
Kang Tae'nin alarmıyla uyandığında uyanmak istemesede nerede olduğunu hatırladığında gözlerini açmıştı. Burada o yokken kalamazdı.
Ondan bir beş dakika önce kalkıp odanın içinde koşuşturan adamın arkasından o da banyoya girip elini yüzünü yıkamıştı. Yoon bir sarmaşıkmışçasına boğazını saran keşkelerin içinde boğulurken Kang Tae gibi mümkün olduğunca mutlu görünmeye çalışıyordu.
Bu keşkelerinden biri onun normal bir adam olmasıydı mesela. Onunla aynı hastanede çalıştığı bir doktor belki bir ressam ya da sokak sanatçısı... her şey olabilirdi... Neden böyle olmak zorundaydı? Seo Kang Tae bileklerine pranga vuran bir adam yerine beş parasız bir adam olarak karşısına çıkmış olsaydı dahi her şey bundan daha kolay olacaktı. Şimdi ona karşı hissettiği tüm bu duygularından nefret ediyor olmayacak bu nefretini en derinlerinde saklamak zorunda kalmayacaktı ama işler istediği gibi değildi. Bu yüzden saklamak zorundaydı ve saklayacaktı da. Çünkü ancak bu şekilde onun hayatında yer edinebilir, onun ona sunacağı boşluklardan sızabilirdi.
Bu ince dengeyi korumayaya çalışırken ona tutunmakla ya da uzak durmakla ilgili mücadelesinin hiç bitmiyor olması elbetteki onu hırpalıyordu. Onunla yaşadığı her an için pişmanlık duymak bir insanın ruhunu ezen, dağıtan başka bir ifadeyle paramparça eden bir şeydi. Ona tutunmaktan deli gibi korkuyordu ama aynı zamanda onun en yakınında bile isteye bulunuyordu. Ruhsal bozukluklarına eklenmiş bu kördüğüme dönüşmüş duyguları onu fazlasıyla yoruyordu. Bazen sadece yalnız bırakılmak istiyor ama aynı zamanda yalnız bırakılmaktan deli gibi korkuyordu. Göründüğünden daha berbat bir haldeydi.
Banyodan çıktığında komidinin üzerindeki telefonu ve ev anahtarı dikkatini çekmiş Kang Tae'nin ona dün gece bilerek ev anahtarını vermediğini anlamıştı. Dün gece yaşadıklarından sonra bunun için ona bağırıp çağıramazdı ama ondan bir şekilde intikam almalıydı. Bu yüzden takacağı kravatı alarak el çantasına saklamış onun odada dakikalarca fellik fellik kravatını aramasını keyifle izlemişti. Bordo takımına uygun başka kravat takan adam çözümü çabuk bulsa da Yoon, bir çocuğun inadı gibi onun odadan çıkmadan önce son kez etrafta bulma umuduyla dolaşmasını komik bulmuştu. O kravatını çok seviyor olmalıydı.
Birlikte odadan çıkmışlardıki Kang Tae'nin erkek kardeşiyle karşılaşmalarıyla durmuşlardı.
Yoon o adamın yüzünde ona bakarken ondan tiksindiğine dair birkaç şey seçmiş Kang Tae'nin onun elini tutan eline tırnaklarını geçirmişti. O adamın neden ona ucuz bir malmış gibi baktığını bilmiyordu ama daha önce hiç bu kadar utandığını hatırlamıyordu.
İlginçtir ki bu iki kardeş hiç konuşmadan ayrılmış Kang Tae'nin hızlı adımlarıyla evden ayrılmışlardı.
Arabaya bindiklerinde "Seninle alakalı değildi. Bu yüzden canını sıkma." diyen Kang Tae'nin sözleri onu rahatlatmaya yetmemişti.
"Buraya hiç gelmemem gerekiyordu."
"Seninle alakalı değil dedim."
"Benimle alakalı değilse kiminle alakalıydı?"
"Beni sinirlendirmek için bunu yaptı ve başardı da."
"Yeterince sorunum yokmuş gibi aile sorunlarına beni karıştırma Kang Tae. Çünkü benim yeni bir alanda problem yaşamaya hiç ama hiç gücüm yok."
"Sadece ablamın nişanında benim yanımda olmanı istiyorum. Senden bu konuda başka bir isteğim yok. Ailemle içli dışlı olmak zorunda değilsin."
"Ben nişana katılmayacağım."
"Neden? Senden istediğim çok zor bir şey mi ki bana bu kadar net cevaplar veriyorsun?"
"Sinirini benden çıkartma. Ayrıca şu anda beni yanlış yorumluyorsun. Amacım seninle tartışmak değil. Ben sadece senden beni göz önünde bulundurmanı değil beni saklayarak diğer insanlardan korumanı istiyorum. Çünkü nişan fotoğraflarının davetliler tarafından ,siz engellemeye çalışsanız da, medyaya sızdırılacağını az çok tahmin ediyorum."
"..."
"..."
Yoon'un evinin önüne geldiklerinde Kang Tae ona "Telefonununu sessize alma. Seni aradığımda sana ulaşabilmeliyim. Hatırlatmalı mıyım bilmiyorum ama sorun çıkartmaman gerekiyor Yoon. Sadece seni değil arkalarında bunu ispatlayacak hiçbir şeyin kalmaması için oradaki herkesi öldürürler. Bunu sakın aklından çıkartma." demişti.
"Tıpkı bir önceki seferdeki gibi merak etmen gereken bir şey olmayacak."
Kang Tae onun eve girmesini beklerken, o arabadan inmiş evin kapısına yaklaştığında yüzünü ona dönmüştü. Çantasından çıkarttığı kravatı elinde sallayarak ona basit bir tebessümünü sunmuştu. Onun araçtan indiğini görmüştüki hızla kapıyı açarak eve girmişti. Kapıyı Eun'un olabilecek varlığı yüzünden çalamayan adama görüntülü diyafondan bakarken onun kardeşi yüzünden sinirli olduğunu olduğunu belli eden mimiklerine gülümsemesinin nasıl eklendiğini izliyordu. Ondan alabileceği en masum intikam buydu. Her anlarının böyle anlamsız şeyler için gülümseyerek geçirmeyi çok isterdi. Ama ikisi de biliyorduki mutlu değillerdi.
Eun işe gittiği için evde bakıcısıyla MinGyu vardı. Evde tanımadığı biri oluşu onu rahatsız ettiği için ona burada olduğu sürece MinGyu'yla o ilgileneceğini söyleyip kadını evden göndermişti. MinGyu yavaş yavaş yürüme aşamasına geçiyordu. Bu haylaz çocuk yürüteç sandalyesiyle evdeki her kapıya çarparken onu tatlılık krizlerine sokuyordu.
O günü Eun'un işten dönmesini bekleyip çocukla ilgilenmekle geçmişti. Ertesi gün içinse her zamanki kadın doğum doktorundan kanser taraması için randevu almıştı. Kuzeydeki çektirdiği BT'den bir sorun olmadığını biliyordu. Onun doktora gitme nedeni de zaten bu değildi.
Kucağındaki MinGyu'yla evden çıktığında Jack ona arabanın arka koltuğunun kapısını açmış o da araca binmişti. Hastaneye giderken Jack'e "Poliklinik odasına girersen seni öldürürüm." demişti.
"Sizi evinizin dışında yalnız bırakamayacağımı biliyorsunuz."
"Muayene olacağım. En azından orada özel alanıma saygı göstermek zorundasın."
"Ama Bay Seo dediki-"
"JACK! Grip için doktora gitmiyorum. Kadın doğum uzmanına gidiyorum. Dışarıda kalacaksın diyorsam dışarıda kalacaksın."
"Pekala, tamam."
Günün son randevusunu aldığı için girdikleri hastaneyi hareketlendiren tek ses yürüteçteki gibi kucağında zıplamaya çalışan MinGyu ve onun cıvıltılı sesleriydi. Uzun sürebileceğini düşündüğü için bilerek bu saatte gelmeyi tercih etmişti. Diğer hastaların onları sıkıştırmasını istemiyordu. Telefonunuysa evde bırakmıştı. Seslerinin dinlenilmesini istemiyordu.
İsmi tabelada yandığında kucağındaki MinGyu'yu Jack'e vermişti. İçeri girdikten sonra karşısına oturduğu meslektaşına ,senelerce gidip gelerek bir arkadaş kadar yakınlaştığı arkadaşına, hipofiz çukuruna yerleştirilen çipten bahsetmiş onun aracılığıyla telefonda bir beyin cerrahıyla konuşma şansı edinmişti.
Cerrah'ın ona tomografiyi görmeden bir şey söyleyemeyeceğini söylemesiyle yine tomografi çekilmesi gerektiğini anlamıştı. Bunun üzerine elindeki radyoloji kağıdıyla doktorla beraber zemin kata inmişlerdi. Sözde detaylı ultrason çekmek için buraya gelmişlerdi ama Jack peşlerinden bir türlü düşmüyordu.
Çözümüyse kadın doğum doktorunun hastanenin güvenliğe attığı mesajda bulmuşlardı.
"Beyfendi buradan ileriye geçemezsiniz."
"Nedenmiş o?"
"Burası radyasyon alanı. Kucağınızda bebek var. Lütfen ana bilim dalı kapısının önünde eşinizi bekleyin. Tabii çocuğunuzun ileride lösemi olmasını istemiyorsanız."
"..."
Jack çocuğu kimseye emanet edemeyeceğini anladığında kapının önünde öylece kalmıştı. Garip bir şeyler sezdiği içinse Kang Tae'yi aramıştı. Burası onların hastanesi olmadığı için müdahale edemiyordu.
Yoon'sa beş dakika içerisinde çektirdiği beyin tomografisiyle bilgisayar ekranına bakıyordu.
"Kemiğinizi delmeden oraya ulaşabilmiş olmaları ileri seviyede teknoloji gerektiren bir şey. Her hastanede olan bir şey de değil bu. Mikro tabancalarla bunu yapıyorlar. Yapmaları eminimki bir dakikalarını bile almamıştır. Genelde bunu istikbarat ajanları üzerinde kullanıyorlar. Hatta bazısı gerektiğinde patlatılabilip kişiyi öldürebiliyor."
"..."
"Ama onu oradan çıkartmaya çalışmak çok gereksiz bir beyin ameliyatı olur. Yeri iyi bir yerde değil çünkü. Oraya ulaşmak için sphenoid kemiği endoskopik yollarla delmem gerekir. Yani girdirildiği gibi onu oradan çıkartamayız. Çıkartmaya çalışırken hipofizine de zarar verme ihtimalimiz var tabii. Bu olursa ciddi bir sorun oluşur. Tüm hormon dengeniz alt üst olur. Hem sizden ameliyattan hemen sonra ayağa kalkamazsınız. Günlerce burnunuz kanar. Yani yaptığımız şeyi saklayamazsınız da."
"Her şeye rağmen size ondan kurtulmak istediğimi söylesem bu ameliyatı yapar mısınız?"
"Tıptaki en önemli altın kural biliyorsunuzdurki önce hastaya zarar vermemektir. Yani hayır yapamam."
"..."
"Peki ondan kurtulmamın başka bir yolu yok mu?"
"Benim alanım tıpla ilgili belki size onu nasıl devre dışı bırakabileceğinizi söyleyemem ama bu konudan anlayan insanlarla görüşmekten daha faydalı bilgiler alabileceğinizi söyleyebilirim. Size bunun için birini önereceğim. Kendisi eskiden bu işlerle uğraşıyordu. Şimdilerdeyse sadece eski birkaç elektronik eşyayı tamir etmekle ilgileniyor."
"..."
Yoon tomografi odasından çıkıp ultrason odasına gittiğinde kadın doğum uzmanı onun karnında ultrason probunu gezdirmeye başlamıştı.
"Elimden daha fazlası gelmediği için üzgünüm."
"Bundan daha fazlasını yapamazdınız. Üzülmeyin lütfen."
"Son dönemlerinizde kontrollerinizi ihmal ediyorsunuz."
"Sanırım sürekli tekrar kansere yakalanma korkusu yaşamaktan yoruldum. Biraz boşvermek istedim."
"Overlerinizin de kanser hücresi oluşturmaya yatkın olduğunu biliyorsunuz. Senede bir de olsa gelmelisiniz. Hem kan tahlili de yapmamız için sabah aç karna gelmeniz gerekiyordu."
"Dikkat etmeye çalışacağım. Bu seferlik kan tahlillerini es geçmeliyiz. Bunun için zamanım yok."
"Şimdilik yeni bir kitle anlamında herhangi bir sorun görünmüyor ama ben size overlerinizden birini alıp bankaya göndermeyi öneriyorum? Belki ileride taşıyıcı anne bularak anne olmak istersiniz."
"Bir çocuğun annesi olmak için illa benim hücrelerimi taşıması gerektiğini düşünmüyorum. Onu karnımda taşıyamadıktan sonra bu çok önemli bir şey olmayacaktır."
"Ama evlendiğinizde eşiniz sizin gibi düşünmeyebilir."
"Hücrelerim hala bende duruyorken ya da duracakken neden şimdi bunu bana teklif ediyorsunuz?"
"Yumurta hücre rezerviniz yaşınıza göre olması gerekenin çok altında çünkü. AMH değerine bakmadan konuşmak çok doğru değil ama overleriniz oldukça atrofik görünüyor. Muhtemelen bir iki yıla menapoza gireceksiniz."
"..."
"Bunu dikkatlice düşünün. Eğer kabul edecek olursanız benden tekrar randevu alın Bayan Yoon."
"..."
Yoon karnındaki jeli silip morali oldukça bozuk bir şekilde odadan çıktığında karşısında Kang Tae'yi bulmuştu.
"Neden geldin?"
"Hastanede ne yaptığını görmek için geldim."
"..."
"Neden üzgün görünüyorsun?"
"Beni öldürmeyecek türden bir sorun olsa da iyi haberler almadığım için."
"Ayrıntısını anlatmayacak mısın?"
"Bu sana bahsetmek isteyebileceğim bir konu değil."
"..."
Kang Tae onu bir arabaya bindirdiğinde o dizlerinin üstünde ayağa kalkmaya çalışan MinGyu'a bakıyordu. Emindiki Eun'un tüm hayatı şimdi bu çocuktu. Onun için yorulsada hiç durmuyor sabahtan akşama kadar didiniyordu. Anne olmak kolay bir mesele değildi. Muhtemelen onun hiçbir zaman sahip olmaması da gereken bir şeydi. Bu kadar dibe battıktan sonra çocuk sahibi olmak o çocuk için haksızlık olurdu. Üzüldüğü şey de zaten bu değildi. Üzüldüğü şey planlarında ilerleme katedememesiydi.
"Bir şekilde tıbbi kayıtlarına ulaşabileceğimi biliyorken neden canını sıkan şeyi bana söylemiyorsun?"
MinGyu'nun parmaklarıyla oynarken "Doktor önlem amaçlı yumurtalıklarımdan birini aldırıp dondurmam gerektiğini söyledi." dedi. Bununla bir süre onu rahat bırakacağını düşünüyordu. Jack'in arabada oluşu çokta umrunda değildi. Galiba bu konuda utanma duygusunu kaybedeli bir on beş sene olmuştu.
"Peki sen ne yapmak istiyorsun?"
"Bir çocuğun saflığını haketmeyecek kadar kan bataklığına batmış olduğumu düşünüyorum."
Kang Tae ona bundan başka bir soru sormazken onun da bakışlarının dalgınlaştığını görmüştü. Bu bakışları daha önce Minho'da da bulmuştu. Demekki tüm erkekler çocuk sahibi olamayacaklarını öğrendiklerinde böyle oluyorlardı. Hem ona göre taşıyıcı anne fikride iyi bir fikir değildi. Bir kadın doğurduğu çocuğa karşı elbetteki bir şeyler hissedecekti. Kimseye böyle bir sorumluluk yüklemek istemiyordu.
Eve ulaştıklarında Yoon çocuğa mamasını yedirirken Kang Tae ona "Her şey çok farklı olsaydı çocuk sahibi olmak ister miydin?" diye sormuştu.
"Büyüyüp başıma bir gün ergen kesileceğini bilmeme rağmen yine de isterdim."
"..."
"Ama sanırım ben çocuklarıyla yeterince ilgilenemeyen bir anne olurdum. Çünkü kariyerimi her şeyin üstünde tutan bir yapım vardı."
"..."
"Belki de böylesi daha iyi olmuştur."
"Peki ya bir gün ben senden bir çocuğum olmasını istersem?"
"Bu sana hiçbir zaman sunmayacağım bir seçenek."
"..."
Onun üzüldüğünü anlayınca ona "O çocuk ikimizin arasında normal bir çocuk olarak kalamazdı. İkimizin de böyle bir şey yapmaya hakkımız yok. Bunu sen de biliyorsun." dedi.
"Her şey bittiğinde ben sana istediğin hayatı vereceğimi söylesem yine bana bunları mı söylerdin?"
"Sen bana istediğim hayatı veremezsin. Çünkü ben geçmişimizi silmeye çalışsamda geçmişimiz ya da bugünümüz biz mezarlarımıza girene kadar asla peşimizi bırakmayacak."
İki dakikalığına lavoboya gidip geri dönmüştüki Kang Tae'yi çocuğa yemeğini yedirmeye çalışırken bulmuştu. Çocuk inatla başını çevirirken acemiliğini oldukça belli eden adam çocuğun dikkatini çekmeye çalışarak kaşığı küçük ağzına girdirmeye çalışıyor ancak bunu başaramıyordu. En sonunda kaşığa vuran MinGyu'ya sinirli bir şekilde baktığı için çocuğu ağlatmayı da başarmıştı. Muhtemelen ondan hiç iyi bir baba olmazdı ama şimdi bunların hepsi Yoon'a bir çeşit komedi oyunuymuş gibi geliyordu.
"Benimle bu gece nişana gelmen için senden tekrar rica da bulunsam yine de gelmeyecek misin?"
"Hayır, gelmeyeceğim."
"Pekala, bu konuda kararı sana bırakacağım."
Kang Tae evden gittikten yaklaşık bir saat sonra Eun onu mutfak masasına otutturduğu MinGyu'nun bodysine boş bakışlarla bakarken bulmuştu.
"Neden bu kadar dalgınsın?"
"Biri senden hayır demene rağmen bir konuda iki kere ricada bulunsaydı ne yapardın?"
"İstenilen şey çok uçuk bir şey mi?"
"Hayır, değil."
"O kişiyi yeterince önemsiyor musun peki?"
"Evet, önemsiyorum."
"O halde yapmalısın."
"Yapmalıyım, yani."
"Evet?"
"Tamam, hazırlanmam gerekiyor o zaman."
"..?"
Koşarak elbise dolabının önüne geldiğinde Eun da onunla gelmişti. Bu gece giyeceği elbise hem sırtını hem de üst bacaklarını kapatmalıydı. Bu iki kombinasyona sahip bir elbise bulamayacağını anlayınca elini pantolonlarına atmıştıki Eun ona kendi dolabından bu tanıma uygun yeşil saten bir elbise getirmişti.
Kulaklarına taktığı gümüş küpeler onu mutlu etmişti. Takı takmayı seviyordu. Ayağına geçirdiği beyaz sade topuklu ayakkabının ardından saçlarına basit bir dalgalı fon çekmiş, yüzüne hafifçe makyaj yapmıştı. Makyaj yapmayalı belki de bir beş ay olmuştu. Hazır olmuştuki Eun ona "Sen her zaman doğru kararları veren bir kadın oldun. Az çok ne olduğunu sen bana söylemesen de anlıyorum. Bu yüzden sana müdahale etmek istemiyorum ama yaptığın bu şeyden ya pişman olursan Yoon?" diye sormuştu.
"Sen tüm bunları yaşayacağını bilseydin Kyung'la yine de evlenir miydin?"
Eun MinGyu'ya bakarak "Evet, evlenirdim." demişti.
"Sanırım ikimiz de denemeden doğru yolu bulamayan insanlarız. Sen seni hakeden başka bir adamdan da MinGyu gibi bir çocuğa sahip olabilirdin ama hiçbir zaman onun kötü yanlarını görmek istemedin. Hala içten içe onu özlediğini biliyorum."
"Peki sen neden göz göre göre benim hatalarımın aynısını yapıyorsun?"
"Çünkü ben de senin Kyung'a aşık olduğun gibi Kang Tae'ye aşık oldum."
"..."
Ona başka söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Bu yanlış da değildi. Minho dahil hiçbir adama bu kadar karşı konulamaz hislerle bağlanmamıştı. Öyleki Minho'yu tek hatasında hayatından çıkartabilmişti ama Kang Tae bir hata çukurundan farksızken onu kenara atmak Minho kadar kolay olmazdı. Sanıyorduki şu saatten sonra bu mümkün de değildi.
Jack'e onu Kang Tae'ye götürmesini söylerken bunu ona söylememesini de söylemişti. Eğer yeterince yoğunsa ,ki ablası nişanlanıyorsa öyle olmalıydı, onu takibi bırakmış olmalıydı.
Onu yeşil elbisenin içinde gören Kang Tae gülümserken o da ona gülümsemişti. Erkekler her gün benzer şeyler giyiniyor olsa da bugün Kang Tae de kıyafetlerine bir tık daha özen göstermişti. Her zamankinden daha asil duruyordu.
Yoon etrafına bakarken sadece aile arasında yapılan bu nişanı Seo ailesi için fazlasıyla mütevazi bulmuştu. Davetliler elli kişiden fazlasını geçmezken Kang Tae onu bir anlığına da olsa yalnız bırakmamıştı. Gözlerin ikisinin üzerinde olduğunu biliyorlardı.
Hafif bir müziğin eşliğinde dans ederken Yoon ona "Neden bu gece bu kadar çok yanında olmamı istedin?" diye sormuştu.
"Bunu sana söylemeli miyim emin değilim."
"Nedenmiş o?"
"Nasıl tepki vereceğini bilmiyorum çünkü."
"Beni meraklandırıyorsun?"
Bir iç çektikten sonra "Beni daha fazla kuzenimle evlendirmeye çalışmamaları için bu gece yanımda olmanı istedim." dedi Kang Tae.
"Güzel şakaydı."
"Şaka olduğunu kim söyledi?"
"Akraba evlilikleri tarihe karışıyor sanıyordum."
"Aile mirasımızın bölünmesini istemedikleri için evliliklerimizi kendi içimizde yapmamızı istiyorlar. Daha çocukluğumuzdan beri kuzenimle evleneceğimi söyleyip duruyorlar. Açıkcası bu çokta umrumda değil. Çünkü ben sadece seni istiyorum."
"Peki ya ona ne olacak?"
"Babamın ya da amcamın onu umutlandırmasından kendimi sorumlu tutmuyorum. Ben ona hiçbir söz vermedim. Bu yüzden kendi yolunu kendi çizmek zorunda."
"..."
Yüzükler takıldığında Yoon diğer davetlilerle beraber mutlu görünen çifti alkışlamıştı. Bir genç kadının alkışlamadan onlara baktığını gördüğündeyse Kang Tae'ye "Ben gelmeseydim eğer bu gece en fazla ne olurdu?" diye sormuştu. Bahsettikleri kişinin o olduğunu anlamak zor değildi.
"Senin yerine onunla dans etmem gerekirdi." diyerek sırıtan adama o da gülümsemişti. Onunla uğraşmak istediğini anlamış oyununa dahil olmaya karar vermişti.
"En başından bana neden gelmem gerektiğini söylemeliydin."
"Neden? Başka bir kadınla sırf akrabalarım beni rahat bıraksın diye dans edecek olsaydım beni kıskanır mıydın?"
"Kıskanmak mı? Onun nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyorum."
Kang Tae gülümseyerek "Ne demek bilmiyorsun?" diye sordu.
"İstemeye değer her şeyi bir şekilde etmeyi başaran bir kadın başkalarının elindekine bakar mı sanıyorsun?"
"Ne zamandır bu kadar mütevazisin?"
"O kadını gördüğümden beri."
"Kıskanırdın yani."
"Hayır, dedim."
"İtiraf ettin işte, daha fazla laf cambazlığı yapmana gerek yok."
"Öyle bir şey yok."
"O zaman onunla gece bitene kadar dans etmem senin için sorun olmayacaktır."
Onun belindeki elini sıkılaştırarak yalancı bir telaşla "Olmaz." dedi Yoon. Gitmeyeceğini biliyordu. Sadece ortama ayak uydurmaya çalışıyordu.
"Gördün mü, bak kıskanıyorsun işte."
"..."
Kang Tae onu yine evine bırakırken Eun onları camdan izlemişti. Yoon'un sağ eli onun elinden ayrılırken gülümsüyor onun yanağına küçük bir öpücük konduruyordu. Nasıl Yoon zamanında onun kararlarına saygı gösterdiyse o da onun kararlarına saygı gösterip sonuna kadar yanında olmalıydı ancak Yoon'da gördüğü değişimler sağlıklı görünmüyordu. Özellikle geceleri sürekli ne olduğunu bilmediği bir şeyi istemediğini söyleyerek sayıklayan Yoon onu fazlasıyla korkutuyordu. Belki de onu doktora götürmeliydi.
Ertesi gün magazin haberlerine düşmüş olmaları zaten bekledikleri bir şeyken Yoon televizyonu kapatmıştı. Bugün Güney'de geçirdikleri son gündü. Boş şeylerle kafasını doldurmak istemiyordu.
Onu doktora götürmek isteyen Eun'un isteğiniyse geri çevirmişti. Bir psikiyatristin sorunlarını çözmesinde ona yardım edebileceğini hiç sanmıyordu.
Bugün başarabilirse beyin cerrahının ona bir kağıda adresini yazarak gitmesini söylediği iş yeri adresine gidecekti. Jack'in yanında olacağını bildiği için önceden küçük bir kağıda gerçek sorununu yazıp çantasına koymuş başına tanınmamak için balıkçı şapkası yüzüneyse bir maske ve gözlük takmıştı. Eun da onunla gelmek isteyince onu reddetmemişti. Belki Jack bu sayede biraz olsun ondan uzak dururdu.
Eun'a gidecekleri adresi söyleyince Eun ona "Bizim sanayi bölgesinde ne işimiz var?" diye sormuştu.
"Radyoyu tamir ettireceğiz."
"Evde bile değilsin o radyoyu ne yapacaksın?"
"Bunun babamdan bana kalan tek hatıra olduğunu biliyorsun."
"Evet ama bir günde tamir olunacak bir şey değilki bu. Hem bugün günlerden cumartesi ve sen yarın gideceksin."
"Çıktık artık yola, denemenin bize bir zararı olmayacaktır. Belki de arıza küçük bir şeydir."
"..."
Dükkanın önüne vardıklarında cumartesi ve pazar günleri kapalıyız yazısını görmüşlerdi. Yoon'un buna canı epeyce sıkılırken Eun ona radyoyu ben daha sonra buraya getiririm demesiyle biraz onu rahatlatmıştı. Yoon akşamında bu radyonun içini açarak birkaç kabloyu kopartacak içine bu notu saklayacaktı. Birdahaki gelişine kadar bu radyo onun için ne olduğunu bilmediği kapalı bir kutu olarak kalacaktı.
"Mutlaka buraya getir ama olur mu?"
"Burası şehrin diğer ucunda. Daha yakın tamir ettirebileceğim elbetteki başka yerler vardır. Neden buraya kadar geleyim ki?"
"Sadece bir seferlik senden rica ediyorumki bunu sorgulamanı istemiyorum Eun. Çünkü bu benim için gerçekten çok önemli."
Bir kafeye oturduklarında Jack konuşmalarını dinleyecek kadar onların yakınında bulunmasada Yoon ona bakan gözlerden de fazlasıyla rahatsız olmuştu. Bu kadar ilgiye alışması mümkün değildi. Kuzey'de tanınmayacakları için ilk kez kendinde Kuzey'e gitmek için bir istek bulmuştu.
"Sen kaşındın."
"Gitmem gerektiğini söyleyen sendin."
"Ben böyle bir şeyden bahsettiğini bilmiyordum."
"Yarın gideceğim zaten. Sadece bugünlük sabretmeliyim."
Eun'un titreşen telefonunda Yoon Minho'nun adını görünce bir iç çekmişti.
Telefonu meşgule attıktan sonra "Ona ne söylememi istiyorsun?" diye soran Eun'a "Ona bir açıklama yapmak zorunda mıyız?" diye sormuştu.
"Bence bu kadarını hakediyor."
"Ona yakında Kang Tae'yle evleneceğimi söyleyebilirsin o halde. Belki bu sözler onu benden uzak tutmaya yeter."
"Bunu yapmayacaksın gerçekten ama değil mi?"
"Şu an ortada öyle bir şey yok ama eninde sonunda olacak olan bu. Bunu şimdiden hissedebiliyorum."
"Yoon saçmalıyorsun. Ne yaşadığını bilmiyorum çünkü bana anlatmıyorsun. İyi değilsin görüyorum fakat sana yardımcı olmama da izin vermiyorsun. Onunla evlenmek gibi bir hatayı asla yapamazsın."
"Sana onunla evlenmeli miyim diye sormuyorum Eun. Ne olacağını söylüyorum."
"Sen ne dediğinin farkında mısın?"
"Hiç bu kadar farkında olmamıştım."
"Mantıklı düşünme yetini kaybetmişe benziyorsun. Kuzey sana belli ki iyi gelmiyor, yarın onunla hiçbir yere gitmeyeceksin."
"Gitmek zorundayım."
"Değilsin."
"İmzaladığım sözleşmeler var."
"Sen ne halde olduğunu biliyor musunki aptal bir sözleşmeden bahsediyorsun? Gitmeyeceksin diyorsam gitmeyeceksin."
"Bunu burada konuşamayız Eun. Dikkat çekiyoruz."
"Biz seninle alakalı konuları sadece burada değil hiçbir yerde konuşamıyoruz. Bana bahane üretmeyi bırak."
"Oraya ben evcilik oynamak için gitmediğimi sana daha önce açıkladığımı sanıyordum."
"Seninle evlenecek kadar seni seven bir adam yerine başka birini bulamaz mı sanıyorsun?"
"Bulamaz."
"Neden?"
"Bunu sana açıklayamam."
"Onu açıklayamam şunu söyleyemem bunu yapamam diyip duruyorsun. Ne zamana kadar beni böyle oyalamaya devam edeceksin?"
"Zamanı geldiğinde herkesle beraber sen de ne olduğunu öğreneceksin. O güne kadarsa ben yine seni korumak için susmaya devam edeceğim. Çünkü seni onların kirli oyunlarına dahil etmek istemiyorum."
"..."
Tartışmaları evin içinde daha da büyümüştü. Özellikle evlerinin kapısının önünde onları bekleyen Minho Yoon'un iyice çileden çıkmasına sebep olmuştu. Jack yerine şimdi yanında Kang Tae olsaydı muhtemelen çok daha ciddi sorunlar yaşayacaklardı. Neyseki Jack en azından bu konuda Kang Tae'ye haber uçurmayarak onu yeni çıkacak bir olay dizisinden koruyordu. Yoksa zaten fazlasıyla burnundan gelen tatili daha da çekilmez bir hale gelecekti.
Gece ikiyi geçtikten sonra evin bahçesine çıkıp basamaklarına oturmuştu. Atlattığı gergin bir günden sonra uyumak onun için kolay bir mesele değildi. Tabii Jack'le yer değiştirmiş ismini bile bilmediği bir korumanın ona bakması da onu fazlasıyla geriyordu. İnsanlardan uzaklaşmak istediği bir ruh halindeydi ama nereye gitse hep biri vardı.
"Neden dışarıda oturuyorsun?"
"Uyku tutmadı."
Bir iç çektikten sonra yanına oturan Eun, Yoon'un baktığı yöne bakarak arabanın içinden onları izleyen korumayı görmüştü.
"Cidden evinin kapısının önüne adam diken bir adamla evlenmende bir sakınca yok mu?"
"..."
"Neden konuşmuyorsun?"
"Sence benim ilk Kuzey'e gidişim ya da o sözleşmeleri imzalamam kendi isteğimle mi oldu Eun?"
"..."
"O adam ben istesem de istemesem de bundan sonra benim hayatımda olacak. Bunu kabullenmemin ne kadar zor olduğunu sana anlatamam. Günlerce hatta aylarca içimde ondan kurtulmanın umudunu taşıdım ancak artık böyle bir umudum da yok."
"..."
"Şimdi ben en azından onun bana çizmiş olduğu sınırlarda da olsa mutlu olmaya çalışıyorum. Bu isteğim senin anlayamayacağın kadar çok mu fazla? Yüzüme bağırarak haykırdığın şeyleri ben bilmiyor muyum sanıyorsun?"
"Bir yol buluruz. Ona teslim olmak zorunda değilsin. Yeniden polise gideriz, avukat buluruz. Bir şeyler yaparız işte."
"Bu yolları daha önce denemiş olduğumu sen de biliyorsun. Ayrıca işler basit bir avukatın çözebileceğinden çok daha karışık."
"Biz de basit olmayan bir avukat buluruz o halde."
"Kim Suk Yeol'u yargılatabilecek kadar güçlü bir avukat tanıyor musun?"
"..."
"Kang Tae orada sana ne yaptı? Sen sadece bir adamı ameliyat edeceksin diye bu kadar çok dağılabilecek bir kadın değilsin. Bir önceki gelişinden daha kötü bir haldesin."
"..."
"Yine susuyorsun."
"Eğer bir sonraki gelişimde yeni bir sorunla karşılaşmazsam ve işler yolunda giderse ne yaşamış olduğumu tüm Kore'yle birlikte sen de öğreneceksin Eun. Sen sadece en kısa zamanda o radyoyu tamirciye götürmeye bak. Çünkü her şeyin anahtarı muhtemelen o radyo olacak."
"..."
Bu cümleler Eun'a Yoon'un görünenin aksine bir planının olduğunu anlatabilmişti. Aptal bir aşık gibi davranan kadın aslında ona teslim olmamış hala Kang Tae'nin henüz ne olduğunu bilmediği düzeniyle savaşıyordu. Bunu anladığında aklında daha fazla soru oluşmuş olsada onu daha fazla zor durumda bırakmamak için susmuştu. Yarın Yoon'u gönderdikten sonra ilk iş olarak radyoyu tamirciye götürecek Yoon'un oyununa destek çıkabildiği kadar destek çıkacaktı. Gerçi bir radyoyu tamirciye götürmekle ona nasıl yardım edeceğini de bilmiyordu.
Y/N: Yeni bölüm için oy sınırımız: 8
Dolmaması durumunda 23.02.2025 tarihinde yayınlayacağım.
Bölümü beğenmiş olmanızı umuyorum.
Yeni bölüm en geç 17.02.2025 saat 23.59'a kadar gelecektir
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.47k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |