Ona söylenenleri yaparken ellerini mümkün olduğunca işlevsel kullanmaya çalışıyordu. Ekartörü tutarkense sağ elinin sol elinden daha güçsüz olmaması için özel bir çaba sarfediyordu. Yoksa yara yerini yeterince açamazdı. O tüm bunları yaparken zorlandığı belli etmemek için mimiklerini mümkün olduğunca ifadesiz tutuyordu.
"Biraz salinle yıkayabilir misiniz? Göremiyorum."
Yara yerini yıkayıp sıvıyı aspire ettikten sonra kanayan damar dikkatini çekmişti.
"Hepatik arterde küçük bir kaçak var."
"İyi farkettiniz görmemiştim."
"Neden yirmi gündür yoktunuz?"
"Sırtımda yaklaşık yüzelli santimetre karelik alanda ikinci dereceden yanığım var."
"Peki siz yirmi gündür neler yapıyorsunuz Dr. Suho?"
"Değişen bir şey yok. Hem de her anlamda."
"Her gün aynı şeyleri yaşamak eminimki sizin için bunaltıcı oluyordur."
Ameliyat bitiminde Dr. Suho dışarıya çıktığında o hastayı kapatmak için içeride kalmıştı. Onu izleyen hemşire attığı dikişleri izlerken ona
"Parmaklarınızı artık kullanabiliyorsunuz." demişti.
"Başka türlü ameliyathanenin önünden geçemezdim bile."
"Ne zaman sorumlu doktor olarak ameliyat yapacaksınız?"
Herkes ameliyathaneden çıktığında zihnini zorlayarak o çipin neresine takılmış olduğunu hatırlamaya çalışmak adına ameliyat masasına yatmış sonrada gözlerini kapatmıştı. Elindeki bilgileri zihninde toparlayarak yeni bir ipucu yakalamak için ayrıntılarını tekrar ve tekrar hatırlamaya çalışıyordu.
Yara izi olmadığı için belki ona enjektör yardımıyla bir mikroçip takmış olabilirlerdi ama bunun için onu ameliyathaneye sürüklemeleri gereksiz olurdu. Çünkü bunu herhangi bir yerde yapabilirlerdi. Bedenini defalarca kontrol etmesine rağmen eline dışarıdan çarpan bir şey de olmamıştı. Yani cilt altına yerleştirilen bir şey de değildi.
Bacaklarındaki jilet izini kesi iziyle karıştıramayacak kadarsa profesyoneldi. Muhtemelen o kendini sedyeden aşağıya attıktan sonra ,ki bunu bile çok zor yapmıştı, tekrar uyutulduğu için ona ne yaptıklarını hatırlamıyordu. Hatırladığı şeyler sanki çift camlı içi su dolu bir fanusun arkasından olayları yaşamıyorda izliyormuş gibi oldukça geriden ve kesik kesikti. Yani elindeki bilgilerle bir yere varamayacakmış gibi görünüyordu. Belki de orası sandığı gibi bir ameliyathane değil küçük bir işlem odasıydı, bunu bile doğru düzgün hatırlamıyordu.
Aslında kendini bu kadar yormak yerine ayak parmak ucundan saç teline kadar bilgisayarlı tomografi çekinmeyi başarabilirse birkaç dakika içerisinde o çipin nerede olduğunu bulabilirdi. Tabii ameliyat masasının başında onu merakla izleyen Heeseung gibi bekçileri varken bunu nasıl gizli bir şekilde yapabilirdi, şüpheliydi.
"Bayan Yoon, ne yapıyorsunuz?"
"Parazitin nerede olabileceğini."
"Rektumundan bir yıldır kan gelen bir hastam var. Aylardır kanser olduğunu düşünüp türlü türlü testler yapmışlar ancak kadın bence kanser değil."
"Bunu evde düşünseniz olmaz mı?"
"Siz eve gitmediğiniz için ben de gidemiyorum."
"Daha önce buradan kaçmaya çalışan bir doktor oldu mu?"
"Hayır ama neden bunları soruyorsunuz?"
"Buradaki herkesin imkansıza yakın olsada buradan çıkma ihtimali var Bayan Yoon ama sizin hiç yok. Bu yüzden bunu aklınızdan geçirmeyin lütfen."
"Neden böyle söyledin? Diğerlerinden ne farkım var?"
Yoon kaşlarını çatarak ona baktığında Heeseung ona "Çünkü benim gibi bir korumaya sahipsiniz." diyince ayağından çıkarttığı crocksunu ona doğru fırlatmıştı. Daha ciddi bir şey söyleyeceğini sanıyordu.
Heeseung hala gülümserken o onu takip ederek ameliyathaneden çıkmıştı. Önünü Dr. Hana kestiğinde çarpışmamak adına kendini son anda durdurmuştu.
"Bugün iyi bir iş çıkarttınız."
"İzleyici camı bugün kapalıydı. Ameliyatı izlemek için gelmediniz?"
"İşimi yaparken sürekli olarak izlenilmekten hoşlanmıyorum."
"Ameliyathane ortamı sizin özel alanınız değil Dr. Yoon. Buna en yakın zamanda alışırsanız iyi edersiniz."
Yoon tartışmamak adına kadının yanından geçecektiki kadının "Yarın karaciğer nakli ameliyatına gireceksiniz." demesiyle durdu.
"Benim gördüğüm kadarıyla hazırsınız."
"Yarın bir sorun çıkması durumunda sorumluluk alacak mısınız?"
"Yarın ne olursa olsun o ameliyata gireceksiniz ve sorun çıkartmayacaksınız Dr. Yoon. Bay Seo'nun size olan ilgisi burada istediğiniz gibi at koşturabileceğiniz anlamına gelmiyor."
"Bay Seo'nun bana olan veya olmayan ilgisi neden sizi ilgilendiriyor ki? Şimdi bunun konumuzla ne alakası var?"
"Ne alakası olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz."
"Bilmiyorum. Söyleyin lütfen."
Kadının gülümsemesiyle "Bayan Yoon, lütfen gidelim." diyen Heeseung'a "Gidelim." dedi. Ya kendisi gerçekten sorunluydu ya da buradaki herkes kafayı üşütmüştü. Bunun başka bir açıklaması olamazdı.
Heeseung onu eve getirdiğinde direkt odasına daha doğrusu ona verilen odaya gitmişti. Güya Kang Tae'yle aynı odada kalmak istemediği için ona böyle bir oda verilmişti ama her gece yalnız uyuduğu yatakta nedensizce her sabah Kang Tae yanında yatarken uyanıyordu. En kötüsüyse onunla uyumaya alışmaya başlamıştı ve o da tamamen buna alışmaktan korkuyordu.
Eve geç gelen Kang Tae geldiğinde akşam yemeklerini yemişlerdi. Gece dokuz civarlarında o Kang Tae'nin ona verdiği komünizm hakkındaki bir kitabı okurken Kang Tae'de elindeki dosyalarla uğraşıyordu.
"Kitap hoşuna gitmişe benziyor. Çok dikkatli okuyorsun."
"Sadece oyalanacak bir şey bulduğum için mutluyum."
"Yarın bu sefer sorumlu doktor olarak ameliyata gireceğini duydum. Ameliyathanede ya da dışarıda sorun çıkartmanı istemiyorum Yoon."
"Sorun çıkartmam için bana fırsat bırakıyor musunuzki bunun için endişeleniyorsun? Adamlarından fazlasıyla sıkıldım. En azından hastanenin içinde beni rahat bırakmalılar."
"Henüz sana o kadar güvenmiyorum."
"Yalnızken telefon görüşmesi yapmama izin verecek kadar bana güveniyorsun ama?"
"Benim telefonumla yapılan her konuşma kaydediliyor."
"Bu kadar gözetlenmemi gerektirecek hiçbir hata yapmadım. Beni biraz rahat bırakmalısın."
"Önlemlerim olmasaydı eğer Çin'de seni kaybedebilirdim."
"Geri dönmek istemeseydim geri dönmezdim. Buraya geri döneceğimi bilsemde sırf işini zorlaştırmak için polise giderdim. Ben bunları yapmamışken senin beni bu kadar çok darlamaya hakkın yok."
"Geri dönmeyi tercih ettiğin için bugün hastaneden hatta odandan dışarıya çıkabiliyorsun."
"Biliyor musun ben bundan yirmi gün öncesine göre daha özgür olduğumu sanıyordum. Meğerse değişen hiçbir şey olmamış. Ben senin hala tutsağınmışım."
"Güney'e gidebilmişken şimdi bunu bana söyleyemezsin."
"Baban bizi patlatmaya çalışmasaydı eğer biz oraya hiç gitmeyecektik."
"Öyle bir şey yaşanmamış olsada gidecektik. Çünkü ben senin mutlu olmanı istiyordum."
"Mutlu olmamı isteyen bir adam tüm bunları yapmaz Kang Tae."
"Biz geri dönüşü olmayan yollara girdik ve ben şu saatten sonra bunu değiştiremem. Bundan sonrası için yapabileceğim tek şey seni herkesten, hatta gerekirse senden koruyarak bu işi sonuna kadar götürmek."
"Beni bu işlere bulaştırdığın için bir nebze olsun içinde pişmanlık taşıyor musun?"
Kang Tae ona pişman olduğunu söyleyerek otoritesinin kırılmasını istemediği için ona kısaca "Hayır, taşımıyorum." demekle yetinmişti. Yoon'un bunu kullanmasını istemiyordu.
"O halde bundan sonra ben de yapacaklarım için pişman olmayacağım." diyerek odasına yürümeye başladığında Kang Tae de peşinden gelmişti.
"Ne yapacaksın?" diye soran Kang Tae'yi dinlemeden kapının pervazındaki adamın yüzüne kapıyı çarparak kapatmıştı. Kang Tae'yse onun bu davranışını görmezden gelerek içeriye girmişti.
"Biz seninle bir adım ileriye gidersek iki adım geriye gidiyoruz. Bu ne zamana kadar böyle devam edecek? Ne zaman beni kabul edeceksin?"
"Sen olsaydın beni kabul edebilir miydin?"
"O kişi sen olduğun için evet kabul ederdim."
"Ama ben senin bana olduğun kadar sana bağlı değilim."
"Bu yüzden mi geceleri seninle uyumama izin veriyorsun?"
"Bunun için benden izin aldığını sanmıyorum."
"Madem iznin yok neden bana gitmemi söylemiyorsun?"
"Seni istemediğimi anlaman için illa pankart falan mı açmam gerekiyor? Bazı şeyleri söylemeden de anlaman gerekiyor."
"Yoon ben seni benimle ilişki içerisinde olman için zorlamıyorum. Ben bana git dersen gidecek, kal dersen kalacak bir adamım."
"Senin gibi açıksözlü bir kadın her şeyi, her zaman söyleyebiliyorken böyle bir şeyi bana söyleyemiyor olamaz."
Kang Tae, Yoon'un elini onun yanağına koyduğunda ya da dudaklarını hafifçe burnuna temas ettirdiğinde Yoon geriye çekilmemişti.
"Sana bu kadar yakın olmamdan rahatsız olmuyorsun mesela."
Dudaklarını hafifçe onun dudaklarının kenarına deydirdiğinde Yoon yine kıpırdamadı.
Yoon'dan yine tepki alamayınca bu sefer nazikçe onu dudaklarından öptü. Yoon'dan belli belirsiz karşılık aldığındaysa hafifçe gülümsedi.
Yoon'un önce kulağının arkasına sonra da tam şah damarının üzerine küçük bir öpücük kondurdu. Köprücük kemiğinin üzerini de öpmüştüki Yoon'un, yanağındaki elini tutup çekmesiyle onun yüzüne bakma ihtiyacı hissetti. Gözlerinin dolduğunu gördüğünde hızla ondan uzaklaşıp odayı terketti.
O gece Yoon sabah Heeseung gelene kadar sessizce ağlayarak makyaj masasının çekmecelerini izlemişti. Kabul ediyorduki hiçbir zaman Kang Tae ona fiziksel anlamda bir şeylere zorlamamıştı. Dün gece yaşananlarda zorla yapılmış eylemler değildi. Problem bu değildi. Problem onun henüz çözemediği ya da çözmekle ilgilenmeyi ertelediği duygularındaydı.
Ona karşı Minho'ya hissettiği şeyden daha farklı bir şeyler hissettiğinin farkındaydı. Kang Tae'nin onun için doğru kişi olmadığı da elbetteki bilincindeydi ama buna gün geçtikçe karşı koymakta zorlanıyor gibiydi. Gerçekten de Kang Tae onun için bir çeşit uyuşturucu olmaya başlamıştı. Ona bağımlı hale gelirse her şey daha karmaşık hale gelebilirdi. Bunu durdurmak istiyorsa eğer daha fazla bu evde kalmamalıydı.
Heeseung kapıyı tıktıkladığında kalkıp kapıyı açmıştı.
"Artık çıkmamız gerekiyor." diyen adama beklemesini söylemiş ceketini sırtına atarak odadan çıkmıştı.
"Neden dünkü kıyafetlerinizlesiniz?"
"Çünkü henüz benim için bugün olmadı."
"Ameliyata girmek için yeterince enerjim yok demek."
"Sanırım bunu bir bahane olarak kullanamazsınız."
"Kullanmak istediğimi nereden çıkardın?"
Hastaneye vardıklarında üstü sıkıca aranmış onu öyle içeriye almışlardı. Bu aramalardan bıksada birçok şeye olduğu gibi buna da itiraz edememişti.
Ameliyat saati gelmeden önce scrubsını giyinmiş hastasının bilgisayarlı tomografisini son kez kontrol etmişti. Ameliyathaneye girdiğinde Dr. Hana dahil birçok izleyicisinin olduğunu görmüştü. Bir iç çektikten sonra ameliyathane personelinden müzik açmasını istemişti. Engelleyemeyeceği şeyleri düşünmesinin ona bir faydası yoktu. Bu yüzden bundan sonra engelleyebileceği şeyleri düşünecekti. Karnı guruldadığında kahvaltı yapmadığı yeni aklına gelmişti.
Bistüriyi istediğinde ameliyata başlamıştı. Mümkün olduğunca yan taraftaki ameliyathanede bir klonun organlarının aldığını aklına getirmiyor kendini önündeki ameliyata odaklamaya çalışıyordu. Bunu bir şekilde başarıyordu da. Zaten başka bir çaresi de yoktu.
Kullandığı ameliyat teknikleri ameliyat süresini kısaltırken elinin ona çıkardığı sorun sürenin uzamasına neden oluyordu. Bazen elindeki her şeyi bırakıp elini yumruk yapıp açıyordu. Hatta bir ara işaret ve orta parmağını birbirine gazlı bezle bağlayarak ameliyata devam etmişti. Onlara hazır olmadığını söylerken şaka yapmıyordu. Henüz altı saatlik bir ameliyatı yapabilecek yeterlilikte değildi. Yapmalarını istiyorlarsa da ancak bu kadarı olurdu.
Ameliyat bittiğinde eldivenlerini ve bonesini tıbbi atık kutusuna atmıştı. Onun için çok zor bir ameliyat olduğu alnına terden yapışan saç tutamlarından bile belli oluyordu. Uykusuzluk ve açlıksa onu ekstra zorluyordu. Şu an tek derdi yatıp uyumaktı. Konuşması gereken hasta yakınıyla hiç ama hiç ilgilenmek istemiyordu.
İstemeyerek onu bekleyen adamın yanına gittiğinde yanına anında Heeseung gelmişti. Adama sakince ameliyatın iyi geçtiğini ancak ameliyat sonrası oluşabilecek komplikasyonları anlatmıştı. Adam onu başıyla onayladığındaysa ona neden teşekkür ettiği bile bilmeden teşekkür edip oradan öyle ayrılmıştı.
Uzaktan ona doğru gelen Dr. Hana'yı gördüğünde hızla yönünü değiştirmişti.
"Önemli bir şey söyleyecek gibi görünüyordu."
"Hayır, artık oraya gitmeyeceğim."
"Eminimki sen bunu ona söylediğinde bir şey söylemeyecektir."
"Odama gidip uyuyacağım. Sen de evine gitmek istiyorsan git. Boş yere zamanını buralarda harcama."
"Siz burada kalacaksanız muhtemelen ben de evime gidemem."
"Üzgünüm ama artık ben oraya gidemem, Heeseung."
Odasına gittiğinde ışığını kapatmış kısa sürede onu olduğu durumdan daha fazla huzursuz edecek uykusuna dalmıştı. Gördüğü kabusla uyandığında başının altından yastığını almış ona sıkıca sarılmıştı. Ameliyatlara girmek ona her anlamda iyi gelmiyordu. Ne kadar kendini motive etmeye çalışırsa çalışsın bir şeylerin iyiye gideceğine dair umudunu koruyamıyordu. Nereye kadar böyle devam edeceğiniyse hiç bilmiyordu.
Akşam üzeri Dr. Hana odasına geldiğinde bu sefer onunla konuşmaktan kaçamayacağını anlamıştı. Eli için fizik tedaviye devam etmesini istiyorlardı ama o bu haliyle bile Kuzey Koreli doktorla nakli aynı sürede bitiriyordu. Kullandığı teknikleri, uzmanları tek tek asistan olarak ameliyatlara alarak göstermesini istiyorlardı. Ameliyat kaydedileceği için herkes de bu ameliyatları izleme şansına sahip olacaktı.
Heeseung ona akşam yemeğini getirdiğinde kahvaltı yapmayı unuttuğu daha yeni aklına gelmişti. Aç midesini tıka basa doldurduğunda o bile yediği bunca şeye çok şaşırmıştı.
Hala rahatça sırt üstü yatamadığı ya da sırtını bir yere dayayamadığı için genellikle sol tarafına yatmayı tercih ediyordu. Ne zaman tamamen ağrılarından kurtulacağınıysa çok merak ediyordu. Artık sürekli ben burdayım diyen bağıran ağrısından ya da sürekli yarasına dikkat etmeye çalışmaktan çok sıkılmıştı.
Gece uyumaya yakın bir hemşire elinde tepsiyle odasına geldiğinde ondan korkmuştu. Nedense kimsenin gelmesini beklemiyordu. Hemşire yara bandını değiştirmek için geldiğini söylediğinde ona sırtını dönmüştü. Şimdiye kadar bu işi ya Kang Tae ya da Eun yapmıştı. Tek başına bunu yapamamak fazlasıyla canını sıkıyordu. Belki de denerse yapabilirdi.
"Bunu benim tek başıma yapma şansım yok mu?"
"Sargıyı değişebilirsiniz belki ama nasıl temizleyeceksiniz?"
"İyileşmek üzere zaten, biraz daha sıkın dişinizi. Enfeksiyon kapmasını istemezsiniz."
Hemşireye teşekkür ettiğinde kadın dışarıyı çıkmış onu bu dört duvar arasında yalnız bırakmıştı. Saat onikiyi geçtiği için hastane fazlasıyla sessizleşmişti. Soğuk yatağını bu gece ısıtacak Kang Tae yoktu. Sanıyorduki bundan sonra da olmayacaktı.
Kang Tae'den önceki hayatında da hep böyle yalnızdı ama şimdiki kadar bunun eksikliğini hissetmiyordu. Çünkü o bir defa o çok tatlı zehirden tatmıştı. Onun bir öpüşüne, bir dokunuşuna sığınmak isteyen duyguları mantığını ayaklarının altında ezmek istiyor gibiydi. Zaten mantığıyla hareket ederse ,ki şu an bunu yapmaya çalışıyordu, onu kendinden ölene kadar uzak tutması gerekiyordu. Yinede şunu da biliyorduki aşkta mantık aranmazdı. Eğer aranacak olsaydı Eun Kyung'un kumarda yüklü bir miktarda para kaybettiğini öğrendiği ilk gün onu boşardı. Ondan bir çocuk yapıp yıllarca onun borcunu kapatmaya çalışmazdı. Duygu denen şey ona göre insanı aptallaştırıyordu.
Keşke duygularının bir sigortası olsaydı da o sigortayı bir daha kaldırmamak üzere indirseydi. Belki o zaman her şey daha kolay olabilirdi ama o zamanda frontal lobsuz klon üretmekte etik olarak hiçbir sorun olmadığını düşünebilirdi. İşte o zaman ilk kez Kang Tae'nin neden bu klonları bitki olarak adlandırdığını anlamıştı. İnsanları robotlardan ayıran şeylerden birisi duygulardı ve Kang Tae insani duygularının birçoğu kaybetmiş ya da kaybettirilmiş bir haldeydi. Öyleki bir kadına hissettiği şeylerin ne olduğunu çözümlemekte bile üç dört ay kadar geç kalmıştı. Yine de bu onun affedilebilir bir adam olduğu anlamına gelmiyordu. Onu ne olursa olsun affetmeyecekti.
Uykuya dalmayı başardığında saat 03.17'yi gösteriyordu. Zihni bir şeylerle meşgulken uyumak hiç kolay değildi.
Saat sekizde onu fizik tedaviye götürmek için uyandırmaya gelen Heeseung'la uyanmayı reddetmişti. Daha da reddediyorduki daha çapaklarını temizleyemeden kendini fizyoterapistin karşısında bulmuştu. Neden bu kadar acele ettiklerini anlayamıyordu. Emindiki birkaç saat sonra buraya gelseydi çok büyük bir kaybı olmazdı.
Fizyoterapist ona Jack'i sorduğunda dalgınlıkla boşandıklarını söylemişti. Sonra aklına onunla hiç evlenmedikleri gelince ayrıldık demişti. Neden yalan söylediğini anlayamayıncada her şeyin doğrusunu anlatmıştı ama kadın buna inanmamıştı. Açıkcası o da ikna etmek için çok büyük bir çaba sarfetmemişti.
Bu sefer yine bir asistan olarak Dr. Suho'nun ameliyatına girdiğinde adam ona "Bundan sonra ameliyatlara sorumlu doktor olarak gireceksiniz sanıyordum." demişti.
"İnsanlar beni kronik bir yalancı sandıkları için parmaklarımı henüz tam anlamıyla kullanamadığımı bir türlü anlatamıyorum. Birinin bunu anlaması için bir doktorun bağırsaklarını kesmesi diğerinin anlaması içinse beni zorla ameliyata girdirmesi gerekti."
"Ameliyatın kaydedildiğini biliyorsunuz değil mi? Eğer biri şimdi bizi dinliyorsa söylediklerinizi duyuyor demektir."
"Onlar hergün benim onların arkalarından onlara sövdüğümü bilmiyorlar mıdır? Eğer bilmiyorlarsa duysunlarki hepiniz birer g*t lalelerisiniz."
Adamın yüzündeki maskeden ötürü gülümsemesini göremesede gözlerinden bile güldüğü anlaşıyordu. Bu yüzden o da genişçe gülümsemişti.
Kapıdan çıktığında onu bekleyen Dr. Hana ona iyi bir fırça çekerken o gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Heeseung'sa gülümsemesini bastıramadığı için arkasını dönmüş bir şekilde gülüyordu. Jack gibi aşırı ciddi bir insanın yanında olmasındansa Heeseung'un yanında olmasını tercih ederdi. Onunla hayat daha kolay geçiyordu.
Heeseung onu yemekhaneye getirdiğinde bir masanın etrafında büyük bir kalabalık görmüştü. O da merakla bu insanların arasına karışmış çok geçmeden de kendini bir sandalyede otururken bulmuştu. Masada bir tür kart oyunu vardı ve onun bu oyunun nasıl oynandığına dair en ufak bir fikri bile yoktu.
Biri ona oyunu anlattığında anladığına dair bir şeyler gevelemişti. Nasılsa oynarken öğreneceğini düşünüyordu.
"Dr. Yoon oyunu kaybederseniz bize ne vereceksiniz?"
Yoon biraz düşünerek "Size bir günlüğüne Heeseung'u vereceğim." demişti.
"Bayan Yoon bunu yapamazsınız."
"Onlara verebileceğim başka bir şeyim yok."
"Ben istiyorsam olur. Sen benim korumam değil misin?"
"Peki siz bana ne vereceksiniz?"
"Sizden bir ameliyatınızı alırım."
"Siz de buna benzer bir teklifte bulunmalıydınız. Bir insan hiç kumarda masaya korumasını koyar mı?"
"Ya kaybederseniz ne olacak? Kesin Bay Seo bana çok kızacak."
"Bir şey söylemek istiyorsa bana söyler." dediğinde oyun başlamıştı. Oyunu genel olarak bilmediği için Heeseung ona yardım etmişti. Öyleki oyunu kaybettiğini dahi karşı tarafın sevinç nidalarından anlamıştı.
"Dr. Yoon sözünüzü tutacak mısınız?"
"Elbette, bir gün boyunca o sizin isteklerinizi yapacak."
"Bayan Yoon size olmaz diyorum."
"Oyunu zaten ben oynamadım ki. Kumarda kendi kendini kaybeden sensin."
"Ama-" diyen Heeseung'u dinlemeden insanlar ona emirlerini söylemeye başlamıştı. Yoon bunu özel alanına aşırı girilmesinden dolayı yapmıştı. Biraz da olsa rahat bırakılmaya ihtiyacı vardı.
Olanları izleyen Dr. Suho'yu gördüğünde onun yanına gitmişti. Burada kamera varsa bile uğultudan dolayı söyledikleri şeyin anlaşılamayacağını biliyordu.
"Radyolojiden tanıdığınız biri var mı?"
"Vücudumda bilmediğim bir yerde çip var."
Radyolojiye geldiklerinde tomografi için sıra bekleyen insanları görmüşlerdi. Dr. Suho bir uzmandan gizli bir çekim için ricada bulunmuştu. Sıra bittikten sonra Yoon'u cihaza yatırmışlardı. En fazla beş dakika süren işlem sonrasında bilgisayardan çipin hipofiz bezi çukurunda olduğunu görmüşlerdi. Onu oradan bir beyin cerrahı olmadan çıkartamazlardı.
"Operasyondan sonra burnunuzda hiç sızlama hissetmediniz mi?"
"Evet hissettim ama çok karışık bir durumun içerisindeydim. Aklıma hiç böyle bir şey yapmış olabilecekleri gelmemişti ve ağrıyan tek yer burnum da değildi."
"Çok küçük bir şey zaten. Muhtemelen iğneyle yerleştirmişlerdir. Farkedememeniz normal."
"Filmlerde bu tarz şeylerin elektrikle etkisiz hale getirdiklerini görmüştüm." diyen radyoloji doktoruna Yoon kısık gözlerle baktı.
"Ben henüz kendime elektrik verecek kadar delirmedim."
"Belki EKT işe yarabilir. Bence bunu düşünmelisiniz."
"Olmaz. Ayrıca sen bu filmleri nasıl izledinki?"
"Böyle bir şeyin işe yarayacağına dair elimizde somut bir kanıt var mı?"
"Yok ama bu bir beyin cerrahı bulmaktan daha kolay bir çözüm."
"Siz buraya nasıl getirildiniz ki?"
Dr. Suho'nun da tomografisini çektiklerinde Yoon onda böyle bir şeyin olmadığını anlamış adama boşa radyasyon verdikleri için üzülmüştü. Çekmişken filmin tamamına bakmaya karar verdiğindeyse karşısında yatan adamın karaciğerinde kitle olduğunu görmüştü. O ona üzgün bir ifadeyle bakarken adamda yanına gelip baktığı şeye bakmıştı.
"Belki hemanjiom gibi bir şeydir. Hemen endişelenmeyin lütfen."
"Buradaki herkes bunun basit bir şeye benzemediğini biliyor. Bu yüzden iyimser konuşarak beni rahatlatmaya çalışmayın Bayan Yoon."
"Boyutu çok büyük değil, eğer primer kanserse onu oradan çıkarttığımız an sorun çözülecektir. Başka yerlerde kitle ya da LAP da gözükmüyor. Anladığım kadarıyla semptomunuz da yoktu."
"MR ve PET çekmeliyiz gerekirse biyopsi alıp patolojiye göndeririz. Biliyorsunuzki BT tek başına tanı koydurucu değildir."
"Burada nükleer tıp yok Bayan Yoon. Üst katlara gitmemiz gerekir."
"Tamam Dr. Hana'yla konuşup gideriz."
Kapıdan çıkan adamın arkasından "Bunda düşünecek ne var?" diye seslenmiştiki camın arkasından onlara bakan Kang Tae'yi görmüştü. Heeseung'sa hemen yanındaydı. Göz göze geldiklerinde Kang Tae ortamı terkederken Heeseung yanına gelmişti.
Yanağı kızarık Heeseung onu odasına getirirken o sessizce koridorda yürümüştü. Ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordu ama bugün yaptığı bu şeyin bazı avantajları olduğu da gerçekti.
"Birdahaki sefere benim iyi niyetimi suistimal etmenizi istemiyorum." diyen adama hiçbir şey söyleyememişti. Muhtemelen aynı şeyi Jack'e yapamazdı. Yani onun iyi niyetini suistimal ettiği doğruydu.
Odasına geldiğinde kendini yatakla duvarın arasındaki küçük boşluğa sıkıştırarak yere oturmuştu. Hep böyle kalırsa onu biraz da olsa yok sayabilirler diye düşünüyordu. Herkesle empati kurabilmek onu fazlasıyla yoruyordu.
Y/N: yeni bölüm için sınırımız 7
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.83k Okunma |
1.07k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |