
Çenemi yukarı kaldırdım ve emin adımlar ile odadan dışarı çıktım, madem ben bundan Aydan atasoydum ona göre davranacaktım...
Aşağıdan gelen seslere beni biraz bozguna uğratsada bozguna uğramadan merdivenlerden aşağı inmeye başladım, bütün bakışlar üzerimde olduğunu hissediyordum Ama duraksamadım. Omuzlarımı dikleştirip, başımı biraz daha yukarı kaldırarak merdivenleri inmeye devam ettim. Kalbimin ritmi hızlanmıştı ama bunu kimseye belli etmeyecektim.
Avluya adım attığımda konuşmalar bir anlığına kesildi. Gözler bana çevrilmişti. İçlerinden bazıları merakla, bazıları ise hafif bir alayla beni süzüyordu. Ama umurumda bile değildi. Eğer ben Aydan Atasoy’sam, buradaki herkes de buna uygun davranmayı öğrenecekti.
Gelen misafirlerin içinden bakışlarım tek bir kişiyi buldu ; Behramı, bakışları ile bana güç veriyordu. Çenesini yukarı kaldırdı ve bana biraz daha güç verdi
O an içimde bir şey yerine oturdu. Behram’ın bakışları, tavrındaki o sarsılmaz güven bana bir mesaj veriyordu: “Buradasın ve buraya ait olduğunu herkese göstereceksin.”
Ben de öyle yaptım. Omuzlarımı biraz daha dikleştirip avlunun ortasına doğru ilerledim. Adımlarım yankılanırken, sessizlik birkaç saniye daha sürdü ama sonra fısıltılar geri geldi. Kimin ne söylediği umurumda değildi. Gözlerimi Behram’dan ayırmadan yürüdüm, ta ki onun birkaç adım ötesinde durana kadar.
“Geciktim mi?” dedim hafif bir gülümsemeyle. Sesimde bir tereddüt olmadığından emin olmak istiyordum.
Behram başını hafifçe yana eğdi, dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm vardı. “Tam zamanında,” diye mırıldandı. O sırada avlunun diğer ucundan gelen bir ses dikkatimi dağıttı. Sert, otoriter bir ton. “Demek sonunda teşrif ettiniz, Aydan Hanım.”
Başıma gelecekleri biliyordum. Bugün kolay geçmeyecekti. Ama zaten hiçbir zaman kolay olacağını düşünmemiştim
" kusura bakmayın malum yeni evliyiz düğün yorgunluğu ve eşyalar falan geciktim" dedim yapmacık bir şekilde
Avluda kısa bir sessizlik oldu. Kimileri şaşkınlıkla, kimileri ise alaycı bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ama en çok görmek istediğim tepkiyi Behram’dan aldım. Gözleri hafifçe kısıldı, dudaklarının kenarında belli belirsiz bir kıvrım oluştu. O beni tanıyordu, ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı.
Karşımda duran adam – Cemal Bey – kaşlarını çatıp beni süzdü. Yüzünde hoşnutsuz bir ifade vardı. “Evlilik güzel şey tabii ama gecikmek pek hoş olmadı,” dedi, sesi otoriterdi.
Gülümsememi hiç bozmadım. “Ne yaparsınız, yeni hayatımıza alışma sürecindeyiz,” diyerek Behram’ın yanına gidip koluna hafifçe dokundum. Bu küçük hareket, avludakilere net bir mesaj veriyordu: “Ben buradayım ve Behram’la yan yanayım.”
Behram hafifçe başını eğerek bunu onayladı ama gözlerinde hala sorgulayan bir ifade vardı. Benim neyin peşinde olduğumu biliyor muydu? Büyük ihtimalle evet. Ama ses etmedi.
O sırada kalabalığın içinden gelen hafif bir kahkaha dikkatimi çekti. Nihan’dı. “Yeni evli olmak ne güzel, değil mi Aydan?” dedi, sahte bir nezaketle.
Dün behramın bahsettiğine göre ondan hoşlanıyormuş, behram evlenmeyeveğini hiç bir kadın ile gelecek düşünmediğini söylemiş ama gel gör ki behram evlenmişti ve yanında ben vardım.
Ben de ona aynı nezaketle gülümsedim. “Kesinlikle öyle, Nihan. Tavsiyelere ihtiyacın olursa her zaman yanındayım,” dedim, sesime hafif bir tatlılık katarak.
Ortamda hafif bir kıpırdanma oldu. Kimileri gergin, kimileri eğlenmişti. Ama benim için önemli olan tek şey vardı: Bu bugün buradaki herkes, Aydan Atasoy’un kim olduğunu hatırlayacaktı.
Nihan’ın yüzündeki o sahte gülümsemenin bir anlığına bile olsa silindiğini görmek, içimde küçük bir zafer hissi uyandırdı. Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, sonuç değişmeyecekti: Behram evlenmişti. Ve yanında ben vardım.
Bunu sindirmesi zor olmalıydı. Dün Behram’ın söylediklerini düşündükçe daha da emin oluyordum. “Ben kimseyle evlenmem.” Öyle mi? Şimdi tam yanımda duruyordu. Elim kolunda, bakışları üzerimde.
Nihan, kendini hemen toparladı “Ah, Aydan… Eminim Behram’ın nasıl biri olduğunu artık daha iyi anlıyorsundur. O, fazla bağlanmayı sevmez. Ama tabii, zamanla öğrenirsin.” O kadar uğraşmasına rağmen, gözlerindeki kırgınlığı saklayamıyordu. Tam da görmek istediğim şey.
Gülümseyerek başımı yana eğdim. “Behram’ın nasıl biri olduğunu gayet iyi biliyorum, Nihan. Ama yine de sağ ol, demek ki onun hakkında düşündüğümden daha çok şey biliyorsun.”
Sözlerim avluda bir kıvılcım gibi yayıldı. Kenarda duran dijvan , bastırdığı bir gülümsemeyle bakışlarını kaçırdı. Nihan ise bir anlığına afalladı ama hemen ardından alaycı bir kahkaha attı. “Elbette, Aydan. Behram eski bir dostum sonuçta. Geçmişi hakkında bilgi sahibi olmam çok normal.” Bu sözlerle bana meydan okumaya çalışıyordu ama ben bu oyunu çoktan çözmüştüm. Daha da ileri gitmek istiyordum ama tam o sırada Behram hafifçe kolumu sıktı. Dikkatli ol.
Ona doğru döndüm, bakışlarımı yüzüne sabitledim. Gözlerinde uyarı vardı ama bir yandan da başka bir şey… Gurur mu? Eğlence mi? Yoksa beni izlerken hoşuna giden bir şey mi?
" maşallah gelin hanımın ağzı baya iyi laf yapıyormuş" dedi biri, bakışlarımı kadına çevirdim elli li yaşlarındaydı belki de daha büyük emin değildim, Kadının bakışları beni süzüyordu. Keskin, ölçüp biçen bir ifadesi vardı. Behram’ın halası… Behram onlardan uzak büyüdüğünü söylemişti ama yine de onunla ilgili söz sahibi olmaya devam ettikleri belliydi.
Benim hakkımda ne düşündüğünü merak ettim. Behram’ın bir kadınla evlenmesi başlı başına bir şoktu onlar için. Hele ki ben… Onların kurallarına, beklentilerine uyacak biri miydim? Hiç sanmıyorum.
Gülümseyerek ona döndüm. “Teşekkür ederim, lafı dolandırmayı pek sevmem,” dedim, sesimi ne fazla yumuşak ne de sert yapmaya çalışarak. Kadın başını hafifçe salladı, dudaklarında belirsiz bir ifade vardı. “Ne güzel. Behram da pek konuşmaz. Bari sen biraz denge sağlarsın,” dedi, ama içinde biraz iğneleyici bir ton vardı.
Behram hafifçe homurdandı, ama bir şey demedi. Demeyecekti de. O, çoğu zaman sadece izlemeyi tercih ederdi. Ama ben? Ben sessiz kalmazdım artık .
Gözlerimi halasından ayırmadan gülümsedim. “Evet, biz birbirimizi tamamlıyoruz,” dedim. “Biri susarsa, diğeri konuşur. Güzel bir denge, değil mi?”
Bir anlığına, kadının yüzünde belli belirsiz bir kıpırdanma oldu. Şaşkınlık mı? Öfke mi ? Emin olamadım. Ama o sırada Behram yanımda duruşunu biraz daha rahatlattı. Sanki keyif alıyordu.Halasının bakışları Behram’a kaydı. “Bakalım,” dedi usulca. “Bu evlilik nereye kadar sürecek, göreceğiz.”
Avluda hafif bir sessizlik oldu. Oyunları ve güç savaşlarını anlamak için fazla zeki olmama gerek yoktu. Bana mesaj vermeye çalışıyordu Ama ben de mesaj vermekten çekinmezdim. Başımı hafifçe yana eğip aynı usul ses tonuyla cevap verdim. “Umarım uzun süre izleme fırsatınız olur.” Bir anlığına göz göze geldik. Sonra kadın hafifçe gülümsedi. “Göreceğiz, gelin hanım. Göreceğiz.”
Bu, bir tehdit mi, bir kabul müydü? Henüz bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı: Bugün , bu avluda sadece tanışma değil, satranç da oynanıyordu. Ve ben taşları dikkatli oynayacaktım.
Tam sandalyeye yönelmiştim ki, Behram kolumu hafifçe tuttu. Dokunuşu ne sertti ne de yumuşak. Ama beni durdurmaya yetti.
Gözlerimi ona çevirdiğimde yüzünde her zamanki o ifadesiz maskesi vardı. Ama gözleri… Gözleri benden bir şey yapmamı istiyordu.
“Sen buraya oturmuyorsun,” dedi, sesi alçak ama netti.
Avludaki herkesin dikkat kesildiğini hissettim. Halası dahil, masada oturan birkaç kişi başlarını kaldırmış, olanı biteni izliyordu.
Kaşlarımı hafifçe kaldırdım. “Öyle mi?” dedim, meydan okuyan bir gülümsemeyle.
Behram başıyla masanın başındaki sandalyeyi işaret etti. Babasının sandalyesinin yanında ki boş sandalye, normal de Meryem hanımın oturması bekliyordum, bakışlarımı Meryem hanıma çevirdim hemen behramın çaprazında oturuyordu. Bakışlarından bir şey anlamak imkansızdı.
Bakışlarımı behrama çevirdim, bakışları ile bana bir şey anlatmaya çalışıyordu bir süre sonra Anlamam uzun sürmedi. Ona eş olarak oraya oturmamı istiyordu. Ama bu, masadaki diğerleri için ne anlama gelirdi? Bu, bir kabul müydü? Behram beni sadece bir evlilikle değil, bu ailenin hanım ağası mı olarak ortaya koyuyordu?
Bir anlığına gözlerimi onunkilere kilitledim. Behram hiçbir şey demedi. Zorlamadı. Ama o an biliyordum… Bu benim seçimimdi.
Çevremde fısıltılar başlamıştı bile. Kararsız, şaşkın, hatta kimileri rahatsız olmuştu. Ama umurumda değildi. Ben Aydan Atasoy’dum ve bu gece herkesin bunu anlamasını istiyordum.
Başımı dikleştirdim, elimle Behram’ın koluna hafifçe dokundum ve onun işaret ettiği sandalyeye doğru ilerledim.
Sessizlik.
Oturduğumda, avluda adeta bir gölge gibi oturan halası başını kaldırdı. Gözlerinde bir anlam vardı, ama çözemedim.
Sonra Behram, tam yanımdaki sandalyeye oturdu.
Herkes ile tek tek konuştum kimi laf sokarken kimi de benim ile tatlı bir muhabbet etmişti. Behram ise bir kez olsun masanın altından elimi bırakmamıştı ve bana görünmez bir güç veriyordu. Biraz daha sohbet ettiğimiz sırada Behram nefesini dışarı verdi
" kusura bakmayın uzun uzun oturup sizin ile konuşmak isterdik Aydan ile" yandan bana bir bakış attı ve tekrar misafirlere döndü " aydanı ailesinin yanına götürmem gerek" dedi ve ayağa kalktı, benimde ayağa kalmamı bekledi
Masadakiler Behram’ın sözlerini sindirmeye çalışırken ben de yavaşça ayağa kalktım. Ailemin yanına götürmem gerek… Bu, bana çıkış bileti veriyor gibi görünse de, aynı zamanda masadaki herkese bir mesajdı.
Bu günün galibi belliydi.
Halası kısa bir bakış attı, gözlerinde bir şeyler saklıydı ama ne olduğunu tam çözemiyordum. Nihan yüzünü saklamaya çalışsa da, dudaklarının kıvrımından keyfinin kaçtığı belliydi.
Ne oldu Nihan? Behram’ın gerçekten de bir kadına bağlanabileceğini görmek zor mu geldi?
Behram elini sırtıma hafifçe koyarak beni yönlendirdi. Dokunuşu sahiplenici ama aceleci değildi. Sadece yolu benimle birlikte yürüdüğünü hissettirmek ister gibiydi.
Kapıya yönelirken arkadan Cemal Bey’in sesi yükseldi. “Aydan, yolun açık olsun kızım. Ama unutma, burası artık senin de evin.”
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu, bir kabul müydü? Bir uyarı mı? Bilmiyordum. Ama cevabım belliydi. Başımı hafifçe eğip gülümsedim. “Bunu unutmayacağım.”
Avlunun taşlarına vuran topuk seslerim yankılanırken Behram sessizdi. Sadece yanımda yürüyordu. Ve hâlâ elimi tutuyordu. Arabaya vardığımızda kapıyı benim için açtı. Otururken bile bir an olsun gözlerimi ondan ayırmadım.
Behram da kendi tarafına dolanıp Araca binip kapıyı kapattığında içeride hafif bir sessizlik oldu. Ardından motorun sesiyle birlikte Behram eliyle direksiyona hafifçe vurdu “Fena değildin,” dedi, gözlerini yola çevirirken.
Kaşlarımı kaldırdım. “Sadece fena mı?” O an gülümsedi. Gerçekten, içten bir gülümsemeydi. “Hadi itiraf edeyim… Sandığımdan daha iyiydin.” Başımı hafifçe geriye yasladım " ne diye bilirim ki ben artık behram atasoyun karısıyım değil mi? Hakkını vereyim dedim" dediğim de behram güldü " lütfen böyle devam hoşuma gitti"
Behram’ın gülüşünü duymak garip bir histi. Onu genellikle soğukkanlı, mesafeli ve ciddi halleriyle tanımıştım. Ama şimdi, yanımda oturmuş gülüyordu. Gerçekten, içten bir kahkaha.
Direksiyona hafifçe vurup başını iki yana salladı. “Gerçekten hoşuma gitti,” dedi tekrar, gözlerini bir anlığına bana çevirerek.
Ben de gülümsedim, ama bakışlarımı yola çevirdim. “O zaman alışsan iyi olur, Behram. Çünkü ben buradayım ve buradayken oyunu kurallarına göre oynamayacağım.”
Beni bir süre sessizce süzdü. Sanki bir şeyler tartıyordu, anlamaya çalışıyordu. Sonra gözleri tekrar yola döndü, ama yüzündeki o eğlenceli ifade silinmemişti. “Tam da istediğim gibi.” Arabada bir süre sessizlik oldu ama bu rahatsız edici bir sessizlik değildi. Aksine, ikimiz de aynı şeyi hissediyorduk. Bu oyunun içinde ikimiz vardık ve ikimiz de artık bunun bir parçasıydık.
Camdan dışarı baktım, şehir ışıkları gözümün önünden akıp gidiyordu. Sonra birden aklıma takılan soruyu sordum. “Gerçekten ailemin yanına mı gidiyoruz, yoksa bu sadece bir bahane miydi?”
Behram dudaklarını birbirine bastırdı, sonra hafifçe başını yana eğerek bana baktı. “Ne dersin?” Kaşlarımı çattım. “Yani?”
Bir süre gözlerini yoldan ayırmadan sürdü. Sonra ani bir hareketle arabayı yol kenarına çekti. Motor hâlâ çalışıyordu ama Behram vitesin üzerine dirseğini koyup bana döndü. “Beni şaşırtmaya devam ediyorsun, Aydan,” dedi, gözlerini gözlerime dikerek.
Yutkundum ama belli etmemeye çalıştım. “Bu iyi bir şey mi, kötü mü?” Gülümsedi. “Şimdilik iyi. Ama nereye varacağını ben de bilmiyorum.”
Bunu söyledikten sonra ani bir hareketle tekrar vites değiştirdi ve arabayı yola soktu Ve o an anladım… Behram Atasoy’la evlenmek sadece bir başlangıçtı. Asıl mesele, onun hayatında bir yer edinmekti. Ve ben bunu yapacaktım. Sonuna kadar.
Yolun geri kalanında ikimiz de fazla konuşmadık. Ama bu sessizlik rahatsız edici değildi. Sanki kelimelere ihtiyacımız yoktu.
Behram ellerini direksiyona sıkıca sararken ben de onu izliyordum. Kim olduğunu, ne düşündüğünü, ne hissettiğini… Onu çözmek istiyordum ama bir yandan da bunun kolay olmayacağını biliyordum.
Bir süre sonra arabayı büyük, gösterişli bir konağın önüne çekti. Gözlerimi kırpıştırıp dışarı baktım. Burası… benim ailemin evi.
Gerçekten de buraya geliyorduk. Bahane değildi.
Behram motoru durdurdu ama hareket etmedi. Beni izliyordu.
“Hazır mısın?” diye sordu.
Gözlerimi onunkilere diktim. Hazır mıydım? Hayır. Hiçbir zaman tam anlamıyla hazır olamazdım. Ama bunu ona söylemeyecektim.
Derin bir nefes aldım ve başımı dikleştirdim. “Ben Aydan Atasoy’um. Hep hazırım.”
Behram gözlerini kısıp hafifçe gülümsedi. “İşte en sevdiğim yanın da bu.”
Sonra kapısını açıp indi. Bana da kapıyı açması birkaç saniye sürdü ama bu hareketi… Bu sahiplenici, koruyucu hareketi içimde bir yerlere dokundu.
Ben de arabadan indim. Derin bir nefes aldım. Ve karşımdaki büyük kapıya doğru yürüdüm daha doğrusu yürüdük behram hemen bir adım yanımdaydı.
Kapıya geldiğimiz de içeriden babamın sesi yüksekldi " sen ne saçmalıyorsun abi ne demek böyle bir şeyi kabul etmek sen... sen bizim hayatımızı mahvettin" dediğinde Behram’la göz göze geldik, ikimizin de yüzünde endişe vardı. Babamın sesi titriyor, öfkesi gittikçe artıyordu. İçimdeki kötü his, ağır bir taş gibi göğsüme oturdu. Ne olmuştu? İçeride kiminle konuşuyordu?
Bir an duraksadıktan sonra kapıyı yavaşça ittim. Açılan kapının ardında, babamın karşısında amcam Kemal duruyordu. Yüzü solgundu, gözleri çaresizce babama bakıyordu. Avlunun havası ağırdı
Babam bir adım daha attı, gözleri öfkeyle parlıyordu. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye gürledi. “Bu aileyi mahvediyorsun! Kendi kanından olan insanlara bunu nasıl yaparsın?” Amcam başını önüne eğdi, sanki konuşmaya cesaret edemiyordu. Ama suskunluğu her şeyden daha fazla şey anlatıyordu.
Behram, omzuma hafifçe dokundu. Sesi kısık ama merak doluydu. “Neler oluyor?” diye fısıldadı Ama ben de bilmiyordum. Tek bildiğim, bu konuşmanın hiç de iyi bir şekilde bitmeyeceğiydi
" sen bir çok kişinin hayatını mahvettin, ne için? para için söylesene Meryem hanım kaç para verdi?" Meryem hanımın adı geçmesi ile behram pür dikkat babama baktı
Amcamın başı daha da öne eğildi, elleri titriyordu. Babam ise durmadan bağırıyordu "Söylesene! Kaç para için sattın bizi? Kaç para için kendi aileni, kendi kanını harcadın?"
Behram, Meryem Hanım'ın adını duyduğunda adeta taş kesilmişti. Yumruklarını sıktığını fark ettim. Gözleri babamın üzerinde, dudakları kımıldıyordu ama tek kelime etmedi. Meryem Hanım’ın bu işte ne gibi bir parmağı vardı?
Babam bir adım daha attı, sesi yankılandı: "Senin yüzünden kızımın hayatı mahvoldu! Behram'ın hayatı mahvoldu! Hatta kendi oğlun bile… Senin yüzünden!"
Bir an sessizlik oldu. Amcam gözlerini sımsıkı kapattı, derin bir nefes aldı ve titrek bir sesle konuştu:
"Ben… başka çarem yoktu."
Babam yumruğunu havaya kaldırdı, sonra öfkeyle geri indirdi. "Başka çaren yok muydu? Yalan söyleme abi ! Sen aç gözlülüğünden, korkaklığından yaptın bunu! Şimdi de ‘çarem yoktu’ diyerek işin içinden sıyrılmaya mı çalışıyorsun?"
Amcam gözlerini kaçırdı, yüzündeki pişmanlık her halinden belliydi. Ama konuşmuyordu. Babam ise pes etmeyecekti. Cebinden bir zarf çıkardı ve masaya fırlattı. Zarf açıldığında içinden tomarla para ve bir belge yere saçıldı.
"Bunu bugün aldım," dedi babam nefretle. "Senin imzan var, abi ! Sen hepimizi Meryem Hanım’a sattın!"Amcam bir şey demedi öylece babama baktı.
Bir şeyler ters gidiyordu ve biz behram ile bunun tam ortasındaydık.
Babam işaret parmağını amcama sallayarak" sen sırf kendi hırsların için 4 gencin hayatını kararttın, Meryem hanım ile ortak olup sırf behram burda kalsın diye ona oyun oynadınız ve bu oyun benim kızıma da dokundu "
Hiç bir şey söylemeden öylece bekledik, behrama baktığım da yumruklarını sıkıyordu. Bakışlarımı tekrar babamlara çevirdim" behram burada kalsın diye düzmece bir berdel planlayıp 4 gencin hayatını mahvettiniz sende Meryem hanımda "
Avlu da ki sessizlik, fırtına öncesi bir durgunluk gibiydi. Behram’ın nefesi hızlanmış, elleri yumruk olmuştu. Babam ise nefretle amcamın yüzüne bakıyordu.
Ben ise duyduklarım karşısında öylece kalmıştım, ne yani herşey bir oyun muydu?...
Behram öne doğru bir adım atmıştı ki vazgeçip hızla Konaktan dışarı çıktı, bende daha fazla beklemeyip Konaktan dışarı çıktım ve doğruca arabaya gidip bindim, behram benim binmem ile kontağı çevirdi ve evin önünden son sürat ayrıldık
Araba yolda hızla ilerlerken içimdeki sıkıntı da aynı hızla büyüyordu. Behram gözünü yoldan ayırmadan direksiyonu sıkı sıkıya kavramıştı. Yüzü kaskatıydı, çenesini sıkmıştı, ama tek kelime etmiyordu.
Bir süre sessizce gittik. Sadece motorun ve tekerleklerin asfaltı döven sesi duyuluyordu. İçimde bir şey beni konuşturmaya zorluyordu. Daha fazla susamazdım "Nereye gidiyoruz, Behram?" diye sordum, ama gözlerini benden kaçırdı.
"Konuşmaya," dedi sonunda, sesi buz gibiydi. "Meryem Hanım’la konuşmaya." Yutkundum. "Bunu yapmalı mıyız? Yani… Şu an çok öfkelisin. Kendine biraz zaman tanısan?"
Freni birden sertçe sıkınca araba savrulur gibi oldu. Kalbim hızla çarptı. Behram direksiyonu düzeltti ama artık nefes nefeseydi.
"Bana zaman mı tanıyayım diyorsun?" dedi dişlerinin arasından. "Hayatımın nasıl mahvolduğunu yeni öğrendim. Geleceğimi çaldıklarını, senin hayatını hiçe saydıklarını… Bunları yapanlar hâlâ rahatça otururken ben sakin mi olayım?"
Haklıydı. Ne diyebilirdim ki?
Behram yeniden gaza bastı, araba tekrar hızlandı. içimde kötü bir his büyüyordu. Çünkü biliyordum… Bugün , Behram ve Meryem Hanım’ın yüzleşmesi kolay olmayacaktı.
Konağın önüne geldiğimizde behram arabayı durdu ve hızla indi, bende peşinden indiğim de, behram kapıdan içeri " anne" diyerek girdi.
Behram’ın sesi, konağın ağır havasında yankılandı. İçimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Onun peşinden içeri girip girmemek arasında kaldım. Fakat merakım, korkuma baskın çıktı ve derin bir nefes alarak adımımı attım.
Konağın yüksek tavanlı, taş duvarlı salonuna girdiğimde, Behram’ın annesi tam karşımızda duruyordu. Zarif ama yorgun bir yüzü vardı. Ellerini göğsünde birleştirmiş, oğlunun öfke dolu bakışlarını şaşkın ve merakla karşılıyordu.
Behram’ın sesi, konağın taş duvarlarında yankılandı. Gözleri annesinin yüzüne kilitlenmişti; içinde hem öfke hem de derin bir hayal kırıklığı vardı " nasıl yaparsın anne sen bunu, bir hiç uğruna nasıl insanların hayatını mahvede bilirsin"
Annesi, başını hafifçe eğdi ama gözlerini kaçırmadı. İçinde büyük bir savaş verdiği belliydi. Derin bir nefes aldı, sesi titrek ama güçlüydü " neyden bahsediyorsun sen" diye sordu, behram annesinin sorusuna keyiften uzak güldü " sence anne" dediğinde Meryem hanımın bakışları kısa süreliğine bana kaydı ardından tekrar behrama döndüğün de
" sen nasıl öğrendin" diye sorduğunda behram " ne önemi var anne" diye bağırdı
Behram’ın sesi, konağın ağır havasını yırtarcasına yükseldi. O an içimde garip bir huzursuzluk belirdi. Meryem Hanım’ın yüzü solgundu, ama dimdik duruyordu.
"Ne önemi var mı?" diye tekrarladı Meryem hanım , sesi bir fısıltı kadar hafifti ama içinde fırtınalar kopuyordu. Gözleri oğluna kenetlenmişti. "Ben bunu senden saklamak için her şeyi göze aldım, Behram."
Behram başını iki yana salladı, acı acı güldü. "Saklamak mı? Bir sırrı saklamak için önce onu kirletmemek gerekir, anne... Ama sen sırf kendi bencilliğin uğruna benim, aydanın, herkesin hayatını mahvettin" Meryem Hanım derin bir nefes aldı, ama gözlerindeki fırtına dinmemişti. Behram’ın sözleri, yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı sanki. Bir an gözlerini yere indirdi, sonra tekrar oğlunun öfkeli bakışlarına döndü.
"Ben bencil değildim, Behram," dedi, sesi kırılgan ama kararlıydı. "Ben sadece... sizi korumaya çalıştım." Behram alaycı bir kahkaha attı. "Bizi mi? Kimi korudun anne? Aydan’ı mı? Beni mi? Kendini mi?"
Meryem Hanım yutkundu, bir an ne diyeceğini bilemez gibi duraksadı. O an, içimdeki huzursuzluk büyümeye başladı.
Behram " sen kendi çıkarların için kendi oğlunun hayatını mahvettin" dediğinde az önce ki öfkeli hali gitmiş yerine ise kırgın küçük bir çocuk gelmişti, Meryem hanım behrama bir adım attı, behram ise bir adım geri attı " neden anne niye değdimi buna? değdi mi oğlunu bu topraklar da tutmana? söylesene hiç mi vicdanın el vermedi"
Meryem Hanım'ın yüzü soldu, ama yine de dimdik duruyordu. Behram’ın gözlerindeki kırgınlık, içindeki en büyük fırtınaydı ve ona bunu yapan kendi annesiydi.
Derin bir nefes aldı, gözleri doldu ama yine de ağlamadı. Yavaşça başını iki yana salladı. "Ben senin hayatını mahvetmek istemedim, Behram," dedi. Sesi titriyordu ama hâlâ güçlüydü. "Sadece... seni burada tutmam gerekiyordu."
Behram acı bir kahkaha attı, ama bu kahkaha ne neşeliydi ne de öfkeliydi—sadece yorgundu. "Beni burada mı tutman gerekiyordu?" diye tekrarladı. "Bana bir sebep söyle anne. Tek bir sebep ver bana, inanayım."
Meryem Hanım gözlerini kaçırdı, ama sonra kendini toparlayarak tekrar oğluna baktı. "Çünkü senin gitmene izin veremezdim," dedi, sesi bu kez daha sertti. "Sen gidersen, burası çökerdi. , ailemiz yok olurdu. Ben bu toprakları, bu ismi korumak zorundaydım."
Behram, annesine bir yabancıya bakar gibi baktı. "Yani mesele biz değiliz, mesele soyadımız , değil mi?" dedi sessizce. "Ben senin oğlun değilim, ben senin mirasçınım, öyle mi?" Meryem Hanım derin bir nefes aldı, ama gözlerindeki bir şeyler değişti. "Hayır," dedi kararlı bir şekilde. "Siz benim her şeyimsiniz. Ama bazen, bir aileyi korumak için fedakârlık yapmak gerekir."
Behram başını eğdi, avuçlarını sıktı. İçindeki kırgınlık artık tüm bedenini sarmıştı. "Peki, anne," dedi, sesi kısılmıştı. "Bize sormadın bile. Hiç düşündün mü? Ben bu yükü taşımak istemiyorum deseydim ne olacaktı?"
Meryem Hanım cevap vermedi. Çünkü biliyordu—Behram bunu asla istememişti. Ama artık geri dönüş yoktu.
" biliyorum ama dediğim gibi senden başka kimse yok bu topraklar da atasoy aşiretinin başına birinin geçmesi gerekiyordu " Behram başını eğdi, derin bir nefes aldı. O an, gözlerinin içindeki o kırgın küçük çocuk, yerini paramparça olmuş bir adama bırakıyordu.
Başını kaldırdığında, gözleri artık öfkeden değil, derin bir hayal kırıklığından yanıyordu. "Yani her şey bunun içindi, değil mi?" dedi kısık bir sesle. "Beni burada tutmak, bu soyadın devam etmesi, Atasoy aşireti… Bütün kararlarını buna göre verdin, değil mi anne?"
Meryem Hanım gözlerini kaçırmadı bu kez. "Evet," dedi. "Çünkü senden başka kimse yoktu, Behram. Senin gitmene izin veremezdim. Eğer sen gidersen, bu topraklar başıboş kalacaktı."
Behram acı bir kahkaha attı. "Başıboş mu?" dedi. "Anne, sen beni burada tutarak benim hayatımı mahvettin! Bunu yapmaya hakkın var mıydı?" Meryem Hanım'ın yüzü gölgelenmişti. Dudaklarını araladı ama konuşamadı. O an, cevap verecek tek bir kelime bile bulamadı.
" anne ben senin oğlunum yaa... Ben senin parçanım... Ben istediğin zaman yönete bileceğin robot değilim, insanım ben " eli ile göğsüne sertçe vurdu
" insanım, insan, benim de duygularım var benim de kalbim var değdi mi hiç bir uğruna oğlunun hayatını mahvetmene, kalbini kırmaya değdi mi anne " dedi Behram küçük bir çocuk gibi
Annesi, Behram’ın sözleriyle sarsılmıştı. Yüzü önce şaşkınlık, sonra derin bir hüzünle kaplandı. Oğlunun göğsüne vuruşu, sanki kendi kalbinde yankılanmıştı. Behram’ın gözleri dolmuş, ama hâlâ dimdik ona bakıyordu.
"Ben senin iyiliğin için..." diye başladı Meryem hanım , ama sesi titredi, gözlerini kaçırdı. Behram acı acı güldü. "Benim iyiliğim mi? Hangi iyilik anne? Beni senin istediğin biri olmaya zorlamak mı? Kendi doğrularını benim hayatıma dayatmak mı? Bir kez olsun beni dinledin mi, ne hissettiğimi, ne istediğimi sordun mu?"
Annesi derin bir nefes aldı, ama kelimeler boğazında düğümlendi. Oğlu, hayatı boyunca içine attığı her şeyi bir bir söylüyordu şimdi. "Senin oğlun olmak istiyorum anne," dedi Behram, sesi kırılgandı. "Ama senin bir kuklan, bir başarın, bir gurur kaynağın olmak istemiyorum. Ben sadece… sadece sevildiğimi hissetmek istiyorum. Olduğum gibi."
Annesi yutkundu. Behram’ın sözleri, yıllardır ördüğü duvarları sarsıyordu. Ellerini uzattı ama duraksadı. Oğlu artık küçük bir çocuk değildi. Ona nasıl ulaşacağını bilmiyordu. "Behram…" dedi fısıltıyla. Gözleri dolmuştu. "Ben… seni çok seviyorum."
"Sadece sevmek yetmez anne," dedi Behram, gözyaşlarını silerek. "Beni anlaman lazım."
İkisi de bir süre sessiz kaldı. Yılların biriktirdiği acı, havada asılıydı. Şimdi ya bu sessizlik yıkım getirecekti ya da aralarındaki uçurumu kapatan ilk adım olacaktı.
" annem bile beni kendi çıkarları için kullanıyorken ben nasıl sevileleyim, bu hayatta herkesten çok senin sevmen gerekiyorken sen kendi oğlunu bile kendine piyon olarak kullandın"
Annesi, Behram’ın sözleriyle irkildi. Sanki oğlunun her bir kelimesi, yüreğine saplanan bir hançerdi. Onu incitmek istememişti, ama şimdi Behram’ın gözlerinde, yılların birikmiş kırgınlığını görüyordu.
"Ben… seni kullanmadım, Behram," dedi fısıltıyla, ama sesi titriyordu. "Ben sadece… senin için en iyisini istedim."
Behram acı bir kahkaha attı, gözlerinde hüzünle karışık bir öfke vardı. "Bunu kendine kaç kez söyledin anne?" diye sordu. "Bunu kaç kez söyledin ki vicdanın rahat olsun? Ama gerçek bu değil. Gerçek şu ki, sen benim hayatımı kendi doğrularına göre şekillendirmeye çalıştın. Hiç sordun mu bana? Hiç gerçekten ne istediğimi merak ettin mi?"
Meryem hanım sustu. Oğlunun gözlerindeki hayal kırıklığı, içini kemiriyordu. Onun için savaştığını sanmıştı, ama aslında ona karşı savaştığını şimdi fark ediyordu.
Behram derin bir nefes aldı, sesi titriyordu ama gözleri hâlâ kararlıydı. "Ben bir insanım anne. Kendi kararlarımı verebilen, kendi hayatımı yaşayabilen bir insan. Ama sen bana bunu hiç tanımadın. Hep senin istediğin gibi olmamı bekledin. Ve şimdi buradayız. Yılların ardından, aramızda koca bir boşluk var. Peki söyle anne, değdi mi?"
Meryem hanım gözyaşlarını tutamadı. Oğlunun sözleri, yıllardır görmek istemediği bir gerçeği yüzüne çarpıyordu. İçinde bir yerlere sıkışmış bir sevgi vardı ama onu yanlış şekilde göstermişti. Şimdi Behram’ın gözlerinde, o sevgiyi kaybetmenin eşiğinde olduğunu görüyordu.
"Hayır," dedi boğuk bir sesle. "Değmedi, Behram. Hiçbir şey… seni kaybetmeye değmezdi."
Behram başını hızla salladı ve o an anladım ki behram kararını çoktan vermişti " o zaman dinle anne, ben bundan sonra yokum atasoy aşiretinin ağası olmaktan vazgeçiyorum, ben burada yaşamaktan vazgeçiyorum kısacası ben atasoy olmaktan vazgeçiyorum "
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |