6. Bölüm

Bölüm 6: Son Sözler

Serendipil
serendipil

Eve gidip yatağıma yattığımda duygularımın bana uyguladığı eziyet öyle büyüktü ki, göğsümde bıçak yarası gibi bir acı hissediyordum, yanıyordu. Ne yapacağımı bilemeyerek bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordum. Arada kalkıp pencerenin önüne gidiyor, birkaç sigara içip yatağıma geri yatıyor ve kıvranmaya devam ediyordum.

Aysu da evde değildi. Bugün Doruklarda kalacaktı. Anlaşılacağı üzere çıldırmamam için tek bir neden bile yoktu.

Öpüştüğümüz anı hatırladım tekrar. İçimde oluşan patlamaları, patlamalarla eş zamanlı yaşadığım huzuru ve tamamlanmışlığı, sonrasında gelen görüntüleri...

Görüntüleri net hatırlamıyordum fakat artık birbirleriyle bağlantılı olduklarına da emindim. Bazı bedenleri daha önce görmüş, onların hayatlarına misafir olmuştum daha önceki seferlerimde.

Gördüklerim hakkında ayrıntılı düşünmeye tam başlayacaktım ki, bu sefer aklıma o geldi. Gözde.

Uykudan yeni uyanmış haliyle, bir tanrıça gibi, hırka dışında çıplak vücudunu kapıda sergilerken midem öyle tepetaklak olmuştu ki o an bütün haftanın yemeğini ortaya bırakabilirdim. Dışarı çıkınca bir de dönüp kendi sefil görüntüme bakmıştım. Adamın evini basmış, kazağını giymiş, sevgilisiyle yattığı yatağından kaldırmış ve zorla öpmüştüm.

Hareketlerime bakılırsa maganda olmaya her geçen gün emin adımlarla daha çok yaklaşıyordum.

Onun da öpücüğüme karşılık verdiğini biliyordum fakat muhtemelen anın şokuyla, beni kırmamak için falan yapmıştır diye düşündüm. İnsan birini kırmamak için onu öper miydi? Ya da birini kırmamak için verilen öpücük bu kadar iyi hissettirebilir miydi?

Gerçekten bilmiyordum. Sadece Hazar’ın fazlasıyla kibar olduğuna ve karşısındakini kırmamak için elinden gelen her şeyi yapacağına emindim. Bir diğer emin olduğum şey ise beni takip etmeyeceğiydi. Gerçi karakterinin dışına çıksa, şu an kapım çalsa ve beni yine kollarına alsa bir şey değişmezdi. Az önce o sokakta perişan halde koşarken kararımı vermiştim. Vazgeçmiştim.

Buzdolabına doğru gittim. Bünyem hala kendini tam toparlayamamıştı, içmemem gerektiğini biliyordum fakat çıldırmak üzereydim ve sağlıklı düşünemiyordum.

Bu yüzden elime geçen ilk şişeyi açıp hızlı hızlı kafama diktim. Ne olacaksa olsun diye düşündüm. Bir an olsun onu unutup, bir köşede sızsam yeterdi. Yavaş adımlarla salona doğru yürüyüp, çalma listemden rastgele bir şarkı açtım. Denk gelen şarkıyla birlikte evrenin kesinlikle benimle bir sorunu olduğunu düşünerek koltuklardan birine büzüldüm.

Yarı ağlayıp, sinirin ve yavaş yavaş gelen sarhoşluğun etkisiyle yarı gülerek aynı zamanda şarkılara da eşlik ederek uzunca bir zaman geçirdim. En sonunda nefesim tükendiğinde ve gözyaşlarım kuruyup bittiğinde sırtüstü uzandım koltuğa. Ağırlaşan gözlerime daha fazla engel olamayarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

*

Kapının kırılacak gibi hızlı hızlı çalınmasıyla uyandım. Hangi manyağın kapıyı deli gibi yumrukladığını öğrenmek için duvarlara tutuna tutuna ilerledim. Belli ki amacıma ulaşmış ve salondaki koltukların birinde sızmıştım.

Kapının deliğinden bakmaya yeltendim fakat deliği tutturamayacak durumdayım. Bu yüzden çözümü kimsiniz diye bütün gücümle bağırmakta buldum.

“Eylül! Aç kapıyı!”

Sesi duymamla anında elim ayağım boşaldı. Beynim yerinde ne vardı hiçbir fikrim yoktu fakat düşünemiyordum. Bu yüzden bana verilen komuta uyup kapıyı açtım.

İçeri atlar gibi girdi. Önce beni tekrar öpecekmiş gibi üzerime doğru bir hamle yaptı, sonra bir adım geri atıp zavallı halimi baştan aşağı süzdü.

“Ah be güzelim, ne yaptın?” dedi ondan beklenmeyecek sakin bir ses tonuyla. Nefes nefeseydi, sesini böyle tutmak için çok çabaladığı belliydi.

Omuz silktim. Sesini ilk duyduğum an gözlerime dolmaya başlayan yaşlar, şimdi de dökülmeye başlamışken bir yandan da gülüyordum. Ne yaptığım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Gerçekten de gelmiş miydi?

Fazla açamadığım gözlerimi iyice kaldırıp karşımdaki sarışına baktım. Gerçekten de gelmişti.

Siktir.

Beni kendine çekti. Kollarının arasına aldı. Uzun kollarıyla şefkatle sardı tüm bedenimi. Yüzümü göğsüne bastırdım. Gözyaşlarım onun ceketini ıslatırken, hıçkırıklarla sarsılan kafamı okşuyordu. Bunu yapmamalıyım diye düşünüyordum. Kendimi bırakmamalıyım. Yelkenleri suya indirmemeliyim. Ona istediğini vermemeliyim.

Biraz sonra, ağlamam biraz olsun dindiğinde çenemi baş parmağı ve işaret parmağı arasına alıp gözlerini gözlerime sabitledi.

Sağ tarafımızda tamamen açık olan pencereden yeni yeni doğan güneşin kızıllığı açık kahverengi gözlerini aydınlatıyordu. Dünyanın en güzel varlığı karşımda duruyordu ve ben onu tekrar öpmek istiyordum.

Fakat yapamazdım.

Bir adımla geri çekildim. “Git buradan.” dedim boğuk bir sesle.

“Eylül bak, ondan ayrılma-“

“Hazar git dedim!” sesimi oldukça yükseltmiştim. Daha önce ona bir kere bile böyle bağırmamıştım.

Bakışları hemen değişti, bana öyle bakması kalbimi kırdı ama yapabileceğim bir şey yoktu. Hem nasıl gelebiliyordu buraya? Tamam, başta aptallık bendeydi ve şu an buraya hesap sormak için gelse anlardım fakat hesap sormaya değil beni tekrar öpmeye gelmişti belli ki. Hazar...

Hazar bunu yapmazdı ki.

Kalbimi daha fazla ne kadar kırabileceğini mi deniyordu? Zaten o kızı o şekilde, hem de öpücüğüme karşılık verdikten bir saniye sonra kapıda gördüğümde paramparça olmuştum. Şimdi bu yaptığı neydi?

“Konuşabilir miyiz? Lütfen.”

Kafamı iki yana salladım. Bu hareketle gözlerime tutunmaya çalışan bir iki yaş daha yeri boyladı.

“Konuşacak bir şey yok, sevgiline dön. İyi geceler.” dedim sabahın köründe. Ne söylediğimi bile bilmiyordum.

Arkamı dönüp odamın yolunu tuttum. Yine arkama bir daha bakmadım. Asla arkama bakmazdım. Odama girip yatağıma yattığım anda, hala sarhoş olmamın da etkisiyle, tekrar uyuyakaldım.

*

Uyandığımda güneş batmaya hazırlanıyordu, benim başım ise müthiş ağrıyordu.

Bir daha bu kadar içki içmeyeceğime kendime sözler verip banyonun yolunu tuttum. Acaba bu sözleri kaçıncıya veriyordum. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp kendimi biraz toparladıktan sonra su içmek ve bir şeyler atıştırmak için mutfağa yöneldiğimde, salonda beklemediğim bir manzarayla karşılaştım.

“Sonunda uyanabildin.” dedi bana bu beklenmedik manzara.

Kaşlarımı çattım. “Neden hala buradasın?” diye homurdandım huysuzca. İşin gerçeği içimdeki duygular, bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyor “Gitmemiş!” diye haykırıyorlardı. “Bu sefer bizden vazgeçmemiş!”

Koltuktan atlayıp bana doğru geldi ve tam bir adım mesafemde, karşımda durdu.

“Dün geceyi aklımdan çıkaramıyorum çünkü.” dedi kısık bir sesle, beni etkilemek ister gibi. Amacına da ulaşmıştı. Oldukça etkilenmiştim. Tam yelkenleri suya indirmek üzereydim ama buna izin vermeden hemen dik duruşumu gösterdim. En azından öyle yaptığımı düşündüm.

“Evet, sevgilinle eğleniyor gibi görünüyordunuz. Eğlencenizi böldüğüm için üzgünüm.”

“Eylül, ondan ayrılacağım.”

Bunu bana doğru iyice eğilip göğsümde kavuşturduğum kollarıma elini koyarak söylemişti. Sanki ben kollarımla kendime bir duvar örmüştüm, o da dokunuşuyla duvarı kırmaya çalışıyordu.

“Ayrılacaksın öyle mi?” alaycı küçük bir kahkaha kaçırdım dudaklarımın arasından. “Ne zaman olacak bu?”

Yüzünün iyice düştüğünü gördüm. Elini geri çekti, bakışlarını öne eğdi. “Oturup konuşsak?” onun sesi hala sakindi ve bu durum beni çıldırtmak üzereydi.

Kafamı sallayıp koltuklardan birine oturdum. Hemen yanıma gelip yerini aldı o da. Yanıma derken, gerçekten yanımdaydı. Çok yakındı. Vücudu tamamen benimkine değiyordu fakat bakışları yerdeydi.

“Dolandırmadan anlatacağım.” dedi ellerini birbirine kenetleyerek. Konuşurken de bana değil kendi ellerine bakıyordu. Bir tanesinin yarısı beyaz olan kaşlarını iyice çatmıştı. Boğazını temizleyerek başladı.

“Gözde'den ayrılacağım ama...”

“Ama?” diye sordum alayla onu tekrar ederken.

“Şu sıralar ailevi sorunları var. Psikolojik olarak hiç iyi durumda değil.”

Kahkahayı bastım. Karşıma geçmiş ciddi ciddi bu bahaneyi bana sunabiliyordu.

“Senin böyle biri olduğunu hiç düşünmezdim.” dedim ayağa fırlayarak.

“İkimizi de idare etmek istiyorsun ve böyle klişe yalanlar söylüyorsun demek ha!”

Yaşlar tekrar gözlerime dolmaya başlıyordu fakat bu sefer sinirden.

İtiraz etmek için kalkıp tekrar önüme dikildi.

“Ben sadece seni istiyorum Eylül, en yakın zamanda ayrılacağım ama-“

Sözünü kestim. “Ama’larını dinlemek istemiyorum.” dedim. “Dün gece bir hataydı ve ben çok sarhoştum. Beni de dün geceyi de unut.”

“Sarhoş falan değildin Eylül! Beni öpmek istedin ve ben de seni öpmek istedim. Kaçma artık.”

Yüzü bağırmaktan kıpkırmızı olmuştu ve nefes nefeseydi. Benim durumumun da ondan farklı olduğunu sanmıyordum. Ayrıca bana kaçma diyen Hazar’dı! Ne komik!

Bana iyice yaklaştı. Başını eğdi ve ben geri çekilmeden çok kısa bir an öfkeden hızlanan nefesleri dudaklarıma çarptı.

“Hataydı.” dedim sessizce. Tekrar ısrar edecek gibi bana yaklaşmak için hamle yapınca devam ettim.

“Zaten başkasıyla birlikteyim.”

Yerine çakılmış gibi anında durdu. Gözlerindeki ifade bile bir anda değişmişti.

“Sen de başkasıyla birliktesin. Yaptığım çok yanlıştı. Özür dilerim ama gerçek bu. Sadece anlık bir şeydi.”

Gözlerinin dolduğunu görür gibi oldum. Hemen sonra ellerini kafasının iki yanına koyup koltuğa geri çökmüştü.

“Sen benim aklımı yitirmeme sebep olacaksın” diye fısıldadı. Kızarmış gözlerini bana dikti birkaç dakika sonra.

“Benimle oyun mu oynuyorsun?” diye sordu sessizce. Sorusunda çok samimiydi. Bunu görüyordum fakat asıl onun benimle oynadığını düşündüğümden öfkemi dindiremiyordum.

Daha dün akşam başkasıyla yatıp, şimdi gelip beni istediğini söyleyen kendisiydi. Benim başkasıyla birlikte olduğum da onu uzaklaştırmak için söylediğim küçük bir yalandı işte.

“Başkasıyla birlikteysen ve benimle olmak istemiyorsan neden gecenin bir vakti kapıma gelip beni öpüyorsun?” diye sordu. Bu sefer sesi de titremişti. Onu böyle görmeye dayanamıyordum. Kalbim en az birkaç saat önce acıdığı kadar acıyordu bu haline. Başkasıyla olması ise bu acının en az bin katıydı. Bu yüzden sağlam durdum.

“Birlikte olduğun kızdan ayrılmayacaksan, gecenin bir vakti kapına gelen kızı neden öpüyorsun? Sevgilinden ayrılmayacağını söylemek için neden sabahın köründe kapımı yumrukluyor, neden beni istediğini söylüyorsun?”

Söyleyeceklerimi tek nefeste söyleyip yaşların akmaması için de gözlerimi silmiştim. Şu an onun karşısında güçsüz görünmek istemiyordum.

Yüzüme acıyla baktı birkaç dakika. Sonra kalkıp, hiçbir şey söylemeden kapıyı bile çarpmadan çıktı gitti. Beni de soru işaretlerim ve kalp ağrılarımla baş başa bıraktı.

Donuyordum. Üşümemin sebebi kesinlikle Hazar’ın evde bıraktığı boşluğun sert rüzgarları değildi. Doğalgaz bozuktu. Çalışmıyordu. Belki donarak ölür ve huzura kavuşurdum.

Silkelenip kendime gelmeye çalıştım. Üstüme küçük bir battaniye sardım. Açlıktan artık acımaya başlayan mideme bir iki lokma bir şeyler indirsem belki daha iyi hissederim diye düşünüp mutfağa yöneldim.

Masanın üzerindeki benim için özenle hazırlanmış tabağı gördüğümde ise Hazar’ın az önce olduğu gibi yerimde çakılıp kalmıştım. Montum sandalyede asılıydı.

Çenen titremeye başladı. Her içmemin ardından yemek arayışına girdiğimi biliyordu. Her seferinde bana yemek hazırlıyordu. Daha hiç hazırlamadığı olmamıştı. Her zaman beni düşünüyordu.

Beni en küçük ayrıntıya kadar düşünüyor ama beni istediğini söylemesine rağmen sevgilisinden ayrılamıyordu. Onu da bu kadar düşünüyor muydu? Onu öptükten sonra da beni öptüğündeki gibi bakıyor muydu? Şefkatle kollarının arasına mı alıyordu o kızı her gece, yoksa daha samimi bir anı paylaşarak mı geçiriyorlardı zamanlarını daha çok?

Düşünürken aklımı yitirecek gibi hissediyordum.

Bir süredir onlarsız çok uzun süre geçiremediğim göz yaşlarım yine süzülerek yanaklarımdaki yerlerini aldılar.

Dirseklerimi masaya dayayıp kafamı ellerimin arasına aldım. O kızın yerinde olmayı ne çok istediğimi düşünerek uzun süre hıçkırarak ağladım.

 

Bölüm : 22.02.2025 22:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...