
Y/N: Eğer 23 Mart 2024 tarihine kadar 7 oy tamamlanırsa akşamında yeni bölümü yazacağım.
Uyuşmuş sol kolu ve artık çok tanıdık gelen akşamdan kalmışlık baş ağrısıyla uyanmıştı. Kolları Yoon'un bedenini sarıyor onun buradaki varlığının kanıtını sunuyordu. Üstlerindeki pikeyle onun başını örtmüş olduğunu gördüğünde yeterince nefes alamayacağını düşünerek pikeyi yavaşça aşağı kaydırmıştı ancak onun yüzü yerine kendi gömleğiyle karşılaşmıştı.
Henüz ayıkamamış sesiyle "Yoon?" diye mırıldanırken onun başının neden gömleğinin içinde olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Uyandın mı?" diyen ince ses üzerine başını gömleğinden çıkartmıştı. Onun sesiyle uyandığı her halinden belli olan kadının elektriklenen saçlarını gözlerinin önünden çekmişti. İkisi de dışarıdan oldukça dağınık görünüyorlardı.
Kang Tae gülümseyerek "Sen orada ne yapıyorsun?" diye sormuştu. Gözlerini henüz tam olarak açamamış kadın ona fazlasıyla sevimli görünmüştü.
"Gitmemden korkutuğun için bu haldeyiz."
"..?"
"Hatırlamıyor musun?"
"Neyi?"
"Dün gece söylediklerini ya da yaptıklarını?"
"...?"
"Bütün gece Dr. Geon'la evleneceğimi söyleyip durdun."
Gözlerini büyüten Kang Tae üzerine hafifçe gülümsemişti Yoon. Hatırlamadığı belliydi.
"Seni bir türlü onunla evlenmeyeceğime ikna edemedim."
"..."
"Seni bırakıp gideceğimi düşündüğün içinse sürekli temas halinde kalmak istedin."
"..."
"Işığı kapatmak için yanından sadece üç saniyeliğine kalktığımda bir anda arkamda belirdin. Sonra senin yüzünden böyle uyuduk."
"..."
Yoon gülümseyerek "Birdaha bensiz bu kadar çok içemezsin. Tek başına kafayı uçurman hiç adil değildi." dedi.
"Birdaha bu kadar çok içmeyeceğim."
"Belki de seni konuşturmak için arada sırada içirmeliyim. Böylece aklında ne var daha iyi anlarım. Dr. Geon hakkında böyle endişelerinin olduğunu bilmiyordum."
"Ben normalde içerken konuşmam. Nasıl bu kadar çok gevezelik yapmışım?"
"Dün gece sarhoş olduğunu bile anlayamacak kadar çok içtin. Cidden beni çileden çıkartacak kadar da çok konuştun." diyince Kang Tae'nin aklına 'ben sarhoş değilim' diyişi geldi. Gece yaşananlar yavaş yavaş zihnine doluşurken gözlerini kapatıp bir iç çekti.
Yoon yerine başka bir korumanın onu arabaya götürken yardım etmesine izin vermeyip kolunu Yoon'un omzuna attığını hatırladığındaysa "Dün sanırım haddinden fazla sorun çıkarttım. Üzgünüm." dedi.
"Evet, çıkarttın ama bence tatlı sayılabilecek yönlerinde vardı."
"Neyim tatlıydı mesela?"
Yoon kolundan kalkıp ona bakarak gülümsediğinde Kang Tae de ona gülümsedi.
"Neden gülüyorsun?"
Bluzunu sündürerek onun başını bluzunun içine aldığında Kang Tae kahkaha atmış Yoon'sa kollarını onun başının üstünden sıkıca birbirine bağlamıştı.
Sarhoşmuş gibi bir ses tonu takınarak "Seni burada herkesten saklayacağım. Hem kafan da gömleğimin içine sığdı." dedi.
"Bu kadarını söylememişimdir."
Yoon bir taraftan taklidine devam ederken bir yandan da bluzunun üstünden elini onun saçlarının üzerinden gezdiriyordu.
"O kadının nesi bu kadar dikkat çekiciki? Mesela onun saçı varsa benim de var. Gözü varsa bende de var. Onda olup bende olmayan hiçbir şey yok ama sen onun her söylediğine komik olmasa da gülüyorsun."
"Tamam az çok anladım, devam etme."
Yoon gülerek "Ama sen benim kokumu seviyorsun. Belki burada kalırsan-" diye taklidine devam ederken Kang Tae'nin dudaklarını bedenine yaklaştırıp bir öpücük kondurmasıyla sözü yarıda kesildi.
Yoon "Rahat dur." diyerek yine gülerken Kang Tae "Sen fırsattan istifade etmemişsin ancak ben edeceğim." dedi.
"Olmaz."
Bedenine tekar küçük bir öpücük kondururken "Nedenmiş o?" diye sordu.
"Gece geç uyuduk, saat daha sabah yedi. Biraz da böyle uyuyalım."
"Uykumuz zaten dağılmadı mı?"
Yoon bluzunun üstünden onun başını öpmüş sonra çenesini başına yaslamıştı.
"İkimiz de uyanınca duşa girmeliyiz. Mangal ve alkol kokuyoruz."
"Hım bu fikri de çok beğendim."
"Neyini beğendiğini bilmiyorum."
"Bence biliyorsun."
Yoon gülümseyerek gözlerini kapatırken Kang Tae bluzun içinden çıkıp ikisinin de üstünü örtmüş sağ tarafına dönen Yoon'un beline sol koluyla sarılmıştı. Konuşmalarıyla unuttuğu baş ağrısı yeniden kendini hatırlarlattığında o sadece gözlerini kapatıp alnını Yoon'a yaslamakla yetinmişti. Yoon yanındaysa onun için başka hiçbir şey sorun değildi. Onun zehri de ilacı da oydu tabii ama Yoon için bu geçerli olamayacaktı. Ona sarılarak uyuyan adamın yanında onu öldüreceği günü zihninde canlandırarak saatlerce uyanık kalacaktı.
Günler önce almış olduğu kuaför randevusunun zamanı geldiğinde Kang Tae ilginç bir şekilde onunla gelmemişti. Bu uzun zaman sonra onun için yeni bir şeyken tedirginliğini gizleyemiyordu. Nedense bileklerindeki zincirlerin kolundan çıkartılıyor oluşuna bir türlü inanamıyordu. Bu yüzden kuaförde Eun'la buluştuklarında genel olarak sessiz kalmayı tercih etmişti. Jack'se onunla içeriye girmemiş dışarıda arabada beklemişti.
"Bir önceki gittiğiniz kuaför iyi bir iş çıkaramamış gibi görünüyor."
"Kendisi bir acemiydi. Stajere denk geldim."
"Eskiden kuaförde bir işiniz olduğunda hep bize gelirdiniz. Artık gelmiyorsunuz."
"Çin'e taşındım."
"Evet sizi haberlerde Çin'de görmüştük. Yaralandığınızı da duymuştuk."
"Ciddi bir şey değildi."
Eun'un göz devirmesine ses çıkartmamıştı. Yalan söylediği bildiği için böyle yaptığını biliyordu. Ancak şimdi buna mecburdu.
Kadın Yoon'un saçlarına kahkül eklerken aynada hiç burada olmaması gereken birinin yüzünü görmüştü. Başını hızla Eun'a çevirdiğinde Eun ona omuz silkmekle yetinmişti. Anlıyorduki bu görüşmeyi o ayarlamıştı.
"Beyfendi burası bayan kuaförü, baylar için olanı yan tarafta. Karıştırmış olmalısınız."
Gözünü Yoon'a dikerek "Karıştırdığımı hiç sanmıyorum." diyen adamla ellerini yumruk haline getirmişti. Bu adamın bitmeyen taşkınlıklarından sıkılmıştı.
Kuafördeki başka müşteriler onun bu tavrına sinirlenirken Yoon oturduğu sandalyeden kalkıp hızla onun üzerine doğru yürümüş sertçe onun kolundan tutarak kuaförün arka kapısından onu dışarıya çıkartmıştı. Jack gelmeden önce çok az zamanları vardı. Bir an önce onu göndermeliydi.
"Sen, kafayı mı yedin? Ne işin var burada?"
"Seninle konuşmam gerekiyor."
"Bizim seninle konuşmamız gereken bir şeyimiz kalmadı."
"İnadın uğruna benden yardım istemeyerek daha fazla kendine zarar vermeni izlemeyeceğim. Eun bana her şeyi anlattı."
"Benim hayatım seni ilgilendirmiyor."
"Beni neyi ilgilendirip ilgilendirmediğine ben karar veririm. Biraz ileride polis aracı bizi bekliyor. Hepsi en güvendiğim insanlardan oluşuyor. Bize ihanet etmeyecekler. Senin için sosyal medya, yayın kuruluşları ne kullanmam gerekiyorsa her şeyi kullanacağım."
"Boyundan büyük işlere kalkışıyorsun. Öldürülmek mi istiyorsun?"
"Bayan Yoon?" diyen Jack üzerine bir iç çekti.
"Sorun yok Jack. O da şimdi gidiyordu."
"Ölmemek için bir kadının eziyet görmesini izlemektense onu kurtarmaya çalışırken ölmeyi tercih ederim."
"Sana yardıma ihtiyacım olmadığını söyledim. Benim kurtarılmam falan gerekmiyor."
"Artık söylediklerini dinlemeyeceğim. Çünkü burada akıl durgunluğu yaşayan ben değilim sensin."
Yoon ona alaycı bir gülümseme sunarak "Daha önce hiç bu kadar ölmeye meraklı birini görmemiştim." dedi. Jack yerine burada olan kişi Kang Tae olsaydı neler yaşanabileceğini tahmin bile edemiyordu. Ancak bu durum ona yeni bir B planı çizmesinde yardımcı olacaktı. Yüzündeki gülümseme sırf bu yüzdendi.
Minho cadde kalabalığındalarken Jack'in ona müdahale edemeyeceğinin farkındaydı, bu yüzden Yoon'la bu kadar rahat konuşuyordu ama bu, aynı zamanda Yoon'u kendi isteği olmadan bir yere de götüremeyeceği anlamına geliyordu.
"Bilmelisin ki Seo Kang Tae'nin her istediğini almasına izin vermeyeceğim. Bu yüzden çok yakında tekrar görüşeceğiz, Bayan Kim Yoon Jin. O güne kadar aklınızı başınıza toplamanızı istiyorum."
Onun bu sözlerine yine alaycı bir gülümsemeyle cevap vermişti. Bu kadar çok ölmek istiyorsa ona hakettiği muameleyi göstermeliydi.
Minho yanlarından ayrıldığında yüzünü Jack'e dönmüştü.
"Bunu Bay Seo'ya söylemeliyim."
"Söylersen ne olacağını biliyorsun." dedi Yoon ciddiyetle.
"Rahat duracağa benzemiyor."
"Biz de rahat durmasını sağlarız o zaman."
"..?"
"Senden biz Kuzey'e dönene kadar onu bir yerde tutmanı istiyorum."
Jack'in anında kaşları yaylanırken Eun ona "Sen ne söylediğinin farkında mısın?" diye sordu.
"Ölmesini mi tercih edersin?"
"İstemem elbette ama bu da olmaz."
"Onu başkalarına sırlarımı anlatmadan önce düşünecektin."
"Bay Seo'ya söylememe konusunda emin misiniz?"
"Elbette. Böylesi hepimiz için daha yararlı olacaktır."
Eun anında telefonunu Minho'yu aramak için çıkartırken Jack elinden telefonunu almıştı.
"Bugün bizim misafirimizsiniz Bayan Eun. Kimsenin zarar görmesini istemezsiniz değil mi?"
"Şaka gibisiniz gerçekten."
Jack Eun'u arabaya kadar eşlik ederken Yoon kalktığı sandalyeye yeniden oturmuş kuaförünün işini bitirmesini beklemişti. Ona bakan meraklı gözler hiç ama hiç umrunda değildi. Kendisiyle ilgilenmesinin ona iyi geleceğini anlayınca saçlarını da kestane kahverengisine boyattırmıştı. Keyfi her şeye rağmen yerindeymiş gibi görünüyordu.
Gün içerisinde Jack Yoon'un söylediği şeyi güvendiği birkaç adama yaptırtacak her şey bittikten sonra Eun'u evine bırakacaklardı. Bu sırlarını ifşaladığı için ona bir cezaydı. Jack'in kibarca Eun'a eğer birine bunu söylerse Minho'dan Kang Tae'nin haberinin olacağını söyleyeceğini söyleyerek tehdit etmesiyle susmak zorunda kalacaktı. İlk kez Yoon'un sandığı kadar mağdur konumunda olmadığını görmüştü. Arkadaşının bu tarafıyla hiç tanışmadığı içinse fazlasıyla şaşkındı.
Jack onu otele götürürken Yoon ona "Neden hep bana Minho konusunda yardım ediyorsun?" diye sormuştu. Daha önce de Minho konusunda ona defalarca yardım ettiği için bugün ondan böyle bir istekte bulunabilmişti.
"Eğer Bay Seo onu gerçekten öldürürse onunla birlikte olmaya devam eder miydiniz?"
"Muhtemelen istesemde edemezdim."
"İşte bu yüzden size yardım ediyorum. Ayrıca Minho'yu öldürmesi sizin Minho'yla olan eski bağınızdan dolayı üstü kapatılması gereken zor bir cinayet olur. Bu yüzden sizinle işbirliği yapmak diğer seçeneğe göre benim için daha kolay."
"..."
"Yine de sizden böyle bir istek almayı hiç beklemiyordum. İlk tanıştığım sizle şimdiki siz kesinlikle aynı kişiler değilsiniz."
"İnsanlar beni bu değişime zorladı. O hastanede yapmamam gereken ameliyatları yaptığım için birçok insan hayatını kaybetti. Masumiyetimi elbetteki yeni kaybediyor değilim. Yani bu benim için çok zor bir karar değildi."
"Dışarıdan hastalarınız ölümü için suçluluk duyuyormuşsunuz gibi görünmüyorsunuz."
"Evet, haklısın duymuyorum. Belki de hiçbir zaman masum değildim, bilmiyorum. Sadece onlara karşı acıma duygusunu içimde barındıramıyorum, sonrasıysa zaten çok kolay ilerliyor. Onlar kendi isteğiyle masama yatıyor ve ben sadece yine onları istedikleri gibi kesip biçip bir kenara atıyorum. Gerisiyle de ilgilenmiyorum."
"Bu sokakları hatırlıyor musunuz? Hatta tam şuradan arabanızla yaklaşık saatte yüzyirmi kilometre hızla dönmüştünüz. Bizden kaçıyordunuz."
"Evet hatırlıyorum ama neden şimdi bunları bana söylüyorsun?"
"Çünkü o gün ben Bay Seo'ya neden sizi seçtiğini sormuştum. Bana sizin özünüzde göründüğünüzden daha fazlasını barındırdığınızı söylemişti. Bence o sizin bu uyandırılmamış kişiliğinizi sezmişti. Bugün anlıyorumki yanılmamışta."
"..."
"Ona sandığınızdan çok daha fazla benziyorsunuz. Hatta size şunu söyleyebilirimki siz onun biraz daha kırılgan versiyonusunuz. Ancak yakında kırılgan olmayı da bırakacağınıza inanıyorum."
Kang Tae'ye benzemek... muhtemelen hiç hoşuna gitmeyecek bir şeydi. Şimdiye kadar onu her şeyden sorumlu tutarak kendini rahatlatmış ölen hastaların sorumluluğunu kendinde hissetmeyip sadece suçu ona atarak kolay yolu tercih etmişti. Yeterince savaşsaydı belki de o hastaların ameliyat olmamalarını sağlayabilirdi. Ama o bunu yapmamıştı. Ölümü hakettiklerini düşünmüştü. Ancak o kimdiki bir insanın ölümü haketip haketmediğe karar veriyordu?
Yaklaşık bir yıldır insanları tıpkı Kang Tae gibi kendi mahkemesinde yargılayıp onlara yaşamaları için şans verilmemesinin gerektiğini düşündüğünü anladığında gerçekten ona benzediğini anlamıştı. Kang Tae bunu yaklaşık bir yıl önce görmüştüki ona Kim Suk Yeol'ü öldürmek gibi bir görev vermişti. Peki o şimdi bunu yapabilecek zihinsel güce sahip miydi? Evet sahipti. Çünkü onun mahkemesinde Kim Yeol Suk halkına eziyet eden bir adamdı. O ise kendi mahkemesinde yargıladığı insanları ameliyat masasında ismini bile bilmediği bir piyano müziği eşliğinde işini yapıyormuş gibi görünürken insanları öldüren bir kadındı.
Ne yaptığını anladığında uzun süre kahkahasını bastıramamıştı. Aslında şimdiye kadar Kang Tae'nin yaptığından çok da farkı bir şey yapmamıştı. Sadece o insanları daha anlaşılabilir görünen yollarla öldürmüştü. Bu da onu sırf birini işkenceyle öldürmediği için aklamıyordu.
Kang Tae ondaki olumlu yönde olmayan ruh değişimini farkettiğinde içmesine izin vermişti. Anlayamadığı şeyse Yoon'un iki bardaktan fazla içmemesi olmuştu. Bu ara Yoon'u çözmekte fazlasıyla zorlanıyordu. Ne yapmaya çalıştığını bir türlü anlayamıyordu. İlaçlarını kullanmayı bıraktığı içinse çok az uyuyordu. İçmesi için ne kadara çok ona baskı yapsada Yoon ilaçlarını almayı inatla reddediyordu.
Yine sabahladıkları bir gecede Yoon kollarını ona sararak sabaha karşı uyumayı başarmıştı. Kang Tae bugün son kez şirkete gidecek sonrasında tam anlamıyla tatil moduna geçeceklerdi. Ancak o, şimdi göğsünde uyuyan bu kadının yanından kalkması gerekiyordu. Ne kadar onu uyandırmamaya çalışarak başını yastığa koymaya çalışsa da uyandırmıştı. Hazırlanmasını izleyen kadının gözlerinin etrafındaki mor halkalar durumun ciddiyeti ortaya koyuyordu.
Onunla kahvaltı yapmış sonraysa eline ilaçlarını uzatmıştı.
"Neden içmemek için bu kadar çok direndiğini bilmiyorum ancak bugün ben bütün gün çalışacağım için otele dönmeyeceğim. Eun'da gelmeyecek. Yani uyumamak için hiçbir nedenin yok."
"Bu kadar uykusuzluktan sonra eminimki onları almadan da uyulabilirim."
"Sadece birkaç saatliğine mi?"
"..."
İçmeyeceğini anlayınca avcuna koyduğu ilaçları ondan geri almıştı.
"Zamanı geldiğinde bırakacaksın ancak şimdi değil. Tekrar yiyecek ya da içeceklerine kattırıp seni bu konuda huzursuz etmemi mi istiyorsun?" dedikten sonra ilaçları Yoon'un dudakları arasına sıkıştırmıştı. Yoon'sa ona direnmeyip uzattığı suyla hapları içmişti. Anladığı kadarıyla zaten bugün otelden çıkamayacaktı. Uyanık kalmasının ona bir yararı yoktu.
Kang Tae onu yatağa yatırken alnına kısa bir öpücük kondurmuş uyuyana kadar onun saçlarıyla oynayıp durmuştu. Odadan çıkarkense onu Jack'e emanet etmişti. Yoon'a söylemese de dün yine bir saldıraya uğramıştı. Otelde güvende olacağını biliyordu ancak yine de tedbir almaktan zarar gelmezdi.
Jack'in odanın kapısının önüne sandalye çekişini izlerken Kuzey'deki sakin hayatlarını özlediğini farketmişti. Burada Yoon'la olan evliliklerini onaylamayan ailesi yüzünden üstünde çok fazla baskı hissediyordu. Özellikle onun çocuğunun olmayacağını bir şekilde öğrenen amcası onda huzur denen şeyi bırakmamıştı.
Mirasçısı olamayacağı için ailenin başına kardeşinin geçmesi gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Ancak Haru mimarlıktan başka bir işten anlayan biri değildi.
Kuzeniyse Yoon'la evleneceği için çıldırmış bir haldeydi. Oysa o ona hiçbir zaman umut verdiğini hatırlamıyordu. Yinede onun bu krizlerini önemsemiyordu. Zamanla düzeleceğini düşünüyordu. Onun da duygularının ailesi tarafından yıllarca içine ince ince ekildiğini için kendisinin Yoon'a hissettiği duygular kadar derin olduğunu bilmiyordu.
Yoon onu rahatsız eden birkaç tıkırtı sesiyle gözünü araladığında birinin odada temizlik yaptığını görmüştü. Açık tutmakta zorlandığı göz kapaklarını kapatmış ona yaklaşan adım seslerini duymazdan gelmeye çalışmıştı. Uykusuna devam edebilmek için bir an önce o kadının odadan çıkıp gitmesini istiyordu. Bu temizlik şimdi gerçekten gerekli miydi? Bilmiyordu.
Üstünde gölgesini hissettiğindeyse gözlerini tedirginlik hissiyle hızla açmış göğsüne saplanmak üzere olan bıçağı kadının iki elinden tutarak son anda durdurmuştu.
Kadın ağırlığını verdiği için ya da uyuşukluğu yüzünden onu durdurmakta fazlasıyla zorlanırken daha "JACK!" diye bağırmasına fırsat kalmadan Jack kadını üstünden almıştı. Hızla yatakta doğrulurken nefes nefese kalmış bir vaziyette Jack'in o kadını kollarını arkasından bağlayarak nasıl etkisiz hale getirdiğini izlemişti.
Diğer korumalar kadını götürürlerken Jack ona "İyi misiniz?" diye sormuştu.
O da olumlu anlamda başını sallamıştı.
"Onu tanıyor musunuz?"
"Tanımıyorum."
"Araştırmalarını söyleyeceğim. Merak etmeyin kapının önünden hiç ayrılmayacağım başka kimsenin odaya girmesine de izin vermeyeceğim. Size bu kadar çok yakınlaşmasına izin verdiğim içinse özür dilerim. Bizim çalışanımız olduğu için sorun olmayacağını düşünmüştüm."
"Önemli değil Jack. Bir şekilde hallettik. Sonuçta ne olacağını bilemezdin."
Kang Tae olanları duyunca hızla otele gelmiş koridorda korumalara bağırıp durmuştu. Yirmi kişinin koruduğu bir kadının nasıl böyle bir saldırıya uğradığını bir türlü anlayamıyordu. Odaya girdiğinde uyuyor gibi görünen kadını uyandırmaması gerektiğini düşünmüş amcasına kızına sahip çıkması gerektiğini söylemek üzere odadan yeniden çıkmıştı.
Yoon bugün kendini bir şekilde savunamamış olsaydı şimdi otelden onun cesetini çıkartırlardı. O kadını öldürmesi gerekirken aile arasında intikam zincirini başlatmamak için sadece bir seferlik alttan almak zorunda kalmıştı. Bugünlerde çok fazla şeyi alttan almaya çalışıyordu ancak bu onun kişiliğine hiç uymuyordu.
İnsanların özellikle Yoon'un bunu görememesiyse onu çok zorluyordu. Yine de onun oyununa kendi oyunuyla karşılık vermekten çekinmiyordu. Şimdiye kadar onunla oynadığı hiçbir oyundan zararlı çıkmamıştı. Şimdi de öyle olacağını düşünüyordu. Sadece bunu, ona zarar vermeden nasıl yapacağını bilmiyordu.
Düğüne kadar olan zamanlarını lunaparkta eğlenmek gibi oradan oraya gitmekle harcayacaklardı. Kang Tae ona hata yapabileceği boşluklar bıraksa da Yoon onun beklediği gibi harekete geçmeyerek onu şaşırtacaktı. Tüm şüphelerine rağmen yanıldığını düşündüğü bir noktadaydı. Evdeki hafıza kartının yerinde bırakıldığını görmüştü ama Yoon'un onu yedeklemiş olduğundan henüz habersizdi. Umuyorduki Yoon söylediği gibi ona olan sevgisinden dolayı hiçbir zaman ona ihanet etmeyecekti, böyle olmasını çok istiyordu.
Eun'sa, Yoon'a sinirli olduğu için düğününe kadar onunla iletişime geçmemişti. Tüm bu yaşananlara inanamıyor onu tanıyamıyordu. Düğünede gelmeyecekti ama Jack'in düğün günü almaya gelmesiyle 26 yıllık arkadaşını kırmamak adına o arabaya oğluyla beraber binmişti.
Yoon'un makyaj masasında makyajının son rutuşları yapılırken Eun "Söyle Jack'e, onu bıraksın." diye bilmem kaçıncı tur söylenirken Yoon bir iç çekti.
"Olmaz, dedim."
"On gün oldu Yoon. On gündür o yok."
Makyöze dışarı çıkmasını söyledikten sonra Yoon ona "Kendini öldürtsün diye mi bıraktırayım?" diye sordu.
"Sen evlendikten sonra zaten yapabileceği bir şey yok. Bunu yapmaya devam etmek zorunda mısın?"
"Ben onun hayatını riske atmayacağım ancak özgür kaldıktan sonra o hala ölmek istiyorsa bu tercihi ona bırakacağım. Çünkü intihar etmek isteyen birini ömrü boyunca kollayamam."
"Sen ne zaman bu kadar duygusuz birine dönüştün?"
"Yakılmak için bekleyen cesetlerle dolu bir morgta suçsuz bir çocuğun yakılmak için götürülmesini izlediğimden beri."
"Bak, ne yaşadığını bana tam olarak anlatmadığın için bilmiyorum, sınırlarını çoktan aşmışsın bunu da görüyorum ancak kendinle beraber ona da bu eziyeti yapamazsın. Ha diyelimki kendine bunu yapıyorsun, en azından onu rahat bırakmalısın."
"Jack'in ona en iyi koşullarda baktığından eminim."
"YOON!"
"Sadece dört gece daha orada kalacak. Sonrasında her şey bitmiş olacak. Bunu yapmakta haklı olduğumu aslında sen de içten içe biliyorsun."
"..."
"Ben bir daha Güney Kore'ye dönmeyeceğim. Bu yüzden tartışmak yerine gidene kadar güzel vakit geçirelim."
"Ne demek dönmeyeceksin?"
"Benim için artık burada özlemem gereken bir hayatım yok." derken Yoon kollarını Eun'a sarmıştı. Onunla son günlerini güzel geçirmek istiyordu.
O da bir iç çekerek kollarını ona sardığında "Sadece mutlu olmanı istiyorum." diye fısıldamıştı.
"Olacağım."
"Hiç öyle görünmüyorsun."
"Sana öyle geliyor."
Kang Tae damatlığını giyinmiş bir şekilde kapıyı açtığında bakışlarını ona çevirdi. Krem takımının içindeki adam ona elini uzatırken gülümsüyordu.
"Nikah memuru bizi bekliyor."
Yoon da ona gülümseyerek elinden tutmuş ona yönlendiren adamın adımlarına ayak uydurmuştu.
"Nedense benimle evlendiğine bugün bile inanamıyorum."
"Muhtemelen Dr. Geon'la evleneceğimi söylesem daha çok inanırdın."
Gülümseyerek "O adamı gözümde fazla büyütmüşüm gibi görünüyor." diyen adama o da gülümsedi. Bununla dalga geçebiliyor olmaları her şeyin yolunda olduğunu gösteriyordu.
"..."
"Yine de onu Kuzey'e döndüğümüzde kovacağım." diyince Yoon kahkaha attı.
"Adam orada çalışmak için ölmüyordu zaten."
"İsabet olmuş o zaman."
"..."
Nikah memurana ikisi de evet derken otuziki diş gülüyorlardı. İlk danslarını yaptıklarında onları izleyen memnuniyetsiz gözler çok da umurlarında değildi. Yoon şu anda dünya üzerinde sadece ikisi varmış gibi hissediyor kendini diğer her şeyden soyutluyordu.
"Şimdi sen benim karım mı oldun?"
Gülümseyerek "Öyle görünüyor kocacığım." derken gözleri parlayan adamdan gözlerini ayıramıyordu. Hissettiği mutluluktan da anlıyorduki sandığından çok daha fazla onun olmuştu.
"Evlenmemizin seni bu kadar mutlu edeceğini bilseydim seninle daha önce evlenirdim Seo Yoon Jin."
"Doğru zamanı demekki bu zamanmış."
"Gerçekten birdaha buraya dönmek istemiyor musun?"
"İstemiyorum."
"Neden?"
"Senin eve hergün kanlı gömleğinle dönüp gömleğini çöpe atmanı izlememek için."
"Bence yeterli bir sebep ancak bir gün buraya geri dönmek zorunda kalacağız."
"Onu o günler geldiğinde düşünürüz." derken içinden gelmeyecek demişti. Bu onun biraz duygusallaşmasına neden olurken onu yanağından öpmüştü.
Bütün gece dans edip durmuşlardı. Davetlilerden küçük büyük hediye almışlardı. Özellikle Han Do'nun jesti onu fazlasıyla mutlu etmişti. Yarın akşam oldukça ünlenen restaurantlarında onları ağırlayacaktı. Çırağının ne işler başardığını kendi gözleriyle görecekti. Onun başarısı elbetteki onu mutlu ediyordu.
Bu gecenin başka artısıysa Kang Tae iş ortağıyla konuşurken bir garson aracılığıyla içeriye sızmaya çalışan bir gazeteciyle iletişime geçebilmiş olmasıydı. Zaten o da bugünü en çok bu yüzden beklemişti. Ona elinde büyük bir haber olduğunu, kanala geldiği zaman bir süreliğine korunması gerektiğini söylemişti. Çünkü çipi etkisiz hale getirdiği ilk andan itibaren onu arayacaklarını biliyordu ve Seo Kang Tae tek başına atlatabileceği bir adam değildi.
Gazetecinin onu onayladığını söyleyen garsonla Kang Tae'yi bulmak için arkasını dönmüş yaklaşık yirmi metre ileride gözlerinin parlaklığı gitmiş ona hüzünle bakan bir adamla karşılaşmıştı. Konuşmalarını o mesafeden duymuş olması elbetteki imkansızdı.
Bu yüzden yanına gidip "Ne oldu?" diye sormuştu.
"Ailem tarafından sürekli ihanete uğramaktan bıktım." derken Kang Tae Yoon'un yanağını okşuyor ona kollarını sarıyordu.
"..?"
"Belki de herkesi bana ihanet edemeyecek hale getirmeliyim." dediğinde Yoon'un göğsü sıkışmaya başlamıştı. Ne yapmaya çalıştığını anlamış mıydı?
"Amcam He Jin'in kayıp olduğunu söyledi."
"He Jin, kimdi?"
"Sana daha önce bahsetmiş olduğum kuzenim."
"..."
"Kaldığımız odayı yakmış. Tıpkı senin beni her fırsatta yakma ihtimalinin olduğu gibi."
"..."
"Amacın her neyse buna devam etme Yoon. İkimiz de çok zarar görürüz."
Yoon ondan kendini biraz uzaklaştırıp ona yalvarıyormuşçasına bakan adamın gözlerine baktığında ilk kez onun bir şeyler bildiğinden emin olmuştu. Boynundaki milyonlarla ifade edilecek yüzüğü ilk kez ona bu kadar çok ağır gelmiş altında ezileceğini hissetmişti. Bedeni her şeyi itiraf etmek istercesine zangır zangır titrerken Kang Tae kollarını her an onu kaybedebilirmiş gibi sıkılaştırmış göğsüne yasladığı başından onu öpmüştü.
Bu geceden sonra onlar için her şey yokuş aşağı gidecekti. Çünkü aşk her şeyi onarma gücüne sahip değildi ve her şeyin olduğu gibi elbetteki aşkın da bir son kullanma tarihi vardı.
Y/N: Evet evet bölüm bitti arkadaşlar. Tabii ki sizden oy ama en çok da yorum istiyorum. Finale kadar sanıyorumki iki bölüm kaldı. Umarım bölümden keyif almışsınızdır.
Yeni bölüm için oy sınırımız: 10
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.47k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |