36. Bölüm

31- Mobing

Karbamazepin
serotonin

"Güzelim artık uyanmayacak mısın?" diyen kolunda yattığı adamla uyanmıştı. Neden onu uyandırdığı anlamıyordu. Zaten önündeki iki günde yapacağı bir şey yokken öğlene kadar uyumakta onun için bir problem yoktu. Bu yüzden uykulu ses tonuyla ona "Bugün benim ameliyatım yok." demişti.

"Ama benim toplantım var."

"Git o zaman."

"Bacağımı bırakmazsan nasıl gideceğim?"

"Bacak?"

Kang Tae'nin sol bacağına bacaklarıyla bir koalanın ağaca sarıldığı gibi sarıldığını farkettiğinde kendini geri çekmişti. Kang Tae'yse gülümseyerek onun yanağına bir öpücük kondurduktan sonra yataktan çıkmıştı. Yoon uykusunun iyiden iyiye dağıldığını anlayınca yatakta oturur vaziyete geçmiş onun oda içinde hazırlanmak için koşuşturmasını izlemişti.

Günlerden cumartesi olduğunu hatırlayınca "Cumartesi günleri de mi çalışıyorsun?" diye sormuştu.

"Unuttun mu Kuzey'de sadece pazar günleri tatil."

"Peki biz neden hastanede hem cumartesi hem de pazar günleri çalışıyoruz?"

"Pazar günleri extrem bir problem çıkmazsa ameliyat yapmıyorsunuz. Sadece ,ki o da sırasıyla, nöbet tutarak orada yatan insanlarla ilgileniyorsunuz."

Yoon biraz düşündükten sonra "Evet, doğru yapmıyoruz." dedi. Yine de oradan çıkamadıkları için zihni bunu tatil olarak algılamıyordu.

"Hani ben ayda sadece dört kere ameliyat yapacaktım? Hastanede kaldığım son onbeş günde ondan fazla ameliyata girdim."

"İki aydır hiçbir ameliyata girmediğine sayarsın. Dr. Suho'nun ameliyatlarını aldığın için bu kadar çok yoğunsun. Yerine bir başkası bulunana kadar idare etmen gerekiyor."

"..."

Kang Tae banyoda üstünü değiştirirken Yoon ilk defa onunla evliymiş gibi hissetmişti. Evet belki ilk kez birlikte uyuyorlar değillerdi ama onun hazırlanmasını izlemek onda daha farklı bir etki bırakmıştı.

Her zaman gri takım ceketiyle gayet ciddi gözüktüğünü düşündüğü adam dağınık saçlarıyla kravatını takarken daha yaklaşılabilir duruyordu. Dışarıdan ne kadar Kang Tae birçok kadının hayalindeki özellikleri taşıyor olsada insanları ondan uzak tutacak keskin bir mizacı vardı. Bakışları belki küçümseyici değildi ama onunla aynı ortamda iki üç dakika bulunan her insan kendinde ortamı terketme ihtiyacı duyuyordu. Yoon korumalarda bile aynı şeyi hissettiğini söyleyebilirdi.

"Muhtemelen gündüz uyuduğun için gece uyuyamıyorsun. Ben gittikten sonra uyuma. Heeseung'a söyle seni dışarıya çıkartsın. Saat onu geçiyor zaten."

"..."

Kang Tae dışarıya çıkmak için kapının kulpunu tutmuştuki yatağa doğru ilerleyip onu tekrar yanağından öpmüştü.

"Eğer sen bana dün geceki gibi yakınlaşmak için hiçbir adım atmasaydın zorda olsa senden vazgeçmem gerekecekti. Bana bunu yapmak zorunda bıraktırmadığın için sana teşekkür ederim."

Yoon dili tutulmuşçasına ona hiçbir şey söyleyememiş Kang Tae'yse kapıdan çıkıp gitmişti. Duyguları bir saç yumağı gibi karmakarışıkken başlattığı bu şeye nasıl devam edeceğini bilmiyordu. Bir yanı onu demir kazıklara oturtmak istiyor diğer yanıysa sanki her şey çok yolundaymış gibi sadece ona tutunup yaşamak istiyordu. Yapacağı şeyse muhtemelen ikisinin ortası olacaktı.

Kang Tae'nin ona ihanet ettiğini öğrendiği güne kadar ona tutunacak sonrasındaysa cehennemin kapısını her ikisi için de açacaktı. Böylelikle bedenini bu dünyanın esaretinden kurtarmış olacaktı.

Bir yirmi dakika sonra Heeseung onu kahvaltı yapması için mutfağa çağırmıştı. Yoon onun da aç olduğunu anlayınca masaya otutturmuştu.

"Bay Seo sizi dışarıya çıkartmamı söyledi."

"Nereye gideceğiz?"

"Açıkcası burada görmeye değer çok bir şey yok ama isterseniz yürüyüşe çıkabiliriz."

"İçimden yürüyüş yapmak gelmiyor."

Tanımadığı bir kadının "İki gündür evin içinde tur atmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Siz dışarıya çıkınki ben de rahatça temizlik yapabileyim." demesi üzerine gülümsedi.

"Birazdan çıkarız o halde."

"Heeseung Dr. Suho'yla Hemşire Oh'a ne oldu? Biliyor musun?"

"Hastanenin fırınında yakıp küllerini ailelerine teslim etmişler."

"..."

"Nedense Jack sizden sorumlu olduğunda hep birisi ya da birileri ölüyor. Ben sizden sorumluyken bu kadar ciddi şeyler yaşamıyoruz. Muhtemelen ben aşırı pozitif bir insan olduğum için durum böyle. Evren beni çok sevdiği için bana acıyor."

"..."

Heeseung Yoon'un gülümsemediğini gördüğünde "Pekala bir şey söylemediğimi varsayın. Sadece moralinizi belki düzeltebilirim diye düşünmüştüm." dedi.

Kadınsa gazete kağıdıyla Heeseung'un kafasına vurarak "Sen ne zaman olgunlaşacaksın? Otuz yaşına girmişsin hala ne zaman ne söylemen gerektiğini bilmiyorsun. Siz ona aldırmayın Bayan Kim." demişti.

"Heeseung gibi her zaman gülümseyen ya da güldüren insanlar gerçekten çok kıymetli. Üzerine gitmeyin lütfen."

"Duydun mu anne? Damadın çok iş başarıyor."

"Sus yemeğine ye sen."

"Heeseung?"

"Hmm?"

"Bisiklet bulabilir miyiz?"

"Evet bulabiliriz. Yani ben bulurum."

"..."

Heeseung iki tane bisiklet bulduğunda gezintiye çıkmak için binmişlerdi. Şehir merkezine bisikletle ulaşmışlar Pyonyang sokaklarında görmedikleri yerin kalmamasına yemin içmişler gibi her yere girip çıkmışlardı. Heeseung'un saat başı Kang Tae'ye rapor göndermesi canını sıksada ona borçlu olduğunu düşündüğü için hiçbir sıkıntı çıkartmamıştı. Çünkü o sadece işini yapmaya çalışan bir adamdı. Hesap sorulması gereken kişi o değildi.

Akşama doğru Yoon bisikletin rüzgarı yüzünden üşüyen kulaklarını şapkasının içine saklamaya çalışmıştı. Ancak esnettiği şapka tekrar kulaklarının üstüne çıkmıştı.

"Sanırım henüz bisiklet mevsimi gelmemiş."

"Öyle ama buradaki herkes bisikletle işini hallediyor Bayan Yoon. Hem sizin için de bir değişiklik oldu. İyi düşündünüz."

"Eve dönelim mi artık?"

"Evden çok uzaklaştık, söyleyeyim gelip bizi alsınlar."

Yoon başını sallayınca Heeseung birilerini aramıştı. Bir yirmi dakikaya gelen arabayla villaya geri dönmüşlerdi. Eve çoktan gelmiş olan Kang Tae'yle Yoon'un anlam veremediği mum ışıklarına bakarak birlikte akşam yemeği yemişlerdi.

"Bu mumlar ne için?"

"Birkaç saattir elektirikler yokmuş. Jenaratör de çalışmıyormuş. Bu yüzden mumları yaktılar."

"..."

"Günün nasıl geçti?"

"Pedal çevirmekle. Peki ya senin?"

"Kel adamlara neyi yapıp neyi yapamayacağımızı anlatmakla."

"Neyi yapamazsınızki?"

"Nükleer silah üretimine iki ülke arasında tam istikrar sağlanmadan destek veremeyiz mesela."

"Sıkıcı bir şeye benziyor."

"Bir şeyi daha en başında anlamak istemeyen insanlara bir şeyleri anlatmaya çalışmak gerçekten çok zor."

"İlk kez senin bir sebepten ötürü yakındığını duyuyorum."

"Sonuçta ben de bir insanım. Bazen ben de tükendiğimi hissediyorum."

"..."

Yemeklerini yedikten sonra hala gelmeyen elektrik üzerine Kang Tae'yle bir süre koltukta oturmuşlardı. Sıkıldıklarındaysa Kang Tae onlar için telefonundan müzik açmıştı. Yoon onun ne yapmaya çalıştığını anladığında ona "Ben dans etmeyi bilmiyorum." demişti.

"Ben sana öğretirim."

Yoon onun söylediklerine ayak uyduramayınca Kang Tae'nin yönlendirmesiyle ayağından ayakkabılarını çıkartıp onun ayaklarının üstüne çıkmış başını da onun göğsüne yaslamıştı.

"Sana bir itirafta bulunmamı ister misin?"

"..?"

"Bugün elektrikler hiç gitmedi. Sadece sana süpriz yapmak istemiştim ama sen romantizmden elektriklerin gerçekten gitmiş olacağına inanacak kadar hiç anlamıyorsun."

"Belki de benim beklentilerim diğer kadınlardan farklı olduğu için bu böyledir."

"Peki benden ne gibi beklentilerin var?"

"Basit, sade ama huzurlu bir hayat."

"..."

"Bunlar senin sağlayamalacağın kadar zor gibi mi duruyorki susuyorsun?"

"Basitlik ve sadelik çok zor değil. Ancak benim hayatımın hiçbir evresi tekdüze ya da olaysız değildi. Bundan sonra da olmayacaktır. Yani sana bunun için bir söz veremem."

"Hiç kendini tüm bunlardan sıyırmayı istediğin olmadı mı? Bu şekilde yaşamak seni mutlu ediyor mu?"

"Ben bu hayattan başka bir hayatı bilmiyorum. Açıkcası bunun için de mutsuz değilim. Çünkü ben gücü ve insanları kontrol etmeyi seven bir adamım. Bunlar benim vazgeçebileceğim şeyler değil."

Gecenin sonuna doğru Yoon, Kang Tae'nin dans hareketlerine uyum sağlamayı başarabildiğinde bir şeyleri başarmanın ona verdiği mutlulukla gülümsemişti.

"O kadar zor değilmiş değil mi?"

"Evet ama benim dans etmeyi öğrenmiş olmam ne işimize yarayacak?"

"Eğer evlenirsek düğünümüzde böyle dans etmemiz gerekecek."

Gülümseyerek ona "Seninle evleneceğimi mi düşünüyorsun?" diye sormuştu.

"Belki şimdi değil ama ilerleyen zamanlarımızda neden olmasın?"

Yoon konuşmalarıyla geceyi bozmamak için ona ılımlı bir red vermek adına "Evliliğimizi konuşmak için henüz çok erken." demişti.

"Peki biz evlenmek için neyi bekleyeceğiz?"

"Birbirimizi tüketmeyi bıraktığımız günleri." Yoon'a göre bu hiç gelmeyecek bir zamandı.

Gece onikiyi bulduğunda Yoon bütün gün hiç yerinde durmamış olmasının etkisiyle kısa sürede uykuya dalmıştı. Kang Tae onun bu haline gülerken o da duştan çıkıp yanına uzanmıştı. Demekki onu hiç kendiyle bırakmayıp sürekli bir şeyler yapmasını sağlamak gerekiyordu. Bu yüzden pazar olmasına rağmen sabah sekiz gibi uyandırmıştı ama Yoon'dan onu uyandırdığı için hiç beklemediği bir tepki alarak yüzüne yastık yemişti. O da ona yastık attığında oldukça hareketli bir sabahın kilidini açmışlardı.

Heeseeung'un annesi onlara kahvaltı hazırladığında birlikte kahvaltı yapıp evden çıkmışlardı.

Öğlene doğru çok farklı bir alışkanlıkmış gibi gittikleri sinema salonunda Yoon içi daraldığını hissettiği için Kang Tae'yi bırakıp lavoboya girmişti. Daha kayıplarının üstünden üç gün geçmemişken o hiçbir şey olmamış gibi davranmakta oldukça zorlanıyordu. Eğlendiğini farkettiği her an içinse suçluluk duygusu yaşıyordu. Gülümsemesinin bile bir hata olduğunu düşündüğü bu hayata yaşamak diyemiyordu. Şimdi Kang Tae dahil her şeyi arkasında bırakıp kayıplara karışmak istiyordu ama o bunu da yapamıyordu.

Kendine gelmek için saçlarını topladıktan sonra yüzüne çarptığı su bir işe yaramazken sürekli gözleri doluyor normal davranması gerektiğini kendine hatırlatarak rahatlamaya çalışıyordu.

Sonunda mimiklerini kontrol etmeyi başardığında lavobodan çıkmış onu bekleyen Kang Tae'ye filmin hoşuna gitmediğini söylemişti. Kang Tae'yse bir şey söylemeyerek onu eve getirmişti. Yoon'un bugün keyfinin olmadığını anlamıştı.

Kang Tae çalışacağını söyleyerek çalışma odasına çekildinde Yoon biraz kafa dağıtmak için banyoya girmişti. Küvetin suyla dolmasını beklerken üstünü çıkartmıştı. Özellikle sırtındaki yanık izleri onu ileri seviyede rahatsız ediyordu ama bu onun şu an dert edebileceği son şey bile değildi. Bu yüzden bunu düşünmemeye çalışarak küvetin içine girip gözlerini belleği sakladığı spot lambasına dikmişti.

Şimdi aklında Güney'e gittiğinde bu ameliyat kayıtlarını nasıl kullanması gerektiği vardı. Eğer bu kartı bir haber kanalına ulaştırabilirse amacına ulaşabileceğini biliyordu. Ancak burada geçen olayların yer ve zaman kavramlarında belirtilmesi gerektiğini bildiği için onunda bir şeyler söylemek zorunda kalacağını biliyordu. Yoksa o kayıt dünyaca ünlü bir Çinli şarkıcının kaydı olsa da tek başına bir işe yaramazdı.

Bir başka sorunsa mikro yöntemlerle beynine yerleştirilmiş çipti. Muhtemelen Kang Tae kendi çabalarıyla çıkartamaması için böyle bir yere yerleştirmelerini istemişti ama tek işlevi sinyal göndermek olan bu şey için bunca zahmete girilmiş olması ona mantıksız geliyordu. Bu çipin onun hareketlerini fazlasıyla kısıtlamış olduğuysa bir gerçekti. Kaçma ihtimalini yüzde sıfıra kadar indiriyordu. Ayrıca Güney'e gittiğinde bir şeyler yapabilmek istiyorsa peşinde Jack gibi birinin olmaması gerekiyordu. Bunların hepsi bir sorunken Güney'e gidebilmek bile başlı başına ciddi bir sorundu.

Üşüdüğünü farkettiğinde suyun içinden çıkmış duşa kabine girerek sıcak suyla kendini ısıtmaya çalışmıştı. Daha fazla oyalanmak istemediğini anlayınca bornozunu giyinerek banyodan çıkmıştı. Sıcak odada üstünü değiştirmiş sonrada yorganını dizlerinin üstüne çekerek eline yarım bırakmış olduğu kitabı almıştı. Yarım saat sonraysa sıkıldığını farkederek kitabı kenara atmıştı.

Bu şekilde boş olup düşünerek kafayı sıyırmaktansa ameliyat yapmayı her türlü tercih ederdi. Zaten ameliyat takvimi de fazlasıyla doluydu. Yani yarın bugünden daha iyi geçebilirdi. Aklına bu ameliyatlar için klonları kullandıkları geldiğindeyse bunu düşündüğü için kendinden utanmış hızla yataktan çıkarak kendini evden dışarıya atmıştı.

Ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin nefes alamama hissini gökyüzü etrafını sararken dahi üstünden atamıyordu. Sürekli olarak boğazını sıkan biri varmış gibi hissediyordu. Fazlasıyla bunalmış hissediyordu.

"Bir yere mi gitmek istiyorsunuz?" diyen Heeseung'a başını iki yana sallamıştı. Sadece sıkışmışlık hissini üzerinden atmak için dışarıya çıkmıştı.

"Çok huzursuz görünüyorsunuz."

"Sen daha önce hiç hem içerde hem de dışarda kalamadığın bir an yaşadın mı?"

"Kalabildiğim için karşınızdayım. Siz de kalabildiğiniz için karşımdasınız."

"Neden beni anlamıyormuşsun gibi davranıyorsun Heeseeung?"

"Anlamıyor değilim, sadece size gerçeği söylüyorum."

"..."

"Sizin de ilk kez bu durumla karşılaşmadığınıza eminim. Şimdiye kadar bir şekilde sorunlarınızı halletmişsinizki karşımdasınız. Söylemek istediğim şey sorun her neyse bunu da atlatacaksınız."

Heeseung'un onu karısıyla tanıştırmasıyla yeni bir arkadaş edinmişti. Olan her şeyle hiçbir ilgisi olmayan bir insanla konuşmak onu biraz sorunlarından uzaklaştırmıştı.

Kang Tae onu bir kadın ve korumalarla kahkaha atarken bulduğunda bütün gün çabalamasına rağmen onu böyle gülümsetemediği için bazı şeylerin doğru gitmediği anlamıştı. Yine de ortamı bozmayıp onlara katılmıştı.

Ertesi sabah Kang Tae, Yoon'u hastaneye bıraktıktan sonra gitmişti. Yoon'sa bütün günü ameliyatta geçmişti. Herkes onu tanıyorken onun kimseyi tanımaması onun için oldukça garip bir durumdu. Bundan bambaşka bir şeyse herkesin onun hakkında bambaşka fikirlere sahip olmasıydı. Kimisi ona acıyarak bakıyor kimisiyse yaşanan her şeyden onu sorumlu tutuyordu. Onun ise bunların hiçbirine ihtiyacı yoktu. İnsanlarla haddinden fazla yakınlık kurduğunda onlara zarar vereceğini düşünüyor bu yüzden onlardan uzak duruyordu.

Eve gideceği anda Dr. Hana tarafından durdurulmuş organ reddi nedeniyle bir ameliyata daha girmesi istenmişti. O da altı saatlik ameliyattan yeni çıktığı için bunu kabul etmeyince kuzeyli askerler tarafından hastaneden dışarıya çıkması engellenmişti. İşte o zaman ilk kez birleşik gibi görünen bu iki gücün aslında farklı taraflardan olduğunu anlamıştı. Çünkü Heeseung ona on saatin üzerinde ameliyat yapmış olduğunu söylemesine rağmen kadın onu dinlememişti.

Bu konuya başka bir açıdan bakmak gerekirse bu hastanede kimse bu kadar uzun süre ameliyathanede kalmıyordu. Mobinge uğruyordu.

Heeseung Müdür Hana'yla konuşurken askerler onu ameliyathaneye kadar getirmişlerdi. Bu kadın neden onunla bu kadar çok uğraşıyordu bilmiyordu ama bu durum fazlasıyla canını sıkmaya başlamıştı.

Şimdi önünde yatan hastanınsa kısa bağırsak sendromu vardı ve o da bunun için başka birinin klonundan birkaç gün önce bağırsak almıştı. Ameliyatı yapmaktan başka bir çaresi olmadığını anladığında hastanın dosyasını incelemiş hasta uyutulurken o yeniden scrubsını giyinmişti.

Adama nakledilen bağırsağı alırken birazda normal bağırsağından kesit almak zorunda kalmıştı. Bu da hastanın sindirim problemlerini eskisinden çok daha yoğun yaşaması demekti. Hastayı böyle bırakmaya gönlü el vermeyince anestezi teknikerine "Ameliyatı iki saat daha uzatacağız. Ona göre hazırlıklarınızı yapın." demişti.

"Ameliyat bitmek üzere olduğunu sanıyordum."

"Hastayı böyle kapatırsam bundan sonra günde ondört saat damardan beslenmek zorunda kalacak. Şahsen bunu deneyimlemiş biri olarak kimsenin bu şekilde yaşamaması gerektiğini düşünmekteyim. Biachi yaparak bağırsakları uzatacağım."

"Bunun için önce ailesinden ya da kendisinden izin almamız gerekmez mi?"

"Ailesi kapıda mı?"

"Ailesinin ameliyattan haberi yokmuş. Uyuduğu için kendisine de soramayız."

"Yine de yapacağım."

"Hastadan izin almadan bunu yapmamız mümkün değil. Biliyorsunuzki kurallarımız var."

"Hastanın bağırsakları bu ameliyatla beraber tam üç kez açılmış oldu. Gördüğünüz gibi yapışıklıklar yüzünden çok zor açtım. Hastanın dördüncü ameliyat için şansı olmayabilir. Bu yüzden insiyatif alacağım. Ben ameliyathaneden çıkana kadarsa kimse kimseye bunu yaptığımı söylemeyecek. Çünkü kimsenin dırdırını dinleyerek ameliyat yapabilecek modda değilim. Yorgunum."

"..."

"Müzik açabilir misin?"

"..."

Ameliyat bitiminde ameliyathaneden çıktığında önüne yine Dr. Hana dikilmişti. Azar yiyeceğini anladığında tepkisizce onun kaşlarının ortasını izlemişti. Gün geçtikçe o kadının sözleri onda hiçbir etki bırakmıyor hatta onu sinirlendirmek bir bakıma hoşuna gidiyordu. Bu yüzden ceza olarak gece nöbeti yazdığını söyleyen kadına yine hiçbir tepki göstermemişti. Eğer nöbetçiyse odasına geçer uyurdu. Bir problem olursa da onu uyandırırlardı. Artık tartışarak bir şeyleri değiştiremediği anlamıştı.

Ameliyat ettiği adam uyandığında ona ameliyat sırasında yaptığı işlemi ayrıntılarıyla anlatmış adamda ona bunun için teşekkür etmişti. Bu adamın teşekkürü o kadının söylediği yüz cümleden daha anlamlıydı. Bu yüzden aldığı cezadan fazlasıyla memnundu.

Kang Tae odasına geldiğinde o akşam yemeğini yiyiyordu.

"Heeseung'a göre bugün bazı kahramanlıklar yapmışsın. Dr. Hana'ya göreyse sürekli sorun çıkartıyormuşsun."

"Peki ya sana göre?"

"Sadece içinden gelen doğru olduğunu düşündüğün neyse onu yapmışsın. Açıkcası o hastanın yerinde olsaydım senin gibi bir doktorun eline düşmek isterdim."

"O kadının henüz derdini çözememiş olsam da bana karşı bir garezinin olduğundan oldukça eminim."

"Sadece sana karşı böyle olduğunu sanmıyorum."

"Başkalarına nasıl davranıyor bilmiyorum ama sürekli senden güç alarak işlerden kaçmaya çalıştığımı söyleyip duruyor. Ben bugün üç tane ameliyat yaptım. Şimdi de bu gece için bana nöbet yazdı. Sence bu normal bir şey mi?"

"Kendince buradaki düzenin bozulmamasını sağlıyor. Mesela bugün o ameliyatta istemediğimiz komplikasyonlar açığa çıkacak olsaydı biz sen hastadan izin almadığın için ciddi sıkıntılar yaşayabilirdik çünkü ameliyat ettiğin kişi sıradan biri değildi. Kim Suk Yeol'ün sekreteriydi. Bizzat onun tarafından buraya gönderilmiş."

"Bu hastaneye gelen sıradan bir insan yok mu?"

"Yirmibeş milyon dolarlık ameliyatın ücretini karşılayabilecek olan bir adam sence sıradan bir insan olabilir mi?"

"Ameliyat başına yirmibeş milyon dolar alıp doktorlarına sadece dörtyüz bin dolar mı veriyorsunuz?"

"O parayı harcamak yerine sürekli Jack'e lösemi vakfına bağışlamasına söylüyorken bunu neden soruyorsun?"

"Daha çok bağışlayabilmek için. Öyle yapınca sizden çalıp onlara veriyormuşum gibi hissediyorum."

Kang Tae gülerek "O zaman ücretini iki katına mı çıkartmalıyım?" diye sordu.

"Çok cimrisin."

"Tamam üç."

Yoon'un gülümseyerek "Beş." demesi üzerine o da gülümsedi. Bu miktarı kendi cebinden karşılayacaktı ama bunu ona söylemeyecekti.

Yatağa girdiklerinde tek kişilik yatağa ne kadar sığabiliyorlarsa o kadar sığmışlardı. Yoon için yoğun bir günün arkasından Kang Tae'nin kolları arasında uyumak fazlasıyla rahatlatıcıydı. Onun elleri saçlarında gezerken uyumuştu. Hiç uyanmaya da niyeti yoktu ki kapısının aniden açılmasıyla sıçrayarak uyanmıştı.

"Dr. Yoon kısa bağırsak sendromlu hastanın Na değerleri düştü."

"Geliyorum."

Yoon ekrana baktığında 135 olması gereken değerin 134 olduğunu görmüştü. Hemşireye bunun bir problem olmadığını söyleyerek tekrar yatağının yolunu bulmuştu.

Bir başka sefer 36,8 derecelik ateş için uyandırıldığında bu gece ona huzur vermeyecekleri anlamıştı. Bu Dr. Hana'nın işiydi.

Yoğunbakımda kırılan serum seti dahi ona sorulduğunda odasına gidip Kang Tae'yi sürekli uyandırmak yerine hiç uyumamayı tercih etmişti. Zavallı Heeseung da onunla gezerken yorgun ses tonuyla "Ben şahsen o kadının sizinle uğraştığına ikna oldum." demişti. Çünkü gerekli gereksiz sürekli onu çağırıp durmuşlardı.

"..."

Sabah sekizi bulduğunda nöbet saati bitmişti ancak Yoon'un birkaç saate yeni bir ameliyata girmesi gerekiyordu. Kang Tae bunun için Müdür Hana'yı uyarmaya gittiğinde işine karışılmaması gerektiğine dair birkaç şey işitmişti. Onu dinlemeyip Yoon'u alıp hastaneden çıkacaktıki askerler tarafından engellenmişlerdi. Yoon işlerin karışacağını anladığında, Kang Tae'ye gitmesini söylemişti. Herkesin silahlı olduğu bu ortamda korumaların olaya karışması kesinlikle istediği bir şey değildi.

Birkaç saat uyuduktan sonra uyandırıldığında kapının önünde Heeseung yerine Jack'i bulmuştu. Heeseung'un da dediği gibi gerçekten şimdiye kadar her ciddi bir şey olduğunda Jack yanında olmuştu. Bu yüzden bu durum onu bir tık geriyordu.

"Heeseung nerede?"

"Bay Seo bana ihtiyacınız olabileceğini söyledi. Bu yüzden aramızda yer değiştirdik."

"Heeseung'la aynı işi yapmıyor musunuz?"

"Dün gece uykusuz kaldığı için yer değiştirmiş olduğumuzu düşünebilirsiniz Bayan Yoon. Endişelenmeniz gereken bir şey yok."

Yoon ameliyathaneye girmeden önce uykusuzluktan zonklayan başı için ağrı kesici almış buna rağmen geçmeyen baş ağrısıyla kendini ameliyat yapmaya zorlamıştı. Önündeki karaciğeri bulanık görmeye başladığında gözlerini açıp kapatmıştı. İyi olmadığını anlayan anestezi teknikeri onu ameliyathaneden çıkartarak maskesini yüzünden çıkartmıştı. Burnunun kanadığını gördüklerinde burnuna tampon yapmışlardı.

Yoon biraz daha kendini iyi hissettiğinde tekrar ameliyathaneye dönmüştü ama bugün ikinci ameliyat için hiç gücü kalmamıştı. Öğleden sonraki ameliyata girmesi bu şartlarda mümkün değildi. Ki bu hastasını kapatacak gücü bile kendinde bulamamış ameliyatı asistanına teslim etmişti.

Ameliyathaneden çıkar çıkmaz Jack yanına gelmişti. İyi olmadığını anladığında onun koluna girmiş odasına kadar eşlik etmişti. Bu iş çığrından çıkalı çok olsada Yoon insanlarla tartışmak yerine bir iki saatliğine de olsa uyumayı tercih etmişti. Jack'se Yoon için Müdür Hana'yla konuşsada "Cerrahların otuzaltı saat çalışması normaldir." gibi bir yanıt cevabı almıştı. Mantıklı düşünebilen herkes 36 saatte 20 saatlik ameliyat yapıp üstüne gece nöbeti tutulamayacağı bilirdi.

Yoon iki saatlik uykusunun sonunda bir hemşire onu ameliyat için uyandırdığında kendine sabırlı olması gerektiğini hatırlatarak yatağından çıkmıştı. Bu ameliyattan sonra yatağına geri dönüp uyuyacaktı. Kendini bu şekilde teselli etmeye çalışıyordu. Ayaklarına elli kiloluk un çuvalları bağlanmış gibi yürümesinin bir anlamı yoktu, çünkü kullanması gereken şeyler elleriydi.

Ameliyata bir uzman doktor asistan olarak girdiğinde kendini bir tık rahatlamış hissetmişti. Bir sorun çıkması durumunda o müdahale edebilirdi. Daha yeni hastanın kendi karaciğerini çıkartmışlardıki tekrar burnunun kanadığını anladığında uzmana ameliyatı devrederek ameliyathaneden geri dönmemek üzere çıkmıştı. Çünkü bu ameliyata kendi devam edecek olsaydı bu haliyle hastaya zarar verme ihtimali olabilirdi.

Dr. Hana'dan yine azar yerken bir hemşire onun burnunu tamponlayarak kanı durdurmaya çalışıyordu. Kan bir türlü durmazken kadının sürekli konuşması beyninde matkap etkisi yaratıyordu. Jack onu dışarıya çıkartıp bulundukları pansuman odasını kilitlediğinde kendini biraz rahatlamış hissetmişti. Jack Heeseung'a göre böyle zamanlarda daha çok işine yarıyordu.

Hemşire kanamayı durdurmayı başaramayınca doktorlardan yardım isteyeceğini söyleyerek dışarıya çıkmıştı. Yoon'sa gelen radyoloji doktorunu görünce gülmeye başlamıştı.

"KBB uzmanı olmadığım için çok üzgünüm Dr. Yoon ama burada KBB doktorumuz yok."

"Acaba burun kanamam için bana elektrik verirseniz iyileşir miyim doktor bey?"

"Görüyorumki bugün oldukça formunuzdasınız. Öyleki benimle dalga geçebiliyorsunuz."

Kanamayı durdurmayı başardıklarında Yoon ayağa kalkmış dengesinin bozulmasıyla radyoloji uzmanı onu tekrar sedyeye otutturmuştu.

"Yapacak çok önemli bir işin yoksa bir süre yerinden kalkma. Gereğinden fazla kanadı. Bırak vücudun dinlensin."

"..."

"Geçmiş olsun."

"Yardımın için teşekkür ederim."

"Önemli değil."

Bir süre sedyede uzandıktan sonra yerinden kalkmış odadan dışarıya çıkmıştı. Kang Tae'yle kapıda karşılaştıklarında Kang Tae onu odasına götürmüş her tarafı kan olan yüzünü temizlemişti. Bu durumsa ona bir önceki seferi hatırlatmış içinin üşümesine sebep olmuştu. Yine de bozuntuya vermeden istediğini yapmasında ona izin vermişti.

Kang Tae onun eve gitmek için yeterli enerjisinin olmadığını anladığında ona pijamalarını getirmiş üstünü değiştirmesine yardım etmişti. İlk kez bunu yapıyor değillerdi. Bu yüzden Yoon bunu sorun etmemişti.

Yoon yine Jack'in Kang Tae'ye getirmiş olduğu kıyafetin küçük gelmiş olduğunu görmüş buna fazlasıyla gülmüştü. Kang Tae'de bilek boy pantolonmuş gibi görünen pijama oldukça göz yakıcıydı ama hayat yalnız olmadığını hatırlatan bunun için kendinden bir şeyler verebilen insanlarla güzeldi ve şimdi Kang Tae bunu yapmaya çalışıyordu.

Y/N: Yeni bölüm için sınırmız 8

Bölümü henüz okuyup düzenlemek için fırsatım olmadı. Birkaç saate halledeceğim. Söz verdiğim için bölümü attım. İyi geceler diliyorum.

Düzenledim :)

 

Bölüm : 06.02.2025 00:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...