37. Bölüm
Karbamazepin / Tutsak / 32- Toksik

32- Toksik

Karbamazepin
serotonin

Çalar saat çaldığında Kang Tae masaya doğru uzanıp alarmı kapatmıştı. Yoon'sa huzursuzca yorganını başının üstüne çekmişti. Dün atlatmış olduğu 36 saatlik işkence yüzünden hala üstünden tır geçmiş gibi hissediyordu. Dr. Hana'yla iyi anlaşamazsa bunun böyle devam edeceğini biliyordu. Araya Kang Tae'yi katmadan bu problemi çözmeliydi ancak o kadını gördüğünde tek yapmak istediği şey onun iki dudağını birbirine dikmekti. Bu yüzden bunu nasıl yapacağını hiç bilmiyordu.

"Eğer biraz daha oyalanırsan kahvaltı yapman için vaktin kalmayacak."

"Ameliyattan sonra kahvaltımı yaparım bende o halde."

Kang Tae alarmı otuzbeş dakika sonrasını kurup gözlerini kapatmıştı. Muhtemelen uyuduklarından bir şey anlamayacaklardı ama bugün böyle olmuştu.

Tekrar alarm çaldığında Yoon doğrularak alarmı kapatmıştı. Ne kadar çalar saati parçalamak istese de ona yenisi verildiği ve tekrarında yenisini vermeyeceklerini söylendiği için sakince yerine koymuştu. Hem saatin sekiz buçuk olmuş olması bu saatin suçu da değildi. Suçlu olan kişi ameliyat saatini bu kadar erkene çeken Dr. Hana'ydı.

Günlük rutinlerini hallettikten sonra üstünü banyoda hızla değiştirmişti. Aynaya baktığında burnundaki tamponlar dikkatini çekmiş onları çıkartmıştı. Muhtemelen dün gece ağzı açık uyumuştu. Umuyorduki horlamamıştı.

Kang Tae yataktan daha yeni çıkıyorduki onu şaşırtarak dudaklarına küçük bir öpücük kondurmuştu. Ondan bir gülümseme kazandığında o da ona gülümsemiş alnındaki alnını, yanağındaki elini ondan ayırarak ameliyathaneye doğru yürümeye başlamıştı. İlişkilerinde her zaman ondan adım atmasını beklerse bir yerde bunun patlak verebileceğini biliyordu. Bu yüzden istekli olsada olmasada istekli görünmek zorundaydı.

Ameliyathaneye ulaştığında herkese günaydın dedikten sonra ameliyata başlamıştı. Bir yandan esnerken bir yandan da karnı gurulduyordu. Bu duruma ameliyathaneki herkesle beraber gülerken yukarıdaki izleyici camından ona tepeden bakan kadın gülüşünü suratından silinmesine neden oluyordu.

Belki de o kadınla iyi geçinmeyi unutup tartışarak tüm sinirini ondan çıkartabilirdi. Günlük olarak stresini atabileceği bir insanın olması ona iyi geçinmek için çabalamaktan daha iyi gelebilirdi.

Ameliyathaneden çıktığında Jack'e ses kaydı alıp alamayacağını sormuştu. Jack'se ona bunu yapamayacaklarını ancak yoğun bakımdaki kameraların ses kaydı aldığını söylemişti. O da bütün gün yoğunbakımda oturmuş Dr. Hana'nın yoğun bakıma gelmesini beklemişti. Kadının onunla konuşma şekline bakarak onunla tartışıp tartışmayacağına karar verecekti. Ona göre her türlü hava hoştu. Bundan sonra o kadın hangi dilden anlıyorsa onunla öyle konuşacaktı.

Yoğun bakımın doktor odasına Dr. Hana geldiğinde "Buna nereye kadar devam edeceksiniz?" diye sormuştu.

"Neye devam edeceğim?"

"Bana burayı dar etmeye."

"Otuzaltı saatlik nöbet tuttuğunuz için mi tüm bunları söylüyorsunuz?"

"Buradaki kimse otuzaltı saat nöbet tutmuyor Dr. Hana. Uyumamam için bana doğru düzgün fırsat vermemek adına elinizden gelen her şeyi yaptınız."

"Bu sizin cezanızdı. Ayrıca buna Bay Seo da buna onay verdi."

"İzinsiz de olsa yaptığım bu ameliyat sayesinde o hasta daha az beslenme problemleri yaşayacak. Bu da daha az hastaneye bağımlı yaşayacak demek. Böyle bir durumda neden ben cesaretim için ödüllendirilmek yerine cezalandırılıyorum?"

"Peki ya sizin izin almadığınız o işlemde hastanın bağırsaklarının tamamını kaybedecek kadar ciddi bir komplikasyon oluşsaydı şimdiki gibi benimle böyle rahat konuşabiliyor olacak mıydınız?"

"Ben de bu lafları Kang Tae nereden öğrenmiş diyordum. Görüyorumki sizden öğrenmiş."

"Bay Seo olaylara tarafsız bakabilen bir adam. Söz konusu siz olsanız bile."

"Kang Tae'yle aramda olan ilişki neden sizi bu kadar çok rahatsız ediyor? Neden sürekli bana ondan bahsediyorsunuz?"

"Çünkü o henüz farkında olmasa da siz onu kullanıyorsunuz."

"Bu kanıya nereden vardınız?"

"Ben bile dışarıya çıkamıyorken siz dışarıya çıkabiliyorsunuz. Bizim işlerimizi aksatmak için hiçbir bahanemiz kabul edilmiyorken siz istediğinizde ameliyatlarınıza girmeyebiliyorsunuz."

"Şimdiye kadar bana dayatılıp da girmekten kaçabildiğim tek bir ameliyat yokken bana bunları söyleyemezsiniz. Parmaklarımı kullanmaya başladığımdan beri Bayan Oh'un vefatından sonraki üç günü saymazsak benim ameliyata girmediğim tek gün bile yok. Benim sözleşmemde ayda sadece dört ameliyat yapacağım yazıyordu ancak son yirmi günde ben yirmi ameliyattan daha fazlasını yapmışımdır. Ayrıca sizin aksinize bu hayatı ben seçmedim. Patronunuz beni buraya zorla getirdi ve bende onun bana sunduğu bu hayatı yaşıyorum. Size bundan daha azı sunulmuş olması beni alakadar etmiyor. Bu yüzden bu itamlarınızı bir kenara bırakın."

"Kabul etmeni beklemiyordum zaten." diyen kadınla gözlerini devirdi. Bu kadınla uğraşmak en az Kang Tae'yle uğraşmak kadar zordu.

"Bakanın ameliyatında Kuzey Hükümet'inden bir heyet gelecek. Yine benzer bir şey yaparsanız bu seferki kusurunuzun üzerini kapatamayız. Hastanızın sizden şikayetçi olmadığı için çok şanslısınız."

"Neden hep benim izin almadığım ameliyattan bahsediyoruz ki? Bence birazda sizin kusurlarınızdan bahsetmeliyiz."

"..?"

"Mesela sizin hemofilisi kontrol altında olmayan hastaya ameliyat onayı vermiş olmanıza ne diyeceksiniz? Biliyorsunuzki o adam öldü. Bana göre siz de bunun için cezalandırılmalısınız. Açıkcası Güney Kore'de olsaydık diplomanızın elinizden alınması için elimden gelen her şeyi yapardım."

"Ama Kuzey Kore'deyiz değil mi? Buradaki her şey benim kontrolümün altında."

"Neden o adama ameliyat onayı verdiniz Dr. Hana?" diyerek sorusunu yineledi Yoon. Bu sorunun cevabını gerçekten çok merak ediyordu.

"Fetüslere emboli ihtimalini sıfıra indirmek için aşırı antitrombolitik verirsek ameliyat komplikasyonlarının ne olabileceğini yakından görmek istedim."

"Yani bunu deneyler için kabul ettiniz."

"Evet öyle yaptım. Hem Bay Feng onu ameliyat etmemiz için bize çok fazla ısrarda bulunmuştu. Dr. Suho ameliyatına üç ay önce onay verdiği için klonuda üretilmişti. Yani reddetmek için bir sebebim yoktu."

"Bu konuyu kurula taşıyacağım. Öleceği daha ameliyata girmeden belliyken böyle bir şeye ön ayak olduğunuz için bana göre adam öldürmekten yargılanmanız gerekiyor."

"Kurul başkanı benken bunun bir işe yarayacağını mı düşünüyorsunuz?"

"Siz gücünüzü kendinizden değil bulunduğunuz mevkiden ya da size bu mevkiyi veren insanlardan alıyorsunuz. Sandığınız kadar durdurulamaz değilsiniz."

"Bu konuyu kurula taşırsanız ben de sizin izinsiz yaptığınız ameliyatı kurula taşıyacağım."

"İstediğinizi yapmakta özgürsünüz Dr. Hana. Sizin aksinize benim kaybedecek hiçbir şeyim yok."

Jack'ten özellikle bu konuşmalarının kaydını bir yerde saklı tutmasını istemişti. Kurulda bunun gibi bir açıklama yapamayacağın farkındaysa ,ki farkında olduğunu düşünüyordu, Dr. Hana bu kayıtları sildirecekti.

Yapmak istediği şeyi Kang Tae'ye söylediğinde Kang Tae onun da başının belaya gireceğini düşündüğü için bunu reddetmişti. Eğer tüm bunlar kurula taşınırsa Yoon hem izinsiz yaptığı ameliyat için hem de hemofili hastanın ameliyatına girdiği için sorguya çekilecekti. Kuzey'in güvenini kazanmak istiyorlarsa Yoon'un bu tarz şeylerle dikkat çekmemesi gerekiyordu. Bu yüzden Kang Tae, Jack'e o videoyu sildirmişti. Daha doğrusu Yoon'a böyle söylenmesini istemişti.

O günden sonra her şey normale dönmüş, Yoon üstündeki Dr. Hana'nın baskısından kurtulmuştu. O da bunun karşılığında kadına laf sokup durmaktan vazgeçmiş ona her hafta verdiği ameliyat programına göre ameliyatlara girmişti. Günlerce hatta haftalarca uzmanlara yeni ameliyat tekniklerini öğretmişti. Pankreans nakli içinse o onlardan biraz deneyim kazanmıştı. İlk pankreans naklini birkaç gün önce yapmıştı.

Kang Tae'yle araları başta konu kurula taşınmadığı için bozulsada sonradan düzeltmişlerdi. Yoon'un zaten başka bir seçeneği de yoktu. İlişkilerinde neyi ne kadar kendi isteğiyle yaptığını bilmiyordu. Sadece bu onu girdiği ameliyatlar kadar zorlamıyordu. Hatta bazen bunun için iyi hissettiği de oluyordu. Ona alışmış olduğunun farkındaydı. Yavaş yavaş uyuşturucusuna bağımlı oluyordu. Bu bağımlılıksa onu kendinden ve çevresinden fazlasıyla uzaklaştıracaktı ama henüz bunun bilincinde değildi.

Eun'la haftada bir kez konuşuyordu. Kyung'tan reddi miras yaparak boşanmış oğlunun velayetini almıştı. Minho'ysa Jiwoo'nun çocuğun ondan olmadığını itiraf etmesiyle nişanı atmıştı. Bunun için garip hissetse de üzerinde de çok durmamıştı. Sonuçta Minho artık onu ilgilendiren bir adam değildi.

Yoon, Kang Tae'yle ilişki yaşadığını Eun'a söyleyememişti. Çünkü söylediğinde alacağı tepkiyi az çok biliyordu. Ondan olumsuz en ufak bir cümle duymaya tahammülü yoktu. Eun sinirlendiğinde oldukça ağır konuşabilen bir kadındı.

Güney'e bakanın ameliyatından sonra Kang Tae'nin ablasının nişanı için gideceklerdi. Bu yüzden Yoon oraya gittiğinde ne yapması gerektiğini adım adım planlamaya çalışıyordu. Sorun şuyduki bu planın her evresi ya yakalanırsamla gidiyordu. Hata yapma payının hiç olmadığını biliyordu. Eun'uysa bu işe bulaştırmak gibi bir niyeti yoktu. Çünkü işler yolunda gitmezse onu öldürme ihtimalleri vardı.

Geceleri Kang Tae'nin kolları arasındayken bile bunu düşünüyor, bununla uyuyor yine bununla uyanıyordu. Şu sıralar aklı o kadar çok doluyduki geceleri saat başı uyanıp evin içinde tur atarak yapabileceklerini tekrar tekrar gözden geçiriyordu. Girdiği labirentin her çıkmaz sokağını anlamaya çalışıyor zihninde yaptığı planın haritasını çizmeye çalışıyordu. Sonuca ulaşabilmesi için bu çıkmaz sokakların hiçbirine girmemesi gerekiyordu.

Kang Tae'yse onun bu haline anlam veremiyordu. Değişen hiçbir şey yokken neden Yoon şimdi bu kadar stresliydi? Bunu bir türlü çözemiyordu. Jack ya da Heeseung ona yeni absürt bir olay yaşamadıklarını söylemişti. Uzun zamandır tartışmıyorlardı da. O zaman sorun neydi?

Bakanın ameliyatına iki gün kala Kang Tae ona "Bakanın ameliyatında daha söylediğin gibi sorun çıkartmayacaksın değil mi?" diye sormuştu. Bakanın ameliyatını izlemek için hükümet bir heyet gönderecekti. Yapılabilecek en ufak bir hatanın üstü kapatılamazdı.

"O gün her şey istediğin gibi olacak. Ben bana o kişinin ölümünün hiçbir getirisi olmadığı halde sırf birinden hoşlanmadığım için birini öldürebilecek karakterde bir insan değilim."

"Bana göre de öylesin ama bazen beni şaşırtacak senden hiç beklemediğim hamleler yapıyorsun."

"..."

"Bu aralar neden bu kadar huzursuzsun?"

"Hastanede yaptığım iş beni mutlu etmiyor çünkü."

"Bu senin için artık yeni bir şey değil. Yanılıyor muyum?"

"Sanırım birikmişlik yaşıyorum."

"Gitmemize az kaldı. Sadece biraz daha sabretmen gerekiyor. On günlük tatil sana iyi gelecektir."

"..."

Bakanın ameliyatından iki gün önce hastanedeki tüm hastalar daha önceden buna göre planlanıp taburcu edilmişti. Yaklaşık yedi gündür hiçkimse ameliyat yapmıyordu. Herkes farklı bir şeylerin olacağını anlıyordu ama ne olacağını anlayamıyordu.

Bakan iki gün önceden gece onikiyi geçtikten sonra hastaneye gelmiş yatışı öyle yapılmıştı. O adam hastanedenen taburcu olana kadar gizlilik için işi olmayan hiçkimse ortalıkta dolaşamayacaktı. Yoon tüm bu önemleri gereksiz bulurken bir bakanın bu kadar değer görmesi ona saçma geliyordu.

Bakanın ciğerini açtığında tereyağı renginde iğrenç bir sarılıkla karşılaşmıştı. Yıllarca kontrolsüzce alkol içen bu adamın kahrını ne yazıkki karaciğeri çekmişti. Yeni nakledilen karaciğeriyle adam tek kadeh alkol içecek olursa karaciğerini kaybedebilirdi. Bu yüzden ameliyattan önce onu iyice tembihlemişti.

Onun bir klasiği olarak ameliyathane personelinden yine müzik açmasını istemişti. Ne kadar sözsüz müzikler onu tatmin etmese de burada Güney kültüründen gelen her şey yasaktı. Bu yüzden elindekilerle idare etmek zorundaydı.

Karşısındaki asistanın panik duygu durumunun sebebini anlayamazken etrafına baktığında kendisi hariç herkesin fazlasıyla gergin olduğunu anlamıştı. Belkide diğerleri gibi bu adama değer biçmediği için bu kadar sakindi. Kang Tae'nin ya da bir grup aşırı ciddi insanların onları izliyor olması çok da umrunda değildi.

Ameliyata devam ederken asistanın deriyi kenara fazla çekmesiyle hastanın bağırsaklarını görmüştü. Nedense rengi hoşuna gitmemişti. Sanki olması gerekenden daha soluk gibiydi. Önemsemeden işine devam edecektiki aniden düşen tansiyonla ameliyat hemşiresinden istediği bistüriyle adamın bağırsaklarını biraz açmıştı. Gördüğü siyah renkle akut mezenterik iskemi geliştiğini anlamış karnı boydan boya yarmıştı.

"Dr. Yoon?"

"Akut Mezenterik İskemi gelişmiş. Tıkalı damarı hemen bulup açmamız lazım. Radyolojiyi çağıracak kadar zamanımız yok. Bağırsaklar ölüyor."

Yoon bağırsakların ölen kısımlarına bakarak hangi damarın tıkandığını anlamaya çalışıyordu. Muhtemelen superior mezenterik arter tıkanmıştı ama bunun için elinde somut bir kanıtı yoktu. Sürekli öten monitor dikkatini fazlasıyla dağıtırken onlara monitörün sesini kapatmalarını söylemiş sonrada eliyle embolinin olduğu damarı palpe ederek emboliyi bulmaya çalışmıştı. Bir süre aradıktan sonra istediği şeyi bulmuş gülümseyerek damarın iki tarafınıda klempledikten sonra emboli parçasını çıkartmıştı. Damarı tekrar onardığındaysa işinin bitmiş olmasıyla rahatlamıştı. Tansiyon normale dönerken o karaciğerde yapması gereken son işlemleri yapmış asistanına hastayı kapatmasını söyleyerek dışarıya çıkmıştı.

Bakanın karısı önünü kestiğinde ona ameliyathanede yaşanan her şeyi anlatmıştı. Kadın onu sakince dinlerken ameliyattan sonra gelişebilecek komplikasyonları açıklamayı da ihmal etmemişti. O organlar pıhtı üretmeye devam ettikçe bunun gibi olaylar da yaşanmaya devam edecekti. Karaciğerin pıhtılaşmadan sorumlu bir organ olması komplikasyon gelişimini diğer ameliyatlara göre iki üç kat daha riskli hale getiriyordu.

Ona doğru gelen sinirli Dr. Hana'yı gördüğünde hızla yönünü değiştirmişti. Yine bir sebepten dolayı azar yiyeceğini anlamıştı. Jack'in onunla konuşması gerektiğini söyleyerek onu durdurup kadının odasına doğru yönlendirmesiyle istemeyerek adımlarını oraya doğru götürmüştü.

Koltuklara oturduklarında "Adamın karnını boydan boya açtınız." diyen kadına "Evet açtım." demişti.

"Akut mezenterik iskemiden şüphelendiğiniz ilk an onu BT anjiyografiye göndermeliydiniz."

"Hastanın karaciğeri açıkken onu ameliyathaneden çıkartmamı mı istiyordunuz?"

"Geçici olarak yarayı kapatabilirdiniz. Embolinin nerede olduğunu elle bulamasaydınız ne yapacaktınız?"

"Ama buldum değil mi? Hem sizin istediğiniz gibi yapsaydım çok fazla zaman kaybedecektim. Karaciğer damarlara bağlanmadan çok uzun süre dayanamazdı. Ameliyat sırasında Akut Mezenterik İskemi gelişmesi çok sık rastlanan bir durum değildir."

"Neden bu kadar büyük bir risk almayı tercih ettiniz?"

"Çünkü o an yapılması gereken en uygun şeyin bu olduğunu düşündüm."

"Heyetteki doktorlar sizinle aynı fikirde değiller."

"Açıkcası bu çokta umrumda değil. Herkes kendi hastasından sorumlu. Çok istiyorlarsa kendileri ameliyatlara girebilirler."

"Başkan Kim'i ameliyat edecek bir doktor bu kadar pervasız davranamaz Bayan Yoon."

"Bayan Hana. Ben sizin asistanınız değilim. Sizden bağımsız olarak uzman bir cerrahım. Kararlarıma belli bir yere kadar müdahale etmeye hakkınız var ancak hastama zarar vermedikçe hangi yöntemle hastamı iyileştirdiğime müdahale etme hakkınız yok. Her hasta illa kitabında yazanlara uyacak diye bir şey de yok. O hasta acile gelipte bu tanıyı almadı. Karaciğer nakli olurken bu tanıyı aldı. Ve biliyorsunuzki bu karaciğer yüzünden oldu. Hastanın hayatı fonksiyonlarını çok fazla etkilemesede kalbinde septal defekti vardı. O olmasaydı belkide emboli sistemik dolaşıma karışamayıp akciğere gidecekti. Bana göre bu yaşanmadığı için çok şanslıyız."

"Ne kadar şanslı olduğunuzu birazdan daha iyi anlayacağız."

"..."

Ameliyat bittiğinde verilen kısa aradan sonra heyet yeniden toplantı odasında toplanmıştı. Kang Tae'nin yüzü mimiksizken Yoon onu fazlasıyla darlayan toplantıdan çıkmak için saniyeleri sayıyordu. Dr. Hana'nın ona sorduğu benzer soruları onlarda sorduğunda hastayı o şekilde ameliyattan neden çıkartmak istemediğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. Bu şekilde dört doktordan ikisini ikna etmiş diğer ikisiyse hala önce en azından kontrastlı tomografiye götürülmesi gerektiğini savunmuştu. Makale incelemelerindeyse konu oldukça tartışmalıydı.

Emboliyi tomografiyle görmeden yerini tahmin ederek bulmasıysa onu onların gözünde pervasız ama yetenekli bir cerrah yapıyordu. Bu toplantının sonucu bu yüzden heyetin Yoon'un girdiği başka ameliyatları da izleme kararı olmuştu. Yani Yoon heyet tarafından sıkı bir şekilde denetlenmeye başlanayacaktı.

Başkan Kim'se emboli sorunu çözülmeden ameliyat masasına yatmayacaktı. Bu Yoon'un görevi değil tıpkı Dr. Hana gibi laboratuvar çalışanların göreviydi.

Kang Tae heyeti bulduktan sonra Yoon'u bulup odasına götürmüştü. Başkan taburcu olmadan Güney'e gidemeyeceklerdi. Asistanla Yoon dönüşümlü olarak bunun için nöbet tutacaktı.

"Neden seninle ilgili hiçbir şey basit olamıyor?"

"..."

"Adamın karnını yarmaya başladığında ne olduğunu o an anlayamadığım için adamı daha önce bana söylediğin gibi gerçekten öldüreceksin sandım."

"Sana bunu yapmayacağımı söylemiştim."

"Doktor olmadığım için yaptığın şeyin doğru ya da yalnış olduğunu bilmiyorum. Sadece bunu yaparken sonucunun ne olacağını düşünmediğini biliyorum. Neden bu kadar umursamaz davranıyorsun?"

"O masaya yatan hiçkimse masum değilken neden üzerinde çok fazla düşünmem gereksin?"

"..."

"Cerrah olmamın bana verdiği sorumlulukla onları yaşatmak için elimden geleni yapıyorum. Böylesi bir durumda sonrasında yaşayıp yaşamadıkları neden beni ilgilendirsin?"

"Yeterince kötü olan bir adamın sana göre hayatının bir önemi yok mu?"

"Ben Tanrı ya da hakim değilim. Birini yargılamak benim görevim de değil ama hastayı hayatta tutmak benim en büyük görevim ve ben zaten bunu yapıyorum. Önemli olan da bu. O hasta için benim ne hissettiğimin hiçbir önemi yok."

"..."

"Bunu belki çok fazla konuşuyoruz ama sen zaten benim böyle bir kadına dönüşmemi istemiyor muydun? Şimdi neden bundan rahatsızmışsın gibi üzerime geliyorsun?"

"Çünkü bu sen değilsin. Yalnış olan bir şeyler var."

"Ben ilk günden itibaren buydum. İçimdeki bastırılmış bu kişiliği uyandıran kişiyse sensin. Şimdi bunun için beni suçlayamazsın."

"..."

Kapı çarpıp çıkan Kang Tae'nin aslında korkusunun ne olduğunu biliyordu. Onun duygusuzlaşmanın zirvesinde her şeyi yakıp yıkmasından korkuyordu. Ancak bu korku gereksizdi. Kang Tae'nin sandığının aksine Yoon hiç değişmemişti. Sadece Kang Tae'nin onu hastaneye getirmeden önce tanıdığı Yoon henüz sınanmamış bir Yoon'du. Yani Kang Tae o zamanlar Yoon'un böyle bir tarafının olabileceğini düşünmemişti ya da düşünsede bu kadar hızlı ona adapte olabilmesini beklememişti. İlk gün ameliyata girmemek için ona yalvaran kadın şimdi ameliyathanede birinin masada kalmasından korkmayacak hale gelmişti.

Kang Tae'nin bir başka yanılsamasıysa Yoon'un duygusallığının azalmış olmasını düşünmeseydi. Bir doktor hastasından hastasına tavrı değişiyorsa aslında bu da duygusuzlaştığını değil işine duygularını kattığının bir göstergesiydi. Ancak Kang Tae'nin bunu anlaması biraz zamanını alacaktı.

Yoon gece saat biri geçmesine rağmen Kang Tae gelmediği için Jack'e onu sormuş ancak ondan nerede olduğunu bilmediği cevabını almıştı. Aylardır onunla uyumaya alışmışken şimdi bu soğuk duvarların arasında onun yokluğunu hiç olmadığı kadar çok hissediyordu. Saat oniki geçtiği için odasında olması gerektiğini söyleyen asker ona eşlik ederken o, sessizliği rahatsız edecek kadar çok olan koridorda yürüyerek odasına kadar ulaşmıştı.

Pijamalarını giyinip dişlerini fırçaladığında yatağının duvar tarafındaki köşesine oturup ellerini dizlerine koyarak kendine çekmiş başını kollarına yaslayarak sessizce göz yaşlarını dökmüştü. Onu yanında istiyordu. Her şeyden çok istiyordu. Hayatını mahvetmiş olmasına ya da bir gün onu öldürecek olmasına rağmen istiyordu. İşte ilişkilerindeki toksiklik de buradan başlıyordu.

İkisi de birbirlerine iyi gelmeyeceklerini bile bile bir madde bağımlısının ilacına tutunduğu gibi birbirlerine tutunuyorlardı. Biri bu maddeye bile isteye bağımlı olmuşken diğeri zorla olmak zorunda bırakılmıştı ama bağımlı olduktan sonra kapı yine aynı yere çıkıyordu. Birinin yokluğu diğerinin kriz sebebi demekti.

Kang Tae kapıyı açtığında onun uyanık olmasına şaşırmıştı çünkü bugün gelmekte fazlasıyla gecikmişti. Onun ağladığını ışığı açmadığı için farkedememişti. Burada kalmayı alışkanlık haline getirdiği için artık onunda burada birkaç kıyafeti vardı. Üstünü değiştirdikten sonra Yoon'u yorganının içine girdirmiş sonra o da yanına uzanmıştı.

"Tartıştığımız için gelmeyeceksin sanıyordum." diyen kırılgan sese "Nerede olursan ol ya da biz ne yaşarsak yaşayalım sen izin verdiğin sürece ben her gece senin yanında olacağım." demişti.

Yoon'un başını göğsüne yaslamasıyla sağ elini onun saçlarına götürmüştü. Yoon'un ağlarını ıslanan pjamasından anladığında sesini çıkartmamış o uyuyana kadar ellerini saçlarında gezdirmişti. Pamuk ipliğine bağlı olan çok zor bir ilişkileri vardı.

Ertesi gün Yoon'un bakanın bağırsakları için ikinci bir ameliyat olma ihtimali sebebiyle gitmesine izin vermemiş olmasına rağmen onu Güney Kore'deki bir hastaneye nakletmişlerdi. Bakanı bunu yapmaya iten şeyse Dr Hana'nın hastaya yaptığı ameliyatın gereksiz olduğunu söylemesi olmuştu.

Kang Tae'yse hastanede çok sık çıkmaya başlayan sorunlar için Kuzey tarafına kurulu toplatmıştı. Dr. Hana'nın bakana söylediği şey bir hastaya asla söylenmemesi gereken bir şeydi ve Yoon bunu toparlayamamıştı. Kurul sonunda Kuzey tarafı Müdür Hana'yı müdürlük görevinden almış Yoon'uysa fazladan mesai ve ameliyat yapmakla cezalandırmıştı.

Yeni müdür yine laboratuvar sorumlusu güney koreli Dr. Park olmuştu.

Bu müdür eskisinden daha disiplinli olsada en azından konuşkan ya da herkesle zıtlaşmaya çalışan bir adam değildi. Yoon onunla Dr. Hana'ya göre daha iyi anlaşacağını düşünüyordu.

Dört günlük ameliyat boşluğundan sonra Yoon'a neredeyse eve gidemeyecek kadar oldukça yoğun bir ameliyat programı vermişti. Bu durum Kang Tae'yle aralarının iyileşmesine sebep olmuştu çünkü tartışacak kadar birbirlerini görememeye başlamışlardı.

Yoon aldığı ceza yüzünden Güney'e gidemeyeceğini anlamıştı. Kang Tae'ninse ablasının nişanına gitmesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden o Güney'den gelene kadar hastanede kalmayı kabul etmişti. Bunun için çok üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Bu yüzden Kang Tae onu hastaneye bıraktığında ona sıkıca sarılmış ablasına tebriklerini iletmesini söyleyerek onu yanağından öpmüştü. Arkasından el sallarken arabası gözükmeyene kadar onu izlemişti. Planlarını ertelemek zorunda kalmak canını fazlasıyla sıkarken güvenlikten geçerken aklına Hemşire Oh'un son anları dolması onu daha çok dağıtmıştı. Bütün gün birdaha fırsatı olacağını kendine hatırlatarak motive olmaya çalışmıştı.

Yine aşırı dolu bir günün sonunda ameliyathane kapısının önünde onu bekleyen Kang Tae'yle karşılaşmıştı. Sabah vedalaştığı adam şimdi karşısındaydı.

"Sen gitmedin mi?"

"Gitmedim. Yani gidemedim."

"Neden?"

"Çünkü sensiz gidemezdim."

"Saçmalama lütfen gitmen gerekiyor. Herhangi birinin nişanına gidiyor değilsin. O senin ablan."

"Farkındayım."

"..?"

"Birlikte gideceğiz."

"Ben de mi geleceğim?"

"Nişanlımın benimle gelmesini istememde bence bir sakınca yok."

"Biz nişanlı mıyız?"

"Elbetteki öyleyiz. Hatta sana bunun için bir kolye almıştım hatırlarsan."

"..?"

Yoon üstünü değiştirdikten sonra hastaneden çıkıp arabaya binmişlerdi. Eve gitmediklerini anladığında ona "Eve gitmiyor muyuz?" diye sormuştu.

"Saat çok geç oldu. Eve gidersek oyalanırız. Hem evden alman gereken bir şeyde yok. Senin için sana valiz hazırlamalarını söyledim."

"Ben bugün çok yoruldum, yarın gitsek olmaz mı?"

"İstersen arabada uyuyabilirsin."

"Üstümden tır değilde tren geçmiş gibi hissediyorum. Bugün yolculuk yapmak için fazla yorgunum."

Kang Tae'nin, başını omzuna yatırıp "Sadece üç gün orada kalacakken zaman kaybetmek istemiyorum. Ayrıca yarın erken saatlerde katılmam gereken bir toplantı var." demesiyle bir iç çekmişti. Bundan sonra söyleyeceği her şeyin tehlikeli olacağını anlamış bu yüzden susmuştu. Hafıza kartını Güney'e bu gidişinde götüremeyecekti ama hiç gidememekten iyiydi. Belki de bu gidişinde çipi çıkartmak için bir çözüm bulurdu.

Kapının açılma sesine uyanmış geldiklerini düşünerek Jack'le beraber o da arabadan inmişti. Benzinlikte olduğunu anladığında kısık gözlerle etrafına bakmıştı. Kang Tae onun bu haline gülerken o tekrar arabaya binmişti.

"Geldik sanmıştım."

"Uyku sersemiyken çok tatlı oluyorsun."

"..."

"Beni evime bırakacaksınız değil mi?"

"Saat gece ikiyi geçti. Yine de gitmek istiyor musun?"

Yoon Eun'un uyuyor olacağını tahmin ettiği için "Eve gitmezsem sizin evinize mi geleceğim?" diye sormuştu.

"Evet, neden olmasın? Hem arkadaşın varken ben senin evine de gelemem."

Huzursuz hissedeceğini düşündüğü için "Valizin iç gözünde ev anahtarım vardı, eve anahtarla girersem sorun olmayacaktır." dedi.

"..."

"Unutmadan senden arabamı istiyorum."

"Olmaz."

"Neden?"

"Çok delice araba kullanıyorsun. Adamlarım sana ayak uyduramaz. Jack nereye istersen seni oraya götürür zaten."

"Bu çok saçma bir bahane. Yoksa sen bana arabamı verecek kadar güvenmiyor musun?"

"Evet, güvenmiyorum."

"Güvenip güvenmemen beni ilgilendirmiyor, arabamı istiyorum."

"Olmaz dedim."

"Eun'un arabasını çarpmak zorunda kalırım ben de o zaman."

"Eun'un arabasını dönüp dolaşıp ona getireceğini bildiğim için kabul ediyorum."

Yoon başını yukarıya kaldırıp onun çenesini ısırmaya başladığında Kang Tae beklemediği acıyla ağzından canının yandığına dair birkaç şey fırlamıştı. Jack onların bu haline gülerken Yoon, Kang Tae'nin çenesine bıraktığı ize bakıyordu.

"Arabamı istiyorum."

Yoon ev anahtarının valizde olmadığını anlayınca bir iç çekmişti. Kang Tae'yeyse ne yaparsa yapsın onu arabasını vermesi için ikna edememişti. Nedensizce onun evine gitme fikri onu aşırı gerdiği için ona arabada uyumayı teklif etmiş karşılığınıysa Kang Tae'nin onu omzuna atmasıyla almıştı.

Evin kapısının önüne kadar söylenmiş kapıdan geçtikten sonra insanları uyandırmamak için susmuştu. Kang Tae onu bir un çuvalı gibi merdivenlerden yukarıya çıkartırken pek zorlanmıyormuş gibi görünüyordu.

Yatak odasına ulaştıklarında Kang Tae onu yere indirip nazikçe dudaklarını öpmeye başlamış üstündeki ince cekete eline atmıştı. Yoon onun bu öpücükle ne istediğini anlıyor ve onun bu davetini üzerindeki ceketi çıkartmasına yardım ederek kabul ediyordu. Her şey zaten fazlasıyla yanlışken hatalarının arasına bir yenisini eklemekten çekinmiyordu.

Cehennem çanları onlar için çalmaya başladığı güne kadar o, en az Kang Tae kadar günahkar olacaktı.

Y/N: Yeni bölüm için oy sınırımız: 8

Eğer sınırımız dolmazsa 15.02.2025 tarihinde yayınlayacağım.

İyi geceler diliyorum. Umarım bölümü beğenirsiniz.

 

 

 

Bölüm : 09.02.2025 22:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...