarem de yoktu.
Durak oldukça tenha görünüyordu. Birkaç kişi yağan yağmurun altında aceleyle yürüyordu, ama ben hiçbir yere kıpırdamadan bekledim. Üzerime ince bir mont almıştım ve şimdiden içim titremeye başlamıştı. Yağmur damlaları yere düşerken bir melodi oluşturuyor, ama benim ruh halime hiç de uyum sağlamıyordu.
Arkamdan gelen araba sesini fark etmedim bile. Motorun uğultusu önce kulağımın kenarından geçti, sonra yanımda durdu. Birkaç saniye bekledim, ama araba hareket etmedi. Başımı çevirdiğimde, sürücü camından bakan tanıdık bir yüzle karşılaştım.
“Yağmurun altında donuyorsun, kül kedisi,” dedi Toprak. Yine o alaycı ton, yine o sinsi gülümseme. Üzerinde beyaz bir tişört vardı, hafifçe ıslanan saçları alnına düşmüştü. Arabadan bir elini direksiyona koyarak eğildi. “Otobüs mü bekliyorsun gerçekten?”
“Evet, ne olmuş?” dedim soğuk bir şekilde. “Senin önerin ne peki?”
“Benim önerim mi? Otobüs beklemek yerine seni bırakmam için arabaya binmen.”
“Hayır, teşekkür ederim.”
Gülümsemesi genişledi. “Niye? Yoksa gurur mu yapıyorsun?”
Derin bir nefes alıp montumun fermuarını biraz daha yukarı çektim. “Gururla alakası yok. Sadece ihtiyacım yok.”
“Yağmur altında donarak beklemeyi tercih ediyorsun, öyle mi?” dedi, kaşlarını kaldırarak.
“Beni rahat bırak,” dedim sinirle. “Hem otobüs az sonra gelir.”
O sırada yağmur daha da hızlandı. Saçlarım yüzüme yapışmaya başlamıştı ve montumun içi bile ıslanıyordu. Toprak, hala beni izliyordu. “Tamam, öyle olsun,” dedi. Ama gitmedi. Arabanın içinden, sileceklerin eşliğinde bana bakmaya devam etti.
Sonunda pes ettim. “Ne istiyorsun Toprak? Birinin gururunu kırmadan rahat etmiyor musun?”
“Hayır,” dedi keyifle. “Ama seni buradan kurtarmak hoşuma giderdi.”
İçimden oflayarak ağır adımlarla arabaya doğru yürüdüm. “Tamam, tamam. Ama fazla konuşma. Yorulmuşum.”
“Tabii ki,” dedi, sırıtarak. Kapıyı açıp içeri bindim. Koltuğa oturduğum anda, onun koltuklarını biraz ıslatacağımı fark ettim. Ama umursamıyormuş gibi davranmaya karar verdim.
“Şikayetçi olmanı bekliyordum,” dedi direksiyona dönerken.
“Ne diyebilirim ki? Daha önce şikayet ettim de bir şey değişti mi?”
Toprak gülümsedi ve arabayı hareket ettirdi. Sessizce yola devam ettik. Yağmur, arabanın camlarına vuruyordu. Yol boyunca konuşmadık. Ama sessizlik benim için rahatsız ediciydi. Birkaç dakika sonra, dayanamayarak sordum:
“Neden buradaydın?”
“Geçiyordum,” dedi basitçe.
“Tabii, tesadüfen,” dedim alayla.
Göz ucuyla bana baktı. “Beni görmekten neden bu kadar rahatsız oldun?”
“Kim demiş rahatsız olduğumu?”
“Görüş açından belli oluyor,” dedi, gülerek.
O an ona cevap vermektense camdan dışarı bakmayı tercih ettim. Yağmur hafiflemişti ama sokaklar hala ışıltılıydı.
Yurda vardığımızda, arabadan çıkmak için kapıyı açtım. “Teşekkürler,” dedim istemeden de olsa.
“O kadar mı?” dedi arkamdan. “Beni mi suçlamıyorsun bu sefer?”
Dönüp ona baktım. “Neden seni suçlayayım? Zaten yeterince saçma bir geceden kurtardın.”
Gülümsemesi biraz daha büyüdü. “O zaman iyi geceler, kül kedisi.”
Yurdun kapısına doğru yürürken, hala neden onun yanında bu kadar savunmasız hissettiğimi anlayamıyordum. Ama bunun üzerine düşünmek yerine, yatağıma uzanıp her şeyi unutmayı tercih edecektim.
🎶
Alarmları beş kez ertelemek gerçekten harika bir fikirdi, ama şimdi sınıfa yetişmek için kampüsün yarısını koşmam gerekiyordu. Saçımı hızlıca topladım, bir yandan çantama not defterimi, kalem kutumu ve kim bilir daha ne lazımsa onları tıkıştırdım.
Saatime baktım. Harika. Yine geç kalıyorum.
Koridorlar bomboştu; herkes çoktan derslerine yerleşmişti. Derin bir nefes alarak sınıfın kapısını araladım. Hoca çoktan tahtaya bir şeyler yazmaya başlamıştı. Sessizce içeri süzülmeye çalıştım.
Sınıfta herkes yerini almış, dikkatle tahtaya bakıyordu. Yani neredeyse herkes... Toprak, en arka sırada, elinde kalemiyle masanın üzerinde bir şeyler karalıyor gibi görünüyordu. Boş yer kalmadığını fark etmemle mideme bir ağrı saplandı.
Tek boş yer, onun yanındaydı.
Şansa bak, diye içimden geçirdim. Hafifçe boğazımı temizleyerek ilerledim. O, beni fark ettiğinde başını kaldırdı ve yüzüne alaycı bir gülümseme yerleşti.
“Merhaba, uyuyan güzel,” dedi, sesi her zamanki gibi kendinden emin ve biraz da eğlenceliydi.
“Merhaba,” diye mırıldandım, onu görmezden gelmeye çalışarak. Sandalyeyi çektim ve çantamı sessizce yere bıraktım.
Daha oturur oturmaz, onun yanından yayılan parfüm kokusu burnuma çarptı. Hafif ve ferah bir kokuydu. İstemsizce burnumun direği sızladı. Neden bu kadar güzel kokuyor ki?
Toprak, yan gözle bana bakarak fısıldadı, “Geç kalmak senin için bir alışkanlık mı yoksa bu sefer özel bir durum mu vardı?”
Ona dönüp alaycı bir gülümseme takındım. “Beni izliyorsan, hayatın ne kadar sıkıcı olmalı, Toprak.”
Kaşlarını kaldırarak hafifçe güldü. “Beni eğlendirdiğini kim söyledi?”
Tam bir cevap verecekken hoca konuşmaya başladı. “Sessiz olun, ders başladı.”
Tahtaya dikkatimi vermeye çalıştım, ama yanımdaki adamın enerjisi tüm dikkatimi dağıtıyordu. O sırada defterime not almaya çalışırken Toprak yine konuştu.
“Yazıyı bu kadar hızlı mı yazıyorsun, yoksa sadece gösteriş mi yapıyorsun?”
“Belki de sen sadece yavaşsındır,” diye karşılık verdim, sesimi alçaltarak.
O, dudaklarını kıvırarak güldü. “Güzel. Zeki birisin, bunu kabul ediyorum.”
Kaşlarımı çattım. “Bunu duymak bir iltifat mı, yoksa başka bir şey mi?”
“Tamamen sana bağlı,” dedi, göz kırparak.
Bir süre sessizlik oldu. Nihayet tahtaya odaklanabildim. Ama onun kalemiyle defterine bir şeyler karaladığı sesi, her şeyi bastırıyordu. Yan gözle baktım; bir karikatür çiziyordu.
“Ne yapıyorsun?” diye sordum, hafifçe eğilerek.
“Beni bu kadar merak edeceğini bilseydim, daha erken dikkatini çekerim,” dedi, alaycı bir tonla.
Gözlerimi devirdim. “Sadece o sesi kesmeni istiyorum. Çok rahatsız edici.”
“Senin rahatsız olman beni çok ilgilendiriyor, inan bana,” dedi, gülümseyerek.
Bu adamla baş etmek imkansız.
Ders bitimine doğru, hoca bir soru sordu. Hiç kimse cevap vermediğinde, Toprak aniden elini kaldırdı. Cevabı doğru ve oldukça zekiceydi. Hoca onu tebrik ettiğinde, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
Bunu görünce, onun sadece dalga geçen bir tip olmadığını fark ettim. Gerçekten zekiydi. Ve bu, onu daha da sinir bozucu yapıyordu.
Ders bittiğinde hızlıca eşyalarımı topladım ve çıkmaya hazırlandım. Ama Toprak, çantasını yavaşça toplarken, bana dönüp sırıttı.
“Bir dahaki sefere geç kalmazsan, belki sen de benim kadar parlak bir cevap verebilirsin,” dedi, göz kırparak.
“Bir dahaki sefere seninle oturmamayı tercih ederim,” dedim, çantamı alıp sınıftan çıkarken.
Arkamdan gelen gülüşü, uzun süre kulaklarımda çınladı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |