Keyifle Yoon'un yarım bıraktığı kahvesini içerken ilk kez mutfağa girdiğini gördüğü kadını izliyordu. Uyandığında onu yanında bulamayınca mutfaktan gelen sesleri takip ederek buraya kadar gelmişti. Üzerinde kısa bir şort ve ona büyük gelen bir tişort vardı. Biraz uzayan saçlarını dağınık topuz haline getirmişti. Boynundaysa onun izlerini taşıyordu.
"Bugünün senin için bir özelliğimi var?"
"Hayır. Sadece Heeseung'tan Jack'in hastane yemeklerini yiyemediğini duydum."
"Neden benim dışımdaki tüm erkeklere bu kadar çok ilgilisin?"
"Sana seninle yeterince ilgilenmediğimi düşündüren şey ne?"
"Daha önce senden defalarca istemiş olmama rağmen bana hiç yemek yapmadın."
"Umarım bugün sebebini öğrenmezsin. Çünkü iyi bir iş çıkarmaya çalıştım. Gerçi bu sefer internetimiz olmadığı için rehberimde yoktu."
Yoon bir on dakika sonra Kang Tae'nin önüne yaptığı karnıbahar çorbasını koyduğunda merakla ona bakmaya başlamıştı. Yemeğin tadını nasıl bulduğunu merak ediyordu.
Kang Tae'yse hiçbir şey söylemeden çorbasını kaşıklıyordu. İkinci kaseyi Yoon'dan istediğinde Yoon ona bir kase daha vermişti. Çorbanın kalan kısmının Jack için yetersiz olduğunu düşününce yarım kase de kendine doldurmuştu. Onun için tekrar pişirebilirdi.
Kang Tae'nin karşısındaki sandalyeye oturup kaseden bir kaşık aldığında yutamadığı çorbayla şaşkınla ona baktı. Bu çorbaya berbat demek yetersizdi. Kesinlikle rezaletti. Bırak yemeyi kimsenin önünden bile geçmemesi gereken bir nükleer atık gibiydi. Tadına bakmadan hasta bir adama bunu gönderseydi çok utanırdı.
"Yeme onu." diyerek kaseyi onun önünden çekmişti. Ancak Kang Tae çorbasını yeniden önüne almıştı.
"Eğer benim için yemek pişirmiyorsan başka bir adam içinde pişirmeni istemiyorum. Tadı güzel olsada olmasada."
"Sadece yaptığı şey için teşekkür etmek istemiştim. Beni yanlış anlıyorsun."
"Seni korurken yaralandığı için kendini ona karşı mahçup mu hissediyorsun? Hissetme. Çünkü bu onun göreviydi. Bunun için yüklü bir maaş alıyor."
İkinci kaseyi bitirdikten sonra Yoon'un önündeki kaseyi de almıştı. Kıskançlıktan ötürü inatla çorbayı içtiğini biliyordu. Bu Yoon'un gururunu okşamıyor aksine onu korkutuyordu. Önündeki adam sıradan bir adam değildi. Yeterince delirirse birini en acımasız yolla öldürebilecek kadar ileriye gidebilirdi.1
Kang Tae yediği boş kaseleri masada bırakarak kalkıp gittiğinde Yoon uzun süre sadece kaseleri izlemişti. Onun işe gitmek için birazdan evden çıkacağını biliyordu.
Mesai saatlerinin başlamasıyla mutfağa gelen çalışanlar önünden kaseleri alana kadar masadan kalkmamıştı.
"Bay Seo aç olduğunuzu söyledi." denerek ona verilen peynirli salata tabağıyla uzun süre oynamıştı. İşi olmadığı için belkide o tabağın hepsini bitirmesi saatlerini almıştı. Jack içinse yapamadığı o çorbayı yine Kang Tae'nin isteğiyle aşçı yapmış sonrada bir koruma aracığıyla yemeği hastaneye göndermişlerdi.
Yoon'a da ikram edilen çorbadan alırken gözünün önünden defalarca Kang Tae'nin inatla çorbayı içmesi geçmişti. Yoon onun kırıldığı noktadaki haklılık payını anlayabilecek kadar özeleştiri yapabilecek olgunluktaydı.
Bu yüzden telafi edebilmek bağımında akşama kadar en iyi yaptığı yemeklerden yapmış salonda ona güzel bir yemek sofrası hazırlamıştı. Güzel bir elbise giyinip onu beklerken ilk kez buna benzer bir şey yaptığı için kendini her zamankinden daha tuhaf hissediyordu. Hiç olmaması gereken bir hayata ya da aşka sonradan eklenmiş gibiydi. Tüm bunlarla kendini eşleştiremiyordu ama kendini bu hayattan da çıkaramıyordu.
Bu evde Yoon'un işi onu beklemekten başka bir şey değilken Kang Tae eve gelmemişti. Ne zaman bir şeye kızsa eve geç gelirdi. Ancak Yoon, onun birçok şeyi alttan almasına rağmen onun hiçbir şeyi alttan almaması nedeniyle belli bir saatten sonra onu beklemekten vazgeçmişti. Ki bu da haklı bir kızgınlıktı. Bu yüzden üstünü pijamasıyla değiştirip çalışma odasında okuduğu kitapla beraber uyumuştu. Onun alınganlığını belli etmek için girdiği triplerle daha fazla vakit kaybetmek istememişti.
Gece iki üç gibi gelen adam onu elbetteki uyurken bulmuştu. Salondaki yemek masasının neden hala toplanmamış olduğunu anlamasada sessizce üstünü değiştirip geniş koltukta Yoon'un yanına uzanmıştı. Ondan ne olursa olsun vazgeçemiyordu ancak o da ilişkileri için sadece kendisinin çabaladığı yönünde bir yanılgının içindeydi. Yoon'un birçok şeyi onun için alttan aldığının farkında değildi. Bunu bir sonraki gün Yoon'a ablasının düğünü için yine Güney'e gideceğini ama onu götürmeyeceğini söylediğinde anlamıştı.
O evden çıktıktan kısa bir süre sonra kilitlenen kapı yüzünden Yoon daha fazla bu duruma tolerans gösterememiş boydan boya olan salon camını, cama sandalye fırlatarak kırmıştı. Şimdiye kadar bunu yapmamasın tek sebebi sadece zamanla düzelebileceklerin inancı içerisinde olmasından kaynaklanıyordu ancak hiç düzeleceklermiş gibi durmuyorlardı. Fazlasıyla toksikleşen bu ilişkilerinden sıkılmıştı.
Şimdi onun ona yazılan en ağır yatıştırıcılara değil özgürlüğüne, sıcak bir kucağa o olmasa bile hiç kimsenin ona bu denli müdahale etmediği bir hayata ihtiyacı vardı. O bu kadar pasifleşebilecek bir karaktere sahip değildi. Kang Tae'nin bunu yapmasına izin vermeye devam ederse ömrü boyunca ona boyun eğmek zorunda kalırdı.
Bu yüzden cam parçalarının arasından onu çıkartmaya çalışan adamın önce yanağına sertçe vurmuş sonraysa onu tutmaya çalışan adamı ondan bıktığını söyleyerek omuzlarından itip durmuştu. Kang Tae daha önce onu bu kadar çok sıktığının farkında olamamıştı. Ne zaman dışarıya çıkmak istese zaten o da onunla geliyordu. Onu bazen ertelemek zorunda kalsada ona hiç hayır dediğini hatırlamıyordu ama şimdi anlıyorduki bu Yoon'a yeterli gelmiyordu. Onu sadece birkaç gün dışarıya çıkmamayı idare edemeyecek hale getirdiğinin daha yeni farkına varıyordu. Ancak bu onu Güney'e götürebileceği anlamına da gelmiyordu.
Kollarını zaptetmeyi başardığında onun başını göğsüne yaslamıştı. Sakinleşmesi için saçlarına küçük öpücükler yerleştirmişti ancak Yoon'u durduran şey bu öpücükler değil Kang Tae'nin bir daha kapıyı kilitlemeyeceğini söylemesi olmuştu. Yoon bu kadar küçük bir şey için mutlu olduğunu hissettiğindeyse sanki bu hakkının ondan çalınan bir hak değilde ona bir lutufla altın tepside sunulan bir hakmış gibi algılayan zihnine lanet etmişti. O daha önce hiç bu kadar aşağılandığını hissetmemişti.
Akan göz yaşları sadece olmayan özgürlüğü için değil ondan kurtulmak için yine ona ihtiyacının olmasından kaynaklanıyordu. Bir kısır döngünün içinde kapana kısılmış bir haldeydi. Ne yapsa çıkamıyordu.1
Kang Tae ona ilacını verdikten sonra evden çıkartmış arabaya bindirip Taedong nehrine kadar getirmişti. Ablasının düğüne mutlaka gitmesi gerekiyordu belki ama toplantılarını ertelettirebilirdi. Sadece bugünlük Yoon onu her zamanki gibi işe gidiyormuş gibi düşünmek zorundaydı.
Oturdukları bankta omuzuna yasladığı kadının hala akan göz yaşları gömleğini ıslatıyordu. Birazdan uykuya dalacağını biliyordu ancak evin onu daha kötü hale getireceğini bildiği için geç kalacak olmasına rağmen onu buraya getirmişti.
"Senden beni bırakmanı istesem bırakmazsın fakat ben dört duvar arasında kalmaktan bir gün kafayı üşüteceğim."
"Sen hayatıma girene kadar ben kimse bana böyle bir sınır çizemez sanıyordum."
"Kendi ayaklarımın üstünde durduğum için ya da kimseye ihtiyaç duymadan yaşadığım için özgüvenim tavanlarda geziyordu. Kimse benim hayatıma bu derece müdahale edemezdi. Mümkünatı yoktuki ettirmezdim."
"Peki şimdi sen bana ne yapıyorsun? Ben buna nasıl izin veriyorum? Ya da sen bunu bana yaparken benden iznimi alıyor musun?"
"Böyle olmak zorunda olduğu için üzgünüm."
"Değil. Böyle olmak zorunda değil. Daha önce bu kadar sık boğaz etmiyordun beni."
Yoon'un gözlerinin önünden saçlarını çekerken "O bana yalan söylediğini anlayana kadardı." dedi.
"Sana hangi konuda yalan söylediğimi düşünüyorsun?"
"Hastaneden çıkan her çöp dikkatle incelenir Yoon ve sen belleği öylece kaybettiğini söylüyorsun. Üstelik benim onu hastanede her yerde aratmış olmama rağmen."
"Sen neden bunu bu kadar çok önemsiyorsunki?"
"Aslında önemsemezdim ancak bana yalan söylüyor oluşun altında bir şey olup olmadığını sorgulamama neden oluyor. Şu an bile sen açık açık klon üretimini desteklemiyorsun. Yani evet bunun için bir şeyler yapmak isteyebilirsin."
"Bana bu küçücük konu hakkında dahi yalan söylediğimi düşünecek kadar çok güvenmiyorsan beni neden her şeyden uzaklaştırmıyorsun? Bu ikimiz içinde iyi olmaz mıydı?"
"Sen onların güvenini bu kadar çok kazanmışken geri adım atmayız."
"Hayır, sadece sana bir gerçekten bahsediyorum."
"Ben sevdiğim adamın kılına dahi zarar gelmesini istemezdim ama sen beni mahvediyorsun. Günden güne gözünün önünde eriyorum ancak sen sadece izlemeyi seçiyorsun."
"Sen ne kadar pasif bir karakter değilsen ben de öyle değilim. Belki evet beni Güney'e götürmek zorunda değilsin ancak benim hayatım sadece senden ibaret değil. Ben günlerimi hayatımda başka hiçbir amacım yokmuş gibi seni bekleyerek geçirmek istemiyorum. Bu yüzden bir daha sen evde olmadığında üstüme kapıları kilitleyecek olursan o evi sen de içindeyken herkesle beraber yakarım ve bunu gözümü kırpmadan yaparım. Bu benim sana bu konudaki son uyarım."
Uzayan sessizliği bozan tek şey nehrin sesiyken o bankta harcadıkları süre bir yarım saati bulmuştu. Biraz önce omzunda uykuya dalan, koluyla sıkıca tuttuğu kadını arabaya kadar taşımıştı. Heseeung onun için şöför koltuğunun yanındaki koltuğu biraz geriye yatırmıştı. Kang Tae üstüne havanın fazlasıyla sıcak olması sebebiyle arabada bıraktığı takımın ceketini örtmüştü. Evde o yokken uyanırsa yeni bir kriz yaşanabileceğini az çok tahmin ediyordu. Bu yüzden Heeseung'la onu burada bırakacaktı. Belki uyanınca Eun'la konuşursa dikkati dağılırdı. Gece geç de olsa onun için geri dönecekti.
Onun ona olan bağlılığını bugün ondan bıktığını söyleyen sözlerine rağmen elbetteki hissediyordu. Yoon'un duygularını okumak onun için hiçbir zaman zor olmamıştı. Bundan bazen şüphe etsede içten içe Yoon tarafından gerçekten sevildiğini biliyordu.
Yoon'sa Kang Tae'nin gidişinden sonra gün içerisinde defalarca uyanıp uyumuştu. Manzarası fena değildi. Arabanın dışındaki korumalar görüş açısında olmadığı için evde olduğundan bir tık daha özgür hissediyordu.
Heeseung ona Eun'la konuşması için bir telefon verdiğinde nehir kenarında uyuşuk hareketlerle dolaşırken onu aramıştı. Radyo tamir olalı birkaç ay olmuş olmasına rağmen o Güney'e gidememişti. Bu bir numaralı sorunuyken diğer sorunlarını düşünmek için Kang Tae sağolsun hiç fırsatı olmuyordu.
Heeseung onu eve getirdiğinde evdeki camların hepsinin değiştirilmiş olduğunu görmüştü. Nedenini bir an için merak etsede sormamıştı. Her şeyden ilgisini kaybetmek üzere olduğu bir haldeydi.
Daha akşam yemeğini yerken önüne koyulan ilaçla gözleri dolmuştu. Artık papatya çayına karıştırma gereği bile duymuyorlardı. Bir süredir her gece yatmadan önce onu alıyordu. Duygularını kontrol edememesi yüzünden kendini olduğundan daha zayıf hissediyordu. Yine de biliyorduki kim onun yaşadıklarını yaşasa sağlam kalamazdı. Hiçbir suç işlememiş olmasına rağmen hapis hayatı yaşıyor bir deneyin parçası olmak için zorlanılıyordu. Evet bu ikisi ciddi bir sorundu ama toksik ilişkileri onu her şeyden daha fazla yoruyordu. Normal şartlardaki bir kadının böyle bir adamla hiçbir işi olmamalıydı.
Bu yüzden sabah uyandığında yanında bulduğu adam onu mutlu etmemişti. Evin bahçesinde yaptıkları silah taliminde vurduğu her cam şişenin o olduğunu hayal etmişti. Şimdi bu silahla önce onu sonra kendisini öldürse ne olurduki? Onlar öldükten sonra bu dünyada olan bitenler neden onları ilgilendirsindi ki? Bu ara zihnini meşgul eden düşünceler bunlarken bunları düşündüğü içinde suçluluk hissediyordu. Mümkünse eğer, ki mümkün olmuyordu, hiçbir şey hissetmeden öylece yaşayıp gitmek istiyordu.
"Çabuk öğreniyorsun." diyen adama sesini çıkartmamıştı. Bir öncekine benzer bir olay yaşanırsa kendini savunabilmesi için Kang Tae ona bunları öğretiyordu.
"Ancak duran nesneleri vurmak kolaydır. İnsanlarsa yerinde duran varlıklar değillerdir."
"Orduya katılmayacaksam eğer bu kadarı yeterli olacaktır."
"Her zaman bir önceki kadar şanslı olamayabilirsin. Seni canlı olarak götürmek istedikleri için zarar görmedin. Öldürmek isteselerdi şimdi yaşıyor olmazdın."
Havaya atılan şişelerin hiçbirini vuramazken Kang Tae bugünlük bu kadar yeter diyerek elinden silahı almıştı. Heeseung'un getirdiği kelepçeyi gördüğündeyse Yoon gerilmişti. Kelepçe ona iyi şeyler hatırlatan bir şey değildi.
Kang Tae'nin kolundaki saatinin yanından ince uzun bir igne çıkarmasıyla ne yaptığını izlemeye başlamıştı.
"Güney'de senin için de böyle bir saat yaptırıyorum. Gelmesi biraz zaman alacaktır. O zamana kadar bunu kullanmayı öğrenmeni istiyorum."
"Tek yapman gereken şey kilit yerindeki dişliyi biraz kenara çekip bastırman. Bir tık sesi duyduğunda kelepçeyi açmayı başarmışsın demektir."
Kang Tae birkaç defa ona göstererek açıp tekrar kapattığı kelepçeyi ona verdiğinde bir süre uğraşsada açamamıştı. Yanından kalkan Kang Tae elindeki küçük tornavidayla geri döndüğünde elinden onu almıştı.
"Belki de önce daha kolay aletlerle açarak mantığını anlaman gerekiyordur."
Bir süre daha uğraşsada açamamış Kang Tae ona tekrar tekrar nasıl yapması gerektiğini göstermişti. Bir onbeş dakikanın sonunda bunu başardığında Kang Tae ona gülümsemişti. O ise saatin içinden çıkan ince çubuğu eline alarak bahçedeki kamelyaya oturmuş bütün gün onunla uğraşmıştı. Bir ataçla, kibrit çöpüyle hatta küpesiyle bile kelepçeyi açmayı başarsada bu ince çubukla açmayı bir türlü başaramamıştı. Kendini savunmayı öğrenmek onun için bir zorluk değil aksine motivasyonu güçlendiren bir şeydi. Bu yüzden hiç durmadan sıkılmadan çabalayıp durmuştu.
Hastanede ameliyat saatini beklerken bile Heeseung'tan istediği kelepçeyle enjektör iğnesi kullanarak pratik yapmıştı. Mantığını az çok anlamıştı ancak bu biraz beceri isteyen bir işti.
Ameliyatı bittiğinde ameliyat ettiği hastasını bir süre kontrol edip durmuştu. Ölüm oranı Dr. Hana sayesinde yüzde beşe kadar düşmüştü. O kadın şimdilerde fazlasıyla ünlüydü. Yeniden başhekim olacağı konuşuluyordu. Açıkcası bu durum çokta umrunda değildi. O artık sözleşmesinde olduğu gibi ayda sadece dört hasta ameliyat ediyor ayda dört kere gece nöbetine kalıyordu. Bir şey olursa Heeseung aracılığıyla ona ulaşıyorlardı.
Kang Tae geldiğinde ona hastanede toplantı olacağını biraz onu beklemesi gerektiğini söylemişti. O da Heeseung'la beraber bahçeye çıkmıştı. Elindeki kelepçeyle uğraşırken etraflarındaki insanların dikkatini çekmesi çokta umrunda olmamıştı.
"Bu ara mutlu görünmüyorsunuz."
"Sadece mutlu olmak için bir nedenim yok."
"O zaman o nedenleri siz yaratın."
"Neden bisiklet turuna çıkmıyorsunuz? Bisiklete binmeyi seviyorsunuz."
"Kang Tae hiç bisiklete binebilecek bir adama benzemiyor ve biliyorsunki her yere benimle geliyor."
"Bay Seo sizin sandığınızdan daha eğlenceli bir adamdır. Siz sadece teklif edin. Hayır diyeceğini sanmıyorum."
Eve geçip yemek yediklerinde Kang Tae'ye rahat bir şeyler giyinmesini söylemişti. Güneş batmaya yakın bir vakitte bisiklet turuna çıkmışlardı.
Yoon uzun zamandır yüzüne yerleştirmediği gülümsemesini yerleştirirken Kang Tae'de onun gülümsemesiyle gülümsemişti. Saçlarını arkaya savuran tatlı esinti hoşuna gidiyordu. İki taraflarının ağaç olduğu yol huzurlu hissetmesine neden oluyordu.
Kang Tae yarışmak istediğinde kaybedeceğini bile bile onun bu teklifini kabul etmişti. Amaç sadece biraz da olsa yaşadığını hissetmekti. Bu küçük şeyler hayata bağlanması için hem yeterli hem de yetersizdi. Gülümsemeye bu ara herkesten daha çok ihtiyacı vardı. Ama tabii ki de bisiklet turuna çıktılar diye her şey düzelecek değildi. Yaptıkları bu şey anlık olarak rahatlamak için stres atmaktan daha öte bir şey değildi. Yine de Yoon bunun için fazlasıyla eğlenmişti.
Öyleki Yoon onu daldıkları mısır tarlasının arasında kaybettiğinde kahkaha atarak ismini söyleyip durmuştu. Onu bulduğunda bu sefer onlarla gelen Heeseung'u kaybetmişlerdi. Çıkış yollarını tamamen kaybettiklerindeyse Kang Tae'nin omzuna çıkıp yolu tarif etmişti. Yanlış yerden çıktıkları için bisikletlerini kaybetmişlerdi. Yeniden kaybolmayı göze alamadıkları için tarlaya birdaha girmemişlerdi. Saatlerce yürüyerek kocaman tarların etrafında bisikletleri arayıp bulmuşlardı.
Eve vardıklarında arkalarında onlara yetişemediği için bitik bir Heeseung bırakmışlardı.
Yoon salonda kelepçeyle uğraşırken Kang Tae elinden kelepçeyi alıp ona kahve kupasını uzatmıştı.
"Zamanla pratikleştireceksindir. Acele etmen gerekmiyor. Hem bir daha seni benden almalarına izin vermeyeceğim. Sadece önlem için bunları öğrenmeni istiyorum."
"O çinli adamların hepsini yakalayabildiler mi?"
"Evet yakaladılar ancak bahsettiğin ses kaydı cihazını bulamamışlar."
"Dr. Hana en önemli aşamayı anlatmadığın için ellerindeki bilgilerle klon üretemeyeceklerini söyledi."
"Bundan sonra buraya gelen her hastanın itibar seviyesine bakılmaksınız buraya gelen her turist gibi ülkeyi terkedene kadar peşlerinde bir Kuzey Kore askeri olacak."
"Rüşvet yiyen üst düzey komutanlar yüzünden hayır değildi."
"O komutanlar tespit edilebildi mi?"
"Kim Yeol Suk tarafından idam edildiler."
Kahve bittiğinde kupayı sehpanın üzerine koymuştu. Eline yeniden kelepçeyi aldığında ilk kez o ince çubukla açmayı başarmıştı. Bu yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmasına neden olurken Kang Tae yanağına küçük bir öpücük kondurmuş sonra da onu kucaklamıştı. Elineyse Yoon'un biraz önce masaya bıraktığı kelepçeyi almıştı.
Yoon ona gülerek "Ne yapıyorsun?" diye sormuştu. Sorusuyla dudaklarını öpen adam onu yatağa yatırırken Yoon ona karşılık vermeye çalışıyordu.
"Acaba kelepçe bileklerine bağlıyken yine onu çözebilir misin?"
Kang Tae tek kelepçekle bileklerini yatak başlığına bağlayıp eline çubuğu tutuşturduğunda ona şaşkınlıkla bakmıştı. Bunun bir eğitim olduğu oldukça şüpheliydi. Yine de açmakla uğraşıyorduki tekrar dudaklarına yapışıp eli yerinde durmayan adamla kelepçeyi sertçe çekerek "KANG TAE!" diye bağırmıştı.
"Hım o zaman bende sabaha kadar seninle ilgilenirim."
Boynuna nefesini veren adam ona "Adil olmayan ne?" diye sormuştu.
"Seni heyecanladırken sana başka bir iş vermiş olmam mı?"
Yoon nefesleri hızlanırken kelepçeyi çözmek adına kendini odaklamaya çalışıyordu. Onunla uğraşan adamla bu hiç kolay olmazken fazlasıyla baştan çıkmış bir haldeydi. Bu adam çok fenaydı.
Bir on dakikada sonra kelepçeyi çözmeyi başardığında üstündeki adamla yer değiştirip iz kalacağının emin olacak şeklinde boynuna dişlerini geçirmişti. Ondan acıyla karışık bir kahkaha kazandığında bu sefer o dudaklarını onun dudaklarına kapatmıştı.
"Evlen benimle." diyen adamın dudak kenarını öperken "Biz zaten evli bir çiftin hayatını yaşıyorken evli olduğumuzu söyleyen bir kağıt parçasına ihtiyacımız var mı?" diye sormuştu.
"Benim soyadımı almanı ve yine parmağında benim olduğumu gösteren bir yüzük taşımanı istiyorum."
"Hmm, demek böyle isteklerin var."
"Ama bu hayatta her istediğimiz olmuyor değil mi?"
"Eğer sana evet dersem bu bileklerime geçirilen beni sana bağlayan yeni bir kelepçe mi olacak yoksa sen benim için gardiyanım olmayı bırakıp eşim mi olacaksın?"
"Sen benim senin için kim olmamı istiyorsan ben senin için o kişi olacağım."
Yoon'la yeniden yer değiştirdiklerinde ellerini onun iki yanına koyan Kang Tae yeniden ona "Tereddüt etmeyi bırak ve evlen benimle." demişti.
Yoon'dan bir yanıt alamayınca üstünden kalkıp yatakta öylece oturmaya başlamıştı. Yoon'sa ayağa kalkıp hala kanıt torbasında duran birkaç gün önce onlara teslim edilen yüzükleri dolaptan çıkarıp bulmuştu. Üstünde kurumuş kan lekelerinin olmasına aldırmadan birini onun parmağına diğeriniyse kendi parmağına takmıştı. Bir kez daha onu reddederse işlerin rayından çıkacağını biliyordu. Belki evlilikleri onun için Güney'e gitmelerin bir anahtar da olurdu. Eğer bir kez daha Güney'e gitmeyi başarırsa bu sefer mutlaka her şeyi bitirecekti.
"Eğer bu yeni bir kelepçeyse ben bu kelepçeyi beni daha çok yıpratacağını bilmeme rağmen sadece senden olduğu için kabul ediyorum."
"Sana söz veriyorum ki bu evlilik sana yeni bir pranga değil aksine her kapıyı açabilen bir anahtar olacak."
"Sen sadece benim eşim değil her şeyim olacaksın." diyerek yeniden onu yatağa yatıran adama elinden geldiğince gülümsemeye çalışmıştı. O gece birbirlerine ait olma hissiyle kavrulurlarken Kang Tae ona evet diyerek onu bulutlara çıkaran bu kadının onu yerle bir edeceğinden habersizdi.
Aşk onlar için çaresi olmayan bir hastalıktı ve onlar, onlara süslü bir kadehte sunulan bu zehri kana kana, bile isteye içiyorlardı.
Y/N: Yeni bölüm için oy sınırımız 9. Dolduğu an yazmaya başlayacağım arkadaşlar.
Karşılıklı oy yapmadığımı belirtmek isterim. Benden böyle bir talepte bulunulmamasını rica ediyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.6k Okunma |
954 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |